Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Genel Konular

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
furkan, kuran, mevdudi, suresi, tefhimul, tefsiri

Tefhimu'l Kuran Tefsiri Furkan Suresi (Mevdudi)

Eski 09-01-2011   #1
Şengül Şirin
Icon3

Tefhimu'l Kuran Tefsiri Furkan Suresi (Mevdudi)



Tefhimu'l Kuran Tefsiri Furkan Suresi (Mevdudi)

025 - FURKAN SURESİ

GİRİŞ


Adı: Sure "Furkan" adını birinci ayetten alır Daha pek çok surenin adları gibi, bu ad da sembolik olmakla birlikte, ana konuyla yakından ilişki içindedir
Nüzul Zamanı: Üslup ve konusundan, bu surenin de Müminun Suresi gibi, Mekke'nin ortasında indiği anlaşılmaktadır İbn Cerir ve İmam Razi, Dahhak İbn Müzahim'den bu surenin Nisa Suresi'nden sekiz yıl önce indiği rivayetinde bulunurlar Bu da, sure ile ilgili nüzul zamanı konusundaki görüşümüzü doğrulamaktadır (İbni Cerir, XIX: 28-30; Tefsiru'l Kebir, VI: 358)

Ana ve Yan Konular: Sure, Mekke kâfirlerinin Kur'an, Hz Muhammed'in (sa) peygamberliği ve getirdiği öğretilere karşı yükselttikleri şüphe ve itirazları ele almaktadır Her itiraza uygun cevap verilmekte ve halk gerçeği reddetmenin sonuçları hakkında uyarılmaktadır Surenin sonunda, Müminun Suresi'nin başında olduğu gibi, müminlerin ahlâkî-manevî üstünlükleri tasvir edilerek sanki şöyle denmektedir: "Gerçekle sahteyi ayırmanın ölçüsü buradadır Bunlar Rasûlullah'a inanan ve öğretilerini izleyen insanların soylu nitelikleridir ve bu insanlar, Rasûlullah'ın yetiştirmeye çalıştığı tiplerdir O halde, bu insanların Mesaj'ı henüz kabul etmemiş ve "cahiliye" de kalıp gerçeği yenmek için ellerinden geleni yapan insanlarla karşılaştırabilir ve değerlendirebilirsiniz Sonra da, kendi adınıza hangi tarafı seçeceğinize karar verebilirsiniz" Bu sorun, bu kadar çok sözle ifade edilmiyorsa da, hissedilir şekilde Arap'ın önüne konmaktadır Bir kaç yıl sonra bu soruya verilen pratik cevabın, çok az istisna dışında, İslâm'ı kabul şeklinde olduğunu belirtmeliyiz

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Furkan Suresi (Mevdudi)

Eski 09-01-2011   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Furkan Suresi (Mevdudi)



Rahman Rahim olan Allah’ın adıyla

1- Ne mübarektir(1) , Furkan'ı(2) alemler için uyarıcı-korkutucu(3) olsun diye kuluna parça parça indiren(4)
2- Göklerin ve yerin mülkü O'nundur;(5) çocuk edinmemiştir,(6) O'na mülkünde ortak yoktur,(7) her şeyi yaratmış, ona bir düzen vermiş, belli bir ölçüyle takdir etmiştir(8)
3- O'nun dışında, hiç bir şeyi yaratmayan, üstelik kendileri yaratılmış olan, kendi nefislerine bile ne zarar, ne yarar sağlayamayan, öldürmeye, yaşatmaya ve yeniden diriltip-yaymaya güçleri yetmeyen birtakım ilahlar(9) edindiler(10)

AÇIKLAMA

1 Arapça "tebareke" kelimesi son derece kapsamlı olup 'mübarektir' kelimesi ile karşılanamayacağı gibi, bir cümleyle bile ifade edilemez Bununla birlikte, belki birinci ve ikinci ayetlerin anlamları göz önüne alındığında kavranabilir Burada şu anlamları ifade ettiğini söyleyebiliriz:
1) Allah, en lütufkâr olandır Bu yüzdendir ki, tüm insanlığı uyarsın diye Kulu'na "el-Furkan" nimetini derece derece bahşetmiştir
2) Allah, en büyük ve en yüce olandır Çünkü, göklerin ve yerin hakimiyeti O'nundur
3) Allah, en kutsal, en pâk ve en kamil olandır Şirkin her türlüsünden uzak bulunup ilâhlığında bir ortağı olmadığı gibi, yerini alacak bir oğula da muhtaç değildir Çünkü O, ebedî olandır
4) Allah, rütbe bakımından da en yüce ve en ulu olandır Mülk ve hükümranlık bütünüyle ve yalnızca O'na aittir ve kudret ve otoritesinde kimsenin payı yoktur
5) Allah kâinatın yegane yaratıcısı olup kâinattaki her bir şeyi yaratmış ve takdir etmiştir (Ayrıntı için bkz Mümunun, an: 14, Furkan, an: 19)
2 El-Furkan: Ölçü Doğruyla yanlışı, erdemle kötüyü ve hakla batılı ayırıp değerlendirmede ölçü olduğundan dolayı Kur'an'a el-Furkan denmiştir
3 " Alemler için uyarıcı-korkutucu": Tüm insanlığı gaflet ve delâletlerinin kötü sonuçları konusunda uyarsın diye Uyarıcı, el-Furkan veya onun kendisine indirdiği Hz Peygamber'in (sa) kendisi olabilir Gerçekte, bir ve aynı amaçla gönderildiklerinden hem el-Furkan, hem de Hz Peygamber (sa) uyarıcıdır Kur'an'ın ve Hz Muhammed'in (sa) peygamberliğinin mesajı tek ve belli bir ülke için değil, tüm dünya içindir Yine, yalnız kendi zamanı için değil, kendinden kıyamete kadar bütün zamanlar içindir Bu gerçek Kur'an'ın çeşitli yerlerinde ifade edilmiştir: "De: "Ey insanlar, muhakkak ben sizin hepinize gönderilmiş Allah'ın Rasûlü'yüm" (Araf: 158) , " Ve bu Kur'an, kendisiyle sizi ve ulaştığı herkesi uyarayım diye bana vahyolunuyor" (En'am: 19) "Biz seni ancak tüm insanlığa müjdeleyici ve uyarıcı olarak gönderdik" (Sebe: 28) ve "Biz seni ancak alemler için bir rahmet olarak gönderdik" (Enbiya: 107)
Bizzat Hz Peygamber de (sa) bunu hadislerinde açıkça ifade etmiştir: "Ben, kırmızı ve siyah tüm insanlara gönderildim" (Buhari, Müslim) "Ben, bütün insanlığa gönderildim ve ben, peygamberlerin sonuncusuyum" (Müslim)
4 "" kelimesi tedricen, parça parça indirmeyi ifade eder Girişte bu şekilde dikkat çekilmesinin hikmeti, Mekke kâfirlerinin Kur'an'ın neden bir defada indirilmediği şeklindeki itirazlarının ele alındığı 32 ayet incelenirken açıklanacaktır
5 Şöyle de çevrilebilir: "Göklerin ve yerin hakimiyeti O'nundur" Yani, gökler ve yer üzerinde O'ndan başka kimsenin hakkı yoktur ve başka hiç kimse bu noktada bir paya da sahip değildir
6 Yani, "O'nun babalıkla hiç bir ilgisi olmadığı gibi, hiç bir oğul da edinmemiştir Dolayısıyla, başka kimse tapınılmaya layık değildir O tektir ve ilâhlığında hiç bir ortağı yoktur Bu nedenle melekleri, cinleri veya velileri O'nun çocukları kabul edenler müşrik ve cahildirler Aynı şekilde, şu veya bu kişinin O'nun "oğlu" olduğuna inananlar da cahillerdir Böyleleri Allah'ın büyüklüğünü kavrayamamakta ve O'nun insanlar gibi bir mirasçıya gerek duyacak şekilde zayıf ve muhtaç görmektedirler Bu ise cehalet ve aptallığın ta kendisidir" Daha fazla ayrıntı için bkz Yunus, an: 66-68)
7 Arapça mülk kelimesi "Hakimiyet", "En Yüce Otorite" ve "Hükümdarlık" anlamlarına gelir Dolayısıyla, cümlenin anlamı şöyle olmaktadır: "Allah tüm kâinatın mutlak hükümdarıdır ve otorite hakkı bulunan başka hiç kimse yoktur O halde yalnızca O ilâhtır
Bir kişi herhangi bir şeyi rabb olarak kabul ettiği zaman, kabul ettiği bu şeyin fayda veya zarar verme ve kaderinde söz sahibi olma gücüne sahip bulunduğunu da kabul etmiş olur Çünkü, kimse güçsüz bir tanrıya tapınmak istemez Kâinatta yalnızca Allah'ın gerçek güç ve yetkiye sahip olduğu kabul edildiği zaman, artık kimse bir başkası önünde ibadet edip rükuya varamaz, kimsenin ilâhisini söylemez ve kimseyi hükmün sahibi olarak kabul etmez Çünkü, "Göklerin ve yerin hakimiyeti Allah'a, yalnızca Allah'a aittir"
8 Bunun da daha başka çevirileri yapılabilir: "Tam bir orantıyla meydana getirmiş, her şeye bir oran vermiştir", "Her şey için şaşmaz bir ölçü tayin etmiştir" Cümlenin gerçek anlamı ise şöyle açıklanabilir: "Allah kâinattaki her şeyi yaratmakla kalmamış, aynı zamanda her şeye biçim, şekil, potansiyel, güç, nitelik, süre, gelişme, sınır ve miktarı ve daha pek çok şeyler vermiştir Sonra, kendine ayrılan alanda fonksiyonunu yerine getirebilmesi için de rızık ve araçlar yaratmıştır"
Tevhid doktriniyle ilgili Kur'an'ın en kapsamlı ayetlerinden birisidir bu Hadislerde Hz Peygamber'in (sa) ailesindeki her çocuğa konuşmaya başlar başlamaz bu ayeti öğrettiği rivayet edilmiştir (Abdurrezzak ve İbn Ebi Şeybe) O halde, zihinlerimize Tevhid doktrinini nakşetmenin en iyi aracı olan bu ayeti her müslüman, anlama çağına gelen çocuğunu eğitmede kullanmalıdır
9 Kelimeler son derece kapsamlı olup ister Allah'ın yarattığı melekler, cinler, peygamberler, veliler, güneş, ay, yıldızlar, ağaçlar, ırmaklar, hayvanlar vs olsun, isterse insan yapısı taştan putlar olsun müşriklerin tapındığı tüm sahte tanrıları içine almaktadır
10 Yani, "Allah, insanları gaflet ve delâletleri nedeniyle terkettikleri Hakk'a çağırsın ve akılsızlıklarının kötü sonuçları konusunda kendilerini uyarsın diye kuluna el-Furkan'ı indirmiştir Furkan, doğrunun yanlıştan, gerçeğin sahteden ayrılması için parça parça vahyolunmaktadır"

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Furkan Suresi (Mevdudi)

Eski 09-01-2011   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Furkan Suresi (Mevdudi)



4- Küfre sapanlar dediler ki: "Bu (Kur'an) , olsa olsa ancak onun uydurduğu bir yalandır, onu kendisi düzüp uydurmuş ve ona bir başka topluluk da yardımda bulunmuştur" Böylelikle onlar, hiç şüphesiz haksızlık(11) ve iftira ile geldiler
5- Ve dediler ki: "(Bu,) Geçmişlerin uydurduğu masallardır, bir başkasına yazdırmış olup kendisine sabah akşam okunmaktadır"(12)
6- De ki: "Onu, göklerde ve yerde gizli olanı bilmekte olan (Allah) indirmiştir Kuşkusuz O, çok bağışlayandır, çok esirgeyendir"(13)

AÇIKLAMA

11 Büyük bir haksızlık, adaletsizlik
12 Bu, Kur'an'a karşı modern müşteşriklerin de ileri sürdüğü aynı itirazdır; fakat tuhaftır ki, Hz Peygamber'in (sa) hiçbir çağdaşı, kendisine karşı böyle bir itirazda bulunmamıştır Sözgelimi kimse Hz Muhammed'in (sa) çocukken rahip Buheyra ile karşılaşıp ondan dini bilgiler aldığını söylememiş, yine hiç kimse, seyahatlerinde Hıristiyan rahip ve Yahudi rahiplerinden bilgiler edindiğini iddia etmemiştir Çağdaşları, onun yalnız değil, kervanlarla seyahat ettiği şeklinde bir iddiada bulunacak olurlarsa, şehirde yüzlerce kişi tarafından reddedileceklerini biliyorlardı
Sonra, O tüm bilgiyi daha 25 yaşında iken Buheyra'dan ve 25 yaşında iken yaptığı diğer seyahatlerde almışsa, neden o zaman değil, 40 yaşında peygamberlik iddiasında bulunduğu da rahatlıkla sorulabilir? O, hiçbir zaman memleketinden ayrılmamış ve yıllarca aynı şehirde halkının içinde yaşamıştı Bu yüzden, Mekkeliler ona böylesine saçma ve asılsız bir ithamda bulunamıyorlar ve itirazlarını peygamberlik öncesiyle değil, peygamberliği zamanıyla ilgili olarak yapıyorlardı
Bu konuda kendilerince şöyle bir delil ileri sürüyorlardı: "Bu adam okuma-yazma bilmez ve kitaptan hiç bir bilgi edinemez Kırk yıldır aramızda yaşıyor, fakat şimdi tebliğ etmeye başladığı şeyleri daha önceden bildiğine dair kendisinden hiç bir şey işitmedik O halde, bazıları ona yardım edip söylediklerini eskilerin yazılarından çıkarıyorlar; O da bunları öğreniyor ve kendilerine İlâhî Vahiyler diye okuyor Dolayısıyla, bu bir aldatmadır" Öyle ki, bazı rivayetlerde ona yardım ettikleri ileri sürdükleri kişilerin adları da gelmektedir Kitap Ehli'nden olup Mekke'de oturan ve okuma yazma bilmeyen bu kişiler şunlardı: 1) Addas (Huveytib bin Abdu'l-Uzza'nın azadlısı) , 2) Yesar (Alâ bin el-Hadramî'nin azadlısı) , 3) Cebr (amir bin Rabia'nın azadlısı)
Görünüşte belli bir ağırlığı olan bir iddia idi bu Çünkü, peygamberlik iddiası hakkında onun kaynağını belirlemekten daha büyük bir delil olamazdı Fakat, bu iddiaya karşı bir delil ileri sürülmeden, doğrudan redde gidilmesi ve adeta "Sizin töhmetiniz asılsız ve yalandır Siz Rasûlümüze karşı böylesine asılsız bir töhmette bulunacak kadar zalim ve acımasız kişilersiniz Kur'an, göklerde ve yerdeki tüm gizlilikleri bilen Allah'ın Kelamıdır" denmesi ilginç görünüyor Müşriklerin töhmeti vakıalara dayanmış olsaydı, böyle bir tahkirle reddedilmezdi Çünkü, bu durumda, onlar ayrıntılı ve açık bir cevap isterlerdi Fakat Kur'an'daki reddin kuvvetini anladıklarından, böyle bir istekte bulunmamışlardır Bunun da ötesinde, "ağırlıklı" iddianın, yeni müslümanların zihinlerinde hiçbir şüphe doğurmamış olması, bunun bir yalan olduğuna açık bir delildir
Kur'an'ın müşriklerin iddiasını cevaplandırmayıp doğrudan reddetmesi, şu durumlar gözönüne alındığında kolayca anlaşılabilir:
1) Mekke kâfirleri, ithamlarını kanıtlayacak hiç bir harekette bulunmamışlardır Eğer ithamlarında herhangi bir gerçeklik olsaydı, bunu yaparlardı Sözgelimi, yardım ettiklerini ileri sürdüklerinin evlerine ve Hz Peygamber'in (sa) evine sık sık baskınlar yapıp bu "aldatma"da kullanılan bütün "malzeme"yi ele geçirir ve peygamberlik iddiasının "yalan" olduğunu, böylece açığa çıkarabilirlerdi Kendileri için bunu yapmak zor da değildi Çünkü kendilerini hiç bir ahlâkî bağla bağlı hissetmediklerinden işkence dahil, Hz Peygamber'i (sa) yenmek için her türlü çareye başvurmaktan çekinmiyorlardı
2) Yardım ettikleri söylenenler yabancı değillerdi Mekke'de oturduklarından, onların bilgilerinin derecesi herkese malumdu Bizzat kâfirler, onların en üst düzeyde edebî meziyet ve olağanüstülük sahibi Kur'an gibi yüce bir kitabın meydana getirilmesinde yardımcı olamayacaklarını biliyorlardı Bu yüzden, onları tanımayanlar bile, bu ithamın anlamsızlığının farkında idiler Sonra sözde yardımcılar bu kadar deha sahibiydiler de, neden kendileri peygamberlik iddiasında bulunmuyorlardı?
3) Yine, sözde yardımcılarının tümü, Arabistan adetlerine göre, hürriyetlerine kavuştuktan sonra bile, efendilerine bağlı azatlı kölelerdi Dolayısıyla, efendileri, yaptıklarını açığa çıkarmak için kendilerini zorlayacağından peygamberlik iddiasında Hz Peygamber'e (sa) yardım etmek istemezlerdi Hz Peygamber'e (sa) yardımlarının tek nedeni, o zamanki şartlarda hayal bile edilemeyecek bir istek veya çıkar olabilirdi Koruyup gözetmelerine muhtaç oldukları kişilerin namına bu "aldatmaca" da suç ortaklığı yapmaları için ortada hiç bir neden yoktu
4) Hepsinden öte, tüm bu sözde yardımcılar İslâm'ı kabul etmişlerdi Hz Peygamber'e (sa) "aldatmaca"sında başarılı olması için yardım eden kişilerin ona bağlanmaları hiç düşünülebilir mi? Üstelik tartışma olsun diye, haydi Hz Peygamber'e (sa) yardım ettiklerini söyleyelim O zaman, içlerinden hiç olmazsa birisi yaptığı yardım karşılığında neden büyük bir mertebeye yükseltilmedi? Neden Addas, Yesar ve Cebr, Hz Ebu Bekir, Hz Ömer ve Hz Ebu Ubeyde'nin statüsüne yükseltilmediler?
Peygamberlik "aldatmacası", sözde yardımcılarının yardımıyla sahneye konmuşsa, yine sorarız ki, nasıl oldu da bu Hz Ali bin Ebi Talip, Hz Ebu Bekir, Zeyd bin Harise ve benzeri Hz Peygamber'in (sa) en yakın ve en bağlı sahabilerinden gizli kalabildi? O halde, bu itham yalnız saçma ve sahte olmakla kalmamakta, ayrıca Kur'an'ın cevaplandırma onurunun da altına düşmektedir Dolayısıyla, Kur'an, bu ithamda bulunanların gerçeğe karşı çıkışlarında hiç bir şey söylemeyecek kadar kör olduklarını ispatlamak için ondan söz etmektedir
13 Burada, " O çok bağışlayıcıdır, çok rahmet sahibidir" denilmesi oldukça anlamlıdır "Bağışlayıcı ve rahmet sahibi" olduğundan Allah gerçeğin düşmanlarına süre tanımaktadır Aksi halde, Rasûl'e karşı yalan ithamlarından dolayı kendilerini azab kamçılarıyla yok edebilirdi Ayrıca, bir uyarı da vardır bu ifadede: "Ey zalimler" denilmektedir "şimdi bile inat ve düşmanlığınızı bırakıp gerçeği kabul etseniz, biz, önceki günahlarını bağışlarız"

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Furkan Suresi (Mevdudi)

Eski 09-01-2011   #4
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Furkan Suresi (Mevdudi)



7- Dediler ki: "Bu peygambere ne oluyor ki, yemek yemekte ve pazarlarda dolaşmaktadır?(14) Ona, kendisiyle birlikte uyarıp-korkutucu olacak bir melek de indirilmesi gerekmez miydi?"(15)
8- "Ya da kendisine bir hazinenin bırakılması veya ondan yemekte olduğu bir bahçesi olması (gerekmez miydi) ?"(16) Zulmedenler dedi ki: "Siz olsa olsa, ancak büyülenmiş bir adama uymaktasınız"(17)
9- Bir bakıver; senin için nasıl örnekler verdiler de böyle saptılar Artık onlar hiç bir yol da bulamazlar(18)
10- Dilediği takdirde, sana bundan daha hayırlısı olarak altından ırmaklar akan cennetler veren ve senin için köşkler kılan (Allah) ne yücedir(19)
11- Hayır, onlar kıyamet-saatini(20) yalanladılar;(21) biz kıyamet saatini yalan sayanlara çılgınca yanan bir ateş hazırladık
12- (Ateş,) Onları uzak bir yerden gördüğünde,(22) onlar bunun gazablı öfkesini ve uğultusunu işitirler
13- Elleri boyunlarına bağlı olarak, onun sıkışık bir yerine atıldıkları zaman, orada yok oluşu isteyip-çağırırlar

AÇIKLAMA

14 Yani, "Bizim gibi bir insan olduğu için, o, Allah'ın Rasûlü olamaz Eğer Allah bir rasûl göndermek dileseydi, bir melek gönderirdi Yok eğer mutlaka bir insan gönderecekse, bu defa da bir köşkte oturan ve koruyucu çevresi bulunan bir kral veya bir milyoner gönderirdi Rasûl, sıradan insanlar gibi, pazar yerlerinde dolaşan alelade birisi olamaz Çünkü, böyle bir rasûlün, başkalarının dikkatini çekemeyeceği açıktır" Bir başka deyişle, onlar, rasûlün halkı doğru yola ileten biri değil, dünyevi güç ve ihtişamla itaata zorlayan birisi olacağını sanıyorlardı (Daha fazla ayrıntı için bkz Müminun, an: 26)
15 Yani, "Eğer bir insan rasûl olarak gönderilirse, yanıbaşında bir melek de gelmeli ve insanlara, "Eğer ona inanmazsanız sizi cezalandırırım" diye tehditte bulunmalıdır Ama bu ne biçim bir rasûl ki, hakaret ve işkencelere maruz kalıyor"
16 Yani, "Haydi bütün bunları bir yana bırakalım, hiç olmazsa Allah onun geçimi için olağanüstü düzenlemelerde bulunmalıdır Fakat, bu adamın ne hazinesi var, ne bahçeleri Öyleyken, Kâinatın Rabbi'nin bir elçisi olduğunu iddia ediyor"
17 Mekke kâfirleri, bir cinin veya bir düşmanın büyüsüne ya da küstahlığından dolayı bir tanrı veya tanrıçanın lanetine uğramış diye Hz Peygamber (sa) aleyhinde saçma sapan propagandalarda bulunuyorlardı Ama ne tuhaftır ki, bir yandan da onun "peygamberliğini" ispatlamak için eskilerin yazılarından yararlanabilecek kadar zeki, büyü yapabilen ve hem de şair biri olduğunu kabul ediyorlardı
18 Bu karşı çıkışlar da diğerleri gibi saçma ve anlamsız olduğundan, Kur'an bunlara da bir kalem geçmekte ve adeta şöyle demektedir: "Sizin karşı çıkışlarınız yersiz, mantıksız ve anlamsızdır Siz kendi şirk doktrininizi ispatlayacak veya onun Tevhid doktrinini reddedecek hiçbir sağlam delil ileri süremezken, Rasûl, karşısında "O büyülenmiş" demekten başka reddetmek için çıkar yol bulamayacağınız derecede Tevhid doktrinini delillerle ispatlamaktadır Ahiret doktrini ve Kur'an'ın yüksek karakterde insanlar meydana getiren ahlâkî-manevî örgüsü için de durum aynıdır Bunları inkar edememekte fakat, "O da bizim gibi bir insan vs vs" diyerek reddetmektesiniz"
19 Yine burada "" kelimesi kullanılmakta ve şu anlama gelmektedir: "Allah her şeyi kontrol etmektedir ve sınırsız güce sahiptir Bu nedenle, birini nimetlendirmeyi dilediğinde, dilediğini dilediği zaman hiçbir engel tanımadan yapar"
20 Zaman veya saat anlamına gelen es-saa(t) kelimesi, Kur'an'da, her çağda yaşamış tüm insanların ölü iken diriltilip yanlış ve doğru bütün inanç ve amelleri için Kadir Allah'ın önünde hesap vermek için toplanıp duruma göre cezalandırılacakları veya mükafatlandırılacakları "Yeniden Dirilme Günü" için kullanılan bir kavramdır
21Yani, "Karşı çıkışları, bir takım aklî gerekçelerle Kur'an'ın sıhhatinden şüphe ettiklerinden veya normal insanlar gibi caddelerde dolaşıp yiyip içtiğin için sana inanmadıklarından, ya da yanında bir melek gelmediği veya sana bir hazine verilmediği için ileri sürdükleri tüm saçma "delil"lerin gerçek nedeni ahirete inanmamaları olup bu inkar, kendilerini her türlü ahlâkî kayıttan kurtarmaktadır Çünkü, ahiret hayatı inkar edilince, doğru ile yalanı, hak ile bâtılı göz önünde tutmanın hiçbir gerekçesi kalmayacaktır Bu konuda onların söyledikleri şuydu: "Yeryüzündeki bu hayattan başka bir hayat yoktur Allah'ın önünde yaptıklarımızdan dolayı hesaba da çekilmeyeceğiz Ölüm, her şeyin sonu demektir Bu nedenle Allah'a ibadet etmişsin, bir kâfir, bir müşrik veya bir tanrı-tanımaz olmuşsun hiç farketmez Nihaî son, toz-toprak olup gitmekse, dünya hayatında "başarı" veya "başarısızlığı" ölçü almaktan başka doğru ile yanlış arasında ayırım yapmaya ne gerek var?" Ahireti inkar edenler de, dünyevi başarı ile başarısızlığın bütünüyle kişinin inanç veya davranışlarına bağlı olmadığını görmekte, hatta iyilerin de, kötülerin de dünya hayatında belirlenmiş hiçbir ceza veya mükafat sözkonusu olmaksızın, inançlarına bakılmadan aynı sonuçla karşılaştıklarına çoğunlukla şahit olmakta; iyi ve dindar bir kişi zorluklarla dolu bir hayat yaşarken, öbürü hayatın tüm zevk ve nimetlerinden yararlanmakta, bazan da kötü bir kişi belki kötülüklerinin karşılığını görüp zevk ve bolluk içinde yaşarken diğeri yaşamamaktadır O halde, ahireti inkar edenler, en karşı konulmaz biçimde sunulsa da inanç ve ahlaka yapılan davete kulak vermeye gerek görmemektedirler
22 "Ateş onları görecektir": İfade mecazi olabildiği gibi, cehennem ateşinin görme, düşünme ve ölçüp biçme melekeleriyle donatıldığı anlamına da gelebilir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Furkan Suresi (Mevdudi)

Eski 09-01-2011   #5
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Furkan Suresi (Mevdudi)



14- Bugün bir yok oluşu çağırmayın, birçok (kere) yok oluşu isteyip-çağırın
15- De ki: "Bu mu daha hayırlı, yoksa takva sahiplerine va'dedilen ebedi cennet mi? Ki onlar için bir mükâfat ve son duraktır"
16- "İçinde ebedi kalıcılar olarak, orada her istedikleri onlarındır; bu, Rabbinin üzerinde istenen bir vaaddir"(23)

AÇIKLAMA


23 Kelime kelime anlamı: "Rabbinin üzerinde (yerine getirilmesinden) mesul bir vaaddir"
Burada şöyle bir soru sorulabilir: Cennet vaadi ve ateş tehdidi, yeniden dirilmeyi ve cennet ile cehennemin varlığını inkar eden bir kişinin tavrı üzerinde nasıl bir etki yapabilir? Bu uyarı yönteminin hikmetini anlamak için bunun, başka türlü, böylesi delillendirmelere kulak asmayan inatçı bir kişinin çıkarlarına seslendiğini gözönüne almak gerekir Sanki şöyle denmektedir burada: "Haydi tartışma olsun diye diyelim ki, ahiret hayatının gerçekliğine dair bir kanıt yoktur; böyle bir olayın meydana geleceğine dair de bir kanıt yoktur Buna karşılık, bunun olacağına dair bir ihtimal ve imkan da vardır Eğer ahiret hayatı yoksa, mümin de kâfir de aynı durumda olacaktır Ama Rasûl'ün ısrarla vurguladığı gibi ahiret hayatı varsa, o zaman kâfirler tam bir helâke maruz kalacaklardır" Dolayısıyla, böyle bir yaklaşım kâfirlerin inadını kıracağı gibi, ahiretin tüm manzarası, haşir, sorguya çekilme, cennet ve cehennem Rasûl'ün kendi gözleriyle görürcesine parlak bir şekilde sunulduğunda son derece etkili olacaktır (Daha fazla açıklama için bkz Fussilet: 52 ve ilgili an: 69 ve Ahkaf: 10)

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Furkan Suresi (Mevdudi)

Eski 09-01-2011   #6
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Furkan Suresi (Mevdudi)



17- Onları ve Allah'tan başka taptıklarını(24) bir araya getirip toplayacağı ve: "Şu kullarımı siz mi saptırdınız, yoksa kendileri mi yolu sapıttılar"(25) diyeceği gün;
18- Derler ki: "Sen yücesin; senin dışında başka veliler edinmemiz bize yakışmaz, ancak onları ve atalarını sen verip-yararlandırdın, öyle ki (senin) zikri(ni) unuttular ve böylece yıkıma uğrayan bir kavim oldular"(26)
19- "İşte (ilahlarınız) sizin söylemekte olduklarınızı yalanladılar;(27) bundan böyle (azabı) ne geri çevirmeye gücünüz yetebilir, ne de bir yardıma Sizden kim zulmederse,(28) ona büyük bir azab taddırırız"
20- Senden önce gönderdiklerimizden, gerçekten yemek yiyen ve pazarlarada gezen (peygamber) lerden başkasını göndermiş değiliz(29) Biz, sizin bir, kısmınızı bir kısmı için deneme (fitne konusu) yaptık(30) Sabredecek misiniz?(31) Senin Rabbin görendir(32)
21- Bize kavuşmayı ummayanlar, dediler ki: "Bize meleklerin indirilmesi(33) ya da Rabbimizi görmemiz gerekmez miydi?"(34) Andolsun, onlar kendi nefislerinde büyüklüğe kapıldılar(35) ve büyük bir azgınlıkla baş kaldırdılar

AÇIKLAMA

24 Burada kendilerine tapınılanlardan kasıt putlar değil, çeşitli müşrik toplumların tanrılaştırdıkları melekler, peygamberler, veliler, şehitler ve dindar kişilerdir
25 Allah ile kafirlerin tanrıları arasındaki bu tür diyaloglar, Kur'an'ın çeşitli yerlerinde sözkonusu edilir Sözgelimi Sebe Suresi'nde şöyle denmektedir: "Onların hepsini toplayacağı ve meleklere "bunlar mı size ibadet ediyorlardı?" diyeceği gün, "Seni tesbih ederiz" dediler, "onlar değil, sen bizim velimizsin Belki onlar cinlere ibadet ediyorlardı Onların çoğu onlara mümindiler" (Ayet: 40-41)
Benzer şekilde Maide Suresi'nde de şöyle buyurulur: "O zaman Allah, "Ey Meryem oğlu İsa, sen mi insanlara Allah'tan başka beni ve annemi iki ilah edinin dedin?" der (İsa) "Seni tesbih ederim" der, "benim için hak olmayan şeyi söylemem bana yaraşmaz Ben onlara senin bana emrettiğini söyledim Rabbim ve Rabbiniz olan Allah'a ibadet edin diye" (Ayet: 116-117)
26 Yani, "Onlar adi kimselerdi; kendilerine sana şükretsinler diye her türlü geçim araçlarını verdin; fakat onlar nankörlük ettiler ve rasûllerinin tüm uyarılarına da kulak asmadılar"
27 Yani, "O gün, şimdi doğru olduğuna inandığınız dininizin sahteliği ortaya çıkacak ve kendi ellerinizle yaptığınız tanrılarınız da bu dinin bâtıl olduğunu ilan edeceklerdir Onlardan hiç birisi sizden kendilerini tanrılaştırmanızı ve kendilerine tapınmanızı istememişti Dolayısıyla, sizin adınıza şefaatta bulunmak yerine, aleyhinizede şahitlik edeceklerdir"
28 " Kim zulmederse", " Kim gerçek ve hak karşısında zalim kesilir, küfür ve şirk suçunu işlerse" Ayetin ifadesinden Rasûl'ü reddedip Allah'tan başka tanrılar edinenler ve ahireti inkar edenlerin zalim oldukları anlaşılmaktadır
29 Bu, yemek yiyor ve çarşılarda dolaşıyor diye Hz Muhammed'in (sa) Allah'ın Rasûlü olamayacağını iddia eden Mekkelilere cevaptır Onlara bildikleri ve peygamber olarak kabul ettikleri Nuh, İbrahim, İsmail, Musa ve daha başkaları gibi Hz Muhammed'den (sa) önce gelen tüm rasûllerin de yemek yiyip caddelerde dolaştıkları, hatta Hıristiyanların Allah'ın oğlu kabul ettikleri (ve Mekke kâfirlerinin putunu Kabe'ye koyduğu) Meryem oğlu İsa'nın (as) bile, bizzat incillerde anlatıldığı üzere, bütün insanlar gibi yemek yiyip caddelerde dolaştığı anlatılmaktadır
30 Rasûl'ün ve müminlerin, İlâhî mesajı işittikten ve pâk karakterlerini gördükten sonra da inanıp inanmayacakları konusunda kâfirler için fitne (sınama) olduğu açıktır Öte yandan, işkencelerle imanlarını deneme ve ispatlamada Rasûl ve izleyicileri için de kâfirler fitneydi Çünkü yalnızca bu fitne (sınama-deneme) dir ki, gerçek müminlerin münafıklardan seçilmesini sağlar Bu yüzden, başlangıçta yalnızca yoksul, biçare fakat samimi kişiler İslâm'a kucak açmışlardır İşkence, zorluklar ve güçlükler yerine refah, servet ve ihtişam olmuş olsaydı, önce dünyaya tapanlar ve bencil kişiler İslâm'ı kabul ederlerdi
31 Yani, "İşkenceyle fitneye uğratılmanın (denenmenin) hikmetini anladıktan sonra, hiç şikayet etmeden her türlü zorluğa katlanacağınız ve kaçınılmaz olan işkencelere hiç bir üzüntü duymadan göğüs gereceğiniz ümid edilmektedir"
32 Burada, şu iki anlamın ikisi de mümkündür: 1) Rabbinizin işlerinizi idare etmesi, O'nun idaresi dahilinde olup O'nun bilgisi dışında hiçbir şey meydana gelmez 2) Her türlü zorluğa rağmen O'nun davası yolunda gösterdiğiniz samimiyet ve bağlılıktan O bütünüyle haberdardır Bu nedenle, tam bir mükafatla mükafatlandırılacağınızdan şüpheniz olmasın Kâfirlerin zulüm ve işkencelerini de görmektedir O Öyleyse, onlar yaptıklarının sonuçlarından kaçamayacaklardır
33 Yani, "Eğer Allah gerçekten Mesajını bize ulaştırmak isteseydi, bir peygamber seçerek ona bir melek göndermez, bunun yerine her birimize ayrı ayrı melek gönderir, ya da mesajını bir melekler heyetiyle gönderirdi" Müşriklerin bu itirazı En'am Suresi'nde de anılmaktadır: "Onlara bir ayet geldiği zaman, Allah'ın rasullerine verilen bize de verilmedikçe asla inanmayacağız" dediler Allah risaletini nerede kılacağını daha iyi bilir" (Ayet: 124)
34 Yani, "Bizzat Allah bize görünmeli ve müracaatta bulunmalı"
35 Çeviri şöyle de olabilir: "Kendilerini pek büyük gördüler"

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Furkan Suresi (Mevdudi)

Eski 09-01-2011   #7
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Furkan Suresi (Mevdudi)



22- Melekleri görecekleri gün, suçlu-günahkârlara bir müjde yoktur(36) Ve o gün (melekler onlara) derler ki: "(Size sevinçli haber) Yasaktır, yasak"
23- Onların yapmakta oldukları her işin önüne geçtik, böylece onu savurulmuş toz zerreleri kılıverdik(37)
24- O gün, cennet halkının kalacakları yer daha hayırlı, dinlenecekleri yer çok daha güzeldir(38)
25- Göğün bulutlarla parçalanacağı ve meleklerin bir indirilme ile indirileceği gün;

AÇIKLAMA

36 Bu konu, En'am: 8, Hicr: 7-8, 51-64 ve İsra: 90-95'te çok daha ayrıntılı olarak ifade edilmektedir
37 Açıklama için bkz İbrahim: 18 ve ilgili an: 25-26
38 Yeniden Dirilme günü, kâfirlerin hallerinin aksine, müminler her türlü güçlükten korunacak ve kendilerine büyük bir itibar gösterilip dinlenmeleri için asude yerlere konulacaklardır Bir hadis-i şerifte şöyle buyurulmuştur: "Hayatımı elinde tutan Allah'a yemin olsun ki, uzun ve dehşetli Mahşer Günü, bir mümin için bir farz namaz vaktinin kısalığı ve hafifliği kadar kısa ve hafif olacaktır" (Müsned-i Ahmed)

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Furkan Suresi (Mevdudi)

Eski 09-01-2011   #8
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Furkan Suresi (Mevdudi)




26- İşte o gün, gerçek mülk, Rahman (olan Allah) ındır(39) Küfredenler için de oldukça zorlu bir gündür
27- O gün, zulme sapan, ellerini (hınçla) ısırarak (şöyle) der: "Ah keşke, peygamberle birlikte bir yol edinmiş olsaydım,"
28- "Vah yazıklar bana, ne olurdu da filanı dost edinmeseydim"
29- "Çünkü o, gerçekten bana gelmiş bulunduktan sonra beni zikirden (Kur'an'dan) saptırmış oldu Şeytan da insanı 'yapayalnız ve yardımsız' bırakandır"(40)
30- Ve peygmber dedi ki: "Rabbim gerçekten benim kavmim, bu Kur'an'ı terkedilmiş (bir kitap) olarak bıraktılar"(41)
31- İşte böyle; biz, her peygambere suçlu-günahkârlardan biri düşman kıldık(42) Yol gösterici ve yardımcı olarak Rabbin yeter(43)
32- Küfredenler dediler ki: "Kur'an ona tek bir defada, toplu olarak indirilmeli değil miydi?"(44) Biz onunla senin kalbini sağlamlaştırıp-pekiştirmek için onu böylece(45) (ayet ayet indirdik) ve onu 'belli bir okuma düzeniyle (tertil üzere) düzene koyup' okuduk

AÇIKLAMA

39 Yani, "O gün, dünyada insanları kandıran tüm diğer mülk ve hakimiyetler yok olup yalnızca kainatın gerçek hakimi olan Allah'ın mülk ve hakimiyeti geçerli olacaktır Mümin Suresi, ayet 16'da aynı gerçek şöyle ifade edilir: "O gün onlar ortaya çıkarlar, kendilerinden hiç bir şey Allah'a gizli kalmaz "Bu gün mülk kimindir?", "Vahid ve Kahhar olan Allah'ındır"
Hz Peygamber de (sa) bu konuda şöyle buyururlar: "Allah bir eline gökleri, diğerine de yeri alarak ilân edecek: "Hakim olan benim Hükümdar benim Nerde yerin diğer hükümdarları? Nerde o gaddar zalimler? Nerde o müstekbirler?" (Müsned-i Ahmed, Buhari, Müslim ve Ebu Davud, küçük farklılıklarla)
40 "Şeytan da insanı yapayalnız ve yardımsız bırakandır" Bu kâfirlerin hayıflanmasının bir bölümü olabileceği gibi, Allah'ın ihtarı da olabilir Bu durumda anlam şöyle olacaktır: "Şüphesiz şeytan, insanı her zaman aldatan biridir"
41 Arapça "mehcur" kelimesi çok çeşitli anlamlara gelebilir Bunlara göre ayetin anlamı şöyledir: "Kavmim Kur'an'ı dikkate değer görmedi Kabul etmedikleri gibi, ardından da gitmedi Onu anlamsız ve deli saçması bir şey yerine koydular Onu eğlenme ve alay konusu haline getirdiler"
42 Yani, "Kâfirlerin düşmanınız olması yeni bir şey değildir Tüm önceki peygamberler ve rasûller için de durum böyle olmuştur (Ayrıca bkz En'am: 112-113) Bu, kaçınılmazdır Çünkü, suçluların Hakk'a karşı çıkmaları benim sünnetimdir Sabretmelisiniz Zira tebliği yapar yapmaz herkesin hemen sizi kabul edip, size tabi olacağını ümid etmeyin O halde, hemen sonucunu beklemeden tam bir güven ve kararlılıkla görevinize devam edin"
43 Hidayet, yalnızca gerçeğin bilgisini verme anlamında değil, İslâmî hareketin doğru çizgide sürmesi ve İslâm'ın düşmanlarının strateji ve planlarının akamete uğraması için, gereken vakitte, gereken yol göstericilikte bulunmak anlamına da gelir "Yardım", bâtıla karşı savaşanların Hakk'ın bağlılarına yapılan her türlü ahlâkî, maddî ve manevî yardımı içine alır Dolayısıyla, takva sahipleri için Allah kafidir ve Allah'a tam bir imanla bağlandıkları ve bütün güç ve enerjileri ile bâtıla karşı savaştıkları sürece, başka hiç bir desteğe ihtiyaç duymazlar
Burada Hz Peygamber (sa) cesaretlendirilmektedir Aksi halde, önceki vurgu, bu olmadan cesaret kırıcı olurdu Yani, burada şöyle denmektedir: "Kafirler sana düşman da kesilseler, görevine devam etmelisin Çünkü her durum ve aşamada seni yönlendirecek ve onlara karşı sana yardım edecek olan biziz Düşmanlarının bütün planlarını boşa çıkaracak ve bâtılla savaşında her yönden sana yardım edeceğiz Seni maddi araçlarla da donatacağız Yeter ki sen bize güven ve bâtıl karşısında elinden geleni yap"
44 Mekke kâfirleri bu karşı çıkışı oldukça güçlü bulduklarından, tekrar tekrar ortaya atmaktadırlar Kur'an da buna çeşitli yerlerde cevap vermektedir (Sözgelimi bkz Nahl an: 101-106, İsra an: 119) Onlar bu soruyla şunu demek istiyorlardı: Kur'an gerçekten Allah sözü olmuş olsaydı, bir defada ve bütün bir kitap olarak indirilirdi Çünkü Allah, her şeyi ve insanın her yaptığını bilir Böyle olmadığına göre, yukarıdan hiç bir şey gönderilmemekte, fakat bu adam kendisi bütün bunları düzmekte, ya da başkalarından veya başka kitaplardan almaktadır"
45 Bir başka çeviri şöyle olabilir: "Böyle yapıyoruz ki yüreğini güçlendirelim ve onu cesaretle dolduralım" İfade, anlam bakımından kapsamlı olup her iki çeviri şekli de imkan dahilindedir Bu kısa cümle, Kur'an'ın neden parça parça indirildiğini şu şekilde açıklamaktadır:
1) Hz Peygamber (sa) onu hafızasına nakşetsin ve yazılı olarak sunmaktan çok, kavmine ezberden okusun diye
2) Mesaj ve öğretileri zihinlerde iyice yer etsin, tedricen, değişik zamanlarda, değişik usluplarla okunulan ayetlerden yararlansınlar diye
3) Tarif ettiği hayat biçimi tam bir inanç ve kanaatle uygulansın diye Hükümler ve bütün cepheleriyle bu ayet biçimi topluca ve bir defada bildirilseydi, istenilen düzeyde yaşanması mümkün olmazdı
4) Hak ile batıl arasındaki savaşta Peygamber'in (sa) ve izleyicilerinin yürekleri iyice cesaretlendirilsin diye Bu, ilâhî hidayetin ve cesaret mesajlarının, pratik durumlara göre, gerektiği zaman ve gerektiği biçimde gönderilmesini gerektiriyordu Açıktır ki, toplu olarak bir defada gönderilmiş olsalardı, bu amaca ulaşılamazdı Yine bu göstermektedir ki, Allah, Rasulü'nü risaletle görevlendirdikten sonra, O'nu her türlü direnç ve muhalefeti karşılasın diye, işkencelerin ortasında yalnız başına bırakmamıştır Allah, mücadeleyi ilgiyle izliyor, her zor durumda ve her kritik durumda Rasulü'ne yol gösteriyordu




Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Furkan Suresi (Mevdudi)

Eski 09-01-2011   #9
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Furkan Suresi (Mevdudi)



33- Onların sana getirdikleri hiç bir örnek yoktur ki, biz (ona karşı) sana hakkı ve en güzel açıklama tarzını getirmiş olmayalım(46)
34- O yüzükoyun cehenneme doğru sürülüp-toplanacak olanlar; işte onlar, yer bakımından çok kötü, yol bakımından da sapık olanlardır(47)

AÇIKLAMA

46 Kur'an'ı parça parça göndermenin bir diğer hikmeti de budur Allah bir "Hidayet Kitabı" meydana getirmek ve bunun öğretilerini Peygamber'i (sa) aracılığı ile yaymak istemiyordu Böyle yapmış olsaydı, kâfirler, Kur'an neden bütün bir kitap olarak bir defada indirilmedi şeklindeki karşı çıkışlarında haklı olurlardı Kur'an'ı vahyetmenin gerçek amacı, küfür, cehalet ve günaha karşı Allah'ın bir iman, takva ve ilim hareketi başlatmayı dilemesiydi Bunun için de hareketi yürütmek üzere bir peygamber seçmişti Sonra, Allah bir yandan gerektiği zaman ve gerektiği şekilde hareketin rehberine ve izleyicilerine gerekli talimatı göndermeyi ve gerekli yolu göstermeyi kendi üzerine almış ve öte yandan da itirazları cevaplandırma, muhaliflerin şüphelerini giderme, nazil ettiği ayetleri bizzat tefsir ve açıklama ile yanlış anladıkları noktaları aydınlatma sorumluluğunu da üstlenmişti Bu yüzden Kur'an, Allah tarafından vahyedilen farklı hitap ve konuşmaların bütünü olmuştur Yalnızca bir kanun ve ahlâkî prensipler kitabı olmaktan öte, farklı durum ve şartlarda, her durum ve şartın gereğine göre hareketi her aşamasında yönlendirmek için parça parça indirilmiş bir kitap olmuştur Kur'an (Ayrıca bkz Giriş, Tefhimü'l-Kur'an, C1)
47 Yani, "Sapıklıkları ve çarpık düşüncelerinden dolayı yüzleri üstü cehenneme çekileceklerdir"

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Furkan Suresi (Mevdudi)

Eski 09-01-2011   #10
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Tefhimu'l Kuran Tefsiri Furkan Suresi (Mevdudi)



35- Andolsun, biz Musa'ya kitabı(48) verdik ve onunla birlikte kardeşi Harun'u yardımcı kıldık
36- Böylece onlara: "Ayetlerimizi(49) yalanlayan kavme gidin" dedik; sonunda onları (Firavun ve çevresini) kökünden darmadağın ettik
37- Nuh'un kavmi de, peygamberleri yalanladıklarında(50) onları suda boğduk ve insanlar için bir ayet kıldık Biz zulme sapanlara acıklı bir azab hazırlamışız(51)
38- Ad'ı, Semud'u, Ress halkını(52) ve bunlar arasında birçok kuşakları da (yok ettik)
39- Biz (onlardan) her birine örnekler verdik ve her birini darmadağın edip mahvettik
40- Andolsun, onlar üstüne felâket yağmuru yağdırılmış bulunan o ülkeye(53) uğramışlardır; yine de onu görmüyorlar mıydı? Hayır, onlar dirilmeyi ummuyorlardı(54)
41- Seni gördükleri zaman, seni yalnızca alay konusu edinmektedirler: "Allah'ın, peygamber olarak gönderdiği bu mu?"

AÇIKLAMA

48 Burada "Kitap"tan kasıt, Hz Musa'ya Mısır'dan çıktıktan sonra verilen Tevrat değil, Çıkış'tan önce rasul olarak görevlendirilmesi üzerine verilen İlâhî Hidayet'tir Firavun'un sarayında söylediği sözler ve Kur'an'ın çeşitli yerlerinde anlatıldığı üzere, Firavun'la olan mücadelesi boyunca kendisine Allah tarafından gönderilen talimat Kitab'ın muhtevasına dahildir Çok büyük ihtimalle, bunlar Tevrat'a alınmamıştır Tevrat, Çıkış'tan sonra Sina Dağı'nda Musa'ya verilen taştan tabletler üzerine kazınmış On Emir ile başlamıştır
49 "Ayetlerimiz": Kendilerine Yakup ve Yusuf Peygamberler aracılığı ile iletilen ve yüzyıllarca İsrailoğulları'nın salihleri tarafından okunan, tebliğ edilen ilahi öğretiler
50 Onlar, bir insan olduğu için yalnızca Hz Nuh'u değil, hepsi de insan olduğu için bütün peygamberleri yalancılıkla suçluyorlardı
51 Yani, ahirette acıklı bir azab
52 "Ress Ashabı" hakkında kesin bir bilgi yoktur Bu konuda müfessirler farklı şeyler söylemişlerse de, hiç biri tatmin edici değildir Haklarında söylenebilecek tek şey, onların peygamberlerini bir "rese"e (eski ve susuz bir kuyu) atarak veya içine asarak öldüren bir topluluk olduğudur
53 Sözü edilen memleket, Hz Lut'un kavminin memleketidir ki, taş yağmuruyla helâk edilmiştir Hicaz halkı, Filistin ve Suriye'ye giderken onun yıkıntılarına uğrar ve helâkı hakkındaki dehşetli hikayeleri dinlerdi
54 Kâfirler ahirete inanmadıklarından, bu haberlere yalnızca bakmakla yetinirler ve onlardan hiç bir ders almazlardı Bir mümin ile bir kâfirin ahiretle ilgili gözlemleri arasındaki fark budur: Kâfir bu tür şeylere salt bir seyirci veya en fazla bir arkeolog olarak bakarken, mümin aynı şeyden ahlâkî-manevî dersler alır ve bu dünya hayatının ötesindeki gerçekler konusunda bir basirete ulaşır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.