Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Ülke & Şehirler > Gezelim, Görelim

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
istanbul, kapıları, surları

İstanbul Surları Ve Kapıları

Eski 07-16-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

İstanbul Surları Ve Kapıları



İstanbul Surları ve Kapıları





İstanbul’un surları bütün dönemlerde şehrin en etkin savunma aracı olmuştur Byzantion şehri kurulduğunda etrafını çevreleyen surlara ait yeterli bilgi bulunmamakla birlikte, bazı araştırmacılar bu arkaik döneme ait sur duvarlarının Topkapı Sarayı civarında olduğunu ileri sürülmektedirler


III yüzyılda, Roma tarihinin en iyi yazarlarından olan Yunanlı tarihçi Cassius Dio bu surlardan söz etmektedir Onun yazdığına göre bu surlar son derece güçlü idi ve siperlikler iri kare bloklarda inşa edilmiş olup, tunç levhalarla birbirine tutturulmuştu Üzerinde üstü kapalı bir seyirdim yolu ve düzensiz aralıklarla yerleştirilmiş kuleleri bulunmakta idi Cassius Dio, bu surların kara tarafında olanların yüksek, deniz tarafındakilerin ise kıyının hemen yanında kayaların üzerine inşa edildiklerini belirtmektedir Ayrıca bu surlardaki kulelerin akustik düzeninin çok iyi olduğunu, kulelerden birinden bağırıldığında sesin yedinci kuleye kadar gittiğini de söylemektedir


Pausanias, Kodinos ve Herodianus da bu ilk surlardan söz etmektedirler Kentte yaşayanlar çeşitli dönemlerde Avar, Sasani, Emevi, Abbasi, Bulgar, Rus, Macar, Peçenek akınlarından bu surlar yardımıyla kendilerini koruyabilmişlerdir XIV yüzyılın başında Venedik donanmasının denizden saldırıları yine bu surlar sayesinde durdurulabilmiştir Ayrıca fetihten az evvel Galata’da oturan Cenevizlilerin kenti ele geçirme çabaları da yine bu surlar nedeniyle sonuçsuz kalmıştır Uzun süre savunma görevini üslenen surlardan ilk kez içeriye girmeyi Fatih Sultan Mehmet başarmıştır


İstanbul surları ortalama 21 km uzunluğu ile Avrupa’nın en uzun savunma yapılarından olup, başlıca beş grupta toplanmaktadır

I - İlk surlar
II - Kara Surları (ortalama 11 km uzunluğunda)
III- Marmara deniz surları (ortalama 8 km)
IV- Marmara – Haliç arasındaki kara surları (Ortalama 7 km)
V - Haliç Surları (ortalama 5 km)


İlk surlar


Byzantion şehrinin en eski surları hakkında birçok iddia ortaya atılmış, ancak verilere en uygun olanı, Megaralı Dorların bugün tahminen Topkapı Sarayı’nın olduğu yerde Akropolis Tepesi diye adlandırdıkları küçük yerleşimlerinin etrafını çevirdikleri duvardır Bu surların fetihten sonra Sur-u Sultani denilen Topkapı Sarayı surlarının temellerinde kullanıldığı ileri sürülmekte olup, bu akla çok daha yakın bir tezdir Zira toprağı kazıp temele inmektense mevcut temelleri kullanmak ekonomik açıdan çok uygundur

Dönemin tarihçileri bu surların yapımına 412’de başlandığını ve çok kısa bir sürede bitirildiğini söylemektedirler 5,7 km uzunluğundaki bu surlar 96 adet kule ile sağlamlaştırılmıştı Roma İmparatoru Septimus Severus 196’da Byzantion’u ele geçirdiğinde daha sonra IKonstantinus (324–337)’un yaptırdığı surun temelini teşkil edecek olan Sarayburnu’ndan başlayıp Hipodrom’a kadar devam eden surları yaptırmıştır


Kara Surları




Bu surlar Yedikule’den başlayıp Blakhernai Sarayı’nı içine aldıktan sonra Haliç’e bağlanmaktadır II Theodosius’un yapımını başlattığı bu surlar fetihe kadar çeşitli ilavelerle devam etmiştir Fetihten sonra da Fatih Sultan Mehmet tarafından da bazı ilaveler yapılmıştır


Kara surları iç içe üç kademeli yapılmıştır Önde bir hendek (taphros) onun arkasında dış veya ön sur (mikron teichos) ve onun arkasında genişliği 3–8 m arasında yüksekliği de 11–13 m yi bulan iç veya arka sur (mega teichos) vardır Hendeklerin içinin su dolu olup olmadığı devamlı bir tartışma konusu olup, kesin bir sonuca varılamamıştır Bu hendeklerin bir kısmı Osmanlı döneminde sebze bostanlarına dönüştürülmüştür İç sur duvarlarının 50 ile 75 m arasına da bir burç yerleştirilmiştir Bu burçlar kare, dikdörtgen veya yuvarlak plânlı olup, yükseklikleri de ortalama 24 mdir Bu burçlar sur bedeninden 10–11 m ileri taşar ve içleri 2–3 katlıdır, üstleri ise kubbe veya tonoz ile örtülmüştür İç sur ile dış sur arasında 12–15 m genişliğinde bir düzlük arazi bulunmaktadır


Dış surların bedeninde 4 m kadar ileri taşan 9–10 m yükseklikte, genişliği ise 4–5 m olan kare veya yarım daire plânlı burçlar bulunmaktadır Kara surlarının üzerinde 96 adet burç bulunmaktadır Surlar kazamat olarak isimlendirilen sandık duvar tekniğinde olup, 1 m kalınlığında ve 8 m yüksekliğindedir Bu kazamat denilen duvarların iç kısımlarında silah deposu olarak kullanılan küçük odacıklar yer almaktadır Sur duvarlarındaki taş sıralarının arasında beş sıra tuğla hatıllar yerleştirilmiştir İki tarafı bu teknikteki surun içi moloz taş ile doldurulmuştur





Sur bedenlerindeki askeri amaçlı kapıların yanı sıra Ana Kapı olarak anılan merasim kapıları da bulunmaktadır Askeri amaçlı kapıların bazıları fetihten sonra örülerek kapatılmış, bazı yerlere ise yeni kapılar açılmıştır Kapılar sur duvarında 5–6 m genişliğinde bir hafifletme kemeri altında yer almaktadır Bunlardan sivil amaçlı olanlarının içleri mermer kaplıdır Bu kapılar şehirden çıkıştaki ana yolların üzerinde açılmışlardır Kapı kanatları ise ağır ahşap ve bronz kaplıdır Bu kapıların iç tarafından çift taraflı merdivenlerle surun üstüne çıkılmaktadır Burçlara ve sur bedenine çıkan seğirdim yoluna çıkan merdivenler genellikle kapıların iki yanına yerleştirilerek zayıf noktalardaki duvarların kalınlaşması sağlanmıştır


İstanbul’u batıdan kuşatan ve günümüze kadar gelebilen kara surlarının yapımına, II Theodosius (408–450) zamanında başlanmıştır AMSchneider ön surların 423–428 arasında bitirildiğini ileri sürmektedir


Bu kara surlarının Ortaçağın en kuvvetli güvenlik duvarı olduğu kabul edilmektedir 447 depreminde bu surların 57 burcunun ağır hasar gördüğü ve 60 günde onarıldığı bilinmektedir Bu onarıma ait Konstantinus’un yazdırdığı kitabe Mevlevihane Kapısı üzerinde bulunmaktadır 554’deki depremde ise Haliç surlarının kara surları ile birleştiği Regium Kapısı’ndan itibaren büyük zarar görmüş ve II Iustinianus (565–578) tarafından 565–570 yılları arasında onarılmıştır Arap akınları sırasında 669 ve 674–680 yıllarında şehrin korunması için İmparator II Iustinianus tarafından sağlamlaştırılıp bazı ekler yapılmıştır 717–718’de Arap komutanı Mesleme’nin ordularına karşı koymak için, III Leon’un (717–741) halktan topladığı vergilerle surlar takviye edilmiş ve Araplar tarafından aşılamamıştır




Surların 740 depreminde çok zarar görmesi üzerine İmparator III Leon bu surların onarımı için gerekli parayı sağlamak için özel bir vergi koymuştur X ve XI yüzyıllarda meydana gelen depremlerde hasar gören sur bedenleri ve kapıları I Komnenos tarafından onarılmış, bazı kapılar güvenlik açısından kapatılmıştır Kapatılan kapılardan birisi de Ksylokerkos (Belgrad) Kapısı’dır Latin istilası sırasında surların burçlarının bazıları tahıl ambarları olarak da kullanılmıştır 1354 depreminde tekrar zarar gören surları V Ioannes Palaiologos onarmıştır


İstanbul’un fethi sırasında surların büyük bölümü yıkılmış ve kapılar da büyük zarar görmüştür Fatih Sultan Mehmet 1458’de surların tamamını onartmış ve Altın Kapı’nın arkasındaki Yedikule İç Kalesi’ni inşa ettirmiştir 1509 depreminde zarar gören surların onarımı 1510’a kadar devam etmiş ve Mimarbaşılar Bali ve Mahmud Ağaların yürüttüğü onarım projesi ile giderilmiştir Sadrazam Boynueğri Mehmed Paşa tarafından 1635’de büyük bir onarım ve temizletilmiştir 1690 ve 1719 depremlerinden sonra Sadrazam Damat İbrahim Paşa tarafından onarılmıştır 1754, 1766 ve 1894 depremlerinde bazı yerleri yıkılan surlar bu tarihten sonra pek önemsenmemiş, hatta taşları civardaki evler tarafından malzeme olarak kullanılmıştır 1870-1873’te Tren yolu ve Sirkeci Garı’nın yapılması sırasında Topkapı Sarayı önündeki bölümün bir kısmı yıkılmıştır


UNESCO’nun da işbirliği çerçevesinde, Taç Vakfı ve İstanbul Belediyesinin ortak çalışmaları ile 1980’den itibaren kısım kısım surların yenilenmesi ve restorasyonu yapılmakta olup, bu çalışmalar halen de devam etmektedir




Kara surlarının Haliç’e doğru inen ve Eğrikapı yakınındaki bölgede burçların içinde irili ufaklı zindanlar açılmıştır Bunlardan en önemlisi Anemas Zındanı’dır Girit Adası’nın Arap idaresinde bulunduğu sıradaki idarecisi olan Abdülaziz el-Kuturbî isimli Arap kumandanı Girit’in düşmesi üzerine Bizans’a getirilmiş ve Hıristiyanlığı kabul ederek burada yerleşmiştir Oğullarından biri olan Mihael Anemas Bizans ordusunda yüksek rütbeli bir askerken I Aleksios Komnenos’u devirmek isteyen bir komploya karışmış gözlerine mil çekilip hapis cezası almıştır Aleksios Komnenos’un kızı Anna Komnena onun kör edilmesini engellemiş ve bir kulede ömür boyu hapsedilmesini sağlamıştır İşte Anemas’ın hapsedilip ömrünü tamamladığı bu kuleye sonradan Anemas Zindanı adı verilmiştir Bu kule uzun zaman üst rütbeli kişilerin hapsedildiği yer olarak tarihe geçmiştir Bir isyanda tahtını kaybeden İmparator I Andronikos (1183–1185) korkunç işkencelerle öldürülmeden önce burada kısa bir süre hapsedilmiştir II İsaakios Angelos 1195’de kardeşi tarafından tahttan indirildiğinde gözlerine mil çekilmiş ve buraya hapsedilmiştir Oğlu genç Aleksios Haçlı şövalyelerini babasını yeniden tahta çıkarmaya ikna etmiş ve böylece II İsaakios kısa bir süre tekrar Bizans tahtına çıkmıştır Latin istilası sırasında bu zindan-kule hapishane işlevini sürdürmeye devam etmiştir V İoannes Palaiologos’un oğlu Andronikos babasına karşı bir ayaklanma düzenlediği iddiasıyla buraya hapsedilmiş, bir süre sonra 1376’da buradan kaçmayı başaran Andronikos bu kez babası ve kardeşi Manuel’i buraya hapsettirmiş ve IV Andronikos Palaiologos (1376–1379) adı ile tahta çıkmıştır




Blakhernai Sarayına ait olan bu mahzen ve kuleler oldukça geniş bir kompleks meydana getirmektedirler Bu kulenin bitişiğinde Isaakios Angelos Kulesi vardır Bu kulelerin içinden aşağıdan yukarıya doğru bağlantıyı sağlayan rampalar vardır



Kulelerin üst kısımları ikamete uygun biçimde hazırlandıkları kemerli pencerelerinden ve bir dizi sütun gövdelerinden anlaşılmaktadır Bu sütunlar büyük ihtimalle bir balkonu taşıyor olmalıdır Isaakios kulesinin üzerinde İmparatorun adını taşıyan 1186 tarihli bir kitabe bulunmaktadır Bu iki burcun temelleri taştan çok kalın bir kılıf içine alınarak takviye edilmişlerdir Büyük bir ihtimalle bu takviye üstteki terasta XVI yüzyılda yapılmış olan İvaz Efendi Camisi’nin yapımı sırasında yapılmıştır Üzerleri beşik tonozla örtülü bu kulelerin arkasında eski bir sur duvarı önüne on dört bölümlü, iki katlı zindan olarak kullanıldığı sanılan bir alt yapı eklenmiştir Bu karanlık hücreler dış duvarlardaki dar mazgallar ile havalandırılmakta ve aydınlatılmaktadır


Kara Surlarının Kapıları

Surların Marmara tarafından başlayarak sırasıyla devam eden kapıları olmakla beraber, iki sur arasında ve önündeki hendek ile bağlantıyı sağlayan askeri amaçlı tali kapılar da bulunmakta idi Ana kapıların isimleri ise sırasıyla şöyledir:


Altın (Yaldızlı) Kapı (Porta Auera)

Altın Kapı, Bizans döneminde günlük kullanıma kapalı sadece İmparatorluk törenlerinde kullanılan bir kapı idi Trakya’dan gelen Via Egnatia yolu bu kapıdan geçtikten sonra kentin Mese denilen ana caddesinde devam edip ve Ayasofya önünde son buluyordu II Theodosius’un kara surlarını yaptırırken bu kapıyı da surlarla bir bütün olarak 439’da inşa ettirdiği ileri sürülmektedir Kapı adını altın yaldızla kaplı görkemli kapılarından almıştır


İmparatorluk Kapısı olarak adlandırılan üç gözlü bir zafer takını andıran bu kapıdan İmparatorlar zafer alaylarının başında kente girerlerdi Halkın kullanması için de bu kapının az ilerisinde bir kapı daha açılmıştı ki bu Yedikule Kapısı’dır Osmanlı döneminde bu kapı Yedikule hisarına döndürülmüştür Üç gözlü kapının ortasındaki büyük yuvarlak kemerin dış yüzünde Latince bir kitabe bulunuyordu Bu kitabeyi Fransız araştırmacı Charles de Cange XVII yüzyılda yerinde bulunduğunu ve üzerinde şu metin yazılı olduğu belirtmiştir:

“ Avea Saecla Gerit Qui Portam Constrvit Auro (Kapıyı altın olarak yaptıran altın bir devir yarattı)

Kapının iç tarafındaki kitabede ise;

“Haec Loca Thevdosivs Decorat Post Fata Tyranni (Tiranı yok ettikten sonra Thodosius burayı süsledi)

Bugün bu kitabelerin tutturulduğu kenetlerin oyukları duvarda görülebilmektedir 1940 m yüksekliğindeki bu kapının iki yanında ileriye doğru 1687 mlik çıkıntı yapan kare plânlı iki kule bulunmaktadır Bu üç gözlü tören kapısı çok muntazam işlenmiş,190 meninde, 037 m yüksekliğinde ve 095 m kalınlığında bloklar halinde yontulmuş Marmara mermeri ile kaplıdır Üst kısmı mermer korkuluklu bir terasla çevrili olup, üzerlerinde Roma kartallarının bulunduğu eski gravürlerde görülmektedir Kapının üzerinde Romalı bir kumandan giysisiyle ayakta Thodosius’un heykeli bulunmakta idi 740 depreminde bu heykel düşmüştür

Altın kapı Bizans İmparatorluğu’nun sonlarına doğru eski görkemini kaybetmiştir İmparator V İoannes Palaiologos buradan düşen taşları civardaki kiliselerin onarımında kullanmıştır Daha sonra ise bu kapı bir kaleye dönüştürülmek istendiğinden içleri doldurulmuş ve yan dikmelerin yerleri değiştirilmiştir Soldaki girişin dolgusunda kullanılan taş ve tuğla tekniğinin XIII-XIV yüzyıllara ait Bizans duvar örgüsü tekniğinde olduğu görülmektedir Kapının iki yanındaki duvar yüzeylerinde daha eski bir yapıdan çıkarılan mermer konsol ve sövelerle içlerine yerleştirilmiş antik bir devire ait tanrı ve tanrıçaları gösteren kabartmaların olduğu on iki adet mermer levha yerleştirilmiştir Bu levhalar 1621–1628 yılları arasında İngiltere elçisi olarak İstanbul’da bulunan Sir Thomas Roe tarafından götürülmek istenerek yerlerinden sökülmüştür Ancak çevre halkının karşı koyması sonucu götüremeyip söktüğü levhaları yerde bırakmak zorunda kalmıştır Fakat ne yazık ki o zaman bunlar toplanamamış ve dağılarak kaybolmuşlardır Bazı parçaların birtakım Batı müzelerinde ve özel koleksiyonlarda olduğu bilinmektedir Günümüzde bu çerçevelerin kalıntıları görülmektedir


1894 depreminde kulelerin üst kısımları büyük zarar görmüş, güney kulesinin yukarı kısmındaki mermer kaplama ana gövdeden ayrılmış olup, 1960’da Mimar Cahide Tamer’in restorasyonuna kadar bu şekilde kalmıştır Bu restorasyon sırasında eksik kısımlar kısmen orijinaline uygun bir şekilde yapılıp Altın Kapı’nın içi, geçitleri ve döşemesi temizlenmiştir Ancak bu çalışma sırasında evvelce burada var olduğu bilinen Theodosius, zafer tanrıçası Nike ve Roma kartallarından kalan hiçbir parçaya rastlanmamıştır


Belgrad Kapısı (Porta Ksilokerkos)




yedikule’deki bu kapı, içeriden surlara çıkmak üzere yapılmış ikinci büyük askeri kapı olup, V Yüzyıla aittir Osmanlı döneminde önem kazanmış ve kullanıma açılmıştır Kanuni Sultan Süleyman Belgrat’ı fethettikten sonra yanında getirdiği esnafı buraya yerleştirdiği için bu isimle anılmaktadır

Yedikule ile Belgrad Kapı arasında 11 burç vardır Sekizinci burcun üzerinde III Leon ve oğlu VKonstantin’in burada yaptığı onarımları anlatan kitabeleri yer almaktadır VIII İoannes Palaioloğos’da 1434’de bu kapıyı onartmıştır





Silivri Kapısı (Porta Pege)


Belgrad Kapı ile arasında 13 burç vardır Silivri yolunun başlangıcında olduğu için daha sonra bu isimle anılmıştır Ön sur ile ana sur arasındaki peribolos içinde yer almaktadır İstanbul’daki Latin istilasına, bu kapıdan gizlice giren komutan Aleksius Stategopulos son vermiştir

Kapının 200 m kadar uzağında ise I Leon tarafından yaptırılan “Balıklı Ayazması” bulunmaktadır Bu ayazma ve fetih ile ilgili şöyle bir öykü bulunmaktadır Bu öyküye göre;

“Fetih sırasında bu ayazmadaki keşişler tavada balık kızartıyorlarmış Türklerin şehre girdiği haberini getiren birine keşiş “ tavada kızaran bu balıklar canlanmadıkça buna inanmam” cevabını vermiş Rivayete göre bu söz üzerine balıklar tavadan ayazmanın suyuna atlamışlar” O günden beri de bu ayazmanın suyunda balık bulunduğu ileri sürülmektedir Ayrıca bu yüzden de esas adı “Pigi” olan bu ayazma “Balıklı” olarak anılmıştır

1509’da 49 kulenin zarar gördüğü depremden sonra Mimarbaşı Ali bin Abdullah ve yardımcıları olan Bali ve Mahmud’un sürdürdüğü onarım çalışmaları ile yenilenmiş ve bu kapının üzerine 1510 tarihli bir onarım kitabesi konmuşsa da bu kitabe günümüze gelememiştir Kitabenin bulunduğu yer bugün boş durumdadır 1987 yılında restorasyon projesi kapsamında burası da ele alınmış ve onarılmıştır Bu restorasyon sırasında burada iki bölümden oluşan ve içinde beş adet lahdin bulunduğu bir hipoje (mezar odası) çıkarılmıştır


Kalagru Kapısı (Porta tou Kalagru)

Bizans devrinde Pege ile Rhesium kapıları arasındaki askeri bir küçük kapı idi


Mevlevihane (Mevlana) Kapısı (Rhesium, Porta Rhegion)

Yuvarlak kemerli askeri kapılardan biri olan bu girişin üstündeki bir kitabede İmparator Iustinianus’un karısı Sofia ve Komutan Narses tarafından onartıldığını yazan bir kitabe vardı Eski kaynaklara göre bu kapının üzerinde XIV yüzyıla kadar yerinde durduğu söylenen, surları yaptıran II Theodosius’un bir heykeli bulunuyordu

Bizans’ın son dönemlerinde, IX Yüzyılda Eyüp’e yerleşen bir Rus cemaatinin bu kapıdan girip çıkmalarına izin verildiğinden, kapıya “Rus Kapısı” adı da verilmiştir Osmanlı devrinde ise yakınındaki Mevlevihane’den dolayı “Mevlevihane Kapısı” adı ile anılmıştır

1988’de yapılan onarım çalışmaları sırasında bu kapının dışında iç ve dış sur arasında XI-XII Yüzyıllara tarihlendirilen bir nekropole ait mezarlar bulunmuştur


Top Kapısı (Porta Romanos)

Mevlevihane (Mevlana) Kapısı ile Sulukule Kapısı arasındadır Fetih sırasında Fatih Sultan Mehmet kuşatma sırasında karargâhını buraya kurarak en büyük topları buraya yerleştirmiş ve top atışları buradan yapılmıştır Bu nedenle de bu ismi almıştır

Günümüzde içinden geçen caddeler yüzünden giriş kapısı ortadan kalkmış olup yan duvarların üzerindeki küçük bir tali kapı kalmıştır


Sulukule Kapısı (Porta Pempton)

Edirne Kapısı’na en yakın olan kapıdır Lykos Deresi üzerinde olduğu için Sulukule adı ile tanınmıştır Fetihten sonra bu bölgeye Romanlar yerleştirilmiş olup günümüzde de bu yerleşim devam etmektedir


Edirne Kapısı ( Porta Harisius, Andrinopolis)




İstanbul surlarının on büyük kapısından biridir Eskiden Lykos Deresi’nin aktığı bu yer surların en alçak kısmıdır Fetih sırasında ilk açılan kapı olduğu da söylenmektedir



Silme bir çerçeve içerisindeki kapı dehlizinin üstü tonoz örtülüdür Dehlizin yan duvarları kesme taştan yapılmıştır Sefere çıkan Bizans İmparatorları bu kapıdan geçerek dışarı çıkarlardı Aynı zamanda bu kapıyı Rumeli’den gelen tüccarlar kullanırlardı Bu özelliğini Osmanlı döneminde de korumuş olup, bu kapının içerisinde de çeşitli dükkânlar açılmış ve esnaf yerleşimi olmuştur Aynı zamanda bir merasim kapısı olma özelliğini de korumuş ve yabancı elçiler bu kapıdan şehre girmişlerdir


Kara yolu ile İstanbul’a gelenlerin normal olarak güzergâhlarında bulunduğu için kolayca şehre giriyorlardı Deniz yolu ile gelenler ise Galata’da karaya çıkıyorlar, sonra Haliç’in etrafını dolaşarak Edirne Kapısı’ndan şehre girerek bu seremoniye uyuyorlardı İran’dan gelen elçiler ise Üsküdar’dan Beşiktaş’a geçiyor oradan da Haliç’i dolaşarak yine Edirne Kapısı’ndan şehre giriş sağlanıyordu


Eğri Kapı (Porta Regia)



Surların son kapılarından biri olan Porta Regia askeri bir kapıdır Şehir düşmeden az evvel son İmparator Konstantin Dragazes’in hayatta iken en son görüldüğü yerin burası olduğu hakkında bir söylence vardır


İstanbul’un fethi sırasında en kanlı mücadelenin geçtiği yerlerden birisidir Bu kapının civarında Bizans döneminde ayakkabı ve ordu için çizme yapan esnafın yerleştiği ileri sürülmektedir








Blakhernai Kapısı (Ksyloporta)


Blakhernai Sarayı ve çevresindeki surlara ait sivil kapılardan biridir Buradaki kara surlarının bir bölümü saray yapıldıktan sonra genişletilmiş ve saray ile içinde bulunduğu mahalle koruma altına almıştır

Sağlam kulelerin yer aldığı bu surun önünde hendek yoktur Buradaki surlar Manuel Komnenos, Herakleios (610–641) ve Leon (813–820) suru olmak üzere üç kısımdan meydana gelmektedir 626 yılında Avarların İstanbul’u kuşatmaları sırasında buradan bir gedik açarak şehre girmek istemişlerse de başarılı olamamışlardır Bu kapı Herakleios surunun üçüncü kulesinden sahile doğru uzanan koruma duvarında açılmış bir kapıdır XIV ve XV yüzyıllara ait metinlerde buradan Ksyloporta olarak bahsedilmektedir Bu kapı ve koruma duvarları 1868’de yıkılmıştır


Marmara Surları

Marmara surları, Marmara Denizi kıyılarında 8,5 km uzunluğunda ve tek sıra olarak yapılmıştır Aya Barbara (Topkapı) Kapısı ile Kara surlarının güneyden başlayan bu surlar Yedikule’nin güneyinde kara surları ile birleşmektedir Marmara surları denizden gelecek düşman saldırılarına karşı korunma amacı ile yapılmıştır Nitekim Theopnaes, 718’de Arapların İstanbul’u kuşatmaları sırasında çıkan bir fırtınanın Arap donanmasını tamamıyla perişan ettiğini yazmaktadır Birçok kısmı akıntılı olan bu sahilde surlara düşman donanmasının yaklaşması ve karaya asker çıkararak koçbaşları ile hücuma geçme olanaklarını bu tabiat şartları çok zorlaştırıyordu

Buradaki duvarlarının yüksekliği 12–15 m arasındadır Ortalama 20 m yüksekliğinde kare, beş ve altıgen planlı 188 burcu ve 8’i büyük olmak üzere irili ufaklı 36 kapısı olduğu tespit edilmiştir Küçük kapılar askeri amaçlı olmayıp geride bulunan mabetlere, saraya ve diğer yapılara gitmek için kullanılmışlardır 1871–1872’deki Marmara kıyısından demiryolu geçirilirken bu surlar sekiz yerinden kesilmiş ve büyük tahribata uğrayarak birçok kapı ve burcu yok olmuştur


Marmara deniz surlarının ilk yapılışının sahile yığılan taşların oluşturduğu bir set olduğu bilinmektedir Büyük Konstantinus ilk kara surlarını yaptırttığında deniz surları ile birleştirmeyi gerçekleştirmiştir Samatya’nın doğu tarafında birleşen bu surlar depremden zarar görünce Arkadios (395–408) zamanında onarılmıştır II Theodosius kara surlarını yaptırdığında Marmara surları da bu yeni surun güneyindeki bitiş noktasına kadar uzatılmıştır 447 depreminde zarar görünce I Leon tarafından onarılmıştır Ancak, Yenikapı’da bugün olmayan bir kitabede Perfectus Constantinus’un onardığının yazılı olduğunu, devrin tarihçileri yazmaktadır Daha sonra II Anastasios (713–715) Arap akınlarına karşı koymak için surları onartmıştır Bu onarım sayesinde Arap komutanı Mesleme şehre girememiştir 764’de çok şiddetli geçen kış sırasında Karadeniz sahili millerce mesafe donmuştu İlkbaharda buzlar çözlünce akıntı birçok büyük buzları denize sürüklemişti Bu buzullar akıntı ile Sarayburnu’na gelmiş ve surlara şiddetle çarparak büyük bir zararlar verirmiştir II Mikhael (820–829) ve oğlu Teofilos’un (829–842) zamanında büyük bir tamir gördüğü de kulelerin cephelerindeki kitabe bantlarında yazılıdır Teofilos Haliç ağzında gerili olan zincirin dışında kalan ve denizden gelebilecek hücumlara karşı zayıf olan bu surları Eugenia Kapısı ile deniz feneri arasında kalan kısmını yıktırarak daha sağlam ve yüksek bir sur duvarı inşa ettirmiştir


I Basileus (867–886) zamanında bir kasırgada tahrip olan surlar kısa bir sürede onarıldı VI Leon (886–912) Teophilos zamanında yapılmış olan on altıncı kuleyi ve sur duvarlarını yükseltmiştir II Nikophoros Phokas (963–969) Tarsus’tan ganimet olarak getirdiği bir kapıyı Barbara Kapısı’na koydurur I Aleksios Komnenos (1081–1118) ise Mangana önündeki surları denize kadar genişletmiştir Daha sonra I Manuel Komnenos (1143–1180) da doğal şartların getirdiği tahribatı onarmıştır Daha sonraları surlara denizin yaptığı tahribatları VIII Mikhael Palaiologos ve III Andronikos tamir ettirilmiştir Buradaki zeminin zayıflığı, şiddetli lodos fırtınaları, alüvyonlu bir dolgu toprak üzerinde yer alması bu surların kısa sürede aşınmasına yol açıyor ve bu yüzden de devamlı bakım çalışmaları yapılmasını gerektiriyordu Dalgalara karşı büyük kaya blokları, önceki devirlere ait antik mermer parçaları barikat olarak ve sağlamlığı sağlamak için de sur temellerinin alt kısımlarında kullanılmıştır Üst kısımlarda ise daha zayıf bir taş malzeme kullanılmıştır 1343 ve 1354 depremlerinden bu surlar büyük zarar görmüş aynı zamanda Cenevizlilerin donanmasına karşı koymak amacıyla da sağlamlaştırılmıştır


VIII İoannes Palaiologos (1425–1448) Kontaskalion limanının inşasıyla birlikte bu bölgedeki deniz surlarını da yenilemiştir Onarım için gerekli parayı Bizans’ın hazinesi karşılayamayınca Bizans’taki yüksek rütbeli kişiler maddi destekte bulunmuşlardır Lukas Notaras ve Sırp Despotu Georg Brankovic’in yardımları ve yeni bir kule yaptırdıkları buradaki kitabede yazılıdır Fetihten sonra bu surlar da diğerleri gibi onarılmışlardır Fatih Sultan Mehmet Kadırga limanını inşa ederken bu limanın civarındaki surları kulelerle sağlamlaştırmıştır 1635’de Sadrazam Bayram Paşa daha evvel geçirdiği depremlerden dolayı zarar görmüş olan surları tamir ettirmiştir 1722-1723’de Sadrazam Nevşehirli İbrahim Paşa Yalı Köşkü ile Narlı Kapı arasında deniz surlarına ilaveler yaptırmış ve Ahırkapı inşa edilmiştir 1816’da II Mahmud’un emriyle Mermer Köşk’ün yapılması sırasında Top Kapı’daki mermer kesme taştan yapılmış kuleler yıktırılmıştır 1959’da Sirkeci’den Bakırköy’e doğru açılar sahil yolunun yapımı sırasında surların bazı bölümleri yıkılmış ve molozları surların diplerine atıldığı için bir nevi temel sağlamlaştırma oluşmuştur


Marmara Surlarının Kapıları

Aya Barbara (Basilike) Kapısı (Topkapısı)

Sarayburnu’nda bulunan bu kapı adını topçuların azizesi kabul edilen Aya Barbara’dan almıştır Daha sonra yapılan saraya “Topkapı” adının verilmesi bu kapıdan dolayıdır Günümüzde mevcut olmayan bu kapıdan II Ioannes Komnenos ve I Manuel Komnenos’un Macaristan’a yaptığı başarılı seferden dönerken zafer alayı ile girmesinden dolayı bu kapı “İmparator Kapısı” anlamına gelen Basilike adı ile de anılmıştır Marmara surlarının en eski kapısı olan bu kapının iki yanında mermerden iki burç yükseliyordu Kapı kanatlarını ise Nikephoras Phokas Tarsus’da elde ettiği ganimetlerden biri olarak buraya getirip koydurmuştu Kapının iki tarafındaki kitabelerde İmparator Theophilos’un şehri yeniden imar ettirdiği yazılı idi Kapını önünde ise bir iskele bulunuyordu


Üçüncü Burçtaki Kapı


Bugün bu kapının sadece söveleri görülmekte olup içi örülerek doldurulmuş ve kapı özelliğini kaybetmiştir Aynı burcun kuzeyinde yine küçük bir kapı bulunuyordu


Dördüncü Burçtaki Kapı

Bu kapı da dördüncü burcun kuzey tarafında, yana doğru açılmış olup bugün sadece söve ve lentoları kalmıştır Kapı boşluğu emniyeti düşünülerek muhtemelen Bizans devrinde örülerek doldurulmuştur Bu kapının üzerinde Theophilos’un kitabesinin olduğu eski kaynaklarda ifade edilmekte olup bu kitabe günümüze gelememiştir


Değirmen Kapısı


Sultan II Mahmud burada mevcut olan kapıyı yıktırmış ve yerine yeniden yaptırmıştır Eski Bizans kapısına ait burç ile kapı arasındaki kemerden anlaşılmaktadır Bu kapının 35 m kadar kuzeyinde bugün örülmüş olan eski kayıtlarda Demir Kapı adı ile geçen kapıdan itibaren surlar ileriye doğru bir kavis çizerek ilerler ve 40 m kadar sonra 2,5 m kalınlığındaki Mangane burcu ile birleşir Bu kapının 30 m kadar ilerisinde ise küçük bir sarnıç bulunmaktadır


Aya Yorgi (Aziz Georgios) Kapısı


İmparator I Aleksios Komnenos tarafından deniz tarafına doğru ileri alınmış surların üzerinde açtırılmıştır Bu kapı arkadaki Mangana Sarayına gidiş için kullanılıyordu


Ahırkapı

Büyük Saray’ın sahil kapılarından biridir İmparator III Mikhael burada büyük ahırlar yaptırttığı için bu isimle anılmaktadır Osmanlı devrinde de buradaki ahırlar yerlerini korumuşlardır Kapının üzerinde Damat Nevşehirli İbrahim Paşa tarafından onarıldığını belirten kitabesi Arkeoloji Müzesi’ndedir Bizanslılar döneminde bu kapıdan küçük limana çıkılırdı Saraya mensup olmayanların gemileri buraya giremezdi

Marmara surlarındaki kapıların çoğu örülmüş ve büyük bir kısmı da yıkılmış olduğu için sadece isimleri bilinmektedir Bunların başlıcaları şunlardır: Adının kapının önündeki aslan heykelinden alan Porta Leonis (Aslanlar Kapısı), Sofia Kapısı, Osmanlı devrinde Kadırga Limanı kapısı olarak kullanılmıştır Vlanga Kapısı sonradan Yeni Kapı adını almıştır Psmatia Kapısı, Davutpaşa Kapısı ve Narlı Kapı


Haliç Surları


Haliç, Marmara’nın ağzına yakın bir kısmında Alibeyköy (Kydaros) ve Kâğıthane (Barbyzes) derelerinin birleşmesiyle oluşup, Buzul Çağının sonlarında kara kesiminin sular altında kalmasıyla meydana gelen ve karaya 8 km kadar içeri giren bir deniz girintisidir Haliç’in genişliği Eyüp hizasında 200 m olup en dar yeridir Cibali-Kasımpaşa arasında ise 700 mdir Antik Çağda Haliç’e “Keras” denilmekte, bu isim Byzantion’un kurucusu Byzas’ın annesi Keroessa’dan gelmektedir İstanbul’a ilk yerleşim de Haliç’in yukarı kısmındadır

Roma İmparatorluğu’nun son yıllarında I Konstantinos Byzantion’u ikinci bir merkez yapmak istemesiyle Cibali ile Fener arasında yeni surlar inşa ederek Haliç’e bir iç liman olarak kullanılmasını sağlamıştır II Theodosius ise bu surları Ayvansaray’dan Haliç’e inip Marmara’ya doğru uzatarak kenti emniyet altına almak istemiştir

Haliç surlarından günümüze çok az parça kalmıştır Bu surlar bu bölgede yapılan binalar arasında kaybolmuştur Sarayburnu’ndan Bahçekapı’ya kadar olan kısım ise 1871’deki demiryolu inşaatı sırasında yıkılmıştır Kara tarafı surlarına göre çok zayıf ve alçak olan bu surlar tek sıra halinde idi Taş sıralarının arasındaki 6–7 kat tuğla hatıllarla yapılmıştır Kâğıthane ve Alibeyköy derelerinin getirdikleri balçıkla Haliç’in dolması burada çürük bir zemin meydana getirmeleri nedeniyle bu duvarlar alçak, burçları ise kare şeklinde yapılmıştır Bu nedenle doğal olarak burada birtakım kaymalar ve çökmeler oluştuğundan devamlı olarak onarılmıştır

Kara Surları tamamlandıktan sonra Haliç kıyılarını da tamamlamak zorunluluğu doğmuştur 626’daki Avar istilası da bu bölgede sur yapılması gereğini göstermiştir İmparator Heraclius (610–641) Petrion surlarının güney bitimine üzerinde on iki burç bulunan surları yaptırarak Blachernai bölgesini emniyet altına almıştır Petrion adı verilen çift surun ne zaman yapıldığı hakkında kesin bir tarih verilememekle beraber, İmparator Iustinianus zamanında yapıldığı tahmin edilmektedir Bu surların çevresinin uzunluğu 265 mdir Bu surun çevrelediği alanın içinde kilise ve bazılarında kadınların hapsedildiği bugünkü Patrikhane Kilisesi’nin yerindeki Hagios Georgios Manastırı vardı Bu surun kapıları ise günümüze bir kısım duvar parçalarının kaldığı Fener ve Petri kapılarıdır

Haliç surlarını III Tiberius (698–705 ) Arap akınlarına karşı koymak amacıyla tamir ettirmiş ve Eugenis kulesinden Galata’daki bir kuleye bağlanan bir zincir çektirmiştir Bu zincir sayesinde Arapların 717’deki akınlarında şehre girmeleri engellenmiştir II Anastasius’un (713–715) bu surları tekrar tamir ettirdiğini tarihçi Teophanos yazmaktadır Yine aynı yazar 763 senesindeki kışın çok sert geçtiğini ve Karadeniz’den gelen büyük buz kütlelerinin bu sura çarparak büyük zararlar verdiğini yazmıştır

II Mikhael ve oğlu Theophilos sur duvarlarının yeterli yükseklikte olmadığını görerek Hagios Demetrius Kilisesi ile Sarayburnu arasında büyük bir onarım faaliyetine girmişler ve birtakım ilaveler yapmışlardır Bu dönemde Haliç sahili ile Heraclius suru arasındaki sahayı kapatmak için dikine bir sur daha yapılmıştır Bu sur üzerinde günümüzdeki Eyüp Caddesi’nin geçtiği yerde “Xylporta” adındaki kapının üzerine ve yanındaki burçlara bu onarımları belirten kitabeler konulmuşsa da bu kapı ve kitabeler günümüze ulaşamamıştır Latin istilası sırasında şehri Haliç’ten kuşatan Haçlılar buraya çekilmiş olan zincirin ucunun bağlandığı Kastellion burcunu ele geçirerek zinciri açmışlar, Balat ile Petrion arasındaki surların denize en yakın olduğu yerden hücuma geçerek kurdukları asma köprülerin de yardımı ile kente girmişlerdir Bu arada onlara yardım maksadıyla Venediklilerin çıkardıkları yangın da şehrin ele geçirilmesini kolaylaştırmıştır Bu istila sırasında Haliç surları ve bu burçları büyük zarar görmüştür 1264’de Latin istilası sonunda II Mikhael bu surları yeniden onarmış ve yükseltmiştir Bizans donanmasının denize hâkim olduğu önceki devirlerde bu surların alçak olmasında bir mahzur yoktu, fakat zamanla donanma zayıflayınca, Latinlerin istilası da yaşanınca buradaki surları yükseltmek gereği doğmuştur VI İoannes Kantakuzenos (1347–1354) Galata’da yerleşmiş olan Cenevizlilerin yardım talepleri üzerine Ceneviz donanması yola çıkıp da Marmara Ereğlisi’ni (Printhus) zapt ettikleri haberini alınca bütün sahil surlarını tamir ettirmiş, burçların üst kısımlarını kalın hatıllar ve ahşap malzeme ile biraz daha yükseltmiştir Ayrıca sur ile deniz arasına bir de hendek kazdırmıştır Bu onarımlara ait Cibali Kapısı üzerindeki kitabe ise bugün İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndedir

Cenevizliler şehre girememelerine rağmen çekilirlerken surların önündeki evleri yakmışlardır Fetih sırasında ise Hasköy tarafına yerleştirilen toplar bu surlara büyük ölçüde zarar vermiştir Fatih Sultan Mehmet İstanbul’u kuşattığında zincir yine Haliç’in girişini engelliyordu Bu kuşatma sırasında Bizans’a yardım getiren Hıristiyan gemilerinin buraya girmesi için zaman zaman aralanan zincir henüz güçlü bir donanmaya sahip olmayan Osmanlı gemileri için yine de hayatiyetini koruyordu, fakat 21 Nisan gecesi Osmanlı kadırgalarının Galata sırtlarından Haliç’e indirilmesiyle fonksiyonunu tamamen kaybetmiştir

Haliç surları Patrikhanenin bulunduğu Petrion’da bir iç kale meydana getiriyordu Tahtakale’deki bir burcu ise Bizans devrinden beri hapishane olarak kullanılmış, Osmanlı döneminde de aynı işlevini sürdürmüştür İmam Hüseyin’in çocuklarından olduğu ileri sürülen Seyid Cafer’in mezarının bulunduğu yer olmasından dolayı “Baba Cafer Zindanı” olarak adlandırılmıştır Baba Cafer Şeyh Maksud ve yardımcıları ile birlikte Abbasi halifesi Harunreşit tarafından Bizans’a elçi olarak gönderilmiştir Şehre girmeden az önce, daha evvel Kocamustafapaşa tarafında yerleşmiş olan bir grup Arap ile Bizanslılar arasında şiddetli bir çarpışma olmuş ve Arapların birçoğu öldürülüp cesetleri sokak ortasında bırakılmıştır Bunu gören Baba Cafer İmparatora ağır sözler söylemiş, cezalandırılmak üzere o zaman hapishane olarak kullanılan bu zindana atılmış ve orada zehirlenerek öldürülmüş ve aynı yere gömülmüştür Bugün bu mezarın yanında Çoban Ali Dede denilen ikinci bir mezar daha vardır Osmanlı devrinde içinde bir de kuyunun bulunduğu bu zindan odası türbe haline getirilmiştir

Osmanlı dönemindeki deniz tesisleri Galata surlarının dibinden Haliç’in yukarılarına Hasköy’e doğru yapılmıştır Gemi inşa tersaneleri, divanhaneler, mahzenler ve ambarlar inşa edilmiş olup, burada çalışan işçi ve esirlerin kalmaları için bir kısım yerler yapıldığı gibi bir kısım esir de güvenlik açısından Galata Kulesi’nde yatırılıyordu Bu yüzden buradan yabancı kaynaklarda “Tersane Zindanı” (bagne) olarak söz edilmektedir Fatih Sultan Mehmet zamanında rüzgârlara karşı emin bir yer olarak görülen Kasımpaşa Deresi ağzında bir kadırga yapım yeri yapılmış olup burası Sultan I Selim zamanında Cafer Paşa tarafından genişletilerek Kasımpaşa Tersanesi’ne dönüşmüştür Bu tersane Sultan III Ahmet ve Sultan II Mahmut zamanında daha da genişletilmiş ve bir de divanhane yapılmıştır Bu bina birtakım ilavelerle bugün Kuzey Deniz Saha Komutanlığı’na ait olup halen kullanılmaktadır Haliç’in kuzey kısmındaki gemilerin zincirlerinin yapım yeri olarak inşa edilmiş olan Lengerhane ise günümüzde Koç Vakfı’na ait Sanayi Müzesi olarak kullanılmaktadır


Haliç Surları Kapıları


Haliç kıyısı boyunca uzanan bu surlarda çoğu Bizans dönemine ait olmakla beraber Osmanlı döneminde de yeni bazı kapılar açılmıştır Bizans devrinde surların Haliç’e açılan kapıları ve önlerindeki limanları sadece askeri değil sivil amaçla da kullanılıyordu Günümüzde bu kapıların çoğu yok olmuştur En batıdan Sirkeci’ye kadar uzanan kapılar şunlardır:


Ayvansaray Kapısı (Kiliomene)

Ayvansaray’da olan bu kapı yıkılmıştır Bizans İmparatorları buradaki Theotokos Kilisesi’ne geldiklerinde kapının önündeki iskeleden karaya çıkıp bu kapıdan geçiyorlardı


Balat Kapısı

Fatih Sultan Mehmet’in vakfiyelerinde “Balat Kapısı” olarak adlandırılan ve günümüze gelemeyen bu kapının Blachernai Sarayının kapılarından biri olduğunu Hammer yazmaktadır Bu kapının iki tarafı rölyeflerle süslü olup, bunlardan elinde bir hurma dalı tutan kanatlı melek figürü İstanbul Arkeoloji Müzesi’ndedir Bu bölümdeki surlar da tamamen yıkılmış olup yerleri evler tarafından doldurulmuştur


Petri Kapısı

Ayvansaray’a giden caddede, Patrikhane yolunun ağzında olan bu kapı da yıkılmış olup günümüze hiçbir parçası gelmemiştir


Yeni Ayakapısı

Fetihten sonra Kanuni Sultan Süleyman zamanında surun burçlarından biri genişletilerek açılmış olan bu kapıdan Sultan Selim Camisi’ne gidiliyordu Kapı Günümüze ulaşamamıştır


Cibali Kapısı (Porta İspigas)


İki tarafındaki iki mermer sütunun üzerine oturan yuvarlak kemerli bir kapıdır Osmanlı devrinde “Cebe Ali” olarak isimlendirilmiştir


Zindan Kapı (Porta Seminaria)

Kumkapı’dan başlayıp Bayezıd Camisi’nin bulunduğu yerin 100 m kadar batısından geçip Haliç’e inen yol bu kapı ile bitiyordu 1891’de yıkılmış olan bu kapının batısındaki burç Fetihten sonra 1872’ye kadar hapishane olarak kullanılmıştır

Bu civardaki Haliç surlarının diğer kapıları olan Osmanlı devrinde açılan Tüfekhane ile Bizans devrine ait olup, Osmanlı zamanında da kullanılan Unkapanı, Ayazma, Odun,
Balıkpazarı (Porta de Perama),Yenicami (St Marc Poternesi) ve Bahçekapı (Porta Neorion) yıkılmış olup günümüze gelmemiştir


Galata Surları



Günümüzde Bankalar Caddesi Karaköy Meydanı ve Kalafatyer’ini içine alan, oldukça dar ve kıyıdaki bir sahayı kaplayan bu bölgeye, imtiyazlı olarak yerleşmiş olan Cenevizlilerin yaptıkları surlardan günümüze çok az duvar kalıntısı ile burçlara ve kapıları ait bazı kalıntılar gelebilmiştir


Latin istilasından sonra Bizans duruma hâkim olunca bu bölgeye yerleşmiş olan olduğu bilinen Cenevizliler 1267’de Galata’da yerleşme iznini İmparator VIII Mikhail Palaiologos’dan almışlardır İmparator Cenevizlileri kontrol altında tutmak için burada bir Bizans garnizonu bırakarak surları yıktırmıştır Sur duvarları olmadığı için 22 Temmuz 1296’da Venedik donanması Galata’daki Ceneviz kolonisinin evlerini yakmıştır Bu olay üzerine Venedik Balyosu linç edilmiştir Cenevizliler olası tecavüzlere karşı kolonilerinin etrafını bir sur duvarı ile çevirmek istediklerini II Andronikos Palaioloğos’dan talep etmişlerse de gerekli izini alamamışlardır 1303’de İmparator Cenevizlilere tanıdığı bu imtiyazlı bölgenin sınırlarını bir ferman ile tespit ederek kesinleştirmiştir Buna göre kolonilerinin etrafını sadece boş bir arazi şeridi ile çevirmelerine izin verilmiş, bölgenin dışında ev yapımı ise kesinlikle yasaklanmıştı İmparator ile Cenevizli Guido Embriaco ve Acursio Ferrari tarafından 1304 Mart’ında imzalanan anlaşmaya göre Cenevizliler tespit edilen bölgenin içinde et, buğday pazarları, hamam, kilise yapabilecekler fakat etrafını asla surla çevirmeyeceklerdi Ancak, daha sonraları bu yıllara ait duvar kalıntılarından Cenevizlilerin buna uymadıkları anlaşılmaktadır


Bizanslı tarihçi Nikephoros’a göre; önce koloninin etrafına bir hendek kazıp Bizans’ı bir oldubittiye getirmişlerdir Buna ses çıkarılmayınca bu kez de bölge sınırları üzerinde muntazam aralıklarla yüksek, taştan yapılmış evler inşa etmişler daha sonra ise bu evleri burç olarak kullanıp aralarındaki boşlukları duvar ile doldurarak bir sur meydana getirmişlerdir Bu sırada oldukça zayıf durumdaki Bizans buna bir tepki gösterememiş ve Galata surları da bu şekilde inşa edilmiştir Cenevizliler İmparatorun onurunu da korumak için bu surların üzerine bir haçın dört kolu arasına yerleştirilmiş “Hükümdarlara hükmeden hükümdarların hükümdarı” kelimelerinden meydana gelen bir Bizans arması koymuşlardır Daha sonra Bizans’ın iyice zayıflamasından yararlanan Cenevizliler sınırlarını genişletmişler, surlarını Tophane çevresine kadar uzatmışlardır Daha sonra surlara Cenevizli zengin ailelerin armaları konulmuştur


İstanbul’un fethi sırasında Cenevizliler tamamen bağımsız bir devlet tutumunu takip ederek tarafsız kalmaya çalışmışlardır Fetihten sonra 1 Haziran 1453’de Fatih Sultan Mehmet ile aralarında imzalanan bir anlaşma ile şehrin sahibi olduklarını reddetmişler buna karşılık da imtiyazlarını korumuşlardır Fatih Sultan Mehmet bu anlaşmadan sonra surların bir kısmını yıktırtmıştır 1454’de Luciano Spinola ve Baldasse Maruffo Fatih Sultan Mehmet’ten “surların tamirine izin ve şehrin idaresinin kendilerine bırakılması” için istekte bulundularsa da bu istek yerine getirilmemiş ve buradaki en büyük kilise olan San Paola Kilisesi camiye (Arap Camii) çevrilmiştir Galata da bir voyvoda idaresinde kadılık olarak Osmanlı idaresine bağlanmıştır


Galata surları Haliç ve Boğaz tarafından denizle sınırlandığından karadan gelecek tehlikeye karşı Azapkapı, Şişhane, Galata Kulesi-Tophane arasında idi Surların önünde 15 m genişliğinde hendek kazılmıştı Bu taraftaki kapılar, arkadaki araziye hendekler üzerinden ağaç köprülerle bağlanmışlardı Surların kalınlığı 2 m çevresi ise 2 800 m yi bulmakta olup 37 hektarlık bir sahayı kaplıyordu Cenevizliler daha sonra sınırlarını genişlettiklerinden aralara bölme duvarları yapmışlardır Surların en büyük burcu sahili korumak amacıyla yapılmış olup, bugünkü Yeraltı Camisi bu burçtan istifade edilerek yapılmıştır Surların ikinci önemli kulesi ise Galata Kulesi’dir


Bu surlar XIX yüzyılın ortalarına kadar gelebilmişler ve bu tarihten sonra inşaat alanı kazanmak için yıktırılmıştır Surların üzerlerindeki armalı levhalar ise İstanbul Arkeoloji Müzesi’nde bulunmaktadır 1509 depreminden büyük ölçüde zarar gören bu surlardan günümüze Galata Kulesi’nin civarında sur ve burç kalıntılarından çok azı gelebilmiştir Surların deniz yönündeki kapıları, Kürekçi, Yağkapan, Balıkpazarı, Karaköy Kurşunlu Mahzen ve Mumhane Kapısı isimlerini taşıyordu Beyoğlu tarafındaki kapılar Büyük ve Küçük Kule kapıları ile Azap Kapısı idi İç bölmelerdeki kapılar ise İç Azap Kapısı, Kuledibi Kapısı, Horoz Kapı ve Voyvoda Kapısı idi
__________________

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Eski 12-10-2010   #2
Şengül Şirin
Varsayılan




İstanbul Surları, İstanbul’un çevresinde bulunan, Bizans zamanında yapılmış şehir duvarlarıdır İstanbul’un etrafını çeviren surlar tarihte 7 yydan başlayarak inşa edilmiş, yıkılmalar ve yeniden yapmalarla dört defa elden geçmiştir
Son yapımı MS 408′den sonradır II Theodosius (408-450) zamanında İstanbul surları Sarayburnu’ndan Haliç kıyısı boyunca Ayvansaray’a bu taraftan, ve Marmara kıyısı boyunca Yedikule’ye, Yedikule’den Topkapı’ya, Topkapı’dan Ayvansaray’a uzanıyordu


Tarihçesi



Yapımına İmparator II Theodosius Praefaectus Anthemios tarafından 413 yılına doğru başlanmıştır İstanbul surlarını geçebilen tek kuvvet II Mehmet önderliğindeki ordudur Atilla’nın idaresindeki Hunların şehri tehdit ettiği bir sırada Praefactus Konstantinus Kyros suraların önüne ikinci bir duvar daha yaptırmıştır

Sayıları 96 olan kuleler değişik biçimde inşa edilmiştir Bunlardan 74′ü kare, biri beşgen ,5′i altıgen, 2′si yedigen ve 14′ü sekizgendir Kulelerin içinde en üst kısımları tonoz örtülü birer kat bulunur İznik surlarında da olduğu gibi, bu üst kat odaların duvarlarında evvelce fresko tekniğinde yapılmış Aziz resimleri yer alıyordu Kulelerin uzunluğu her yerde aynı değildir Marmara’dan Tekfur Sarayı’na kadar birkaç metrelik farklılıklar görülebilmektedir

Kara tarafı surlarının dışa açılan birçok kapıları vardır Bunların bir kısmı halkın girip çıktığı kapılar olup tehlike anlarında örülerek kapatılıyordu Aralarda ikinci derecede önemli bazı askeri kapılar da vardı Bu kapıların en önemlisi daha önce Zafer Yolu’nun başlangıcı olarak da kullanılan Altın veya Yaldızlı Kapıdır


Burç, duvar ve kapılardaki kitabelerde duvarın tarihçesi yazar
İstanbul’un uzun süre fethedilemeyen efsanevi bir şehir olmasının en büyük sebebi çevresini kuşatan surlardı Zamanında başka hiçbir yerde bu kadar sağlam savunma sistemi bulunmamaktaydı Uzunluk bakımından erişilmez olmasına rağmen Çin Seddi bile savunma açısından İstanbul surlarının yanına yaklaşamıyordu


Karada 6492 m Marmara ve Haliç kıyılarında 820m uzunluğundaki surlar birkaç kademeden oluşurdu En önde Bizans’ın mobil kuvvetleri savunur, arkasında 20 m genişlik ve 75 m derinliğindeki su dolu hendekler bulunurdu Bunların arkasında mızraklı askerlerin beklediği savunma mazgalları vardı Savunma mazgalları geçildiği takdirde 5-7 m yüksekliğindeki orat surlara gelinirdi Osmanlı Ordusu orta surlar önünde çok sayıda kayıp vermişti En arkada ise 12-13 m yüksekliğinde asıl surlar bulunurdu Asıl surlar üzerinde bekleyen askerler hiçbir canlının sur dibine yaklaşmasına izin vermezdi


Duvarlar ve burçlar



Surların uzunluğu 22 kmdir Haliç surları 55 km, kara surları 7,5 km Marmara Surları 9 kmdir


Kara surları üç bölümden oluşur Hendek, dış sur,iç sur Hendekler bugün tarım alanı olmuştur Sura bitişik ve 50 m aralıklarla kara surları tarafında, birçoğu yıkılmış, çatlamış durumda 96 burç bulunmaktadır Bu burçlar, boydan boya uzanan sur duvarlarından 10 mlik çıkıntıda, çoğunlukla kare planlı ve 25 m yüksekliğindedir
Pencereleri, tonozları, kapıları vardır İç surlarla dış surlar arasında kapı ve merdiven bulunur İç surlar ve burçlarda kefeki taşı ve tuğla kullanılmıştır Dış surlar ise sandık vaya kazamat duvardır Dış surlarda daha küçük ve büyük burçlar arasına gelmek üzere küçük burçlar vardır Bütün bu hendek, burç, dış ve iç surların toplam eni 70 mdir Surların içinde dehlizler ve küçük oyuklar vardır


Marmara ve Haliç surlarının önündeyse hendek ve dış sur yoktur Bu surların kalınlığı 5 m, yükseklik 15 mdir Burçlar 20 mdir, Marmara tarafında 103, Haliç tarafında 94 Burç vardır Marmara tarafı surları boyunca Banliyö Treni çalışmaktadır
Bu burçlardan bazıları tarihi ün taşır: Yedikule, Sulukule, Anemas, İsaakios, Mermerkule, Arapkule gibi Bunların çoğu zindan, hapishane, darphane olarak kullanılmıştır


Kapılar



İstanbul surları boyunca anakapı ve yankapılar vardır Kapılar, duvarda 5 m genişlikteki bir kemer altındadır Anacaddelerin geçtiği Topkapı ve Edirnekapı dışındaki kapılar yan yana iki arabanın geçemeyeceği kadar dardır
Bu kapıların mermer kaplı içleri, ahşap kapıları vardı Sur üstüne çıkmak için yapılmış merdivenler kapıların iç tarafında sağda ve soldadır Kapı duvarları içindeki boşluklarda, anakapının kapatılmasında kullanılan demirkapı yahut parmaklıklar bulunurdu Ayrıca anakapıların bazılarında bir dışkapı olurdu Bunların birçoğu tarihte kaybolmuştur Bazı kapılar üzerinde kitabeler durmaktadır, ama bunlar Osmanlı’dan kalmadır Dış kapıyla iç kapı arası 25 mdir


Topkapı Sarayı kapısından başlayarak Haliç’e, buradan Yedikule’ye ve tekrar Topkapı Sarayı’na dolanan duvarların kapıları şöyledir:


* Topkapısarayı kapısı
* Ahırkapı
* Fenerlikapı
* Küçükayasofyakapısı
* Bukalonkapı
* Balıkhanekapısı
* Odunkapısı
* Manganakapısı
* Gülhanekapısı
* Kadırgakapısı
* Çatladıkapı
* Kumkapı
* Yenikapı
* Samatyakapısı
* Narlıkapısı
* Yedikulekapı
* Belgradkapı
* Silivrikapı
* Mevlanakapı
* Topkapı
* Edirnekapı
* Eğrikapı
* Ayvansaraykapısı
* Atikmustafakapısı
* Balatkapısı
* Fenerkapısı
* Yeniayakapı
* Ayakapı
* Cibalikapısı
* Unkapanıkapısı
* Ayazmakapısı
* Odunkapısı
* Balık pazarıkapısı
* Yenicamikapısı
* Bahçekapısı
* Avcılarkapısı
* İmparatorkapısı
* Zindankapısı
* Sirkecikapı
* Yalıköşkü
İstanbul surlarında 50 kapı ve 300 burç vardır ve bir kısmı kaybolmuştur Dış kent Galata tarafındaki surların da kapıları vardı: Kurşunlumahzen, Karaköy, Balıkpazarı, Yağkapanı, Kürkçükapı, Azapkapı


İstanbul çevresini güçlendirme



Çeşitli dönemlerde pek çok güçlendirme çalışmaları İstanbul civarında yapıldıŞehrin ana duvarları boyunca savunma sistemini tamamlayıcı unsur oldukları söylenebilirBunların ilki ve en büyükleri 56 km uzunluğunda olan Anastasian Wall dur5 nci yüzyıl ortasında constantinople’un dış savunması için yapılmıştı


Şehrin 65 km batıya doğru olan kısmındaBu duvar 3,30 metre kalınlığında ve 5 metre yüksekliğinde idiFakat onun geçerliliği sınırlı idiBir zaman sonra 7 nci yüzyılda terk edildiOnun malzemeleri yerel bina yapımında kullanıldıFakat bazı parçaları hala mevcuttur


Galata surları



Galata Sykai nin dıs mahallesi olduğu zaman,Bizans dönemi çoğu zamanında güçlendirilmediAltın Boynuz’un ağzında boydan boya uzanan zinciri koruma görevi yapıyorduMamafih,1204 yılında şehrin zayıflaması sonrası Galata Venedik mahallesi haline geldiVe daha sonra Ceneviz Cumhuriyeti’nin kolonisi oldu


Bizans’lıların itirazlarına rağmen Bizans kontrolu dışında kalarakCeneviz’liler mahallelerini kale hendeği ile çevirmeyi başarıyorlardıKoloni etrafındaki kale tipi evlerini kendi yarattıkları ilk duvar ile birlrştirerekGalata kulesi daha sonra Christea Turris ( Tower of Christ ) olarak adlandırıldı


Ve diğer sur uzatmaları 1349 yılında kuzey kısımda yapıldıDaha sonraki sur genişletmeleri 1387,1397 ve 1404 yılarını takip ettiKabaca trapezoid bir şekilde yapılan bir genişleme onlara geniş bir kapalı alan sağlıyorduGenişleme Azapkapı’dan kuzeye Şişhane’ye oradan Tophane’ye ve daha sonra Karaköy’e doğru olduOsmanlı fethinden sonra duvarlar 1870 yılına kadar kaldıÇoğu şehrin genişlemesini sağlamak için yıkıldıBugün sadece Galata kulesi bozulmamış haliyle tarihsel Constantinople’den kalan görülebilir bir eserdir

Anadolu ve Rumeli Hisarları



Anadolu ve Rumeli ikiz hisarları, Boğaz’ın en dar noktasında olup İstanbul’un kuzeyinde uzanır Osmanlılar tarafından bu hayati su yolu olan Boğaz trafiğini kontrol etmek ve İstanbul’a son nihai saldırıyı hazırlamak için inşa edildiler Anadolu Hisarı ilk zamanlarda Akçehisar ve Güzelcehisar olarak adlandırılıyordu


1934 yılında Sultan Bayezid I tarafından inşa ettirildi Başlangıçta 25 metre yüksekliğinde idi Kabaca beşgen gözlem kulesi duvar ile kuşatıyordu Daha geniş ve komplike olan Rumeli Hisarı, 1452 yılında dört aylık bir sürede Sultan Mehmed II tarafından yaptırıldı Üç tane geniş ve bir tane küçük kule içerir


13 küçük gözlem kulesi ile güçlendirilmiş duvar ile bağlantılı olarak ana kulesinde toplar monte edilmiştir Hisar, Osmanlılara boğazı geçen gemileri kontrol etme imkanı veriyordu Bu rol açıkca onun orijinal ismini çağrıştırıyordu, boğaz kesen (cutter of the strait) Constantinople’un zapt edilmesinden sonra hisar gümrük kontrol noktası ve özellikle İmparatorluk ile savaşta olan elçilikler için hapis yeri olarak hizmet verdi 1509′daki geniş kapsamlı zarar veren depremden sonra tamir edildi ve 19yüzyıl sonuna kadar sürekli olarak kullanıldı


Yedikule hisarı



Altın kapının (Golden Gate )arkasındaki ilk hisarın Johm Tzimisker ‘in hükümdarlığı döneminde inşasına başlandı ve Manuel I Komnenos zamanında bitirildiHisarın beş kulesi vardıBu nedenle beşgen olarak isimlendirildi4Haçlı seferinde şehrin düşmesi üzerine tahrip edildiTekrar 1350 yılında John VI Kantakouzenos döneminde yapıldı
Yeni hisar beş adet sekiz kenarlı kule ihtiva ediyordu ve altın kapının iki mermer kulesi ile birlikte toplam yedi,bilinen yedi kule oluyorduMamafih,1391 yılında John V palaiologos,Sultan I Beyazid tarafından hisarı temelinden yıkmaya zorlandı,aksi halde Osmanlıların elinde esir olan oğlu Manuel in gözlerinin kör edileceği tedhit ediliyorduİmparator VII Paloologos hisarı tekrar inşa etmeyi denedi ,fakat bu sefer de Sultan II Murat tarafından engellendi


Constantinople’un Osmanlılarca son olarak zaptından sonra, Sultan Mehmed II 1457 yılında onu tekrar yedi kuleli olarak inşa etti,yedi kule hisarı olarakHisar Osmanlı çağı döneminde hazine dairesi ve devlet büyüklerinin esir yeri olarak kullanıldı Bunların içinde dikkati çeken en önemli esir Genç Osman (II Osman) idiBurada esir olarak tutuldu ve yeniçeriler tarafından 1622 yılında idam edildi












Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.