Onu da Sen Ağırla... Okunmaya Değer Bir Yazı |
08-31-2010 | #1 |
Şengül Şirin
|
Onu da Sen Ağırla... Okunmaya Değer Bir YazıONU DA SEN AĞIRLA Günahkâr bir adamdı Ayık gezmezdi Bütün bir köy halkı yaka silkiyordu adamdan “Ölse de bir kurtulsak” diyorlardı Bir karısı vardı adamın, bir de kendisi Hiç çocukları olmamıştı Köy halkı böyle bir adamın zürriyetinin olmadığına memnundu Kadın ise adamın haline üzülse de ses çıkaramazdı Otuz yıldır evliydiler Döverdi, kızardı, her gün biriyle kavga ederdi Ama kocasıydı işte, evinin erkeği idi Adam iyice yaşlanmıştı artık Öksürük nöbetleri uykusunu bölüyor, İki basamak merdiven çıksa nefes nefese kalıyor, titreyen elleriyle sigarayı zor sarıyordu İyice zayıflamış, zaten kısacık olan boyuyla bir çocuk gibi kalmıştı Kadıncağız ellerini açıp dualar ediyor, “Ahir ömründe olsun şu adamın hali biraz düzelsin” diye yalvarıyordu Allah’a… Adam bir sabah evden çıktı Fakat ertesi sabah oldu dönmedi Tan yeri ağarırken kadın aramaya çıktı kocasını Kim bilir nerede sızıp kalmıştı! Köyün üst tarafındaki çeşmenin başına gitti önce, Orada içerdi adam, bulamadı Yakındaki tarlaları aradı, Köyün dört bir yanına baktı, yoktu “Eve gelmiştir belki” diyerek koşarak geri geldi Hayır, dönmemişti Güneş inmek üzereydi Acele bir abdest aldı, namaza durdu Duası bitmek üzereydi ki, kapının çaldığını duydu Öksürüyor, eliyle göğsünü işaret ediyordu Kadın koluna girdi kocasının, güç bela sedire kadar taşıdı Uzandı adam Karısının yüzüne baktı Ağlıyordu Doğrulmak ister gibi yaptı, “Hakkını helal et” diyecekti Lafının sonunu getiremedi, Başı yastığa düştü Ölmüştü… Kadıncağız, kocasının başında epeyce bir ağlayıp feryat etti Biraz kendine gelince gözlerini sildi, yemenisi bağladı Kalktı, imamın evine gitti -Hocam… diyebildi hıçkırarak… Bizimki… Söyleyemiyordu, ama imam efendi durumu anlamıştı Kadının yüzüne baktı, “Köylü ne der” diye düşündü, bocaladı… -O mendebur, bir kez bile caminin kapısından içeri girmedi, Kaldırmam onun cenazesini” diyerek kapattı kapıyı Kahroldu kadın “Nereye gitsem, ne yapsam” diye düşündü Kimseleri yoktu ki… Çaresiz, eve döndü Yıkadı kocasını, sandıktan çıkardığı beyaz bir çarşafa sardı, Omzuna aldı, mezarlığın yolunu tuttu Caminin köşesinden dönerken, muhtar ve köylülerin Kendisine doğru gelmekte olduğunu gördü Bir kez daha düğümlendi boğazı, Cenazesi omzundan kayarken Dizlerinin üstüne çöktü, ellerini yüzüne kapatıp ağlamaya başladı Hışımla yaklaştı muhtar: -Onu nereye götürüyorsun, dedi Mezarlığa gömeyim deme sakın! Sağlığında biz çektik, Bir de ölülerimiz çekmesin o herifin elinden… Kadın gözlerini çarşafın üstüne dikmiş, öylece duruyordu Birden bağırmaya başladı, Delirmiş gibiydi sanki Kalabalık yanından korkuyla uzaklaşırken, Cenazesini tekrar yüklendi, Köyün dışına doğru yürümeye başladı Kan ter içinde kalmıştı kadın, Artık adım atacak hâli yoktu Kendi kendine: -Şuracığa gömeyim adamımı, Kimseler rahatsız olmaz burada, dedi Tam o anda bir ayak sesi duyuldu, irkildi Bir çobandı gelen Kadıncağız her şeyi olduğu gibi anlattı Üzüldü çoban, gözleri doldu -Dert etme, dedi Ben yardım ederim sana Bir çukur kazıp, cenazeyi gömdüler Çoban başucunda durdu mezarın, ellerini açtı, dua etti Birkaç çiçek buldu kadın, Toprağın üstüne serpti Çobana dualar ederek döndü evine, Yorulmuştu Camın kenarına oturup, uzaklara daldı Uyuyup kalmıştı oracıkta… Ertesi sabah imamın kapısı çaldı telaşla, Muhtar, bir yandan tekmeyi vuruyor, bir yandan da; -İmam efendi, imam efendi… diye bağırıyordu İmam korkuyla açtı kapıyı -Bir rûya gördüm, dedi muhtar Hocam o berduş, o serseri adam cennetteydi, Bana gülüyor, “hakkım sana bile helal olsun”, diyordu Rûyayı duyan imamın benzi attı, Kendisi de hemen hemen aynı rûyayı görmüştü -Gel hele içeri gel, demeye kalmadı, köyün delisini gördüler Koşarak geliyor, bir yandan da bağırıyordu -Demedim mi ben, demedim mi size, Rûyamda gördüm, rûyamda… Birkaç köylü daha benzer rûyalar gördüğünü söyleyince karar verdiler Özür dileyecek, kendilerini affettirmeye çalışacak, Bu arada işin aslını öğreneceklerdi Bir şeyler olmuştu ama ne? Adamın evine vardıklarında kapıyı açan kadın şaşkındı Kapıyı yüzlerine kapatacak oldu, yapamadı Gelenler olup biteni anlatıp özür diledi, Cenazeyi nereye defnettiğini, neler olduğunu sordular Kadıncağız her şeyi anlattı Can kulağı ile dinlediler ve Çobanı bulmaya karar verdiler Bir yandan yürüyor, Bir yandan aralarında konuşuyorlardı: -Bu çoban bir evliyaydı her halde, Belki de hızırdı, Aslında ölen adam da o kadar kötü bir adam değildi… Tarif edilen yere geldiklerinde, çoban koyunlarını otlatıyordu Gelenleri görünce ayağa kalktı, “Hayırdır inşallah” dedi… Oturdular Onlara süt ikram etti, konuşmaya başladılar Çoban söylenenlerden hiç bir şey anlamamıştı Cenazeyi nasıl defnettiklerini anlattı -Ben bir garip kulum, dedi “Cenazeyi defnettik, Başucunda durup bir dua ettim sadece, hepsi bu…” Merakla nasıl bir dua ettiğini sordular, Çoban da söyledi: -Allahım, Ben dağda koyunlarımı otlatırken, Kulların gelirler yanıma, Selam verirler “Senin selamınla gelen, Senin misafirindir” der, ağırlarım Süt ikram eder, Azığımı paylaşırım… Şimdi de, Ben sana bir misafir yolluyorum, Onu da sen ağırla
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
|