![]() |
Olcay Yazıcı ( 1953) |
![]() |
![]() |
#1 |
Prof. Dr. Sinsi
|
![]() Olcay Yazıcı ( 1953)Osman Olcay Yazıcı, 1953’te Trabzon’un Sürmene ilçesine bağlı Küçükdere Nahiyesinin Yukarıovalı köyünde, Molla Temel’in oğlu Ahmet ile Ali Efendi’nin kızı Ayşe’nin son çocuğu olarak dünyaya geldi ![]() ![]() Başta Hisar, Töre, Öncüler, Türk Edebiyatı, Boğaziçi, Pınar, Meşale, Dolunay, Ufuk Çizgisi, Millî Kültür, İnsan ve Kâinat, Cemre, Güneysu, Çağrışım, Tepe Edebiyat, Kırağı, Kültür Dünyası, Tarih ve Düşünce, İslâmî Edebiyat, Bizim Külliye, Çerçeve, Seyir, Ufuk Ötesi, Kubbealtı Akademi Mecmuası, Biyografi Analiz, Çınar, Mor Taka, Yüzakı ve Berceste olmak üzere, birçok dergide şiir, hikâye, deneme ve kültür/fikir yazıları yayınlandı ![]() Türk Edebiyatı Vakfı’nın yayınladığı Türk Edebiyatı Dergisi’nin Yazı İşleri Müdürlüğünü(1983-84), İhlas Holding’in dergiler grubundan, bilim ve teknoloji dergisi İnsan ve Kâinat’ ın editörlüğünü (1988-94) yaptı ![]() 16-20 Eylül 1991 tarihinde İstanbul’da yapılan 12 ![]() ![]() ![]() ![]() 1997’de Türkiye Gazetesi’nden ayrılarak, edebiyat çevrelerince “Bütün zamanların en iyisi” diye değerlendirilen Kültür Dünyası Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmenliği’ni yaptı (1997-98, 16 sayı) 1999’da Kültür eski Bakanı Namık Kemal Zeybek’in sahipliğini ve başyazarlığını yürüttüğü Ayyıldız Gazetesi’nin Kültür Sanat ve Düşünce sayfasını yönetti ![]() Müstâkil Sanayici ve İşadamları Derneği’nin, Araştırma Yayın Komisyonu Koordinatörlüğü ile Süreli Yayınlar Editörlüğünü yürüttü (2000-2001 ![]() 17 Mayıs 2003 tarihinde, TYB’nin Kahramanmaraş’ta düzenlediği sempozyumda, “Bahaettin Karakoç’un Şiir Serüveni” konulu bir tebliğ sundu ![]() ![]() ![]() Halen, Uluslararası Teknolojik Ekonomik ve Sosyal Araştırmalar Vakfı (UTESAV) Genel Müdürü olarak görev yapıyor ![]() ![]() Düşünce derinliği ve estetik yoğunluğuyla,“geleneğe bağlı çağdaş Türk şiirinin önemli isimleri” arasında yer alan Osman Olcay Yazıcı’nın yayınlanmış eserleri ise şöyle: “Çocuklar Vatanında Büyüsün”(Hikâyeler, Türk Edebiyatı Vakfı yayını 1985)/”Papatyalar Üşümesin”( Hikâyeler, Kültür Bakanlığı yayını, 1990, İkinci Baskı Salıncak Yayınları 2006)/”Erguvan Uğultusu”(Şiirler, Boğaziçi yayınları 1991)/”Tartışmayı Tartışmak”(Deneme-Kültür yazıları, Ötüken Neşriyat 1992)/”Hüzün Yazıları”(Özgün metin, Boğaziçi yayınları 1993)/”Eylül’ün Kırdığı Gül”(Şiirler, Ötüken Neşriyat 1994)/”Kitapsız Toplum”(Deneme-Kültür yazıları, Ötüken Neşriyat 1994 ![]() ![]() ![]() Büyük Gün Hazret-i İsa'nın Dönüşü Olcay Yazıcı Marifet Yayınları Kültür dünyasının yakından tanıdığı şair ve yazar Olcay Yazıcı, "Büyük Gün" / Bir Kıyâmet Alâmeti Olarak Hazret-i İsâ'nın Dönüşü isimli çalışmayı, özgün bir üslûpla kaleme alıyor ![]() ![]() ![]() ![]() x Olcay Yazıcı Hakkında Yazılan Bazı Yazılar: “Olcay Yazıcı’nın 2 kitabı/Sabahat Emir, 20 Ocak 2005 Türkiye ![]() “Olcay Yazıcı’yı Okumak”/M ![]() ![]() “Yaralı Küheylân”/Mehmet Niyazi, 7 Şubat 2005 Zaman ![]() “Cümlesi ve Fikri Olan Kalem”/Osman Akkuşak, 7 Şubat 2005 Yeni Şafak ![]() “Olcay Yazıcı’dan 2 yeni eser”/Servet Kabaklı, Halka ve Olaylara Tercüman, 12 Şubat 2005 ![]() x ARZU'YA ŞİİR "İlim kesbiyle rütbe-i rif'at Arzû-yı muhâl imiş ancak Aşk imiş her ne var âlemde İlm bir kıyl ü kâl imiş ancak" Fuzûlî Ne zaman hislerim sana meyletse İçimden ağlayan bir bulut geçer Kader beni sırat üstü eyletse Bakışların kalbimi kırka biçer! ![]() ![]() Gökkuşağı çizgisini aşarak Bilsem bu aşk sana nasıl ulaşır? Uçurumdan uçuruma düşerek Şiir melâlimi sonsuza taşır Ey kılcallarıma yürüyen usare Cemre düşür düşlerin buzdağına İkliminde dirilmek hasretime tek çare Lâlezarlar değerken alevden dudağına! Yakar tenhalarda açelyaları Arzunun ateşiyle tutuşan kar Noksanın sayılır hüzün yılları Cehennemin olur gecikmiş bahar! Sen gülünce körpe bir gül kırılır Nevruzunu yaşar kızışan kanım Bütün güzellikler benden sorulur Ben kanmayan hayalî Don Juan'ım Kavil üzre sana sundum arzımı Gel ki yeni baştan kurulsun dünya Yeryüzü cenneti, çılgın bir hülya Kâtipler kaydedin bu son arzumu! Kim bilir belki de bir ağıttır bu Sevdalar sırrını saklar yarına Çiçek kokuları sarar tabutu: Gün doğar ruhumun ufuklarına! XX İbrahim’e Su Taşıyan Karınca İnsana en kutsal öğüdü verir: İbrahim’e su taşıyan karınca Hasret ateşinde buzullar erir Ümit baharına, aşka varınca Şiir şehirlerden sürgün edildi Soylu duyguların melâl çağı bu Önce söz vardı ya: kim neyi bildi? Ruhları kuşatan metal ağı bu ![]() Çıktığımız sefer iç yolculuğu Kırılgan gönüller küser-incinir Kirlenmemiş saf sevgiler oluğu Yalnızlık gurbeti: mücerret-zincir Ne desen bu efkâr sinmez kâğıda Bıçak ucu uçurumlar sıratı Terk edilmiş eski masal dağı da Ey süvari, gök-burcuna sür atı ![]() ![]() ![]() Kokla alevdeki o serin gülü Arzular ceht ile erer menzile Hayat serüveni: düş kuran ölü Dilersen, sonrasız olanı dile ![]() ![]() ![]() Bilge bir cân gibi hikmete ulaş: Kaç mevsim dirildi şu narin eşkin? Akşamlı gün için niye bu telaş? Öte bir idrak ol, eşyadan aşkın ![]() ![]() ![]() İnsana en kutsal öğüdü verir: İbrahim’e su taşıyan karınca Hasret ateşinde buzullar erir Ümit baharına, aşka varınca ![]() ![]() ![]() 24-29 Ağustos 2000 xxx Direnen Şehir Camlara yansıyan cinnet bir figür Ecinni sarmalı şarkı ve ezan Nasıl böyle arsız, nasıl böyle hür? Oku kitabını: Ki sensin yazan! Aynalar hicaptan içine kırık Efsunlu fanusta ışık ve katran Duygular ağıtlı, hasretler lirik İblis şöleniyle çevrili dört yan Yedi-uyurların ilk şaşkınlığı Taşralı arkadaş, ne ki bu hüzün? Çığırından çıkmış çağ taşkınlığı Esenliği uçup gitmiş gündüzün Ağa camiinin acısı derin İki gözü iki çeşme ağlıyor Dersaadet, bu mu senin kaderin? Sınanışın hikmetini hayra yor Yan-yana bir resim: kadın ve kitap Can tetik düşümü aşklar peşinde Uğuldar beynimde mücerret azap Tutsağım fikrimin keşmekeşinde! Ruhumu sıkıyor beton ve çelik Hani masalların gökçe kuşları Mistik duyarlığım etmez metelik Alaya alınır gönül düşleri Kaç kalbi ansızın hiçliğe iter Faili bilinen âşikar kurşun Kışkırtıcı eda düşmandan beter Alev sütunları yıkan sarışın Çavlan bir çığlıktır hayat ırmağı Eğreti, hükümsüz sabun köpüğü Örtüler sonsuzu örümcek ağı Kim nasıl kıracak saydam kabuğu? Yaşatır iffetli efsanesini Ucu işlemeli, sevdalı mendil Yanık bir ezgide gizler sesini Yaban rüzgârlara yenilmez kandil Masum hayallerle uyan uykudan Kısmetin açılsın, talihin dönsün Tutun fırtınaya nazenin fidan “Vücut ikliminin sultanı sensin!” Yaralı yürekler mahzun-mülteci İşgalin kahrıyla mustarip hilâl Silahsız-süngüsüz ölmek ne feci Esaretin adı neden istiklâl? Pera’nın parfümlü odalarında Hâlâ oynaşmada ecnebî bir dul Dünün endişesi yaşar yarında Yeniden fethini özler İstanbul! ![]() ![]() SÖYLEŞİ SÖYLEŞİ SÖYLEŞİ Olcay Yazıcı: Sûfî iklimin entelektüel şairi Anket: Mehmet Nuri Yardım Mart 2001 Edebiyat dünyasıyla ilk temasınızı sağlayan olay nasıl gerçekleşti? -İlk şiirim 1973 yılında “Gün” gazetesinde yayınlandı ![]() ![]() Okul ders kitapları dışında ilk okuduğunuz kitapları, yazar ve şairlerini hatırlıyor musunuz? -İlk okuduğum kitap, “Köprü Altı Çocukları”dır ![]() ![]() Daha öncesinde, okuma-yazma bilmediğim için okumadığım fakat büyük bir merakla dinlediğim ilk uzun hikâye-şiir, köyümüzün taş camiinde Ramazan geceleri; insanı büyüleyen esrarlı lüks lambası ışığında, köyün genç hafızları ve yaşlıları tarafından yanık sesle okunan Süleyman Çelebi’nin ruhları öte âleme kanatlandıran ve uhrevî bir coşkuyla mest eden Mevlîd-i Şerif’idir: “Doğdu ol saatte ol sultan-ı din/Nûra gark oldu semavat ü zemin!” İlk dinlediğim ve müthiş etkilendiğim menkıbeler ise Hazreti İbrahim, Hazreti Eyyüb, Hazreti Yusuf ve Hazreti Musa’nın menkıbesidir ![]() İlk dinlediğim mahallî türkü ve mâniler de, üzerimde büyük bir tesiri bırakmıştır: “Söyleyin çobanlara da, yüksek dağlar kar mıdır/Sevdalıktan ölene sorul-sual var mıdır?” İlk dinlediğim efsane ise “Kesik Baş” efsanesidir ![]() ![]() ![]() Yine ilk okuduğum değil fakat başkalarından ilk dinlediğim kitaplardan biri de, “Kerem İle Aslı”dır ![]() ![]() ![]() Edebî şahsiyetimin oluşmasında, anamın çayır biçer ya da toprak kazarken mırıldandığı manilerin de ilk etkilenme olarak büyük payı olduğuna inanıyorum: “İkbalim balık olsa, tutsam onu tor ile/Ne edeyim sevdiğim, sevilemem zor ile” Ya da “Gemiden düşen ölür da, zannetmeyin bayılır/Askere giden gelir da, onu Mevlâm kayırır ![]() ![]() ![]() ![]() Rahmetli babamın çok az da olsa keyiflendiği ya da yüreğine bilinmez bir keder düştüğü zamanlar mırıldandığı, “Yalan dünya, gamım gitmez, nedendir bu/Çamur ile yoğurulmuş, aslı toprak bedendir bu!” mısraları da beni etkileyen ilk edebî metinlerden sayılır ![]() Doğduğum yeşil coğrafyanın, duru ırmakların, göğe yükselen mavi, berrak yaylaların, bir çiçek harmanının andıran renkli bulutların, yağmur sonrası dünyamızı şenlendiren gökkuşağının, kuş seslerinin, bin bir türlü bitkinin, çam ormanlarının, son baharda cennet güzelliğine bürünen gürgen ağaçlarının; kemençeli, taşlamalı düğünlerin, yaslı ölüm törenlerinin de duygu ve düşünce yapımın oluşmasında büyük rolü vardır ![]() Daha sonra ilkokula başladığımda, okul kitaplığında yazarını hatırlayamadığım çok ilginç, çok sürükleyici “ ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yine okul kitaplığından edindiğim, halk ozanı “Aşık Veysel’ın Hayatı ve Şiirleri” kitabı yıllar geçse de hatırası hafızamda kalan bir eserdir ![]() ![]() Özellikle, “Şeytan Bunun Neresinde?” nakaratlı şiiri müthiş sevmiş ve ezberlemiştim ![]() “İçinde mi, dışında mı/Burgusunun başında mı/ Göğsünün nakışında mı/Şeytan bunun neresinde?/Venedik’ten gelir teli/Ardıç ağacından kolu/Be Allah’ın sersem kulu/Şeytan bunun neresinde?” Tabii ki, İlkokul Okuma ve Türkçe kitaplarındaki şiirler de, bende ilk şiir sevgisinin, zevkinin teşekkülünü sağlamıştır ![]() “Bu vatan toprağın kara bağrında/Sıra dağlar gibi duranlarındır ![]() ![]() ![]() ![]() Daha sonra da, hüzünlü, lirik edasıyla Tevfik Fikret’in, “Sarı saçlı, altın gözlü papatyaları” gelir yâdıma: “Bahar olsun da seyreyle/Nasıl açar papatyalar?” Sonra, İstanbul’dan ortaokula başladığım yıllarda bir arkadaştan tedarik ettiğim Abdülhak Şinasi Hisar’ın “Çamlıca’daki Eniştemiz”ini, “Fehim Bey ve Biz”ini okudum ![]() ![]() ![]() ![]() Gezici kütüphaneden, abone olarak 10 lira karşılığında alıp okuduğum Victor Hugo’nun iki ciltlik ve yaklaşık bin 500 sayfalık orijinal “Sefiller”i, bende büyük bir edebî tesir uyandırmış ve Batı edebiyatına ilgim bu vesileyle doğmuştur ![]() Faruk Nafiz Çamlıbel’in “Han Duvarları”nı, Cahit Sıtkı’nın “Otuzbeş Yaş”ını, Aşık Veysel’in “Dostlar Beni Hatırlasın” isimli şiir kitabını, tabii ki, Kemalettin Tuğcu serisini v ![]() ![]() ![]() “Han Duvarları”nın o buruk ve hüzünlü havası da beni derinden etkilemiştir: “Gidiyordum gurbeti gönlümde duya duya/Ulukışla yolundan Orta Anadolu’ya ![]() ![]() ![]() ŞİİRİN EVRENSEL DİLİ E ![]() ![]() Yabancı olmasına rağmen, ondaki evrensel dili sevmiştim ![]() Yahya Kemal’in, “Ak tolgalı beyler beyi haykırdı ilerle/O gün Tuna’dan geçtik kafilelerle!” şeklindeki söyleyişi ise içimizdeki vatan sevgisini ve cihangir ecdadımızla övünme duygusunu şahlandırıyordu ![]() Sonra Karacaoğlan titreştirdi gönlümüzün bamtelini: “İncecikten bir kar yağar/Tozar elif elif diye!” Sonra Yunus Emre’nin ilahîlerinde bulduk manevî huzuru: “Şol cennetin ırmakları akar Allah deyu deyu/Çıkmış islâm bülbülleri öter Allah deyu deyi!/Ne dilersen haktan dile, kılavuz ol doğru yola/Bülbül âşık olmuş güle öter Allah deyu deyu!” Battal Gazi serisi ile ecdadımızla övünmeyi, millî kimliğimizle gurur duymayı, cesareti ve civanmertliği öğrendik erken yaşlarda ![]() Ardından, Ziya Gökalp’ın kızıl elmasıyla düşünce ufkumuz gerçeğin ötesine, masal ülkesine doğru kanatlandı: “Çocuktum, ufacıktım/Top oynadım acıktım/Buldum yerde bir erik/Kaptı bir ala geyik/Geyik kaçtı ormana/Bindim bir ak doğana/Doğan yolu şaşırdı/Kaf dağından aşırdı ![]() ![]() ![]() ![]() Ve böylece alttan alta oluşuyordu Olcay Yazıcı’nın şiir iklimi, şiir coğrafyası ![]() ![]() Ortaokul Müdürü ve Türkçe öğretmenimiz İ ![]() ![]() ![]() Sınıfta, kitap okuyan tek kişi olarak bu durumdan çocukça bir gurur ve sevinç duymakla birlikte; okumama eksikliğini ve kitap okumam gerektiği düşüncesini de beynimde bu soru ateşlenmişti ![]() ![]() ![]() DOĞU’DAN-BATI’DAN Öncelikle hangi yerli ve yabancı yazarları okudunuz, bunlardan hangisini sevip okumaya devam ettiniz? -Önceleri, yerli yazarlardan Yaşar Kemal’i, Fakir Baykurt’u, Yılmaz Güney’i, Aziz Nesin’i, Necati Cumalı’yı, Orhan Kemal’i, Hasan Hüseyin’i, Ahmet Arif’i ![]() ![]() ![]() ![]() Sonraları ise Faruk Nafiz Çamlıbel’i, Cahit Sıtkı Tarancı’yı, Ziya Osman Saba’yı, Ömer Seyfettin’i, Reşat Nuri Güntekin’i, Halide Edip Adıvar’ı, Sait Faik Abasıyanık’ı, Ahmet Haşim’i, Akagündüz’ü, Orhan Veli’yi, Nazım Hikmet’i, Ziya Gökalp’ı, Yahya Kemal’i, Halit Ziya Uşaklıgil’i, Halit Fahri Ozansoy’u, Ahmet Kutsi Tecer’i, Mehmet Rauf’u, Asaf Halet Çelebi’yi, Arif Nihat Asya’yı, Necip Fazıl Kısakürek’i, Bahattin Karakoç’u, Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nu, Osman Atilla’yı, Mehmet Çinarlı’yı, İlhan Geçer’i, Mustafa Necati Karaer’i, Gültekin Samânoğlu’nu, Bahaettin Özkişi’yi, Fuad Köprülü’yü, Ahmed Yesevî’yi, Prof ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Batılı ve Rus yazarlardan ise Victor Hugo’yu, Maksim Gorki’yi, Tolstoy’u, Dostoyevski’yi, Gogol’u, Aleksandır Soljenitsin’i, Anton Çehov’u, Montaigne’i, Edgar Allan Poe’yu, Goethe’yi, Bertrand Russel’ı, Puşkin’i, Balzac’ı, Marcel Proust’u, Jak London’ı, İvan Turgenyev’i, Hemigway’i, Sehakespeare’i, Mallarme’yi, Paul Verlaıne’i, Valery’yi, Paul Eluard’u, Arthur Rimbaud’yu, T ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Yerlilerden başta Mevlânâ, Yunus Emre ve Fuzûlî, Nizamî, Nedim, Şeyh Galip olmak üzere, Mehmet Âkif’i, Yahya Kemal’i, Arif Nihat Asya’yı, Necip Fazıl’ı, Tanpınar’ı, Ömer Seyfettin’i, Cemil Meriç’i, Erol Güngör’u, Behçet Necatigil’i, Ahmet Muhip Dıranas’ı, Bahattin Karakoç’u, Sezai Karakoç’u, Mustafa Necati Sepetçioğlu’nu, Tarık Buğra’yı, Emine Işınsu’yu, Nihal Atsız’ı, Seyit Ahmet Arvasi’yi, Attila İlhan’ı, Cemal Süreya’yı, Fazıl Hüsnü Dağlarca’yı, Hilmi Yavuz’u, Sevinç Çokum’u, Adalet Ağaoğlu’nu, Cengiz Aytmatov’u ve Cengiz Dağcı’yı ![]() ![]() ![]() ![]() Batılı yazarlardan ise insanı derinlemesine tahlil edebilen, mistik âlemle ve metafizikle bağ kurabilenlerle; bütün zamanlar için güzel olan klasikleri okumaya devam ettim ![]() ![]() İLK ÜRPERTİ, İLK İLHAM Yazdığınız ilk edebiyat metnini (şiir, hikaye, deneme ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() -Küçükken, 1965 yılında İstanbul Üniversitesi Çapa Tıp Fakültesi Gureba Hastanesi’nde üç ay yatmış ve yoğun bir tedavi görmüştüm ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hani Peyami Safa, “Büyük bir hastalık yaşamayanlar, hayatı derinlemesine anlayamazlar!” der ya ![]() ![]() Yazdığım ilk şiir denemesini ise çok iyi hatırlıyorum ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ansızın içime bir şey doğmuştu o an ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu sade ve basit sözlerin kurgusu ile içimde yepyeni bir dünya açılmıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu duyguları ve şiir yazabilme yeteneğimi keşfettiğimi uzun zaman yakın çevreme hiç açmadım ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O sıralar, Gediz depremi olmuştu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() EDEBİYATIN HİSAR’INI AŞAN ŞAİR Herhangi bir dergi veya gazetede yayınlanan ilk edebiyat çalışmanızı hatırlıyor musunuz? Adı, konusu neydi ![]() ![]() -Basılı bir yayında çıkan ilk şiirim, İstanbul’da ortaokuldu okuduğum sırada, 1973 yılının Mart ayında halk ozanı Aşık Veysel’in ölümü üzerine yazdığım “Veysel’in Ardından” isimli şiirdir ![]() Bu şiir, o zamanlar, İstanbul’da yayınlanan “Gün” gazetesinde yer aldı ![]() ![]() Fakat edebiyat dünyasına ilk ciddi adımı, “Hisar” dergisinde yayınlanan “Anamın Elleri” adlı şiirle attım ![]() “Toprak kokar/Yosun kokar/Gül kokar/Bu ellerde/Her çiçeğin balı var!” Bir köylü kadını olan anamın çileli hayatını anlatıyordu şiir ![]() ![]() Edebiyatımızda yeri tartışılamayacak bir ekol teşkil eden Hisar dergisinde yer almak, öyle kolay değildi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Aileme hâlâ bu konuda fazla bir şey yansıtmıyordum ![]() ![]() ![]() Edebiyat dünyasına girişinizde sizi yönlendiren ve teşvik eden çevrenizden veya edebiyat dünyasından kişiler oldu mu, kimlerin yardımını gördünüz? -Edebiyat dünyasına girme konusunda çevreden özel bir gayret görmüş değilim ![]() ![]() ![]() ![]() Baştan beri, zaten endi kendimin acımasız bir eleştiricisi oldum hep ![]() ![]() Muhterem Emine Işınsu’nun bana yazdığı, “Kâğıdın yırtılır bir nesne olduğunu unutma!” sözü, bu konuda rehberim oldu ![]() Bu arada, özellikle İlhan Geçer beyin, rahmetli Niyazi Yıldırım Gençosmanoğlu’nun, Ahmet Kabaklı hocanın ve şiirimizin aksakalı Bahaeddin Karakoç ağabeyimizin, şiirim hakkında söyleme teveccühünde bulundukları övücü, yüreklendirici sözlerin hakkını da teslim etmek lazım ![]() Fakat bütün bunların dışında-bir sosyal tesbit olarak belirtmeliyim ki-ben zaten baştan beri zor olana, çilesi çekilene taliptim ![]() ![]() ![]() YAZMASAM, YAŞAYAMAZDIM Ciddi anlamda yazmaya ne zaman ve nasıl karar verdiniz? -Yazmanın ve yazdıklarını gün ışığına çıkarıp edebiyat severlerle paylaşmanın büyük arzusu, özellikle birkaç şiirim edebiyat dergilerinde çıkınca ve hele Hisar gibi bir sanat-edebiyat, estetik okulu niteliği taşıyan ve herkesin kolayca yer alamadığı seçici bir dergi şiirlerime peş peşe yer verince iyice belirmeye başladı ![]() ![]() Yine samimi olarak kaydetmeliyim ki, yazmak bende hiçbir zaman bir heves, bir hobi olarak tezahür etmedi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu konuda anlatmak istediğiniz ve unutamadığınız bir hatıranız var mı? -Yazma konusunda herkes gibi ben de, birçok hatıra yaşamışımdır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Akşamları beş numara gaz lâmbasının ölgün ışığında şiirler, romanlar okurken ve bıkıp usanmadan notlar alırken, şiir taslakları yazıp-karalarken; bir çakıl taşı kadar duru ve saf olan anam garipseyen, acıyan bakışlarla yüzüme bakar, “Kalk yat oğlum” derdi, “gözlerine yazık! Yorma kendini bu kadar ![]() Babam ise sanki, “edebiyatın-kültürün para etmezliğini” yirmi yıl önceden görmüş gibi: “Boşuna okuyorsun ![]() ![]() Bu sözlere kırılır ama belli etmezdim ![]() ![]() Zeytinburnu Ortaokulu’nda okurken, bir matematik öğretmenimiz vardı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Dedikleri doğruydu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Fakat çok şükür ki, daha o yıllarda bile “haksızlığa karşı çıkmanın” ve “ezilen insanın yanında” olmanın, sadece solun tekelinde bulunamayacağının farkında ve idrakindeydim ![]() Sola hiçbir zaman zerrece meylim olmadı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hayatınızın ve eserlerinizin toplu olarak ele alındığı biyografinizle bir fotoğrafınızı ekler misiniz? OLCAY YAZICI’NIN ÖZ GEÇMİŞİ Osman Olcay Yazıcı, 1953’te Trabzon’un Sürmene ilçesine bağlı Küçükdere Nahiyesinin Yukarıovalı(Vizara) köyünde doğdu ![]() ![]() ![]() ![]() Bu aşkla, okula gitmeden okumayı sökmüştü ![]() ![]() ![]() ![]() Bir gün bir yakını ile ailesinden gizli Aşağıovalı İlkokulu’na gitti ve okuma-yazmayı bildiği için, doğrudan ikinci sınıf öğrencisi olarak okula başladı ![]() Şiir hayatına ilkokulda başladı ve ilk şiirlerini burada yazdı ![]() Daha sonra ortaokulu okumak üzere İstanbul’a geldi ![]() ![]() ![]() ![]() Türkçe öğretmeni Gürşen Kafkas’ın da desteğiyle ilk defa ortaokulda Şiir Sergisi açtı ![]() ![]() Bu sıralarda mesleğinde hayli yol almış ve kendi üslubunu bulmuştu ![]() ![]() ![]() Yüksek öğrenimine devam edebilmek için tekrar İstanbul’a döndü ![]() ![]() ![]() Bu yıllarda, Olcay Yazıcı ismi edebiyat dergilerinde sık sık görülüyordu ![]() ![]() ![]() ![]() Yüksekokulu bitirdikten sonra, büyük şehre gelmeyen ve yalnız olan anasına arkadaşlık edebilmek, ruhunu tabiatın sükuneti içende dinlendirebilmek için Sürmene’deki köyüne döndü ![]() ![]() Hassas, kırılgan ve içe dönük kişiliği sebebiyle münzevi yaşamaktan hoşlanıyordu ![]() ![]() Çantasında şiir taslakları ve yazı denemeleri olarak, 1983 sonbaharında yeniden bunalarak kaçtığı şehre, İstanbul’a sığınmak zorunda kaldı ![]() Burada, Türk Edebiyatı Vakfı Başkanı, gazeteci-yazar Ahmet Kabaklı ile tanıştı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Özetle Yazıcı’nın, başta Hisar, Töre, Meşale, Pınar, Türk Edebiyatı, Boğaziçi, Dolunay, Ufuk Çizgisi, Milli Kültür, İnsan ve Kâinat, Cemre, Güneysu, Çağrışım, Tepe Edebiyat, Kırağı, Kültür Dünyası, Tarih ve Düşünce olmak üzere, birçok dergide şiir, hikâye, deneme, kültür-edebiyat ve felsefe yazıları yayınlandı ![]() Türk Edebiyatı Vakfı’nın yayınladığı Türk Edebiyatı Dergisi’nin Yazı İşleri Müdürlüğünü(1983-84), İhlas Holding’in dergiler grubundan olan bilim ve teknoloji dergisi İnsan ve Kâinat’ ın editörlüğünü (1988-94) yaptı ![]() 1984’te gazeteciliğe de başlayan şair-yazar ve gazeteci Osman Olcay Yazıcı, 12 yıl çalıştığı Türkiye Gazetesi’nde dizi yazı, mülâkat ve köşe yazarlığı; kültür-sanat sayfası yöneticiliği, hayatım roman sayfasının editörlüğü ile yazı işleri ve Avrupa baskıları servisinde redaktörlük görevlerinde bulundu (1984-1997 ![]() 16-20 Eylül 1991 tarihinde İstanbul’da yapılan 12 ![]() ![]() ![]() 1997’de Türkiye Gazetesi’nden ayrılarak, edebiyat çevrelerince”Bütün zamanların en iyisi” diye değerlendirilen Kültür Dünyası Dergisi’nin Genel Yayın Yönetmenliği’ni üstlendi(1997-98, 16 sayı ![]() 1999’da Kültür eski Bakanı Namık Kemal Zeybek’in sahipliğini ve başyazarlığını yaptığı Ayyıldız Gazetesi’nin Kültür-Sanat sayfasını yönetti ![]() Halen, Müstakil Sanayici ve İşadamları Derneği MÜSİAD’ın Süreli Yayınlar Editörlüğünü yürütüyor ![]() ![]() ![]() Geleneğe bağlı çağdaş Türk şiirinin öncülerinden ve entelektüel şiirin orta kuşak temsilcilerinden sayılan Olcay Yazıcı, farklı ve özgün bir üsluba sahiptir ![]() Aşırı hassas mizacı ve trajik yaşantısıyla Peyami Safa’ya benzetilen Olcay Yazıcı, Safa’nın, “Ömrüm, hep bir felâkete uğrayacağım duygusu içinde geçti!” fikrini, kendisine de tıpa tıp uyan bir psikoloji kabul eder ![]() ![]() Olcay Yazıcı geleneğe bağlı, divanî ve halk tarzı, kafiyeli, ölçülü şiirler yazan bir şairdir ![]() ![]() ![]() ![]() Ona göre, serbest şiire övgü dizenler, geleneksel şiirin büyük çilesine katlanamayanlar ve bu sahada ikna edici ürünler ve azabı çekilmiş eserler meydana getiremeyenlerdir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() AŞKIN OLANIN ESRARI Yine de serbest şiire büyük bir husumetle yaklaşmaz ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Olcay Yazıcı, düşünce ağırlıklı şiirlerinde olduğu gibi; denemelerinde ve fikir yazılarında da entelektüel bir üslup güzelliği, bir irfan derinliği yansıtır okuyucuya ![]() ![]() Gerek Necip Fazıl’ı, gerekse Cemil Meriç’i severek okuduğunu, bu isimlere büyük bir hürmeti olduğunu belirten Olcay Yazıcı, “Fakat ben özgün ve orijinal kendimim!” der ![]() ![]() Söz konusu isimlerle kendisi arasında paralellik kuran mantığın ilmî metodolojiden mahrum, yüzeysel bir mantık, kısır bir idrak olduğunu; aradaki nüansları göremediğini, kolaycı ve peşin hükümlü davrandığını savunur ![]() Yoğunlaştırılmış bir cümleye sığdırmak mümkünse, çileli, zorlu bir hayatın, sosyal-mistik bir öfkenin entelektüel şairidir Olcay Yazıcı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şiirlerinde genellikle, âşk, ölüm ve mistik âlem; kimliksizleşme, erdemsizlik, yozlaşma, murakabe ve muhakemesiz sosyal değişme; köy-şehir, Doğu-Batı karşılaştırması/çatışması; dünyevî olanla âşkın olanın kıyaslanması gibi konu ve temalar ağırlıklı olarak işlenir ![]() Daha çok, tasavvufî, felsefî kaynaklardan beslenen, düşünce ve duygu yoğunluğu taşıyan; sembolik imajlar ve okuyucuyu şaşırtan sürpriz--kafiyeler kullanan, beylik söyleyişlere iltifat etmeyen; kısaca trajik-ben’in şiirini yazan bir şair olarak tanınır Olcay Yazıcı ![]() Şiiri, “Sonsuz yorumlanan söz” ve “Kelimelerin taşıyabileceği son yoğunluk” diye tanımlayan şair, bu titiz, duyarlı, eleyici ve en sembolik, en güçlü söyleyişi bulma yolundaki cehti ile klasikler arasında zikredilmeye hak kazanır ![]() Olcay Yazıcı’nın, dünya ve Türk edebiyatında örneği bulunmayan bir özelliği de, şiirlerinde kelime tekrarının olmamasıdır ![]() ![]() Ondaki bir başka ilginç yan ise, Yazıcı’nın şiirlerinin ilk yazılışı ile son hali arasında büyük farlılıklar bulunması; şiirin oluşma sürecinde, baş döndürücü, çıldırtıcı bir değiştirme-ekleme-çıkarma çilesinin yaşamasıdır ![]() Bu konuda şöyle der: “Güzeli, güzel olmayandan ayıracak mümeyyiz bir makamın, ilmî-objektif/âdil bir münekkit müessesesinin olmadığı; göz nûru akıtılıp çilesi çekilenle, seri imalatı yapılanın birbirinden ayrıt edilmediği bir ülkede; kelimelerin beynimi ve ruhumu aşındıran büyük azabını neden çektiğimi doğrusu ben de bilmiyorum ![]() ![]() ![]() Bu büyük sabır ve çile neticesindedir ki, Olcay Yazıcı’nın şiirlerinde benzeri pek bulunmayan orijinal imajlar, yoğun ve hikmetli söyleyişler sıkça yer alır ![]() Formüle edilmiş bir ifadeyle: metafizik boyutu ve düşünce yoğunluğu ile Olcay Yazıcı, sûfî iklimin entelektüel şairidir ![]() “Çocuklar Vatanında Büyüsün” (Hikâyeler, Türk Edebiyatı Vakfı 1982 Birincilik Ödülü, 1985)/”Papatyalar Üşümesin”( Hikâyeler, Kültür Bakanlığı yayını, 1990)/”Erguvan Uğultusu” ( Şiirler, Boğaziçi yayınları 1991)/”Tartışmayı Tartışmak” ( Deneme-Kültür yazıları, Ötüken Neşriyat 1992)/”Hüzün Yazıları”( Özgün bir metin, Boğaziçi yayınları 1993)/”Eylül’ün Kırdığı Gül”(Şiirler, Ötüken Neşriyat 1994)/”Kitapsız Toplum” (Deneme-Kültür yazıları, Ötüken Neşriyat 1994 ![]() ![]() ![]() FİKİR FİKİR FİKİR Kitap medeniyetinden internet muhabbetine ![]() ![]() ![]() Olcay Yazıcı “Ben kuş dilin bilirim, söyler Süleyman bana!” Ansızın, sabahın sihirli ışıklarıyla birlikte bizim Yunus’un bu beyti düştü hafızama ![]() ![]() Bilişin, beşer için daha ötesi olmayan son sınırıydı bu sanki: “Ben kuş dilin bilirim, söyler Süleyman bana!” Sözde “iletişim çağı”nın, dar kapsam alanına mahkûm; hissiz, ufuksuz ve derinliksiz beyinleri; sözün, sezginin ve metaforlar dünyasının gönüldeki “iç fethini”, “iç uzayını” kavrayabilirler mi acaba? Yoksa, “çağdışı bir söylem” diye mi hüküm verirler ![]() Fakat, birileri onlara anlatmalı ki: efendiler, toplumlar teknik ve maddî gelişmişliklerinden ziyade, efsane ve menkıbeleri ile yaşarlar ![]() “Ben kuş dilin bilirim, söyler Süleyman bana!” Kelimelerin kelimelere temasından aydınlık bir şimşek çaktı beynimde ![]() Kelâmın ulvî ateşi tutuştu içimde ![]() ![]() ![]() ![]() Aldırmayın, sözde iletişim çağının, fikir fakiri şaşaasına! Cep telefonlarının cızırtılı, ahlâk yoksulu diyalogları, bu ruh yüceliğini asla köreltemez ve beşerin hafızasından silemez ![]() ![]() ![]() ![]() Bırakınız kullansınlar, bırakınız oyalansınlar çağdaş oyuncaklarıyla ![]() ![]() ![]() “Ben kuş dilin bilirim, söyler Süleyman bana!” İşte sözlerin sözü ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İletişim dünyasının metafizikten cırcırböceği kadar habersiz bireyleri, peki sözün erdemini, soyutun güzelliğini ve sonsuzluğunu size kim öğretecek? İletişim çağının, mutsuz, muştusuz, yarınsız beyleri ![]() *** “Ben kuş dilin bilirim, söyler Süleyman bana!” Ruhum birden gök ekince, kuş tüyünce, bulut hafifliğince yeğnildi, ferahladı, açıldı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Korunmuş, hıfz edilmiş levhadaki insan macerasını görüp, alın yazısını okudum birden ![]() ![]() ![]() ![]() İşte ben bu sözün, bu söze derinlik ve sonrasızlık boyutu kazandıran iklimin, irfanın insanıyım! ![]() ![]() ![]() ![]() Teknolojiymiş, internetmiş, sanal âlemmiş, maddî konformuş bana ne! Dedim ya, odalar arası geyik muhabbetinin teknik detaylarını, üslup ve metodunu, bilmiyor, doğrusu bilmek de istemiyorum ![]() Bilinmezi kavrama arzusuyla tutuşan idrakimi, elektro manyetik bir ekrana hapsedemem ![]() ![]() Çağın bilemediği bir iç ferasetle, ilahî ve şiirsel bir ilhamla, sûfîyane bir “nazar”la bilinmesi gereken, erbabına bildirilir ![]() ![]() “Ben kuş dilin bilim, söyler Süleyman bana!” “Tâlib-i ilmleriz, âşk kitabın okuruz” “Evliya safâ-nazar edeli günden beri/Hâsıl oldu Yunus’a her ne ki olasıdır” hikmetinin muhatabı için, yeryüzünde can sıkıntısından söz edilebilir mi? Aşk Kitabını okuyunca ufku açılır idrakimin ![]() ![]() ![]() ![]() “Biz tâlib-i ilmleriz aşk kitabın okuruz!” Ve Cemil Meriç’in ifadesiyle: “Deha kütüphaneden çıkar”, internet cafe’den değil ![]() *** İnsanın “miracı” düşüncedir ![]() ![]() ![]() “Okumak ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sen kendi trajik durumundan habersiz, malumat yığınına ulaşmayı ve kemiyet muhasebeciliğini marifet mi sanıyorsun? Bütün zamanlarda insanın biricik arzusu ve tecessüsü “mücerrede”, âli olana ulaşmaktır ![]() ![]() Öyleyse, size “iyi oyunlar” efendiler, ben “eşyanın hakikatini” öğrenme yolunda çile çekmeye gidiyorum! *** Açıkçası, İnternet dünyası benim için pek “net” değil ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Ben hâlâ kültürün, bilginin; üsluplu yaşama tarzı, haysiyetli bir üst-kimlik oluşturabilmenin, “kemâle ermenin” vazgeçilmez ana kaynağının/biricik şartının yazılı kültür, yani “kitap” olduğuna inanıyorum ![]() Çünkü, insanı“terbiye eden” ve ona azgınlıkları dizginleme, maddeden bağımsız düşünebilme melekesi kazandıran; onu “varlığın mahiyeti” hakkında bilgi sahibi kılan yazılı kültürdür/kitaplardır ![]() Kitap sayesindedir ki insan, yeryüzünün sadece “oyun ve eğlence” yeri değil, bir sınanma yeri olduğunun şuuruna varır ![]() Bilgisayar ekranından metin ve madde tıklamakla, derin ve yoğun bir kültür elde edilemez, sofistike bir çağın şifresi çözülemez ![]() ![]() ![]() ![]() Hiçbir eziklik ve eksiklik duygusuna kapılmadan itiraf ediyorum ki: Network ne demektir bilmiyorum ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Eşya bir vasıta, asıl olan insandır Yıllar önce başlamıştı teknolojiyi ve onun ürünlerini kutsama hastalığı ![]() ![]() ![]() ![]() Bilgisayarların büyük rağbet gördüğü yıllarda, “bilgiyi benim ümmi ninem de sayar ![]() ![]() Köprülerin altından çok sular geçti ve ülkemiz dev bir teknoloji pazarına, daha sonra da mezarlığına dönüştü ![]() ![]() Özellikle cep telefonu görgüsüzlüğü, ülkemiz insanı için komik ve acıklı manzaralar arz ediyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “Düşünüyorum o halde varım” öz deyişi, post-modern değişmeyle birlikte maziye karıştı ![]() “Cep telefonum var, o halde üstün ve farklıyım!” En kalabalık cadde ortasında, “Konuşan Adam” heykeli gibi durup, sanki öte âlemle iletişime geçmişçesine caka satarak konuşmak; çağdaş cepçiliğin fiyakası sayılıyor artık ![]() Şahsiyetini bulamamış ham hâlleri ve terbiye edilmemiş kuruntularıyla, bulundukları ortama sosyal kirlilik yayan bu “baz” kafalı “teknoloji mankurtları”; kullandıkları elektronik cihazları “üstünlüğün/saygınlığın/itibarın tek belirleyici unsuru” sanarak, “bizim, ayrıca mücerret değerlerle donanmamıza ve bir kişilik performansı göstermemize gerek yok!” vehmine kapılıyorlar ![]() Her ne kadar iyi de efendim, birikimi, bilgiler arası münasebeti kurarak, kullanarak bir düşünce harmanlaması yapamadıktan, yeni bir yoruma, yeni bir önermeye; insanlık için faydalı bir teklife varamadıktan sonra, ekranda bilgi kaynaklarının maddelerini tıklamak, kitap listelerinin çetelesini tutmak neye yarar ki, deseniz; mekanik ve metalik bakışlarla sizi süzerler ![]() Öyle bir “tuş”a gelirsiniz ki, çağdaş aforizmalar üreten(!) bilge-kokoreççiler bile güler halinize! ![]() ![]() “Eğlence İnternette/siz neredesiniz?” Bakışlarım ansızın bir dükkan önündeki reklam panosuna ilişti: “Eğlence internette/siz neredesiniz?” diye yazıyordu iri ve renkli puntolarla ![]() Demek ki, teknoloji harikası ve bilgi çağının alameti farikası internet sayesinde güle-oynaya bilgiye ulaşmak, kadim feylesoflar kervanına dahil olmak çok kolay hale gelmiş de haberimiz yok ![]() Entelektüel muhalefetimi ve eleştirel aklımı kışkırtan bu popülist cümle, beynimin içinde yankılanıp durdu uzun süre: “Eğlence internette/siz neredesiniz?” Düşündüm: Neden sadece ve özellikle “eğlence” vurgulanmış? (Hani bilgi çağı diyorlardı yaşadığımız yüzyıla?) Klasik telakkilere göre bilgiye ulaşmanın ağır bedeli; ateşten, kılıçtan beter acısı ve sıradan insanların katlanamayacağı çilesi vardır ![]() Demek ki, yeni zamanların metodu eğlenerek, öğrenmek! ![]() Düşündüm: Sahi ben neredeyim? İnternet’te olmadığıma göre, kısır, verimsiz, basiretsiz ve iptidai bir hayat mı yaşıyorum yoksa? İronik ve iğneleyici cümleler oluştu zihnimde: Siz eğlenin efendiler, ben kutsal metinleri asıllarından okumaya ve düşünmeye gidiyorum ![]() (Sahi kim sormuştu o çıldırtan soruyu: Gazâli’nin, İbn-i Sina’nın, Mevlânâ’nın, Yunus Emre’nin, Şeyh Galip’in, Fuzulî’nin; Baudelaire’in, Goethe’nin, Sehakespeare’in, Dostoyevski’nin, Tolstoy’un, Çehov’un ve Rilke’nin bilgisayarı mı vardı? ![]() ![]() ![]() Ya da interneti kullananlar arasından hangi bilge, hangi deha çıktı bugüne kadar? Vasat bilginin elden ele dolaştığı bu vasatta, vasatı aşacak üstün-idrak ne zaman yetişecekti acaba? Yoksa, internet furyası ile birlikte irfan adamı, kitap medeniyeti, yazılı kültürün ehemmiyeti tarihe mi karışıyordu? Ve en önemlisi, bilgeler çağı kapanıyor, “teknolojik mankurtlar” çağı mı başlıyordu? Yazılı kültürün esrarıyla ![]() ![]() ![]() Düşünen insan olarak, yapmam gerekeni, olmam gerekeni, kalabalığa, mitleştirilen makineye, teknolojik tapınmaya rağmen, zihnimde egzersiz yapmaya devam ettim: Siz eğlenin efendiler, (aslında çağdaş köleler demeliyim), ben Suç ve Ceza’yı, İlahî Komedya’yi, Gariplerin Kitabı’nı, Ariflerin Menkıbeleri’ni, Fîhi Mafih’i ve Işık Doğu’dan Gelir’i eğlenerek değil, acı çekerek hıfz etmeye gidiyorum ![]() Siz, İnternet denilen çıkışı olmayan labirente girip kilitlenin ![]() ![]() Siz, ekran başında birbirinize sahte kimliklerle, erotik replikler geçmeye devam edin ![]() ![]() Biliniz ki, oyalanıp eğlendiğiniz “sanal dünya”, insanın binlerce yıllık yükselme ve yücelme serüveni yanında çok sıradan, çok “banal!” kalıyor ![]() Dedim ya, kusuruma bakmayın ![]() ![]() ![]() Fakat, “Ben kuş dilin bilirim, söyler Süleyman bana!” *** Peki, söyler misiniz, överek göklere çıkardığınız ve arkaik bir tutkuyla tapındığınız makine, ne kadar gelişirse gelişsin acımayı, hüzünlenmeyi, kederli bir kalbe merhamet duymayı ve Yunus Emre’nin mistik liriklerinden zevk almayı bilebilecek mi? Sorgusuz-sualsiz, tüketim ekonomisinin, e-ticaretin çarpıtılmış enformasyon ve globalleşme emperyalizminin metalik maketine eklemlenmek; bu sömürü pazarının aptal bir tüketicisi durumuna düşmek; “en güzel surette yaratılan”, eşref-i mahlûkat ve zübde-i âlem olan insana yakışır mı? Teknolojiyi insanın faydasına kullanmaya evet, fakat onun kölesi olmaya hayır! Makine, ne kadar çok fonksiyonlu, modern donanımlı olursa olsun, zamanla örselenir, miadı dolar ve teknoloji mezarlığına atılır ![]() Oysa, arz ve sema yerinde durdukça yazılı kültürün ve mânâ medeniyetinin esrarı, efsanesi, esenliği eskimez ![]() Kitap ve kâğıt medeniyetinden, internet muhabbetine kesin ve keskin bir geçiş yapmadan önce, iyi düşünmek gerekir! Asla unutulmamalı ki, yeryüzünün efendisi insandır! xx Olcay Yazıcı'ya yaşarken saygı |
![]() |
![]() |
|