Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kaşgarlı, mahmud

Kaşgarlı Mahmud

Eski 05-06-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Kaşgarlı Mahmud



Kaşgarlı Mahmud, 11 yüzyılda yaşayan Türk dil bilgini Divân-ı Lügati’t-Türk adlı eseriyle ünlüdür Karahanlılar soyundandır 1072 yılında yazmaya başladığı eserini 1074′te tamamlayarak Bağdat’ta Abbasî halifesi El-Muktedî Billah’a sundı Eserin el yazması tek kopyası Fatih Millet Kütüphanesi’nde 1910 yılında bulundu 1915-1917 yıllarında öğretmen Kilisli Rifat Efendi’nin çevirisi üç, Besim Atalay’ın çevirisi ise beş cilt olarak basıldı



Kaşgarlı Mahmud


Kaşgarlı Mahmud, Kaşgar'ın Opal kasabasında 1008 yılında dünyaya geldi Kaşgar, (Uygurca قەشقەر Çince 喀什) Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin batısında yer alan tarihi bir şehir

Karahanlı soyundan asil bir ailenin oğludur Saciye ve Hamidiye Medreseleri'nde tahsil gördükten sonra kendisini Türk dili incelemelerine adamıştır Bu amaçla

Orta Asya'yı boydan boya kat ederek Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan, Afganistan, Çin'in bir kısmı (Doğu Türkistan), Rusya ve Pakistan'ın bir kısmından oluşan bölge ve bölgeyi tanımlamak için kullanılan coğrafi terim

Anadolu'ya oradan da Anadolu kelimesi Yunanca güneşin doğduğu yer anlamına gelen “Anatoli”dan doğmuştur Romalılar, kendi topraklarına göre doğuda kaldığından buraya doğu toprağı anlamında Thema Anadolia demişlerdir Anadolu isminin bir bölge adı olması ise Selçukluların Anadoluya gelmesiyle başladı

Bağdat'a gitmiştir 1072-1073 yılları arasında hazırladığı meşhur kitabını (Divan-ı lügat-it Türk) Abbasi halifesine armağan etmiştir Kitabın asıl nüshası bugün Bağdat Irak'ın başşehri Nüfusu 4,5 milyon civarındadır Mezopotamya çanağının ortasında, Dicle Irmağının iki yakası üzerinde ve Dicle'nin Fırat'a en çok (40 km) yaklaştığı noktada, geniş bir alüvyon ovası üzerinde yer alır Bağdat'ta yazlar kuru ve çok sıcak, kışlar yumuşak ve serin geçer Ortalama yağış yılda 130 mm dolayındadır

Ayasofya Müzesi'nde muhafaza ediliyor "Türk Sözlüğünün Divanı" anlamına gelen Kitâbü divân-i lûgat it-Türk (Divânü Lügati't-Türk) adlı Kaşgârlı Mahmut'un bu eseri, yalnız bir sözlük değil; İslâm'dan öncesi Mimarisi, ihtişamı, büyüklüğü ve işlevselliği yönünden ilk ve son ünik uygulama olarak görülen Ayasofya; Osmanlı camilerine fikir bazında da olsa esin kaynağı olmuş, doğu-batı sentezinin bir ürünüdür Bu eser dünya mimarlık tarihinin günümüze kadar ayakta kalmış en önemli anıtları arasında yer almaktadır Bu nedenle, Ayasofya, tarihi geçmişinin yanı sıra, mimarisi, mozaikleri ve Türk çağı yapıları ile yüzyıllar boy

Türk edebiyatını, tarihini, coğrafyasını, folklorunu, mitolojisini aydınlatan ansiklopedik niteliktedir

Kaşgarlı Mahmut İslamiyet'in kabulünden sonraki Türk milliyetçiliğinin ilk temsilcisidir Türk dilinin, Türk milliyetçiliğinin en büyük sözcüsü Kâşgar'da doğdu

Saciye ve Hamidiye Medreseleri'nde tahsil gördükten sonra kendisini Türkler'in tarih boyunca oluşturdukları sözlü ve yazılı edebiyat geleneğini ve bu geleneğin ürünlerini içerir Türk edebiyatı tarihsel gelişimi içinde üç ana bölümde incelenmektedir: İslamlık'tan önceki Türk edebiyatı, İslam uygarlığı etkisinde gelişen Türk edebiyatı, batı uygarlığı etkisinde gelişen Türk edebiyatı Bu sınıflandırma Türkler'in girdikleri din ve kültür çevrelerinin belirleyici etkisi göz önüne alınarak yapılmıştır

Türk dili incelemelerine adamıştır Bu amaçla Orta Asya'yı boydan boya kat ederek Anadolu'ya oradan da Bağdat'a gitmiştir 1072-1073 yılları arasında hazırladığı meşhur kitabını (Divan-ı lügat-it Türk) Abbasi halifesine armağan etmiştir Kitabın asıl nüshası bugün Ayasofya Müzesi'nde muhafaza ediliyor Kitabın Uygurca çevirisi ancak 1978'de yapılabilmiştir

Kaşgarlı Mahmud'un "Türk Dillerinin Gramatik İncelemesi" başlıklı başka bir kitabının daha olduğu söylenir Divanı Lügatit Türk'ün 3 cildinde bu kitabına atıfta bulunurmuş Ne yazık ki, bu kitabın ne aslı ne de kopyaları bugüne dek bulunamamış Türk dili, Ural-Altay dil grubuna dahil olup, Moğol, Tunguz, Kore ve Japon dillerinin de yer aldığı Altay dilleri ailesi veya Altay dilleri topluluğuna mensuptur Yapı bakımından Altay dilleri ailesine giren bütün dillerde olduğu gibi, Türkçe de eklemeli (mülâsık = yapışkan) dillerdendir

Türklerin yaşadığı şehirleri, köyleri, obaları bir bir dolaşarak hazırladığı sözlük, İslâmiyet'ten önceki sözlü edebiyatımızı aydınlatan dev bireserdir Yazılış amacı, Araplara Türk kelimesinin aslı "türümek" fiilinden gelmektedir Bu fiilden türetilmiş, kişi ve insan anlamında "türük" ve nihayet hece düşmesiyle "Türk" kelimesi ortaya çıkmıştır Nitekim Anadolu'da bir kısım göçebeler de yürümekten "yürük" adını almışlardır Türk kelimesi, ayrıca, çeşitli kaynaklarda; "töre sahibi, olgun kimse, güçlü, terk edilmiş, usta demirci ve deniz kıyısında oturan adam" manalarında kullanılmaktadır

Türkçe'yi öğretmekten çok, Türkçe'nin Arapça ile koşu atları gibi yarış edebileceğini, Türk dilinin zenginliğini, her duygu ve düşünceyi anlatmaya elverişli olduğunu ispat etmektirKâşgarlı Mahmut, iyi silâh kullanan bir asker olmakla beraber, dilimizi, ulusal kültürümüzü, yurt sevgisini her şeyin üstünde gören ilk büyük dil bilginimizdir Kitabının önsözünde şu ilgi çekici tümceleri okumaktayız: "Türk'ün, Türkmen'in, Oğuz'un, Çigil'in, Yagma'ın, Kırgız'ın lisanlarını ve kafiyelerini tamimiyle zihnimde nakşettim Bu hususta o kadar ileri gittim ki, her taifenin lehçesi bence en mükemmel surette elde edilmiş oldu Türk dili ile Arab dilinin at başı beraber yürüdükleri bilinsin diye"

"Türk Sözlüğünün Divanı" anlamına gelen Kâşgarlı'nın bu eseri, yalnız bir sözlük değil; İslâmiyet öncesi Türk edebiyatını, tarihini, coğrafyasını, folklorunu, mitolojisini aydınlatan ansiklopedik bir eserdir Bilindiği üzere, XI yüzyıl hemen bütün İslâm ülkelerinde Türklerin egemen olduğu bir dönemdir Karahanlılar devletinin, özellikle Büyük Selçuk İmparatorluğu'nun askerlikçe ve uygarlıkça en parlak zamanı bu dönem içerisindedir O tarihlerde Türklerin egemenliğindeki uluslar Türk dilini öğrenmek ihtiyacını duyuyorlardı Eser, Türk dilini Araplara tanıtmak maksadıyla yazıldığından, Arapça olarak kaleme alınmıştır İçinde pek çok Türkçe deyim, şiir, atasözü yer almaktadır Türk sözcüğünün kuvvet, güç, kudret anlamı taşıdığını bize ilk bildiren Kaşgârlı Mahmut'tur Divan-ı Lügat-it-Türk işte bu maksatla, yani yabancılara Türkçe'yi öğretmek amacıyla 1073 -1077 tarihleri arasında Bağdat'ta yazılmış bir sözlüktür

Divan-ı Lügat-it-Türk'teki sözcüklerin anlamları Arapça olarak yazılmıştır Türkçe 7500 sözcüğün Arapça karşılığı verilirken, sav denilen âtasözleri, sagu denilen ağıtlar, koşuk denilen şiirler ve destan parçaları alınmıştır Sözcüklerle ilgili bol bol seci, mesel, hikmet, şiir, efsane; tarih, coğrafya; halk edebiyatı folklor bilgi ve örnekleri verilmiş; dilbilgisi kuralları ortaya konulmuş; Türkoloji'nin sağlam temelleri atılmıştır Türkologların görüşü : "Göktürk Yazıtları ile Divan-ı Lügat-it-Türk'ün bulunuşu Türklük için tasavvur edilemeyecek kadar büyük kazanç olmuştur" Divân-ı Lügati't Türk, Türkçe'nin neden öğrenilmesi gerektiğini şöyle anlatır: "Ant içerek söylüyorum, ben Buhara'nın, sözüne güvenilir imamlarının birinden ve başkaca Nişaburlu bir imamdan işittim İkisi de senetleri ile bildiriyorlar ki, Yalvacımız (Peygamber), kıyamet belgelerine, ahir zaman karışıklıklarını ve Oğuz Türklerinin ortaya çıkacaklarını söylediği sırada Türk dilini öğreniniz, çünkü onlar için uzun sürecek egemenlik vardır buyurmuştu Bu söz (hadis) doğru ise sorguları kendilerinin üzerine olsun Türk dilini öğrenmek çok gerekli bir iş olur Bu doğru değil ise akıl bunu emreder Tanrı, Türk burçlarını yükseltmiş ve onların mülkleri üzerinde felekleri döndürmüştür Tanrı onlara Türk adını vermiş ve yeryüzüne ilbay kılmış, hakanları onlardan çıkartmıştır Dünya uluslarının yularların onlar eline vermiş, herkese üstün kılmıştır Onlarla birlikte çalışanları aziz kılmış ve Türkler onları her dileklerine ulaştırmış, kötülerin şerrinden korumuştur Onlara hedef olmaktan korunabilmek için, aklı olana düşen şey, onların yolunu tutmak, derdini dinletebilmek gönüllerini alabilmek için dilleriyle konuşmaktır"

Kaşgarlı Mahmud, Türklere hayran, yaptığı işe yürekten inanan bir bilim adamıdır Divân daha sonraları pekçok bilim adamı tarafından kullanılmıştı Antepli Aynî diye bilinen Bedreddin Mahmud, İkdü'l-Cumân fî Tarihi Ehli'z-Zamân'da ve Katip Çelebi Keşfü'z-Zûnun'da Divân'dan söz ederler Ancak sonradan yıllarca unutulmuş, neden sonra İstanbul'da Ali Emiri'nin (1857-1923) eline geçen Sâvî'nin nushası Sadrazam Tal'at Paşa'nın (1874-1921) aracılığı ile Kilisli Rıfat Bilge'nin (1873-1953) gözetiminde basılmış hemen bütün dünya Türkologlarının ilgisini çekmiştirDivân Batıda ilgi uyandırmış, 1928 yılında C Brochkelmann Kaşgarlı üzerinde araştırmalar yapmıştır Dankoff 'un Divânü Lugât-it Türk çevirisi ile James Kelly'nin makaleleri de son çalışmalar olarak sözkonusu edilmesi gerekir

Divani Lugat-it Türk'ün bilinen tek nüshası İstanbul'dadır

Ailesi ve Eğitim

Kaşgarlı Mahmut ( Türkçe, diğer Türk dilleriyle birlikte Altay dil ailesinin bir kolunu oluşturur Bu ailenin diğer üyeleri Moğolca, Mançu-Tunguzca ve Korecedir Japoncanın Altay dil ailesinin bir üyesi olup olmadığı konusu tartışılmaktadır

Arapça: محمود بن الحسين بن محمد الكاشغري, Hami-Sami Dil Ailesi'nin Sami koluna mensup bir lisan Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika'da halkın çoğunluğunca, Türkiye ve İran'da ise Arap azınlıklarca kullanılmaktadır

Uygurca: Mehmud Qeshqeri), d Uygur Türkçesi ya da Uygurca (ئۇيغۇرچه Uyƣurqə, or ئۇيغۇر تىلى Uyƣur tili; 维吾尔语, 維吾爾語 Wéiwú'ěryǔ Sincan'daki Uygur halkı tarafından konuşulan ayak/tağlık grubundan bir Türk dilidir


1105) 1105 yılı olayları, ölümler, doğumlar ve diğer önemli gelişmeler

Kaşgar’dan 45 km güney batıda Opal kasabasında dünyaya geldi(Bazı kaynaklarda Isık Köl yakınındaki Bars Kul'da doğmuştur-Jean Paul Roux_Türklerin Tarihi) Tam adı "Mahmud bin Hüseyin bin Muhammed"dir Yani Muhammed oğlu Hüseyin oğlu Mahmut'dur Kaşgar, (Uygurca قەشقەر Çince 喀什) Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin batısında yer alan tarihi bir şehir

Karahanlı soyundan asil bir ailenin ferdi olan Muhammed bin Hüseyin(''Husayn Çağrı Tégin'')’in oğludur Annesinin ismi Bibi Rābiy'a al-Basrī'dir Babası
Barsgan şehrinde yaşamakta iken bilinmeyen bir sebeple Kaşgar(''Kaxgar''; Kaşgar, (Uygurca قەشقەر Çince 喀什) Sincan Uygur Özerk Bölgesi'nin batısında yer alan tarihi bir şehir

Uygurca: قەشقەر / ''K̡ǝxk̡ǝr''; Çince: 喀什; pīnyīn: ''Kāshí'') şehrine gelip yerleşmişti O dönemde Kaşgar, önemli bir ilim ve kültür merkezi idi Günümüzde, Uygur Türkçesi ya da Uygurca (ئۇيغۇرچه Uyƣurqə, or ئۇيغۇر تىلى Uyƣur tili; 维吾尔语, 維吾爾語 Wéiwú'ěryǔ Sincan'daki Uygur halkı tarafından konuşulan ayak/tağlık grubundan bir Türk dilidir

Çinliler’in hakimiyeti altında olan </B>Çin Halk Cumhuriyeti</B>, yüzölçümü itibariyle dünyanın üçüncü, nüfus itibariyle en büyük ülke Güney Doğu Asya'da yer alır Yüzölçüm 'dir Başkenti Pekin olan ülkenin resmi dili Çince, para birimi Yuan'dır Doğusunda Güney Kore, kuzeydoğusunda ve kuzeybatısında Rusya, kuzeyde Moğolistan, güneybatıda Afganistan ve Pakistan, güneyde Hindistan, Nepal, Butan, Birmanya Laos ve Kuzey Vietnam, doğusunda ise Büyük Okyanus ile çevrilidir

Doğu Türkistan sınırları içerisindedir Kaşgarlı Mahmud, Doğu Türkistan 1949 yılında Çin tarafında ışgal edilip ve şu anda Xing Jian diye bilinen bir tarihi Uygur-devletidir Doğu Türkistan’ın Kuzeyinde Altay dağları, güneyinde Karakum çölü ile Altundağı (Kuenlun) ve Pamir dağları yükselir Türklerin yaşadığı ülke manasına gelen Türkistan’ın doğu bölgesini teşkil eden Doğu Türkistan’ın yüzölçümü 1828418 Km2 olup, bunu 1/3 çöller, 90000 Km2 sini ormanlıklar geri kalanını tarıma elverişli topraklar ve dağlık bölgeler teşkil eder

1008 yılında Kaşgar’da dünyaya geldi Hamirler diye çağrıldığını, bunun Oğuzların Emir (Arapça: أمير ) yerine Hemir (Arapça: حَمِر ) demelerinden kaynaklandığından bahsetmektedır Kendisinin verdiği bu bilgilerden, Türk tarihinin önemli devletlerinden birisi olan Karahanlı Devletinin hanedan sülalesine mensuptur

Başka araştırmalara göre (Yakup Deliömeroğlu, Avrasya Yazarlar Birliği Genel Başkanı); Batı Karahanlı Hakanlarından

Buğrahan Muhammet Yağan Tekin(''Bogra Yagan Tégin'')’in torunu ve Şehzade Hüseyin Emir Tekin’in oğludur Yağan Tekin, 18 aylık kısa Hakanlık döneminden sonra tahtı kendi isteği ile Kaşgarlı Mahmut’un babası Hüseyin Emir Tekin(''Husayn Çağrı Tégin'')’e devretmek istemiştir Bu devir teslim için büyük ziyafetler hazırlanmış davullar dövülmüştür Bu ziyafet sırasında Yağan Tekin’in eşlerinden Hanısı, tahta kendi oğlu İbrahim’i geçirebilmek için diğer şehzadeleri zehirlemiştir

Kaşgarlı Mahmutun babası da zehirlenenler arasındadır Bu saray darbesinden sonra İbrahim 1057 yılında Batı Karahanlıların Hakanı olmuştur Kaşgarlı Mahmut ise bu tuzaktan kendisini kurtararak Batı Karahanlı Devletinin topraklarından kaçmıştır Ancak İbrahim Hanın adamları her yerde onu aradıklarından o kendisini gezgin veya bilgin gibi sıfatlarla takdim ederek sık sık yer değiştirmek zorunda kalmıştır

Ancak yine de kesin olarak Kaşgarlı Mahmut dönemin bütün klâsik ilimlerini tahsil etti Arapça ve Hami-Sami Dil Ailesi'nin Sami koluna mensup bir lisan Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika'da halkın çoğunluğunca, Türkiye ve İran'da ise Arap azınlıklarca kullanılmaktadır

Farsça öğrendi Kökü itibarıyla dünyanın en eski dilleri arasında yer alan Farsça, milattan yediyüz yıl öncesine ait açık tarihi ve bin yıllık yazılı eserleriyle İran’ın köklü ve sağlam kültürünü komşu ülkelere kadar tanıtmıştır

Saciye ve Hamidiye Medreseleri'nde tahsil gördükten sonra kendisini Türk dili tetkikatına vakfetmiştir Bu amaçla Orta Asya'yı boydan boya kat ederek Kazakistan, Özbekistan, Kırgızistan, Türkmenistan, Tacikistan, Afganistan, Çin'in bir kısmı (Doğu Türkistan), Rusya ve Pakistan'ın bir kısmından oluşan bölge ve bölgeyi tanımlamak için kullanılan coğrafi terim

Anadolu'ya oradan da Anadolu kelimesi Yunanca güneşin doğduğu yer anlamına gelen “Anatoli”dan doğmuştur Romalılar, kendi topraklarına göre doğuda kaldığından buraya doğu toprağı anlamında Thema Anadolia demişlerdir Anadolu isminin bir bölge adı olması ise Selçukluların Anadoluya gelmesiyle başladı

Bağdat'a gitmiş 15 yıl boyunca Türkler’in yaşadığı bütün illeri, şehirleri, obaları, dağları ve çölleri dolaştı

Bu geziler inceleme amaçlı idi Türkler’in örf ve âdetlerini mahallinde araştırdı Gezileri sırasında, ana dili Türkçe’nin Hâkaniye, Oğuz, Kıpçak, Argu, Çiğil, Kepenek şivelerini de öğrendi

İyi öğrenim görmüş, İslâmiyet'le ilgili bilimsel çalışmaları yakından izlemiştir Bağdat Irak'ın başşehri Nüfusu 4,5 milyon civarındadır Mezopotamya çanağının ortasında, Dicle Irmağının iki yakası üzerinde ve Dicle'nin Fırat'a en çok (40 km) yaklaştığı noktada, geniş bir alüvyon ovası üzerinde yer alır Bağdat'ta yazlar kuru ve çok sıcak, kışlar yumuşak ve serin geçer Ortalama yağış yılda 130 mm dolayındadır

Arapça ve Hami-Sami Dil Ailesi'nin Sami koluna mensup bir lisan Arap Yarımadası ve Kuzey Afrika'da halkın çoğunluğunca, Türkiye ve İran'da ise Arap azınlıklarca kullanılmaktadır

Farsça'yı da çok iyi öğrenmiştir Türklerin bulunduğu bölgeleri gezmiş , ana dili olan Kökü itibarıyla dünyanın en eski dilleri arasında yer alan Farsça, milattan yediyüz yıl öncesine ait açık tarihi ve bin yıllık yazılı eserleriyle İran’ın köklü ve sağlam kültürünü komşu ülkelere kadar tanıtmıştır

Türkçenin bütün lehçelerini yerlerinde öğrenmiş, geleneklerini göreneklerini yakından izlemiştir Bütün Seyhun (Siri derya) kıyılarını dolaştığından kitabında söz etmektedir Sonradan anlaşıldığına göre bu geziler, Dîvânü Lugati’t-Türk kitabına, kendi en büyük eserine, önhazırlık olmuş

Kaşgar’dan ayrılışı Bağdat’a yerleşimi

Kaşgarlı Mahmut 1057’de Kaşgar’dan ayrılarak Bağdat’a yerleşti Kitabında belirttiğine göre, ailesi Kaşgar'dan Irak'a göç etmişti Melikşah'ın (1072-1092) eşi Terken Hatun'un maiyetinde pekçok Kaşgarlı, bu dönemde Irak'a gelmişti Mahmut'un ailesinin de bunlarla birlikte gelmiş oldukları düşünülebilir O sıralarda Irak İslâm Dünyası'nın en önemli kültür merkezlerinden biri idi Bu nedenle bilimle uğraşanların buraya gelmek istemeleri doğaldı Ayrıca Bağdat bu dönemde Türk nüfuzu altına girmiş ve halifeleri ayakta tutan da buradaki Türklerdi

Kaşgarlı Mahmut "'' Dîvânü Lugati’t-Türk''" isimli, dünyaca bilinen eserin yazarıdır Ünlü eserini 1072 yılında Bağdat’ta yazmaya başladı 12 Şubat 1074 tarihinde tamamladı Eserin tamamlanmasından sonraki iki yıl içerisinde dört defa baştan sona gözden geçirerek 1076‘da son şeklini verdi 1077 yılında, Abbasi Halifesi Muktedî-Biemrillah’ın oğlu Ebü’l-Kasım Abdullah’a armağan etmiştir

Kitabın asıl nüshası bu gün Millet Kütüphanesi'nde muhafaza edilmektedir Kitabın Uygurca çevirisi ancak 1978'de yapılabilmiştir

''Yazılış gayesi, Araplara Türkçeyi öğretmekten çok, Türkçenin Arapça ile koşu atları gibi yarış edeceğini, Türk dilinin zenginliğini, her duygu ve düşünceyi anlatmaya elverişli olduğunu ispat etmek içindir Türkçenin zengin gramer özelliklerini ilk ve en çarpıcı biçimde yansıtıyor''

Kaşgarlı Mahmut, iyi silah kullanan bir asker olmakla beraber, Türk dilinin, türk ulusal kültürü, yurt sevgisini her şeyin üstünde gören ilk büyük türk dilinin bilginidir Kitabının önsözünde şu ilgi çekici tümceler zer almaktadır:

" Türk'ün, Türkmen'in, Oğuz'un, Çiğil'in, Yağma'nın Kırgız'ın lisanlarını ve kafiyelerini tamimiyle zihnimde nakşettim Bu hususta o kadar ileri gittim ki, her taifenin lehçesi bence en mükemmel surette elde edilmiş oldu Türk dili ile Arab dilinin at başı beraber yürüdükleri bilinsin diye" Ayrıca: "Türk dilini öğrenmek çok gerekli bir iş olur"


"Türk Sözlüğünün Divanı" anlamına gelen Kitâbü divân-i lûgat it-Türk ( Divânü Lügati't-Türk) adlı Kaşgârlı Mahmut'un bu eseri, yalnız bir sözlük değil; İslâm'dan öncesi Türk edebiyatını, tarihini, coğrafyasını, folklorunu, mitolojisini aydınlatan ansiklopedik niteliktedir

11 yüzyıl hemen bütün İslâm ülkelerinde Türklerin egemen olduğu bir dönemdir Karahanlılar devletinin, özellikle Büyük Selçuklular'ın askerlikçe ve uygarlıkça en parlak zamanı bu dönem içerisindedir O tarihlerde Türklerin egemenliğindeki uluslar dilini öğrenmek ihtiyacını duyuyorlardı Divânü Lügati't-Türk Araplara Türkçeyi öğretmek amacıyla 1073 -1077 tarihleri arasında Bağdat'ta yazılmış bir sözlüktür '' Türk sözcüğünün kuvvet, güç, kudret anlamı taşıdığını bize ilk bildiren Kaşgârlı Mahmut'tur''

Divânü Lügati't-Türk'teki sözcüklerin anlamları Arapça olarak yazılmıştır Türkçe 8526 sözcüğün Arapça karşılığı verilirken, sav denilen âtasözleri, sagu denilen ağıtlar, koşuk denilen şiirler, destan parçaları alınmıştır Sözcüklerle ilgili bol bol seci, mesel, hikmet, şiir, efsane; tarih, coğrafya; halk edebiyatı folklor bilgi ve örnekleri verilmiş; dilbilgisi kuralları ortaya konulmuş; Türkoloji'nin sağlam temelleri atılmıştır Türkologların görüşü : " Göktürk Yazıtları ile Kitâbü divân-i lûgat it-Türk, Türklük için büyük kazanç olmuştur

Kaşgarlı Mahmud’un, Kitabu Cevahirü’n – Nahv fi Lugati’t-Türkî (Türk Dili’nin Nahiv ( ) Cevherleri) adlı bir eser daha kaleme aldığı biliniyor Nerede-nasıl kaybolduğu belirlenemeyen bu eser, günümüze ulaşmamıştır

Kaşgar'a dönüş

Kaşgarlı Mahmud, 1080 yılında Kaşgar’a döndü O artık, ülkesinin önde gelen bir ilim adamı idi Adına izafeten, Mahmudiye Medresesi denilen binada dersler vermeye başladı Binlerce öğrenci yetiştirdi

Mahmud, Kaşgar'a dönmüş ve 1105'de vefat etmiştir Türklerin yaşadığı şehirleri, köyleri, obaları bir bir dolaşarak hazırladığı sözlük, İslâmiyet'ten önceki Türk sözlü edebiyatın aydınlatan dev eseridir

Kaşgarlı Mahmud, 1105 yılında, 97 yaşında iken fâni hayata vedâ etti Aziz naaşı; ders verdiği Mahmudiye mezarlığında toprağa verildi Burası, Kaşgar şehrine 45 kilometre uzaklıktaki Opal köyünde, etrafı kavak, çınar ve söğüt ağaçlarıyla çevrili bir tepedir (Enlem 39°18'5119" Kuzey, Boylam 75°30'3582" Doğu) Ölümünden sonra öğrencileri tarafından inşa edilen türbe, günümüze kadar dört defa yenilendi

Türbede, Kaşgarlı Mahmud’un sandukasının bulunduğu bir oda, Kur’an-ı Kerim okumak için bir salon ve müze bölümü bulunuyor Müzede değerli âlimin kitap ve makaleleri, el yazması ve basma Kur’an-ı Kerim’ler ile bazı eşyaları var Müzenin duvarında, Doğu Türkistan’lı bir ressam tarafından büyük boyda yapılmış, Kaşgarlı Mahmud’u çalışırken gösteren temsilî bir resim yer alıyor Müzede ayrıca Uygurlar’ın Budizm inancını yaşadıkları dönemlere ait eşyalar göze çarpıyor Bu eşyaların, arkeolojik kazılarda elde edildiği belirtiliyor Karahanlılar dönemine ait çeşitli mâdenî para ve süs eşyaları, müzede sergilenen malzemeler arasında dikkat çekiyor Türbenin iç ve dış duvarları ile oda ve salonların tavanları, Uygur sanatının süsleme unsurlarıyla bezenmiş Süslemeler, ahşap tavanda eşsiz bir ihtişam oluşturuyor

Türkoloji’nin ilk ve en büyük âliminin türbesi, son yıllarda önemli ölçüde tahrip edilmiştir

Etkisi

Türkologların görüşü : " Göktürk Yazıtları ile Kitâbü divân-i lûgat it-Türk, Türklük için büyük kazanç olmuştur

"Türk Sözlüğünün Divanı" anlamına gelen Kitâbü divân-i lûgat it-Türk ( Divânü Lügati't-Türk) adlı Kaşgârlı Mahmut'un bu eseri, yalnız bir sözlük değil; İslâm'dan öncesi Türk edebiyatını, tarihini, coğrafyasını, folklorunu, mitolojisini aydınlatan ansiklopedik niteliktedir '' Türk sözcüğünün kuvvet, güç, kudret anlamı taşıdığını ilk ansiklopedik şekilde bildiren Kaşgârlı Mahmut'tur''

Kensi sözleri ile:" Türklerin en açık anlatanlarından, en doğru anlayanlarından en iyi kargı kullanan cengaverlerinden olduğum halde, Türklerin tekmil illerini, obalarını, çöllerini karış karış, gezip dolaştım Gördüm ki, Yüce Tanrı devlet güneşini Türklerin burçlarından doğdurmuş" Kaşgarlı Mahmut Türk dilinin, türk ulusal kültürü, türk, toplumsal bilincinin, yurt sevgisini her şeyin üstünde gören ilk büyük türk dilinin bilgini ve sözcüsü ve yazarı olarak bilinir

Bağdat’ta bulunduğu sırada, sohbetleri ile de hizmet verdi Türk dili ve kültürünü Arap dünyasına tanıttı O, çağının diğer âlimleri olan İbn-i Fadlan, Gerdîzî, Tâhir Merzevî, Muhammed Avfî ve Beyhakî gibi isimler arasında önemli bir makama sahip oldu Mensubu bulunduğu Türk Milleti’nin sosyal, içtimâî ve kültür hayatını, İslâm Âlemi’ne tanıttı Karahanlı Devleti’nde, resmî dil Türkçe idi O, devletinin resmî politikasını yurt dışında tanıtan bir kültür elçisiydi Türk milletinin yüksek cevherini için gayretle çalışmıştı Müslümanlığı kabul eden ilk Türk ülkesi Karahanlılar Devleti’nin bir ferdi olması sebebiyle kendisine çok önem veriliyordu

Türk dili ve kültürü, İslâm Âlemi’ne onun aracılığı ile tanıtıldı Türkçe’nin kullanım alanını genişleten iki âlimden biri Kaşgarlı Mahmud, diğeri Karahanlı Devleti’nin bir başka mensubu, ikinci bir kültür âbidesi olan Yusuf Has Hacip’tir Kaşgarlı Mahmud; Dîvânü Lugati’t-Türk isimli, Yusuf Has Hacip ise Kutadgu Bilig adlı eseri ile Türk dil birliğinin temelini attılar O temel, asırları aşıp günümüze ulaştı Batı ucunu Adriyatik Denizi’ne kadar uzatabileceğimiz İpek Yolu boyunca ve çevresinde seyâhat eden bir Türk, tercümana ihtiyaç hissetmeden meramını ana dili ile anlatabilir Bu olgu, Kaşgarlı Mahmud ile Yusuf Has Hacib’in, Türk Milleti’ne armağanıdır

Kaşgarlı Mahmud, yalnızca bir dil uzmanı değildir, aynı zamanda bir halk kültürü araştırmacısı ve harita uzmanıdır Sayısı 24 olan Türk Boyları’nı en sağlıklı biçimde tasnif eden, damgalarını belirleyen ve günümüzde de bu konuda yararlandığımız bilgileri ilk defa derleyen de odur Kaşgarlı Mahmud olmasa idi, Türk illerinin ve boylarının şiveleri hakkında bu gün elimizde hiçbir kaynak olmayacak, köklerimizle ilişki kuramayacaktık Fikirleri her asırda canlı kalmış, geçmişimizi olduğu kadar geleceğimizi de aydınlatmıştır Onu, dilcilik ilminin ilk diyalektolojisti olarak kabul etmek, bir kadirşinaslık borcudur

Adına izafeten, Mahmudiye Medresesi denilen binada dersler vermeye başladı Binlerce öğrenci yetiştirdi



Kaşgarlı Mahmud'un ünlü eseri Divân-ı Lügati’t-Türk


Kaşgarlı Mahmud 30 dan fazla Türk lehçesini ve özellikle Oğuz, Kıpçak, Karluk, Bulgar, Argu, Kençe, Uğrak, Yabaku, Peçenek, Çiğil, Toxsı, Yağma, Suvar, Hakaniye, Tatar, Başkurt lehçe ve ağızlarını çok iyi öğrenmiştir, bu lehçeleri niçin öğrendiğini şu sözlerle açıklamaktadır: “Ben Türklerin, Türkmenlerin, Oğuzların, Çiğillerin, Yağmaların, Kırgızların şehirlerini uzun yıllar baştan başa dolaştım, sözlerini topladım, değişik sözlerin özelliklerini öğrendim Ben bu işleri dil bilmediğim için değil aksine bu dillerin en küçük farlarını kaydetmek için yaptım” demektedir Yalnızca kelimeleri değil; atasözlerini, şiirleri, hayat tarzlarını, kültürlerini Türk felsefesini yansıtacak değerleri de kayıt altına almıştır

Kaşgarlı Mahmut Türk adı altında da Divânü Lügati't-Türk de şu bilgileri verir: "Bir ad olarak Türk adını Tanrı vermiştir, dedik Çünkü bize Kaşgarlı Halefoğlu Şeyh Hüseyin ona da İbn ül-Gurkî denilen kimse İbn üd-Dünya demekle tanılan Şeyh Ebû Bekr il-Müfid ül-Cürcanî'nin Ahır zaman üzerine yazmış olduğu kitabında Ulu Yalvac'a tanık varan bir hadis yazmıştır Ona Türk adını verdim Onları Doğuda yerleştirdim Bir ulusa kızarsam Türkleri o ulus üzerine musallat kılarım, diyor'' İşte bu, Türkler için bütün insanlara karşı bir üstünlüktür Çünkü , Tanrı onlara ad vermeyi kendi üzerine almıştır Onları yeryüzünün en yüksek yerinde, havası en temiz ülkelerine yerleştirmiş ve onlara 'Kendi ordum demiştir Bununla beraber Türkler güzellik, sevimlilik, tatlılık, edep, büyükleri ağırlamak, sözünü yerine getirmek, sadelik ,övünmemek, yiğitlik, mertlik gibi öğülmeye değer sayısız iyiliklerle görülmektedirler" Hadis şöyledir, ' Yüce Tanrı' - ''Benim bir ordum vardır

Türkiye Cumhuriyeti Kültür ve Turizm Bakanlığının girişimiyle UNESCO, Türkçe'nin ilk büyük sözlüğünü ve ilk Türk Ansiklopedisini hazırlayan büyük bilgin Kaşgarlı Mahmud'un doğumunun 1000'inci yılı olması dolayısıyla 2008 yılını Kaşgarlı Mahmut Yılı ilan etti

Eserleri


Dîvânü Lugati’t-Türk, Türk dilinde ilk ansiklopedi ve sözlük
Kitabu Cevahirü’n – Nahv fi Lugati’t-Türkî (Türk Dili’nin Nahiv (
) Cevherleri), Türk dilinin ilk gramer kitabı (Bu eseri daha kaleme aldığı biliniyor Nerede-nasıl kaybolduğu belirlenemeyen bu eser, günümüze ulaşmamıştır)

Divân-ı Lügati't-Türk

Divân-ı Lügati't-Türk ( Arapça: ديوان لغات الترك), Kaşgarlı Mahmut tarafından Bağdat'ta 1072-1074 yılları arasında yazılan Türkçe-Arapça sözlüktür Türkçe'nin bilinen en eski sözlüğü olup, batı Asya yazı Türkçesi hakkında varolan en kapsamlı ve önemli dil anıtıdır El yazması nüshası 638 sayfadır ve yaklaşık 9000 Türkçe kelimenin ve cümlenin oldukça ayrıntılı Arapça ve başka dillerde açıklamasını içerir Ayrıca Türklerin tarihine, coğrafi yayılımına, boylarına, lehçelerine ve yaşam tarzlarına ilişkin kısa bir önsöz ve metin içine serpiştirilmiş bilgiler mevcuttur

Klasik Arap leksikografisinin ilkelerine göre hazırlanmış olan sözlük, Kaşgarlı Mahmut'un Türk boyları hakkındaki etraflı bilgisinin yanısıra, Arap filolojisi konusunda da esaslı bir eğitim görmüş olduğunu gösterir

Sözlüğün elde bulunan tek yazma nüshası 1266'da Şam'da temize çekilmiş ve 1915'te İstanbul'da Ali Emiri Efendi ''( 1857- 1923)'' tarafından tesadüfen bulunmuştur ''(Ancak daha önceki yüzyıllarda Antepli Aynî ve Kâtip Çelebi de Divân'dan söz ederler)'' Ali Emiri yazması 1917'de Talat Paşa'nın ''( 1874- 1921)'' teşviki ile Kilisli Rıfat Bilge'nin ''( 1873- 1953)'' gözetiminde basılmış hemen bütün dünya Türkologlarının ilgisini çekmiştir 1928 yılında Türkolog Carl Brockelmann, ayrıntılı notlarla sözlüğün Almanca çevirisini yayımlamıştır Besim Atalay'ın modern Türkçe çevirisi 1940'ta Türk Dil Kurumu tarafından basılmıştır Son yıllarda Robert Dankoff'un Divan-ı Lügat-it Türk çevirisi, yeni bilgiler ışığında önemli yorum değişikliklerine yol açmıştır{{fact}}

Divân-ı Lügati't-Türk Kitabının önsözü



Kaşgarlı Mahmut, Divân-ı Lügati't-Türk'e şöyle başlar;

Esirgeyen, koruyan Tanrının adıyla
''" Allah'ın, devlet güneşini Türk burçlarından doğurmuş olduğunu ve Türklerin ülkesi üzerinde göklerin bütün dairelerini döndürmüş olduğunu gördüm Allah onlara Türk adını verdi Ve yer yüzüne hakim kıldı Cihan imparatorları Türk ırkından çıktı Dünya milletlerinin yuları Türkler'in eline verildi Türkler Allah tarafından bütün kavimlere üstün kılındı Haktan ayrılmayan Türkler, Allah tarafından hak üzerine kuvvetlendirildi Türkler ile birlikte olan kavimler aziz oldu Böyle kavimler, Türkler tarafından her arzularına eriştirildi Türkler, himayelerine aldıkları milletleri, kötülerin şerrinden korudular Cihan hakimi olan Türkler'e herkes muhtaçtır, onlara derdini dinletmek, bu suretle her türlü arzuya naili olabilmek için Türkçe öğrenmek gerekir"''
Divân-ı Lügati't-Türk

Kaşgârlı Mahmud'un 11 Yüzyılda Balasagun'u merkez alarak çizdiği Dünya Haritası o dönem Türklerinin yaşadıkları bölgeleri ve dağılımlarını göstermesi bakımından dikkate şayandır{{fact}}



Divân-ı Lügati't-Türk


Türklerin bulunduğu bölgeleri göstermek amacıyla çizilmiştir Daire şeklinde olan haritanın çevresinde Doğu, Batı, Kuzey, Güney yönleri belirtilmiş, bazı deniz ve ırmaklar gösterilmiştir Batıda işaret edilen yerler İtil boylarına, yani Kıpçakların ve Frenklerin oturdukları bölgelere kadar uzanır Güney-Batıda Habeşistan'a , Güneyde Hint, Sint, Doğuda Çin ve Japonya'ya işaret edilmiştir Ortada Yarkent, Kaşgar, Barsgan, Balasagun, Yifruç, Yafınç, İkiöküz, Asbuâli, Kumri, Talas(Tıraz veya Taraz), Sitgün(Sitkün), Yangikent, Kençek Señir, Cend ( Arapça: جءند), Koçnğar başı, Barman, Özçent (Özçend), Özkend, Xoçand, Katun sını, Karaçuk (Fârap), Sayram (Sairam) ve diğerleri gibi daha birçok Türk kentleri yer almıştır

Asya'nın batısı, kuzeyi ve güneyi çizilmeden bırakılmış, bir plan olarak bile pekçok hatalarla dolu olmasına karşılık, Doğu bölgelerine ilişkin verdiği bilgiler gerçeğe uymaktadır Haritasında Çin Seddi'ni göstermiş, bu seddin ayrıca yüksek dağların ve denizin Ye'çüc ve Me'çüc' ( Arapça: يأجوج و مأجوج ; ''Ya'jūja Wa Ma'jūja'')lerin dillerinin öğrenilmesini engellediğini bildirmiştir Japonya'ya gelince; onu haritasının Doğusunda bir ada olarak göstermiş ve denizin onların dillerini öğrenilmesine olanak vermediğine işaret etmiştir

Yukarda görüldüğü gibi, ilk Japon haritası bir Japon tarafından 14yüzyılda çizilmiş, bir Dünya haritasında yer alması ise 15yüzyılda olmuştur Bütün bu bilgilerin ışığı altında, bir plan biçiminde olsa, yanlışlarla dolu da olsa ilk Japon haritasının 11yüzyılda Kaşgârlı Mahmud tarafından çizilmiştir

Divân-ı Lügati't-Türk'ten Orta Asya ve Uzak doğunun o zamanki coğrafi deyimlerini öğreniyoruz; Tawgaç: Maçin'in adıdır Burası Çin'den dört ay uzaktadır Çin, aslında üç bölüktür: Birincisi, Yukarı Çin'dir ki, doğudadır; buna "''Tawgaç''" derler İkincisi, Orta Çin'dir; burası, "''Xıtay''" adını alır Ûçüncüsü, Aşağı Çin'dir, "''Barxan''" adı verilir; bu, Kaşgar'dadır Lâkin, şimdi "''Maçin''", "''Tawgaç''" diye tanınmıştır "''Xıtay''" ülkesine de "''Çin''" denilmiştir

Divân-ı Lügati't-Türk'te; ٱغُز Oğuz: Bir Türk boyudur Oğuzlar Türkmendirler Bunlar yirmi iki bölüktür; her bölüğün ayrı bir belgesi ve hayvanlarına vurulan bir alâmeti vardır Birbirlerini bu belgelerle tanırlar Birincisi ve başları: " كِنِك Kınık "lardır Zamanımızın Hakanları bunlardandır Hayvanlarına vurdukları işaret şudur: , Bu saydığım bölükler köktür Bu kökten bir takım oymaklar çıkmıştır; onları söylemedim, sözü kısa kestim Bu bölüklerin adları onları kurmuş olan eski dedelerin adlarından alınmıştır Araplarda dahi böyledir

Kaşgarlı Mahmut, Yağma, Toxsı (Tukhs), Kıpçak, Yabaku, Tatar, Kay ( Kayı), Çomul ve Oğuz'lar, biribirlerine uygun olarak, (ذ Dhāl; dh) harfini her zaman (ى‎‎ Yā; y) ye çevirirler ve hiçbir zaman (ذ‎) li söylemezler " Kayınağacı"na bunlardan başkası "''kadhıng''", bunlar "''kayınğ''" derler

Kaşgarlı Mahmut, "''Rûm ülkesine en yakın olan boy Beçenek'dir; sonra Kıpçak, Oğuz, Yemek, Başgırt, Basmıl, Kay (Kayı), Yabaku, Tatar, Kırkız (Kırgız) gelir Kırgızlar Çin ülkesine yakındırlar''" Ayrıca "''Çomul boyunun kendilerinden bulunduğu çöl halkı ayrı bir dile sahiptir, Türkçeyi iyi bilirler Kay, Yabaku, Tatar, Basmıl boyları da böyledir Her boyun ayrı bir ağzı vardır; bununla beraber Türkçeyi de iyi konuşurlar Kırgız, Kıpçak, Oğuz, Toxsı (Tukhs), Yağma, Çiğil, Uğrak, Çaruk boylarının öztürkçe olarak yalnız bir dilleri vardır Yemeklerle Başgırtların dilleri bunlara yakındır Dillerin en yeğnisi Oğuzların, en doğrusu da Toxsı ile Yağmaların dilidir''" diye bahseder

Kaşgârlı Mahmud, 1041 yılında Müslüman Türklerle müşrik Yabaku ve Basmıl Türkleri arasında cereyan eden büyük savaşa iştirak eden Türk gazilerini görmüş ve onlarla konuşmuş olması eserini yazdığı tarihten aşağı yukarı otuz yıl önce Türkistan’da, Kâşgar’da ve çevresinde bulunmuş olması gerektir Kaşgârlı koyu bir Müslümandır Müşrik Türklerle savaşan, Budistlerin tapınaklarını yıkıp putlara en ağır hakaret eden gazilerin destanlarından parçalar nakletmektedir

:''Keldi manğa Tat'' :''Aydım emdi yat'' :''Kuşka bolup et'' :''Seni tiler us böri''

“''Bana bir Tat geldi; ona: yat, kuşlara et ol, Kuşlar, kurtlar seni bekler''”, dedim

Bu gibi şiirler naklederken Kaşgârlı mutaassıp bir Müslüman heyecanıyla izah ediyor Fakat Müslüman Türklerin eski Şamanizm kalıntılarından olan kelimeleri ve terimleri izah ederken tam bir Şamanist Türk gibi konuşuyor

Bazan, Şamanist kalıntısı olan inanışları ifade eden kelimeleri ve terimleri anlatırken “''Türkler böyle inanırlar''”, “''bu inanış çok yaygındır''” demekle yetinir Kaşgârlı’nın “'' umay''” üzerine verdiği bilgiler dikkate değer Bilindiği gibi umay eski Türklerin dişi tanrılarından biridir(çocukları koruyan ruh) Mahmud Kaşgârlı’nın bu ruh hakkında verdiği bilgi pek fazla İslâmlaştırılmıştır Bununla beraber “''umayka tabınsa oğul olur''”, “''kadınlar bunu uğur sayarlar''” diyerek eski inanışa da işaret etmiştir

çıvı cinlerden bir bölük İslâm'dan önce Göktanrı dinini ( Tengricilik) benimseyen Türkler şuna inanırdı ki: iki bölük birbiriyle çarpıştığı zaman bu iki bölüğün vilâyetlerinde oturan cinler dahi kendi vilâyetlerinin halkını kollamak için çarpışırlar Cinlerden hangi taraf yenerse onlardan yana çıktığı vilâyet halkı da yener Geceleyin bu cinlerden hangisi kaçarsa onların bulunduğu vilâyetin hakanı da kaçar Türk askerleri geceleyin cinlerin attıkları oktan korunmak için çadırlarında saklanırlar Bu, Türkler arasında yaygındır, görenektir

Divân-ı Lügati't-Türk'te; قُلباَق Kulbak: Bir Türk tapganın, din ulusunun adıdır Balasagun dağlarında bulunurdu Anlattıklarına göre, bir gün sert bir kaya üzerine " تآنغرِ كُلِ كُلبَك ''Tenğri kulı Kulbak''" diye yazar, yazı apak meydana çıkar, bir de bir ak kaya üzerine bu yazıyı yazar, yazı kara olarak belirir İzeri bugüne kadar durmakta imiş

Günümüzde Moğolistan Halk Cumhuriyeti‘nin Bulgan Aymag ( Moğolca: Булган Аймаг) bölgesinin sınırları içinde, Gurvanbulag ( Moğolca: Гурванбулаг) Sum ( Moğolca: сум, ''ok'')'un 17 km güneydoğusundaki Gurvaljin Uulda (1176 m yükseklik) bulunmaktadır Yazıt, 130-103 x 98-92 cm boyutundaki granitten bir kaya üzerine yazılmıştır Yazıt başka bir yere (bir anıt mezara) götürülmek üzere burada hazırlanmıştır Yazılı olduğu granit kaya parçası, üçgen şeklindeki bir dağın eteğinde bulunduğundan, Moğol bilginlerce ''Gurvaljin Uulın Türeg Biçes'' (Üçgen Dağın Türk yazıtı) diye adlandırılmıştır Gurvaljin sözcüğü Moğolcada "üçgen", uul ise, "dağ" anlamına gelir Yeri O Namnandorj tarafından saptanan yazıt üzerinde ilk yayınlar Moğol ve Rus bilginlerce yapılmıştır Türk bilginler ise, yazıtı "''Gürbelçin Yazıtı''", "''Gürbelcin Yazıtı''", "''Gürbelçin Abidesi''", "''Gurbalcin Yazıtı''", "''Gurvaljin Yazıtı''", "''Gurvaljin Uul Yazıtı''" biçiminde adlandırmışlardır Fakat bu şekilde adlandırılmasıyla "üçgen yazıtı" anlamına gelmektedir Oysa yazıtın adı, Moğolca‘da "''Gurvaljin Uulın Türeg Biçes''" sözcük kümesiyle karşılanmıştır Bu sözcük kümesinin Türkçe‘deki karşılığı "Üçgen Dağın Türk Yazıtı" şeklindedir Dolayısıyla, bu Eski Türk yazıtının Üçgen Dağın Türk Yazıtı diye adlandırılması daha uygundur

Üçgen Dağın Türk Yazıtı'nda bulunan ibare şudur:

''Tengri Kulı, Bitidim''


Bu ibare, günümüz Türkçesi ile "Ben Tanrı kulu, yazdım" anlamına gelmektedir Yazıttaki bu ibare, Kaşgarlı Mahmud'un anlatmış olduğu ''Kulbak'' adlı Eski Türk erenini akla getirmektedir

Divandan (Türkiye Türkçe'siyle)



Atasözleri: Beş parmak düz olmaz Arpasız at koşamaz / Arkasız kahraman çeriyi bozamaz Alplarla vuruşma/Beylerle duruşma

Şiir: Türlü çiçekler açıldı Sanki ipekten döşeğim serildi Cennet yeri belirdi Soğuk tekrar gelecek değildir

Kuş, kurt hepsi canlandı Dişi, erkek hep toplandı Bölük olup dağıldılar Artık ine girecek değiller

Kaşgarlı Mahmut'un Dünya Haritası



Divân-ı Lügati't-Türk ` te bulunan harita 11yy


Onbirinci Yüzyılda Kaşgarlı Mahmud'un Çizdiği Dünya Haritası Türklerin bulunduğu bölgeleri göstermek amacıyla çizilmiştir Daire şeklinde olan haritanın çevresinde Doğu, Batı, Kuzey, Güney yönleri belirtilmiş, bazı deniz ve ırmaklar gösterilmiştir Batıda işaret edilen yerler İtil boylarına, yani Kıpçakların ve Frenklerin oturdukları bölgelere kadar uzanır Güney-Batıda Habeşistan'a , Güneyde Hint, Sint, Doğuda Çin ve Japonya'ya işaret edilmiştir Ortada Yarkent, Kaşgar, Barsgan, Balasagun, Yifruç, İkiöküz, Asbuâli, Kumri, Talas vs gibi daha birçok Türk kentleri yer almıştır Söz konusu harita, Türk coğrafya tarihi açısından çok değerli bir belgedir; dairevî bir Dünya haritası olup, renklidir Dağlar kırmızı, nehirler kurşûnî, denizler yeşil ve kumluk sahalar ise sarı renkle gösterilmiştir Haritanın merkezinde Türk hükümdarlarının oturdukları Balasagun kenti mevcuttur Öteki kentler ve yerler Balasagun'a göre düzenlenmiş, yönler ise Orhun Yazıtları'nda gördüğümüz eski Türk geleneğine göre belirlenmiştir Haritada, Türklerin oturdukları sahalar ile ilişkide bulundukları yakın komşuları belirtildiği halde, ilişkide bulunmadıkları bölgeler gösterilmemiştir Dünya'nın çevresi, Yunanlılarda olduğu gibi, çepe çevre bir denizle çevrelenmiştir

Kaşgarlı Mahmud'un bu haritası, Türkler tarafından çizilen ilk Dünya haritasıdır ve dairevî olması sebebiyle, İdrîsî'den alınmış olabileceği tahmin edilmiştir Ancak bu tahmin doğru değildir; çünkü İdrîsî bu yapıtın yazılmasından yaklaşık yirmi beş sene sonra doğacaktır; dolayısıyla Kaşgarlı Mahmud'un İstahrî'den veya çağdaşı Beyrûnî'den etkilendiğini farzetmek daha isabetli olacaktır

İlk Japon haritası bir Türk tarafından 14yüzyılda çizilmiş, bir Dünya haritasında yer alması ise, 15yüzyılda olmuştur Bütün bu bilgilerin ışığı altında, bir plan biçiminde de olsa, yanlışlarla dolu da olsa ilk Japon haritasının 11 yüzyılda Kaşgarlı Mahmud tarafından çizildiği bir gerçektir

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Kaşgarlı Mahmud

Eski 12-31-2010   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Kaşgarlı Mahmud







Kaşgarlı Mahmud’un hayatı hakkındaki bilgilerimiz eserinin önsözünde belirttiklerinden öteye geçemiyor Babası ve dedesi Barsganlı olmasına rağmen Mahmud Kaşgar’da doğmuştur Babasının buraya daha sonraları göç ettiği anlaşılıyor
Onun ne zaman doğup, ne zaman öldüğü ise kesin olarak belli değildir Bununla beraber bazı varsayımlar yaparak; mesela eserin yazılış ve halifeye sunuluş tarihini esas alarak (464-466/1072-1074) onun 11 yüzyılın birinci yarısında dünyaya gelip, ikinci yarısında vefat ettiğini söyleyebiliriz Ama bu bir varsayım olmaktan öteye geçemez
Eserinin önsözünde belirttiğine göre adının Mahmud, babasının adının Hüseyin, dedesinin adının ise Mehmed olduğunu anlıyoruzYine eserinde belirttiğine göre soylu bir aileden gelmekte, iyi silah kullanmakta ve dilin gramerini iyi bilmektedir





Sözlerinden öyle anlaşılıyor ki, eserini yazmak için iyi bir hazırlık devresi geçirmiş ondan sonra eserini yazmaya başlamıştır
Onun böyle bir eser yazdığına bakılırsa; iyi bir eğitim aldığı, Arapça’yı ve Türkçe’yi en ince detaylarına kadar -bir sözlük yazabilecek kadar- bildiği söylenebilir
Kaşgarlı Mahmud’un ne zaman ve nerede öldüğü kesin olarak bilinmemektedir


ESERLERİ


Kaşgarlının günümüze kadar ulaşan eserinin adı Divânü Lügâti’t-Türk’tür O, bir eseri daha olduğunu divanında söylemekle beraber bu eser henüz bulunamamıştır Bulunamayan bu eserin adı Kitâbı Cevâhir el-Nahvi fî Lügâti’t-Türk’tür Kaşgarlı Divânü Lügâti’t-Türk’ü yazış amacını eserinin önsözünde şöyle belirtiyor: “Türk dili ile Arap dilinin at başı beraber yürüdükleri bilinsin diye…” yani o eserini yabancılara, özellikle de Araplar’a Türkçe’nin üstün bir dil olduğunu ve diğer dillerle yarışabilecek seviyede olduğunu belirtmek için yazmıştır


Eserini yazmak için Türklerin bir çok şehrini gezmiş, dolaşmış ve birçok not aldıktan sonra eserini yazmaya koyulmuştur İyi bir hazırlanma ve çalışma neticesinde ortaya çıkan bu eser bize XI yüzyıldaki Türklerin tarihi, coğrafyası, kültürü, folkloru, yaşayışı, edebiyatı, belli başlı yerleri, belli başlı kişileri, günlük hayatta sık sık kullanılan kelimeleri vb birçok özelliğini yansıtmaktadır


Bu yönüyle eser, Türk tarihinde bir “hazine” sayılmaktadır Yazar, yukarıda saydığımız özellikleri lügatine seçmiş olduğu kelimeleri örneklerken kullanmıştır ve bunda da çok başarılı olmuştur Normalde eser bir sözlük olmasına rağmen seçtiği örneklere baktığımızda gerek savlar (atasözleri), sagular (ağıt), beyitler, çeşitli şiir parçaları, deyimler ve gerekse de çeşitli yer adlarına ve kişi adlarına rastlamaktayız
Bizim konumuz divanda geçen savlar, halk edebiyatı unsurları, beyitler ve çeşitli şiirlerdir Kaşgarlı lügatine almış olduğu sözcükleri açıkladıktan sonra onları daha anlaşılır kılabilmek için sözcükleri cümle içerisinde örnekleme yoluna gitmiştir Bu yola başvurduğunda ise örnek olarak da sıradan cümleler değil, o zaman halk arasında kullanılmakta olan savlar (atasözü), sagular (ağıt), destanlar, beyitler, dörtlükler, koşuklar, deyimler veya çeşitli edebî cümleleri almıştır Bu yolla sözcüklerin daha kolay anlaşılmasını ve aynı zamanda akılda daha çok kalmasını sağlamıştır

SONUÇ


Elimizdeki bu eser yabancılara özellikle de Araplar’a Türkçeyi öğretmek için yazılmıştır Kimi dilcilerimize göre de bu eser şuurlu bir milliyetçi olan ve Türk dilinin zenginliğini bilen Kaşgarlı’nın onun bu özelliğini başkalarına da anlatmak istemesidir
Her ne amaçla yazılmış olursa olsun bu eser Türk dil ve kültür tarihimizin bir “hazinesi” konumundadır Görünüşte bir gramer kitabı olan Divânü Lügâti’t-Türk içerik olarak çok zengindir Divanda o zamanki Türk dünyasının dili, kültürü, folkloru, tarihi, coğrafyası, vb özelliklerin verilmiş olması onu daha da önemli kılmaktadır
Eseri asıl önemli kılan da budur zaten Bu eser aynı zamanda Türk dilinin ilk Türkçe sözlüğü olmasıyla da önemlidir Eserin tanıtımı daha iyi yapılmalı ilköğretimde, ortaöğretimde ve yükseköğretimde öğrencilerin kapasitelerine göre yavaş yavaş verilmeli, bu kültür hazinemiz herkese öğretilmelidir


Yukarıda belirttiğimiz türleri örneklendirerek konumuzu sonlandırmak istiyoruz Eserde geçen sav, sagu, koşuk, destan parçalarından ve deyimlerden bazıları şunlardır
Her dörtlüğün altında kalın yazılarla türkçesi verilmiştir

SAGU (Alp Er Tonga Mersiyesi)
Alp Er Tonga öldi mü
Issız ajun kaldı mu
Ödlek öçin aldı mu
Emdi yürek yırtılur
Yiğit Er Tonga öldü mü?
Fâni dünya kaldı mı?
Zaman öcünü aldı mı?
Şimdi yürek yırtılır
Uluşıp eren börleyü
Yırtın yaka ırlayu
Sıkrıp üni yurlayı
Sığtap közi örtilür
Erenler tıpkı kurt gibi uluşuyorlar
Yaka yırtarcasına bağrışıyorlar
Seslerinin tüm kuvvetleriyle haykırarak
Gözleri örtülünceye kadar ağlıyorlar
Bardı közüm yarukı
Aldı özüm konukı
Kandı erinç kanıkı
Emdi udın udgarur
Gözümün feri söndü
Onunla birlikte ruhum da gitti
Şimdi o kim bilsin nerelerdedir
Şimdi o, uykudan uyandırıyor
DESTAN (Uygurlara Karşı Bir Savaş destanından)
Kemi içre olturup
Ila suvın keçtimiz
Uygur tapa başlanup
Mınglak ilin açtımız
Gemi içerisinde oturarak
Ila suyunu geçtik
Uygurlara karşı durmakla
Mınglak ilini fethettik
Ağdı kızıl bayrak
Toğdı kara toprak
Yetişü kelip oğrak
Tokışıp anın geçtimiz
Kızıl bayrak yükseldi
Kara toprak canlandı
Oğrak binicileri de yetişip
Savaşa tutuşarak geciktik


KOŞUK


Keldü esin esneyü
Kadka tükel osnayu
Kirdi bodun kasnayu
Kar bulut kükreşür
Kara buz kamu erüşdi
Taglar suvı akışdı
Kökşin bulıt örüşdi
Kayguk bolıp ögrişür
Tümen çiçek tizildi
Bükünden ol yazıldı
Üküş atıp özeldi
Yirde kopa adrışur
Günümüz Türkçesiyle:
Rüzgar eserek geldi
Kar tipisine benziyordu
Halk titreyerek (evlere)girdi
Kara bulutlar gürlüyor
Karlar ve buzlar hep eridi
Dağların suyu (seller halinde) aktı
Mavimtırak bulutlar belirdi
(Bunlar, deniz üstündeki) kayıklar gibi (Havada sallanıp duruyor)


SAVLAR


1 Aç ne yimes, tok ne times
2 Alın arslan tutar, küçin sıçgan tutmas
3 Bir karga birle kış kelmes
4 Böri koşnısın yimes
5 Ermegüke bulıt yük bolır
6 Efdeki buzagı öküz bolmas
7 İt ısırmaz, at tepmes time
8 Tag taga kavuşmas, kiş kişike kavuşur
9 Yılan kendi egrisin bilmes, tefi boynın eğri tir
10 Kanıg kan bile yumas
Günümüz Türkçesiyle:
1 Aç ne yemez, tok ne demez
2 Al (Hile) ile aslan tutulur, güç ile sıçan tutulmaz
3 Bir karga ile kış gelmez
4 Kurt komşusunu yemez
5 Tembele bulut yük olur
6 Evdeki buzağı öküz olmaz
7 İt ısırmaz, at tepmez deme
8 Dağ dağa kavuşmaz, kişi kişiye kavuşur
9 Yılan kendi eğrisini bilmez, deve boynun eğri der
10 Kanı kanla yıkamazlar

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.