Şengül Şirin
|
Tarım Tarihinin Yeri ve Önemi
Uygarlık Tarihi Bir Tarım Uygarlığı mıdır? Uygarlık tarihi insanın ilk insan olarak gelişimi ile başlayan ve geniş bir zaman dilimini kapsayan bir süreci tanımlamaktadır Bugün en ilkel kabileden en gelişmiş batı toplumlarına kadar her toplumun veya ulusun bir uygarlık tarihi vardır, fakat her birinin kilometre taşarı birbirinden farklıdır İlk insanın avcılık-toplayıcılık teknolojisinden, hayvancılık (çobanlık) -tarımcılık teknolojisine geçiş, insanoğlunun görüp geçirdiği en büyük kültürel devrimlerden biri olarak kabul edilmektedir İnsanın yaşam yolculuğunda şu ana kadar kat ettiği aşamalar: İnsanın insan olma süreci ile başlayan ve birisinin diğerinden daha fazla pay almasını sağlayan ve bu uğurda binlerce yıllık yaşamda müşterek oranda yaşama savaşının geldiği nokta olarak görüyorum
Bir zamanlar yer yüzeyi tamamen doğal yapılardan oluşurken, şimdi %83’ü insan tarafından değiştirilmiş olup insanın uygarlık tarihi yolculuğunda sağladığı kazanımlar şöyle açıklanabilir: Mağara yaşamından 104 katlı gökdelenlere, Mahrem yerlerini bitki yaprağı ile kapatan yaşamdan günde birkaç defa değişen süit takım elbiselere, Avcılık ve toplayıcılıktan lüks restoranlara, Organik gıda tüketiminden transgenik gıda tüketimine ulaşılmış bulunmaktadır
Ağaçtan yapılan ilk aletten lazer teknolojisine, Ok fırlatmaktan kıtalar arası balistik füzelere, Karşıdan karşıya bağrışılarak yapılan haberleşmeden uydular üzerinden haberleşmeye, Saldan modern uçak gemilerine, Sopa ile tohum ekiminden uzaktan algılamalı çok fonksiyonlu traktörlere Öküz ile çekilen kağnılardan, saate 581 km hızla giden süper iletken trenlere, At sırtında yolculuktan uzay gemileri ile marsa yolculuğa, Bir zamanlar suda görüntüsünü görebildiği resmini şimdi Video ve TV de görüntülenmeye, Ağaç gövdesi, hayvan derisine ve kil tabletlerine yazılan yazıdan bilgisayarlı bileşim çağına, Uçurtma ile haberleşmeden e-posta ile haberleşmeye, Çıplak gözle doğanın izlenmesinden, elektron mikroskopuna, Yağ kandilleri ile aydınlanmadan elektrik enerjisine geçiş
Peki bu süreçlerin nasıl böyle oluştuğunu biliyor muyuz? Bilgi çağına giren dünyanın bazı bölgelerinde örneğin Yeni Zelanda da Mauriler, Avustralya’da Aborjinler, Amazondaki yerliler, Orta Afrika’nın ortalarındaki ormanlarda ve Endonezya ormanlarında yaşayan ilkel kabileler yanında, günümüzde tarım toplumunu yaşayan Asya-Afrika ülkelerinin insanlarının bulunması geçmişten günümüze insan-tarım ilişkisinin anlaşılmasında önemli bir kilometre taşı olarak irdelenmektedir
Papua-Yeni Gine, Afrika’daki bazı kabileler ve Berazilya’daki Amazon yerlileri halen hasırdan yapılmış ve etrafı çamurla sıvanmış evlerde oturmakta, ağaçla toprak açılmakta ve beslendikleri bitkilerin tohumları toprağa gömülmekte, toprak kaplarda yemek pişirilmekte ve su taşımaktadırlar İnsanın bir kısmının bilgi çağında yaşadığı dünyamızda halen bazı insanların neolitik dönemi yaşamaları insanın tarım ile ilgili bilgi birikimini net bir şekilde açıklamaktadır
Bugünkü bilgi toplumunun bu süreçten geçtiği dikkate alındığında insan-tarım ilişkisinin evrimi ve yaratıcılığının sonuçları daha net olarak görülmektedir Tarım, insanla doğa arasındaki ilk ilişkiyi doğuran faktördür İhtiyaçtan doğan alet kullanma ile başlayan ve bugün en üst düzeyde teknoloji geliştiren insanın ilk yaşama kaygısı ile başlattığı süreç bugün aynı şekilde devam etmektedir İnsanlık tarihinin çeşitli aşamalarını (Hazır toplayıcı-avcı toplumlar, Tarım toplumu, Sanayii toplumu, Bilgi toplumu (iletişim toplumu) ve bu aşamaların meydana gelmesinde ve tarım süreci ile olan ilişkisi incelenmesi bilim tarihinin ilgisini çekmektedir
İşte Bilim tarihi bu anlamda geçmişten günümüze ve yarına uzanacak yolda sapmalara meydan vermemek için doğu tespit yapmamıza yardımcı olmayı sağlayacaktır Bilindiği gibi insanın diğer insanlarla değişik konularda bilgi alışverişi, kendisini ifade etmesi, bilgisini paylaşması için kullandığı ilk sembol dilleri önce yumuşak ve işlenebilir bitki dokularına işlemiştir
Bitkilerin kalıcı olmaması ve kısa sürede ayrışmasını gören insanların bunun yerine hayvan derisi üzerine işlenmesini denemiş, ancak bunun da organik kökenli olması ve kısa sürede ayrışması sonrası yeni arayışlar da kalıcılığı yüksek olan ve istenildiği şekilde şekil alabilen kil tabletlerine işlenmesi izlemiştir İlkel tarımın tam olarak ne zaman başladığı bilinmiyor ama insan toplulukları, ilkel tarımı, yani tohumunu kendisinin ektiği ürünün büyümesini, gözleyebiliyor ve bunu yiyecek olarak kullanabiliyordu Ama ektiği ürünün sağlıklı bir şekilde büyüyebilmesi, sulanması gibi zorunluluklardan daha önemlisi diğer hayvanlara yem olmaması için ürünü koruyabilmesi gerekiyordu
Bu ise göçebe bir topluluk için çok zordu Çünkü topluluklar, belli bir alanda konaklıyor, avcı grupları (erkekler) 1 günde gidilip gelinebilecek mesafedeki bir yarıçap içinde avlanıyor, toplayıcı gruplar (kadınlar, çocuklar ve yaşlılar) daha dar bir yarıçap içinde bitkilerdeki nişasta-karbonhidrat bazlı ürünleri toplayarak, beslenebiliyorlardı O bölgedeki kaynaklar tükenince yeni bir bölge aranıyordu
Yeterli besin sağlanamadığından nüfus artışı sınırlanıyordu Bu doğal sınırlamalardan dolayı, düzenli tarıma ilk geçilen yerler, ürün ve beslenme kaynaklarının doğal olarak fazla olduğu, Mezopotamya ve Nil havzası gibi sulak alanlar olmuştur Nehir kenarlarına, avlanabilecek hayvanlar geliyor, sulama problemi olmadığı için etrafta daha fazla bitki ve ağaç dolayısıyla toplanabilecek daha fazla nişasta-karbonhidrat bazlı ürünler oluyordu
Bundan dolayı bu bölgelerde, insan toplulukları daha uzun süreli kalma ve nüfuslarını arttırma olanağına kavuştular İnsanın insan olması yani, iki ayağı üzerinde yürümeye ve kollarını, ellerini kullanmaya başladığı günden bu yana değişik kültürel etkinliklerde bulunmuştur Bu kültürel etkinliklerle beraber insan belirgin anlamıyla yaratıcı ve üretici olma durumuna ise ancak M Ö 12 000 – 10 000 sıralarında, toplayıcı, avcı ve göçebelikten yerleşik düzene geçtikten ve onun ardından da M Ö 4 000-3 000 yılları dolaylarında Mezopotamya ve Nil’de hemen hemen aynı dönemlerde yazıyı icat edip kullanmayı başardıktan sonra ulaşmıştır
Bu tarım devriminin yeni bir dönemi olmaya başlamış olup ilk defa kabileden feodaliteye geçişin süreçleri başlamış olmaktadır Yerleşik olmak, yani bir köyde ya da kentte güven içinde sürekli oturmak, insanoğluna gıda ve her çeşit mal biriktirme olanağını sağlamıştır Tarımsal artı değeri olan değişik eşyalar ise mal alışverişine, başka deyimle ticarete, ticaret de yazının icadına yol açmıştır İlk yazının resimli ifadeler olması üretici güçlerin ürettiği malı satmak için komşu kentlerdeki ya da civar ülkelerdeki tüccara hangi malları satmak istediğini ve karşılığında ne gibi ürünler almayı düşündüğünü anlatmak için resimli yazıyı, yani kutsal yazı adını taşıyan hiyeroglifi ve çok sonra da alfabeyi yoktan var ettirerek devam etmektedir Yazının icadı insanoğluna bilgisini ve düşüncelerini saptama olanağını sağladığı gibi düşünme sisteminin yaygınlaşmasına ve insan toplulukları arasında ilişkinin yalgınlaşması ve yeni üretim ilişkileri yanında sosyal yapılanmaları da beraberinde getirmiştir
Bu da bilgi ve ardından bilim ile kültür birikimin oluşturmuştur Bu birikimin bugünkü yansıması insanoğlunun dört bin yıl gibi kısa bir süre içinde aya ayak basma ve hiç göremediği ve 500 milyon kilometre uzaklıktaki Mars Gezegeni’ne araştırma araçları indirme başarısını göstermesidir Bu faaliyetlerin yansıması özetlenecek olursa: İnsanın insan olma sürecinden günümüze kadarki süreç insanın başta beslenme, barınma ve korunmasını hedeflemektedir Bütün bu ihtiyaçlar tarımsal kaynaklı olması nedeniyle insanın bütün yaşamsal kavgası sürdürülebilirliğini garanti altına almak için toplayıcılıktan bugünkü modern tarım tekniklerine kadar hepsi aynı amacı hedeflemiştir Tarımdaki ilerleme bugünkü sosyal yapıların oluşmasında ve sistemlerin gelişmesinde belki de en etkin rolü üstlenmiştir
İnsanın ihtiyaçlarının çoğalması veya zenginleşmesinin yarattığı sonucun insan evrimi ve gelişimi üzerindeki etkilerinin bilinmesi insanın insan olma sürecinin daha iyi anlaşılmasına katkıda bulunacaktır Bilimsel düşünmenin kökeninde iki temel ihtiyaç yatmaktadır; 1- Güvenilir ve rahat yaşam isteği (teknik geleneği) 2- Yaşadığımız Dünyayı ve içinde bulunduğumuz evreni tanıma isteği (kültür geleneği) O zaman tarım nedir? Tarım, insanlara besin maddeleri ve ham madde sağlamak amacı ile bitkisel ve hayvansal varlıkların biyolojik üretim yeteneklerini planlı ve yönlendirilmiş şekilde kullanmaktır İnsanın açlık gereksinimlerini gidermek ve korunmak için diğer bir ifade ile daha iyi koşullarda yaşayabilmek için gerek bireysel, gerekse topluca doğaya karşı verdiği savaşımın bir sonucu olarak yarattığı “uygarlık”, başlangıçta, salt yaşama biçiminin gerekçelerini yansıtan, sade bir uygarlık ortaya çıkarmıştır
Bu uygarlığın izleri bugün geçmişe giderek yapılan arkeolojik kazılarda ortaya çıkmakta olan ya bir mağara, ya da bir kaya sığınağı Bazen avını yakalamak için kenarları keskinleştirilmiş çakmak taşından yaptığı aletlerden oluşan ürünlerdir İşte bu ürünler ve aletler insanın kültür zenginliklerini geliştirmiştir İnsanlığın 8-10 bin yıllık serüvenin son yüzyılında kazandığı yükselişle sağladığı bu gelişmenin dünden bu güne kendiliğinden olmadığı insanlığın bilgisi dahilindedir Bir zamanlar hayal bile edilemeyen bazı gelişmelerin bugün rutin hale gelmesinde tamamen insanın sistematik olarak doğayı sezgilere dayalı olarak incelenmesi ve deneme yanılma ile doğanın sırlarının açığa çıkarılması ve bunların anlaşılabilir hale gelmesi ve matematiksel olarak ifade edilmesini sağlamak ve bunun bilgisayara aktarılabilir düzeye getirilmesidir
Bilimin gelişmişliğinin de tanımı olan bu yaklaşım sebep-sonuç ilişkisine bağlı olarak olayların diyalektik süreç içerisinde işlenmesi ile bugün en üst noktada bilgi çağını yaşamaktadır İnsanın ilk yaşam dönemlerinde doğa ile ilişkilerinde dikkat ettikleri faktörlerin başında doğanın kendilerine sunduğu verimli alanların belirlenmesi gelmektedir Uygun iklim, bol ürün verebilen verimli ve güvenli korumalı alanların seçimi gelmektedir İnsanın doğa ile karşılaşması ve doğadan yararlanması doğaya olan hayranlığının artırmış ve doğayı tanıma merakını geliştirmiştir İnsanın doğa ile olan ilişkisi temelde doğa-toprak ilişkisine dayanmaktadır
Toprağın önemi belki de ilk kavranan nesnelerden biri olmasındandır Daha sonraki temel bilimlere kadar süren süreçler ve bunların yaratıları birbirlerini izlemektedir İnsanın doğa ile olan ilişkisi halen devam etmekte ve artan bilim ve tekniğin yardımı ile doğanın daha iyi tanınması ve doğadan öğrenilen bilgiler ile doğanın yasalarına hükmetme süreci doğa ile insan arasındaki çatışmayı sertleştirmektedir Bu sertleşme günümüzde gittikçe artmaktadır Artan dünya nüfusunun yerleşim yerleri ve diğer alanlara yaptığı baskı bunlara örnektir Doğal bitki ve hayvan türlerinin sayısının hızla azalması, doğanın genel dengesi içindeki fosil enerji rezervlerinin bir alandan bir başka alana kaydırılması, artan enerji tüketimine bağlı olarak artan karbon emisyonu ve ozon tabakasının delinmesi, gibi bir çok doğanın yapısına aykırı olgular olarak günümüzde karşımıza çıkmaktadır
Bu sürecin önümüzdeki dönemlerde de daha da şiddetlenerek devam edeceği anlaşılmaktadır Bütün bir insanlık tarihine bakıldığında beslenme enerjisine dayalı bir uğraşı için verilen mücadelenin bir bütünü olarak karşımıza çıkmaktadır Bu anlamda hayatın her alanındaki faaliyetler tarım ve toprak ile bütünleşmek zorundadır Bu ihtiyaçlar (gelenekler) gelişmelerini uzun süre ayrı yollarda sürdürmüştür: eski Yunan uygarlığının parlak dönemlerinde bile zanaatçılar (el becerilerine sahip basit teknikler kullananlar) ile şair, politikacı, din adamı ve filozoflar (duygu, inanç ve düşünce dünyasını oluşturanlar) farklı sınıflarda bulunmaktadırlar Bu ayrılık, ancak yeniçağın başlarında ortadan kalkmaya yüz tutmuştur
Modern anlamda bilimin ortaya çıkması iki geleneğin karşılıklı etkileşmeleri ve birleşmesi ile sağlanmıştır İnsan ile tarım arasındaki ilişkinin temeli topraktan yararlanmaya dayanıyor İnsanın topraktan yararlanma şekilleri: -Toplayıcılık -İlkel Tarım şekilleri Kara-Avcılığı ve Balıkçılık -Yerleşik Hayata geçiş Toplayıcılık döneminde doğanın insana sunduğu yiyecekler bitince insanlar başka yiyeceklerin bulunduğu alanlara geçmekte bu arada bir birleri ile karşılaşan insan toplulukları bir birlerinden geliştirdikleri teknikleri yanında gıda değiş tokuş’u yapabilmekteydiler
Tabii doğal olarak yiyecek alanlarının tükenmesi ve insan topluluklarının sık sık besin kavgasına tutuşmaları yeni alanların daralması beraberinde insanların beyninde yeni arayışlara neden olmaktadır Belki de insanın ilk insan olma sürecine yeni ihtiyaçlar büyük katkıda bulunmuştur İnsan topluluklarının topladıkları tohumların ve köklerin toprağa dökülmesi ile yeni bitkiciklerin geldiğinin fark edilmesi tohumların ve çekirdeklerin yeniden elle ve çubukla toprağa gömülmesini sağlamıştır Bu da insan beyninde yeni alet yaratma anlamına gelmiştir Bu şekilde gereksinim duyulan gıdaların sağlanması ilkel tarım tekniklerinin başlamasını sağlamıştır Bunun kesin tarihi bilinmektedir ancak MÖ 4-5 bin yıl gerilere kadar gidebilmektedir
Bu bağlamda Sümerler döneminde karasabanın olması, Tevrat’ta öküz ve sabandan bahsedilmesi en azından bu sürecin 4000 yıldan daha önceye dayandığını göstermektedir İlk tarımda ekim şekilleri Elle ekim ve dikim halen Hindistan, Filipinler ve Afrika halklarında görülüyor, Sopa ile ekim ve dikim Güney Amerika, ve Avustralya yerlilerinde halen var Ocak açmak suretiyle ekim dikim Malezya’da yaygın bir uygulama Çapa ile ekim ve dikim İnsanların toprağa bağlı oldukları yeni dönemde yeni yerleşim yerleri açılıyor ve iklimin müsait olmadığı yerlerde ise ağaçlardan barınak yaparak yaşamlarını sürdürüyorlardı İlk dikilen bitkiler yumrulu bitkilerdir, daha sonra ise buğdaygiller gelmektedir Daha sonraları ağaç dikimi gelmektedir
Ağaç diken, ağacın meyvesi üzerinde hak sahibi olabilmekteydi Bugün Gana’da ağaç diken bir çiftçi dünyanın neresinde olursa olsun hasat zamanı gelip bitkisinin meyvesini toplama hakkını kendinde görmekte ve toplum da buna saygı duymaktadır Avcılık ve Balıkçılık insan yaşamında yeni bir süreç başlatmaktadır İnsanın avını yakalaması ve öldürmesi için yeni aletlere gereksinimi bulunmaktaydı ve bu süreçte insan topluluklarının yeni arayışları beraberinde getirmiştir Avcılıkta meydana gelen değişmeler ve yaban hayvanlarının evcilleştirilmesi beraberinde çobanlığı getirmiştir Büyük ve güçlü hayvanların ehlileştirilmesi ile sabanın gelişimi bir birine denk düşmektedir İnsan evriminde bir diğer konu da sulama sistemi ve suyun kurak bölgelere taşınmasıdır
Eski kayıtların tümünde bu süreç sağlanmaktadır Mısırda ve Mezopotamya’da MÖ 4000 yıllarına dayanan sulama kanalları (Ganatlar) bulunmakta olup bunların tümü o dönemim mühendislik hizmetlerinin başında gelmektedir Dünyanın ısınması, buzul çağının sona ermesi, bütün canlıların ve buna bağlı olarak insanlığın büyük devriminin bütün dünyaya yayılmasını sağlamıştı Yaklaşık 12000 yıl önce Akdeniz ikliminin hüküm sürdüğü alanlarda yalnızca doğadaki besinleri toplayarak ve avlanarak geçinen insan toplulukları zamanla bazı insan toplulukları arasında başlayan muhtelif yazı tipleri ki bunlar mağaraların içine çizilen resim yazısı, çivi yazısı sanskrit yazısı gibi işlemlerle ve ileriki yıllarda kil tabletleri üzerinde yazarak iletişimi kolaylaştırmışlardır Bu da MÖ 4000 yıllarına kadar uzanıyor ki bu dönemde Mezopotamya’da Sümerler en görkemli dönemlerini yaşamaktadırlar Yazı doğal olarak dillerin gelişmesine ve düşünce sistemine etki etti bu da büyümeyi ve beraberinde değişmeyi ve yeni dönemlerin oluşmasına neden olmuştur Bütün bu süreçlerde insanın enerji gereksinimi tamamen topraktan yararlanma şekli ile şekillenmektedir Gıda üretiminin artırılması için ekim dikim ve toprak işleme, yerleşik kültürlerin keşfini olmuştur Bu da tarımın evrimi yerleşik bir hayat biçimini gerektirmiştir İnsanın yaşamını daha iyi sürdürmesi için sorgulayarak öğrenmesi ve öğrendiklerini tekniğe dönüştürmesinin getirdiği yeni teknolojilerin gelişmesiyle ortaya çıkan artı ürün, gıda üretemeyen ve ancak ticaretini yapan kentlerin doğmasına neden olmuştur
Çağdaş uygarlıkla ilkelliği ayıran hemen bütün ölçütler: yazı, matematik, hukuk, madencilik, gemicilik, ticaret, para ve pazar ekonomisi, örgün eğitim, işbölümü, doğal çevreden daha fazla yararlanma, yeni enerji kaynaklarının bulunup kullanılması ve kentleşme, Tarım Devrimiyle başlamış ve belli merkezlerden bütün dünyaya hızla yayılmıştır Artan insan nüfusu ve bunun beraberinde getirdiği sosyal sorunlar insanın yeni yönetme modellerini geliştirmesine yol açmıştır Bugün içinde yaşadığımız çağda da yaşayan semavi dinler, krallıklar, sultanlıklar, feodalite ve imparatorluklar, halk yönetimleri, Tarım Devrimine dayanan, onun eseri olan ve onu yöneten toplum biçimleridir Geçmişten geleceğe insanın yaşam mücadelesini sistematik bir şekilde inceleyen tarih bilimi bir anlamda tarım bilim tarihidir Tarım Uygarlık Bilincindeki Önemi: İnsanoğlunun uygarlıkları yayma gücünün başlangıcı, esas itibarı ile ateşin ve gücün kullanılmasıyla birlikte, uygarlık tarihinin en önemli üç icadından biri olan tarım tekniğinin bulunmasını sağlamıştır Bütün büyük devrimsel dönüşüm süreçleri gibi bu da, tek bir eylem değil, bütünsel olarak esas başarıya, tohum veren otların yetiştirilmesine hizmet eden içice geçmiş buluşların teker teker birikmesinin bir sonucuydu İnsanın doğayı tanıması onun canlı çevresini sömürmekten çok, onu denetim altına alma aşamasına geçmesi ve bunun soncunda artı değerler elde etmesi ile başlayan ve ilerleyen süreçlerde tam üretici bir ekonomiye doğru atılan ilk adımdı
Tarımın Kökeni: Tarımın kökeni bugün hala kesinlikle bilinememektedir Tarımda kullanılan bitkilerin ve hayvanların örneğin, tohum veren yenilebilir otlarla, boynuzlu sığır ve benzerlerinin birbirine yakın birkaç türle sınırlı olması, tarımın belirli bir dönemde ve sınırlı bir alanda, olasılıkla Orta Doğuda başladığına işaret etmektedir Ayrıca tahıl bitkilerinin yetiştirilmesi ile hayvanların evcilleştirilmesinin her zaman bir arada mı gittiği yoksa bunların ayrı ayrı kültürler iken sonradan mı birleştikleri belli değildir Nasıl olursa olsun, tahıl bitkilerinin yetiştirilmesi, hayvanların evcilleştirilmesinden çok daha önemli ve kalıcı sonuçlar doğurmuştur
Yerleşik Hayata Geçişte Kentler Evin Evrimi: Kent, uygarlığın bir nedeni değil, onun bir sonucudur Bir kenti bir köyden ayırt eden özellik, kent sakinlerinin çoğunun, toprakta çalışan besin üreticileri olmayıp, yöneticiler, zanaatkarlar, tüccarlar ve işçiler olmasıdır Bir kentin kurulabilmesi için tarım tekniğinin, kentte yaşayan ve besin üreticisi olmayan insanları, artı ürünle geçindirebilecek ölçüde yüksek bir düzeye ulaşmış olması gerekir Bu düzeyde bir tarım tekniği, daha başlangıçta belli bir merkezi yönetimi şart koşar Bu ise birkaç köyü birden kapsayan bir yönetim ağı demektir Önde gelen totem tanrının tapınağının bulunduğu köy, doğal olarak kent olacak, diğer köylerden gelen artı ürün orada toplanıp depo edilecektir Kentin kurulduğu yer, olasılıkla, üzerinde kent tapınağının bir dağ gibi yükseldiği (Babil Kulesi) tahkim edilmiş bir tepecik, sellere karşı doğal bir sığınaktır Sümer kent kültürünün gelişmesi beraberinde sosyal sorunları ve bunların çözümlerini de getirmiştir
O dönemde de hüküm sürdüğü belirlenen din adamları büyük sulama, tarımı yönlendirme işlevini üstleniyor ve bu yolla kazanılan ve ekilen, tapınağa (ya da tanrıya) ait sayılan topraklardan sağlanan ürünler tapınakta toplanmaktadır Ürünün bir kısmı tapınak işlerinde bir kısmı da çalışanların beslenmesinde ve bir kısmı da rahiplere kalmaktadır Rahipler tanrı topraklarının ve tapınağın hesabını tutmak ve birbirlerine hesap vermek sorununu yazıyı bularak çözmüşlerdir (Şenel, 1997) Böylece toplumsal artı bir yandan kafa işleri uğraşan din adamları sınıfının doğmasını sağlamış oldu Bu ekonomik birikimin, artı ürün kanalıyla toplumsal değişmeyi ve kültürel gelişmeye dönüştürülmesi anlamına gelmektedir Bu süreç beraberinde sınıfsal farklıların belirginleşmesine artı ürünün sınırlarının ötesine geçmeye kadar uzanmıştır
Tarımın Gelişmesinde Dinin Kurumsallaşması Tarımın icadı ile, günlük hayatın maddi temellerinde ortaya çıkan dönüşümün, manevi ve zihinsel alanda da çok derin etkiler yaratması kaçınılmazdı Bu etkiler, yeni törenler ve efsanelerde kendini gösterdi Neolitik topluluğun en çok ilgilendiği konu, ekinden alınacak üründü Bu durumda bitkilerin bollaşması ve üremesiyle ilgili totem ayinlerinde, kadının yeri daha çok önem kazanmaya başladı Bu törenlerin içinde en karakteristik olanları, bitkileri çoğaltmayı teşvik eden bereket ayinleriydi Tarım kültüründe yağmurun bitki örtüsündeki etkisi ortaya çıkınca, yağmur yağdırmayı öngören taklitçi büyü, başka önemli bir tören konusu oldu Bu yoğunlaşma, tören ve büyüyü daha düzenli kılıyor, onları yönetim biçimine taşıma ve böylece dine dönüştürme eğilimleri artıyordu
Düzenli bahar ve hasat festivalleri yapılmaya başlandı Ekin kral ve kraliçeleri, yağmur yağdıranlar seçiliyor ve onlara özel bir saygı gösteriliyordu Yeni ürün elde edebilmek için tohumu gömme zorunluluğundan kurban fikri doğdu Bazen insanların hatta kralları temsil eden birtakım kişilerin, halkın refahı, uğruna, can vermesi isteniyordu Nehir Kültürünün Uygarlık Üzerindeki Etkileri: Daha geniş kapsamlı işlemlere yönelik ilk adım, insanların, balta girmemiş ormanlardan uzak, çorak topraklarda akan büyük nehirlerin geniş ve alüvyonlu vadilerinde tarım yapmayı denemeleri ile atıldı Bu iş ya yukarı Nil kabilelerinin hala yaptıkları gibi, ıslak çamura tohum ekilebilen alçak nehir kenarlarında başlamış, ya da ufak yayla vadilerinde tarımın, nehrin akışı yönünde adım adım ilerleyerek, büyük vadilere inmiş olabilir
Her iki halde de insanlar ark açma ve set yapma gibi, sulama işlemlerine başvurmak zorunda kalmışlardır Böylece yapay sulamaya dayanan yeni bir tür tarım ortaya çıktı Böyle bir tarım aşamasında köy artık doğal ekonomik birim olmaktan çıkar Seller ve kuraklıklar, köy sınırlarını yok eder Setler ve kanallar, birçok köyün elele vermesiyle, yükseltilip açılmak zorundadır Bu tür bir işbirliği güzellikle sağlanabildiğinde ya da zorla dayatıldığında, her köyün toprakları daha çok ürün veriyordu Böylelikle Nil köylerinde yaşayan kabileler, federal bir bütün içinde birleştiklerinde ya da silah yolu ile bir araya getirildiklerinde, o kadar çok ürün üretir oldular ki, iki ya da üç yüzyıl içerisinde, ilk Mısır imparatorluğunun muazzam bayındırlık işlerinin mali yükünü taşıyabilir hale geldiler
Mısır’da ortaya çıkan bu büyük gelişimin bir benzeri, Güney Amerika Kızılderililerinin, Mısır’dan tamamen bağımsız olarak, binlerce yıl sonra Peru’da kurdukları büyük Inka imparatorluğunda aynen gerçekleşmiştir Bunun sonunda imparatorluğun ayakta kaldığı yüzyıllar boyunca Peru’da kimse aç kalmamıştır Aynı sistem, güneşin çocuklarına görkemli bir hayat yaşatacak kadar artı ürün sağladığı gibi, aynı zamanda birkaç yüzyıl içerisinde, oldukça yüksek düzeyde bir entelektüel kültür ve ilginç bir mimari yaratmalarına da olanak sağlamıştır
Tarımın doğası, bununla yaşayan ve geçinen toplumların, tarlalarının yanı başlarında sürekli olarak oturma ve yerleşme gereksinimlerini ortaya çıkardı Bu da kulübe yapımını gündeme getirdi Kulübeler genelde ot ve odun materyali kullanılarak yapılmış ve ileri aşamalarında balçıkla sıvandığı görülmektedir Balçığa sıvama hem evleri yazın sıcağından koruyor hem de kış yağışlarının eve girmesini engellediği için ev yapımında yeni bir mevzinin kazanılmasını sağlamıştır Uygarlık ancak, doğal su yollarıyla ekin yapılabilecek düzeyde kanallar açmak, kuyu kazmak, yamaçlara setler dikmek ve benzeri çok daha güç mühendislik başarıları sayesinde çevreye yayılacaktır Fakat, demir devrine kadar alüvyonlu ovalardan daha fazla uzağa gidemezdi Bu nedenle ilk uygarlıklar, birkaç elverişli bölgenin dışına taşamamıştır
Bunların başlıcalar Mezopotamya, Mısır ve Indüs vadileri ile birkaç yüzyıl sonra Çin’de Sarı nehir ve Yangtze kıyılarıdır İnsanlar tarımsal gereksinimleri ve deniz yolculuğu için gök yüzü varlıklarını incelemek zorundaydılar Harran’daki gözlem kulesi en eski gözlem evlerinden biri olarak ifade edilir Yerleşik hattaki toplulukların sürdürülebilirliklerinin temelini oluşturan tarımın gelecekteki teminatı atmosferi iyi gözlemlerine bağlı Bu bağlamda bitki ekim dikim zamanının iyi bilinmesi için mutlaka yıldız hareketlerinin iyi incelenmesi gerekir Bunun içindir ki Sümerliler ve Mısırlılar Astronomi biliminde ileri idiler ve bu da takvim kavramını oluşturdu Toprak Kavramının Modern Bilime katkısı İnsanın doğaya hakim olma sürecinde, bulduğu çanak-çömlek, tekerleğin keşfi, toprak işleme ve diğer buluşlar beraberinde bilginin entegrasyonu ve yazılı duruma geçişini zorunlu hale getirmiştir Yerleşim yerlerinin oluşması kent yaşamı, mimarinin gelişimi, tarlaların ekilip dikilmesi, oluşan artı ürünün değerlendirilmesi ve yeni üretimin yapılması için bazı ek bilgilerin kullanımı zorunlu hale gelmişti Bu bilgi başlangıçta şekillerle ifade edilen yazının ta kendisiydi
Sümerlerin toprak parçasını üçgen ve dörtgene bölerek ölçümler yaptığı yine kil tabletleri üzerine çizilen yazılı belgelerden anlaşılmaktadır Bilindiği gibi insanların dört mevsim tarım yaptığı verimli Nil kenarındaki araziler zaman zaman Nil’in taşması sonucu 80-100 km sağa ve sola taşmakta ve Nil’in getirdiği materyal kil, silt ve kum birikintileri yüzeye düşmektedir Her ne kadar gelen materyal iyi bir yetiştirme ortamı hazırlıyorsa da çiftçilerin tarlaları ve onların sınırları kaybolmaktadır Zamanla toprak analaşmazlıkları çıkmaktadır Yüz yıllar süren bu tür sorunlar Öklitin geometrisini yaratır Öklit çiftçilerin sınır analaşmazlıklarının ve çözüm yollarını geliştirdiği Öklit bağıntısı yardımı ile çözer Çanak yapımı gibi tuğla yapımının kullanıcı insana kazandırdığı özgür irade kullanımı insanın ev ve yerleşim yeri sağlamada yeni olanaklar yaratmıştır
İnsanın Kil İle tanışması Bilindiği gibi insanın kili ilk keşfettiği alan Mezopotamya olarak algılanmaktadır
Dicle ve Fırat nehirleri kuzey Mezopotamya’da çıkmakta değişik kolları ile aldıklar askılı materyaller ile birlikte dağlardan kopardıkları kaya ve taşları ancak Suriye ve Irak sınırı yakınındaki düzlüklere kadar taşıya biliyor, oradan öteye taşlar sürüklenemiyor çünkü nehrin gücü kırılmaktadır Ancak nehirlerin askılı materyaller içinde en küçük nitelikli parçacıları olan killer ise nehrin en uç noktasına kadar taşınmakta ve oralarda düzlüklere çökelmektedir İşte geniş tarım alanlarına yayılan bu materyalin şekil alması dönemin insanlarının dikkatinden kaçmamıştır Ayrıca bölgede fazla kayalıkların ve taşların olmaması bölge mimarisinin toprak kökenli olmasına yol açmıştır Belki de tuğla sanayi bu zorunluluğun bir sonucu olarak doğmuştur Halen Güney Anadolu’da taşın az olduğu bölgelerde iyi killi toprak saman karıştırılarak tuğla yapılmaktadır Bilindiği gibi eskiden Basra körfezi 350 km içerideydi Ancak kuzey Mezopotamya’dan gelen materyalin denizi doldurması sonucu bugün deniz geriye kaymıştır Eskide denizin Tarsus’un da olduğunun en belirgin örneği Tarsus’taki liman ve Cleopatra kapısı ile belgelenmiştir
Ancak şimdi deniz 30 km uzaktadır Bu da Berdan çayının getirdiği alüvyonların ovayı doldurmasının bir sonucudur Tuğla mimarisi uygulamalı matematik bilimine de büyük bir katkıda bulunmuştur Eşkenar dörtgen şeklinde yapılan tuğlaların yığındaki tuğla sayısı üç kenardaki tuğlaların sayısının çarpımı ile hesapladıkları bilinmektedir İnsanlar bu anlamda artı değerlerini korumak için ‘amfora’ geliştirmişlerdir Anaforların halen günümüzde bazı bölgelerde kullanılıyor olması tarım toplumdaki etkilerinin ne denli güçlü olduğunun bir göstergesidir
Mısır’da kent ekonomisinin gelişmesi beraberinde geometrik ilişkiler konusunda da bilgi gerektiriyordu Ekilecek tohum miktarı için tarlanın alanının saptanması gerekiyordu Vergi toplayıcının ne kadar vergi alacağını bilmek için tarlanın büyüklüğünü bilmesi gerektiği için kabaca alan hesapları geliştirmişlerdi M Ö 3000 yıllarında Sümerlerin tarlaların alanlarını her iki kenarını birlikte hesaplamasıyla bulunurlardı Kısaca dikdörtgenin alanının doğru bulmak için doğru formülü kullandıkları anlaşılıyor (Gordon Child, 2001 Kendini Yaratan İnsan, Varlık yayınları) Mısır ve Babilde tarlaların üçgen veya dörtgenlere ayrılarak hesaplandığı görülmekte fakat ölçek bilgisinin gelişmediği görülmektedir Dokuma, açıktır ki sepet yapmanın daha ileri bir uyarlamasıydı İkisinde de, önce fiilen pratikte, sonra da düşüncede belirli bir düzeni tasarlamak ve uygulamak gerekiyordu Geometri ve aritmetiğin temelinde işte bu düzen olgusu yatar Dokumada ortaya çıkan örnekler ve onların uygulanmasında kullanılan ilmik sayısı, aslında geometrik niteliktedir ve biçim ile sayı arasındaki ilişkilerin daha iyi anlaşılmasını sağlamıştır Yün eğirme, rotasyon hareketini kapsayan ilk işlemdir ve pekala bir sonraki aşama olan tekerleği ilham etmiş olabilir Öte yandan çömlekçilik, ateşin ilk dolaylı uygulamasıdır ve ateş üzerinde, aydınlanma, ısınma ve yemek pişirmeden çok daha büyük bir denetimi şart koşmaktaydı Böylece metallerin arıtılması ve kimya biliminin doğmasına ilk adım atılmış oluyordu
Kazanılan topraklarda meyve ağaçları ve bağlar zamanla tarım tekniklerinin geliştirilmesine ve bunların öğretilmesi gelişmiştir Fakat nasıl ve hangi süreçlerden geçtiği tam bilinmiyor İnsanın bugün geliştirildiği teknoloji birikimi bir noktada geçmişte doğadan etkilenen ve sorun çözmeye dayalıdır Mühendislikte yapı şekilleri tanımlamasında doğa ölçüleri ilkedir Yer yüzeyi şekilleri, doğal objelerdirler
Ayrıca ölçü birimlerine kullanılmasında yine doğa birimleri kullanılmıştır Batının kullandığı ark, foot gibi ölçü birimleri ta ilk çağlarda kullanılan birimlerdir Arazi ölçümlerinde ayak mesafesi, parmak ölçümü gibi kavramları ilk tarım toplumunun kullandığı kavramlardır Çanak-Çömlek ve Kerpicin oluşturulması ve uygarlıkların doğuşu Gordon Child’e göre insan besin üreten ekonominin oluşmasından önce çanak-çömlekçiliğin geliştiğine inanılmaktadır İnsanın için hayati önemi olan suyun taşınması beraberinde ava giderken ve göçebelikte kullanılması her zaman sorun olmuştur Çanak ve çömlek yapımına ilk fikrin gelişimi şöyle:
Balçıkla sıvanmış su geçirmeyen sepetin tesadüfen yanması sonucu toprağı aldığı şeklin toprak kapların yapılmasına olanak sağlamıştır Kenya’da Eski Taş çağlarında olduğu sanılan küçük parçaların bu olasılığı düşündürmektedir Yine belirtildiği gibi geniş anlamda çanak yapımının Neolitik çağda başladığı sanılmaktadır
O dönemlerde evlerin oluşmasında Dicle ve Fırat’ın güneyinde, Nil’in kıyılarında gelişen geniş sazlıklardaki kamışların yan yana getirtilmesi ve kil ile sıvanması sonucu oluşan evlerin o dönemde geliştiği tahmin edilmektedir Çanak ve çömlek endüstrisinin insan düşünü ve bilimin başlangıcı açısından önemi büyüktür Çömlek yapımında insan kimyasal değişimi belki de bilinçli olarak ilk kez kullanmıştır Bilimsel olarak kildeki alüminyum silikatlara hidrate olmuş su molekülleri ısıtma ile ortamdan uzaklaştırılarak sert yapılı ve dayanıklılık kazandırılmaktadır Kil ıslatılınca plastiklik almakta, kuruyunca un gibi dağılmaktadır Fakat 600 oC’nin üzerinde ısınınca katılaşarak şekil alır İşte çömlekçiliğin özü yoğrularak şekillendirilen kilinin ısıtılması esasına dayanır
İlk insanın düşünde ve gizsel yaşamında çamurun veya tozun taşa dönüşmesi derin izler bırakmış olmalıdır Yoğrulabilen ve şekil verilen ve ateşe konulduktan sonra rengi değişen ve niteliği ve dokusu başkalaşan nesne insanın gizeminde derin düşünme ortamı yaratmış olabilir Çamurun daha iyi şekil alması ve mayalanması için küçük hasır, saman, kum ve deniz kabuğu gibi bazı kaba materyalin eklenmesi yeniden değerlendirilmesini beraberinde getirmiştir Fırınlanan çamurun farklı renk alması renk kaynaklarının sorgulanmasını beraberinde getirmiştir Tabii kilin açık veya kapalı fırında pişirilmesi veya farklı materyalin sap-saman veya değişik odunların kullanımının yarattığı oksitlenme tuğlanın ve çanağın renginin farklı olmasına yol açmasının görülmesi renk geliştirme konusunda sonsuz güzellik aktarmıştır Toprakların farklı mineraller içermesi ve bu minerallerin oksitlenmesinin farklı renkler alması kimya bilimine renk üzerine olan etkisin önemli kılmıştır
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|