Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
hititler

Hititler

Eski 05-07-2009   #1
Şengül Şirin

Hititler



Hititler hakkında bilgi

Anadolu’nun tarihsel çağları, Çorum'un Sungurlu ilçesine 5 km uzaklıkta bulunan ve yapılan kazılarda Hitit İmparatorluğu’nun başkenti Hattuşa olduğu anlaşılan Boğazköy'de, Yozgat’ın güneydoğusuna düşen Alişarhöyük'te ve kayserinin kuzeyindeki Kültepede bulunan, çivi yazısı ile yazılmış tablet denilen kil levhacıklar ile başlar Sayıca, Alişar ve Boğazköy de az Kültepede ise on binleri aşar





Hitit Krallığı


Hititler, Alm Hettiter (mpl), Fr Hittites (pl), İng Hittites MÖ 2000 yılından MÖ 8 yüzyıla kadar Anadolu’da hüküm süren devlet Anadolu’nun tarihsel çağları, Çorum'un Sungurlu ilçesine 5 km uzaklıkta bulunan ve yapılan kazılarda Hitit İmparatorluğu’nun başkenti Hattuşa olduğu anlaşılan Boğazköy'de, Yozgat’ın güneydoğusuna düşen Alişarhöyük'te ve kayserinin kuzeyindeki Kültepede bulunan, çivi yazısı ile yazılmış tablet denilen kil levhacıklar ile başlar Sayıca, Alişar ve Boğazköy de az Kültepede ise on binleri aşan bu tabletlerin yazılmış olduğu dil, Mezopotamya da çok geniş bir zaman kesiti içinde konulmuş olan günümüzdeki Arapça, İbrani’ce ile aynı dil ailesine giren Akadça’nın eski Asur lehçesidir Bu tabletler İ Ö 4000 yılında Mezopotamya'da Sümerler tarafından resim yazısı olarak icat edilen ve zamanla gelişerek basitleşip, resimselliğini kaybederek, dış görünüşü bakımından çiviye benzediği için zamanımızda çivi yazısı adı verilen hece işaretlerinden kurulu bir yazı sistemidir



Bu yazı genellikle her bilinmeyen yazı sisteminin çözülmesinde olduğu gibi, aynı yazıtın birden fazla dilde tekrarlandığı çift dilli yada çok dilli denilen yazıtlar yardımıyla, bir Alman lise öğretmeni olan GROTEFOND’in öncü çalışmaları sonucunda, 19 yüzyılın başlarında okuna bilmiştir Anadolu'da bu yazı ve Akadça yazılan tabletler bulunduğu sırada çivi yazısının ilk okunuşu üzerinden 80 yıldan fazla bir zaman geçmiştir Tabletler, ilk önce antikacılar tarafından eski eser piyasasına sürülmüş ve buluntu yeri kesin olarak belirtilmek istenmediği için, bunların nereden çıkarıldığı sorusu, Kültepe’nin de içinde bulunduğu coğrafi yerin Roma dönemindeki adı olan Kapadokya bölgesi gösterilerek geçiştirilmiştir





Bu yüzden çeşitli dünya müzelerince satın alınan Anadolu’nun bu ilk yazılı ürünleri, Kapadokya Tabletleri adıyla tanınmaya başlamıştır Eski eser tüccarlarının bir sır olarak sakladıkları esas çıkış yerini bulmak için bir çok girişimlerde bulunmuşsa da , bunlar başarısız kalmıştır 1893- 1894 yıllarında E Chantre bu Tabletlerin Kültepe de bulabileceğini düşünmüş, ancak bu düşünce bir türlü doğrulanamamış ve 1925’e değin her yıl daha çok sayıda tablet eski eser pazarlarına sunulmuştur




Sonunda Çek bilgini B Hrozny, Kültepe de kazılar yapmaya başladığında, tabletlerin höyükten değil de , çok yakındaki bir tarladan çıkarıldığını köylülerden öğrenebilmiş ve gerçekten de orada başlattığı kazıda 1000 kadar tablet ele geçirmiştir Daha sonra Hrozny bu kazıları sürdürememiş ve 2 Dünya Savaşı nedeniyle kazılara ara vermek zorunda kalmıştır

Gerek Kültepe Höyüğünde , gerek Asurlu tüccarların oturmuş olduğu anlaşılan ve tabletlerin bulunduğu yerleşmede, 1948 yılından beri Türk Tarih Kurumu adına Prof Dr Tahsin Özgüç tarafından sistemli kazılar yapılmıştır Bu kazılar sonucunda bir Asurlu tüccarlar kolonisi olarak niteleyebileceğimiz yerleşmenin 4 tabakası olduğu saptanmıştır Bunlardan 3 ve 4 tabakalar en eski yerleşmeler olup, yazılı belgeden yoksundur 1 ve 2 tabakalarında bulunan tabletlerin sayısı ise on bine varmaktadır

Bilim dünyasının Hititler ile karşılaşması 1887 yılına rastlar Orta Mısır'daki Tell-Amerna’da yapılan kaçak kazılarda, büyük bir tablet arşivine ait ilk belgeler bu tarihte eski eser pazarlarına sürülmüştür Belgeler İÖ 14 yüzyıl da Mısır Firavunları 3 Amenofis, 4 Amenofis ve Tutankamun’un , Ön Asyadaki başka devletlerin kralları ile olan diplomatik yazışmalarını içermektedir çivi yazısı ve Babil lehçesi ile yazılmış olan bu tabletlerin birinde Hitit kralı Suppiluliuma, Firavuna kardeşim diye hitap ediyor, kendisini onunla eşdeğer bir hükümdar olarak kabul ediyordu




Mısır'ın yeni İmparatorluk dönemine ait başka mektuplarda da , Mısır-Hitit çatışmalarından söz edilmekteydi bunlar Martin Luther’in İncil çevirisinde, İbranca Hittim’in karşılığı olarak kullanılan Hititler yada Hetoğulları’ nın , İÖ bin yılda büyük bir siyasal güç olarak Ön Asya’ya kendilerini kabul ettirdiklerini kanıtlamaktaydı

Burada şunu da belirtmek gerekir ki;İncil’de İ Ö 1 bin yılda Filistin de yaşamış oldukları söylenen Hititler ile İ Ö 2 bin yılda Anadolu da bir devlet kurmuş olan Hititler aynı topluluklar değildi Dil ve köken bakımından asıl Hititlerin akrabası, onların bir bakıma devamıdır

El-Amerna belgeleri arasında iki mektup daha vardı, bunlar o güne kadar bilinmeyen bir dille , fakat yine de çivi yazısı ile yazılmıştı Bu belgeleri 1902 yılında inceleyen Norveçli bilim adamı J A Knudizon, bu mektupların dilinin Hint-Avrupa dili olduğunu açıkladı Knudizon’un bu buluşu, diğer bilim adamları arasında kuşku ile karşılandı ve kendine bir yandaş bulamadı Aradan 4 yıl geçtikten sonra 1834 yılında C H Texeir tarafından bulunan, Ankara’nın 150 km doğusundaki Boğazköy de H Winkler tarafından 1906 yılında başlatılan kazılarda, El-Amarna da bulunmuş ve Arzawa kralına gönderildiği anlaşıldığı için, adına Arzawa mektupları denilen bu iki belgenin yazıldığı dilde kaleme alınmış olan başka tabletlerde ortaya çıkmaya başladı

Winkler kazılarını 1913 yılına kadar sürdükten sonra ölünce Alman Şarkiyat Cemiyeti, Çek bilgini B Hrozny’yi İstanbul’a göndererek, Boğazköy’den çıkan bu tabletleri incelemesini istedi Bu sırada ortaya çıkan 1 Dünya Savaşı nedeniyle Hozny çlışmalarını kısa kesmek zorunda kalmıştır





Çalışmaları olumlu yönde geçtiği için 24 Kasım 1915 tarihinde Berlin Ön Asya Cemiyetinde verdiği Hitit sorununun çözümü konulu konferansta bu belgelerdeki dilin gerçekten Hint-Avrupa dili olduğu tezini ortaya atmıştır Yayınlanan bir kitapta Hrozny, Eski Yunanca, Latince ve Eski Hintçe ile yaptığı karşılaştırmalarla bir çok Hititçe sözcüğün anlamını saptamayı ve Hitit dilinin ilk Gramer kurallarını ortaya koymayı başarmıştır Böylece, bugün Hititoloji olarak tanınan bilim dalının doğuşu gerçekleşmiş oldu

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Hititler

Eski 09-28-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Hititler






Anadolu Uygarlıkları içinde en önemlilerinden olan Hititler’in kökeni hala tartışmalıdır Ancak Hititler’in Anadolu’nun yerli halkı olmayıp dışarıdan geldikleri kesindir Hatta Hitit adı da daha sonra Eski Ahit’e göre uydurulmuş bir isimdir Hitit diye andığımız bu halkın kendilerine Nesi dili konuşan Nesili dediklerini biliyoruz Batı dünyasındaki bilim adamlarının üzerinde anlaşmaya vardıkları Hititler’in Hint-Avrupa kökenli bir kavim oldukları yolundadır Konuştukları dil ve ataerkil yapısı ve diğer kültür özellikleri bu görüşü destekler nitelikledir


Ancak Hititler’in nereden göç ettikleri tam olarak açığa kavuşmamıştır
Cumhuriyetin ilk yıllarında , o zamanki isimleriyle, Etiler’in Türk olduğu söylenmiştir Hatta Etibank da adını buradan almıştır Öte yandan Hititler’in olmasa da Hattiler’in Asiatik kavimlerle alakası vardır Özellikle dilleri ve kültürleri bu bağlantıyı güçlendirmektedir

Öte yandan bir başka teori de Hititler’in Çerkes kökenli olduğu yolundadır Bu tez de Hattiler söz konusu olduğunda dil ve kültür öğeleri bakımından desteklenmektedir ve olanaksız gözükmemektedir Ancak daha etraflı araştırma yapılmalıdır Örneğin Çurey Hattiler ile Hititler’i yer yer karıştırdığından ortaya anlaşılması güç ,hatalı teoriler çıkmış Aslında Hattiler’e ait olmasına rağmen Hitit Güneş Kursu olarak anılan törensel nesne, Hititlerin sembolü kabul edilirHitit adı Eski Ahit’e göre uydurulmuş bir isimdir Bugün Hitit diye anılan bu halkın kendilerine “Nesi dili konuşan” anlamında Nesili dediklerini biliyoruz Hititler kendilerine “Neşalılar” diyorlardıHititler’in savaş başarılarındaki önemli bir etken olarak, buldukları çok kişili savaş arabası gösterilir


Tarihçe
Hitit sfenksi Anadolu’ya geliş yönleri arasında, Kafkasya üzerinden, Çanakkale Boğazı’ndan ya da Karadeniz’den olmalıdır En genel kabul gören görüş, Kafkasya üzerinden Anadolu’ya indikleri yönündedir
Tarihteki ilk kralları Kuşşara kralı Leon Ugur’dır İlk yerleşim yerleri ise Kuşşara’dır Pithana’nın oğlu Anitta zamanında başkentleri Neşa (Kaniş) olmuştur Anita, Hitit krallığının başkenti olan Hattuş’u (Boğazköy), çok büyük hazineleri olduğunu tahmin ederek kuşatmış fakat şehirde herhangi bir şey bulamayınca kızarak şehri tamamen yakıp yıkmış ve ünlü lanetini savurmuştur “Geceleyin yaptığım bir saldırı ile şehri aldım Yerine yaban otu ektim Benden sonra her kim kral olur ve Hattuş’u yeniden iskan ederse gökyüzünün (Fırtına Tanrısı’nın) laneti üzerinde olsun
Daha sonra Anita’nın soyundan gelen torunu Hattuşa’yı bu kez Hitit krallığının başkenti yapacak ve kendisine de hattuşili adını verecektir Hattuşa antik kalıntıları bugün UNESCO’nun Dünya Kültür Mirasları listesinde yer almaktadır Hititler yerli halkın ekonomik ve kültürel etkilerinden etkilenerek dil ve dinlerini benimşemiş ve ırklarını hatti ırkının içinde eritmişlerdir

Hititler, Asurluların Anadolu’ dan çıkma zorunda kalmasıyla devlet idaresini ellerine almışlardır Anadolu’nun yerli halkıyla kaynaşıp Hitit Devleti’ni kurmuşlardır Bu devletin kurucusu Labarna‘dır Başkenti ise Hattuşa’ dır (Boğazköy) Hitit tarihi MÖ 1650- MÖ1450 Eski Krallık Devri ve MÖ 1450 – MÖ 1200 İmparatorluk Devri olmak üzere iki safhada incelenir Hitit Devleti’nin kuruluşundan itibaren, sanattaki Mezopotamyalı unsurlar kaybolarak, Anadolu’nun yerli sanatıyla birleşmiştir Sanatta, boyutları büyümüş anıtsal eserler ortaya çıkmıştır Mabetler, saraylar, sosyal yapılar, kaya kabartmaları ve orthostatlarla (bina cephelerinde alt sırada yer alan kabartmalı taşlar) önceki sanattan ayrılır


Hitit Siyasi Tarihi MÖ 1800 yılları, Anadolu tarihinin başlangıcı yerli aglutinant dil grubuna ait Hattiler ve Hint Avrupalı Hititler hakkında ilk bilgilerin edinildiği dönemdir Bu çağ, Hitit kültürünün başlangıç ve gelişme aşamalarının kaynağıdır MÖ 2500-2000 yılları arasında Kuzey Kapadokya ve Orta Karadeniz bölgesinde gelişmiş kültürün temsilcisi Hattiler’ diGünümüzde Boğazköy’de bulunan Hattuşaş’taki Aslanlı KapıŞehir devletleri tarafından yönetilen bu bölgenin müstahkem şehirleri, kral mezarları, hazineleri, Hatti kültürünün simgeleridir MÖ 2000 yılları sonlarında büyük savaşlar sonucunda çıkan yangınlarla sona eren bu çağı, Asur Ticaret Kolonileri dönemi izler Yazılı kaynaklardan Hititlerin, Anadolu’ya MÖ 3 binin son yıllarında, 2 binin başında küçük gruplar halinde, girmeye başladıkları ihtimali çıkmaktadır Hititlerin Anadolu’ya Kuzey Karadeniz üzerinden veya kuzeydoğudan, Kafkaslar üzerinden geldikleri ve Kızılırmak kavisinin kuzey kesimine yerleşmiş oldukları değerlendirilmektedir


Hitit Beylikler Dönemi : Birbirini izleyen akınlarla Orta Anadolu içlerine yayılan Hititler, zamanla etki alanlarını genişletmişler, Hattili Prenslerin arazilerine hakim olmuşlardır
Asur Ticaret Kolonilerinin geç evresinde (MÖ 1800-1730) Kuşşara Kralı Pithana ve oğlu Anitta tarih sahnesine çıktılar Onlar Hitit diline Naşili adını veren Kaniş/Neşa’yi zaptedip krallığın ilk merkezi yaptılar

Eski Krallık Hattuşa : MÖ 17 yy’ ın ikinci yarısında, Hitit Kralı I Hattuşili tarafından başkent olarak seçilir Eski Hitit Devleti’nin kurucusu I Hattuşili Kızılırmak kavisi içindeki çekirdek ülkede birliği sağladıktan sonra, Kuzey Suriye ve Yukarı Fırat Bölgesi’nde Hurri Ülkesine karşı yönettiği akınlarla, kendisini izleyecek Hitit Krallarına bir Dünya devleti olma amacının işaretini veriyordu Murşili istilalara güneyde devam ederek ve Suriye’deki şehir devletlerini devreden çıkartarak, Mezopotamya ticaret yollarını kontrol altına aldı Halep ele geçirildi ve ordu Babil’e kadar ilerleyerek Hammurabi hanedanlığına son verdiAncak, I Murşili’nin Hantili tarafından öldürülmesi bir karışıklık dönemi getirir Hantili idareyi ele aldıysa da o da öldürüldü Hantili’den sonra tahta geçen Zidanta ve I Huzziya’da Hantili ile aynı kaderi paylaşarak öldürüldülerBu dönemde Hitit devleti, Torosların güneyindeki ülkeleri, Güney ve Güneydoğu Anadolu’daki diğer bölgeleri yeniden Mitanni Krallığı’na kaptırdıTelipinu tahta geçince, saraydaki kan davalarını durdurmayı başardı Önceki kralların uzak bölgelere yaptıkları seferleri durdurarak, Anadolu’yu kendi içinde tutarlı bir idari teşkilat altına almaya çalıştı Bu amaçla eyalet sistemini kurdu Telipinu fermanı olarak bilinen fermanı yayınlayarak, taht verasetini belli kurallara bağladı


Orta Krallık : Geleneksel Hitit tarihi çağ ayrımına göre, Telipinu devrini Orta Krallık adı verilen dönem izlerAynı zamanda I Tuthaliya Hititlerin amansız düşmanı Kaşkalar’la da başetmek zorunda kalmıştır Metinlerde Tuthaliya zamanında, Fırat’ın yukarı yatağında kalan bölgelere ve Kuzey Mezopotamya’da Hurrilere karşı yapılan askeri harekatlardan söz edilmektedir Bu başarılarla I Tuthaliya’nın Hatti ülkesinde krallığın gücünü yeniden sağladığı anlaşılmaktadır Ancak I Tuthaliya’nın hükümdarlık alanı genelde Anadolu ile sınırlı kalmıştırI Şuppiluliuma tahta geçince, öncelikle Anadolu’ daki hakimiyetini sağlamlaştırmıştır Daha sonra Suriye ve Kuzey Mezopotamya’ nin bazı bölgelerini Hitit Krallığı’ na katmıştır Kaşkalarla savaşmış, Ugarit Kralı II Nigmedu ile bir anlaşma yapmıştır Şuppiluliuma Mısır’ da Tutankhamon’ un ölümünden sonra çıkan çatışmaları fırsat bilmiş, Kargamış’ı alarak Mitanni Krallığı’ na son vermiştirHitit İmparatorluğu’nun son bilinen kralı 2 Suppiluliuma’nın rölyefiII Murşili’nin, Anadolu’nun kuzeyindeki ve batısındaki seferleri, Hitit çekirdek ülkesinde vebanın hüküm sürdüğü ve giderek artan Asur etkisiyle Suriye’de huzursuzlukların yaşandığı bir döneme rastlamıştır

Büyük Krallık Dönemi :Babası Murşili’nin ardından fazla zorluk çekmeden tahta geçen XXI Muvattalli, yirmi yıldan fazla ’’Büyük Kral’’ olarak hüküm sürmüştür O’ nun küçük kardeşi Hattuşili, askeri birliklerin başı, saray memuru, kuzey sınırının sürekli huzursuz bölgelerinde ve Hattuşa’da Vali olarak Hükümdara birçok alanda hizmet vermiştir Bu dönemde Muvattalli sarayını, Tanrı ve atalarının heykelleri ile birlikte Hattuşa’dan Tarhuntaşşa’ya taşımıştır Muvattalli zamanında Orta Suriye’deki Amurru bölgesi nedeniyle, Hititler’in anlaşmazlığa düştüğü ülke Mısır’dı Bu anlaşmazlık Kadeş Savaşı’ na yol açtı (MÖ 1299)

Günümüzde Mısır’ daki Abydos, Luksor, Abu Simbel’in duvarları ve Ramsesseum’un pylonlarının üzerindeki kabartmalarda, Yakındoğu’nun geçmişindeki en ünlü savaşlardan biri olan Kadeş Savaşı’nın tasviri görülmektedir Kabartmalara II Ramses’in Hitit Kralı II Muvattalli’yi yenerek elde ettiği zaferin kutlandığı hiyeroglif metinler eşlik etmektedir Firavun çok iyi hazırlanarak savaş alanında bizzat bulunmasına rağmen, savaşın asıl galibi Hititler olmuştur Amurru yeniden Hitit yönetimi altına girmiş, ayrılıkçı yerel kral Benteşina ise Anadolu’ya sürülmüş, Kadeş Kalesi Hitit denetiminde kalmıştır
Büyük Kral II Muvattalli öldüğünde, eski bir kurala uyulmuş ve imparatorluğun en güçlü adamı olan kardeşi Hattuşili yerine, oğlu III Murşili/Urhi-Teşup tahta geçmiştir O, başkenti Tarhuntaşşa’dan, yeniden Hattuşa’ya taşımıştır

Bölgede II Muvattalli döneminden ve Kadeş Savaşı’ ndan bu yana II Ramses hüküm sürmekteydi Hattuşili Asur ve Babil Hükümdarları ile olduğu gibi, II Ramses ile de hükümdarlar arasındaki olağan ilişkilerini sürdürmüştür I Şuppiluliuma’ dan beri süregelen savaş durumunu sona erdirmiş ve Mısır ile barış antlaşmasını imzalamıştır Antlaşma Hattuşa’ da ortaya çıkarılan ve günümüzde İstanbul Arkeoloji Müzesinde bulunan kil tabletten anlaşılmaktadır Akadca yazılmıştır Ayrıca Mısır-Karnak Ramesseum’ da da Mısır hiyeroglifi ile kaleme alınmış kopyaları görülmektedir II Ramses ile yapılan barış antlaşması, Hattuşili’ nin hükümdarlık döneminde ulaştığı bir zirvedir Bu başarı kendisinin rakipleri Asur ve Babil ile Ege’ deki rakibi Ahhiyava karşısındaki konumunu güçlendirmiştir

Kurallara uygun olmaksızın tahta çıkmış olmasına rağmen, III Hattuşili önemli politik başarılar ve uluslararası takdir kazanmıştı; ancak Hattuşa’da tahtına çıkacak kişi ile ilgili düzenlemeyi yapmak da kendisi için önemliydi Önceden seçilen varisten vazgeçilmiş ve yerine Prens IV Tuthaliya seçilmişti Tuthaliya tahta çıktıktan sonra, Tarhuntaşşa Kralı Kurunta ile antlaşma yapmış ve Tarhuntaşşa ülkesinin sınırları yeniden çizilmiştir II Muvattali’nin oğlu olarak hanedandan gelen Krala, imparatorluk hiyerarşisi içinde Karkamış Kralı ile aynı düzeyde yer verilmiştir

Hitit İmparatorluğu’nun bilinen son hükümdarı IV Tuthaliya’ nın oğlu II Şuppiluliuma, başgösteren yiyecek sıkıntısıyla daha da gerginleşen duruma rağmen bazı askeri başarılar elde etmiştir Hattuşa’da bugün Güneykale olarak adlandırılan kesimdeki bir yazıtta, II Şuppiluliuma’ nın askeri birliklerinin Orta ve Güneybatı Anadolu’da başarıyla savaştığından, Tarhuntaşşa’ da da hükümdarın yeniden otorite kurduğundan söz edilir Çivi yazılı belgeler de, Kargamış Kralı ve doğrudan Büyük Kral tarafından denetlenen Alaşiya (Kıbrıs) ülkesiyle antlaşma yapıldığı belirtilir

Hitit İmparatorluğu’nun MÖ 1200’den kısa bir süre sonra yıkılma nedeni halen tam olarak anlaşılamamıştır İmparatorluğun yıkılmasına çeşitli etkenlerin neden olduğu değerlendirilmektedir Son büyük kralın hüküm sürdüğü dönemde, halk içinde huzursuzluklar ve Hitit aristokrasisinde giderek artan çatışmalar başgöstermiştir Hitit Devletinin ayakta olduğu son yıllara tarihlenen yazılı kaynaklar, sefalet içinde olduğu belirtilen Anadolu’ya Suriye ve Mısır’dan büyük miktarlarda tahıl sevk edildiğini kanıtlamaktadır Aynı zamanda Anadolu’daki huzursuzluklar ve Suriye üzerindeki Hitit etkisinin azalması da Hitit İmparatorluğu’nun yıkılmasında neden ya da sonuç olarak değerlendirilmektedir
Hitit İmparatorluğu’nun Yapısı [değiştir]Hitit Devleti, Kral ve üyeleri kraliyet ailesinden gelen kişilerden oluşan politik bir kurumdu Yönetimin politik organı Panku’dur (İmparatorluk Meclisi) Herhangi bir politik sorun olduğunda Panku Kral tarafından toplantıya çağırılmaktaydı


Hitit İnançları


Hititler, belki de Anadolu’nun o dönemdeki mozaiğinden olsa gerek, her topluluğun Tanrısını benimsemiş, çok geniş bir panteon yaratmıştır Bu yüzden olsa gerek tabletlerde “Hatti Ülkesi’nin bin tanrısı” deyimi geçer Yazılıkaya’daki tanrılar geçidi de bu konu hakkında oldukça iyi bilgi vermektedir Ancak tanrı isimlerinin bir çoğu bize yapılan anlaşmalarda tanrıların tanıklığı bölümlerinden ulaşmaktadır


Hititler, Eski Krallık döneminde Hint-Avrupa ve Hatti kökenli tanrıları benimserlerken, daha sonraları Hurri, hatta Mezopotamya kökenli tanrıları da benimsemişlerdir Hititler’de Mezopotamya tanrıçası İştar da çeşitli adlarla anılmakta ve büyük önem taşımaktaydı Bununla birlikte aynı kökenden suların tanrısı Ea ve Damnika, Güneş tanrısı Şamaş ve karısı Aya ve Ay tanrısı Sin, Hitit panteonunda yer almışlardır Bu tanrılar ayrıca şahiliğin gerektiği yerlerde yer almışlardır

Hititler’de tanrılar tamamen insanlar gibi düşünülmüştür; buna göre tanrılar insanlara ait duyguları yaşayabilmekte, hatta acıkmakta, susamakta ve hastalanmaktadırlar
Bu tanrılardan büyük bölümü yerel ve çeşitli topluluklara ait tanrılardır Bu dönemde Hurri, Luwi, Pala, Hatti ve Mezopotamya tanrıları çoğunluktadır Tanrılar ne kadar çok olurlarsa olsunlar aslında belli özellikleri ortak olan tanrılardır Diğer bir deyişle, farklı isimlerde aynı özellikleri taşırlar
Hitit panteonunda en önemli tanrı kuşkusuz “Gök Tanrı” idi Yerel olarak değişik isimlerle çağrılan bu tanrı Hatti dilinde “Taru” , Hurri dilinde “Teşup”, Hitit dilinde ise “Tarhu,Tarhuna ya da Tarhunt” diye adlandırılıyordu

Aslında Hititler geldiklerinde , Hint Avrupa kökenli bir tanrıları vardı Şiu ismindeki bu tanrı, Yunanca Zeus ve Latince Deus,dii sözcükleri ile aynı kökendendi Bu kök hem tanrı hem de gün ışığı , parlamak gibi anlamlara da sahiptir Ancak zaman içinde Şiu özel tanrı ismi olmaktan çıkmış ve genel olarak tanrı anlamına gelmiştir Ancak Hititlerin de bir dönem, Luwiler gibi Hint Avrupa isimli başka tanrı isimlerini de korudukları zannedilmektedir
Gök tanrı ile dağlar, daha doğrusu dağ tanrıları, arasında sembolik bağ vardır Aslında bunu “dağların gökkubbeyi taşıdığı” inancı ile birlikte ele almak daha doğru olacaktır Bu, daha sonra Yunan Mitolojisinde göreceğimiz Atlas efsanesinin ilk şekli olmalıdır Bir Hitit metninde, gök tanrının, dağ tanrılarının sembolize eden iki erkek figürü üzerinde durması da bu görüşümüzü güçlendirmektedir

Gök tanrının en önemli sembollerinden biri de boğadır Boğanın gök tanrıyı sembolize ettiği düşünülmektedir Alacahöyükte çıkan bir kabartmada kral ve kraliçenin boğa heykeli önünde yaptığı saygı duruşu da aslında gök tanrı ile ilintili olmalıdır Çatalhöyük’ten, belki de daha eski çağlardan beri önemini koruyan bu sembol daha sonra Yunan Mitolojisinde Zeus’un boğa kılığına girmesinde de karşımıza çıkacaktır
Gök tanrısı aynı zamanda fırtına tanrısı idi Zaten Anadolu’nun iklimini göz önünde bulundurursak -eskiden daha sıcak olduğu düşünülüyorsa da- fırtınaların ne kadar önemli olduğu açıktır

Geç dönemlerde , gök tanrısının bütün özellikleri Fırtına tanrısına geçmiş, Hurrilerin fırtına tanrısı Teşup da Hititler’in gök tanrısına eş değer bir konuma yerleşmiştir Teşup için daha çok Toros ve güneyinde, Suriye’ye kadar olan bölgede kült merkezleri vardı


Tanrıça

Hititlerde tanrı kadar tanrıça da önemlidir Zaten bunun izdüşümü olarak da Hitit toplumuna kadın erkeğe eş değer konumdadır
Hitit Tanrıçası , Hattilerde “Vuruşemu”, Hurrilerde “Hepat” diye adlandırılmış tanrıçadır Hititlerde “Arinna’nın güneş tanrıçası”, geç Hititlerde “Kupaba” olarak da geçmiştir (Kybele de büyük olasılıkla aynı inancın devamıdır )
Bu tanrıça isimleri tabletlerde farklı isimlerde geçseler de aynı özelliklere sahiplerdir Özellikle Hurri etkisiyle, Teşup’un panteona girmesiyle beraber Teşup’un karısı tanrıça Hepat da önemli bir yer tutmaya başlamış, Hatta Arinna’nın güneş tanrıçası ile eş bir konuma gelmiştir
Çoğu kabartmada Tanrı ve tanrıça yanyana eşit önemde tasvir edilmişlerdir Yazılıkaya’da da bu tanrısal çiftin betimlemeleri vardır Bunun yanında bu çiftin oğulları da koruyucu tanrı olarak önemlidir
Tanrıçalar arasında en önemlisi kuşkusuz Arinna’nın güneş tanrıçasıdır Arinna kenti hakkında değişik varsayımlar vardır Ancak en kuvvetlisi ve arkeolojil delillere dayananı , Arinna’nın Alacahöyük olduğudur Arinna’nın güneş tanrıçası krallığın hayatında da önemlidir IIMurşili(MÖ1345-1315) uzun zamandan beri ihmal edilen bu kültü canlandırmış ve kazandığı zaferleri buna bağlamıştır: Zamanla Hepat gibi başka tanrıçalar da bu derece öneme sahip olmuşlar ve “protokol”de yerlerini almışlardır


Yazı ve Dil [değiştir]Ana madde: Hitit Dili


Hititlerin dili, Hint-Avrupa Dillerinin Anadolu’nun alt grubuna dâhildir Muhtemelen bir Hint-Avrupa öncesi eski Anadolu dili konuşan Hattilerden Hatti ifâdesini ülkeleri için kullanmışlardır Buna karşın dillerine Kaniş (Neşa) kentinden alınma Nesili (Nesçe) derlerdi
Hititçe, bugüne kadar bilinen en eski Hint-Avrupa dilidir Hitit İmparatorluğu’nda bunun dışında Luvi ve Pala dillerinde olduğu gibi Hititçe’yle az veyâ çok akrabâ olan başka diller de kullanılmaktaydı Luvca’nın dinsel konularda önemi vardıHitit hiyeroglif yazısı ve Luvi dili Bu dillerle berâber Hititçe, diğer Hint-Avrupa dillerinden kelime hazînesi açısından kısmen farklı olan Hint-Avrupa dillerinin Anadolu kolunu oluşturmaktaydıBunun yanında farklı yazılar da kullanımdaydı Resmî diplomatik yazışmaları ve saray arşivleri Âsur (Akad) çivi yazısıyla yazılırken kayalardaki kabartmalar ve yazıtlar için Hiyeroglif denilen yazı kullanılırdı Bugün, bu harflerle yazılan dilin bir Luvca lehçesi olduğu bilinmektedir Hurrice de önemli bir diplomatik yazışma diliydi ve bilhassa Mittani İmparatorluğu’yla yapılan yazışmalarda kullanılırdıHitit çivi yazısının dili Friedrich Hrozny tarafından 1915′te çözülmüş, Hitit hiyeroglif yazısının 1940′lı yıllarda başlayan çözülmesinde ise Helmuth Theodor Bossert’in büyük katkısı olmuştur


Yönetim merkezi :Başkentleri:Hattuşaş


Anadolu’da ilk kez organize devlet kuran Hititleri’in başkenti olan Boğazköy (Hattuşa), dağlık-engebeli bir arazi kurulmuş olup Çorum’a uzaklığı 82 km’dir
Boğazköy’ün gerçek tarihi MÖ 1900′den az sonra başlar Geç Hitit ve Asur belgelerinden öğrendiğimize göre Boğazköy; Hattuştu ve Pijusti adlı krallarla son bulan bir hanedanlığın merkezi idi MÖ 19 ve 18 yy’da Hitit öncesi’deki dönemde Boğazköy’de, Hattiler ve Asurlu tüccarlar da konaklamaktaydılar Şehirde Asurlu tüccarların ticaret yaptıkları “karum” denilen bir pazar yeri bulunmaktaydıBoğazköy, MÖ 1200 yıllarına kadar Hititler’in başkenti olma özelliğini korumuştur İlk Hitit kralı olarak Hattuşa’lı anlamına gelen Hattuşili’yi görüyoruzKentin asıl merkezini büyük kale teşkil eder Büyük kalenin kuzeybatı yamacında Hitit İmparatorluk dönemine ait özel evler ile Büyük Mabed’in yer aldığı “aşağı şehir” bulunmaktadır Şehrin güney kısmını teşkil eden “yukarı şehir”; MÖ 13 yy kralları tarafından yapılmış sandık şeklindeki surlarla çevrilmiştir Bu surda Kral Kapısı, Potern, Sfenskli Kapı, Aslanlı Kapı yer almaktadır Yukarı şehir içinde Yenice kale ve Sarıkale tahkim edilmiş olarak yapılmıştır
Hitit Krallığı; MÖ 1200′deki Deniz Kavmi Göçleri sonunda Trak asıllı kavimlerin baskıları sonucu yıkılmış olup, dolayısıyla Boğazköy de başkent olma özelliğini kaybetmiştir MÖ 750 yılında Friklerin yerleşimine sahne olmuştur Hellenistik çağda ise Boğazköy; büyükçe bir yerleşim alanı olamaktan öte gidememiştir Bizans çağında da iskan edildikten sonra Boğazköy’e 18 yy’da bugünkü sakinleri yerleşmiştir
Antik Hattuşa harabeleri ile Yazılıkaya Açık Hava Mabedi birer açık hava müzesi olarak önem taşımakta olup, ayrıca; Milli Park projesi kapsamına alınmış ve Dünya Kültür Mirası listesine dahil edilmiştir


Sanat

Hatti sanatının etkisi sürüyordu Çok renkli seramikler ve geometrik desenler ortaya çıktıTanrıya içki sunmak (Libation) için kullanılan ve Ryton denilen, aslan, boğa, koç şekilli seramik eserler, uzun gagalı, yüksek kulplu kaplar ürettiler Kültepe’de orthostadlar, Konya-Karahöyükte muazzam kent duvarları ve büyük bir saray bulundu Bu sarayda bir banyo odası ve pişmiş topraktan küvet ele geçtiTemelleri taş, duvarları kerpiçten çok odalı evlerde oturuyorlardı Sokakları taş döşeliydi ve kenarlarında su tahliye olukları vardı Bu devre ait Kültepe evlerinde erzak büyük küplerde saklanıyordu Üzüm salkımı biçimli kandillerle aydınlanma sağlanıyordu
Nimet Özgüç, Acemhöyük’te Anadolu’nun en büyük sarayını ortaya çıkardı Henüz 40 odası kazıldıAcemhöyük, Büyük saray kalıntıları Yeşilova-Aksaray





__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Hititler

Eski 09-08-2010   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Hititler






HİTİTLER, Orta Anadolu'da İÛ XIX -XII yy'lar arasında yaşamış ve büyük bir İmparatorluk kurmuş eski halk
"Hitit" kavramı, İO III binyıl'da Halys (Kızılırmak) havzasında oturan ve aynı addaki dili konuşan hatti halkından gelmektedir Anadolu'nun yerli halkı olmayan, ancak göç tarihleri ve Anadolu'ya giriş yolları kesinlik kazanamamış bulunan (B'dan Trakya ve Boğazlar üzerinden, D'dan Kafkaslar üzerinden ya da Balkanlar'ın Karadeniz'e kıyısı olan yörelerinden deniz yoluyla Orta Karadeniz'e geldiklerine ilişkin değişik tezler vardır) bu halk hint-avrupa dil ailesine bağlanır Küçük gruplar halinde Anadolu'ya gelen yeni halk hatti halkına karıştı İÛ II binyıl'da bu karışımdan ortaya çıkan halk, ülkenin adı olan Hatti'yi kullandı ve hatti dilinden bir ölçüde etkilenmiş olan dillerine de Nesa kentinden ötürü nesa dili dendi Ancak günümüzde İÛ II binyıl'da Halys havzasında oturanlara Hititler, dillerine de hititçe denmektedir


• Tarih İlk hitit adlarına, uzun süre "Kap-padokia tabletleri" (İÛ XIX- XVIII yy) diye bilinen çivi yazılı metinlerde rastlanmıştır Asur ticaret kolonileri çağından beri küçük krallıklar ya da beylikler halinde yönetilen Anadolu'da, bu beylikleri bir yetke altında birleştirmeye yönelik ilk hareket, Nesa kralı Pithana'nın oğlu, Kussara kralı Anitta'dan geldi (İÛ XVIII yy) Anit-ta'nın Anadolu'daki ilk siyasal birliği oluşturan bu girişimi, Boğazköy'de (Hattuşaş) ortaya çıkarılan ve Anitta* metni diye bilinen çivi yazılı tabletlerle aydınlanmıştır Hatti'nin birleşmesi Kussara kralı Hattuşili l'in (Labarna) [İÛ 1640-1610], devletin merkezini Hattuşaş'a taşımasıyla tamamlandı Eski hitit krallık döneminin ilk kralı olarak kabul edilen Hattuşili f'le Anitta arasındaki yaklaşık yüz yıllık süreç henüz doldurulamamıştır Bu kral egemenliğini, Anadolu'nun B'sındaki Arzava ile Suriye' nin K'indeki Yamhad, hurri krallıklarına zorla kabul ettirmeye çalıştı Mursilis i (İÛ 1610'a doğr-1590), K Suriye'de Yamhad'ı yakıp yıktı (İÛ 1600'e doğr) K Suriye' nin ve Halpa'nın (Halep) fethi Mursilis l'e Mezopotamya kapılarını açtı, Babil'e baskın yaptı (İO 1595/1594) Ama krallık ve-rasetiyle ilgili yasaların bulunmayışı, her saltanatın sonunda kanlı taht kavgalarına yol açtı Mursilis l'in öldürülmesinden sonra, mitanni halkı tarafından bir araya getirilmiş olan Hurriler, Suriye'deki topraklarını geri alırken, Hattuşaş'taki cinayetler birbirini izledi Hitit devletine katılan birçok bölge elden çıktı ve Hititler, Halys yayı içindeki çekirdek bölgelerine çekilmek zorunda kaldılar Bu kargaşa dönemine Telibi-nu (İÛ XVI yy sonu), tartışmalara meydan vermeyecek yasal önlemlerle son vermeye çalıştı Böylece ilk monarşi yönetiminin temelleri atılmış oluyordu Tellbinu K'den gelen kaşka saldırılarını önledi Ancak onun ölümünden sonra huzursuzluk yeniden başladı

Hitit devletinin zayıfladığı ve Anadolu'nun düşman saldırılarına uğradığı bu dönemin kral adları da kesinlik kazanamamıştır Tuthalya l'in (ya da Tut-halya II) [İÛ XV yy ikinci yarısı] tahta geçmesiyle Hitit devleti için yeni bir dönem başladı Kraliçe Nikalmati'yle birlikte devleti yöneten bu kral mitanni halkını ve Ar-zavalılar'ı yendi, Kaşkalar'la uğraştı Yazılı metinlerden, bağımsız boylar halinde yaşayan Kaşkalar'ın saldırılarına karşı tanrılara yakarıldığı, kaşka beylerine toprak bağışlandığı anlaşılmaktadır Büyük Hitit imparatorluğu'nun ilk güçlü kralı sayılan Şuppiluliuma başa geçtiğinde (İÛ 1371'e doğr- 1345'e doğr) Hitit krallığı batmak üzereydi Şuppiluliuma Anadolu birliğini sağladıktan sonra K Suriye, Fırat'ın B bölgeleri, D Anadolu ve K Güçlenen Asur ve Mısır'a karşı önlem olarak oğullarını Kargamış ve Halpa'ya kral olarak atadı Suriye'deki küçük krallıkları yanına çekerek nüfuz alanını Mısır'a dek genişletti Mısır kraliçesiyie anlaşarak oğlu Zannanza'yı bu ülkeye firavun olarak göndermeye karar verdi Ancak daha sonra Arnuvanda ve kraliçesi Aşmunikal zamanında Kaşkalar'ın başkent Hattuşaş'a saldırıları önlenemedi Anadolu'ya doğru devletin sınırlarını genişletti

Ancak Zannanza Mısır'a ulaşamadan öldü ya da öldürüldü Bunun üzerine Şuppiluliuma Mısır'a sefer düzenledi (yaklş İÛ 1350'ler) Bu olay Mısır-Hitit çatışmalarının başlangıcını oluşturdu Mitanni halkıyla savaşarak Vaşu-ganni'yi yağmaladı Büyük bir tarih yazıcı olarak bilinen Mursilis II (İÛ 1344'e doğr -1315) daha çok anlaşmalar yoluyla imparatorluğun sınırlarını güvence altına aldı, Arzava, Azzi-Hayaşa, Mitanni gibi komşu ülkelerle iyi ilişkiler kurdu Muva-tallis (İÛ 1315'e doğr-1295), daha sonra kral olan kardeşi Hattuşili lll'ün yardımıyla Kaşkalar'ı yendi, B'da Ahhiyava'ya, G -B'da Arzava'ya karşı başarılı seferler düzenledi imparatorluğun merkezini yeri saptanamayan, hitit metinlerinde Aşağı Ülke'de olduğu bildirilen Dattaşa'ya taşıdı (Yukarı Ülke'de Hattuşili lll'ün güçlenmesinden tedirgin olduğu için ya da G -D'ya, Suriye'ye yapacağı seferleri kolaylıkla yönetebilmesi için bu yola başvurduğuna ilişkin değişik görüşler vardır) Bunu yaparken devletin yönetimini yazmanların başı Mittannamuva'ya bırakması da İlginçtir Ramses ll'nin Mısır tahtına geçmesi (İÛ 1301-1235) Hititler'in Suriye siyasetini olumsuz yönde etkiledi Baskılar sonucu Suriye kralları Hititler'le yaptıkları anlaşmaları bozarak Mısır'ın yanında yer almak zorunda kaldılar

Sonunda bu iki büyük ordu Kadeş savaşı'nda karşı karşıya geldi (İÛ 1299) Kardeşi Hattuşili lll'ün yardımıyla hitit orduları Şam'a kadar ilerledi, Amurru yeniden Hititler'in vasal-lığına geçti Muvatallis'ten sonra Mursilis III adıyla tahta çıkan Urhi Teşup başkenti yeniden Hattuşaş'a aktardı Hattuşili III (İÛ 1288'e doğr-1265) güçlü bir kraliçe olan Puduhepa'yla birlikte barışçı bir tutum izledi, komşu ülkelerle iyi ilişkiler kurdu Bu dönemde güçlenen Asur devleti, Hititler'le Mısır'ın yakınlaşmasına neden oldu ve tarihin bilinen en eski yazılı antlaşması olan Kadeş antlaşması imzalandı (1283) [bu antlaşmanın Mısır kopyası Karnaktapınağı'nda, Hitit kopyasıysa Hattuşaş'taki devlet arşivinde ortaya çıkarıldı], Hattuşili III dönemi anıtları ve belgeleriyle, hitit siyasal tarihinin ve kültürünün en parlak evrelerindendir Çoğu hititçe, bir bölümü de akkad çivi yazısıyla yazılmış binlerce tablet, yıllıkları, sözleşmeleri, yasaları, toprak dağıtım belgelerini ve dinsel metinleri içerir Dinsel metinler, Anadolu'nun ölü ya da yaşayan dilleriyle yazılmış ayin törenlerini ve efsaneleri yansıtır, imparatorluk kültüründe Anadolu, Mezopotamya ve hurri gelenekleri birbirine karıştı Tuthalya IV döneminde (İÛ 1265'e doğr- 1230'a doğr) hurri tanrıları önem kazandı Krallığın resmi panteonu olan ve Tuthalya IV'ün kendi kabartmasının da yer aldığı Yazılıkaya* açık hava tapınağında, hurri tanrıları da büyük ölçüde yer aldı Hitit devleti bu dönemde D'da toprak kaybederken, Alaşiya'ya (Kıbrıs) boyun eğdirdi, B'da Ege denizl'ne ulaştı Arnuvanda III (İÛ 1235'e doğr-1210), Arzava ayaklanmaları yüzünden büyük güçlüklerle karşılaştı Şuppiluliuma II (İO 1210'a doğr-1191'e doğr) Alaşiya ayaklanmasını bastırdıysa da devlet çok daha büyük tehlikelerle karşılaştı, imparatorluk bir yandan asur saldırıları, öte yandan büyük bir olasılıkla B Anadolu halklarının başkaldırısı ve Mısırlılar'ca "Deniz halkları" diye adlandırılan ve Anadolu'yu baştan başa geçerek Suriye üzerinden Mısır kapılarına dayanan toplulukların göçleri sonucu çöktü (İÛ 1191/1190)

Ancak Hititler'in yarattığı kültür Mezopotamya ve Suriye sınırında sürdü (- • Arkeolojik kazılar Hitit tarihini ve kültürünü aydınlatan ilk kazılar Boğazköy*'de (Hattuşaş) başladı Texier'in bulduğu (1834) kentte fransız E Chantre'ın başlattığı (1893) çalışmalar, H Makridi tarafından sürdürüldü (1906) K Blttel (1931-1939, 1952-1977) ve 1978' den sonra R Neve tarafından sürdürülen kazılarla hitit arkeolojisi ve epigrafi açısından çok önemli sonuçlar elde edildi; binlerce tablet, saray, tapınak, vb yapı ortaya çıkarıldı Yazılıkaya*'nın bulunması ve incelenmesiyle, hitit panteonunda yer alan tanrılara ilişkin bilgiler yoğunluk kazandı Çeşitli ekiplerce gezilen ve incelenen Alacahöyük*'te HZ Koşay ve R O Arık yönetiminde yapılan kazılarda ortaya çıkarılan on üç kral mezarı, altın, gümüş ve bronzdan yapılmış zengin buluntularıyla, Hitit öncesi halkların toplumsal, dinsel ve iktisadi yaşamı aydınlandı C VVİnckler ve T

Eski Hitit krallığı ve Hitit imparatorluğu dönemlerindeki kent mimarisinin gelişmişliği belirlendi Alişar"da H H von der Osten'in yönetiminde yürütülen çalışmalarda da Hitit öncesi Anadolu halklarına ve kültürlerine ilişkin önemli bilgiler elde edildi Karatepe" de bulunan (1947) fenikece ve hitit hiye-roglifiyle yazılmış ikidilli yazıtın, fenikece-nin yardımıyla çözümlenmesi, hititçenin okunmasını sağladı 1893-1894'te fransız E Chantre, daha sonra da Tahsin ve Nimet Özgüç'ün yürüttüğü Kültepe* (Kaneş) kazılarında ortaya çıkarılan çok sayıda çivi yazılı tablet, IÖ II binyıl'da Asurlular! ın Anadolu'daki ticaret ilişkilerinin belirlenmesinde yardımcı oldu Hititolog S Alp, H G Güterbock'un çalışmalarını sürdürüp başka tartışmalardan da yararlanarak Kaneş'in Nesa ile aynı yer olduğunu kanıtladı Acemhöyük*, Beycesultan*, Yumüktepe*, Gözlükule", Dündartepe* ikiztepe*, vd kazılar Hititler'ln yayılım ve etkileşim alanlarının aydınlanmasına katkıda bulundu

• Devlet yönetimi ve halk Hitit devleti kurulduktan sonra yönetimin baş sorumlusu olan kral tabama unvanını taşıyordu Tuthalya IV döneminde Asur'un da etkisiyle "evrenin kralı" olarak anılmaya başladı Hitit kralı aynı zamanda başrahiplik, başkomutanlık ve başyargıçlık görevlerini de üstlenmişti (kabartmalarda genellikle dinsel giysiler içinde betimlenirler) Kralın kendisinden sonra yerini alacak olan ve-liahtı seçmesi zaman zaman kargaşaya ve kanlı çekişmelere neden olmuştu Kral kimi zaman veraset seçiminde Panku denilen Soylular meclisi'ne de danışıyordu Devlet yönetiminde tavananna sanını taşıyan kraliçe de söz sahibiydi Kraliçeler devlet İşlerinde kralla birlikte anılıyor, resmi belgelere ve anlaşmalara mühürlerini basıyor, dinsel görev üstleniyorlardı

Hititler'de halk "özgür" insanlar ve kölelere ayrılmıştı Özgür insanların ve kölelerin hakları yasalarla belirlenmişti Bir de Namra denilen, savaş ganimeti olan ve ucuz İşgücü olarak çalıştırılan, sürülen sivil tutsaklar vardı Bunlar özgür insanlar ve köleler gibi toplumsal bir sınıf sayılmıyorlardı Hitit devletinden sonra da Önas-ya'da, Asur ve Urartu devletlerinde, yurtlarından çıkarılıp başka bölgelere yerleştirilen insanlara rastlanmaktadır Bunların Anadolu'nun kültür sentezine katkıda bulundukları kuşkusuzdur

• Din Hititler, ilişkide bulundukları toplumlardan uygun gördükleri her şeyi aldıklarından dinleri de değişik kökenli öğeler içerir Eski hitit metinlerinde Hatti, Hurri, Pala, Luvi, K Suriye ve Mezopotamya kökenli pek çok tanrıyla karşılaşılır Bu tanrıların adları ve nitelikleri özellikle Boğazköy arşivlerinde ele geçen metinlerden ve Ya-zılıkaya açık hava tapınağındaki betimlemelerinden bilinmektedir Hitit panteonunda, sayıları yüze yaklaşan hatti kökenli tanrıların başında Fırtına tanrısı (Taru) gelir, yanında Arinna kentinin Güneş tanrıçası (Vuruşemu) yer alır Fırtına tanrısının oğlu olan Telibinu ise bereketi simgeler Hitit panteonunda özel bir yeri olan hurri kökenli tanrılar arasında Fırtına tanrısı Teşup ile karısı Hebat (Arinna'nın Güneş tanrı-çasıyla eşittir) ön sırayı alır (Yazılıkaya'da Teşup Namnl ve Hazzi adlı İki dağ tanrısının sırtlarına basar biçimde, Hebat ise kutsal hayvanı aslan üzerinde gösterilir) Bu çiftin oğulları olan Şarruma Tuthalya IV'ün koruyucusudur Hint-avrupa kökenli Hititler'ln Anadolu'ya gelirken getirdikleri Şiu Işık tanrısıydı Şlu daha sonra genel olarak tanrı anlamında kullanılan bir kavram oldu Luvi tanrıları daha çok başkent Hattuşaş dışındaki kült merkezlerinde kutsanıyordu Sihirle ilgili ayinlerde adı geçen bu tanrılar arasında Kubaba, Dattaş, Tar-hunza sayılabilir Hitit tanrıları arasında en ilgi çeken grup hintli tanrılardır Hurri-Mİ-tanni aracılığıyla Hititler'e geçen bu tanrılar arasında, günümüzde de Hindistan' da kutsanan indra, Varuna, Mitra belirtilebilir Sümerler'ln Anu-Ea-Enlll, Samiler'in Sin-Şamaş-iştar üçlü tanrıları da hitit panteonunda yer alıyordu Hititler ayırca ölen krallarını da tanrılaştırıyorlardı

Ele geçen metinlerden ve kabartmalardan hitit tanrılarının İnsan biçiminde düşünüldüğü anlaşılmaktadır Tanrı betimlerinin bulunduğu kabartmaların en ünlüsü olan Yazılıkaya'nın yanı sıra, Eflatunpınar, Fasıllar ve Gâvurkale anıtları sayılabilir
• Edebiyat Hitit edebiyatı örnekleri, dillerinin çeşitliliği yanı sıra, karmaşık bir kültürün özelliklerini yansıtmalarıyla da dikkati çeker Hitit dini gibi, edebiyatı da hatti, hurri ve Mezopotamya etkileri taşır Bunlar tarih yazıcılığı, dualar, ilahiler, efsane ve destanlardan oluşur Efsane ve destanların hatti ya da hurri kökenli oldukları ve Hititler'ln bunlara kendilerinden fazla bir şey katmadıkları görülmektedir Ele geçen metinler arasında tanrı Telibinu'ya ait olduklarından Telibinu * efsanesi ya da Kaybolan tanrı efsanesi olarak bilineni en ün-lüsüdür Hurri mitolojisinin özelliklerini taşıyan ilginç hitit destanlarından biri de tanrıların babası Kumarbi'ye aittir Kumarbi' şarkıları olarak nitelenen bu destan dizisi içinde Ullikummi* şarkısı'yla Hedammu* efsanesi belirtilebilir Gurparanzah* efsanesi günümüze çok eksik olarak ulaşmıştır

• Sanat Hitit dini ve edebiyatındaki yabancı öğelerin kolaylıkla saptanabilmesine karşılık, sanattaki etkileşimler belirlenememektedir, hatta Hititler'in Anadolu'ya gelirken getirdikleri kültür öğeleri de bilinmemektedir Hurriler'in hitit sanatı üzerindeki etkileri de kesinlik kazanmadı Bu sanatın ilk belirtileri Alacahöyük*'te ortaya çıkarılan kral mezarlarında ele geçen buluntulardır (silahlar, süs eşyaları, altın kaplar, güneş kursları, heykelcikler) Bunlar yüksek nitelikleriyle dikkati çeker Eski Hitit krallığı döneminde uzun, gaga ağızlı, tek renkli seramikler, hayvan biçimli kaplar görülür Bu dönemde canlı sahnelerin yer aldığı taş kabartmalarla karşılaşılır (Boğazköy'deki uzun mızraklı savaşçı figürü) Bitik*'te ve inandık*'ta bulunan kutsal evlenme töreni betimli vazolar da öykülü sanat üslubuna yakındır

Bu sanatın başka örneklerine dönemin mühürlerinde de rastlanmaktadır Hitit imparatorluk dönemi, hitit sanatının olgunluk çağı olarak nitelenir Bu sanatın en gelişmiş alanıysa mimarlıktır Özellikle askeri mimari, o güne değin Önasya yerleşmelerinde görülmeyen bir yetkinliğe ulaşmıştır Başkent Hattuşaş bu mimarinin en dikkati çeken örneğidir Bu yerleşme, saray ve tapınak yapılarının tekniği ve tasarımıyla da hitit mimarlığının gelişmişliğini yansıtır Bazıları beş m'yi geçen büyük taş bloklardan yapılmış tapınaklar ve saraylar özenli taş iş-çillkleriyle de ilgi çeker
Alacahöyük'te ise ortostat denilen kabartmalı taş bloklardan oluşan duvar süslemeleriyle karşılaşılmaktadır

Büyük blok taş kullanımı tünel, kapı, sarnıç, mezar, vb yapılarda bindirme tekniğinde tonozların gerçekleştirilmesini sağladı Kerpiç ya da taş dolgulu, ahşap hatıllı duvar örgüsü de dönemin önemli özelliklerindendir Ayrıca kaidesiz ve başlıksız ahşap, kerpiç ya da taş sütunlar kullanılmıştır Mekânların düzenlenmesinde başlıksız planların egemen olduğu görülür Yalnızca bazı anıtsal yapılarda bu kuralın dışına çıkılmıştır Boğazköy*'de ortaya çıkarılan beş büyük tapınak bu yapı türünün aydınlanmasını sağladı Saray yapılarının önemli örnekleriyse Kültepe, Acemhöyük, Karahöyük, Boğazköy ve Alacahöyük'te ortaya çıkarıldı Bu dönemin başyapıtlarından biri de Boğazköy' ün K-D'sunda Ambarlıkaya ile Büyükka-ya arasına kurulan köprüdür (Anadolu' nun bilinen en eski köprüsü)

Mimarlıkla birlikte, onu bütünleyici bir öğe olarak kullanılan kabartmalar, hitit heykelciliğinin önemli örneklerini oluşturur (Boğazköy'deki Sfenksli kapı, Aslanlı kapı, Kral kapısı'nın iç bölümünde yer alan savaşçı tanrı kabartması) Aslan ve sfenks kabartmalı kapılar Alacahöyük'te de bulunmaktadır Sfenksli kapı'yı süsleyen ortostattarda da öykülü sanat üslubunda kabartmalar yer alır (dinsel bayram törenleri, av sahneleri) Hitit kabartmalarının en ünlüsuyse Yazılıkaya'daki tanrı betimleridir Hitit imparatorluğu sınırları içinde pek çok kaya anıtı bulunmaktadır

Bunlar çoğunlukla tanrıların kutsanması için yapılmıştır (Gâvurkale, Karabel, imamku-lu, Fıraktin, Sirkeli, Eflatunpınar, Fasıllar) Hitit sanatında taş oymacılığının önemli örnekleri arasında mühürler belirtilmelidir Eski Krallık dönemi mühürlerinde daha çok mitolojik konular ve av sahneleri işlenmiştir Hitit imparatorluğu dönemi mühürlerinde de bu gelenek sürmekle birlikte Mezopotamya (kanatlı tanrıça, kuş adam, çift başlı kartal), hurri-mitanni (yanlarında hayvan figürleri bulunan hayat ağacı, çö-melmiş canavar) motifleri de kullanılmıştır Hitit heykelciliğinin küçük yapıtları arasında çoğu bronz ya da değerli madenlerden yapılmış tanrı figürinleri de belirtilmelidir

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.