Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
altınordu, devleti

Altınordu Devleti

Eski 05-04-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Altınordu Devleti



Altınordu Devleti





Cengiz Han'ın 1227'deki ölümünden sonra oğulları ve torunları onun fütuhatını devam ettirerek büyük bir Moğol-Türk Hakanlığı kurdular Bu fütuhatın en çok alakadar edeni 1237- 1241 yıllarında cereyan eden Doğu Avrupa istilasıdır ki, Altın Ordu Devleti ve onun bakayası olan Kırım, Kazan, Astrahan, Nogay ve Sibir hanlarının tarihi bu istila ile yakından alâkadardır

Cengiz Han'ın 1227'de ölümünden sonra büyük hanlık makamını Ögedey işgal etti Bu maksatla kurultaylar toplanmış ve bazı umumî kurallar konulmuş, Cengiz'in "yasa"sı tatbik edilmekle beraber, şehirli ve köylü ahalinin ihtiyacına göre bir idare kurulmuştu 1235'te devlet işlerini alâkadar eden yeni meseleler münasebetiyle toplanan büyük kurultayda Batı Seferi, yani Doğu Avrupa'nın istilâsı kararlaştırıldı Bu maksatla bilhassa Türkler'den olmak üzere büyük bir ordu toplandı Miktarı bilinmeyen bu Moğol-Türk ordusunun birkaç yüz bin kişiden ibaret olduğu muhakkaktır Fütuhatın başlangıcı 1236 yılına rastlar




Bu muazzam ordunun başında Cengiz'in torunu, Batu (Çoçi Oğlu) bulunuyordu Aslında Harezm, Kafkasya ve İrtiş'in batısı büyük oğlu Cuci'ye düşmüştü ( 1224) Fakat Cuci, Cengiz Han'dan az önce öldü ve ona ayrılan yerler oğlu Batu Han'a verildi Ona verilen bölgede kurulan devletin adı "Altınordu", asıl kurucusu da Batu Han'dır Altınordu adı Moğolca'da çadır demek olan "Orda" kelimesinden gelir Hanların ordugahında han çadırının üzeri altın kaplama olduğu için, bu çadıra "Altınordu" deniliyordu Zamanla bu kelime Türkçe'de "Altınordu" şeklinde yazılır

Hem Altınordulular, hem de "kral sarayı" ve "ordugah" anlamlarında kullanılır Batu Han'a ait olan yerlere, babasının adından dolayı "Cuci Ulusu" deniyordu Ulus, "Birleşik İller" anlamında, yani yer adı olarak kullanıyordu Sefere, ondan başka birçok Çingiz oğulları (prensleri) de iştirâk edeceklerdi Ön kıtaların kumandanı olarak da en meşhur generallerden biri olan Sobutay'ı (Sübegetey, Sübetey) görüyoruz Askerlerin büyük bir çoğunluğunu Orhun ile Yayık ve İrtiş aralarında yaşayan Türk kabileleri teşkil ediyordu İlk darbe Bulgarlar üzerine oldu Bu hareket 1224'de Bulgarlar'ın Don boyundan dönen Moğol kıtalarına hücumların öcünü almak için yapılmıştı

Bulgarlar az bir zaman içinde yenildiler; başta Bulgar olmak üzere şehirleri tahrip edildi Şehirlerden ve büyük yollardan uzakta kalan halkın, bu istilâdan zarar görmediği muhakkaktır; şehirli ve köylü ahaliden birçoğunun da kaçarak, ormanlarda saklandığı anlaşılmaktadır Bu suretle Moğol istilasından sonra Orta İdil sahasındaki Bulgar unsuru ortadan kaldırılmış olmadı; yok olan şey: müstakil bir Bulgar devletiydi Nitekim, çok geçmeden bu bölgede Bulgar beylerinin yeniden faaliyette bulunduklarını görüyoruz

1237 sonunda kış mevsimi olmasına rağmen, Moğol-Türk ordusu RusHaliç knezleri kuvvet bulmuşlardı

İlmen gölü'nün kuzey sahilindeki Novgorod şehri de mühim bir iktisadî ve siyasî merkez vaziyetinde idi Bu Rus knezlikleri arasında mücadeleler eksik olmadığından Rus yurdu, âdeta, daimî bir anarşi manzarası arz etmekte idi Batu Han'ın orduları 1237'de Bulgar memleketinden hareketle Suru (Sura) ırmağının baş kısmını geçtikten sonra Ryazan üzerine yürüdüler; bir darbe ile burayı ele geçirdiler; o sıralarda ehemmiyetsiz bir kasaba olan Moskova'yı yaktılar Vladimir, Suzdal, Rostov ve Volga kıyısındaki Yaroslav şehirlerini zaptettiler; bütün bu şehirler birer kale idi

Türk-Moğol ordusunun, yalnız açık meydan muharebesinde değil, kaleleri kuşatmak ve zaptetmek hususunda da fevkalâde becerikli oldukları görülüyor Kışın şiddetine rağmen Batu Han kuvvetleri 2-3 ay zarfında birçok kale ve şehirleri ele geçirdiler 1238 baharı geldiği zaman bu ordu İlmen gölünün güneyinde, Lovat ırmağına varmış bulunuyordu; fakat mevsimin icabı olarak, daha fazla kuzeye, yani Novgorod istikametine gidilmemiş, orduların güneye dönmesi uygun görülmüştü

Bu defa Oka nehrine yakın Kozelsk şehrinin fazla direnmesi, ordunun hareketini biraz yavaşlatmışsa da, bu kale zapt ve ahalisi kılıçtan geçirilince, Moğol-Türk kuvvetleri 1238 ilkbaharında Don ile Dnyeper nehirleri arasındaki sahaya gelmişlerdi Bununla seferin ilk safhası sona erdi Gayet kısa bir zaman içinde, hem de kış olmasına rağmen, Batu Han "yıldırım" harbiyle Rus yurdunun en mühim kısmını zapt ve Rus knezlerinin askerî kuvvetlerinin dayanak noktalarını imha etmişti Tarihte ilk defa olmak üzere, doğudan gelen Türk istilâsı, bir darbede Rus knezlerinin siyasî varlıklarını ortadan kaldırmıştı

Bu Moğol-Türk hareketinin ikinci safhası Kumanlar'a karşı oldu 1224'de Kalka boyundaki savaştan sonra, Kumanlar Türk-Moğol İmparatorluğunun düşmanları arasında sayılıyorlardı 1238- 1239 yılındaki seferlerin neticesinde Don boyu ve bütün Kıpçak sahrasından Kumanlar kovuldu; bir kısmı kuzeydoğu'da Kama Bulgarları arasına gitmiş, kalanları da Macaristan'a iltica etmişlerdi

Bu suretle, Kama boyundaki Kıpçak ve galiba Kumanlar'la birlikte olan, Yimekler'in gelmesiyle Türk unsuru artmış ve hattâ Bulgarlar bile Kıpçaklaşmışlardı Bu suretle Moğol istilâsının bir neticesi de Orta İdil boyundaki Türk ahalisinin yeni şekilde karışmasını mümkün kılmasıdır; bugünkü Kazan Türkleri'nin kavmî oluşumları işte bu tarihî olaylarla izah olunmaktadır

Batu Han, Kumanlar'ın işini bitirdikten sonra, 1240'da Kiyef şehrini, kısa süren bir muhasaradan sonra zaptetti O sıralarda Kiyef'in zaten büyük bir ehemmiyeti kalmamıştı Daha batıda olan Vladimir ve Haliç şehirleri de Moğol-Türkler tarafından işgal edilerek bütün Rus yurdu Batu Han'ın eline geçmiş oldu İstilâ kuvvetlerinin büyük bir kısmı, Kumanlar'ın gittikleri, Macaristan'a yürürlerken, bir kolu da Lehistan'ın güney eyaletleri üzerinden Silezya'ya kadar ilerlediler

1241 ilkbaharında, Liegnitz yakınında karşılarına çıkan Alman kuvvetlerini yendiler; fakat daha ileriye gidemeyerek, Macaristan'a döndüler Moğol-Türkler'in bir kolu, hattâ Balkanlar'a girmiş ve Adriyatik sahillerine bile yaklaşmıştı Bu suretle 1240-41 seferi tam bir başarıyla bitmiş, Batu Han'ın ordusu bütün meydan muharebelerini kazanmış, binlerce kilometre genişliğinde Doğu Avrupa sahasını işgal ile, burada önce mevcut bütün askerî ve siyasî varlıklara son vermişti Cengiz hayatta iken, batıdaki bütün sahanın Coçi'ye verileceği belli olmuştu; buna göre, Batu Han'ın zaptettiği yerler Coçi ulusu olacaktı

Batu Han, 1241 yılında İdil'in aşağı mecrasına dönmüş ve nehrin sol sahilinde "Orda"sının (Karargâh) merkezini kurmuştu: Burası Saray adını aldı ve çok geçmeden eski Bulgar ve İtil şehirlerinin yerini tuttuğu gibi, onlardan farklı olarak Doğu Avrupa, Hazar denizi ve Aral denizi civarlarıyla, Batı Sibir'in en mühim siyasî merkezi oluverdi

Saray şehrinin kurulduğu yer "Cuci Ulusu"nun ortasında ve büyük ticaret yolu üstünde bulunması bakımından, cidden gayet doğru olarak tespit edilmişti Bu sebeptendir ki, Saray şehri az zaman içinde yükselivermişti

Cengiz oğulları arasında en değerli kumandan ve dirayetli devlet adamı olarak tanınan Batu Han'ın ancak hakanlığın bütünlüğünü korumak namına Karakurum'daki hakanı tanıdığı ve zahiren ona itaat ettiği anlaşılıyor Halbuki Batu Han kendi ulusunda istediği gibi icraatta bulunuyordu Onun hâkimiyeti 1255'de ölümüne kadar sürmüştür İrtiş boyundan, Aral denizinin kuzey mıntıkası da dahil olmak üzere Kama ve bütün İdil havzası, Özü boyu ve Turla (Dnyestr) mıntıkasına kadar uzanan geniş bir sahada, fütuhatı müteakip yeni bir idare sistemi kuran ve merkezi Saray olan Moğol-Türk ordusuna da gereken nizamı veren Batu Han olduğundan, o, hakkıyla Altın Ordu Devleti'nin kurucusu sayılmaktadır

Bu devletin teşkilâtı Cengiz yasası ve Büyük Moğol-Türk Hakanlığı'nda tatbik edilen esaslara dayanmakla beraber, mahallî birçok hususların tanzimi ve bu memleketlerde mevcud eski geleneklerin de göz önünde tutulması lâzım gelmekte idi Eski Bulgar Hanlığı ve Rus knezliklerinde Altın Ordu'nun menfaatlerine en uygun görülen bir sistem tatbik edilmesi lazım geliyordu Bu bakımdan yeni sistemin Batu Han tarafından başarıyla uygulandığı görülmektedir

Batu Han, Saray şehrinde oturuyor fakat hukuken, Karakurum'da oturan ve Büyük Hakan olan amcası Ögeday'a (Oktay'a) bağlı bulunuyordu Ögeday Han'ın yerine Büyük Hakan olan Mengü 1259'da ölünce, Batu Han, Karakurum'la ilişkilerini gevşetti, ama şeklen hala oraya bağlı idi

Batu Han, Saray şehrinde hüküm sürerken, kardeşi Orda, Doğu Kıpçak yöresini idare ediyordu İmparatorluğun doğu yöresine Ak Ordu, Batu Han'ın hakim olduğu batı bölgesine ise Gök Ordu denmiş, sonradan Gök Ordu'nun adı Altın Ordu olmuştur Bugün Altın Ordu diye andığımız devletin ilk adı işte bu Gök Ordu'dur Devlet ikiye ayrılmış, fakat Ak Ordu hanları Altın Ordu Hanı'na bağlı kalmışlardı

Batu Han'ın ölümünden sonra yerine küçük kardeşi Berke Han geçti (1257) Berke Han, kendi adına sikke bastırmak suretiyle Karakurum'la ilişkisini keserek bağımsızlığını ilan etti Ayrıca Yenisaray şehrini kurarak burasını yeni başkent yaptı

Bu sırada Cengiz Han'ın öteki oğulları birbiriyle anlaşmazlığa düşmüş, Büyük Hakanlık tahtı için kendi aralarında savaşmaya başlamışlardı Berke Han bu durumu iyi değerlendirdi Büyük Hakanlık savaşında önce Artık Böke'yı tuttu Ama bu savaştan Kubilay Han galip çıkmıştı ve bu yüzden Büyük Hanlıkla ilişkisi büsbütün kesilmişti

Cengiz İmparatorluğu'nun paylaşılmasından Harezm bölgesinin Çağatay Han'a düştüğünü söylemiştik bu ülke Artık Çağatay Ülkesi veya Çağatay Ulusu diye anılıyordu Şimdi burada Algu Han hüküm sürmekteydi

Berke Han, Kafkasya'ya bir sefere çıktığı sırada Algu Han sınırlarını Altın Ordu sınırlarını aşacak kadar genişletmiş bulunuyordu Bu yüzden araları açıktı Öte yandan İlhanlı hükümdarı Hülagu Kafkasya'ya girince, onlarla savaşmak zorunda kaldı Bu kardeş hükümdarların ikisi de zengin Azerbaycan topraklarını ellerinde tutmak istiyorlardı Bu yüzden aralarında savaş çıktı Berke Han, Hülagu'yu tam bir bozguna uğrattı

Berke Han'ın İlhanlılarla savaşması, Kıpçak ülkelerinden gelip Mısır'da devlet kuran Kölemenlerle arasında bir yakınlaşmaya sebep oldu

Kölemen Sultanı Baybars ile dosluk kuran Berke Han, Bizans'la da ilgilenmeye başladı 1265 yılında, yeğeni Nogay'ın komutasında 20 bin kişilik bir orduyu Tuna'nın güneyine geçirdi Bizans ordusunu yendi ve imha etti Bu seferi ile İstanbul'da esir bulunan II Keykavus'u da kurtararak Kırım'a götürdü

Berke Han 1266'da ölünce yerine Batu Han'ın torunu Mengü Temür geçti Mengü Temür, Kölemen Sultanı ile iyi ilişkilerini devam ettirdi ve Ögeday ile Çağatay oğulları arasındaki savaşlarda Ögeday'ın oğullarını destekledi Bu sırada Berke'nin yeğeni Emir Nogay'ın nüfuzu çok artmış, devleti o yönetmeye başlamıştı Emir Nogay bu nüfuzunu tam kırk yıl korudu ve bu süre içinde Altın Ordu hakanlarını tahta çıkaran ve onları kendi otoritesi altında tutan bir kumandan olarak kaldı

Mengü Temür'den sonra sırasıyla Tuta Mengü ve Teleboğa tahta çıktılar 1291 yılında tahta çıkan Tokta Han ise Emir Nogay'ın baskısından kurtulmak için fırsat kolladı ve nihayet 1300 yılında onunla savaştı ve galip gelerek öldürttü Böylece devletin tek hakimi oldu O tarihten sonra Aşağı İdil, Yayık ve Embe ırmakları boylarında yaşayan ve Emir Nogay'a bağlı kalmış olan boylara ve kavimlere "Nogaylar" denildi

Tokta Han 1312'de öldü ve yerine Özbek Han geçti Özbek Han zamanında Altın Ordu Devleti tamamen bir Türk devleti oldu Özbek Han, kız alıp vererek Kölemenler Devleti ile akrabalık kurdu Artık hükümdar ailesi yalnız dil ve kültür bakımından değil, kan bakımından da Türkleşmişti Halk zaten Türk idi, fakat artık bütün Kuzey Türklerine (Oğuzlara, Bulgarlara, Kıpçaklara ve Kumanlara) Tatar deniyordu ve Türk kültürü de Tatar kültürü olarak anılacaktı

Tahta çıktığı zaman 30 yaşında olan Özbek Han dinamik bir hükümdardı Azerbaycan'ı zaptetti Rus prenslerinden alınan vergi sisteminde değişiklik yaptı Müslümanlığa da önem verdi ve Saray şehri önemli bir din merkezi oldu Pek çok medrese ve cami yaptırdı 1341'de ölen Özbek Han'ın yerine önce oğlu Tini Beğ, onlardan bir yıl sonra da öbür oğlu Cani Beğ, geçti Cani Beğ Altın Ordu Devleti'nin son büyük hükümdarı sayılır Onun zamanında devlet daha da güçlendi İran'daki İlhanlılar Devleti dağıtıldı ve Cani Beğ Tebriz'i tamamen ele geçirdi Fakat bu devirde Altın Ordu Devleti'nin Kölemenlerle ilişkisi kesildi Çünkü, Anadolu'da kurulan yeni ve güçlü diğer bir Türk Devleti Osmanlılar, bir yandan Balkanlara geçmiş, bir yandan da güneye yönelmişlerdi

Cani Beğ 1357 yılında ölünce karışıklıklar başladı Cani Beğ'in oğlu tahta çıktı ve ancak iki yıl yaşadı 1360-1380 yılları arasında süren kargaşalıkta 14 han tahta çıktı Yirmi yıl süren bu karışık dönemden sonra 1380'de tahta çıkan Toktamış Han duruma hakim oldu 1359'da ölen Berdi Beğ'den sonra Batu Han hanedanı sona ermiş bulunuyordu Toktamış Han taht üzerinde otoriteyi kurmuştu ama bu arada birçok emir bağımsızlıklarını ve hanlıklarını ilan etmiş bulunuyorlardı Ayrıca Litvanya ve Podolya prenslikleri de bağımsızlıklarını ilan ettiler Emir Mamay Mırza ise kendi başına hareket edecek bir güç ve nüfuza erişmişti ve Özbek Han'ın oğullarından Abdullah'ı tahta çıkardı Böylece Altın Ordu Devleti ikiye bölünmüş oluyordu

Toktamış Han, Aksak Timur'dan yardım görerek birliği yeniden kurmuştu Ayaklanan Rusları ve Litvanyalıları da yenmişti Bu başarılarını Timur'un yardımlarına borçlu idi Ama, durumunu düzeltip güçlenince, Timur'la ilişkisini kesmek istedi Böylece başlayan aralarındaki anlaşmazlık büyüdü Timur'la Toktamış Han arasında savaş kaçınılmaz oldu Nihayet 1395 yılında yapılan Terek Savaşı'nda, Timur galip geldi ve Altın Ordu Devleti'ni bir daha belini doğrultamayacak bir şekilde çökertti Altın Ordu Devleti'nin başına Kutluk Han'ı getirerek çekildi

Toktamış, batıya kaçarak Litvanya'ya sığınmıştı Litvanya Kralı Witold'un yardımı ile geri dönüp tahtını ele geçirmeye çalıştı ama Kutluk Han'a yenildi Litvanya ordusu büyük bir bozguna uğratıldı

Kutluk Han, 1401'de ölünce, Emir Edige Mırza onun yerine Şadi Beğ'i tahta çıkardı Bir süre sonra Ediğe Mırza ile anlaşmazlığa düşen Şadi Beğ tahtı bırakıp kaçmak zorunda kaldı Yerine Pulat Beğ geçti 1409'da Rusları da yenen Ediğe Mırza, bundan sonra gücünü kaybetmeye başladı 1419'da Toktamış'ın oğlu Kerim Berdi ile yaptığı bir savaşı kaybetti ve öldürüldü

Bu sırada, Litvanya yeniden kuvvetlerini toplamış ve Altınordu Devleti üzerine baskısını arttırmaya başlamıştı Bu, Altınordu Devleti'nin bölünmesine de yol açtı 1437'de Uluğ Mehmed'in hakanlığı sırasında devlet ikiye bölündü Bu bölünme sonunda Kuzeyde Kazan Hanlığı kuruldu 1441'de Hacı Giray Kırım'da hanlığını ilan etti

Bölünmeler devam ediyordu 1486'da Astrahan Hanlığı da kuruldu Bu kargaşalıktan yararlanan Moskova Prensliği, 300 yıllık Türk hakimiyetinden kurtulmuş oluyordu 1502'de Kırım Hanı Mengli Giray artık Osmanlılara tabi idi fakat serbest hareket ediyordu Gittikçe gücünü arttırarak hakimiyet alanını genişletti

Altınordu'nun son hanı Şeyh Ahmed'in öldürülmesinden sonra bu devlet ortadan kalkmış oldu

Altınordu Devleti'nin ortadan kalkmasından sonra bir çok hanlık meydana geldi Ama bunlar Büyük Altınordu Devleti'nin yerini tutamadılar Altınordu, hem Türk dünyasının hem de bütün Doğu Avrupa'nın en önemli devletlerinden biri olmuş, bütün bu ülkeleri siyaset, ekonomi ve kültür bakımından etkisi altına almıştı

Altınordu devleti zamanında gerek Bulgar ve gerek Rus yurdunda eski idarede birtakım değişiklikler yapıldı Her iki memleket Altın Ordu'nun vassalı (tabii) olmakla, birtakım yükümlülüklere tabi tutuldular Bu bakımdan bilhassa Rus knezliklerinin vaziyeti enteresandır Moğol-Türk kuvvetleri fazla bir kalabalık teşkil etmediklerinden bütün Rus şehirleri ve köylerini işgal altına alıp Rus yurdunda kalmalarına maddeten imkân yoktu Bu sebeptendir ki, kendileri için daha elverişli olan bozkır sahalarını işgal etmişlerdi

Rus knezliklerindeki hâkimiyetleri idame ettirebilmek için de birtakım askerî ve idarî tedbirler alınmakla yetinildi Evvelâ öteden beri mevcut olan knez idaresini olduğu gibi bıraktılar; Ryurik sülâlesine mensup olmak üzere, knezliklerin hâkimiyetlerini tanıdılar, hattâ istilâdan önceki büyük ve küçük knezlikler bile muhafaza edildi; yalnız şu şartla ki, knezler makamlarını han tarafından tasdik ettirmeğe mecburdular; yani han'ın tabii sayılıyorlardı

İç intizam ve asayiş yani polislik vazifesi knezlerin eline bırakılmıştı Bunun dışında: Memleketin umumî asayişine, han'a karşı mükellefiyetlerin yerine getirilmesine ve düşmanca hareketlerin ortaya çıkmasına mâni olmak maksadıyla han tarafından tâyin edilen yüksek memurlar gönderilmekte idi

Rus yurdundaki 240 yıl süren bu "Tatar" hâkimiyetinin Rus tarihi ve Rus halkı üzerinde çok yönlü tesiri olduğu muhakkaktır Batu Han'ın buraları zaptettiğinde Rus yurdu tam bir siyasî anarşi içinde çalkandığından, iktisadî ve kültür refahının gerekli şartlarından biri olan iç emniyet mevcut değildi Altın Ordu tarafından tespit edilen kuvvetli bir disiplin, evvelâ her yerde iç emniyet ve asayişin yerleşmesine neden oldu; yine bu asayişin kurulmasıyla ilgili olarak, Saray ile Rus knezliklerindeki başkanlar ve darugalar, yahut askerî başbuğlar (tümen, bin ve yüz beğleri) arasında muntazam bir münasebet temin maksadıyla, daha Cengiz zamanında kurulan posta usulü, yeni yol sistemi geliştirildi

O zamana kadar bir tek para sistemi olmayan Rus yurdunda, aynı esaslar üzerinde sikke bastırıldı Rusça "dengi" (dengi=para, tenke) tabiri, Türkçe tiyin sincap derisi sözünden gelmiştir; gümrükler intizamlı bir hali kondu ki, Rusça "tamojnya" (gümrük) tabiri de Türkçe-Moğolca tamga-damga sözünden gelmektedir Bunun dışında rus knezlerinin, büyüklerinin ve askerlerinin Saray'a ve hattâ İç Moğolistan'a kadar gitmeleri, birçok Rus büyüklerinin Tatarlar ile düşüp kalkmaları, Ruslar'ın yaşayış, giyim tarzlarında olduğu gibi, düşünüş ve görüşlerinde de Tatarlar'ın tesiri altında kalmalarına sebep olmuştur Aynı şekilde Altın Ordu'da tatbik edilen kuvvetli bir merkeziyetçi devlet rejiminin ve han otoritesinin, dolayısıyla Rus knezlerine bir örnek teşkil ettiğinde şüphe yoktur

Rus tarihinde "Tatar boyunduruğundan" bahsetmek o kadar moda olmuştur ki, Sovyet Rus tarihçileri bile bu tâbiri tekrar ele almışlardı Şüphesiz yabancı bir zümrenin, hele ırk ve dini bakımından büsbütün ayrı olan bir kavmin hâkimiyeti kolay bir şey değildir Fakat: 240 yıl süren Altın Ordu hâkimiyeti neticesinde Ruslar, dillerini, dinlerini, topraklarını ve idare teşkilâtlarını tamamiyle muhafaza etmekten başka, bütün bunları kuvvetlendirmeğe de muvaffak olduklarına bakılırsa, bu Tatar hâkimiyetinin "boyunduruk" olmadığı anlaşılır Yalnız yabancı bir zümrede değil, normal hükümet idaresinde bile isyan çıkarsa derhal bastırılır ve bu münasebetle şiddet kullanılır, sırasına göre binlerce kişi öldürülür; mükellefiyetler yerine getirilmediği zaman, güç ve şiddetle bunların icrası için zor kullanılır Altınordu baskakları ve darugalarının da başka türlü hareket etmedikleri tarihî bir hakikattir

Altınordu'nun Rus knezliklerindeki hâkimiyetinin, sonraki Rus çarlarının Kazan, Başkurt, Sibir, Kırım, Kafkas ve Türkistan'daki hâkimiyetlerine nispetle kat kat yumuşak olduğunda zerre kadar şüphe yoktur Müthiş İvan'ın ve Romanof ailesinden gelen Çar hükümetlerinin Türk kavimlerini imha yolunda aldıkları tedbirlerin onda birinin Altın Ordu hanları tarafından alınmadığı muhakkaktır Rus knezlerine yapılagelen bazı tazyikler ve şiddetler, daha ziyade Ruslar'ın Saray'da, hanlar yanında yaptıkları entrikalardan ileri gelmiştir Moğol-Türk devleti an'anesinin icabı olarak Altın Ordu'da tam bir din ve dil toleransı vardı

Metbu kavimler, pek de ağır olmayan mükellefiyetleri doğru dürüst yerine getirdikten sonra, lüzumsuz yere tazyike maruz kalmıyorlardı Rus kilisesi, Altın Ordu hanlarının verdikleri "yarlık"lar sayesinde tarhanlık kazanmıştı; yani her nevi vergi ve mükellefiyetlerden kurtulmuştu; böyle olmasına rağmen, sonraları Tatarlar'a karşı Rus imha siyasetini besleyen müessese bilhassa kilise olmuştur

İkibuçuk yüzyıl süren Tatar hâkimiyetinin tesiri meyanında Altın Ordu hanları Rus ahalisi nazarında tam bir hükümdar gibi telâkki ediliyordu; bu yüzdendir ki Rus knezleri ancak Altın Ordu hâkimiyetinden çıktıktan sonra "Çar" lâkabını almağa cesaret ettiler Batu Han'ın kumandasında fütuhat yapan kuvvetlerin 600000 kişiden ibaret olduğu söylenmektedir: Bunun ancak 60000'i Moğol'du; kalan kısmı muhtelif Türk kavimlerinden toplanmıştı; kumanda heyetinin ve bazı memuriyetlerin başında Moğollar bulunmakta idi

Tatar adının menşeinin Türk olması lâzım gelir İşte bu sebeptendir ki, Moğol istilâsını yapan bütün kuvvetlere Avrupalılar, Moğol ve Türk fark edilmeksizin "Tatar" demişlerdir Bu sebepledir ki, Cengiz ordularındaki Türk kavimleri, kendilerine böyle adlandırmasalar bile, yabancılar karşısında böyle görünmeğe başlamışlardır Çok zaman geçmeden İdil boyunda yerleşen Moğollar kalabalık Türk unsuru arasında eriyip gitmişlerse de, bu sahanın ahalisi Türk olmasına rağmen "Tatar" adiyle tanınmağa başlamışlardır Moğol istilâsının neticesi olarak İdil-Ural ve Sibirya'da Türk unsuru arttığı gibi, bir dereceye kadar Moğol unsuru da yerli ahali ile karışmıştır; fakat bu zümrenin daha ziyade yüksek tabakaya mensup olduğu anlaşılıyor

Ahalisi 922'den beri Müslüman olan Altın Ordu'da Batu'nun küçük biraderi Berke Han'ın (1255-1266) Müslümanlığı kabul etmesiyle, bu ülke, tam mânasıyla bir Türk-İslâm devleti haline gelmiştir Zaten bu mıntıkada 922'den beri İslâm kültürü yayılmıştı Saray şehri kurulup da Türkistan'la ticaret münasebetleri tekrar kuvvet bulduktan sonra, Altın Ordu'da Müslüman tesirinin birdenbire başka tesirlere üstün geldiğini görüyoruz; neticede Saray hanları Müslüman oldular

Berke Han'ın hâkimiyet zamanı, Altınordu'nun, Büyük Hakanlıktan ayrıldığı, yani istiklâlini ilan ettiği zamana tesadüf etmektedir; Berke Han kendi namına sikke bastırmakta ve tamamıyla müstakil bir hükümdar gibi hareket etmekte idi Umumiyetle onun zamanı Altın Ordu'nun en parlak devri olarak tanınmaktadır; Yeni bir "Saray" (Yeni Saray) şehrinin kuruluşu da bunu teyit etmektedir

Özbek Han (1313-1342) zamanında İslâm dini büsbütün kuvvetlendi Saray şehri, diğer İslâm memleketlerinin büyük şehirleri gibi camiler, medreseler ve tekkelerle süslenmeğe başlandı; hükümdar sarayında âlimler, şeyhler, seyyidler ve hocalar itibar kazandılar; medreseler ve mektepler açıldı

Muhtelif İslâm memleketlerinden ustalar çağrılmaya başlandı Meşhur İslâm âlimlerinden Kutbettin-ür-Razî, Şeyh Sadettin Teftezî ve başkalarının Canibek Han zamanında (1340-1357) Saray şehrinde kaldıkları malûmdur Nehc'ül-feradis gibi enteresan bir kitabın ya doğrudan doğruya Saray'da veya Saray hanlarının emriyle, yine Altın Ordu hâkimiyetinde bulunan, Harezm'de tertip edilmiş olması, yazı dilinin burada mühim gelişme kaydettiğini göstermektedir

Altınordu'nun XIII-XIV Yüzyıllarda siyasî, iktisadî ve kültür bakımından yalnız Şarkî Avrupa'nın değil, umumiyetle Türk dünyasının en mühim mevkilerinden biri olduğunda şüphe yoktur Bu devletin ahalisinin büyük bir kısmı -Rus yurdu müstesna- halis Türk'tü; ancak üst tabakada Moğol unsur mevcuttu Bu unsur da kısa bir zaman içinde tamamıyla Türkleşmişti Devlet teşkilâtı, Cengiz'den çok önce teşekkül eden devlet sisteminden ibaretti Gök-Türk ve Uygur teşkilâtının mühim unsurlarının Altın Ordu (ve umumiyetle bütün diğer Türk devletlerinde ) mevcut olduğu muhakkak gibidir; hele teşkilât sözleri (ıstılahları)nde Uygarca mefhumların kullanıldığı görülmektedir; bunun içindir ki, Altın Ordu ve sonraki hanlıkların devlet, iktisat ve sosyal teşkilâtlarını öğrenmek, Moğolların kendi iç teşkilâtlarından başka daha evvelki Türk devletleri ve heyetlerinin vaziyetlerini bilmeğe bağlıdır

Elde mevcut sınırlı kaynaklara göre Altın ordu'da askerlik, ziraat, ticaret, vergi ve her çeşit mükellefiyetleri tanzim eden belirli kanunlar mevcuttu Cengiz tarafından kurulan teşkilâttan başka, siyasî ve sosyal hayatın her safhasını düzenleyen birçok nizamlar tatbik edilmekte idi Bu itibarla da Altın Ordu Devleti'ni "yasalı" (kanunlu) bir siyasî varlık olduğu ortadadır

Ahalinin yalnız göçebe olmadığı, şehirlerin ve köylerin çokluğu ile derhal görülmektedir Zaten Orta-İdil boyundaki Türkler'in çok erkenden köyler ve şehirler kurdukları malûmdur İdil'in aşağı mecrasında bulunan Türk-Moğol unsurunun da yavaş yavaş şehir ve köylere yerleştikleri görülüyor Azerbaycan da dahil olduğu halde Altın Ordu'ya ait sahada şimdiye kadar 25 şehir tespit edilmiştir Bunlar: Azak, Batçin, Baku, Büler, Bulgar, Derbent, Gülistan (Saray'ın banliyösü), Kırım, Kırım-Cedit, Macar, Macar-Cedit, Mahmûd Âbad, Muhşı, Ordu, Ordu-Cedit, Ordu-Bazar, Recan, Saray, Saray-Cedit, Saraycık, Sığnak-Cedit, Tebriz, Ükek, Hacı-Tarhan (Zeci-Tarhan), Şabran, Şamaha

Demek ki, Altınordu sadece bir "step imparatorluğu" değildi Bu sayılan şehirlerin büyük bölümü büyük ticaret merkezleri ve "ihracat ve ithalât" iskeleleri ve transit istasyonları idi Bilhassa Saray şehrinin büyüklüğü ve güzelliği hakkında şehri bizzat gezen seyyahların elinden çıkan kayıtlar mevcuttur Bu cins kayıtlar yapılan hafriyat neticesinde tamamıyla tespit edilmiştir Saray şehrinde mükemmel bir su tesisatı olduğu, bahçelere, evlere varıncaya kadar su borularıyla su getirildiği meydana çıkmıştır; çini tezyinatı, yapıcılık ve bilhassa maden işleme hususunda mühim ilerlemeler elde edildiği, çıkan eserlerle sabittir

Bu itibarla, Saray şehrinin ve içinde yaşayan ahalisinin (yani yerli Türkler'in), devirlerinin diğer memleketlerinden geride durmadıkları açıktır Meydana çıkarılan maden eritme ve işletme tesisatının mükemmelliği, Altın Ordu ustalarının, hattâ bu hususta birçok millet ustalarını geride bıraktıklarını gösterir Bu suretle Saray şehrinde (bilhassa Saray-Berke'de) İtil ve Bulgar şehirlerinin geleneği yalnız muhafaza edilmekle kalmamış, daha da ileriye götürülmüştür Saray aynı zamanda Türkistan, İran, Anadolu, Bizans, Rus, Ceneviz ve Orta Avrupa'dan gelen tüccarların buluştukları bir merkez olması hasebiyle de büyük bir ehemmiyete sahipti; burada ayrı milletler için ayrı mahaller kurulduğu ve herkese kendi memleketinde alışık olduğu hayata göre yaşamak imkânı verildiğini biliyoruz

Altınordu'nun merkezi Saray şehri idi Saray şehrine "Taht ili" denirdi Batu zamanında tesis edilen Saray şehri, Berke Han zamanında daha müsait bir yere nakledilerek Yeni Saray, yahut Saray-Berke adını aldı (İdil'in sol kollarından biri olan Tsares mevkiine yakın) Hanlar Saray şehrinin "Gülistan" denilen banliyösünde yaşıyorlardı; burası bilhassa hanların kışı geçirdikleri bir yerdi; yazları ise eski âdet üzere "yaylağa" çıkarlar, Don ve Özü arasında kalırlardı Hanların "yaylak"lardaki ordugâhları da büyük bir şehir manzarası arz ediyor, hanım ve büyüklerin süslü çadırları geniş bir sahayı kaplıyordu

Keçeden yapılan çadırların (yurt) içi kıymetli halılarla süslü idi; hanın tahtı altın ve kıymetli taşlarla bezenmiş, ayakları gümüşten idi Bayram ve yortu günlerinde yabancı elçiler merasimle kabul edilirdi; bu münasebetle hanın tahtı etrafında hatunu ve hanedan âzasına mensup büyükler bulunuyordu Hanın birkaç karısı olurdu; fakat biri Ulu-Hatun, yani baş kadın sayılırdı Ulu-Hatunların mevkileri gayet yüksek olup, devlet idaresine bilfiil iştirak ederler, hattâ, hanın muvaffakiyetiyle, kendi adlarından "yarlık" verdikleri olurdu Ulu Hatun Osmanlı sultanlarının saraylarındaki Baş-kadın efendi ve Valide sultana çok benzemektedir; yalnız Valide Sultanın yetkileri daha geniştir

Hanlar, yalnız Tatar büyüklerinin kızlarını değil, Bizans imparatorlarının ve Rus knezlerinin kızlarını da alıyorlardı; ezcümle Özbek Han'ın karısı Rum kayseri Andronik Paleologos'un kızı idi Umumiyetle Altın Ordu Devleti'nde kadınların sosyal konumları yüksekti ve bu konuda eski Türk gelenekleri devam ettiriliyordu Doğu memleketlerinin kadınları ezici tesirleri henüz kökleşmemişti Hanın hatunları ayrı saraylarda yaşıyorlar, göç ederken kendilerine mahsus çadırları bulunuyordu; hattâ kendilerinin mescit ve camileri, hoca ve imamları olduğu gibi umumî hayatta ayrı muhafız kıtaları da vardı; Altın Ordu kadınları peçe taşımadıkları gibi, umumî hayatta görünürler, hattâ han hatunları âlimler ve şairler meclisine bile devam ederlerdi

Altınordu Devleti'nde resmi dil Çağatay Türkçesi idi Önceleri Gök Tengri'ye tapıyorlardı ama kısa zamanda bütün ülke Müslüman oldu Bir süre sonra devlet tam anlamı ile Türkleşti Ama bu "Türkleşme" deyimi hükümdar ailesi içindir Halkın yüzde doksanından fazlası zaten Türk idi (Kuman, Kıpçak, Bulgar Türkleri)

Bugün, Tatar adıyla anılan Türkler de Altın Ordu Devleti'nin halkıdır ve Tatar adı "Kuzey Türkleri" anlamında bir genel ad olmuştur Moğollar çok küçük bir azınlık haline düşmüştü Askerin büyük çoğunluğu da Türk idi Moğol azınlığı Türklerle karışmış ve eriyip gitmişlerdi Ama hanlar Moğol sülalesinden geliyordu Bunlar da Türklerle evlendikleri için zamanla Moğol etkisi sadece idare şeklinde, teşkilatta kaldı

Altınordu'nun idare sistemi eski Türk esaslarına dayanmaktadır; bu esaslarda bilhassa bozkır an'anesi ve teşkilâtı mühim bir yer tutuyordu Ahalinin gittikçe toprağa bağlanması, ziraat, ticaret ve sanayiin gelişmesi üzerine devlet idaresinde bu esaslar da dikkate alınmıştı Altın Ordu'nun resmi ismi aslında "Büyük Ordu"dur Bu devlet birkaç kısma yahut "Ulus"a ("ölüş, hisse" bölünürdü; Rusya bile birkaç "Ulus"tan ibaret olduğu gibi, Başkurt, Bulgar, Mokşı elleri de birer ayrı ulus teşkil etmişti; bundan başka Kafkas ve Karadeniz sahaları da ayrı uluslara bölünmüştü

Ulus, onun başında bulunan türelerin (büyük memur) adını alırdı Ulus içinde de, Cengiz'in tespit ettiği ve tamamıyla askerî mahiyette olan bir bölüm vardı; ezcümle: Tümen (10 bin), bin, yüz ve on beylikleri; tümen beyi, on bin kişilik kuvveti çıkaran bölgenin başbuğu, bin beyi, bin kişilik kuvvetin başı vs Bu bakımdan Altın Ordu gayet intizamlı bir askerî ve mülkî idare teşkilatına sahipti Halis Türk olan ulusların en yüksek idare (sivil) memuruna Daruga denilirdi, ki vali karşılığı olsa gerektir; Rus uluslarındaki en yüksek Tatar valisi de Baskak adını taşırdı; baskakların idarî merkezine de "yurt" denirdi

Baskaklar, bulundukları yerde, Rus knezleri ve ahalisinin Altın Ordu'ya boyun eğmelerine nezarete memurdu; bu maksatla onun emrinde asker de bulunurdu Rus ahalisinden "kafa vergisi" alındığından, ahali sayımı yapılır (ilk sayım 1257'de) ve ona göre baskaklar vergi alırlardı; mal ve mülkten ayrıca aşar (onda bir) da toplanmakta idi Darugaların da aynı şekilde icrai faaliyette bulundukları görülmektedir; yerli Türk ahalisinin birçok mükellefiyetlere tabi olduğu, yarlıklardan anlaşılıyor Ancak "Tarhan" olan kimseler, her nevi mükellefiyetten ve vergilerden kurtuluyorlardı Tarhanlık hakkı da han tarafından verilir ve "Tarhanlık yarlığı" ile tasdik olunurdu

Hana, devlet idaresinde "Divan" adını taşıyan bir meclis yardım ederdi Ekseri Türk-İslâm devletlerinde tesadüf ettiğimiz bu müessesenin Altın-Ordu'daki mahiyeti katî olarak bilinemiyor; bilhassa bu divanın yazıcıları (Divan bitikçi'leri) tâbiri yarlıklarda sık sık zikredilmektedir Dış memleketlere gönderilen elçilere ve yardımcılarına "elçi-keleci" denirdi Ayrıca yol, vergi, ticaret işlerine nezaret eden memurlar mevcut olup bunların vazifeleri birer birer tâyin ve tespit edilmiştiTicaretin Altın Ordu'da çok inkişaf ettiğini de söylemiştik; buna bağlı olarak para sistemi de gayet muntazamdı; maden para ile yan yana, kâğıt para usulü de vardı

Altınordu'nun siyasî tarihi cihetine gelince: Bu hakanlık doğu Avrupa'yı elinde bulundurmakla birçok bakımdan Hazar Hakanlığı'nı andırmaktadır İşgal ettiği coğrafî vaziyetinin icabı olarak birçok devletlerle siyasî, iktisadî ve kültür münasebetleri tesis etmiştir Bizans'la, Mısır Memlûkları ve Osmanlılarla münasebetleri olduğu gibi, bilhassa Litvanya-Lehistan Devleti'yle yakın bir münasebet tesis edilmişti Altın Ordu ile İlhanîler arasında, Hazar Denizi'nin güney sahası ve Harezm yüzünden daimî bir ihtilâf ve rekabet vardı; bunun içindir ki Altın Ordu ile Mısır Memlûkleri arasında sıkı bir dostluk kuruldu; aynı vecihle sonraları, Yıldırım Bayezid ve Toktamış Han'ın her ikisinin de Timur tarafından büyük bir tehlikeye maruz kalmaları üzerine Osmanlı Devleti'yle Altın Ordu arasında yakın bir dostluk hâsıl oldu; her iki memleketten karşılıklı elçiler ve tüccarlar gidip gelmeğe başladılar

Timur istilâsı Altınordu hanlarıyla Osmanlı sultanlarının, sonraları da iyi münasebetleri devam ettirmelerini sağladı İkinci Murat ile Fatih Mehmet zamanında da bu dostluk mevcuttu Altınordu hanlarından olup sonra Kazan Hanlığı'nı kuran Uluğ Muhammed'in, II Murad'a ve sonraki hanların Fatih Sultan Mehmed'e gönderdikleri bitikleri bunu göstermektedir Moskova knezliğinin tedricen yükselmesi ve tehlikeli olmağa başlaması üzerine, Altın Ordu ile Litvanya-Lehistan arasında Ruslar'a karşı bir cephe teşkil etmek istendi

Birçok etkenlerin bir araya gelmesiyle, gittikçe zayıf düşen Altın Ordu, Aksak Timur'un arka arkaya indirdiği üç darbeden sonra (bu seferler esnasında Saray şehri kâmilen yıkılmış ve ahalisi katliâm edilmiştir) Altın Ordu bir daha kendine gelemedi Hanedan âzası arasında çıkan iç mücadele, ticaret hareketlerinin gittikçe azalması, komşularının kuvvetlenmesi neticesinde Altın Ordu Hakanlığı gittikçe kuvvetten düştü Altın Ordu'nun son büyük hanı Timur ve Bayezid'in çağdaşı olan Toktamış Han'dır (1376-1391)




Ondan sonra, "Taht-İli"nde (Saray'da) hanlar birbirini sık sık takip etmişler ve karşılıklı şiddetli mücadeleler yapmışlardır 1480 yılında Saray Hanı Seyyid Ahmet, Moskova büyük knezi III İvan'ı baş eğmeğe zorlayarak Rusya üzerinde eski hâkimiyetini tekrar kurmak teşebbüsünde bulunmuşsa da, kâfi miktarda kuvvete sahip olmadığı gibi, arkada bazı tehlikeler baş gösterdiğinden, bir meydan muharebesi olmaksızın, Don boyunca çekilip gitmişti Bundan sonra Rusya üzerindeki 240 yıldan beri devam edip gelen Altınordu hâkimiyeti kendiliğinden kalkmıştır Zaten Altın Ordu'nun hayatı da sona ermiş gibiydi 1502'de bu devlet artık tarihe karışmış bunuyordu Bu hakanlığın harabeleri üzerinde birçok hanlıklar yükseldi; bunlar: Kırım, Kazan, Sibir, Astrahan ve Nogay hanlıkları idi
bölgesinin istilâsına başladı Bu sıralarda Rus yurdu birçok knezliklere bölünmüştü Ryurik sülâlesine mensup olmak üzere, muhtelif mıntıkalarda, knezleri, müstakil birer beylik hâlinde hükümet etmekte idiler; artık Kiyef merkez olmaktan çıkmıştı; onun yerine Suzdal Rusyası (Merkezi Vladimir) yükselmişti; batıda da

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Altınordu Devleti

Eski 06-25-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Altınordu Devleti



13 yüzyıl ortalarından 16 yüzyıla kadar Doğu Avrupa ile Volga boylarında egemenliğini sürdüren bir MoğolTürk devletidir Moğol İmparatoru Cengiz Han ölmeden önce topraklarını oğulları arasında bölmüş ve Seyhun Irmağı ile Balkaş Gölü'nün batısındaki yerleri büyük oğlu Cuci Han'a vermişti

Cuci Han'ın küçük oğlu Batu Han'ın batı seferleriyle genişleyen bu topraklar sonradan Batu Han ile ağabeyi Ordu arasında bölüşüldü Balkaş ve Aral gölleri arasındaki alan ile Seyhun Irmağı'nın güneyindeki yerler Ordu'nun, Harezm ve yeni alınan topraklar Batu'nun yönetimine verildi Ordu'nun yönetimindeki doğu bölgesine Akordu, Batu'nun yönetimindeki batı bölgesine de önce Gökordu, bir süre sonra Altınordu adı verildi

Batu Han, Volga Irmağı'nın aşağı havzasındaki Saray kentini kendine başkent yaparak ülkesinin topraklarını alabildiğine genişletti Devletin sınırlan Kıpçak bozkırlarını, Volga' mn aşağı ve orta havzasını, Seyhun ve Volga ırmakları arasındaki Aral Gölü yöresini, Kafkaslar'ın Azerbaycan'a kadar olan kesimini, Lehistan ve Litvanya'yı kapsıyordu Altınordu Devleti görünüşte Moğol İmparatoru Büyük Kağan'a bağlıydı Ama gerçekte tümüyle bağımsız bir yönetim kuran Batu Han devletini Moğol Imparatorluğu'nun kurallarına göre örgütleyerek kendisine ve Altmordu hanlarına büyük bir saygınlık kazandırdı

1255'te Batu Han ölünce yerine Berke Han geçti İslam dinini benimseyen Berke Han zamanında Altınordu Devleti İlhanlılar ile savaştı ve Bulgaristan'a saldıran Bizans ordusunu bozguna uğrattı

Berke Han'ın ölümünden sonra tahta çıkan Mengü Timur Han, Özbek Han ve Canıbek Han dönemlerinde çok güçlenen Altınordu Devleti Canıbek Han'ın ölümünden sonra başlayan taht kavgalarıyla sarsıldı 1380'de Timur'un desteğiyle tahta çıkan Toktamış Han bu çatışmalara son vererek birliği sağladı Ama bir süre sonra Toktamış Han ile arası açılan Timur, topraklarına katmak üzere bu ülkeye iki sefer düzenledi Bir yandan Timur' un saldırıları, öte yandan Moğol prensleri arasındaki taht kavgalarının alevlenmesi Altınordu Devleti'ni güçsüz düşürdü Böylece birlik ve bütünlüğü bozulan devletin topraklan 1437'den başlayarak beş ayrı hanlığa bölündü: Kazan, Kınm, Astrahan, Nogay ve Sibirya hanlıklan 1502'de Kırım Hanlığı kalan son toprakları da alarak Altınordu Devleti'ni tarihten sildi

Altınordu Devleti'nde en yetkili organ soylulann oluşturduğu Kurultay''di Kurultay toplantılannda ülke sorunları tartışılarak karara bağlanırdı Topraklar ve otlaklar Moğol soylularının elindeydi Aileler bağlı oldukları soyluların topraklarını işler, ürünlerin belirli bir bölümünü beye verir ve bu toprakların dışına çıkamazlardı
Altınordu Devleti ayrıca Mısır Memlûklan,

Cenevizliler ve Anadolu Selçukluları ile ticari ilişki içindeydi ve alışveriş merkezi olan kentler ile ürünlerin dış ülkelere pazarlaftdığı liman kentleri çok gelişmişti

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Altınordu Devleti

Eski 04-24-2011   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Altınordu Devleti



Altın Ordu Devleti Cengiz Han'ın 1227'deki ölümünden sonra oğulları ve torunları onun fütuhatını devam ettirerek büyük bir Moğol-Türk Hakanlığı kurdular Bu fütuhatın en çok alakadar edeni1237 -1241 yıllarında cereyan eden Doğu Avrupa istilasıdır ki, Altın Ordu Devleti ve onun bakayası olanKırım,Kazan,Astrahan, Nogay ve Sibir hanlarının tarihi bu istila ile yakından alâkadardır

Cengiz Han'ın 1227'de ölümünden sonra büyük hanlık makamını Ögedey işgal etti Bu maksatla kurultaylar toplanmış ve bazı umumî kurallar konulmuş, Cengiz'in "yasa"sı tatbik edilmekle beraber, şehirli ve köylü ahalinin ihtiyacına göre bir idare kurulmuştu

1235'te devlet işlerini alâkadar eden yeni meseleler münasebetiyle toplanan büyük kurultayda Batı Seferi, yani Doğu Avrupa'nın istilâsı kararlaştırıldı Bu maksatla bilhassa Türkler'den olmak üzere büyük bir ordu toplandı Miktarı bilinmeyen bu Moğol-Türk ordusunun birkaç yüz bin kişiden ibaret olduğu muhakkaktır Fütuhatın başlangıcı1236 yılına rastlarBu muazzam ordunun başında Cengiz'in torunu,Batu (Çoçi oğlu) bulunuyordu AslındaHarezm,Kafkasya veİrtiş'in batısı büyük oğlu Cuci'ye düşmüştü (1224) Fakat Cuci, Cengiz Han'dan az önce öldü ve ona ayrılan yerler oğlu Batu Han'a verildi Ona verilen bölgede kurulan devletin adı "Altınordu", asıl kurucusu da Batu Han'dır Altınordu adıMoğolca'da çadır demek olan "Orda" kelimesinden gelir Hanların ordugahında han çadırının üzeri altın kaplama olduğu için, bu çadıra "Altınordu" deniliyordu Zamanla bu kelimeTürkçe'de "Altınordu" şeklinde yazılır

Hem Altınordulular, hem de "kral sarayı" ve "ordugah" anlamlarında kullanılır Batu Han'a ait olan yerlere, babasının adından dolayı "Cuci Ulusu" deniyordu Ulus, "Birleşik İller" anlamında, yani yer adı olarak kullanıyordu Sefere, ondan başka birçok Çingiz oğulları (prensleri) de iştirâk edeceklerdi Ön kıtaların kumandanı olarak da en meşhur generallerden biri olanSobutay'ı (Sübegetey, Sübetey) görüyoruz Askerlerin büyük bir çoğunluğunu Orhun ileYayık ve İrtiş aralarında yaşayan Türk kabileleri teşkil ediyordu İlk darbe Bulgarlar üzerine oldu Bu hareket 1224'de Bulgarlar'ınDon boyundan dönen Moğol kıtalarına hücumların öcünü almak için yapılmıştı

Bulgarlar az bir zaman içinde yenildiler; başta Bulgar olmak üzere şehirleri tahrip edildi Şehirlerden ve büyük yollardan uzakta kalan halkın, bu istilâdan zarar görmediği muhakkaktır; şehirli ve köylü ahaliden birçoğunun da kaçarak, ormanlarda saklandığı anlaşılmaktadır Bu suretle Moğol istilasından sonra

Orta İdil sahasındaki Bulgar unsuru ortadan kaldırılmış olmadı; yok olan şey: müstakil bir Bulgar devletiydi Nitekim, çok geçmeden bu bölgede Bulgar beylerinin yeniden faaliyette bulunduklarını görüyoruz

1237 sonunda kış mevsimi olmasına rağmen, Moğol-Türk ordusu Rus bölgesinin istilâsına başladı Bu sıralarda Rus yurdu birçok knezliklere bölünmüştü Ryurik sülâlesine mensup olmak üzere, muhtelif mıntıkalarda, knezleri, müstakil birer beylik hâlinde hükümet etmekte idiler; artıkKiyef merkez olmaktan çıkmıştı; onun yerine Suzdal Rusyası (Merkezi Vladimir) yükselmişti; batıda da Haliç knezleri kuvvet bulmuşlardıİlmen Gölü'nün kuzey sahilindeki

Novgorod şehri de mühim bir iktisadî ve siyasî merkez vaziyetinde idi Bu Rus knezlikleri arasında mücadeleler eksik olmadığından Rus yurdu, âdeta, daimî bir anarşi manzarası arz etmekte idi Batu Han'ın orduları


1237'de Bulgar memleketinden hareketle Suru (Sura) ırmağının baş kısmını geçtikten sonra Ryazan üzerine yürüdüler; bir darbe ile burayı ele geçirdiler; o sıralarda ehemmiyetsiz bir kasaba olanMoskova'yı yaktılarVladimir, Suzdal, Rostov ve Volga kıyısındaki Yaroslav şehirlerini zaptettiler; bütün bu şehirler birer kale idi

Türk-Moğol ordusunun, yalnız açık meydan muharebesinde değil, kaleleri kuşatmak ve zaptetmek hususunda da fevkalâde becerikli oldukları görülüyor Kışın şiddetine rağmen Batu Han kuvvetleri 2-3 ay zarfında birçok kale ve şehirleri ele geçirdiler 1238 baharı geldiği zaman bu ordu İlmen Gölü'nün güneyinde, Lovat Irmağı'na varmış bulunuyordu; fakat mevsimin icabı olarak, daha fazla kuzeye, yani Novgorod istikametine gidilmemiş, orduların güneye dönmesi uygun görülmüştü

Bu defa Oka nehrine yakın Kozelsk şehrinin fazla direnmesi, ordunun hareketini biraz yavaşlatmışsa da, bu kale zapt ve ahalisi kılıçtan geçirilince, Moğol-Türk kuvvetleri 1238 ilkbaharında Don ile Dnyeper nehirleri arasındaki sahaya gelmişlerdi Bununla seferin ilk safhası sona erdi Gayet kısa bir zaman içinde, hem de kış olmasına rağmen, Batu Han "yıldırım" harbiyle Rus yurdunun en mühim kısmını zapt ve Rus knezlerinin askerî kuvvetlerinin dayanak noktalarını imha etmişti Tarihte ilk defa olmak üzere, doğudan gelen Türk istilâsı, bir darbede Rus knezlerinin siyasî varlıklarını ortadan kaldırmıştı

Bu Moğol-Türk hareketinin ikinci safhası Kumanlar'a karşı oldu 1224'de Kalka boyundaki savaştan sonra, Kumanlar Türk-Moğol İmparatorluğunun düşmanları arasında sayılıyorlardı 1238 - 1239 yılındaki seferlerin neticesinde Don boyu ve bütün Kıpçak sahrasından Kumanlar kovuldu; bir kısmı kuzeydoğu'da Kama Bulgarları arasına gitmiş, kalanları da Macaristan'a iltica etmişlerdi

Bu suretle, Kama boyundaki Kıpçak ve galiba Kumanlar'la birlikte olan, Yimekler'in gelmesiyle Türk unsuru artmış ve hattâ Bulgarlar bile Kıpçaklaşmışlardı Bu suretle Moğol istilâsının bir neticesi de Orta İdil boyundaki Türk ahalisinin yeni şekilde karışmasını mümkün kılmasıdır; bugünkü Kazan Türkleri'nin kavmî oluşumları işte bu tarihî olaylarla izah olunmaktadır

Batu Han, Kumanlar'ın işini bitirdikten sonra, 1240'da Kiyef şehrini, kısa süren bir muhasaradan sonra zaptetti O sıralarda Kiyef'in zaten büyük bir ehemmiyeti kalmamıştı Daha batıda olan Vladimir ve Haliç şehirleri de Moğol-Türkler tarafından işgal edilerek bütün Rus yurdu Batu Han'ın eline geçmiş oldu İstilâ kuvvetlerinin büyük bir kısmı, Kumanlar'ın gittikleri, Macaristan'a yürürlerken, bir kolu da Lehistan'ın güney eyaletleri üzerinden Silezya'ya kadar ilerlediler

1241 ilkbaharında, Liegnitz yakınında karşılarına çıkan Alman kuvvetlerini yendiler; fakat daha ileriye gidemeyerek, Macaristan'a döndüler Moğol-Türkler'in bir kolu, hattâ Balkanlar'a girmiş ve Adriyatik sahillerine bile yaklaşmıştı Bu suretle 1240-41 seferi tam bir başarıyla bitmiş, Batu Han'ın ordusu bütün meydan muharebelerini kazanmış, binlerce kilometre genişliğinde Doğu Avrupa sahasını işgal ile, burada önce mevcut bütün askerî ve siyasî varlıklara son vermişti Cengiz hayatta iken, batıdaki bütün sahanın Coçi'ye verileceği belli olmuştu; buna göre, Batu Han'ın zaptettiği yerler Coçi ulusu olacaktı

Batu Han, 1241 yılında İdil'in aşağı mecrasına dönmüş ve nehrin sol sahilinde "Orda"sının (Karargâh) merkezini kurmuştu: Burası Saray adını aldı ve çok geçmeden eski Bulgar ve İtil şehirlerinin yerini tuttuğu gibi, onlardan farklı olarak Doğu Avrupa, Hazar Denizi ve Aral Gölü civarlarıyla, Batı Sibir'in en mühim siyasî merkezi oluverdi

Saray şehrinin kurulduğu yer "Cuci Ulusu"nun ortasında ve büyük ticaret yolu üstünde bulunması bakımından, cidden gayet doğru olarak tespit edilmişti Bu sebeptendir ki, Saray şehri az zaman içinde yükselivermişti

Cengiz oğulları arasında en değerli kumandan ve dirayetli devlet adamı olarak tanınan Batu Han'ın ancak hakanlığın bütünlüğünü korumak namına Karakurum'daki hakanı tanıdığı ve zahiren ona itaat ettiği anlaşılıyor Halbuki Batu Han kendi ulusunda istediği gibi icraatta bulunuyordu Onun hâkimiyeti 1255'de ölümüne kadar sürmüştür İrtiş boyundan, Aral denizinin kuzey mıntıkası da dahil olmak üzere Kama ve bütün İdil havzası, Özü boyu ve Turla (Dnyestr) mıntıkasına kadar uzanan geniş bir sahada, fütuhatı müteakip yeni bir idare sistemi kuran ve merkezi Saray olan Moğol-Türk ordusuna da gereken nizamı veren Batu Han olduğundan, o, hakkıyla Altınordu Devleti'nin kurucusu sayılmaktadır

Teşkilâtı



Bu devletin teşkilâtı Cengiz yasası ve Büyük Moğol-Türk Hakanlığı'nda tatbik edilen esaslara dayanmakla beraber, mahallî birçok hususların tanzimi ve bu memleketlerde mevcud eski geleneklerin de göz önünde tutulması lâzım gelmekte idi Eski Bulgar Hanlığı ve Rus knezliklerinde Altın Ordu'nun menfaatlerine en uygun görülen bir sistem tatbik edilmesi lazım geliyordu Bu bakımdan yeni sistemin Batu Han tarafından başarıyla uygulandığı görülmektedir

Batu Han, Saray şehrinde oturuyor fakat hukuken, Karakurum'da oturan ve Büyük Hakan olan amcası Ögeday'a (Oktay'a) bağlı bulunuyordu Ögeday Han'ın yerine Büyük Hakan olan Mengü 1259'da ölünce, Batu Han, Karakurum'la ilişkilerini gevşetti, ama şeklen hala oraya bağlı idi

Batu Han, Saray şehrinde hüküm sürerken, kardeşi Orda, Doğu Kıpçak yöresini idare ediyordu İmparatorluğun doğu yöresine Ak Ordu, Batu Han'ın hakim olduğu batı bölgesine ise Gök Ordu denmiş, sonradan Gök Ordu'nun adı Altın Ordu olmuştur Bugün Altın Ordu diye andığımız devletin ilk adı işte bu Gök Ordu'dur Devlet ikiye ayrılmış, fakat Ak Ordu hanları Altın Ordu Hanı'na bağlı kalmışlardı

Berke Han Dönemi



Batu Han'ın ölümünden sonra yerine küçük kardeşi Berke Han geçti (1257) Berke Han, kendi adına sikke bastırmak suretiyle Karakurum'la ilişkisini keserek bağımsızlığını ilan etti Ayrıca Yenisaray şehrini kurarak burasını yeni başkent yaptı

Bu sırada Cengiz Han'ın öteki oğulları birbiriyle anlaşmazlığa düşmüş, Büyük Hakanlık tahtı için kendi aralarında savaşmaya başlamışlardı Berke Han bu durumu iyi değerlendirdi Büyük Hakanlık savaşında önce Artık Böke'yı tuttu Ama bu savaştan Kubilay Han galip çıkmıştı ve bu yüzden Büyük Hanlıkla ilişkisi büsbütün kesilmişti

Cengiz İmparatorluğu'nun paylaşılmasından Harezm bölgesinin Çağatay Han'a düştüğünü söylemiştik bu ülke Artık Çağatay Ülkesi veya Çağatay Ulusu diye anılıyordu Şimdi burada Algu Han hüküm sürmekteydi

Berke Han, Kafkasya'ya bir sefere çıktığı sırada Algu Han sınırlarını Altın Ordu sınırlarını aşacak kadar genişletmiş bulunuyordu Bu yüzden araları açıktı Öte yandan İlhanlı hükümdarı Hülagu Kafkasya'ya girince, onlarla savaşmak zorunda kaldı Bu kardeş hükümdarların ikisi de zengin Azerbaycan topraklarını ellerinde tutmak istiyorlardı Bu yüzden aralarında savaş çıktı Berke Han, Hülagu'yu tam bir bozguna uğrattı

Berke Han'ın İlhanlılarla savaşması, Kıpçak ülkelerinden gelip Mısır'da devlet kuran Kölemenlerle arasında bir yakınlaşmaya sebep oldu

Kölemen Sultanı Baybars ile dosluk kuran Berke Han, Bizans'la da ilgilenmeye başladı 1265 yılında, yeğeni Nogay'ın komutasında 20 bin kişilik bir orduyu Tuna'nın güneyine geçirdi Bizans ordusunu yendi ve imha etti Bu seferi ile İstanbul'da esir bulunan IIKeykavus'u da kurtararak Kırım'a götürdü

Berke Han 1266'da ölünce yerine Batu Han'ın torunu Mengü Temür geçti Mengü Temür, Kölemen Sultanı ile iyi ilişkilerini devam ettirdi ve Ögeday ile Çağatay oğulları arasındaki savaşlarda Ögeday'ın oğullarını destekledi Bu sırada Berke'nin yeğeni Emir Nogay'ın nüfuzu çok artmış, devleti o yönetmeye başlamıştı Emir Nogay bu nüfuzunu tam kırk yıl korudu ve bu süre içinde Altın Ordu hakanlarını tahta çıkaran ve onları kendi otoritesi altında tutan bir kumandan olarak kaldı

Mengü Temür'den sonra sırasıyla Tuta Mengü ve Teleboğa tahta çıktılar 1291 yılında tahta çıkan Tokta Han ise Emir Nogay'ın baskısından kurtulmak için fırsat kolladı ve nihayet 1300 yılında onunla savaştı ve galip gelerek öldürttü Böylece devletin tek hakimi oldu O tarihten sonra Aşağı İdil, Yayık ve Embe ırmakları boylarında yaşayan ve Emir Nogay'a bağlı kalmış olan boylara ve kavimlere "Nogaylar" denildi

Tokta Han 1312'de öldü ve yerine Özbek Han geçti Özbek Han zamanında Altınordu Devleti tamamen bir Türk devleti oldu Özbek Han, kız alıp vererek Kölemenler Devleti ile akrabalık kurdu Artık hükümdar ailesi yalnız dil ve kültür bakımından değil, kan bakımından da Türkleşmişti Halk zaten Türk idi, fakat artık bütün Kuzey Türklerine (Oğuzlara, Bulgarlara, Kıpçaklara ve Kumanlara) Tatar deniyordu ve Türk kültürü de Tatar kültürü olarak anılacaktı

Tahta çıktığı zaman 30 yaşında olan Özbek Han etkin bir hükümdardı Azerbaycan'ı zaptetti Rus prenslerinden alınan vergi sisteminde değişiklik yaptı Müslümanlığa da önem verdi ve Saray şehri önemli bir din merkezi oldu Pek çok medrese ve cami yaptırdı 1341'de ölen Özbek Han'ın yerine önce oğlu Tini Beğ, onlardan bir yıl sonra da öbür oğlu Cani Beğ, geçti Cani Beğ Altın Ordu Devleti'nin son büyük hükümdarı sayılır Onun zamanında devlet daha da güçlendi İran'daki İlhanlılar Devleti dağıtıldı ve Cani Beğ Tebriz'i tamamen ele geçirdi Fakat bu devirde Altınordu Devleti'nin Kölemenlerle ilişkisi kesildi Çünkü, Anadolu'da kurulan yeni ve güçlü diğer bir Türk Devleti Osmanlılar, bir yandan Balkanlara geçmiş, bir yandan da güneye yönelmişlerdi

Cani Beğ 1357 yılında ölünce karışıklıklar başladı Cani Beğ'in oğlu tahta çıktı ve ancak iki yıl yaşadı 1360 - 1380 yılları arasında süren kargaşalıkta 14 han tahta çıktı Yirmi yıl süren bu karışık dönemden sonra 1380'de tahta çıkan Toktamış Han duruma hakim oldu 1359'da ölen Berdi Beğ'den sonra Batu Han hanedanı sona ermiş bulunuyordu Toktamış Han taht üzerinde otoriteyi kurmuştu ama bu arada birçok emir bağımsızlıklarını ve hanlıklarını ilan etmiş bulunuyorlardı Ayrıca Litvanya ve Podolya prenslikleri de bağımsızlıklarını ilan ettiler Emir Mamay Mırza ise kendi başına hareket edecek bir güç ve nüfuza erişmişti ve Özbek Han'ın oğullarından Abdullah'ı tahta çıkardı Böylece Altınordu Devleti ikiye bölünmüş oluyordu

Toktamış Han, Aksak Timur'dan yardım görerek birliği yeniden kurmuştu Ayaklanan Rusları ve Litvanyalıları da yenmişti Bu başarılarını Timur'un yardımlarına borçlu idi Ama, durumunu düzeltip güçlenince, Timur'la ilişkisini kesmek istedi Böylece başlayan aralarındaki anlaşmazlık büyüdü Timur'la Toktamış Han arasında savaş kaçınılmaz oldu Nihayet 1395 yılında yapılan Terek Savaşı'nda, Timur galip geldi ve Altın Ordu Devleti'ni bir daha belini doğrultamayacak bir şekilde çökertti Altın Ordu Devleti'nin başına Kutluk Han'ı getirerek çekildi

Toktamış, batıya kaçarak Litvanya'ya sığınmıştı Litvanya Kralı Vitold'un yardımı ile geri dönüp tahtını ele geçirmeye çalıştı ama Kutluk Han'a yenildi Litvanya ordusu büyük bir bozguna uğratıldı

Kutluk Han, 1401'de ölünce, Emir Edige Mırza onun yerine Şâdi Beğ'i tahta çıkardı Bir süre sonra Ediğe Mırza ile anlaşmazlığa düşen Şadi Beğ tahtı bırakıp kaçmak zorunda kaldı Yerine Pulat Beğ geçti 1409'da Rusları da yenen Ediğe Mırza, bundan sonra gücünü kaybetmeye başladı 1419'da Toktamış'ın oğlu Kerim Berdi ile yaptığı bir savaşı kaybetti ve öldürüldü

Bu sırada, Litvanya yeniden kuvvetlerini toplamış ve Altınordu Devleti üzerine baskısını arttırmaya başlamıştı Bu, Altınordu Devleti'nin bölünmesine de yol açtı 1437'de Uluğ Mehmet'in hakanlığı sırasında devlet ikiye bölündü Bu bölünme sonunda kuzeyde Kazan Hanlığı kuruldu 1441'de Hacı Giray Kırım'da hanlığını ilan etti

Bölünmeler devam ediyordu 1486'da Astrahan Hanlığı da kuruldu Bu kargaşalıktan yararlanan Moskova Prensliği, 300 yıllık Türk hakimiyetinden kurtulmuş oluyordu 1502'de Kırım Hanı Mengli Giray artık Osmanlılara tabi idi fakat serbest hareket ediyordu Gittikçe gücünü arttırarak hakimiyet alanını genişletti

Altınordu'nun son hanı Şeyh Ahmed'in öldürülmesinden sonra bu devlet ortadan kalkmış oldu

Altınordu Devleti'nin ortadan kalkmasından sonra bir çok hanlık meydana geldi Ama bunlar Büyük Altınordu Devleti'nin yerini tutamadılar Altınordu, hem Türk dünyasının hem de bütün Doğu Avrupa'nın en önemli devletlerinden biri olmuş, bütün bu ülkeleri siyâset, iktisat ve kültür bakımından etkisi altına almıştı

Altınordu devleti zamanında gerek Bulgar ve gerek Rus yurdunda eski idarede birtakım değişiklikler yapıldı Her iki memleket Altınordu'nun vassalı (tabii) olmakla, birtakım yükümlülüklere tabi tutuldular Bu bakımdan bilhassa Rus knezliklerinin vaziyeti enteresandır Moğol-Türk kuvvetleri fazla bir kalabalık teşkil etmediklerinden bütün Rus şehirleri ve köylerini işgal altına alıp Rus yurdunda kalmalarına maddeten imkân yoktu Bu sebeptendir ki, kendileri için daha elverişli olan bozkır sahalarını işgal etmişlerdi

Rus knezliklerindeki hâkimiyetleri idame ettirebilmek için de birtakım askerî ve idarî tedbirler alınmakla yetinildi Evvelâ öteden beri mevcut olan knez idaresini olduğu gibi bıraktılar; Ryurik sülâlesine mensup olmak üzere, knezliklerin hâkimiyetlerini tanıdılar, hattâ istilâdan önceki büyük ve küçük knezlikler bile muhafaza edildi; yalnız şu şartla ki, knezler makamlarını han tarafından tasdik ettirmeğe mecburdular; yani han'ın tabii sayılıyorlardı

İç intizam ve asayiş yani polislik vazifesi knezlerin eline bırakılmıştı Bunun dışında: Memleketin umumî asayişine, han'a karşı mükellefiyetlerin yerine getirilmesine ve düşmanca hareketlerin ortaya çıkmasına mâni olmak maksadıyla han tarafından tâyin edilen yüksek memurlar gönderilmekte idi

Rus yurdundaki 240 yıl süren bu "Tatar" hâkimiyetinin Rus tarihi ve Rus halkı üzerinde çok yönlü tesiri olduğu muhakkaktır Batu Han'ın buraları zaptettiğinde Rus yurdu tam bir siyasî anarşi içinde çalkandığından, iktisadî ve kültür refahının gerekli şartlarından biri olan iç emniyet mevcut değildi Altınordu tarafından tespit edilen kuvvetli bir disiplin, evvelâ her yerde iç emniyet ve asayişin yerleşmesine neden oldu; yine bu asayişin kurulmasıyla ilgili olarak, Saray ile Rus knezliklerindeki başkanlar ve darugalar, yahut askerî başbuğlar (tümen, bin ve yüz beğleri) arasında muntazam bir münasebet temin maksadıyla, daha Cengiz zamanında kurulan posta usulü, yeni yol sistemi geliştirildi

O zamana kadar bir tek para sistemi olmayan Rus yurdunda, aynı esaslar üzerinde sikke bastırıldı Rusça "dengi" (dengi=para, tenke) tabiri, Türkçe tiyin sincap derisi sözünden gelmiştir; gümrükler intizamlı bir hali kondu ki, Rusça "tamojnya" (gümrük) tabiri de Türkçe-Moğolca tamga-damga sözünden gelmektedir Bunun dışında rus knezlerinin, büyüklerinin ve askerlerinin Saray'a ve hattâ İç Moğolistan'a kadar gitmeleri, birçok Rus büyüklerinin Tatarlar ile düşüp kalkmaları, Ruslar'ın yaşayış, giyim tarzlarında olduğu gibi, düşünüş ve görüşlerinde de Tatarlar'ın tesiri altında kalmalarına sebep olmuştur Aynı şekilde Altın Ordu'da tatbik edilen kuvvetli bir merkeziyetçi devlet rejiminin ve han otoritesinin, dolayısıyla Rus knezlerine bir örnek teşkil ettiğinde şüphe yoktur

Rus tarihinde "Tatar boyunduruğundan" bahsetmek o kadar moda olmuştur ki, Sovyet Rus tarihçileri bile bu tâbiri tekrar ele almışlardı Şüphesiz yabancı bir zümrenin, hele ırk ve dini bakımından büsbütün ayrı olan bir kavmin hâkimiyeti kolay bir şey değildir Fakat: 240 yıl süren Altınordu hâkimiyeti neticesinde Ruslar, dillerini, dinlerini, topraklarını ve idare teşkilâtlarını tamamiyle muhafaza etmekten başka, bütün bunları kuvvetlendirmeğe de muvaffak olduklarına bakılırsa, bu Tatar hâkimiyetinin "boyunduruk" olmadığı anlaşılır Yalnız yabancı bir zümrede değil, normal hükümet idaresinde bile isyan çıkarsa derhal bastırılır ve bu münasebetle şiddet kullanılır, sırasına göre binlerce kişi öldürülür; mükellefiyetler yerine getirilmediği zaman, güç ve şiddetle bunların icrası için zor kullanılır Altınordu baskakları ve darugalarının da başka türlü hareket etmedikleri tarihî bir hakikattir

Altınordu'nun Rus knezliklerindeki hâkimiyetinin, sonraki Rus çarlarının Kazan, Başkurt, Sibir, Kırım, Kafkas ve Türkistan'daki hâkimiyetlerine nispetle kat kat yumuşak olduğunda zerre kadar şüphe yoktur Müthiş İvan'ın ve Romanof ailesinden gelen Çar hükümetlerinin Türk kavimlerini imha yolunda aldıkları tedbirlerin onda birinin Altınordu hanları tarafından alınmadığı muhakkaktır Rus knezlerine yapılagelen bazı tazyikler ve şiddetler, daha ziyade Ruslar'ın Saray'da, hanlar yanında yaptıkları entrikalardan ileri gelmiştir Moğol-Türk devleti ananesinin icabı olarak Altınordu'da tam bir din ve dil toleransı vardı

Metbu kavimler, pek de ağır olmayan mükellefiyetleri doğru dürüst yerine getirdikten sonra, lüzumsuz yere tazyike maruz kalmıyorlardı Rus kilisesi, Altın Ordu hanlarının verdikleri "yarlık"lar sayesinde tarhanlık kazanmıştı; yani her nevi vergi ve mükellefiyetlerden kurtulmuştu; böyle olmasına rağmen, sonraları Tatarlar'a karşı Rus imha siyasetini besleyen müessese bilhassa kilise olmuştur

İki buçuk yüzyıl süren Tatar hâkimiyetinin tesiri meyanında Altınordu hanları Rus ahalisi nazarında tam bir hükümdar gibi telâkki ediliyordu; bu yüzdendir ki Rus knezleri ancak Altın Ordu hâkimiyetinden çıktıktan sonra "Çar" lâkabını almağa cesaret ettiler Batu Han'ın kumandasında fütuhat yapan kuvvetlerin 600000 kişiden ibaret olduğu söylenmektedir: Bunun ancak 60000'i Moğol'du; kalan kısmı muhtelif Türk kavimlerinden toplanmıştı; kumanda heyetinin ve bazı memuriyetlerin başında Moğollar bulunmakta idi

Tatar adının menşeinin Türk olması lâzım gelir İşte bu sebeptendir ki, Moğol istilâsını yapan bütün kuvvetlere Avrupalılar, Moğol ve Türk fark edilmeksizin "Tatar" demişlerdir Bu sebepledir ki, Cengiz ordularındaki Türk kavimleri, kendilerine böyle adlandırmasalar bile, yabancılar karşısında böyle görünmeğe başlamışlardır Çok zaman geçmeden İdil boyunda yerleşen Moğollar kalabalık Türk unsuru arasında eriyip gitmişlerse de, bu sahanın ahalisi Türk olmasına rağmen "Tatar" adiyle tanınmağa başlamışlardır Moğol istilâsının neticesi olarak İdil-Ural ve Sibirya'da Türk unsuru arttığı gibi, bir dereceye kadar Moğol unsuru da yerli ahali ile karışmıştır; fakat bu zümrenin daha ziyade yüksek tabakaya mensup olduğu anlaşılıyor

Ahalisi 922'den beri Müslüman olan Altınordu'da Batu'nun küçük biraderi Berke Han'ın ( 1255- 1266) Müslümanlığı kabul etmesiyle, bu ülke, tam mânasıyla bir Türk-İslâm devleti haline gelmiştir Zaten bu mıntıkada 922'den beri İslâm kültürü yayılmıştı Saray şehri kurulup da Türkistan'la ticaret münasebetleri tekrar kuvvet bulduktan sonra, Altınordu'da Müslüman tesirinin birdenbire başka tesirlere üstün geldiğini görüyoruz; neticede Saray hanları Müslüman oldular

Berke Han'ın hâkimiyet zamanı, Altınordu'nun, Büyük Hakanlıktan ayrıldığı, yani istiklâlini ilan ettiği zamana tesadüf etmektedir; Berke Han kendi namına sikke bastırmakta ve tamamıyla müstakil bir hükümdar gibi hareket etmekte idi Umumiyetle onun zamanı Altın Ordu'nun en parlak devri olarak tanınmaktadır; Yeni bir "Saray" (Yeni Saray) şehrinin kuruluşu da bunu teyit etmektedir

Özbek Han (1313-1342) zamanında İslâm dini büsbütün kuvvetlendi Saray şehri, diğer İslâm memleketlerinin büyük şehirleri gibi camiler, medreseler ve tekkelerle süslenmeğe başlandı; hükümdar sarayında âlimler, şeyhler, seyyidler ve hocalar itibar kazandılar; medreseler ve mektepler açıldı

Muhtelif İslâm memleketlerinden ustalar çağrılmaya başlandı Meşhur İslâm âlimlerinden Kutbettin-ür-Razî, Şeyh Sadettin Teftezî ve başkalarının Canibek Han zamanında (1340-1357) Saray şehrinde kaldıkları malûmdur Nehc'ül-feradis gibi enteresan bir kitabın ya doğrudan doğruya Saray'da veya Saray hanlarının emriyle, yine Altın Ordu hâkimiyetinde bulunan, Harezm'de tertip edilmiş olması, yazı dilinin burada mühim gelişme kaydettiğini göstermektedir

Altınordu'nun 13 ve 14yüzyıllarda siyasî, iktisadî ve kültür bakımından yalnız Şarkî Avrupa'nın değil, umumiyetle Türk dünyasının en mühim mevkilerinden biri olduğunda şüphe yoktur Bu devletin ahalisinin büyük bir kısmı -Rus yurdu müstesna- halis Türk'tü; ancak üst tabakada Moğol unsur mevcuttu Bu unsur da kısa bir zaman içinde tamamıyla Türkleşmişti Devlet teşkilâtı, Cengiz'den çok önce teşekkül eden devlet sisteminden ibaretti Göktürk ve Uygur teşkilâtının mühim unsurlarının Altınordu (ve umumiyetle bütün diğer Türk devletlerinde ) mevcut olduğu muhakkak gibidir; hele teşkilât sözleri (ıstılahları)nde Uygarca mefhumların kullanıldığı görülmektedir; bunun içindir ki, Altınordu ve sonraki hanlıkların devlet, iktisat ve toplumsal teşkilâtlarını öğrenmek, Moğolların kendi iç teşkilâtlarından başka daha evvelki Türk devletleri ve heyetlerinin vaziyetlerini bilmeğe bağlıdır

Elde mevcut sınırlı kaynaklara göre Altın ordu'da askerlik, ziraat, ticaret, vergi ve her çeşit mükellefiyetleri tanzim eden belirli kanunlar mevcuttu Cengiz tarafından kurulan teşkilâttan başka, siyasî ve sosyal hayatın her safhasını düzenleyen birçok nizamlar tatbik edilmekte idi Bu itibarla da Altınordu Devleti'ni "yasalı" (kanunlu) bir siyasî varlık olduğu ortadadır

Ahalinin yalnız göçebe olmadığı, şehirlerin ve köylerin çokluğu ile derhal görülmektedir Zaten Orta-İdil boyundaki Türkler'in çok erkenden köyler ve şehirler kurdukları malûmdur İdil'in aşağı mecrasında bulunan Türk-Moğol unsurunun da yavaş yavaş şehir ve köylere yerleştikleri görülüyor Azerbaycan da dahil olduğu halde Altınordu'ya ait sahada şimdiye kadar 25 şehir tespit edilmiştir Bunlar: Azak, Batçin, Bakü, Büler, Bulgar, Derbent, Gülistan (Saray'ın banliyösü), Kırım, Kırım-Cedit, Macar, Macar-Cedit, Mahmûd Âbad, Muhşı, Ordu, Ordu-Cedit, Ordu-Bazar, Recan, Saray, Saray-Cedit, Saraycık, Sığnak-Cedit, Tebriz, Ükek, Hacı-Tarhan (Zeci-Tarhan), Şabran, Şamaha

Demek ki, Altınordu sadece bir "step imparatorluğu" değildi Bu sayılan şehirlerin büyük bölümü büyük ticaret merkezleri ve "ihracat ve ithalât" iskeleleri ve geçiş durakları idi Bilhassa Saray şehrinin büyüklüğü ve güzelliği hakkında şehri bizzat gezen seyyahların elinden çıkan kayıtlar mevcuttur Bu cins kayıtlar yapılan hafriyat neticesinde tamamıyla tespit edilmiştir Saray şehrinde mükemmel bir su tesisatı olduğu, bahçelere, evlere varıncaya kadar su borularıyla su getirildiği meydana çıkmıştır; çini tezyinatı, yapıcılık ve bilhassa maden işleme hususunda mühim ilerlemeler elde edildiği, çıkan eserlerle sabittir

Bu itibarla, Saray şehrinin ve içinde yaşayan ahalisinin (yani yerli Türkler'in), devirlerinin diğer memleketlerinden geride durmadıkları açıktır Meydana çıkarılan maden eritme ve işletme tesisatının mükemmelliği, Altınordu ustalarının, hattâ bu hususta birçok millet ustalarını geride bıraktıklarını gösterir Bu suretle Saray şehrinde (bilhassa Saray-Berke'de) İtil ve Bulgar şehirlerinin geleneği yalnız muhafaza edilmekle kalmamış, daha da ileriye götürülmüştür Saray aynı zamanda Türkistan, İran, Anadolu, Bizans, Rus, Ceneviz ve Orta Avrupa'dan gelen tüccarların buluştukları bir merkez olması hasebiyle de büyük bir ehemmiyete sahipti; burada ayrı milletler için ayrı mahaller kurulduğu ve herkese kendi memleketinde alışık olduğu hayata göre yaşamak imkânı verildiğini biliyoruz

Altınordu'nun merkezi Saray şehri idi Saray şehrine "Taht ili" denirdi Batu zamanında tesis edilen Saray şehri, Berke Han zamanında daha müsait bir yere nakledilerek Yeni Saray, yahut Saray-Berke adını aldı (İdil'in sol kollarından biri olan Tsares mevkiine yakın) Hanlar Saray şehrinin "Gülistan" denilen banliyösünde yaşıyorlardı; burası bilhassa hanların kışı geçirdikleri bir yerdi; yazları ise eski âdet üzere "yaylağa" çıkarlar, Don ve Özü arasında kalırlardı Hanların "yaylak"lardaki ordugâhları da büyük bir şehir manzarası arz ediyor, hanım ve büyüklerin süslü çadırları geniş bir sahayı kaplıyordu

Keçeden yapılan çadırların (yurt) içi kıymetli halılarla süslü idi; hanın tahtı altın ve kıymetli taşlarla bezenmiş, ayakları gümüşten idi Bayram ve yortu günlerinde yabancı elçiler merasimle kabul edilirdi; bu münasebetle hanın tahtı etrafında hatunu ve hanedan âzasına mensup büyükler bulunuyordu Hanın birkaç karısı olurdu; fakat biri Ulu-Hatun, yani baş kadın sayılırdı Ulu-Hatunların mevkileri gayet yüksek olup, devlet idaresine bilfiil iştirak ederler, hattâ, hanın muvaffakiyetiyle, kendi adlarından "yarlık" verdikleri olurdu Ulu Hatun Osmanlı sultanlarının saraylarındaki Baş-kadın efendi ve Valide sultana çok benzemektedir; yalnız Valide Sultanın yetkileri daha geniştir

Hanlar, yalnız Tatar büyüklerinin kızlarını değil, Bizans imparatorlarının ve Rus knezlerinin kızlarını da alıyorlardı; ezcümle Özbek Han'ın karısı Rum kayseri Andronik Paleologos'un kızı idi Umumiyetle Altın Ordu Devleti'nde kadınların sosyal konumları yüksekti ve bu konuda eski Türk gelenekleri devam ettiriliyordu Doğu memleketlerinin kadınları ezici tesirleri henüz kökleşmemişti Hanın hatunları ayrı saraylarda yaşıyorlar, göç ederken kendilerine mahsus çadırları bulunuyordu; hattâ kendilerinin mescit ve camileri, hoca ve imamları olduğu gibi umumî hayatta ayrı muhafız kıtaları da vardı; Altın Ordu kadınları peçe taşımadıkları gibi, umumî hayatta görünürler, hattâ han hatunları âlimler ve şairler meclisine bile devam ederlerdi

Altınordu Devleti'nde resmi dil Çağatay Türkçesi idi Önceleri Gök Tengri'ye tapıyorlardı ama kısa zamanda bütün ülke Müslüman oldu Bir süre sonra devlet tam anlamı ile Türkleşti Ama bu "Türkleşme" deyimi hükümdar ailesi içindir Halkın yüzde doksanından fazlası zaten Türk idi (Kuman, Kıpçak, Bulgar Türkleri)

Bugün, Tatar adıyla anılan Türkler de Altın Ordu Devleti'nin halkıdır ve Tatar adı "Kuzey Türkleri" anlamında bir genel ad olmuştur Moğollar çok küçük bir azınlık haline düşmüştü Askerin büyük çoğunluğu da Türk idi Moğol azınlığı Türklerle karışmış ve eriyip gitmişlerdi Ama hanlar Moğol sülalesinden geliyordu Bunlar da Türklerle evlendikleri için zamanla Moğol etkisi sadece idare şeklinde, teşkilatta kaldı

Altınordu'nun idare sistemi eski Türk esaslarına dayanmaktadır; bu esaslarda bilhassa bozkır an'anesi ve teşkilâtı mühim bir yer tutuyordu Ahalinin gittikçe toprağa bağlanması, ziraat, ticaret ve sanayiin gelişmesi üzerine devlet idaresinde bu esaslar da dikkate alınmıştı Altın Ordu'nun resmi ismi aslında "Büyük Ordu"dur Bu devlet birkaç kısma yahut "Ulus"a ("ölüş, hisse" bölünürdü; Rusya bile birkaç "Ulus"tan ibaret olduğu gibi, Başkurt, Bulgar, Mokşı elleri de birer ayrı ulus teşkil etmişti; bundan başka Kafkas ve Karadeniz sahaları da ayrı uluslara bölünmüştü

Ulus, onun başında bulunan türelerin (büyük memur) adını alırdı Ulus içinde de, Cengiz'in tespit ettiği ve tamamıyla askerî mahiyette olan bir bölüm vardı; ezcümle: Tümen (10 bin), bin, yüz ve on beylikleri; tümen beyi, on bin kişilik kuvveti çıkaran bölgenin başbuğu, bin beyi, bin kişilik kuvvetin başı vs Bu bakımdan Altın Ordu gayet intizamlı bir askerî ve mülkî idare teşkilatına sahipti Halis Türk olan ulusların en yüksek idare (sivil) memuruna Daruga denilirdi, ki vali karşılığı olsa gerektir; Rus uluslarındaki en yüksek Tatar valisi de Baskak adını taşırdı; baskakların idarî merkezine de "yurt" denirdi

Baskaklar, bulundukları yerde, Rus knezleri ve ahalisinin Altın Ordu'ya boyun eğmelerine nezarete memurdu; bu maksatla onun emrinde asker de bulunurdu Rus ahalisinden "kafa vergisi" alındığından, ahali sayımı yapılır (ilk sayım 1257'de) ve ona göre baskaklar vergi alırlardı; mal ve mülkten ayrıca aşar (onda bir) da toplanmakta idi Darugaların da aynı şekilde icrai faaliyette bulundukları görülmektedir; yerli Türk ahalisinin birçok mükellefiyetlere tabi olduğu, yarlıklardan anlaşılıyor Ancak "Tarhan" olan kimseler, her nevi mükellefiyetten ve vergilerden kurtuluyorlardı Tarhanlık hakkı da han tarafından verilir ve "Tarhanlık yarlığı" ile tasdik olunurdu

Hana, devlet idaresinde "Divan" adını taşıyan bir meclis yardım ederdi Ekseri Türk-İslâm devletlerinde tesadüf ettiğimiz bu müessesenin Altın-Ordu'daki mahiyeti katî olarak bilinemiyor; bilhassa bu divanın yazıcıları (Divan bitikçi'leri) tâbiri yarlıklarda sık sık zikredilmektedir Dış memleketlere gönderilen elçilere ve yardımcılarına "elçi-keleci" denirdi Ayrıca yol, vergi, ticaret işlerine nezaret eden memurlar mevcut olup bunların vazifeleri birer birer tâyin ve tespit edilmiştiTicaretin Altın Ordu'da çok inkişaf ettiğini de söylemiştik; buna bağlı olarak para sistemi de gayet muntazamdı; maden para ile yan yana, kâğıt para usulü de vardı

Altınordu'nun siyasî tarihi cihetine gelince: Bu hakanlık doğu Avrupa'yı elinde bulundurmakla birçok bakımdan Hazar Hakanlığı'nı andırmaktadır İşgal ettiği coğrafî vaziyetinin icabı olarak birçok devletlerle siyasî, iktisadî ve kültür münasebetleri tesis etmiştir Bizans'la, Mısır Memlûkları ve Osmanlılarla münasebetleri olduğu gibi, bilhassa Litvanya-Lehistan Devleti'yle yakın bir münasebet tesis edilmişti Altınordu ile İlhanîler arasında, Hazar Denizi'nin güney sahası ve Harezm yüzünden daimî bir ihtilâf ve rekabet vardı; bunun içindir ki Altın Ordu ile Mısır Memlûkleri arasında sıkı bir dostluk kuruldu; aynı vecihle sonraları, Yıldırım Bayezid ve Toktamış Han'ın her ikisinin de Timur tarafından büyük bir tehlikeye maruz kalmaları üzerine Osmanlı Devleti'yle Altın Ordu arasında yakın bir dostluk hâsıl oldu; her iki memleketten karşılıklı elçiler ve tüccarlar gidip gelmeğe başladılar

Timur istilâsı Altınordu hanlarıyla Osmanlı sultanlarının, sonraları da iyi münasebetleri devam ettirmelerini sağladı IIMurat ile Fatih Sultan Mehmet zamanında da bu dostluk mevcuttu Altınordu hanlarından olup sonra Kazan Hanlığı'nı kuran Uluğ Muhammed'in, IIMurat'a ve sonraki hanların Fatih Sultan Mehmed'e gönderdikleri bitikleri bunu göstermektedir Moskova knezliğinin tedricen yükselmesi ve tehlikeli olmağa başlaması üzerine, Altınordu ile Litvanya-Lehistan arasında Ruslar'a karşı bir cephe teşkil etmek istendi

Birçok etkenlerin bir araya gelmesiyle, gittikçe zayıf düşen Altın Ordu, Aksak Timur'un arka arkaya indirdiği üç darbeden sonra (bu seferler esnasında Saray şehri kâmilen yıkılmış ve ahalisi katliâm edilmiştir) Altın Ordu bir daha kendine gelemedi Hanedan âzası arasında çıkan iç mücadele, ticaret hareketlerinin gittikçe azalması, komşularının kuvvetlenmesi neticesinde Altın Ordu Hakanlığı gittikçe kuvvetten düştü Altınordu'nun son büyük hanı Timur ve Bayezid'in çağdaşı olan Toktamış Han'dır ( 1376- 1391)

Ondan sonra, "Taht-İli"nde (Saray'da) hanlar birbirini sık sık takip etmişler ve karşılıklı şiddetli mücadeleler yapmışlardır 1480 yılında Saray Hanı Seyyid Ahmet, Moskova büyük knezi IIIİvan'ı baş eğmeğe zorlayarak Rusya üzerinde eski hâkimiyetini tekrar kurmak teşebbüsünde bulunmuşsa da, kâfi miktarda kuvvete sahip olmadığı gibi, arkada bazı tehlikeler baş gösterdiğinden, bir meydan muharebesi olmaksızın, Don boyunca çekilip gitmişti Bundan sonra Rusya üzerindeki 240 yıldan beri devam edip gelen Altınordu hâkimiyeti kendiliğinden kalkmıştır Zaten Altın Ordu'nun hayatı da sona ermiş gibiydi 1502'de bu devlet artık tarihe karışmış bunuyordu Bu hakanlığın harabeleri üzerinde birçok hanlıklar yükseldi; bunlar: Kırım, Kazan, Sibir, Astrahan ve Nogay hanlıkları idi

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.