|  | Ladikli Ahmet Ağa |  | 
|  07-01-2012 | #1 | 
| 
Prof. Dr. Sinsi
 |   Ladikli Ahmet Ağa1888 yılında Konya’nın Sarayönü ilçesine bağlı, Lâdik (Halıcı) kasabasında dünyaya geldi  Babasının adı Mehmet, annesinin adı Emine'dir  Yusuflar Sülâlesindendir  Üç erkek, bir kız olmak üzere, dört kardeştir  Yıllarca çobanlık yaptığından dolayı, muhitinde, ‘Çoban Mehmet’ olarak tanındı  Sonradan Elma soyadını aldı   Manevi bir yolla kendisine Hüdâî adı verildi: Ol Mevla’m koymuştur Hüdâî adım Melekler ederler gökte feryadım Mevla’mın aşkından almışım tadım Yansa da ayrılmaz haktan Hüdâî Ladikli Ahamet Ağa, Hatice Hanım'la evlendi  İkisi oğlan, dördü kız olmak üzere, altı çocuğu vardır   Askerliği 26 sene askerlik yapmış bir İstiklâl Savaşı gazisidir  Kanal harekâtında İngilizlere karşı arkadaşları ile birlikte harp ederken, sağ omzundan hilal şeklinde yaralanır  En yakın dört arkadaşının kahramanlıklarını ve şehit düştüklerini, yaralı bir vaziyette seyreder  Sonra oraları düşman istila eder  Düşman askerleri yaralı askerlerimizi ‘ölmeyen kalmasın’ diyerek süngülerler  Bu esnada başını bir şehidin kolunun altına sokar  Düşmanlar hiç diri asker kalmadı diyerek uzaklaşıp giderler  Askerlik Sonrası Vatanın kurtuluşundan sonra askerden bir gazi olarak memleketi Lâdik’e dönmüş ve vefatına kadar burada örnek bir şahsiyet olarak yaşamıştır  Hayvancılık ve tarımla geçimini sağlamıştır   Zamanının çoğunu odasına gelen misafirlerine hizmet ederek geçirmiş, onları iyiliğe ve hayra davet etmiş, kimseyi ayırmadan herkese duâ etmiş, sohbetinde katılan hiç kimseyi eli ve gönlü boş çevirmemiştir  Boş kaldığı zamanlarda dağlarda çobanlık yapmış, tarla ve bahçelerini ekip biçmekle meşgul olmuştur  Son günleri ve vefatı Son zamanlarında hasta yatarken "Sen gidince bizler ne yapacağız Ahmet Ağa?" diye ağlamaya başlayan misafirlerine, yataktan doğrularak "ALLÂH var oğlum  Allâh var, keder yok!" demiştir  Evlatlarından birisi eline varıp, "Baba hakkını helal et" dediği zaman "Oğlum bende üç emanet var  Onları sahiplerine verirsen, hakkımı helal etmiş olacağım  Sen olmasan da onlar emanetleri alıp götürecekler  Ama sen de onları görsen iyi olur" der  Ve tarihler 8 Haziran 1969 perşembeyi gösterirken, rahmet-i Rahman’a kavuşur  Kabri, Lâdik Kasabası mezarlığındadır  HAKKINDA YAZILANLAR Ladikli Hacı Ahmet Ağa Hüseyin Öztürk Vakit 15  03  2006 O bir Allah dostu… Adını duyan, kendisini tanıyan, hayatını bilen herkesin söylediği tek bir ifade şekli var  “O bir Allah dostu…” Allah dostu Ladikli Hacı Ahmet Ağa ile ilgili en uzun malumatı Denizli’de Ömer Lütfi Tekinkaya’dan almıştım  Konya’ya gittiğimde bana mihmandarlık yapan dostum bir diğer dostum Ömer beyin; “Cuma Namazını Ladikli Ahmet Ağa’nın memleketinde kılalım mı” teklifini havada kaptım  Ladik kasabası, Konya’nın Sarayönü ilçesine bağlı şirin bir belde  Ladikli Ahmet Ağa’da bu şirin beldenin gönüllere taht kurmuş bir sevgilisi  Ama önce Allah ve Rasulünün sevgilisi  Ladikli Ahmet Ağa’nın yaşadıkları ve kerametleri anlatılmakla bitecek gibi değil  O yüzden bu sefer kısa bir bilgi verip, İnşallah; “Hüseyin Çelebi Seyahatnamesi”nde uzun uzun anlatacağım  Ladik’te Allah dostu ile ilgili bilgi ararken, kendimizi Allah dostunun adına kurulan dernekte bulduk  Dernek başkanı Mustafa Doğan ve Ahmet Ağa’nın oğlundan torunu Ahmet Elma ve kızından torunu İsmet Eser’le tanışıp uzun uzun konuştuk  Türkiye’nin gavurunu, münafığını, fitnecisini, fesatçısını, bilmem ama “Elhamdülillah Müslümanım” diyen herkesin böyle zatları tanımasına ihtiyaç olduğu kanaatindeyim  Doğru adam olmak ve doğru inanmak için böyle yakın örnekler çok önemli  Konya’nın ileri gelenlerinden ve kanaat önderlerinden, benim de kendisini çok sevdiğim Tahir Büyükkörükçü hocam, Ahmet Ağa’nın canlı şahitlerindendir  Hocamın kendisiyle görüşmek istedim ama rahatsız olduğu için görüşmedim  Allah şifalar versin  Ladikli Ahmet Ağa hakkında kısa bir bilgi vermek üzere Tahir Büyükkörükçü hocamızdan alıntı yapmayı daha uygun buldum  Tahir hocamdan aktaran da oğlu Abdurrahman Büyükkörükçü’dür   Ladikli Ahmet Ağa, Ladik’te dünyaya teşrif eder  Babası Mehmet Efendi’dir  1897 seferberliğine iki ağabeyi ile katılan üstad, yıllarca cephede kalır  Balkanlar’da cereyan eden harplerin hepsinde, 1  Cihan Harbi’nde, İstiklâl Harbi’nde kahramanca, yiğitçe düşmana karşı koyar  Bir ağabeyini Çanakkale Savaşı’nda, diğerini Kırkgaziler’de şehid verir  Yıllarca Batı cephelerinde koşturan üstada, “Gazilik” şerefini bahşeden kader, bu defa onu meşhur Kanal harekâtında Filistin’in mahzun Gazze civarına sevk eder  Üstadın da aralarında bulunduğu birlik, kahpe İngiliz’in pususuna düşer ve yiğitlerimizin hemen hepsi şehid olur   Üstad Ahmet Ağa, çok az kalan yaralıların arasındadır  Ne kalkmaya, ne de üç günlük mesafedeki karargâha ulaşmaya hâli vardır  Sabahın serinliğinde azıcık gözü açılır  Sonrasını dostlarına hep şöyle anlatırdı: “Valla gardaşım, yattığım yerde Şehadet şerbetini içmeyi beklerken, karşıdan beyaz bir atın üzerinde bir zat çıkageldi  Bana; ‘Ahmed ne oldu, yaralandın mı,’ diyerek atından inip matarasından ab-ı hayat misali bir su verdi  Beni yerimden kaldırıp yaramı tedavi etti, sonra arkasına bindirip karargâha kadar getirdi  Askerler sana inanmayabilirler, nöbetçi subayına hadiseyi anlat ve selamımı söyle  Memlekete döndüğün zaman bazı değişik hâllerle karşılaşacaksın, endişelenme, beni bekle” dedi  Sonra Ladik’te geçen nurlu nice yıllar  Kalıbıyla halkın içinde, onlardan biri  Ama kalbiyle hep Allah ile beraber  Bir büyük insan, bir hak dostu, bir Peygamber aşığı, bir velî  Yurdun dört bir yanından gelen ziyaretçilerin himmetini rica ettiği bir Allah eri  -“Ne olur Ahmet Ağa, bizi şefaatten unutma” diye rica eden babama; “Vallahi hocam  Rabbim imkân verirse dostlara bir mendil sallayacağız” buyurmuşlardır  Ve öyle bir mendil sallar ki, Ahmet Ağa…  Yarına İnşallah  xxx Gayb Aleminin Askerleri Ve Ladikli Ahmet Ağa Hakan Yılmaz Çebi haycebi@mynet  com [Sadece kayıtlı kullanıcılar linkleri görebilir  ÜCRETSİZ Kayıt olmak için tıklayın    ] Gayb; göz önünde olmayan; alamet ve emmare ile bilinemeyen, hakkında delil bulunmayan, gizli olan manalarının yanında; His ve aklın ötesinde kalan, insan tarafından kavranamayan ve manevi alem manalarında açıklanır  Bir de GAYB ERENLERİ vardır ki Cenab-ı Hakk’ın kudretinden ikrama layık görülmüş bu kişiler; özel bir ordu disipliniyle hareket ederler  Anadolu kültüründe adları ÇARIKLI ERKAN-I HARP’tir  Bu çarıklı erkanı harbin kurucusu ve baş kumandanı Hz  HIZIR Alehisselamdır   ‘’HIZIR GİBİ YETİŞMEK’’ deyimi halk kültürümüzde önemli bir deyimdir  Çok sıkıntılı bir zamanımızda geliveren, sıkışık-darlık zamanlarında yardımda bulunan insanlar için bu nitelemeyi kullanırız   Deyimin aslı ise tabi yine Hz  Hızır’ın misyonuna-vazifesine dayanıyor… ESRAR İLMİNİN BAŞKUMANDANI HZ  HIZIR Biz Hz  Hızır’ı Kuran’daki ayetlerden tanıyoruz  Bu ilmin sırrı da çilingiri de KEHF SURESİ’nde  60 ve 82  ayetlerde (KEHF SURESİ) anlatılan Hz  Musa ve HIZIR arasında geçen seyahat esnasında yaşananlar bu ilmi - İLM-İ LEDUN, İLM-İ BATIN, HAVAS’ÜL HAVAS -tarif eder  Yaşananlar bu ilmi; yaşatan ( HZ  HIZIR) bu ilmin adamlarının vazifesini ve maiyetini bizlere açıklamaya kafidir  LEDUN İLMİ – SU – GİBİ AKAR GÖNÜLE… Bu ilmin lütfedildiği kişiler MURAD’lardır  Yani bir irşad edicinin talebesi olmakla bu ilim elde edilemez  Alim olmak, mürşid olmak ayrı bir san’at  MÜRİT Allah’ı arayan ve bulan kişidir  MURAD ise Cenabı Mevla’nın bulduğu-seçtiği  Mürit iradesine bağlı olarak gevşek davranabilir, yapamayacağım diyebilir ancak MURAD’ın böyle bir hakkı yoktur  Zira vazifelendirme padişahtan geliyor, reddedilemez  Son derece zahir ve batın ilimlerde yüksek derece yetişmiş birisi bu ilmin mümessili olduğu gibi, hiç okumamış hatta birkaç surenin dışında sure bilmeyen insanlar bile bu gayb ordusunun neferi olarak vazifelendirilebilir  Yani MUHYİDDİN-İ ARABİ gibi bir ilim zirvesi yanında az sonra değineceğimiz LADİKLİ AHMET AĞA gibi bir ümmi zat-ı muhterem de olabilir  Bu lütuf sahibinin tasarrufu cevahirini yaratanı bilir  Bu ilim çoğunlukla tanımadığınız bir PİR-İ FANİNİN sekerat halindeyken size içirdiği bir tas SU’yla bazen de yedirdiği herhangi bir yiyecekle açığa çıkar  (Nitekim Ladikli Ahmet Ağa da 1  Dünya Savaşı’nda Kanal Harekatı sırasında vurulup öldü diye bırakıldığı bir sırada bir atlı tarafından SU içirilerek tayyi mekan yaptırılır  ) Bu suyu içtikten sonra gelenin rüyada mı yaşadığınız hayatta mı olduğunu analiz etmeniz ne kadar zamanınızı alıyorsa; içtiğiniz suyun su mu başka bir şey mi somut mu soyut mu olduğunu da anlamanız o kadar vaktinizi alacaktır  Ancak susuzluktan çatladığınız bir anda suya kandığınızı bilmeniz işin bu maiyetini daha fazla kurcalamanıza gerek olmadığını cevaplamanıza yetecektir  Size yedirilen şeyle bu ilim verilecekse; bu yiyecek bazen en bilinen meyve hatta markalı bir çubuk kraker, bisküvi de olabilir  Nitekim LADİKLİ Ahmet Ağa rahmeti rahmana kavuştuktan sonra bu ilmi oğluna devretmek isteyen gayb aleminden gelen üç kişinin verdiği yiyeceği onların yanında önce bir lokmacık yemiş olan Zekeriya; daha sonra tadını beğenmediğinden bu yiyeceği sözde onlara çaktırmadan hasıraltı etmiştir  Ancak bu yiyeceği yemesinin akabinde ne olacağını öğrenince bu yiyeceği hasıraltından çıkarmak istemiş lakin yiyeceğin ortadan yok olmasıyla ancak ısırdığı kadar bir miktar gayb ilmine vakıf olabilmiştir  Anlayacağımız ortada bir de böyle bir durum var  Sonrası… Sonrası istidadınıza, gayretinize kalmış… Ancak ikram bir kere yağmaya başlamışlar için ziyaretler belli bir süreden sonra sıklaşmaya başlayacaktır  Taki; 300’ler 70’ler 40’lar 7’ler, 3’ler (Büdela, Nüceba, Nükeba… vs  ) KUTUPLAR - KUTB-U İRŞAD- ilim nurunun zirvesi/ KUTB-U VELAYET – insan benliğinin zirve terbiyedarı - ve GAVS-I AZAM makamlarına doğru bir seyir başlayacaktır  (Not: 40’lar makamı iki kısımdır ki her dönem 40 Hanımsultan Evliya’da bu makamdadır) Ancak bu yolun yolcusu olmak bile en yüce payedir  Bu yolun yolcusunun gözünde dünya hayatının makamları üç-beş yaşındaki çocukların oyuncaklarıyla oynarken kendilerine verdikleri payeler gibi ‘’komik ve çocukça’’ kalmaktadır ki işin aslı da budur!!! Hz  HIZIR ÜNİVERSİTESİ Kendiside Hz  Hızır’ın TALEBELERİNDEN OLAN Bediüzzaman Said Nursi - hatta bir defasında ellerinde kelepçe olduğu halde Ladik’e tayyi mekan yaparak Ahmet Ağa’ya Hz  Hızır’a çok sıkıntı çektiğini iletmesini söylemiş daha sonra sabretmesi söylenmesi üzerine çıkardığı kelepçelerini bizzat yeniden bileklerine takarak geri dönmüştür- Hızır Aleyhisselam ve ondan ders alanlar için güzel bir izahı vardır   -Hızır Aleyhisselam hayatta mıdır? Eğer hayattaysa niye bazı alimler hayatta olduğunu kabul etmiyorlar? Sorusuna şu cevabı veriyor  -Hayatın 5 MERTEBESİ vardır ve her mertebenin farklı şarları bulunmaktadır  Birinci mertebesi, bildiğimiz, şu içinde bulunduğumuz hayattır ki pek çok kayıtla mukayyettir  Hızır Aleyhisselam hayatın ikinci mertebesinde yer aldığı için, bazı alimler hayatta olup olmadığı konusunda şüpheye düşmüşlerdir  İkinci mertebe Hazreti Hızır ve İlyas Aleyhisselam’ın hayatlarıdır ki bir derece serbesttir  Yani bir vakitte pek çok yerlerde bulunabilirler  Bizim gibi beşeriyet levazımatıyla daimi mukayyet değillerdir  Bazen istedikleri vakit bizim gibi yerler, içerler; fakat bizim gibi mecbur değillerdir  Tevatür derecesinde ehl-i şuhud ve keşif olan evliyanın, Hz  Hızır ile maceraları, bu tabaka-i hayatı tenvir ve isbat eder  Hatta makamı velayette bir makam vardır ki; MAKAM-I HIZIR tabir edilir  O makama gelen bir Veli, Hızır’dan ders alır ve Hızır ile görüşür  Fakat bazen o makam sahibi yanlış olarak ayn-ı Hızır telakki edilir olunur  ’’ (Birinci Mektup) HAVASSIN TEKNOLOJİSİ… Havassın teknolojisi ESMAYI İLAHİYE’ye bağlı sırlar!   Onlar kendilerine verilen, kendilerine bildirilen ESMAYI üç/beş defa ya da her ne kadar tekrarlanması gerekiyorsa, onu söyleyip sır olup gidiyorlar  Bize garip gelen, imkansız görünen şeyler maddeden beri o alemde öylesine sıradan ki… O muazzam görünmeyen mücerret teknolojiden geriye sadece avam olan bizlere kalan miras sadece şu üçüdür: ŞECERE (SOYAĞACI)- HIRKA-MÜHÜR!!! Lakin Ladikli Ahmet Ağa vefat ettikten sonra oğlu Zekeriya’ya gelen GAYB ALEMİNİN ÜÇ ATLISI da bu görünür mirası istiyorlar kendilerinden  Zira Zekeriya daha işin başında hikmeti anlayamamış mirastan olmuştur  Ehhh bunların da artık ehline verilmesi gerekiyordur… Yani bayrak teslimi gibi bir ritüel var ortada   HAVASSIN TOPLANMA YERLERİ Kutsi gecelerde MEKKE-MEDİNE-KUDÜS-SEMERKANT-BUHARA-ŞAM-ROMA VE İSTANBUL’DAKİ muhtelif yerler buluşma noktalarıdır Kİ –aynı zamanda- dünya hayatında tarihten bu yana azami ehemmiyete sahip yukarıdaki 8 şehrin 4’ünün Cennet’te bu mekana yakışır tezahürlerinin olduğu ifade edilir  Ancak tabiri uygunsa bir de içtima merkezleri vardır bu Uluların   MEKKE-İ MÜKERREME’DEKİ ZEMZEM SUYU’NUN BAŞI BERAT GECELERİNDE TOPLANMA YERİDİR DENİR… Nitekim Ladikli Ahmet Ağamız da bir Berat gecesi evinde toplanan misafirlerinin ‘’Eee Ahmet Ağa bugün nereye gideceksiniz sorusu üzerine; Bu gece Mekke-i Mükerreme’de bir toplantı olacak  Harem-i Şerif’te Zemzem kuyusunun başında Her sene bu gece Zemzem kuyusunun suyu coşar kabarır, ağzına kadar gelir  Resulallah Efendimizin ruhaniyeti ve bütün peygamberler Evliyaullah orada toplanırlar  Orada hep birlikte dua yapılır  Sonra o kuyudan bir su içilir, artanı da oraya dökülür, ondan sonra su normale çekilir  Zemzem kuyusunun suyunun bitmeyişinin hikmeti bu… Her sene bu merasim yapılır’’ şeklinde verdiği cevapla bu durumu açıklamaktan çekinmemiştir  Başka birisi bu ve benzeri sırları verse belki boynu kırılır ancak o izinlidir… HAVAS MÜCADELESİNİN YETKİ SINIRI Avamdan zaman zaman çok kişi sormuştur  Cenabı Allah’ın kudretinden nüveler taşıyan bu seçkinler o halde niye nükleer başlıklı füzeleri kilitlemiyor, süpersonik uçakları düşürmüyor, zalim başbakanları, komutanları merdivenden yuvarlayarak kafasını gözünü patlatıp zulmün önünü kesmiyorlar vs  Dilerseniz safça ifade edilen bu durumu da bu tarz bir sorularla karşılaşan Ladikli Ahmet Ağa’nın verdiği cevapla açıklayalım: Şahıs soruyor: ‘’Hacı Baba ne olacak bu dünyanın hali? Nasıl düzelir ?   ’ Evlat dedi şöyle sakin sakin, bu Çoban Ahmed var ya (kendisine hitabı öyle idi) ‘’Eğer müsaade etseler, iki üç saatte dünyayı düzeltirim amma, hikmeti ilahidir onu biz düzeltemeyiz… Emirsiz hareket edemeyiz… Bu hadiseler böyle olacak, HERKESİN İMAN ÖLÇÜSÜ, CİHAD ÖLÇÜSÜ ORTAYA ÇIKACAK! MÜMİNİ, MÜNAFIĞI; MÜŞRİĞİ KAFİRİ ORTAYA ÇIKACAK!!! VE HADİSELER GELİŞE GELİŞE ORTAYA ÇIKACAK’’  Nitekim yetki ve izin meselesi bu  Milyonlarca adamı kendisini korumaları için besleyen FİRAVUN’u bir üfürüklük canı olan sivrisinekle telef eden Cenab’ı Allah; dilese bütün insanlığı secde vaziyetinde toplamaz mı?   Toplar elbet! Lakin müddet ve imtihan meselesi… HAVAS VE ASKERİ HİZMET Tüm havas adamlarında olduğu gibi Peygamber Ocağı olarak görülen orduya karşı özel bir ihtimam ve sevgi vardır  Sırf bizim milli tarihimiz ve bu milli tarihimizdeki yakın tarihte bile binlerce gayb adamının yardımı vardır ordumuz neferlerine  Bırakınız Kıbrıs harbini Güneydoğu Anadolu’daki terör belasında dahi bu mikyasta bir çok olay yaşamışızdır  Halen daha nöbette uyuyan bir çok asker gerekirse tokatlanarak uyandırılır  Hatta hastalanıp devriyeye çıkamayan bir çok komutanın gece devriye de görüldüğü çok olmuştur  Ladikli Ahmet Ağa’da da azami bir ordu ve asker sevgisi vardır  Bu yüzden dışarıdan kendisini ziyarete gelenlerin ve istişare edenlerin çoğu asker  Zira yukarıda da değindiğimiz gibi o Türk Ordusunun çarıklı erkanı harbindendir  Bu yüzden adı çevresinde ‘’GAYB RİCALİNİN ASKERİYE KOLUNDA GÖREVLİ’’ şeklinde çıkmıştır  Mesela Albay Necmi Sami Bey Ladikli Ahmet Ağa’nın en sevdiği dostudur  O her an göreve hazır diplomat bir asker gibi Küba –Amerika arasında Küba’ya konuşlandırılan Rus füzelerinin Amerikan casus uyduları tarafından tesbit edilmesi üzerine 3  Dünya savaşını engellemek için Cezayir dağlarında toplantıya tayyi mekan yaparken; bir gün aldığı emrin pusula kağıdını dostlarına gösterdikten sonra LADİK’TEN WAŞİNGTON’A ‘’4 DAKİKA’’ DA GİDECEK KADAR HIZLI GÖREV ADAMIDIR  ASKERİ İSTİHBARATA HAİNLİK EDEN YANAR… Bir Ziyaretçisine Hacı Ahmed Ağa Anlatmışlardı: “Edirne’de askerlik yapan bir Türk Çavuşu, iki Bulgar subayına, Edirne’nin Askeriye’ye ait planlarını ağır bir para karşılığı satmış, kimsenin haberi yok  Manevi emir aldık, yine iki arkadaş görevlendirildik  Bulgar Subayları planları alıp Kumandanlarına teslim etmek üzere merdivenlerden çıkarlarken bir anda arkalarından yetişerek birine ben birine arkadaşım tepelerine vurduk  İkisi de merdivenlerden aşağı yuvarlandılar  Hemen ceplerinden planları alarak yerlerimize döndük  Sıra Çavuş’a geldi; Vatan haini olduğundan, o da öldürülecekti  Terhis oluncaya kadar dokunmadık, manevi emir öyle idi  Nihayet terhis oldu, külfetli bir para ile sevinerek binmiş, memleketine dönüyordu  Memleketine gelip, tam trenden inerken; Onun da tepesine vurduk, sanki trenden düşüp ölmüştü  Böylece vazife yapılmış oldu  ” KORE HARBİ VE YARILAN KUŞATMA Kore harbinin olduğu devre, yine bir ziyaretimde;Hacı Baba’yı ziyaret için Ladik’e gitmiştim, gece odasında kalıp odasında misafir olduk  Yatsı namazına kadar beraber kaldıktan sonra, Hacı Baba namazı kıldı ve sonra bizden müsaade alıp gitti  Sabah namazında geldi ve bize:“ Bugün Kore’de idik; Türk askeri çember içine girmiş, imha edilmek üzere idi  Kurtarılmak için Mevla’dan izin çıktı, manevi arkadaşlarımla Kore’ye yetiştik  Bizim askerin önüne düştük  Kafir askerleri bizi görürler ;lakin bizim askerler göremezler  Kılıçları çektik, küffar askerini kılıçtan geçirerek bizim askere yol verdik  Bakın sabah radyo haberleri verirken duyacaksınız   !” dedi  Sabahleyin bir radyo getirdiler, ilk haberleri açtılar;“Kore’de bulunan, Albay Tahsin Yazıcı oğlu komutasındaki Türk çember içine alınmış  İnanılmaz bir kahramanlık örneği vererek çemberi yarmış, kafirleri perişan etmişler   ” diye radyo haber veriyordu   !Çemberi yaranın kimler olduğundan onların haberleri yoktu  İşte Allah’ın manevi ordularının vazifeleri   ! AHMET AĞA VE PİLOT TEĞMEN… “Bir gün, pilot Teğmen uçağı ile eğitim uçuşu sırasında, uçağı arıza yapıyor ve bir tarlaya mecburi iniş yapmak durumunda kalıyor  Her ne kadar yerde arızayı gidermiş ise de, uçağın bu tarla üzerinden kalkmasının imkanı yok  Bulunduğu yer öyle ıssız ki çevrede canlı yok  Hocam emir verdi    ; -Ahmed, git şu pilot Teğmen’e yardım et,uçağını kaldır   dedi  Hemen geldim, pilot çaresizlik içerisinde bocalamakta, ne yapacağını bilememekte idi  Selam verdim; -Ne yapıyorsun delikanlı?   dedim  O da durumunu anlattı  Ben dedim ki: -Oğlum sen uçağı çalıştır, kalkış için ben sana yardım edeyim! Şaşırmış bir halde: -Nasıl yardım edeceksin? dedi  -Sen çalıştır  ben uçağı kaldırayım  ! dedim  -Hacı Baba kaç tonluk dört motorlu bir uçak  Nasıl kaldıracaksın   ? dedi  -Yavrum! Sen çalıştır bakalım  ! dedim  -Neyse çalıştırayım bakalım   dedi ve uçağı çalıştırdı  Allah’ın izniyle: -Bismillah   Ya Allah   ! deyip yardım edip uçağı kaldırdık ve uçup gitti  ” Pilot der ki: “Hacı Baba uçağı kaldırıpta, uçak havalanınca; uçağın kuyruk tarafına oturduğunu gördüm ve   -Eyvah, Hacı Baba düşecek   dedim  Bir müddet sonra, Hacı Baba bulunduğu yerden kayboldu  Ben yine; -Eyvah, Hacı Baba düştü!!   diye müteessir olmuştum  Mensup olduğum karargaha varıp durumu ve başımdan geçenleri kumandanıma anlattım  Kumandanım bana; -Maneviyat adamlarından biri sana yardım etmiş   ! dedi  ” Pilot Teğmen bu maneviyat adamları nerede bulunur acaba, diye araştırma yapıyor  Şarkta filan yerde var diyorlar, tarif edilen kimseyi buluyor; fakat aradığı ve gördüğü değil  Böyle bir çok yerleri geziyor  Nihayet bir gün Konya’da Ladikli Hacı Ahmed Ağa’yı haber veriyorlar   Konya’ya gelip Hacı Ahmed Ağa’yı soruşturuyor, kendisine Ladik kasabasını tarif ediyorlar  Bir arkadaşı ile taksiye binip Ladik’e geliyorlar  Hacı Ahmed Ağa’yı sorarak odasını öğreniyorlar  Pilot, Hacı Baba’nın odasına giripte, kendisini görünce   -Hah   işte bu amca   ! deyip, eline ayağına sarılıyor  Hacı Ahmed Ağa  : -Oğlum benzetmiş olabilirsin   diye gizlenmeye çalışırsa da  Pilot  : -Hayır yanılmıyorum, o sendin   ! diyordu  Beraberce camiye gidip geldikten sonra, o gün orada misafir kalıyorlar  Ertesi gün veda ederek yerlerine dönüyorlar  ” Genelde bedenen Ladik’in dışına çıkmayan bu zatı muhterem, iş vazifelendirilmeye gelince tayyi mekanla Avrupa-Amerika-Amerika demeden kaşla göz arasında yok oluyordu  Bu yüzden döndüğünde üzerine bazen kar bazen çöl toprağı bulanmış olmasına kimse şaşırmıyordu  Hatta gideceği yeri önceden öğrenenler gitti yerlerinden özel masum siparişler bile veriyorlardı kendisine  Hurma, muz gibi  En iyisi daha fazla bu meselede kelam etmek yerine gelin siz Araştırmacı-Yazar Mustafa Özdamar’ın kaleme aldığı Kırk Kandil yayınlarından çıkan ‘’LADİKLİ AHMET AĞA’’ kitabını okuyunuz  Eminim benim söylemek istediklerimden daha iyisini kalbiniz size yorumlayacaktır  Hele birde meselenin fevki üzerine ruhi zekanızda çalışmaya başlamışsa belki hayatınızın bir yerlerinde Hz  Hızır’la veya Hızır ordusundan birileriyle karşılaştığınızı hatırlayacaksınızdır  KALBİNİ AYNA YAPANLARIN İSE ARAMASINA GEREK YOK! BİR KAŞ AYNASI BİLE GÜNEŞİ İÇİNE ALMIYOR MU?   Sözün yine onun gönlüne sığdıramadığı halini şiirle anlattığı mısralardan sadece şu ikisiyle kemale taşıyıp ‘’Hz  Noktayı’’ koyalım yerine  BİR ÜSTADDAN OKUMADIM YOL NEDİR ERKÂN NEDİR İLMİ ZAHİR OKUMADIM KALPDEKİ BÜRHAN NEDİR | 
|   | 
|  | 
|  |