Ö Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları |
|
|
#31 |
|
Şengül Şirin
|
Ö Harfi İle Başlayan Deyimler Ve AnlamlarıÖ HARFİYLE BAŞLAYAN DEYİMLER Öbür (öteki) dünya: Ahiret, insanların öldükten sonra gidecekleri ve ebedî olarak kalacakları âlem ”Öteki dünyada inşallah yüzümüz güler ”Öç almak: Yapılan bir kötülüğün acısını aynı derecede bir kötülük yaparak çıkarmak ”Öç alma fikrinden vazgeçirmeliyiz onu ”Ödü patlamak: Ani bir olay sebebiyle çok korkmak ”Fareden ödüm kopar ”Öküzün altında buzağı aramak: Kimi sebepler, bahaneler uydurarak suç ve suçlu bulma çabasında olmak ![]() Öküz öldü, ortaklık bozuldu: Aradaki yakınlık dayanağı kalktı, yakınlık da kalmadı ![]() Ölçüyü kaçırmak: Uygun derecenin üstüne çıkmak, aşırı gitmek,”Sofraya her oturuşunda ölçüyü kaçırırdı ”Ölme eşeğim ölme (yaza yonca bitecek): Umutsuz bir bekleyişi anlatmak için kullanılır ![]() Ölmek var, dönmek yok: “Neye mal olursa olsun, iş sonuna kadar götürülecektir, yapılmasından kaçınılmayacaktır” anlamında kullanılır ”Özgürlük yolunda ölmek var, dönmek yok bize ”Ölü fiyatına: Yok pahasına, değerinden çok ucuza, az bir para ile ”Arsaları ölü fiyatına satmak zorunda kaldık ”Ölü mevsim: İşin veya alışverişin az olduğu, durgun geçtiği zaman dilimi ”Bizim iş en ölü mevsimini yaşıyor ”Ölüm Allah`ın emri: 1 Herkes ölecek, ölüm mukadderdir 2 Kesin karar verme durumunda kullanılır![]() Ölümü göze almak: Yaptığı iş uğruna ölmekten korkmamak, yürekli davranmak ”Allah yolunda ölümü göze aldı yiğitler ”Ölümüne susamak: Yapmakta olduğu tehlikeli işte ölümü kendi üzerine çekecek davranışta bulunmak ”Ölümüne mi susadın, çekil şu arabanın önünden!”Ölüp ölüp dirilmek: 1 Çok ağır bir hastalıktan kurtulmak 2 Ard arda gelen sıkıntılı, acı veren durumlara düşmek![]() Ölür müsün, öldürür müsün?: “Öyle ters bir iş yaptı ki ona mı ceza vermeliyim kendime mi?” anlamında kullanılır ![]() Ömrü billah: Hiçbir zaman, ya da şimdiye kadar ”Ömrü billah yalan söylememiştir o ”Ömrüne bereket: “Var ol, sağ ol, ömrün uzun olsun” anlamında kullanılır ![]() Ömrü vefa etmemek: Bir şeye kavuşamadan, bir sonuca ulaşamadan ölmek ”Okulunu bitirip doktor olacaktı ama ömrü vefa etmedi ”Ömür adam: Beğenilen, çok hoşa giden, değişik düşünceleri olan adam ![]() Ömür çürütmek: Uzun süre bir şey için emek vermiş olmak, ya da boşuna zaman harcamış olmak ”Bu ev için bir ömür çürüttüm ben ”Ömür sürmek: İyi ve rahat yaşamış olmak ”Uzun bir ömür sürdü dedem ”Ömür törpüsü: İnsanı yıpratan, yoran, sıkıntıya sokan, uzun ve yorucu iş ![]() Ön ayak olmak: Bir işin yapılmasında ilk başlayan olup herkesi arkasından sürüklemek ”Haydi ön ayak olda koşsunlar biraz ”Öne düşmek: 1 Önderlik ya da kılavuzluk etmek 2 En önde yürümek![]() Önüne gelen: Olur olmaz kimse, herkes, karşısına çıkan ”Önüne gelene sordu ama bulamadı ”Öpüp başına koymak: Bir şeyi minnetle karşılamak, seve seve kabul etmek ”Adam sana iş verecekmiş, daha ne istiyorsun, öpüp başına koy ”Örtbas etmek: Kötü bir durumu gizlemek, yayılmasını önlemek ”Dairede yapılan yolsuzlukları örtbas edeceklerini sandılar ”Örümcek kafalı: Geri düşünceli, yenilikleri kolay kabul etmeyen (kimse) ![]() Öteden beri: Oldukça uzun zamandan beri, eskiden beri ”Öteden beri sevmem ben onu ”Ötesi çıkmaz sokak: “Takip edilen yol yanlıştır, bu yolla bir yere gidilemez, sonuç alınamaz, bir yere kadar gidilir ama daha fazla gidilemez” anlamında kullanılır ![]() Özenip bezenmek: Çok özen gösterip titizlikle, ayrıntılarına varıncaya değin ele almak ![]() Özrü kabahatinden büyük: Bir kabahat için özür dilerken daha büyük bir kabahat işleyen kimse için söylenir ![]() Özür dilemek: 1 Yaptığı bir yanlıştan ötürü affedilmesini istemek 2 Özrünü ileri sürerek yapılması kendinden istenen işi yapmamak, bundan bağışlanmasını istemek ”Özür dilerim, ben o kovayı taşıyamayacağım ”Özü sözü bir: Düşünceleri, söyledikleri ve yaptıkları bir olan, ne düşünüyorsa onu söyleyen, içi dışı bir olan kimse ”Özü sözü bir olan insanlara rastlamak gittikçe zorlaşıyor ”
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz
En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır |
|
P Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları |
|
|
#32 |
|
Şengül Şirin
|
P Harfi İle Başlayan Deyimler Ve AnlamlarıP HARFİYLE BAŞLAYAN DEYİMLER Pabucu dama atılmak: Kendisinden üstün birinin çıkmasıyla gözden düşmek, değer ve itibarını kaybetmek ”Yeni bir elektrikçi aldılar, desene Murat`ın pabucu dama atıldı ”Pabucunu ters giydirmek: Güç bir duruma düşürerek telâşlandırmak, bu telâşla kaçmasına sebep olmak ”El oğlu bu, adama pabucunu ters giydirir, tetikte olmalı insan ”Pabuç bırakmamak: Yılmamak, korkmayıp yapacağından vazgeçmemek ”Ben öyle olur olmaz insanlara pabuç bırakmam ”Pabuç pahalı: Girişilen işin tehlikeli olduğunu anlatmak için kullanılır ”Baktı ki pabuç pahalı, hemen geri döndü ”Paçaları sıvamak: Bir işi yapmak için hazırlanmak ”Bir an önce paçaları sıvayıp işe başlamak istiyordu ”Paçası düşük: Giyimine, kılık kıyafetine pek dikkat etmeyen, sünepe ![]() Paçayı kaptırmak: 1 Yakalanmak, ele geçmek 2 Giriştiği işten vazgeçmek istediği hâlde kendini kurtaramamak 3 Dilediği gibi davranamamak ”Paçayı kaptırdık bir kere, yakamızı kurtaramıyoruz ”Paçavrasını çıkarmak: Çok hırpalamak, sağlam yerini koymamak, işe yaramaz bir duruma getirmek ”Beş kişiydiler, adamın paçavrasını çıkardılar ”Paçayı kurtarmak: Bir ilişkiden veya önce girişip sonra pişman olduğu bir işten yakasını sıyırmak ”Çok şükür şu belâlı işten paçayı kurtardık ”Paha biçilmez: Çok pahalı, kıymeti ölçülemeyecek kadar yüksek ”Paha biçilemez tablolar sergilenmişti ”Pahalıya mal olmak: Kolay elde edilememek; para, özveri ve emek gerektirmek; zarara ve sıkıntıya yol açmak ”Bu ev size pahalıya mal olsa gerek ”Palas pandıras: Acele olarak, hazırlanmaya zaman bulamadan ”Palas pandıras evden çıkmak zorunda kaldık ”Palavra atmak: Abartarak söylemek, yalan söylemek, olmayacak şeylerden söz etmek ![]() Paldır küldür: 1 Büyük bir gürültü ile 2 Ansızın ve kurallara uymaksızın ”Paldır küldür merdivenlerden inmeye başladılar ”Pamuk ipliği ile bağlamak: Etkisi az sürecek, köksüz, geçici bir çözüm yolu bulmak ![]() Paniğe kapılmak: Çok korkmak, telâşa sürüklenmek ”Çocuklar paniğe kapılacaklar diye endişeleniyorum ”Papara yemek: Çok azarlanmak ”Çabuk olun, annemden papara yemek istemiyorum ”Para babası: Çok zengin, parası bol olan ![]() Para canlısı: Parayı çok seven, paraya düşkün ![]() Para çekmek: 1 Banka veya benzeri bir yere yatırılmış parayı geri almak 2 Bir kimseden çeşitli yollarla para sızdırmak![]() Para dökmek: Bir şey için çok para harcamak ”Düğün için az para dökmedi ”Para etmemek: 1 İşe yaramamak, etkili olmamak 2 Değeri pahasına satılamamak ”Bu malların para edeceğini sanmıyorum ”Parasını sokağa atmak: Değeri olmayan bir işe ya da mala para vermek ![]() Para kesmek: 1 Çok para kazanmak 2 Devletin çok para basması ”Bizim büfe âdeta para kesiyor ”Para sızdırmak: Kandırarak, zorlayarak birinden para almak ”Kabadayılar esnaftan az para sızdırmadılar ”Para tutmak: 1 Parasını idareli harcayıp kalanını biriktirmek 2 Satın alınan şeyin karşılığını para olarak hesaplamak ”Aldığımız eşyaların hepsi kaç para tuttu dersiniz?”Paraya çevirmek: Bir malı verip yerine para almak ”Gidin, şu dolapları paraya çevirin de gelin ”Paraya kıymak: Gereken yerde para harcamaktan kaçınmamak ![]() Paraya para dememek: 1 Çok para kazanmak 2 Bol para harcamak 3 Elde olan parayı az bulmak![]() Para yapmak: Para kazanıp biriktirmek ”Gurbete para yapmaya gitti ”Para yedirmek: İşini yaptırmak için birilerine kanunsuz, hak etmedikleri parayı vermek; rüşvet vermek ”O binayı yaptırmak için belediyeye az para yedirmediler ”Para yemek: 1 Çok para harcamak 2 Rüşvet yemek, görevini kötüye kullanıp bir iş yapmak için birinden para almak ”İnsanlar artık açıktan para yiyorlar ”Parmağı ağzında kalmak: Çok şaşırmak, hayrete düşmek ![]() Parmağına dolamak: Bir konuyu her fırsatta, her yerde ele alıp konuşmak, o konu ile uğraşmak ![]() Parmağında oynatmak: Birine her istediğini yaptırmak, onu kukla gibi kullanmak ”Beni parmağında oynatamayacaksın alçak herif ”Parmağını bile oynatmamak: Hiç tepki göstermemek, kayıtsız kalmak ”Beni dövdüler ama o parmağını bile oynatmadı ”Parmak basmak: 1 Bir nokta üzerine dikkati ya da ilgiyi çekmek 2 İmza yerine parmağını mürekkebe batırarak bir yere bastırmak![]() Parmak hesabı: 1 Parmakları kullanmak suretiyle yapılan hesap 2 Hece vezni ”Bizim bakkal hâlâ parmak hesabı yapıyor ”Parmak ısırmak: Büyük şaşkınlık duymak, hayrete düşmek ”Yaptığım tatlıyı görünce parmaklarını ısıracaklar ”Parmak kadar (çocuk): Yaşça çok küçük, pek küçük (çocuk) ”Parmak kadar çocukla iş yapılır mı?”Parmak kaldırmak: 1 Olumlu oy vermek için el kaldırmak 2 Bir toplulukta söz istemek için işaret parmağını kaldırıp diğerlerini yumarak el kaldırmak ”Parmak kaldırarak söz istemeyi öğrenin artık!”Parmakla gösterilmek: 1 Bir şey az bulunmak 2 Seçkin, ünlü olmak ”O, çevresinde parmakla gösterilen bir adamdı ”Parmaklarını yemek: Bir yemeğin çok lezzetli olduğunu anlatmak için kullanılır ”Böreği değil, parmaklarımızı yedik âdeta ”Parsayı başkası toplamak: Verilen emek karşılığını, emek veren değil, bir başkası almak ”Biz durmadan çalışalım parsayı da başkası toplasın olmaz öyle şey!”Partiyi kaybetmek: 1 Biriyle çekiştiği bir konuda yenilmek 2 Elde etmeye çalıştığı bir kazancı bir başkasına kaptırmak![]() Pasaportunu vermek: Kovmak, işten atmak ”Patron üç işçinin pasaportunu eline verdi ”Pas geçmek: Üzerinde durmamak, caymak, vazgeçmek, aldırış etmemek ![]() Patırtı çıkarmak: Kavga, kargaşa, gürültü çıkarmak ”Patırtı çıkarmadan oturun, babanız uyuyor ”Patlak vermek: Gizlenen ya da hoş karşılanmayan bir durum aniden ortaya çıkmak ”Kim der di ki savaş bu sabah patlak verecek ”Pay biçmek: Bir fikir elde edebilmek için, durumu bir şey ile kıyaslamak ![]() Payını almak: 1 Azarlanmak 2 Kendine düşen kazanç miktarını almak![]() Paye vermek: Adam yerine koymak, değer vermek ![]() Payidar olmak: Kalmak, yok olmamak, yaşamak ”Milletimiz ilelebet payidar olacaktır ”Perdesi yırtık: Ar damarı çatlamış, utanmaz, arlanmaz ”Perdesi yırtılmış adamın, baksana neler söylüyordu!”Pergelleri açmak: Uzun adımlarla yürümeye başlamak ”Pek vaktimiz yok, pergelleri açın da geç kalmayalım ”Pay çıkarmak: Bir olay ya da davranıştan tecrübe kazanmak, hisse kapmak, tutulacak yolu belirlemek ![]() Pes demek: Mağlubiyeti kabul etmek, başkasının üstünlüğüne boyun eğmek ”Yenileceğini anlayınca sırtı yere gelmeden pes dedi ”Pestil gibi olmak: Çok yorulmuş olmak; kımıldayamayacak kadar bitkin, güçsüz düşmek ![]() Pestilini çıkarmak: 1 Çok dövmek 2 Çok çalıştırıp adamakıllı yormak 3 İyice ezmek ”Kazma sallamaktan pestilimiz çıktı ”Peşini bırakmamak: Bir şeyi izlemekten vazgeçmemek ”Adamın peşini bırakmayın sakın!”Peşkeş çekmek: Kendisinin veya bir başkasının malını bir çıkar uğruna birisine uygunsuz olarak vermek ”Yurdu düşmanlara peşkeş çekiyorlar ”Peyda olmak: Ortaya çıkmak, belirmek, oluşmak ”Köşede bir adam peyda oldu ”Pılıyı pırtıyı toplamak: Hemen bütün eşyalarını toplayarak bir yere gitmek üzere hazırlık yapmak ”Pılıyı pırtıyı toplamış bekliyordu ”Pire için yorgan yakmak: Önemsiz bir şey için kızıp daha büyük zarara yol açacak davranış içine girmek ![]() Pireyi deve yapmak: Küçük, basit bir olayı büyütüp mesele yapmak, aşırı abartmak ![]() Pisi pisine: Boş yere, boşuna ”Pisi pisine vurdular çocukcağızı ”Pis pis düşünmek: Karamsar, derin ve üzüntülü bir düşünceye dalmak ”Pis pis düşünmeyi bırak da bir yol arayalım ”Pis pis gülmek: Birinin düştüğü kötü duruma öç alır gibi, arsız arsız gülmek ![]() Pişkinliğe vurmak: Çıkarı için kötü bir davranışa veya söze aldırmamak ![]() Pişmiş aşa su katmak: Yoluna girmiş, bitmek üzere olan bir işi bozmak ya da aksatmak ”Pişmiş aşa su katabilir, onu buraya sokmayın ”Pişmiş kelle gibi sırıtmak: Anlamsız, çirkin, yersiz, dişlerini göstererek gülmek ”Pişmiş kelle gibi gülmeyi bırak da işine bak ”Posasını çıkarmak: 1 Birini çok dövmek 2 Bir kişi veya şeyi sonuna kadar sömürmek ”Ülkenin posasını çıkardılar, biz hâlâ seyrediyoruz ”Posta koymak: Birini korkutmak, gözdağı vermek, tehdit etmek ”Bana posta koyacak adam daha anasından doğmadı ”Postayı kesmek: İlişkiyi kesmek, gidip gelişi sona erdirmek ![]() Post elden gitmek: 1 Öldürülmek 2 Bulunduğu yüksek makamdan ayrılmak zorunda kalmak ”Post elden gidince kahretti adam ”Post kavgası: Bir makamı, işi ya da iktidarı ele geçirme çekişmesi ”Seçimler yaklaştı, post kavgası da başladı ”Postu kurtarmak: Can tehlikesini atlatmak, öldürülme tehlikesi olan yerden kaçıp kurtulmak ”Postu kurtardık çok şükür ”Postu sermek: Kısa bir süre için gittiği yerde, saygısızca ve sorumsuzca uzun süre kalmak ![]() Pot kırmak: Gaf yapmak, farkında olmayarak karşısındakini kıracak, incitecek söz söylemek ”Dikkatli ol, bir pot kırma sakın ”Pösteki saymak: İçinden çıkılması zor ve anlamsız bir işle uğraşmak ”Ne mi yapıyorlar? Pösteki sayıp duruyorlar ”Prangaya vurmak: Zincire vurmak, ayağına pranga bağlamak ”Prangaya vurulu olarak yıllarca kaldı o hapishanede ”Puan almak: 1 Spor karşılaşmalarında sayı kazanmak 2 Bir test imtihanında herhangi bir puan elde etmek ”Şu sorulardan hiç puan alamayacağımı sanıyordum ”Puan tutturmak: Gereken sayıda puan kazanmak ”Bu sene puan tutturup da üniversiteye girecek miyim bilmiyorum!”Punduna getirmek: Bir şeyi yapmak için uygun şartları elde etmek, fırsat kollamak ”Punduna getirir getirmez patlattı yumruğunu ”Pupa yelken: 1 Alabildiğince, hiçbir şeye bağımlı olmadan 2 Yelkenler, arkadan esen rüzgârla şişmiş olarak, tam yolla ”Pupa yelken açıldık denize ”Pusu kurmak: Birine saldırmak için, bir yere gizlenip beklemek ”Düşmanlarımızın pusu kurduğundan tam zamanında haberdar olmuştuk ”Pusulayı şaşırmak: 1 Ne yapacağını bilemez duruma düşmek 2 Doğru tutum ve davranıştan ayrılmak ”İyice pusulayı şaşırmadan uyarmalıyız onu ”Pusuya düşmek: Pusu kuran kimsenin saldırı alanı içine girmek ”Eyvah, pusuya düşürdüler bizi!”Put gibi: Kımıltısız, sessiz, anlamsız bir bakışla ![]() Put kesilmek: Sessiz, kımıltısız bir durumda kalmak ”Onun bağırmasıyla herkes bir anda put kesildi!”Püf noktası: Bir işin en ince, en önemli yeri ![]() Püsküllü belâ: Kendisinden kurtulunması bir türlü mümkün olmayan, büyük sıkıntı, zarar veren kimse veya şey ”Başıma püsküllü belâ kesildi bu çocuk ” |
|
R Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları |
|
|
#33 |
|
Şengül Şirin
|
R Harfi İle Başlayan Deyimler Ve AnlamlarıR HARFİYLE BAŞLAYAN DEYİMLER Rafa kaldırmak (koymak): Bir iş üzerinde artık durmamak, o işi kenara itmek, ihmal etmek ”Bizim dosyayı yine rafa kaldırmışlar ”Rahat durmamak: Yaramazlık etmek, kımıldayıp durmak ”Rahat durmadın, beni zor durumda bıraktın ”Rahatına bakmak: Hiçbir şeye aldırış etmeden rahatını sağlamaya çalışmak ”Boş ver, rahatına bak, sen mi düzelteceksin diyenlerden nefret ederim ”Rahatlık (rahat) batmak: Rahat, iyi bir yerdeyken o yeri olmayacak nedenlerden ötürü terkeden insanlar için sitem biçiminde söylenir ![]() Rahat yüzü görmemek: Huzur, bolluk, hiç rahatlık görmemek; sürekli sıkıntı, darlık içinde bulunmak ”Şu yaşıma geldim, hiç rahat yüzü görmedim desem yeridir ”Rahmetli olmak: Vefat etmek, ölmek ![]() Ramak kalmak: “Bir şeyin olmasına çok az kalmak” anlamında kullanılır ”Makinenin elime değmesine ramak kalmıştı ki güçlükle kendimi geri attım ”Rast gelmek: 1 Düşünmediği, beklemediği bir anda biriyle karşılaşmak 2 Düşünmediği veya düşünülmediği hâlde payına düşmek ”Desenli parça bana rast geldi ” 3 Hedefi bulmak 4 Bulmak ”Pazarda kardeşimi çok aradım ama rast gelmedim ”Rast gitmek: Bir iş istenilen biçimde gelişmek ![]() Rayına oturmak: Bozulmuş, düzensiz hâle gelmiş bir işi yoluna koymak, iyi duruma getirmek ![]() Rekor kırmak: Eski rekoru aşıp yeni, üstün bir sonuç elde etmek ”Koşuda yeni bir rekor kırılması bekleniyor ”Rengi atmak: 1 Solmak 2 Korku, heyecan sebebiyle benzi sararmak ”Kumaşın rengi bir yıkamadan sonra attı ”Renkten renge girmek: Heyecan, korku ve utanmadan dolayı yüzünün rengi değişmek, sıkılmak ![]() Renk vermemek: Bir konu ile ilgili duygularını, düşüncelerini belli etmemek; bildiği hâlde bilmez gibi görünmek ![]() Resmiyete dökmek: Bir iş veya duruma resmiyet kazandırmak, onu resmî kanallardan halletme yolunu seçmek ![]() Rest çekmek: 1 Kesin tavır almak, herhangi bir konuda son sözü söylemek 2 Bir oyunda önündeki paranın tümünü ortaya koymak ”Öyle bir rest çekti ki görmeliydiniz ”Rol oynamak: 1 Bir oyunda rol almak 2 Bir işte önemli katkısı olmak, etkisi bulunmak ”Bu işin gerçekleşmesinde onun da önemli rolü oldu ”Rota değiştirmek: 1 Takip edilen yoldan ayrılmak 2 Tutumunu, tavrını değiştirmek, izlediği yoldan kopmak ”Hava muhalefeti sebebiyle uçak rota değiştirmek zorunda kaldı ”Ruhu bile duymamak: Anlamamak; hiçbir bilgisi, haberi bulunmamak; olan biteni sezememek ”Göreceksin ruhu bile duymayacak, onu bir güzel ıslayacağız ”Ruhunu teslim etmek: Ölmek ”İhtiyar ninem sabaha karşı ruhunu teslim etmişti ”Rüyasında bile görememek: Olacağını hiç aklına getirmemek, ihtimal vermemek ”Bunu bana aldın ha! Rüyamda bile görsem inanmazdım!”Rüzgâr gelecek delikleri tıkamak: İstenmeyen bir duruma veya zarar gelebilecek bir gelişmeye karşı her türlü önlemi almak ![]() |
|
S Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları |
|
|
#34 |
|
Şengül Şirin
|
S Harfi İle Başlayan Deyimler Ve AnlamlarıS HARFİYLE BAŞLAYAN DEYİMLER Saat bu saat: Ele geçen fırsatı kullanmanın tam zamanı, en iyi, en elverişli an bu andır ![]() Saati saatine uymamak: Bir kimsenin durumu, huyu sık sık değişir olmak ”Ona güvenemem, çünkü saati saatine uymaz ”Sabaha çıkamamak: Sabahtan önce ölmek, sabaha kadar yaşayamamak ”Hastanın durumu ağır, sabaha çıkacağını sanmıyorum ”Sabahı etmek (veya bulmak): Sabahlamak, bir sebeple sabaha kadar uyumamak, bir konu ile uğraşmak ”Köye varmamız sabahı bulacak ”Sabahın köründe: Çok erken, ortalık henüz ağarmadan, sabahın en erken vaktinde ”Sabahın köründen beri yoldayız ”Sabır taşı: Çok sabırlı kimse, türlü sıkıntılara katlanan ”Ben sabır taşı mıyım?”Sabrı taşmak: Katlanamaz, dayanamaz, sabredemez olmak; tahammül gücü kalmamak ”Sabrımı taşırmadan çekip gidin buradan ”Saç ağartmak: Bir işte uzun zaman çalışıp emek vermiş olmak ![]() Saçı bitmedik (yetim): Doğalı çok olmamış, henüz yeni doğmuş çocuk (yetim) ”Bu parada, saçı bitmedik yetimlerin de hakkı vardır ”Saçına ak düşmek: Yaşlanmak, ihtiyarlamaya başlamak ”Bizim de saçımıza ak düştü ”Saçına başına bakmadan: İlerlemiş yaşına yakışmayacak biçimde davranan kimseler için kullanılır ![]() Saçını başını yolmak: 1 Birini çok fazla dövüp hırpalamak 2 Çok üzülmek, üzüntüsünden dövünmek ”Sinirinden saçını başını yolmaya başladı ”Saçını süpürge etmek: (Kadın) çok büyük istekle çalışıp hizmet etmek, özveri ile birileri uğrana çalışmak ”Sizi okutabilmek için saçımı süpürge ettim ”Saç saça baş başa: (Kadınlar) kıyasıya kavgaya tutuşmak, birbirlerini hırpalayarak kapışıp dövüşmek ![]() Saç sakal birbirlerine kırışmak: Üstü başı perişan, uzun süre saç ve sakal tıraşı olmamış, kendine çeki düzen vermemiş olmak ”Onu, saç sakal birbirine karışmış görünce bayağı canım sıkıldı ”Safra bastırmak: Açlığını yatıştırmak için az miktarda yemek yemek ![]() Sağa sola bakmamak: Ortalığı kollamak, çevresi ile ilgilenmemek ”Sağa sola bakmadan yürüyordu ”Sağ gözünü sol gözünden sakınmak: Çok kıskanmak, üzerine titremek ![]() Sağır sultan bile duydu: İşitmedik kimse kalmadı, hemen herkes işitti, duymayan kalmadı ”Haklarında çıkan dedikoduyu sağır sultan bile duydu ama siz duymadınız öyle mi?”Sağı solu (belli) olmamak: Bir durum karşısında nasıl davranacağı, ne tavır takınacağı belli olmamak ”Dikkatli olun, onun sağı solu belli olmaz ”Sağlam kazığa bağlamak: Bir işin aksamadan yürümesini sağlayacak önlemleri alarak güvenilir bir duruma koymak ![]() Sağlam ayakkabı değil: Doğruluğuna, namusluluğuna güvenilmez; kişiliği kuşku veren ”O mu? Hiç de sağlam ayakkabı değil ”Sağlık olsun: “Bir zarara uğradık ama önemli değil, üzülmeye değmez, canımız sağ olsun, kapatırız” anlamında kullanılır ![]() Sağmal inek: Kendisinden durmadan çıkar sağlanan, sömürülen, istismar edilen kimse ![]() Sahip çıkmak: 1 Birini ilgilenip korumak 2 Bir şeyin kendisine ait olduğunu söylemek ”Şu kimsesize sahip çıkalım ”Sakalı ele vermek: Başkasının sözünden çıkmayacak bir duruma düşmek, birinin idaresine girmek ![]() Sakız gibi yapışmak: Peşini bırakmamak, ayrılmamak, istediğini yaptırmaya çalışmak ”Sakız gibi yapıştı yakama, bırakmıyor ki gideyim!”Salkım saçak: Dağınık, düzensiz bir durumda; parçası bir yana ayrılmış ![]() Sallantıda kalmak: Bir çözüme bağlanamamak, nasıl olacağı bilinmeden öylece kalmak ”İşler sallantıda kaldı; bu, bizi biraz düşündürüyor ”Saltanat sürmek: 1 Bolluk, verimlilik içinde yaşamak 2 Hükümdarlık etmek ”Üzülme, saltanatı çok sürmeyecek ”Saman altından su yürütmek: Hiç kimseye sezdirmeden iş çevirmek, ortalığı birbirine karıştırmak ”Saman altından su yürütenleri hiç sevmem ”Saman gibi: Tatsız, yavan ![]() Sapı silik: Serseri, başı boş, kişiliksiz ![]() Sarı çizmeli Mehmet Ağa: Kim olduğu, nerede oturduğu bilinmeyen kimse ![]() Sarmaş dolaş olmak: Birbirine sarılıp kucaklaşmak, birbirini iyice kucaklamak ”Anne oğul sarmaş dolaş oldular meydanda ”Sarpa sarmak: Bir iş, çözülmesi çok güç bir durum almak; zorluklar belirmek ”İşler iyice sarpa sardı, nasıl kurtulacağız bundan ”Satıp savmak: Eldeki malı veya eşyaları yok pahasına satmak, ucuza satıp tüketmek ”Ne varsa satıp savacak, öyle gelecek ”Sayıp dökmek: Ne var ne yok hepsini söylemek, arka arkaya sıralamak ”Ne sözler sayıp döktü ama kimse anlamadı ”Sebil etmek: Bolca vermek, dağıtmak ![]() Sedyelik olmak: Ayakta duramayacak hâle gelmek ”Adam bir vuruşta sedyelik oldu ”Seferber olmak: Bir işe eldeki tüm imkânları kullanarak girişmek ”Yanan evi söndürmek için herkes seferber oldu ”Selâmı sabahı kesmek: Dostluğu, arkadaşlığı, ahbaplığı kesmek, her türlü ilişkiye son vermek; selâmına bile karşılık vermemek ”Onunla selâmı sabahı kesmişsin diyorlar, doğru mu?”Selâm verip borçlu çıkmak: Küçük bir ilgi göstermek karşılığında hemen kendisine bir iş yüklenilmek ![]() Senet vermek: 1 Yazılı, imzalı belge vermek 2 “Bu işin böyle olduğuna inanmanı istiyorum” anlamında kullanılır![]() Sen giderken ben geliyordum: “Ben bu oyunları senden daha iyi bilirim, ben daha tecrübeliyim, beni aldatamazsın ” anlamında kullanılır![]() Seninki (tatlı) can da benim ki (elinki) patlıcan mı?: “Senin canın kıymetli de benimki kıymetli değil mi?” anlamında kullanılır ![]() Senli benli olmak: Çok samimi, içten, teklifsiz biçimde olmak ”O kadar senli benli olma yabancılarla ”Sen sağ ben selâmet: İş sonuçlandı, artık yapacak bir şey kalmadı ”Nihayet bütün mallar satıldı, bundan sonra sen sağ ben selâmet ”Sepet havası çalmak: Birini işten çıkarmak, yol vermek, yanından uzaklaştırmak ”Demek bize de sepet havası çalacakmış, görürüz bakalım!”Sere serpe: Rahatça, sıkışık olmayarak, açılıp saçılarak, çekinmeden, serbestçe ”Yolda sere serpe yürürken korkunç bir ses duydum ”Sermayeyi kediye yüklemek: Parasını yiyip bitirmek, işini ve parasını kaybetmek, batırmak ”Desene sermayeyi kediye yüklemişsin sen!”Ser verip sır vermemek: Dürüst, güvenilir, ağzı sıkı olmak; ne kadar zorlanırsa zorlansın kimseye sırrını söylememek ”Bu ordunun ser verip sır vermeyen yiğitlere ihtiyacı vardır ”Ses çıkarmamak: 1 İtiraz etmemek, hoş görerek karşı çıkmamak 2 Hiç konuşmamak, susmak ”Kendisine söylenen o kötü sözlere nasıl ses çıkarmadı şaşıyorum ”Sesini kesmek: 1 Söylemekte iken susmak, bir şey söylemez olmak 2 Bir kişiyi söylerken susturmak, artık söyletmemek ”Şunun sesini kesin, yoksa çıldıracağım!”Ses seda çıkmamak: 1 Hiçbir tepki görülmemek 2 Haber çıkmamak ”Ses seda çıkmadı hiçbir komşudan ”Ses vermemek: 1 Herhangi bir sesi çıkarmamak 2 Bir çağrıya kulak vermemek ”Adam evdeydi ama hiç ses vermedi ”Seyirci kalmak: Bir olay karşısında hiç tepki göstermemek, işe karışmamak ”Öğrencilerin birbirine girmesine polis seyirci kalamazdı ”Sıcağı sıcağına: Hemen, olayın üzerinden fazla zaman geçmeden, unutulmadan ”Sıcağı sıcağına gidip onları barıştırmayı düşündü ”Sıcak kanlı: Sevimli, cana yakın, sempatik ”Ne kadar sıcak kanlı bir çocuk ”Sıcak yüz göstermek: Yakınlık göstererek karşılamak ”Biraz sıcak yüz gösterseydin günaha mı girerdin?”Sıdkı sıyrılmak: Birinden soğumuş olmak, tiksinmek ”Bir kez sıdkım sıyrıldı o adamdan ”Sıfıra sıfır, elde var sıfır: “Hiçbir şey elde edemedik, bütün çalışmalar boşa gitti” anlamında kullanılır ![]() Sıfırı tüketmek: 1 Elinde avucunda bir şey kalmamak, malı ve parayı bitirmek 2 Gücü kalmamak ”Bu kadar düşüncesiz davranmasaydı sıfırı tüketmezdi ”Sık boğaz etmek: Bir şey yaptırmak için birini zorlamak, baskı altına almak ”Tamam yapacağız, sık boğaz edip durmayın ”Sıkı durmak: Güçlü, dayanıklı olmak; güçlü görünerek dikkatli bulunmak ”Sıkı dur, şut çekeceğim ”Sıkı fıkı: Çok samimi, birbirine çok bağlı, içten ve teklifsiz ”Onlar kadar sıkı fıkı insan görmedim ”Sıkıntı basmak: Çok daralmak, sıkılmak, can sıkıntısı duymak, ruhen boşlukta olmak ”Otobüste beni bir sıkıntı bastı, dokunsalar patlayacaktım hani!”Sıkıntı çekmek: 1 Zorluk, darlık ya da yoksulluk içinde yaşamak 2 Ruhen tedirginlik duymak ”Hiç sıkıntı çekmedim desem yalan olur ”Sıkıntıya gelememek: Kendini dara düşürücü işlere dayanıklı olamamak, bu işleri yapma yeteneği bulunmamak ![]() Sıkı tutmak: Önem vermek ”İşleri sıkı tutmazsan böyle olur işte ”Sır küpü: Çok şey bilen, çok şey bildiği hâlde kimseye söylemeyen ![]() Sır olmak: Aklın eremeyeceği biçimde ortadan kaybolmak ![]() Sırra kadem basmak: Bir kimse ortalıktan yok olmak ”Sırra kadem bastı adam!”Sırım gibi: İnce yapılı olmasına mukabil güçlü, dayanıklı ”Sırım gibi delikanlı olmuş ”Sırtı kaşınmak: Söz ve davranışları ile dayak yemeyi hak etmiş bulunmak ![]() Sırtından geçinmek: Asalak yaşamak, birinin kesesinden sağlamak ”Yeter artık onun bunun sırtından geçindiğin, biraz da sen çalış çabala!”Sırtını dayamak: 1 Güçlü bir yere veya birine güvenmek 2 Bir yere dayanmak ya da yaslanmak ”Sırtını babasına dayamış atıp tutuyor, her dilediğini yapıyor ”Sırtını yere getirmek: 1 Üstün gelmek 2 Güreşte rakibi sırt üstü yere yatırarak yenmek ”Onun sırtını kimse kolay kolay yere getiremez ”Sıygaya çekmek: Sorgulamak, yapıp ettiklerinin hesabını sormak ![]() Sil baştan: Yapılan işi beğenmeyerek yeniden yapmak ![]() Silip süpürmek: 1 Ortada ne varsa hepsini yemek 2 Hepsini alıp götürmek, yok etmek 3 Ortalığı temizlemek ”Evi çarçabuk silip süpürdüm ”Sinek avlamak: Satış yapamamak, iş ve müşteri olmadığından boş oturmak, iş yapamaz olmak ”Sabahtan beri sinek avlayıp duruyoruz ”Sinekten yağ çıkarmak: Hemen her şeyden, olmayacak şeyden bile çıkar sağlamaya çalışmak; yarar ummak ”Öyle açıkgözdü ki sinekten bile yağ çıkarırdı ”Sineye çekmek: Bir zarara, hoş olmayan bir duruma, bir kötü söz veya davranışa ister istemez katlanmak ”Uzun yıllar kocasının geçimsizliğini, kabalığını sineye çekti; durdu ”Sinirleri alt üst olmak: Haddinden fazla sinirlenmek; ne yapacağını şaşırmak, bilememek ![]() Sinirleri boşanmak: Kendini tutamayarak gülmek, ağlamak ya da bağırmak ![]() Sinirleri yatışmak: Öfkesi veya kızgınlığı geçmek, sakinleşmek ”Çok şükür öfkesi yatıştı, şimdi konuşabilirsiniz ”Sinirlerini bozmak: Kızdırmak, öfkelendirmek ![]() Sinirleri gergin olmak: En ufak bir olay çıktığı anda tepki gösterecek kadar sinirleri bozuk olmak ”Sinirleri çok gergin, üstüne varmayın ” |
|
S Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları |
|
|
#35 |
|
Şengül Şirin
|
S Harfi İle Başlayan Deyimler Ve AnlamlarıSipsivri kalmak: Tek başına, çaresiz ortada kalmak ”Sipsivri kalakalmıştım, ne yapacağımı bilmiyordum ”Sivri akıllı: Kimsenin aklını beğenmeyen, düşünceleri kimseninkine benzemeyen, acayip fikirleri olan ”Hangi sivri akıllıya uydunuz da böyle yaptınız!”Soğuk almak: Üşüyüp hastalanmak ”Soğuk almışım, öksürüp duruyorum ”Soğuk duş etkisi yapmak: Ansızın bildirilen tatsız bir haber karşısında olumsuz bir tepki göstermek ![]() Soğuk kanlı: Serin kanlı, kolayca kızmayan, heyecana kapılmayan, telâş etmeyen ”Helâl olsun, ne soğuk kanlı davrandı ”Soğuk nevale: Sevimsiz, söz ve davranışları sıcak olmayan, insanlardan uzak duran kimse ![]() Sokağa düşmek: 1 Bir şey çoğalıp değerini yitirmek 2 Kötü yola sapmak ”Kimsesiz olduğu için itilip kakıldı, sonunda sokağa düştü zavallı ”Sokak süpürgesi: Evinde oturmayıp çok gezen, sürtük kadın ![]() Solda sıfır: “Hiçbir değeri ve önemi yok” anlamında kullanılır ”Senin yaptığın iş benimkinin yanında solda sıfır kalır ”Soluğu kesilmek: Nefes alamaz olmak, gücü tükenmek ”Bu yokuş soluğumuzu keseceğe benziyor ”Soluk aldırmamak: Çok sıkı çalıştırmak, dinlenmesine fırsat vermemek ![]() Soluk soluğa: Zor nefes alarak; heyecan, telâş, yorgunluk veya bitkinlikle; koşmaktan güçlükle, sık sık soluyarak ”Soluk soluğa içeri girdi ”Son kozunu oynamak: Elindeki son imkânı kullanmak, son çareye başvurmak ![]() Sonradan görme: Sonradan zenginleşerek gösteriş, kibarlık, övünme gibi davranışlarda bulunan ”Sonradan görme ne olacak!”Sorguya çekmek: Bir kimseye yaptıklarından ötürü sorular sormak ve cevaplarını istemek ”Mahkûmu hemen sorguya çekmişler ”Soyup soğana çevirmek: 1 Her şeyini, varını yoğunu elinden almak 2 (Hırsız) bir yeri ya da kişiyi iyice soymak ”Dükkânı soyup soğana çevirmişler ”Sökün etmek: Bir şey çıkagelmek, art arda gelmek, birbiri ardından görünmek ”Göçmen kuşlar ufuktan sökün ettiler ”Söz açmak: Bir konu hakkında konuşmaya başlamak ”Toplantıda felsefeden söz açtı ”Söz almak: 1 Konuşmaya başlamak için toplantı başkanından izin almak, öyle konuşmaya başlamak 2 Birinin bir iş yapacağını kesin olarak bildirmesini sağlamak 3 Erkek tarafı, istenilen kızın verileceğine dair ailesinden olumlu cevap almak ”Toplantıda ilk olarak Ayşe söz almak istedi ”Söz altında kalmamak: Bir kimsenin kendisini inciten sözüne benzer şekilde cevap vermek ”Benim söz altında kalacağımı sanıyordu ”Söz ayağa düşmek: Bir konu, herkesin ağzına dökülmek, sorumsuz ve yetkisiz kimselerin düşünce bildirdikleri duruma gelmek ![]() Söz bir Allah bir: “Verdiğim sözü yerine getireceğim, ondan dönmeyeceğim; Cenab-ı Hakk`ın bir olduğunda şüphe yoktur; ona nasıl inanıyorsam, verdiğim sözün doğruluğuna da inanın” anlamında kullanılır ![]() Söz birliği etmek: Bir olayla ilgili olarak aynı şeyleri söylemek üzere anlaşmak, aynı görüşte olmak ”Onunla söz birliği mi ettiniz?”Söz çıkmak: 1 Ortalıkta bir rivayet dolaşmak 2 Hakkında dedikodu yapılır olmak ”Bir daha görüşmek istemiyorum, hakkımızda söz çıkacak diye korkuyorum ”Sözde kalmak: Yapılması kararlaştırılmış bir iş gerçekleşmemek ”Sözde kalacaksa konuşmamızın bir anlamı yok ”Söz dinlemek: Verilen bir öğüdü, bir sözü tutmak, davranışlarını buna uydurmak ”Sözümü dinleseydin başına bunlar gelmezdi!”Söz geçirmek: Dediğini yaptırmak ”Oğluna söz geçirdin mi ki bana karışıyorsun?”Söz gelmek: Bir davranışından veya sözünden ötürü eleştiriye uğramak, kötülenmek, yakınları kendisine darılmak ![]() Söz götürmez: Gerçekliği, doğruluğu kesin ve açık olan; tersi savunulamayan ”Söz götürmez işler bunlar ”Söz (laf) işitmek: Paylanmak, azarlanmak, biri kendisine darılmak ”Durup dururken babamdan söz işittik yine ”Söz kaldırmamak: Onu inciten, onuruna dokunan söze dayanamayıp karşılık verir olmak ”Bu sözleri kaldırmamı beklemiyordun her hâlde?”Söz kesmek: Evlenmek için anlaşıp kesin karar vermek ”Söz kesildi, iki ay sonra düğün olacak ”Söz sahibi olmak: Herhangi bir konuda konuşmaya yetkisi bulunmak ”Bu şirketin alım ve satımında söz sahibi olmadığımı da kim söylemiş?”Sözü ağzında bırakmak: Söylemekte olduğu şeyi bitirmesine fırsat vermemek, engel olmak ![]() Sözü bağlamak: Konuştuklarını bir sonuca vardırmak, konuşmayı sonuçlandırmak ”Sözü bağlamasına az bir zaman kalmıştı ki bir gürültü koptu ”Sözü çiğnemek: Söyleyeceklerini açık ve kesin ortaya koyamamak, istediğini söyleyememek ![]() Sözü (bir şeye) getirmek: Konuşurken asıl üzerinde durmak istediği meseleye üstü kapalı değinmek, bu konunun üzerinde konuşulmasını sağlamak ”Söylesene açıkça, sözü nereye getirmek istiyorsun?”Sözü kesmek: 1 Söyleyeceklerini bitirmeden susmak 2 Başkasının konuşmasına engel olmak ”Bir anda sözünü kesip kürsüden indi ”Sözüm meclisten dışarı: “Konuşmam arasında hoşunuza gitmeyecek, kaba olabilecek, ağza alınması doğru olmayan sözler kullanacağım ancak bunların sizinle ilgisi yoktur” anlamında kullanılır ![]() Sözüm ona: “Güya, sanki, sözde” anlamlarında kullanılır ![]() Sözünde durmak: Verdiği sözün gereğini yerine getirmek ”Demek sözündeduracaksın, iyi ”Sözünden çıkmamak: Birinin isteklerine, öğütlerine kulak vermek, o ne derse onu yapmak ![]() Sözüne gelmek: En sonunda karşı çıktığı kimsenin fikrini kabul etmek ”Demek sözüme geldin, o hâlde gidelim ”Sözünü balla kestim: “Sözünüzü kesmemi hoş görün; özür dilerim, sözünüzü kesmek zorunda kaldım” anlamında kullanılır ![]() Sözünü esirgememek: Ne düşünüyorsa söylemek, kimseden çekinmemek, karşısındakini kıracağım diye kaygılanmamak ”Ondan sözümü esirgeyecek değilim, tamam mı?”Sözünü geri almak: Söylemiş olduğu sözün doğru olmadığını kabul ederek söylenmemiş sayılmasını istemek ”Sözünü geri al, yoksa karışmam!”Sözünün eri olmak: Verdiği sözü ne pahasına olursa olsun yerine getiren bir kişi olmak ”Ona güvenin, o sözünün eri olan birisidir ”Sözünü tutmak: 1 Verdiği sözü yerine getirmek 2 Birinin verdiği öğüde uymak ”Babanın sözünü tut, zararlı çıkmazsın ”Sözünü yabana atmamak: Bir kimsenin söylediklerine önem vermek ”Öğretmenin sözünü yabana atma sakın ”Sucuk gibi ıslanmak: Baştan aşağı, elbisesinin ve vücudunun her yanına su değmek ”Hortumu üstüme tutup beni sucuk gibi ısladı ”Sudan cevap: Üstünkörü, tutar yanı olmayan, baştan savma cevap ”Ne sordumsa sudan cevaplar aldım ”Sudan ucuz: Çok ucuz, âdeta bedava gibi ”Sizin orda elbiseler sudan ucuzmuş öyle mi?”Su dökünmek: Yıkanmak ”Buz gibi havada bile su dökünmekten kaçınmaz ”Su gibi akmak: 1 Zamanın çok hızlı geçip gitmesi 2 Bol bol gelmek ya da gitmek (para, yiyecek vs ) ”Para su gibi akıyor, o harcamayacak da ben mi harcayacağım?”Su gibi bilmek: Çokiyi, yanlışsız bilmek veya okumak ”Senin konunu da su gibi biliyorum ”Su gibi ezberlemek: Çok iyi, yanlışsız ve takılmadan söyleyebilecek ölçüde ezberlemek ![]() Su gibi gitmek: Bol bol harcamak ”Paralar su gibi gitti ”Su götürmez: Kesin, başka bir yoruma açık olmayan ”Şu anlattıkları su götürmez gibi geliyor bana ”Su götürür olmak: Çeşitli yorumlara elverişli olmak ![]() Su içinde kalmak: Çok terleyip sırılsıklam olacak biçimde ıslanmak ![]() Su katılmamış: Saf, katıksız, bozulmamış, başka bir etkiyle değişmemiş olan, hilesiz ![]() Su koyvermek: 1 Sebze ve et pişerken suyunu salıvermek 2 Cıvıtmak, sözünde durmamak ”Su koyvermeden çalışamaz mısın sen?”Sululuk etmek: Cıvıklık etmek, taşkın hareketlerde bulunmak, ciddi davranmamak ”Sululuk etmeyi bırak da çalışmaya bak ”Surat asmak: Kaşlarını çatıp yüzüne küskün ve dargın bir anlam vermek ![]() Surat bir karış: Öfkeli, kızgın, üzüntülü ve somurtkan ”Yanına vardığımızda suratı bir karıştı ”Suratını ekşitmek: Hoşnutsuzluğunu yüz ifadesiyle belli etmek ”Bütün gün suratını ekşitip durdu ”Sus payı: Bir kimseye bildiklerini söylememesi karşılığında verilen para, susmalık ![]() Suya götürüp susuz getirmek: Birinden çok kurnaz olmak, onu aldatabilecek kadar akıllı ve kabiliyetli olmak ![]() Suya sabuna dokunmamak: Sakıncalı konulardan uzak durmak, davranışlarıyla birilerini incitmeyecek yol tutmak ”Başına gelen son belâdan sonra suya sabuna dokunmamaya karar verdi ”Suyu bulandırmak: İyi, olumlu, yolunda giden bir işi art niyetle karıştırmak ”Sen de suyu bulandırmasan olmaz değil mi?”Suyu kaynamak: İş başından uzaklaştırılması zamanı yakın olmak ”Sen de suyu kaynayanlar arasında yer alıyorsun ”Suyu mu çıktı?: “Beğenilmeyecek nesi var, ne kusurunu gördün ki orada kalmıyorsun?” anlamında kullanılır ![]() Suyun başı: 1 Suyun çıktığı yer, kaynak 2 En çok yarar sağlanacak yer 3 Bir iş için en önemli, iş en son kendisinde bitecek kişi, mevkii ”Yorgun bedenlerini suyun başındaki çimenlerin üstüne bıraktılar ”Suyunca gitmek: Bir kimseyi öfkelendirmeyecek biçimde hareket edip davranışlarını onun isteğine, eğilimlerine uydurmak ”Aman kızım kocanın suyunca git de sana zarar vermesin ”Suyu nereden geliyor?: “Bu işi yürütmek için harcanan para hangi kaynaktan sağlanıyor ” anlamında kullanılır![]() Suyunu çekmek: 1 Yemek çok kaynayıp hiç suyu kalmamak 2 Bir şeye özellikle de para harcanıp tükenmek ”Paralar suyunu çekti, ağanın da forsu bitti ”Suyunun suyu: Çok uzaktan ilgisi bulunan şey ![]() Su yüzü görmemiş: Hiç yıkanmamış, çok kirli ”Günlerce hapiste kaldım, su yüzü görmedim hiç ”Su yüzüne çıkmak: Belli olmak, aydınlanmak ”Bu işin asıl sebepleri su yüzüne çıkacak, sen de gününü göreceksin ”Süklüm püklüm: Korkup çekinerek, ezilip büzülerek, utanıp sıkılarak ”Süklüm püklüm yanımıza yaklaştı![]() Sükûtla geçiştirmek: Asıl mesele üzerinde bir şey konuşmamak, sessizce atlamak ![]() Sünger çekmek: Unutmak, silmek, hiçbir şey olmamış saymak ”Sen o işin üzerine bir sünger çek hele ”Süngüsü düşük: Eski atılganlığı, neşesi, canlılığı, etkinliği kalmamış ”Bir hayli süngüsü düşük çıktı müdürün yanından ”Sürüncemede kalmak: Gecikmek, bir türlü sonuçlanamamak, askıda kalmak ”Bizim iş sakın sürüncemede kalmasın çocuklar!”Sürüden ayrılmak: Herkesin tuttuğu yolu bırakıp ayrı bir yol takip etmek ”Sürüden ayrılanı her zaman kurt kapar mı?”Süt dökmüş kedi gibi: Bir kabahat işleyip de bu kabahatinden dolayı utanan, korkan, çekinen kimsenin durumunu anlatmak için kullanılır ![]() Süt kuzusu: 1 Henüz meme emen kuzu 2 Çok küçük bebek, yavru, korunması gereken küçük çocuk 3 Çok nazlı, el bebek gül bebek büyütülmüş kimse ”Daha süt kuzusu o, nasıl kıyılıp da vurulur ona?”Süt liman olmak: Dingin, gürültüsüz, sakin olmak ”Ortalık bir anda süt liman olmuştu ”Sütü bozuk: Mayası bozuk, kötü soydan gelen ve ahlâksızlık eden kimse ”Senin gibi sütü bozuklara selâm verilir mi?” |
|
Ş Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları |
|
|
#36 |
|
Şengül Şirin
|
Ş Harfi İle Başlayan Deyimler Ve AnlamlarıŞ HARFİYLE BAŞLAYAN DEYİMLER Şad olmak: Sevinmek, mutlu olmak ”Seni gördük, şad olduk ”Şafak atmak: Aniden önemli bir durumla karşı karşıya kaldığını anlamak, bu sebeple tedirgin olmak ”Onu yanımdan kovunca bende şafak attı ”Şafak sökmek: Güneşin doğmaya başlamasıyla gece karınlığının yavaş yavaş kaybolup ortalık aydınlanmaya başlamak ”Şafak sökmeye başlayınca yola çıkmaya karar verdiler ”Şaha kalkmak: 1 Atın ön ayaklarını yerden kesip arka ayakları üstünde yerde durması 2 Coşmak, kükremek, baş kaldırmak ”Azgın at şaha kalkarak binicisini sırtından yere attı ”Şaka gibi gelmek: Bir türlü inanamamak ”Bütün olup bitenler şaka gibi geliyordu onlara ”Şaka götürmemek: 1 Şakadan hoşlanmamak 2 Bir iş ya da durum dikkatsizliğe, önemsenmemeye gelmemek ”Bu iş şaka götürmez beyler, dikkat edin!”Şaka kaldırmak: Kendisine yapılan şakalara katlanmak, dayanmak ![]() Şaka maka (derken): “Ciddiye almıyor, ağırlığını duymuyor, gerektiği gibi önemsemiyorduk ama sonunda gerçekten önem vermemiz gerektiği ortaya çıktı” anlamında kullanılır ![]() Şakası yok: 1 Tehlikeli 2 (O) hatır gönül tanımaz, gerekeni yapar, ciddi bakar olaya ”Şakası yok bu adamın, hemen buradan gidelim ”Şakaya getirmek: 1 Oldukça önemli, ciddi bir şeyi açıktan söylemeyip şaka yollu söylemek 2 Önemli bir meseleyi şaka yaparak geçiştirmek ”İşi şakaya getirip unutturmaya kalkma emi!”Şakaya vurmak: Ciddî bir söz ve davranışı şaka yoluyla geçiştirmek ![]() Şamar oğlanı: Herkesin hıncını aldığı, dövdüğü, çattığı, söylendiği kimse ”Yeter artık, şamar oğlanı olmaktan kurtar kendini!” Şamata koparmak: Gürültü, patırtı yapmak ![]() Şapa oturmak: Güç bir duruma düşmek, çıkmaza girmek ”Şimdi şapa oturduk işte, yardım alacak kimse de yok ortalıkta ”Şart koşmak: Bir işin yapılmasını önceden bir şarta bağlamak ”Para almadan, vermeyeceğini şart koş ona ”Şeref vermek: Onurlandırmak, yapıp ettikleriyle övünç kaynağı olmak ![]() Şerefini korumak: Onurunu, kişiliğini gözetmek ![]() Şeşi beş görmek: Yanlış görmek, görüşünde aldanmak ”Şeşi beş gördüm her hâlde ”Şeyhin kerameti kendinden menkul: Çok büyük işler yaptığını belirtiyor ama bunu doğrulayacak ne kanıt ne de kimse var ortalıkta ![]() Şeytana uymak: Dinin emirleri dışına çıkmak, haram olan işlere bulaşmak, doğru yoldan ayrılmak ”Şeytana uyup da tekrar kumara başlayacak diye korkuyorum ”Şeytan diyor ki!: “İçimden şu kötü işi yap, doğru yoldan ayrıl eğilimi geçip duruyor” anlamında kullanılır ”Şeytan diyor ki git şunu bir güzel döv ”Şeytan dürtmek: Durup dururken uygunsuz, kötü bir davranışta bulunmak ”Güzel güzel oynarken arkadaşına vurup kaçtı, şeytan dürttü her hâlde ”Şeytan görsün yüzünü: “Onunla hiç görüşmek, bir arada bulunmak istemiyorum” anlamında kullanılır ![]() Şeytanın art bacağı: Çok afacan ve yaramaz (çocuk) ![]() Şeytanın ayağını kırmak: 1 Aksiliği, uğursuzluğu yenmek 2 Herhangi bir sebepten ötürü yapamadığı bir şey yapmak ”Haydi, şu şeytanın bacağını kır da bize gel ”Şeytan kulağına kurşun: İyi bir durumdan, işten gidişten söz ederken “Aman nazar değmesin, Allah kötülerin şerrinden korusun, şeytandan uzak bulundursun ” anlamında kullanılır![]() Şeytanın yattığı yeri bilmek: Çok kurnaz ve açıkgöz olmak; bilinmesi, hatırlanması güç şeyleri bilmek; pek çok şeyden haberdar olmak ”O ne tilkidir bilemezsin, şeytanın yattığı yeri bile bilir ”Şıp diye geçmek: Ansızın, birdenbire geçmek ![]() Şifayı bulmak (veya kapmak): Hastalanmak ”Burnum akıyor, yine şifayı kapacağız desene ”Şimdiden tezi yok: Hemen, hiç durmadan, hiç vakit kaybetmeden ”Şimdiden tezi yok, ne yapılacaksa yapılmalıdır ”Şimşekleri üzerine çekmek: Söz ve davranışlarıyla çevresindekileri kızdırmak; rahatsız etmek; sert eleştirilerine, saldırılarına hedef ve neden olmak ”Boşu boşuna şimşekleri üzerine çektin ”Şirazesinden çıkmak: Bozulmak, çığırından çıkmak, düzenini yitirmek ![]() Şom ağızlı: Hemen her olayı kötüye yoran, kötü şeyler olacağını söyleyen, ileri sürdüğü ihtimallerin gerçekleşmesinden korkulan kimse ”Milleti korkutup durma, kapa şu şom ağzını da rahatlayalım ”Şöyle bir: Üstünkörü, gelişigüzel, üzerinde durmayarak ”Şöyle bir baktım vitrindeki elbiselere”Şöyle böyle: 1 Ne iyi ne kötü, orta derecede 2 Hemen hemen, aşağı yukarı, yaklaşık olarak ”Şöyle böyle üç yıl oldu onunla görüşemedik ”Şundan bundan: Belli belirsiz, önemsiz şeyler ”Eh işte, şundan bundan konuşup durduk ”Şunu bunu bilmemek: İtiraz dinlememek, mazeret kabul etmemek, bahane istememek ”Şunu bunu bilmem, yarın akşam sizi bekliyoruz ”Şunun şurası: Küçümseme, azımsama, yakın bir yer belirtmek istendiğinde kullanılır ”Şunun şurası on adımlık yer, gelmeyecek misin?”Şüphe kurdu: Kişinin içini kemiren, onu tedirgin eden kuşku ”Onu arkadaşlarıyla birlikte gönderdim ama yine de içimi bir şüphe kurdu kemirip duruyor![]() |
|
T Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları |
|
|
#37 |
|
Şengül Şirin
|
T Harfi İle Başlayan Deyimler Ve AnlamlarıT HARFİYLE BAŞLAYAN DEYİMLER Tabana kuvvet: “Binecek bir şey yok, yayan gitmekten başka çare de kalmadı” anlamında kullanılır ”Haydi kalkın bakalım, tabana kuvvet!”Tabanları kaldırmak: Çok hızlı yürümeye ya da çok hızlı koşarak kaçmaya başlamak ”Polislerin geldiğini görünce tabanları kaldırdı ”Tabanları yağlamak: 1 Uzak bir yere yayan olarak gitmek için hazırlanmak 2 Hızlıca koşarak kaçmak![]() Taban tabana zıt: Birbirinin tamamen karşıtı olmak, birbirine çok aykırı ”Taban tabana zıt düşüncelere sahiptiler ”Taban tepmek (patlatmak): Yayan olarak çok uzun yol yürümek, çok sık gidip gelmek ”Kasaba ile köy arasında o iş için az taban tepmedim ”Tabanvayla gitmek: Araçla değil de yürüyerek gitmek ![]() Taburcu olmak: İyileşen hasta, bakıma gerek duymadığından hastaneden çıkmak ”Taburcu olan arkadaşlarını karşılamaya gittiler ”Tadı damağında kalmak: Tadını, lezzetini bir türlü unutamamak ”O kebabın tadı damağımda kaldı ”Tadına bakmak: Küçük bir parçasını ağzına alarak lezzetini denemek, nasıl olduğunu yoklamak ”Yemeğin tadına baktın mı?”Tadına varamamak: Bir şeydeki ince güzelliği duyamamak, hissedememek ya da kavrayamamak ”Şu dostluğumuzun tadına varamadım daha ”Tadında bırakmak: Ölçülü olup aşırılığa kaçmamak ”Yeter çocuklar! Tadında bırakın, havayı bozacaksınız yoksa ”Tadını almak: 1 Bir şeyin lezzetini almak 2 Yaptığı işten zevk duymaya başlamak ”O işin tadını aldı bir kez, daha peşini bırakmaz ”Tadını çıkarmak: Bir şeyin sağladığı güzelliklerden ya da imkânlardan istediği gibi yararlanmak ”Şu tatilin tadını çıkarmaya çalışacağım ”Tadını kaçırmak: Zevkine varılmaya çalışılan bir şeyde aşırılığa kaçarak olumsuz bir durum oluşturmak, zevki bozmak ![]() Tadı tuzu kalmamak: Eski zevk veren yanı kalmamak, yavanlaşmak, güzel ve çekici durumu ortadan kalkmak ”İşlerimizin artık tadı tuzu kalmadı ”Tahtalı köy: Mezarlık ![]() Tahtası eksik: Aklı noksan, deli ”O ne biçim hareketti, tahtası eksik galiba!”Takım taklavat: Hepsi, parçalarıyla birlikte ![]() Takıp takıştırmak: Özenerek süslenmek ”Takıp takıştırmış, öyle çıkmıştı sokağa ”Takke düştü kel göründü: Kusuru, kabahati örten şey ortadan kalkınca bütün çirkinlikler, hileler, ayıplar ortaya çıktı ![]() Tam adamını bulmak: 1 En uygun kişiyi seçmek 2 En uygunsuz kişiyi seçmek ”Tam adamını bulmuşsunuz hani!”Tam takır kuru bakır: İçinde hiçbir şey yok, bomboş ”Tam takır kuru bakır bir ev bırakıp gitmişler ”Tam üstüne basmak: İstenilen şeyi bulmak, fikir ve davranışlarında isabet kaydetmek, istenilen sözü söylemek ![]() Tanrı misafiri: Eve kendiliğinden gelen konuk ”O bir Tanrı misafiridir Nasıl kalk git diyebilirim ”Taraf tutmak: Bir yanı desteklemek, yan çıkmak ”Ben sana taraf tutup da onların düşmanlığını kazanma demedim mi?”Tarihe karışmak: Yalnız adı anılır olmak veya etkisi yok olmak ![]() Tası tarağı toplamak: Gitmek üzere bütün eşyasını toplamak ”Tası tarağı toplamış arabanın gelmesini bekliyorduk ”Taş atmak: Birine dokunacak, onu incitecek söz söylemek ![]() Taş attı da kolu mu yoruldu?: “Bu kazancı sağlamak için hiç yoruldu mu, emek verdi mi, para harcadı mı?” anlamında kullanılır ![]() Taşa tutmak: Üst üste taş atmak, sürekli taşlamak ”Çocuklar aşağı yoldan geçen karşı köylüleri taşa tuttular ”Taş çatlasa: “Ne yapılsa, ne denli zorlansa, gerçekleşmesi imkânsız” anlamında kullanılır ”Taş çatlasa bu elbise otuz binden fazla etmez ”Taş çıkartmak: Biri, ötekinden niteliğiyle üstün olmak ”Nezaketiyle akranlarına taş çıkartıyor ”Taşı gediğine koymak: Zekice bir hareketle gerekli bir sözü tam zamanında ve yerinde söylemek ![]() Taşı sıksa suyunu çıkarmak: Bedence çok kuvvetli, dinç kimse ”Taşı sıksa suyunu çıkarır bir adamdı, hastalık onu ne hâle getirmiş!”Taş kesilmek: Çok şaşırıp ne yapacağını, ne söyleyeceğini bilemez olmak; sesini çıkaramamak, hareket edememek ”Çocuk sanki taş kesilmişti ”Taş üstünde taş bırakmamak (koymamak): Her şeyi yıkıp yerle bir etmek ”Belediye araçları gecekonduları yerle bir ettiler, taş üstünde taş koymadılar ”Taş yürekli: Hiç acıma hissi taşımayan, merhametsiz ”Taş yürekli herifler, çocukları hiç acımadan kurşuna dizdiler ”Tatlı dil: Gönül alıcı, hoşa giden, kırmayan konuşma biçimi ya da söz ”Tatlı dil yılanı deliğinden çıkarır ”Tatlı sert: Kırmamakla birlikte yumuşak da olmayan söz ya da davranış ![]() Tatlı su firengi: Batılılık taslayan, Batılı gibi davranan Doğulu Hristiyan ![]() Tatlıya bağlamak: Bir anlaşmazlığı tarafları memnun edecek biçimde bir çözüme ulaştırmak ”Nihayet işi tatlıya bağladık ”Tava getirmek: Gereği kadar ısıtmak ![]() Tavına getirmek: Bir işi en uygun duruma getirmek ”Tavına getirip söyle ”Tava gelmek: 1 Yumuşamak, kanmak 2 Süzülecek duruma gelmek ”Söylediğim sözlerle tava geldi; tamam, yapalım dedi ”Tavır almak (takınmak): Belli bir durum ve davranış almak ”Ağabeyim bana niçin karşı tavır aldı bilmiyorum”Tavşana kaç tazıya tut: Birbirine karşı olan tarafları çatışma için kışkırtma, davranışlarında yüreklendirme ![]() Tavşanın suyunu suyu: İki şey arasında çok uzak bir ilgi olduğunu anlatmak için kullanılır ![]() Tavşan yürekli: Korkak, ürkek, çekingen ”Amma da tavşan yürekli bir adammışsın ”Tazıya dönmek: 1 Oldukça zayıflamış olmak 2 Sırılsıklam, çok ıslanmış olmak![]() Tebelleş olmak: Kancayı takmak, musallat olmak, istediğini yaptırıncaya kadar yakasını bırakmamak ”Başıma iyice tebelleş oldu, nereye gitsem oraya geliyor ”Tebdil gezmek: Tanınmamak için kılık değiştirerek gezmek ![]() Tefe koymak: Biriyle ilgili olarak alaylı dedikodu yapmak ”Bunlar adamı tefe koyarlar, sakın ağzından bir şey kaçırma ”Tekbir getirmek: “Allah-ü ekber” diyerek Allah`ın adını yüceltmek ![]() Tekerine çomak sokmak: Birinin yolunda giden işini engellemek, aksatmak gibi davranışlarda bulunmak ”Adamın tekerine çomak soktular, düzenini altüst ettiler ”Tekin değil: 1 İçinde cinlerin olduğu kabul edilen bina ya da yer 2 Kendisinde bazı gizli güçlerin olduğu sanılan, tehlikeli kabul edilen kimse ”O eski ev tekin değil diyorlar ”Telâşa düşmek: Heyecanlanmak, aceleci olmak ![]() Tel çekmek: 1 Telgraf çekmek 2 Telle sınırlandırmak, telle çevirmek![]() Telleyif pullanmak: Kimi bezeme teli ve süslerle iyice süslemek ”Gelini bir güzel telleyip pulladılar ”Temcit pilavı gibi ısıtıp ısıtıp koymak: Bir meseleyi sürekli anlatmak, yeni bir şeymiş gibi birçok defa söz konusu etmek ![]() Temel atmak: 1 Bir yapının temellerini yapmaya başlamak 2 Bir işe başlamak, ilk davranışta bulunmak, girişmek ”Evin temelini yarın atacağız inşallah ”Temel taşı: 1 Bir yapının temeline konan taş 2 Bir şeye temel olan öğe, kişi, bir şeyin aslî unsuru, en güçlü dayanağı ”Bu şiir, onun şiir anlayışının temel taşıdır ”Temize çekmek: Karalama hâlindeki bir yazıyı yeniden, silintisiz ve kazıntısız bir şekilde kâğıda yazmak ”Ödevlerinizi temize çekin ”Temize çıkmak: Bir kimsenin suçsuz olduğu anlaşılmak ”O yapmadı, temize çıkacak, göreceksin!”Temiz para: 1 Kesintiden sonra elde kalan para miktarı 2 Doğru yoldan kazanılmış para![]() Tencerede pişirip kapağında yemek: Kıt kanat geçinmek, olanıyla yetinmek ![]() Tencere dibin kara seninki benden kara: “Kötülükte, kusur yönünde sen benden daha betersin” anlamında kullanılır ![]() Tencere yuvarlanmış kapağını bulmuş: İki değersiz kişi bir araya gelmiş, birleşmiş, yakışmışlar birbirlerine ![]() Tepeden bakmak: Küçümsemek, kendini üstün görmek ”İnsanlara tepeden bakmayı bırak artık, aciz bir varlık olduğunu düşün ”Tepeden inme: 1 Beklenmedik, şaşırtıcı, ansızın gelen 2 Yüksek bir makamdan çıkan buyruk, emir ”Tepeden inmeyle bir sürü ehliyetsiz adam geçti işin başına ”Tepeden tırnağa (kadar): Her yanı, baştan aşağı, bütün vücudu ”Tepeden tırnağa gözden geçirdi ihtiyarı ”Tepesi atmak: Çok sinirlenmek, birden öfkelenmek ”Tepesi atar atmaz salondakileri dışarı çıkardı ”Tepesinde havan dövmek: Üst kattakiler gürültü yaparak alt kattakileri rahatsız etmek ![]() Tepesinden (başından) kaynar su dökülmek: Hiç ummadığı bir durumla karşılaşıp derin bir üzüntüye kapılmak, sıkıntı içinde kalmak ”Hayır cevabını alınca tepesinden kaynar su döküldü ”Tepesine binmek: 1 Şımarıklığı sebebiyle her istediğini yapmak, yaptırmak 2 Kendinden güçsüzleri ezmek, onlara kötü davranmak ”Düşmanların tepesine binmek boynumuza borç oldu ”Tepesi üstü: Tepe taklak, başı yere gelmek üzere ”Çocuk sandalyeden tepesi üstü düşmüştü ” |
|
T Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları |
|
|
#38 |
|
Şengül Şirin
|
T Harfi İle Başlayan Deyimler Ve AnlamlarıTepe tepe kullanmak: Yıpranacağını, eskiyeceğini düşünmeden, sakınmadan istediği gibi kullanmak ”Bu kadar istiyorsan al senin olsun, tepe tepe kullan!”Terbiyesini vermek: Yaptığı kırıcı hareketler, kullandığı kötü sözler için kendisini sertçe uyarmak, azarlamak, gerekirse dövmek ![]() Tercüman olmak: Başkasının duygusunu, düşüncesini dile getirmek, anlatmak ![]() Ter dökmek: 1 Bir işi yapmak için çok zahmet, zorluk çekmek 2 Çok terlemek ”Bu işi başarmak için az ter dökmedi ”Tereciye tere satmak: Birine çok iyi bildiği bir konuda bilgi vermeye çalışmak ![]() Tere yağından kıl çeker gibi: Hiç kimseye zarar vermeden, çok kolaylıkla kimseye hissettirmeden, kimi sorumluluklardan kurtularak ”Merak etme sen, tereyağından kıl çeker gibi halledecektir işi ”Tersi dönmek: Şaşkınlıktan bulunduğu ve gideceği yeri kestirememek ![]() Ters tarafından kalkmak: Aksi, huysuz ve ters olmak ”Ters tarafından kalktın galiba, ne dersem tersini yapıyorsun ”Ters yüz etmek: İçini dışına, altını üstüne getirmek ya da çevirmek ”Gömleğin yakasını ters yüzü edip diktim ”Ters yüz geri dönmek: İstediğini elde edemeden, eli boş dönmek ![]() Teselli etmek: Avundurmak, acısını gidermeye, onu rahatlatmaya çalışmak ”Arkadaşını en iyi şekilde teselli ettiğine eminim ”Teselli bulmak: Avunmak ![]() Teslim bayrağı çekmek: 1 Yenilgiyi kabullenmek, teslim olmak 2 Bir çekişme sonunda karşısındakinin istediğini yapmaya razı olmak ”Yakında teslim bayrağını çekerler, endişeye kapılmayın ”Teslim olmak: 1 Kendinden üstün bir güç karşısında yenilgiyi kabul etmek, mücadeleden vazgeçmek 2 Kendini teslim etmek, birtakım ellere bırakmak ”Teslim olursan kılına dokunulmayacaktır!”Teşrif etmek: Onurlandırmak, şereflendirmek ![]() Tetikte olmak: Her an uyanık ve hazır bulunmak ”Ben size tetikte olun, gözünüzü dört açın demedim mi?”Tez canlı: Aceleci, sabırsız, beklemeye dayanamayan ”Bu kadar tez canlı olma!”Tez elden: Çabucak, bir an önce, çarçabuk,”Tez elden hastaneye gitmeli bu yaralı!” Tezgâhı kurmak: İşe başlamak üzere tüm araç ve gereçleri hazırlamak, çalışmaya başlamak ”Hemen tezgâhı kurup gittiler ”Tezkeresini eline vermek: Kovmak, işten atmak, işine son vermek ![]() Tıka basa doldurmak: Doldururken çok bastırıp sıkıştırmak, hiç boş yer bırakmamak ”Çuvalı tıka basa doldurun, ne alırsa kârdır ”Tıka basa yemek: Haddinden fazla yemek, çok yemek, mideyi rahatsız edecek kadar çok yemek ”Doymaz çocuk, tıka basa doldurdu karnını ”Tımarhane kaçkını: Delice işler yapan kimse ![]() Tıpış tıpış yürümek: 1 Kısa adımlarla çabuk yürümek 2 İster istemez bir yere gitmek![]() Tıraş etmek: 1 (Saç, sakal) benzeri tıraş işini yapmak 2 Bıkkınlık verecek kadar uzun ve gereksiz konuşmak ”Yeni berber iyi tıraş yapamıyor ”Tırnak göstermek: Gözdağı vermek, korkutmak ![]() Tırpan atmak: 1 İstemediği kişilerin bir yerdeki görevlerine son vermek 2 Kırıp geçirmek, topluca öldürmek, kıyıma uğratmak ”Genel müdür olunca, ilk işi yardımcılarına tırpan atmak oldu ”Tohuma kaçmak: Yaşlanmak, evlenme çağı geçip kartlaşmak ![]() Tok evin aç kedisi: Varlıklı olduğu hâlde doymayan, ihtiyacı olmadığı hâlde aç gözlülük eden, her gördüğüne sahip olmak isteyen (kimse) ”Bu çocuk da tok evin aç kedisi ”Tokat aşketmek: Ansızın el içi ile vurmak ![]() Tok gözlü: Mala, paraya, yiyeceğe düşkün olmayan; cömert ![]() Tok sözlü: Sözünü esirgemeden, çekinmeden, hatır gönül dinlemeden söyleyen ”Rahmetli tok sözlü bir insandı ”Tongaya basmak: Tuzağa düşmek ”Çok kötü bastı tongaya ”Top atmak: İflas etmek ”Bu kadar kısa zamanda top atacağımızı sanmazdım ”Topa tutmak: 1 Bir yeri top ateşi altında bulundurmak 2 Bir kimseye kırıcı, ağır sözler söylemek![]() Topun ağzında: Tehlikeye, saldırıya en yakın yerde olmak ![]() Toprağı bol olsun: Müslüman olmayan ölülerin anılması sırasında kullanılır, Müslüman ölüler için “Allah rahmet eylesin” denir ![]() Topu topu: (Azımsanan şeyler için) olup olacağı, yalnızca, hepsi ”Topu topu beş elma almış ”Toz kondurmamak: Bir şeyi kusursuz göstermek, onda bir kusurun olabileceğini kabul etmemek ”Kızına da hiç toz kondurmuyor ”Toz olmak: Ortadan kaybolmak, kaçmak, uzaklaşmak ”Çabuk toz olun buradan ”Toz pembe görmek: Aşırı iyimser olmak; hemen her aksaklığı, üzücü durumları iyimserlikle karşılamak ”Hayatı hep toz pembe görmüştür ”Tozu dumana katmak: 1 Ortalığı altüst etmek, karışıklığa yol açmak, gürültü patırtı çıkarmak 2 Çok fazla toz kaldırarak koşmak veya kaçmak ”Başıboş sığırlar tozu dumana katarak yokuştan aşağı iniyorlardı ”Tur atmak: Dolaşmak, dolaşıp gelmek ”Evin etrafında iki tur atıp yanıma gelsin ”Turnayı gözünden vurmak: Hiç beklenmedik bir kazanç sağlama imkânını ele geçirmek ![]() Turp gibi: Çok sağlıklı, sağlam, rahatı yerinde ”Merak etme, turp gibi o ”Turşu gibi olmak: Çok yorgun, bitkin düşmek ”Üç gündür çalışıyoruz, turşu gibi oldum, hiç hâlim kalmadı ”Turşusu çıkmak: 1 Çok yorulmak 2 İyice ezilmek, parçalanmak ”Armutların turşusu çıkmış, yenecek hâlleri kalmamış ”Turşusunu kurmak: Bir şeyi kullanmak, harcamak gerekirken kıyamamak durumunda söylenir ”Kullanmadığı sandalyeyi vermiyor, turşusunu kuracak sanki ”Tut kelin perçeminden: Güç bir durumda çözümün zor olduğunu anlatmak için kullanılır ![]() Tuttuğu dal elinde kalmak: Dayandığı, güvendiği şey önemini kaybederek işe yaramaz hâle gelmek, fayda temin edemez olmak ![]() Tuttuğunu koparmak: Her girişiminden başarıyla çıkmak, her işi becermek,”O tuttuğunu koparır bir delikanlıdır, güvenin ona ”Tutunacak dalı olmamak: Güveneceği, dayanacağı kimse bulunmamak ”Küçüktüm, tutunacak dalım yoktu, tek başımaydım ”Tuz biber ekmek: 1 Bir yemeğe tuz ya da biber dökmek 2 Bir üzüntünün acısını, bir kusurun ağırlığını daha da artırmak ”İyi yaptın sanki, o günleri hatırlatarak tuz biber ektin kadının yüreğine ”Tuz (la) buz olmak: Kırılıp parçalanmak, çok küçük parçalara ayrılmak, paramparça olmak ”Masadan düşen vazo tuzla buz oldu ”Tuzlayayım da kokma: Bilip bilmeden konuşanlar, yüksekten atanlar, düşüncesinde aldananlar için küçümseme sözü olarak kullanılır ![]() Tuzluya mal olmak: Oldukça çok para harcanarak sağlanmış olmak ”Arabayı tamir ettirdik ama tuzluya mal oldu ”Tuzu kuru: Hiçbir derdi, sıkıntısı olmayan; kazancı yerinde olduğu için kaygılanmayan ”Sana göre hava hoş, gülersin, oynarsın, tuzun kuru nasıl olsa ”Tükürdüğünü yalamak: Verdiği sözden geri dönerek benliğini küçültmek ”Ben tükürdüğünü yalayan bir insan değilim, gideceğim oraya!”Tümen tümen: Pek çok ![]() Türküsünü çağırmak: Birinin hoşuna gidecek davranış ortaya koymak, söz söylemek, onun tarafını tutmak ”Ömrümce onun bununTürküsünü çağırıp durdum, yeter artık!”Türkü yakmak: Bir Türküye ezgi uydurmak ”Sevdiği kıza yanık bir Türkü yakmış diyorlar ”Tütünü tepesinden çıkmak: Bir acının ateşiyle yanıp tutuşmak, çok üzülmek ![]() Tüy dikmek: Kötü bir işi, ortaya konan bir söz ya da davranışla daha da kötüleştirmek ![]() Tüyleri diken diken olmak: Korku, heyecan, endişe veya üşümekten vücuttaki tüyler, kıllar kabarmak, dikilmek ”Hava buz gibiydi, tüylerim diken diken olmuştu ”Tüyü düzmek: Önceleri kötü olan kılık kıyafetini düzeltmek, iyi yaşama kavuşmuş gibi güzel giyinir olmak ![]() |
|
U Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları |
|
|
#39 |
|
Şengül Şirin
|
U Harfi İle Başlayan Deyimler Ve AnlamlarıU HARFİYLE BAŞLAYAN DEYİMLER Ucu dokunmak: Bir işten biri zarar görür olmak, söylenen bir söz birine zarar vermek ”O çubuğu kıracağım fakat ucu sana dokunacak diye kıramıyorum ”Ucunu kaçırmak: Çıkmaza girmek, denetimi elinden kaçırmak ”İşin ucunu kaçırdın, oldu mu ya?”Ucu ortası belli olmamak: Bir işe, söze nereden başlanacağı kestirilememek ![]() Ucunda bir şey olmak: Bir şeyde gizli bir amaç bulunmak ”Bu davranışının ucunda bir şey var ama anlayamadım ”Ucu ucuna: Ancak yetişecek kadar ”İp ucu ucuna geldi ”Ucuz atlatmak: Güç ve tehlikeli durumdan az bir zararla sıyrılmak ”Ucuz atlattık, az kalsın uçuruma yuvarlanacaktık ”Uçan kuşa borcu (borçlu) olmak: Pek çok kişiye borçlu olmak ”Babanın uçan kuşa borcu varmış diyorlar, doğru mu?”Uçan kuştan medet ummak: Pek sıkıntıda bulunup, bu sıkıntıdan kurtulmak için her türlü çareye, olmadık yerlere başvurmak, yardım istemek ![]() Uçsuz bucaksız: Çok geniş ”Uçsuz bucaksız kırlarda dolaşmak istiyordum ”Uçkuruna sağlam: Namuslu, iffetine bağlı ![]() Uç vermek: 1 Baş vermek (çıban) 2 Bitmek, sürmek (bitki) 3 Gelişme, büyüme başlangıcı göstermek 4 Bilinmeyeni açıklığa kavuşturucu belirtiler ortaya çıkmak ”İlk bahar geldi, dallar uç vermeye başladı ”Ulu orta söz söylemek: Bir şeyin aslını bilmeden, düşünüp tartmadan, çekinmeden, açıktan açığa konuşmak ”Birden ayağa kalkıp ulu orta söz söylemeye başladı ”Uma uma döndük muma: Umut edilen, beklenilen şeyler gerçekleşmeyince hayal kırıklığına uğrayan, kötü durumlara düşen, zayıflayıp gücünü yitiren insanlar için söylenir ![]() Umurunda olmamak: Aldırış etmemek, önem vermemek ![]() Ununu elemiş, eleğini asmış: Hayatta yapmak istediklerini yapmış, geri kalan ömrü süresince artık yapacak önemli bir işi kalmamış kimseler için söylenir ![]() Utancından yere geçmek: Çok utanmak, kimsenin yüzüne bakamayıp sanki saklanacak yer aramak ”Çok mahçup olmuştu, utancından yere geçmek üzereydi ”Uyku bastırmak: Aşırı derecede uykusu gelmek, uyuma isteği duymak ”Yemekten sonra bir uyku bastırır, kafamı kaldıramazdım ”Uyku çekmek: Rahat ve huzurlu bir şekilde çok uyumak ”Eve gidip şöyle bir uyku çekeceğim ”Uyku gözünden akmak: Çok uykusu gelmek, göz kapakları kapanmak ”İki gündür yoldaydık, hemen hemen hiç uyumamıştık, uyku gözlerimizden akıyordu ”Uykusu kaçmak: 1 Uyuması gerekirken herhangi bir sebepten ötürü uyuyamamak 2 Bir sorun yüzünden kaygılanmak, endişe duymak ”Uykusu kaçmış, yatakta bir o yana bir bu yana dönüp duruyordu ”Uykusunu almak: Gerektiği kadar uyumuş olmak ”Epeydir yatıyorsun, uykunu almış olmalısın ”Uyku tulumu: 1 Uykuyu çok seven kimse, çok uyuyan 2 İçine girilerek yatılan tulum biçimindeki yatak ”Uyku tulumu sen de, çabuk kalk!”Uykuya dalmak: Rahat ve derin bir şekilde uyumak ![]() Uyur uyanık: Yarı uykulu ”Uyur uyanık ayakta nöbet tutmaya çalışıyordu ”Uzağı (ileriyi) görmek: Gelecekte ne olacağını sezmek, kestirmek ”Dedem uzağı gören bir adamdı ”Uzaktan uzağa: 1 İlgisi pek az olan 2 Çok uzaktan ”Uzaktan uzağa selâmlaşıyorduk işte ”Uzun boylu: 1 Boyu uzun olan 2 Uzun süre 3 Derinlemesine, ayrıntılarıyla ”Meselenin üzerinde öyle uzun boylu durmadık ”Uzun etmek: 1 Nazlanmak, sözünde direnmek 2 Sözü uzatmak, tartışmayı sürdürmek 3 Aşırı gitmek ”Haydi uzun etme de gel benimle!”Uzun hikâye: Pek çok ayrıntıları bulanan, anlatması uzun sürecek, anlatılmadan da anlaşılamayacak olan olay ya da konu ![]() Uzun lafın (sözün) kısası: Özetle, kısaca, sözü uzatmayarak ”Uzun lafın kısası, yazar gerçekçi olmalıdır ”Uzun uzadıya: Çok ayrıntılı olarak, en ince noktalarına inerek ”Meseleyi uzun uzadıya inceledik ” |
|
Ü Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları |
|
|
#40 |
|
Şengül Şirin
|
Ü Harfi İle Başlayan Deyimler Ve AnlamlarıÜ HARFİYLE BAŞLAYAN DEYİMLER Üç aşağı beş yukarı: Az bir farkla, az fazla ya da az eksik olmak üzere, yaklaşık olarak ”Üç aşağı beş yukarı anlaşırız, merak etme ”Üç buçuk atmak: Çok korkmak, korku içinde olmak, istenmeyen bir durum olacak diye korkup durmak ![]() Üçe beşe bakmamak: Alışverişte fiyat konusunda küçük farkları önemsememek, almak ya da satmak konusunda cimri davranmamak ”İstediğini üçe beşe bakma, mutlaka al ”Üç otuzluk: Yaşı hayli ilerlemiş (kimse) ![]() Ümidini kesmek: Artık ummaz olmak, olacağını beklememek, kavuşamayacağını anlamak ”Ümidimi kestim iyice, kocam artık geri dönmeyecek ”Ümitsizliğe düşmek: Gerçekleşmeyeceğine, olmayacağına inanmak ”Ümitsizliğe düşme bu kadar, belki geri gelir ”Ün kazanmak: Adı her yerde duyulmak, şöhreti herkesçe bilinir olmak ”O cihana ün salmış bir güreşçidir ”Üst baş: Kılık kıyafet, giyim kuşam ”Üstüne başına hiç bakmaz ki o ”Üste çıkmak: Suçlu olduğu hâlde suçsuz durumda olduğunu söyleyip karşısındakini suçlamak ”Bir an önce bu işten kurtulmak için üste çıkmayı başarmalıyım diye geçirdi içinden ”Üstesinden gelmek: Becermek, üzerine aldığı işi başarmak, yapmak ”Hiç endişelenme sen, üstesinden gelecektir o işin ”Üste vermek: Fazladan ödeme yapmak ”Üste bir milyon verdiler ama bu arabayı değişmedim ”Üst perdeden konuşmak: 1 Üstünlük taslayarak konuşmak 2 Çok yüksek sesle konuşmak ”Üst perdeden konuşmaya bayılır ”Üstü başı dökülmek: Kılık ve kıyafeti çok eski olmak, perişan durumda bulunmak ![]() Üstü kapalı konuşmak: Açık, kesin ifadeler kullanmadan konuşup dinleyenin kavrayışına bırakmak ”Niçin üstü kapalı konuştuğunu bir türlü anlayamıyordu ”Üstünde durmak: Bir işe önem vermek, o işle yakından ilgilenmek, uğraşmak ”Şu işin üstünde dur biraz, yoksa sonun kötü olacak ”Üstünde kalmak: Artırma ya da eksiltme sırasında onda kalmak 2 Suçlanmak ”Onlar kaçıp gittiler, kabahat bizim üstümüzde kaldı ”Üstünden atmak: Başından savmak, bir şeyi ödev olarak kabul etmemek, başkasını ilgilendirdiğini belirtmek ”Bu iş senin, sakın üstünden atayım deme ”Üstünden dökülmek: Bir giysi bol ve biçimsiz olmak, yakışmamak ![]() Üstünden (şu kadar zaman) geçmek: Aradan (şu kadar) zaman geçmek ”Üstünden şu kadar zaman geçmesine rağmen hâlâ borcunu ödemedi ”Üstüne almak: 1 Alınmak, bir hareketin kendisine karşı yapıldığını sanarak kaygılanmak 2 Bir görevi üstlendiğini kabul etmek ”Her sözü üstüne alma lütfen!”Üstüne atmak: Kendi kaptığı bir suçu birine yüklemek ”Camı kendi kırdı ama suçu arkadaşının üstüne attı ”Üstüne basmak: 1 Yerinde bir fikir beyan etmek 2 İyice belirtmek ”Üstüne basa basa anlat, baban çok mağdurmuş de!”Üstüne bir bardak (soğuk) su içmek: O işten umudunu kesmek, o işin olacağına inanmamak, parasını ya da malını almaktan vazgeçmek ”Verecek mi? Sen o paranın üstüne bir bardak soğuk su iç!”Üstüne (üzerine) düşmek: 1 Bir şeyi elde etmek için çok uğraşmak 2 (Çocuğu) sevme ya da korumada çok ileri gitmek ”Şu çocuğun üstüne bu kadar düşmeyelim, şımardıkça şımarıyor, neredeyse başımıza çıkacak ”Üstüne fenalık gelmek: Aşırı ölçüde sıkılmak, çok bunalmak ![]() Üstüne geçirmek: 1 Bir malın tapusunu kendi üzerine yazdırmak ya da çıkartmak 2 Bir çocuğu evlât edinmek, kendi nüfusunu kaydettirmek ”Evi üstüne geçirmiş dedem, doğru mu?”Üstüne gelmek: Bir şey konuşulurken ya da yapılırken çıkagelmek ![]() Üstüne gül koklamamak: Sevdiği birinden başkasını sevmemek, başkası ile ilişki kurmamak ![]() Üstüne (yatmak) oturmak: Hiç hakkı değilken başkasının malını kendine mal etmek ”Vakıf mallarının üstüne oturdu adam, nasıl yaptı, vicdanı nasıl el verdi bilmiyorum ”Üstüne titremek: Pek fazla sevgi, özen göstermek; zarar gelmesin diye itinalı davranmak ”Öğrencilerinin üstüne böyle titreyen bir öğretmen daha görmedim ”Üstüne toz kondurmamak: Bir şeyin kusur, eksiği olduğunu kabul etmemek ”Çocuğunun üstüne hiç toz kondurmuyor ”Üstüne tuz biber ekmek: Bir üzüntüyü, derdi, kusuru artıracak durum oluşturmak ![]() Üstüne üstüne gitmek: 1 Bir konuda bir kimseye sürekli baskı yapmak 2 Güç bir şeyden yılmayıp, sonucu tehlikeli de olsa, çekinmeden o şeyle uğraşmak ”Biliyorum zor ama üstüne üstüne gitmelisin, ancak o zaman başarabilirsin ”Üstüne varmak: 1 Bir şeyi yapmasını zorlayarak istemek 2 Bir kadın, evli bir erkekle evlenmek ”Demek tükürdü sana; üstüne varma, zorlama demedim mi sana?”Üstüne yıkmak: 1 Kendi işlediği bir suçu başkasına yüklemek 2 Kendisinin de sorumlu olduğu bir işin ağırlığını başkasına yüklemek ”Evin geçim yükünü annenin üstüne yıkmışlar, sorumsuzca yaşıyorlar ”Üstüne yürümek: Yıldırmak, korkutmak amacıyla saldıracakmış gibi yapmak; ya da saldırmak ”Öfkeyle delikanlının üstüne yürüdü ”Üvey evlât gibi tutmak (saymak) : Horlamak, haksızlık etmek, iyi davranmamak, küçümsemek ”Dokunma bana, beni hep üvey evlât gibi tuttun, ne zaman yaklaştıysam sana köşe bucak kaçtın benden ”Üzüm üzüm üzülmek: Haddinden fazla, çok üzülmek ”Anneciği üzüm üzüm üzülüyor ama bir çare bulamıyordu ” |
|
V Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları |
|
|
#41 |
|
Şengül Şirin
|
V Harfi İle Başlayan Deyimler Ve AnlamlarıV HARFİYLE BAŞLAYAN DEYİMLER Vadesi gelmek (yetmek): 1 Ömrü sona ermek, eceli gelmek, ölmek 2 Süresi dolmak, ödeme zamanı gelmek ”Vadesi geldi geçiyor ama senet sahibi hâlâ ortalıkta görünmüyor ”Vakit geçirmek: Oyalanmak, bazı şeylerle meşgul olarak zamanın geçmesini sağlamak ”Top oynayarak vakit geçirebiliriz sanırım ”Vakit kazanmak: 1 Karşı tarafı oyalayarak zamanı uzatmak 2 Bir şeye ayrılan ya da harcanan zamanı uzatmak ”Sen onu meşgul et ki hemen yola çıkmasın, bu sayede biz de biraz vakit kazanmış oluruz ”Vakitli vakitsiz: Rastgele bir zamanda, gelişigüzel, uygun bir zamanı gözetmeden ”Vakitli vakitsiz gelip giderdi evine ”Vaktini almak: Epey zaman harcanmasını gerektirmek, başka bir işe ayrılmış zamanı tutmak ”Vaktini alıyorum ama başka çarem de yok ”Vaktini öldürmek: Zamanını yararsız, gereksiz, boş işlerle ya da hiç iş yapmadan, boş yere geçirmek ”Bu kazanç getirmeyen işle bütün vaktini öldürecek misin yani?”Vaktini şaşmamak: Tam zamanında ”Vaktini şaşmaz o, göreceksin şimdi gelecek ”Vara yoğa karışmak: Her şeye, üstüne lâzım olsun olmasın her işe karışmak ”Üvey annemin vara yoğa karışmasından bıkmış usanmıştım iyice ”Varlık göstermek: Beğenilir bir iş yapmak; kendini kanıtlayacak, göze görünür bir görevini yerine getirmek; kendini göstermek ”Oynadığı ilk oyunda bir varlık gösteremedi ”Varlıkta darlık çekmek: Elinde her imkân olduğu hâlde bunlardan yararlanamamak, sıkıntıya düşmek ![]() Vay canına!: Şaşma, öfke duygusunu dile getirmek için kullanılır ![]() Vebali boynuna olmak: Bir işin günahını yüklenmek ![]() Velveleye vermek: Gereksiz bir heyecana, telâşa düşürmek ”Bir anda ortalığı velveleye verdiler; bağırmaya, sağa sola koşmaya başladılar ”Verip veriştirmek: Ağır sözler söylemek, ağzına ne gelirse söylemek ”Yüzüne karşı verip veriştirdi ama o tek kelime bile söylemedi ”Veryansın etmek: Hiç insaf göstermeden, acımadan saldırmak; ağzına geleni söylemek ![]() Vıcık vıcık: Sulu ve gevşek olmak, basıldığında ses çıkarmak ”Etraf vıcık vıcık çamurdu, yürüyemiyorduk ”Vıdı vıdı etmek: Söylenip durmak, hemen her şeyi eleştirip beğenmediğini söyleyerek durmadan konuşmak, etrafındakileri rahatsız etmek ”Sus artık, vıdı vıdı edip kafamı şişirdiğin yeter ”Vız gelmek (vız gelip tırıs gitmek): Hiç önemsememek, aldırış etmemek ”Onun sözleri vız gelir bana, önce kendine söz geçirsin ”Viraneye çevirmek: Yakıp yıkmak, yıkıntı durumuna getirmek, harap etmek ”Beş gün geçmeden viraneye çevirdiler evi ”Voli vurmak: Haksız olarak kazanç elde etmek, vurgun vurmak ![]() Volta atmak: Bir aşağı bir yukarı dolaşmak, gidip gelmek ”Canımız sıkıldıkça avluda volta atıp dururduk ”Vur abalıya: Bütün yükün yumuşak huylu kişiye yüklenmesi; sessiz, güçsüz kimsenin hırpalanması, hakkının çiğnenmesi durumunda karşıdaki kişiye sitem yollu söylenir ![]() Vur dedikse öldür demedik ya!: Bir isteği, dileği yerine getirirken aşırılığa kaçıp da işi berbat edene karış söylenir ![]() Vurduğu yerden ses getirmek: Eli ağır olmak, çok kuvvetli vurmak ![]() Vurdumduymaz Kör Ayvaz: Umursamaz, aldırmaz, duygusuz ve kayıtsız kimse ![]() Vur patlasın çal oynasın: Aşırı zevk ve eğlence; aşırı zevk ve eğlenceye düşkün kimsenin parasını bu yolda harcamasını anlatır ”Vur patlasın çal oynasın sabaha kadar tepinip durdular ”Vurucu güç: Çok etkin silâhlarla donatılmış, özel eğitim görmüş askerî birlik ”Ordu içinde vurucu bir gücün oluşturulması konusunda fikir birliğine vardılar ”Vücuda getirmek: Oluşturmak, meydana getirmek, var etmek ”Bütün bu canlıları Yüce Allah`tan başka kim var edebilir ki?”Vücudunu ortadan kaldırmak: Öldürmek ”Sabaha kadar adamın vücudunu ortadan kaldırın, yoksa başımıza çok iş açacak ” |
|
Y Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları |
|
|
#42 |
|
Şengül Şirin
|
Y Harfi İle Başlayan Deyimler Ve AnlamlarıY HARFİYLE BAŞLAYAN DEYİMLER Ya Allah deyip (atılmak): Cenab-ı Hak`a sığınarak (atılmak) ”Ya Allah deyip düşmanın üzerine atıldı ”Yabana atmak: Önem vermemek, önemsiz görüp dikkate almamak, üzerinde durmamak ”Babanın sözlerini sakın yabana atayım deme ”Yabancılık çekmek: Bir iş ya da çevrede yabancı olmaktan dolayı ortaya çıkan zorlukların etkisinde kalmak ”Ona hiç yabancılık çektirmedi ”Ya bu deveyi gütmeli, ya bu diyardan gitmeli: “Bu işi mutlaka yapmalısın, başka yolu yok, aksi taktirde burada kalamazsın ” anlamında kullanılır![]() Ya devlet başa, ya kuzgun leşe: “Giriştiğim iş beni ya büyük bir varlığa ve mevkiye ulaştıracak ya da mahvedecek, batıracak” anlamında söylenir ![]() Yad eller: 1 Baba ocağından uzak yerler, gurbet 2 Yabancı kimseler, yabancılar ”Yiğidim yad ellerde kalmasın, dönsün geri Rabbim ”Yâd etmek: Anmak, hatırlamak ”Seni her gün yad ederiz buralarda ”Yağ bağlamak: Semirmek, üzerine biriken yağ katılaşmak ![]() Yağ bal olsun: “Yediğin, içtiğin helâl ve afiyet olsun” anlamında söylenir ![]() Yağcılık etmek: Dalkavukluk etmek, övmek, pohpohlamak ”Öğrenci öğretmenine yağ çekiyor, gözünün içine bakıyor, bu şekilde iyi not alacağını sanıyordu ”Yağlı ballı olmak: Araları çok iyi, içli dışlı, samimi olmak ”Öyle yağlı ballı olmuşlardı ki birbirlerine her şeylerini anlatıyorlardı ”Yağlı kapı: Çalıştırdığı kimselere bol kazanç sağlayan kimse, kuruluş, aile ya da yer ”Herkese nasip olmaz öyle yağlı kapı ”Yağlı kuyruk: Kolayca ve bolca yararlanılabilecek kaynak; basitçe sömürülebilecek iş veya kimse ”Bulmuşsun bir yağlı kuyruk, çek babam çek!”Yağlı müşteri: Bol paralı, çok alışveriş yapan zengin alıcı ”İki üç yağlı müşterimiz de olmasa kapamak zorunda kalacağız bu dükkânı ”Yağma gitmek: Bir şey çok alıcı bulup çok satılmak, kolay müşteri bulmak ”Kapanın elinde kalıyor, yağma gidiyor, koş koş, sen de yetiş!![]() ”Yağma Hasan`ın böreği: Hakkı olanın da olmayanın da kolayca yararlandığı, kimsenin korumadığı, her yanından sömürülen kaynak ![]() Yağma yok: “Öyle şey olmaz, buna izin vermezler, kolay kolay elde edemezsin” anlamında bir tutumun ya da davranışın yanlışlığı ifade etmek için kullanılır ![]() Yağmurdan kaçarken doluya tutulmak: Bir tehlikeden, güç bir durumdan kaçarken daha kötüsüyle karşılaşmak ![]() Yağmur yağarken küpünü doldurmak: Kazanma fırsatı varken ondan yararlanıp para veya mal edinmek ”Bana bak aslanım, daha ne istiyorsun, yağmur yağarken küpünü doldur yoksa pişman olursun ”Yağ tulumu: Çok şişman, çok yağlı ”Birkaç ay sonra yağ tulumu olacak, şuna birisi söylese de çok yemese ”Ya herrü (herro) ya merrü (merro): “Tehlikeyi göze aldık, giriştiğimiz işte ya batar ya da çıkarız” anlamında kullanılır ![]() Yahudi pazarlığı: Tarafların çıkarlarını düşünerek çekişe çekişe yaptıkları pazarlık ”Benimle Yahudi pazarlığı yapmaya kalkma lütfen ”Yakadan atmak: Savıp kurtulmak, başından atmak “İnan onu yakamdan atmaya çalışıyorum ”Yaka paça: Hiçbir itiraz dinlemeden, zorla, kuvvet kullanarak (götürmek) ”Polisler adamı yaka paça götürdüler ”Yakası açılmadık: Hiç duyulmadık, bilinmedik, ayıp söz, küfür ![]() Yakasına sarılmak: İstediği şeyi almak ya da dövmek için tutup bırakmamak, zorlamak ”Çocuk annesinin yakasına sarılmış balon diye ağlıyordu ”Yakasına yapışmak: Hesap sormak ya da bir şey istemek için tutup bırakmamak ”Beni de götüreceksin diye yakama yapıştı, ben de getirmek zorunda kaldım ”Yakasını bırakmamak: Bezdirecek kadar üstüne düşmek, ısrar etmek, yanından ayrılmamak ”Ne olursa olsun yakasını bırakmayıp paramı alacağım ondan ”Yakasını kaptırmak: Bir şeyin, bir kimsenin etkisinden kendisini kurtaramamak, ona bağlanmış olmak ![]() Yakayı sıyırmak: Kurtulmak, kaçmak ”Çok şükür şu adamdan yakayı sıyırdık ”Yaka silkmek: Bıkıp usanmak; bir iş, durum, yer ya da kimsenin olumsuz yanlarından tedirginlik duyduğunu belirtmek ”Doğrusu yaka silkinecek bir iş seninki de ”Yakayı ele vermek: Yakalanmak, kaçamayarak ele geçmek ”Mahallenin hırsızı sonunda yakayı ele verdi ”Yakayı kurtarmak: Umulmazken bir işten ya da kimseden kurtulmak, kaçmak ”Bu pis işten yakayı nasıl kurtardık hâlâ anlayabilmiş değilim ”Yakınlık duymak: Birine karşı sevgi ve ilgi duymak, yabancılık hissetmemek ”Hayatta yakınlık duyduğum tek insandı ”Yakışık almamak: Yerinde olmamak, uygun düşmemek, yaraşmamak ”Çocuğu herkesin içinde azarlaman hiç de yakışık almadı ”Yalancı pehlivan: Yapamayacağı bir işi yapabilecekmiş gibi görünen kimse, palavracı ”Yalancı pehlivanın biridir o, ona güvenmeyin ”Yalancısı olmak: Doğruluğu bilinmeyen, inanılmayacak sözleri bir başkasından işiterek söylemiş olmak ”Ben şefin yalancısıyım, müdür ihalelerde insiyatifini kullanıyor ve rüşvet yiyormuş ”Yalan dolan: Hile, düzen, dalavere, yolsuz davranış,”Yalan dolanla iş görmeye kalkanların başına işte bunlar gelir ”Yalan yere: Gerçeğe uygun olmayarak ”Yalan yere adamı şikâyet ettiler ”Yalayıp yutmak: 1 İştahla, hiçbir şey bırakmadan yiyip bitirmek 2 Kötü bir söz ya da davranış karşısında sessiz kalıp, kabullenmek ”Sofradaki bütün yemekleri yalayıp yuttu ”Yalpa vurmak: İki yana, sağa sola; bir o yana, bir bu yana sallanarak yürümek ”Nedendir bilmem, yalpa vurarak yürüyordu ”Yalvar yakar olmak: Çok yalvarıp yakarmak ![]() Yan bakmak: Beğenmeyerek, kötü niyetle, düşmanca bakmak ”Bu adamın her gün yan bakması artık canıma yetti!”Yan basmak: 1 Aldanmak 2 Kaypaklık edip dürüst davranmamak ”Sana tanınan bu fırsatı iyi değerlendir, sakın yan basayım deme ”Yan çizmek: Kendisine yüklenen bir görevden kaçmak ”Üç kişi yan çizdi, demek ki ikimiz taşıyacağız bu bidonları ”Yandan çarklı: 1 Şekeri yanına konmuş olan kahve veya çay ”Usta, iki yandan çarklı yap!” 2 Bir omuzu düşük olarak yürüyen 3 Çarkı yanda olan gemi![]() Yan gelip yatmak: Yapacak işleri olduğu hâlde yapmamak, rahatına bakmak, keyfince yaşamak ”Hiç çalışmıyor, yan gelip yatıyor akşama kadar ”Yangına körükle gitmek: Anlaşmazlığı, gerginliği, kargaşalığı artırıcı, her iki tarafı kışkırtıcı söz ve davranışlarda bulunmak ”Sen karışma, çekil aralarından, yangına körükle mi gitmek istiyorsun?”Yan gözle bakmak: 1 Kötü niyetle, düşmanca bakmak 2 Göz ucuyla bakmak ”Tezgâhtaki mallara yan gözle bakıp geçti ”Yanık ses: Hüzünlü, çok dertli, içindeki acıyı dile getiren ses ![]() Yanına bırakmamak: Kendisine yapılan kötülüklerin öcünü almak, cezasını sert karşılıklarla vermek ”Bunu, onun yanına bırakmayacağım ”Yanına (kâr) kalmak: Kendisinden öç alınmamak, yaptığı kötülük sert karşılık görmemek, cezasız kalmak ”Adamın yaptığı yanına kâr kaldı, nasıl adalet bu?”Yanına salâvatla varılır: Çok öfkeli, kızgın ve kibirlidir ![]() Yanından bile geçmemiş: Hiç ilgisi yok, en ufak benzerliği bile yok ”Sen kardeşini bir görsen, bu onun yanından bile geçmemiş ”Yanıp tutuşmak: 1 Elde etmek için güçlü bir istek duymak, elde edemediği için de büyük üzüntü içinde olmak 2 Kuvvetli bir aşkla sevmek ”Bakan olmak isteğiyle yanıp tutuşuyordu ”Yanıp yakılmak: Sızlanıp şikâyet etmek, derdini döküp durmak ”Çoluk çocuk açtı, kimse yardım elini de uzatmıyordu, birine de yanıp yakılmayı bir türlü kendine yediremiyordu ”Yanlış ata oynamak: Kazanmak için giriştiği işte tuttuğu yol, dayandığı kimse dayanıksız ve çürük çıkmak, dolayısıyla aldanmış olmak ![]() Yanlış kapı çalmak: İsteğinin yapılamayacağı bir yere başvurmak ”Meğer biz yanlış kapı çalmışız ”Yan tutmak: Taraflardan birini desteklemek, onun söz ve davranışlarını benimsemek, yansız olmamak ”Yan tutmayıp tarafsız kalırsan senin için daha iyi olur ” |
|
Y Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları |
|
|
#43 |
|
Şengül Şirin
|
Y Harfi İle Başlayan Deyimler Ve AnlamlarıYan yan bakmak: Düşmanca, kötü niyetle bakmak ![]() Yapmadığını bırakmamak: Bütün kötülükleri yapmak, eziyet etmek ![]() Yara açmak: 1 Bir şeyin yüzünde, özellikle de vücudun bir yerinde yara oluşmasına sebep olmak 2 Büyük dert, acı, üzüntü vermek ”Onun sözleri içimde bir yara açtı ”Yaraya merhem olmak: Acil ihtiyaçları karşılamak ”Şu getirdiklerim yaraya merhem olur mu bilmem?”Yardan atmak: Bir kimseyi aldatarak kazaya uğratmak, tehlikeli bir durumun içine itmek, türlü belâlara sokmak ”İnsan dostunu yardan atar mıymış?”Yarı buçuk: Tam değil, çok az, tamamlanmamış, baştan savma ![]() Yarım adam: Güçsüz, sakat, zayıf, hasta kimse ”Ben bir yarım adamım diye beni hor göremezsiniz!”Yarım ağızlı (söylemek): İsteksizce, istemeye istemeye, gönülsüzce (söylemek) ”Demek sizi de yarım ağızla davet ettiler ”Yarım yamalak: Gelişigüzel, üstünkörü, eksik ve kusurlu ”Ödevlerini bir daha yarım yamalak yapma!”Yarından tezi yok: En kısa zamanda, çok çabuk, geciktirmeden ![]() Yarı yolda bırakmak: Verilen desteği, yapılan yardımı sonuna kadar götürmemek ”Sana nasıl güvenebilirim, beni kaç kez yarı yolda bıraktın ”Ya sabır çekmek: Kötülüklere, sıkıntılara, üzücü olaylara karşı tepki göstermemeye çalışıp, Cenab-ı Allah`tan kendisine sabır vermesini istemek ![]() Yaş Dökmek: Ağlamak ”Senin için az yaş dökmedi ailen ”Yaşını başını almış (olmak): Yaşı epeyce ilerlemiş olmak, yaşlanmış veya olgunlaşmış olmak ”Yaşını başını almış bir adamdır, çekinmeyin, gidin, size olgun davranacaktır ”Yaşını içine akıtmak: Hissettiği acıyı, ızdırabı, üzüntüyü belli etmemek; ağlamak isteğini bastırmak ![]() Yaş tahtaya (yere) basmamak: Kolay kolay tuzağa düşmemek, uyanık davranmak ”O, benim yaş tahtaya basmayacağımı iyi bilir ”Yatağa düşmek: Hastalık yüzünden yatmak zorunda kalmak, ayağa kalkamayacak durumda olmak ”Sizin yüzünüzden yatağa düştü çocukcağız ”Yataklık etmek: Bir suçluya yardım etmek, onu gizlemek, barındırmak ![]() Yatak yorgan yatmak: Çok hasta olmak ”Bizim adam yatak yorgan yatıyor, ne yiyor, ne içiyor ”Yatırım yapmak: Gelir amacıyla bir işe para yatırmak veya aynı amaçla önceden ortam hazırlamaya çalışmak ”Biz o arsayı yatırım yapmak için aldık ”Yavaş gel: “Atıp tutma, abartma, ölçüsüz konuşma” anlamında kullanılır ![]() Yaya kalmak: 1 Taşıt ya da hayvana binmeden yürümek zorunda kalmak 2 Yardımcısız kalmak, güvendiği yer ve kişileri kaybetmek, istediği şeyi yapamaz olmak ”İşte şimdi yaya kaldın, ne yapacaksın görelim?”Yayan yapıldak: Çıplak ayakla, yayan ”Onca yolu yayan yapıldak yürüyecek ”Yaygarayı basmak: Bağırıp çağırmak, önemli bir nedeni olmadığı hâlde feryat etmek ”Elinden şekeri alınınca yaygarayı bastı ”Yaz boz tahtasına çevirmek: Bir konuda birbirine uymayan kararlar almak, kararsızlık yüzünden bir konuda sık sık fikir değiştirmek ![]() Yedeğe almak: Bağlayarak arkasından çekip götürmek ![]() Yedi canlı: Pek çok ölüm tehlikesi geçirip sağ kurtulan insan ya da hayvan ”Yedi canlı mısın nesin, nasıl kurtuldun o kazadan?”Yedi düvel: Bütün devletler, herkes, bütün dünya ”İstiklâl Savaşı`nı yedi düvele karşı verdik biz ”Yediden yetmişe: En büyüğünden en küçüğüne, eli ayağı tutan herkes ”Halk yediden yetmişe silâhlanmış düşmanı bekliyordu ”Yediği naneye bak: Yersiz, uygunsuz iş yapanlar için kullanılır ![]() Yedi iklim dört bucak: Hemen her yer, bütün dünya ”Yedi iklim dört bucak dolaştı durdu ”Yedi kat yabancı: El, ne akraba, ne tanıdık, hiçbir yakınlığı yok ”Yedi kat yabancıyla iş yapmam diyor ”Yeğ tutmak: Bir şeyi bir şeyden daha önemli görüp tercih etmek ”Kim ki öbür dünyayı bu dünyaya yeğ tutar, o kazanmıştır ”Ye kürküm ye: Saygının kişiliğe karşı değil, zenginliğe, varlığa, giyim ve kuşama karşı gösterildiğini anlatmak için kullanılır ![]() Yele vermek: 1 Boşuna harcamak 2 Savurmak ”Bütün parayı yele vermek zorunda mıydın?”Yelkenleri suya indirmek: Israrından, iddiasından, direnmekten vazgeçip karşısındakinin dediğini kabul etmek; yüksekten atıp tutmayı bırakarak yumuşamak ”Yelkenleri nasıl da suya indi dediğini yaptıramayınca ”Yel yeperek yelken kürek: Telâş içinde, çok acele olarak, heyecanla ![]() Yemeden içmeden kesilmek: Bir üzüntü, korku ya da heyecan sebebiyle yiyemez duruma gelmek, iştahı kapanmak ”Yemeden içmeden esildi, âşık mıdır nedir?”Yeme de yanında yat: İstek uyandıran, görünüşü çok çekici olan, çok lezzetli yemekler için kullanılır ![]() Yemin etsem başım ağrımaz: “Gerçek olduğundan eminim, bu konuda yemin de edebilirim” anlamında kullanılır ![]() Yenilir yutulur gibi değil: 1 Yenmeyecek nitelikte (yiyecekler için) 2 Aşırı, çok pahalı 3 Çok ağır, kabul edilmez (söz) 4 Kendisiyle başa çıkılamayacak durumda olan ”Doğrusu yenilir yutulur gibi değildi o sözler ”Yer almak: 1 Bir şey yapanların arasında bulunmak 2 Adına ayrılan yerde bulunmak”Şiir komisyonunda sen de yer aldın mı?”Yer cücesi: Ufak tefek olduğu gibi kurnaz, fitneci, çok bilmiş kimse ![]() Yer demir gök bakır: “Hiçbir yerden yardım alma umudu kalmadı, bütün kapılar kapalı, yardım imkânları ortadan kalktı, kime baş vurdumsa elim boş döndüm” anlamında çaresizliği anlatmak için kullanılır ![]() Yerden yere çalmak: Çok hırpalamak, acınacak duruma düşürmek, zor durumlarda bırakmak ”Bütün milletin içinde yerden yere çaldı delikanlıyı ”Yere bakan yürek yakan: Uslu, uysal, sessiz görünüp gizliden gizliye ve sinsice dolap çeviren, kötülük yapan kimse ”Desene yere bakan yürek yakan cinstenmiş o da ”Yere göğe koyamamak: Çok önem vermek, nasıl ağırlayacağını ve memnun edip mutlu kılacağını bilememek ![]() Yer etmek: 1 İz bırakmak 2 İyice yerleşmek ”Bu sözler kulağına iyice yer eder umarım ”Yerinde duramamak: Sürekli hareket etmek, kıpırdanmak, sabırsızlanmak, içi içine sığmamak, eyleme geçmek için telâş içinde dolaşmak ”Gelecekleri haberini alınca ne yapacağını şaşırdı; yerinde duramıyor, sağa sola koşturup duruyordu ”Yerinden oynamak: 1 Bulunduğu bir yerden ayrılmak 2 Hareketli, heyecanlı, gürültülü, karışık bir zaman yaşamak ”O büyük kahramanın dönüş haberi gelir gelmez şehir yerinden oynamıştı sanki!”Yerinden oynatmak: Yerini değiştirip başka bir yere kaldırmak ”Sakın bu vazoyu yerinden oynatmayın ”Yerinde saymak: 1 Yürür gibi yaparak hep aynı yerde ayaklarının birini kaldırıp birini basmak 2 Hiç gelişme, ilerleme gösterememek ”Okullar neredeyse kapanacak ama bizim çocuk hâlâ yerinde sayıyor, okumayı bir türlü sökemedi ”Yerinde yeller esmek: Yok olmak, artık bulunmamak ”Gittiğimde ayakkabıların yerinde yeller esiyordu ”Yerin dibine geçmek: 1 Çok utanmak, sıkılmak 2 Kaybolmak, göze görünmez olmak ”Şuradaydı ama bulamıyorum, yerin dibine geçti sanki!”Yerine geçmek: 1 Görevden ayrılan birinin yerine geçmek 2 Bulunmayan bir nesnenin yerine kullanılabilmek ”Emekli olan müdürün yerine geçmek için iki müdür yardımcısı yarışa tutuştular ”Yerini bulmak: 1 Aradığı bir yeri bulmak 2 Yerine gelmek 3 Kendine uygun durumu, mevkiyi bulmak ”Yerini bulursam kızımı vermekte gecikmeyeceğim ”Yerini doldurmak: 1 Daha önce görevinden ayrılan, yerine geçtiği biri kadar başarılı olmak 2 Yerinin adamı, görevinin üstesinden gelir olmak ”Bakalım yerini doldurabilecek mi?”Yeri yurdu belirsiz: Serseri; ne iş yaptığı, nerde kaldığı, nereli olduğu bilinmeyen ”Yeri yurdu belirsiz bu adama yüz verme demedim mi?”Yerle bir etmek: Bir yeri yakıp yıkmak, tahrip etmek, temeline kadar söküp dağıtmak, taş taş üstüne bırakmamak ”Koca kenti bir saat bombalayıp yerle bir ettiler ”Yerli yersiz: Uygun olsun olmasın, uygun zamanı kollamadan ”Yerli yersiz konuşup duruyor geveze adam ”Yer tutmak: 1 Bir yeri kaplamak 2 Birine bir yer ayırmak ”Salonda yer tutmak yasaktır!”Yer vermek: 1 Önemini belirtmek 2 Kendi yerini bir başkasına vermek 3 İmkân tanımak ”Bu fikre de yer vermeliyiz ”Yer yarılıp içine girmek: 1 Çok utanmak 2 Yitirilen şey bir türlü bulunamamak ”Yer yarılıp içine girdi sanki, önceki gün şurada duruyordu ”Yer yerinden oynamak: Bir olay toplumda telâş, heyecan, gürültü, patırtı, kargaşa oluşturmak ”Bu kaleyi de zapdedersek yer yerinden oynayacak, bizi kimse tutamayacak artık ”Yeşil ışık yakmak: Bir şeyin olmasına izin vermek, göz yummak ”Onların bize yeşil ışık yakacaklarını hiç sanmıyorum ”Yılan hikâyesi: Bir türlü sonuca bağlanamayan, çözümlenemeyen, uzayıp giden (mesele ya da iş) ”Yılan hikâyesine döndü iş, ne yapacağız şimdi?”Yılanın kuyruğuna basmak: Zararı dokunacak, kötülük yapacak bir kimseye ilişmek ya da sataşmak yoluyla fırsat vermek ![]() Yıldırımları (veya şimşekleri) üstüne çekmek: Kimi davranışlarıyla pek çok kimseyi kızdırarak eleştirilere, saldırılara yol açmak ”Bu hareketlerinle şimşekleri üzerine çekiyor, hepimizi tehlikeye atıyorsun ”Yıldırımla vurulmuşa dönmek: Ansızın ortaya çıkan kötü bir durum karşısında sarsılmak, ne yapacağını bilemez olmak, bitkin ve şaşkın bir duruma düşmek ”İflas haberini duyunca yıldırımla vurulmuşa döndü, oraya yığılıp kaldı ”Yıldızı barışmamak: Aralarında görüş, düşünce ve duygu ayrılıkları bulunup birbirlerinden hoşlanmamak, birbirleriyle iyi geçinmemek, anlaşıp uyuşamamak ”Şu adamla yıldızım bir türlü barışmadı gitti ”Yıldızı parlamak: Çok başarılı olup herkesin dikkatini çekecek duruma gelmek, ün kazanmak ”Yıldızı parladığı bir sırada hayata veda etti ”Yıldızı sönmek: Ününü ve itibarını kaybetmek ”Yıldızının bu kadar çabuk söneceği kimin aklına gelirdi ki!”Yiğitlik sende kalsın: “Karşısındaki anlamasa da hoşgörü göster, özveride bulun, ılımlı davran, böylelikle soylu davranışını göstermiş olursun” anlamında bir anlaşmazlığa son vermek için taraflardan birine söylenir ![]() Yiyip bitirmek: 1 Parayı tüketinceye dek harcamak 2 Yemeği sonu gelinceye kadar yemek 3 Birini üzmek, tedirgin etmek, devamlı hırpalamak ”Senin bu hareketlerin beni yiyip bitirdi!”Yok canım!: 1 Gerçek mi, öyle mi? 2 Hayır inanmam, doğru değil bu!”Yok canım, değil ona gitmek, hiç görmedim bile ”Yok devenin başı!: “Daha neler, çok abartıyorsun, bu sözlere inanmam” anlamında, söylenenlere inanılmayacağını anlatmak için kullanılır ![]() Yok pahasına: Son derece ucuz, değerinin altında bir fiyata, ölü fiyatına ”Yok pahasına sattılar evi, yazık oldu ”Yol açmak: 1 Yeni bir yol yapmak 2 Herhangi bir sebepten ötürü kapanmış yolu açmak, geçilir duruma getirmek 3 Birinin geçmesi için kenara çekilip geçme önceliği tanımak 4 Bir olayın başlamasına sebep olmak, öncülük etmek ”Onun bu çıkışı özgürlük hareketinin başlamasına yol açtı ”Yola çıkmak: 1 Bir yere gitmek üzere bulunduğu yerden ayrılmak ”Sabah erkenden yola çıkacaklarmış ”Yola düşmek: Bir zorunluluk sebebiyle yola çıkmak, yol almaya başlamak ”Çabuk olun, onlar yola düşmüşlerdir bile ”Yola gelmek: Ters tutumunu düzeltmek, uslanmak, istenilen biçimdeki davranışı kabul etmek ”Kaygılanma, eninde sonunda yola gelecektir ”Yola getirmek: Birinin bir konudaki ters tutumunu düzeltmek ![]() Yol almak: 1 Çıkılan yolda ilerlemek ”Bir saatte epey yol alırız ” 2 Mesleğinde ilerlemek ”Kaynakçılığa başlayalı çok olmadı ama oldukça yol aldı ”Yol aramak: Bir meseleye çare bulmaya çalışmak, imkân aramak ”Bu çıkmazdan kurtulmak için bir yol arıyoruz fakat bulamıyoruz ”Yol bulmak: Bir çözüm, bir çare bulmak ”İnşallah bir yolunu bulur, öderiz borcumuzu ”Yoldan çıkmak: 1 Bir taşıt bir sebeple yolundan ayrılmak, gitmez olmak 2 Kötü yola sapmak, doğru yoldan ayrılmak, azgınlığa düşmek ”Komşunun çocuğu iyice yoldan çıkmış, ne yaptığını bilmiyor ” |
|
Y Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları |
|
|
#44 |
|
Şengül Şirin
|
Y Harfi İle Başlayan Deyimler Ve AnlamlarıYoldan kalmak: Gitmek istediği yere gidememek, alıkonmak, bir engel dolayısıyla gecikmek ”Çekilin önümüzden, bizi biraz daha oyalarsanız yoldan kalacağız ”Yol geçen hanı: Hemen herkesin girip çıktığı, uğradığı yer ”Sanki bu ev yol geçen hanı, hiç mi rahat etmeyeceğiz kendi evimizde!”Yol göstermek: 1 Rehberlik etmek, yolu bilmeyene tarif etmek, nasıl gidileceğini anlatmak 2 Nasıl davranılacağını, ne yapılacağını öğretmek ”Benim elimden bir şey gelmez, patrona git, o bir yol gösterir sana ”Yol iz bilmemek: 1 Bulunduğu yerde yabancı olup gideceği yolu ve yeri bilmemek 2 Görgüsüz davranmak![]() Yol kesmek: 1 Birinin geçmesine engel olmak 2 Issız yerlerde, yollarda soygunculuk yapmak ”Düğün alayının yolunu kesmiş eşkıyalar ”Yol tutmak: Yaşayışını inandığı, doğru bildiği bir düzende sürdürmek ”Sen de kendine özgü bir yol tuttun demek!”Yolu (ayağı) düşmek: Yolu üzerinde bulunan o yerden geçmesi gerekmek; o yer, yolu üzerinde bulunmak ”Sizin köye de yolum düştü, babanı gördüm, sana selâm söyledi ”Yoluna çıkmak: 1 Karşılamaya gitmek 2 Yolda karşısına çıkmak ”Bütün kasaba halkı yeni gelen kaymakamın yoluna çıkmıştı ”Yoluna (rayına) girmek: İstenilen biçimi almak, gerekli olan şekilde gelişmek ![]() Yoluna koymak: Bir işi olumlu bir duruma sokmak, istenilen şekle getirmek ”İşlerini kısa zamanda yoluna koymayı başardı ”Yolunu beklemek: Gelmesini beklemek ”Az yolunu beklemedi oğlunun ”Yolunu bulmak: 1 Kanunî olmayan yollardan kazanç sağlamak 2 Çözüme ulaşmak, gereken çareyi bulmak ”Onu razı etmenin yolunu buldum, çabuk benimle gel ”Yolunu kaybetmek: Hangi yoldan gideceğini bilememek, şaşırmak ”Çocuklar yollarını kaybetmişler, tam aksi yönde ilerliyorlardı ”Yolunu sapıtmak: Kötü yola düşmek, doğru yoldan ayrılmak ”Yolunu sapıtmış şu adamı Allah` tan başka kim doğru yola getirebilir?”Yolunu yapmak: Bir işi olumlu sonuca ulaştıracak ya da mümkün kılacak girişimde bulunup hazırlık yapmak veya tedbir almak ![]() Yolu tutmak: Bir yoldan kimseyi geçirmeyecek biçimde düzen kurmak ”Askerler tam teçhizatlı yolu tutmuşlar, bekliyorlardı ”Yol yordam: Bir şey, davranış ya da yapışın usul ve kuralları ”Madem yol yordam bilmezsin neden kalkışırsın böyle bir işe ”Yorgan gitti, kavga bitti: “Kavga, çekişme, anlaşmazlık nedeni olan şey ortadan kalkınca kavga da sona erdi ” anlamında kullanılır![]() Yorgunluğunu almak: 1 Yorgun kişi, yorgunluğunu gidermek için dinlenmek 2 Yorgun birini dinlendirmek![]() Yorgunluğunu çıkarmak: 1 Dinlenmek 2 Yaptığı işten, dinlenmesini sağlayacak iyi bir haber alıp huzur içinde olmak![]() Yörüngesine oturtmak: 1 (Uydu) istenilen yerde ve yönde hareket eder olmak 2 Bir iş yoluna girmek, rayına oturmak![]() Yufka yürekli: Çok duygulu olup olaylardan hemen etkilenip ağlayan, çok acıyan, üzülen kimse ”Senin bu kadar yufka yürekli olacağını düşünemezdim![]() Yukarı tükürsem bıyık, aşağı tükürsem sakal: İki davranış, iki kimse, iki karşıt şey arasında bir tercih yapamama zorluğunu anlatmak için kullanılır ![]() Yumruk kadar: 1 Küçücük, bir yumruk büyüklüğünde ancak (nesne) 2 Küçük çocuk ”Yumruk kadar çocuktan dayak yediğin doğru mu?”Yumurta kapıya gelmek: Yapılması gereken bir iş için zaman daralmış olmak, iş çok sıkışık zamana rastlamak ”Sen hep işleri yumurta kapıya gelence mi yaparsın?”Yumurtaya kulp takmak: Hemen her şeye bir kusur bulmak, bahane bulmakta usta olup hiçbir şeyi beğenmemek ![]() Yumuşak yüzlü: Kendisinden istenilenleri geri çevirmeyen, kimseyi gücendirmek istemeyen kimse ”Yumuşak yüzlü olduğum için mi tepeme çıkıyorsunuz?”Yuvarlak hesap: Ayrıntıya girmeden, bir bütün sayıya yaklaşık olarak tamamlanabilen hesap ”Aldığımız mallar yuvarlak hesap yüz bin lira tuttu ”Yuvarlanıp gitmek: Eldeki imkânlar içinde hayat sürmek ”Yuvarlanıp gidiyoruz işte ”Yuvasını bozmak: Ev ve aile düzenini bozmak, dağıtmak, alt üst etmek ”Hiç sebepsiz yuvasını bozdu nankör adam ”Yuvasını yapmak: Birinin hakkından gelmek, hakettiği ceza ya da cevabı vermek ”Onun yuvasını yapmak ancak bana düşer ”Yuvasını yıkmak: 1 Birinin eşinden ayrılmasına yol açmak 2 Bir kimse eşinden ayrılarak aile düzenini bozmak, yok etmek ”Zorla kadıncağızın yuvasını yıktılar, lânet olsun onlara ”Yük altına girmek: Sorumluluk gerektiren, ağır bir görevi kabul etmek ”Desene boş yere yük altına girmişiz biz ”Yük olmak: 1 Sıkıntılı bir işi başkasına yaptırmak 2 Masraflarını başkasına ödetmek ”Çocuklarım artık bana yük olmuyorlar ”Yükseklerde dolaşmak: Elde edilmesi zor şeyler istemek ”Yükseklerde dolaşmayı bırak da olabilecek bir şey iste ”Yüksek perdeden konuşmak: 1 Yüksek sesle konuşmak 2 Meydan okurcasına sert konuşmak 3 Yapılması güç şeyleri yapacakmış gibi abartılı konuşmak ”Bu adam yüksek perdeden konuşmaya bayılıyor ”Yüksekten atmak: Yapamayacağı şeyleri söylemek ”Amma da yüksekten atıyor ”Yükte hafif pahada ağır: Taşınması kolay, değerli eşya (altın, elmas gibi )Yükün altından kalkmak: 1 Üzerine aldığı ağır bir işi başarmak 2 Gördüğü bir iyiliğin karşılığı olarak bir şeyler yapmak ”Onu bu yükün altından kalkamaz sananlar nasıl da yanıldılar ”Yükünü tutmak: Çok zenginleşmek, para ve mal kazanmış olmak ”Kısa zamanda yükünü tuttu bizim komşu ”Yüreği ağzına gelmek: Birden bire çok korkmak, kalbi yerinden fırlayacakmış gibi hızlı hızlı atmak ”Karanlık ve ıssız sokakta yürürken bir çığlık duydu, yüreği ağzına geldi o an ”Yüreği cız etmek: Çok acımak, içi sızlamak ”Eşinin o hâlini görünce yüreği cız etti ”Yüreği çarpmak: 1 Korku ve kaygı duyup merak etmek, bu sebeple tedirgin olmak 2 Yüreği hızlı vurmak![]() Yüreği dayanmamak: Çok acı duymak, acısına katlanamamak ”Ailesinin son ferdini de kaybedince yüreği dayanmadı ihtiyar kadının, yatağa düştü ”Yüreği ezilmek: 1 Üzülmek, çok acı duymak 2 Çok acıkmış olmak ”İçim eziliyor, bir şeyler yemeliyim ”Yüreği hop etmek: Bir olay karşısında birdenbire korkup heyecanlanmak ![]() Yüreği ferahlamak: İçi kaygıdan, sıkıntıdan kurtulmak ![]() Yüreği kabarmak: 1 Midesi bulanmak 2 Merak, kaygı, korku ve sıkıntı yüzünden derin bir soluk alma gereği duymak![]() Yüreği kalkmak: Heyecanlanmak ”Tekne sallandıkça yüreği kalkıyordu ”Yüreği kararmak: İçine bir karamsarlık, bir sıkıntı çökmek; iyimserliği ortadan kalkmak ”Yüreğin kararmasın, onu bulacağımızdan emin ol ”Yüreği katı: Acımasız, acıma duygusundan yoksun kimse ![]() Yüreğine (içine) dert olmak: Birine karşı ya da birinin kendine karşı yaptığı bir davranış sonradan kendisi için acı, üzüntü kaynağı olmak ”Ona yemek vermedim ama yüreğime dert oldu ”Yüreğine inmek: 1 Birdenbire ölmek 2 Büyük ölçüde üzülmek ”Bu acı haberi verip de yüreğine indirmek mi istiyorsun?”Yüreğine (içine) işlemek: Çok tesirli olmak, derinden acı vermek ![]() Yüreğine od düşmek: Yüreği yanmak, belli bir sebep sonucu büyük bir acı duymak, çok üzülmek ”Kim ki başkasının uğradığı felâket onun yüreğine od düşürür, işte adam odur ”Yüreğine su serpilmek: Duyduğu üzüntüyü hafifletecek bir haberle karşılaşmak, ferahlamak ”Demek mahkemeye başvurmaktan vazgeçmiş, yüreğime su serpildi doğrusu, yoksa olayı hemen herkes duyacaktı ”Yüreği küt küt atmak: Korku ve heyecandan yüreği hızlı hızlı çarpmak ![]() Yüreği oynamak: Ansızın heyecanlanmak veya korkmak, tedirgin olmak ![]() Yüreği (içi) parçalanmak: Çok acımak, karşılaştığı bir durum sebebiyle çok üzüntü duymak ”Zavallının o hâlini görünce içim parçalandı ”Yüreği pek: 1 Korkusuz, yürekli, çok cesaretli 2 Yüreği katı ”Onca insanla baş etmeyi göze alıyor, yüreği pek bir insanmış demek ki ”Yüreği yanmak: 1 Çok fazla acımak 2 Bir felâkete uğramak ”Yüreğim yanıyor, acısını bir türlü unutamıyorum ”Yürükten bağlanmak: İçten, samimi olarak sevgi ve saygı duymak ![]() Yürürlüğe girmek: Bir kanun ya da kararname uygulanmaya başlamak ![]() Yüzünü ağartmak: Yakınlarının övünç duymasına neden olacak beğenilir bir iş yapmak ![]() Yüz bulmak: Kendisine gösterilen hoşgörüden yararlanma yoluna gidip şımarmak, hoşa gitmeyen davranışlarda bulunmak ![]() Yüze gülmek: 1 Sevimli, çekici görünmek 2 Yalandan dost görünmeye çalışmak ”Yüze gülüp arkadan insanın ekmeğini alır onlar ”Yüze vurmak: İşlediği bir suçu ya da kabahati birinin açıkça yüzüne söyleyip onun utanmasına yol açmak ”Suçunu sakın yüzüne vurup da utandırma onu ”Yüze yüze kuyruğuna gelmek: Uzun süren bir işin sonuna yaklaşmış olmak ![]() Yüz görümlüğü: Güveyin gelinin duvağını açarken verdiği armağan ![]() Yüz göz olmak: Senli benli olmak ve birbirinden çekineceği kalmamak, aradaki mesafe kalkmış olmak, lâubalileşmiş olmak ”İyice yüz göz olduk, beni artık dinlemiyorlar ”Yüz karası: 1 Utanılacak bir durum 2 Ailesi, çevresi için utanç verici bir iş yapmak ”Ailemizin o yüz karasını hiç kimse görmeye gitmeyecek, anladınız mı?”Yüz kızartıcı: Çok utandırıcı hareket veya durum ![]() Yüz dökmek: Zorlanarak, utanmayı ve sıkılmayı göze alarak, yalvararak bir kimseden ricada bulunmak ![]() Yüz tutmak: Bir şey olmak üzere bulunmak ”Hava kararmaya yüz tuttu ”Yüzde kalmak: 1 Derinleştirmemek 2 Önemli şeyler meydana getirmemek![]() Yüzü ak: Suçu, utanılacak durumu bulunmamak; temiz ve saf olmak ”Alnım açık, yüzüm aktır ”Yüzü görmemek: Kimi şeylere hiç sahip olamamak, onlardan uzak bulunmak ”Çocuklar günlerdir et yüzü görmediler ”Yüzü gözü açılmak: 1 Çevresi ile ilişkilerini geliştirmeye başlamış olmak, dünyayı anlamaya başlamak 2 İyiyi kötüyü, kendine yarayanı ayırt edici duruma gelmek![]() Yüzü gülmek: 1 Sevinci yüz hatlarında anlaşılır olmak 2 Neşelenip sıkıntıdan kurtulmak, feraha kavuşmak ”Bakıyorum yüzün gülüyor, sebebi ne ola ki?”Yüzü kalmamak: Bir kimseye karşı pek borçlu bulunmak ve ondan artık bir şey isteyecek hâli kalmamak ”Bu güne kadar ne istedimse verdi Artık yüzüm kalmadı, git, isteyebileceksen sen iste ”Yüzü kara: Utanacak bir durumu olan ![]() Yüzü kasap süngeri ile silinmiş: Utanacak, sıkılacak, arlanacak yanı kalmamış; arsız ![]() Yüzünden (suratından) düşen bin parça olmak: Sıkıntısı, öfkesi ve küskünlüğü yüz ifadesinden belli olmak ”Babamın yüzünden düşen bin parça, ne oldu yine?”Yüzünden okumak: 1 Ezberden değil, yazılı kâğıttan ya da kitaptan okumak 2 Neler hissettiğini, durumunu yüzünden anlamak ”Onun ne mal olduğu yüzünden anlaşılıyor ”Yüzüne bir daha bakmamak: Darılıp küsmek, bir daha konuşmamak; önemsemeyip ilgisiz kalmak ![]() Yüzüne kan gelmek: Benzi beti yerine gelmek, sağlığına kavuştuğu yüzünün kızarmasından belli olmak; soluk rengi geçmek ”İki şişe serum verdiler, sonunda yüzüne kan geldi ”Yüzünü ağartmak: Yakın çevresinin övünç duymasına neden olacak bir iş yapmak veya başarı kazanmak ”Uluslararası maratonda birinci gelerek milletin yüzünü ağarttı bu çocuk ”Yüzünü ekşitmek: Rahatsız olduğunu, hoşnut olmadığını, öfke duyduğunu yüz ifadesiyle belli etmek ”Haydi kalk, yüzünü ekşitme öyle, çok kalmayacağız onlarda ”Yüzünü gören cennetlik: Uzun bir süre ortalıkta görünmeyen kimseler için kullanılır ![]() Yüzünü kara çıkarmak: Yaptığı bir iş ya da davranışla birini utandırmak, mahçup duruma düşürmek ”Sakın onu gönderme, yüzünü kara çıkarır yoksa, pişman olursun!”Yüzünü kızartmak: Birini utandırıp yüzünün kızarmasına yol açmak ”Onun utanacağı sözleri söyleyip de yüzünü kızartmadan duramaz mısın sen?”Yüzünün akıyla çıkmak: Bir işe girip o işten başarı elde ederek, onurunu zedelemeden, utanılacak bir duruma düşmeden çıkmak ![]() Yüzü sirke satmak: Yüzünden hoşnut olmadığı anlaşılmak, asık yüzlü olmak ”Baksana, yüzü sirke satıyor adamın ”Yüz üstü bırakmak: Tamamlanmamış bir durumda, yarı yolda bırakmak ”İşleri yüz üstü bırakıp gitti ”Yüzü soğuk: Ürküntü veren, hoşnutluk vermeyen, sevimsiz,”Aman ne yüzü soğuk adamdı o öyle!” Yüzü suyu hürmetine: Bir kimsenin hatırına değer verildiği için ”Hz Peygamber`in yüzü suyu hürmetine Cenab-ı Allah, bizleri inşallah bağışlar ”Yüzü tutmamak: Bir şey istemeye ya da söylemeye çekinmek, cesaret edememek ”Babamdan para isteyeceğim ama bir türlü yüzüm tutmuyor ”Yüzü yerde: Alçakgönüllü ![]() Yüzü yok: “Bir şeyi yapmaya cesareti yok, öyle yanlışlıklar yaptı ki teklif etmeye utanıyor ” anlamında kullanılır![]() Yüz vermek: Her istediğini yerine getirerek şımartmak; yakınlık göstererek, hoş görülü davranarak ölçüsüz hareketler yapmasına sebep olmak ![]() Yüz yüze bakmak: Yakın ilişki içinde bulunup, bu ilişkileri bir süre devam etmek ”Birbirimize iyi davranalım, epey bir zaman burada yüz yüze bakacağız ”Yüz yüze gelmek: 1 Birden karşılaşmak 2 Bir araya gelmek ”Bu meseleyi yüz yüze geldiğiniz zaman konuşursunuz ”
|
|
Z Harfi İle Başlayan Deyimler Ve Anlamları |
|
|
#45 |
|
Şengül Şirin
|
Z Harfi İle Başlayan Deyimler Ve AnlamlarıZ HARFİYLE BAŞLAYAN DEYİMLER Zahmet çekmek: Sıkıntı, güçlük, yorgunluk ve eziyetlere katlanmak ”Senin adam olman için az zahmet çekmedim ben ”Zahmete sokmak: Birine sıkıntı, güçlük ve yorgunluk vermek; masraf ettirmek ”Adamcağızı durup dururken zahmete sokmuşsunuz ”Zaman kazanmak: Birini oyalayarak ihtiyacı olduğu zamanı mümkün olduğunca uzatmaya çalışmak ![]() Zaman kollamak: 1 Uygun bir fırsat beklemek 2 Bir işin sırasını beklemek ”Zamanını kolla öyle gir işe, zamansız girip de rezil olma ”Zaman öldürmek: Kimi şeylerle uğraşarak belli bir zamanın geçmesini sağlamak, boş şeylerle vakit geçirmek ”Burda beklemekle zaman öldürüyoruz beyler ”Zaman vermek: Bir iş için belli bir süre ayırmak ”Bana biraz zaman verirseniz gidip onu çağırabilirim ”Zaman zaman: Belli olmayan zamanlarda, ara sıra ”Zaman zaman o da aramıza katılırdı ”Zamane çocuğu: Eski nesile göre hayli yadırganacak davranışlarda bulunup sözler sarf eden kimse ”Zamane çocuğu ne olacak ”Zar tutmak: Tavla oyununda istediği sayıyı getirmek için, atmadan önce, zarlara parmaklar arasında belli bir biçim verip öyle atmak ![]() Zart zurt etmek: Bağırıp çağırarak, yükseklerden atıp tutarak çıkışmak; kendini büyük göstererek kaba kuvvet gösterisinde bulunmak ![]() Zar zor: 1 Güçlükle, zorla 2 “Ucu ucuna, kıt kanaat, istenilen ölçüye ancak yaklaşabildi ” anlamında kullanılır ”Zar zor getirdik adamı ”Zehir etmek: Bir şeyin tadını kaçırmak, iyiyken kötü duruma sokmak ”Yediğim şu yemeği zehir ettiniz bana ”Zehir zemberek: İnsanın içine işleyen, onurunu zedeleyen çok acı söz ![]() Zembereği boşanmak: 1 Saatin zembereği kurulmaz duruma gelmek 2 Kendini tutamayarak uzun uzun gülmek![]() Zemheri zürafası (gibi): Kışın ince elbise giyip gezenler için söylenir ![]() Zemin hazırlamak: Bir işin gerçekleştirilmesi için uygun ortam hazırlamak, meydana getirmek ![]() Zemzemle yıkanmış olmak: Biri, ötekine göre çok daha iyi nitelikte olmak ![]() Zerre kadar: Hiç denecek kadar az ”Onu zerre kadar sevmiyorum ”Zevahiri kurtarmak: Bir işi gereği gibi değil de üstünkörü yapmak ve böylece söz gelmesini önlemek, görünüşü kurtarmak ”Bu girişimimizle zevahiri kurtardık, daha ne istiyorsun?”Zeval bulmak: Son bulmak, bozulup yok olmak, çökmek ![]() Zeval vermemek: Zarar ziyan vermemek, korumak ”Allah kimseye zeval vermesin ”Zevkten dört köşe olmak: Çok mutlu olduğu anlaşılmak, çok sevinip keyiflenmek ve aşırı zevk duymak ”Takımı galip gelince zevkten dört köşe oldu ”Zevkine varmak: Bir şeyin tadını alabilmek, çıkarmak ve duymak; inceliklerini görebilmek ”O sabah, manzaranın zevkine vardık ”Zevkini çıkarmak: Bir şeyin tadından, güzelliğinden olabildiğince yararlanabilmek ”Gelin şu gezinin zevkini çıkaralım ”Zeytinyağı gibi üste çıkmak: Bir konuda haksız olduğunu kabullenmeyerek kurnazlıkla kendini haklı ya da suçsuz çıkarmaya çalışmak ![]() Zıddına gitmek: Karşısındakini sinirlendirmek, sinirini bozmak; bir şeyin tersine hareket etmek ”Niçin devamlı benim zıddıma gidiyorsun ”Zılgıt yemek: Azarlanmak, paylanmak ”Senin yüzünden öğretmenden zılgıt yedik ”Zınk diye durmak: Birdenbire, aniden durmak ”Önümdeki adam zınk diye durunca ne yapacağımı şaşırdım ”Zırnık (bile) vermemek: Az da olsa, en ufak bir şey de olsa vermemek ”Ona bu mirastan zırnık bile koklatmayacağım ”Zıvanadan çıkmak: 1 Çok sinirlenip öfkelenmek, taşkınca hareketlerde bulunmak 2 Delirmek, aklını oynatmak ”Biraz daha konuşup da beni zıvanadan çıkarmayın!”Zihin açıklığı: İyi, sağlıklı düşünebilme gücü ”Sana Allah`tan zihin açıklığı dilerim ”Zifiri karanlık: Çok karanlık ”Zifiri karanlıkta yola çıktık ”Zihni bulanmak (karışmak): Sağlıklı düşünemez olmak, olaylar arasındaki bağlantıyı kaybetmek, ne yapacağını şaşırmak ”Bir anda zihnim bulandı, saçmalamaktan korkup konuşmayı yarıda kestim ”Zihnini bulandırmak: 1 Kuşkulandırmak 2 Düşünemez hâle getirmek![]() Zihnini çelmek: 1 Bir kimseyi yanıltmak 2 Kandırıp baştan çıkarmak![]() Zihnini kurcalamak: Aklına takılan bir şeyi anlamaya, kavramaya çalışmak ”Akşamki mesele zihnimi kurcalayıp duruyor ”Zihnini oynatmak: Çıldırmak, aklını yitirip delirmek ”Sen zihnini mi oynattın?”Zil takıp oynamak: Çok sevinmek ![]() Zimmetine geçirmek: 1 Kendine mal etmek 2 Bir hesabı birinin borcuna eklemek ”Devletin onca malını zimmetine geçirmiş ”Zincire vurmak: Prangaya vurmak (mahkûmu) ”Bütün esirleri zincire vurup zindana atmışlardı ”Zindan kesilmek: 1 Çok karanlık duruma gelmek 2 Yaşanılan yer çok sıkıntı verici, yaşanılamayacak derecede kötü hâle gelmek![]() Ziyafet çekmek: Konukları yemek vererek ağırlamak ”Düğünümde bir ziyafet bile çekemedim ”Ziyan etmek: Yersiz, boş yere harcamak ”O kadar ekmeği ziyan etmeye utanmıyor musun?”Ziyanı yok: “Önemli değil, önemi yok!” anlamında kullanılır ![]() Ziyaret etmek: Birini görmeye, biriyle görüşmeye, bir yeri görmeye gitmek ”Hastaları ziyaret etmek görevlerimiz arasındadır ”Zokayı yutmak: Aldatılıp zarara sokulmak ![]() Zora binmek: İş güçleşmek, ancak zor kullanarak halledilecek hâle gelmek ”Bir yolunu bulun, sakın işi zora bindirmeyin ”Zora gelmemek: Sıkıntıya ve baskıya katlanamamak, güçlüğe sabredememek ”Zora gelemem ben, lütfen ısrar etmeyin!”Zorun ne?: “Ne istiyorsun, amacın ne?” anlamında kullanılır ![]() Zoru olmak: Kendisini zorlayan bir sıkıntısı, derdi olmak ”Adamın bir zoru olduğu yüzünden belliydi ”Zurnanın zırt dediği yer: Yapılmakta olan işin en hassas, en önemli, en can alıcı noktası ![]() Züğürt tesellisi: Kötü bir işte en önemli şeyi kaybettiği zaman bazı önemsiz, iyi olmayan bir yan bularak sevinmek ve kendini avutma ![]() Zülfüyâra dokunmak: İşle ilgili olanı, hatırlı ve güçlü kimseyi veya yüksek bir makamı kimi söz ve davranışlarla gücendirmek, darılmasına yol açmak ”Hayır geri duramam, zülfüyâra dokunsa da söyleyeceğim ” |
|
|
|