Anonim Türk Halk Edebiyatı |
10-02-2006 | #1 |
mate
|
Anonim Türk Halk EdebiyatıANONİM TÜRK HALK EDEBİYATI Sözlü olarak aktarılan, söyleyeni belli olmadığı için halkın malı olan edebi ürünler, Anonim Halk Edebiyatı'nı oluşturular Manzum Eserler Anonim Halk Edebiyatı'nın şiir özellikleri taşıyan ürünleridir Mani Yaratıcısı adsız halk sanatçıları olan dörtlük biçimindeki şiir türüdür Çoğunlukla 7 heceli ve 4 dizeli tek kıtadan oluşur Birinci, ikinci ve dördüncü dizeler, birbiriyle uyaklı, üçüncü dize bağımsızdır Buna göre uyak düzeni şöyledir: (a a x a) Tek dörtlükten oluşan maniler dışında 5, 6, 7, 8, 10, 14 dizeli maniler oldugu gibi, uyak düzeni (a x a x) biçiminde olan maniler de vardir Türkü Ezgiyle okunan ve bentlerden oluşan, genellikle yaratıcısı belli olmayan bir şiir biçimidir Türkü, daha çok yedili, sekizli, onbirli hece kaliplariyla söylenir Bentler ve onları izleyen nakaratlar (bağlam ya da kavuştak da denir) kendi aralarında uyaklıdır Nakarat, bazen bentlerle aynı kalıpta bazen farklı kalıplarda olur Dörder, üçer, ikişer dizelik bentlerle kurulan türküler vardir Her bentten sonra yinelenen nakarat, dört, üç ya da bir dizeli olabilir Baz türküler, mani biçiminde dörtlüklerle kurulmuştur Bunların bazen yine mani biçiminde nakaratları olur Bir türküyü ilk söyleyen halk sanatçısının adı unutulmuştur Ancak sahibi bilinen türküler (Karacaoglan türküleri) de vardir Bir türkü, zaman boyunca türlü degişmeler uğrayarak yaşamasını sürdürür Türküler, doğayı, aşkı, ayrılığı, ölümü, kahramanlik ve askerliği, günlük yaşamin türlü olaylarını konu edinir Kına gecesi, düğün, iş, oyun türküleri vardır Ninni Çocukları uyutmak için söylenen ağır ve tekdüze şarkıdır Ninni, basit sözlü bir türküdür Yaratıcısı belli olmayan metin yinelenirken, bebeğin durumuna, annenin etkilendiği koşullara göre, sözlerinde bazı değişiklikler yapılır Dizelerin ya da dörtlüklerin sonunda "ninni", "e yavruma e e e", "hu, hu, hoppala" gibi sözler yinelenir Zaman zaman "Dandini dandini danalı bebek" türünden yansımalı dizelere de yer verilir Anne ninnisinde, yavrusunun uslu durmasını, kolayca uyumasını ister Kolayca yürümesini, büyümesini, sünnet olmasını, iyi bir meslek edinmesini, kız çocuk ise gelin olmasını ister Anne, bebeğini uyuturken harekete uygun bir ritimle, bebeğin huysuz ya da uysal davranışına uyacak biçimde sesini düzenler Bebek uyumaya başladığında, sesini alçaltarak ninnisini bitirir Tekerleme Masalın uygun yerlerinde kullanılan basmakalıp sözlerdir Masalın başı, şaşırtıcı ve güldürücü olayların anlatıldığı bölümdür Masalın başında, asıl masaldan önce yer verilen tekerlemeler, akıl ilkelerine alabildiğince yan çizer; abartmalı çelişkileri sergiler Tekerlemeler, baş uyaklar ve uyaklarına, ses yinelemelerine, özgür çağrışımlarına dayanır; bir bakıma gerçek üstü şiire yaklaşır Bilmece Birşeyi üstü örtülü sözcüklerle betimleyerek, dinleyeni, ne olduğunu bilmeye davet eden küçük şiirdir Bilmecelerin bir bölümü manzumdur Bunlaıin arasında beyit, mani gibi biçimini korumuş olanları da vardır Kimi bilmeceler ise aşınıp değişerek başlangıçtaki manzum şeklinden uzaklaşmıştır Kolay söylenmesi, hatırda tutulması için manzum olmayan bilmecelerde de bazı biçimsel anlatma tekniklerine, iç uyaklara, ses yinelemelerine başvurulduğu görülür Destan Gerçeküstü ile gerçeğin, efsane ile tarihin birbirine karıştığı, bir kahramanı ya da önemli bir tarihsel olayı övüp yücelten, uzun manzumedir Türk destanları, bir şair tarafından topluca yazılmadığı gibi, bir folklorcu tarafından da destancı halk şairleri ağzından derlenip yazıya geçirilmemiştir Bunların ancak konuları üzerinde bilgimiz vardır; bu konulara, çoklukla, Çin, İran, Arap kaynaklarında ve bazı Türkçe kaynaklarda rastlanmıştır Ağıt Ağıt, diğer halk şiiri türlerine göre biraz daha özgürce uyaklanır ve ilk söyleyeni, bir süre geçtikten sonra unutulur Daha çok Orta ve Güney Anadolu'da Afşar ve Türkmen kökenli toplumlarda, belli geleneksel eylemlere uyularak, ölünün başında ya da gömüldükten sonra, genellikle kadınlar tarafından söylenir Ağıt'a, İslamiyet'ten önce "sagu", Azerbaycan'da da "ağı", Kerkük Türklerinde "sazlamağ", Türkmencede "ağı", "tavs" ya da "tavşa" denirdi Âşıkların da ağıt olarak adlandırılan sekiz ve on bir heceli ya da aruzla söylenmiş şiirleri vardır Mensur Eserler Düz yazı biçiminde yazılmış yaptılardır Masal Masalların büyük bir kısmı, olağanüstü kişileri ve olayları konu edinir Kahramanlarını, yaşanan çevreden alan masallar da vardır Ancak bütün masallar, hayal ürünü ve uydurma olduklarını belli eden bir anlatıma sahiptir Türk masallarında dinleyici üzerindeki bu yabancılaştırma etkisi tekerlemelerle yapılır Atasözü Halk içinden çıkan, bir öğüdü, sağ duyusal bir gerçekliği ya da deneyime dayalı bir gözlemi dile getiren ve halkın ortak kullanımına giren kısa özlü sözlerdir Deyim Belli bir dile özgü ve bir başka dilde sözdizimsel karşılığı bulunmayan dilsel biçimdir Fıkra Hikaye, latife, nükte, kıssa da denir Yazılı kaynaklarda, letaifname, fıkrarat adları altında derlenmiştir Konularını gülünç yaşam olayları, insan-toplum ilişkilerindeki çatışmalar ve çelişkiler oluşturur Gerçek olaylardan yola çıkarak, düz yazı dilinde, başlangıç, gelişme ve sonuç bölümleriyle anlatılır Tanzimat Dönemi'nden itibaren, gazetelerde herhangi bir olayı, bir görüş ya da bir düşünceye bağlayarak, ciddi ya da eğlenceli kısa yazı biçiminde konu edinen türe de fıkra adı verildi Halk Hikâyeleri Halk Edebiyatı'nda, hikayeci ve âşıklar tarafından, kahvelerde, köy odalarında, düğün toplantılarında söylenen hikâyelere "halk hikayesi" diye anılır 15 yüzyılda yazıldığı sanılan, destansı bir nitelik gösteren Kitabı-Dede Korkut'taki hikayeler, bunun ilk örnekleri kabul edilir ANTOLOJİ Edebiyat eserlerinden seçme parçaları bir araya toplayan kitaplara denir Yunanca'daki "anthos" (çiçek) ile "legein" (toplamak) kelimelerinden türemiştir İlk antolojileri Eski Yunanlılar derlemişlerdir Bilinen ilk antoloji MÖ II yüzyılda derlenmiştir "Çelenk" adındaki bu antolojinin derleyicisi Gadara'lı Meleagros'tur I yüzyılda da, Makedonyalı Philippos buna benzer bir "çelenk" meydana getirmiştir II yüzyılda ise, Diagenianus ilk kez olarak "Anthologion" (antoloji) adı altında bir derleme yapmıştır Hemen hemen aynı sıralarda Sardeis'li Straton da bir şiir antolojisi derledi Bu saydığımız eserlerin çoğu bugün kaybolmuş bulunmaktadır IX yüzyılda Constantinus Cephalas biraz önce saydığımız eserleri de kapsayan büyük bir antoloji meydana getirdi Bu antoloji, konulara göre sıralanmıştı Aynı şekilde konulara göre sıralanmış bir antoloji de, IV yüzyılın sonlarında, Agathias tarafından derlenmişti Batılılar'ın dikkatini çeken ilk Yunan antolojisi 1301 yılında Maximus Planudes'in hazırladığı antoloji oldu Planudes eserinde Cephalas'ın antolojisini esas tutmuştu Bu eser ilk olarak Floransa'da yayınlanmıştır (1494) XVII yüzyılın hemen başlarında da Palatine Yazması adıyla anılan bir başka Yunan antolojisi ele geçirildi Heildelberg'de, Palatine Kütüphanesinde bulunan bu yazma bugünkü Yunan antolojisi eserlerinin temeli sayılır Bu antoloji 15 kitaptan meydana gelmiştir İçindeki eserler, 2000 yıllık Yunan örf ve geleneklerini canlandırmaları bakımından, çok önemli sayılırlar Latin antolojilerinin en önemlisi ise "Codex Selmasianus" adındaki eserdir Bu antoloji VI yüzyıla ait eserleri kapsamaktır Tahminen VIII yüzyıl başında derlendiği sanılmaktadır Bu şiirler, 533 yılında "antologia Latina" adındaki eserde toplanmıştı AŞIK TARZI HALK EDEBİYATI Âşıklar tarafından saz eşliğinde söylenirler İslamiyet'ten önce başlar ve 15 yüzyıldan itibaren hızla gelişerek günümüze kadar ulaşmıştır Âşıklar, köy, kasaba dolaşarak şiirlerini okurlar Âşıklar, usta-çırak ilişkisiyle yetişirler Doğaçlama, bu türün en büyük özelliğidir Koşma 11 heceli dörtlüklerden oluşan, belirli uyak düzenlerine göre kurulan şiir biçimidir Koşmanın ilk dörtlüğünde 1 ile 3, 2 ile 4 dizeler, kendi aralarında uyaklıdır Diğer dörtlüklerde, ilk üçer dize kendi aralarında, son dizeler, ilk dörtlüğün son dizesiyle uyaklıdır Koşma, genellikle 3-8 dötlükten oluşur Son dörtlükte genellikle, âşığın adı yer alır Koşma; aşk, özlem, doğa, toplusal sorunlar, yurt sevgisi gibi konuları işler Güzelleme, koçaklama, taşlama ve ağıt olarak dörde ayrılır Güzelleme Sevilen bir varlığın, sevgilinin, atın, dağın övgüsünü yapan şiir türüdür Koçaklama Yiğitlik, savaş, kahramanlık konularını işler Taşlama Herhangi bir kişiyi yeren, eleştiren ya da toplumdaki sosyal bozuklukları konu edinen şiirlerdir Ağıt Ölen bir kişinin ardından duyulan üzüntüyü anlatan şiirlerdir Destan Gerçeküstü ile gerçeğin, efsane ile tarihin birbirine karıştığı, bir kahramanı ya da önemli bir tarihsel olayı övüp yücelten, uzun manzumedir Semai Dörtlük sayısı, kafiye şeması, nazım birimi, konu yönünden koşma ile aynı özelliklere sahiptir Koşmadan farkı, kendilerine özgü ezgileriyle ve 8'li hece ölçüsüyle söylenir olmalarıdır Varsağı Semainin, Güney Anadolu'da "Varsak Boyu" arasında özel bir beste ile okunan türüne varsağı denir Varsağı türündeki şiirler, "yüy, bre, hey, behey" gibi ünlemlerle başlar BİNBİR GECE MASALLARI Arap edebiyatının en güzel eserlerindendir Gerek eskiliği ve gerekse anonim oluşu, bu masalların hızla yayılmasına yolaçmıştır Hatta çok sonraları"Binbir Gündüz Masalları" adında başka bir seri de ortaya çıkmıştır Hemen hemen tüm dünya dillerine çevrilen masalar arasında "Ali baba ve kırk haramiler" ve "Alaiddin'in sihirli lambası" da yer almaktadır Masalların bu adla anılmasının nedeni, bunların kuruluş özelliği ile ilgilidir: Bir sultan, her gece yanına bir cariye alır, ertesi sabah da cariyenin boynunu vurdururmuş En sonunda sıra vezirin kızına gelmiş Akıllı vezir, kızının yanına, sözde kardeşiymiş gibi, çok iyi masal bilen birini katmış Kız, sultandan söz almış: Anlatacağı hikâye bitmedikçe, kendisine dokunulmayacaktır Bunun üzerine gündüzleri masalcıdan masal dinleyip, geceleri sultana anlatmaya başlamış Gün doğarken anlattığı masalı ya en merkalı yerinde kesermiş ya da daha merkalı bir diğerine başlarmış Böylece kitabın yarısına kadar, hemen hiçbir hikaye tamamlanmamış olduğu için, kız da ölümden kurtulurmuş Sonra da anlattığı masalların sonunu, yine aynı zincirleme usulüyle bu kez geriye dönerek bitirmeye başlarmış Böylece ölümden kurtulmayı başarmış DİNİ TASAVVUFİ HALK EDEBİYATI Tasavvuf, Türklerin İslamiyet'i kabulunden sonra Anadolu'da kendini göstermiştir Tasavvuf düşünürlerine "mutasavvıf" denir Mutasavvıflara göre, Allah'a bilmeden O'na ulaşılamaz Dini tasavvufi halk edebiyatı, Allah aşkı, doğruluk, nefse hakim olma, ahlak, toplum gibi konuları işler Manzum Eserler Şiirsel özelliğe sahip, dini tasavvufi halk edebiyatı ürünleridir İlahi Türk Halk Edebiyatı'nda din ve tasavvuf konularında, ezgiyle söylenen şiir türüdür İlahinin özel bir biçimi yoktur Koşma, semai biçimlerde olur 7-8 heceli olanları genellikle dörtlüklerden, 11 ve daha çok heceli olanları ise beyitlerden oluşur Nefes Alevi ve Bektaşi şairlerin, ayinlerde, meclislerde ezgiyle okunan, koşma biçimindeki şiirleridir Nutuk Tarikata yeni giren dervişlere, tarikat derecelerini, tarikat adâbını öğretmek için söylenmiş şiirlerdir Deme Tükmen Alevi Bektaşilerinin, aşık tarzı halk edebiyatı nazım türü olan nefese verdiği isimdir Devriye Özellikle Alevi-Bektaşi Edebiyatı'nda, tasavvuf düşüncesinin devir kuramını konu edinen şiirlerdir Destan, koşma, nefes, ilahi gibi biçimlerde yazılırdı Şathiye Tekke şairlerini,n tasavvuf konularını örtülü bir biçimde işledikleri, Tanrı'ya senli benli bir söyleyişle seslendikleri şiir türüdür Şathiyelerde, dinsel inançlar konu edilinirken yer yer alaycı bir dil kullanılır İlk bakışta saçma sanılan bu sözlerin, yorumlandığında tasavvufla ilgili türlü kavramlara değindiği görülür Şeriata aykırı ya da anlamsız gibi söylenmiş şathiyeler, varlık birliği inancına bağlı türlü görüşleri yansıtır Mensur Eserler Düz yazı (nesir) olarak yazılmış yapıtlardır Fütüvvetname Fütüvvetle ilgili değerlendirmelerin, geleneklerin yer verildiği, fütüvvetin ilkelerini, tarihini, niteliklerini, törelerini konu edinen yapıtlara verilen addır Bu yapıtlarda, fütüvvetlerin özellikleri açıklanır, fütüvvet yoluna girerken uyulması gereken kurallar belirtilir Günümüze ulaşan en eski fütüvvetname, 10 yüzyılda mutasavvıf Sülemi tarafından yazılan Arapça Kitab ül-fütüvve'dir Silemi, yapıtlarında, füttüvetin kurallarından, yol ve yordamından söz eder; fütüvveti uygunsuz davranışlardan kaçınmak, Tanrı'ya itaat etmek, ahlak üstünlüklerini, güzelliklerini korumak şeklinde tanımlar Gazavetname Türk Edebiyatı'nda, savaşları konu edinen yapıtlara verilen isimdir Gazavetname ile daha çok din düşmanları üzerine, gazilerin düzenledikleri akın ve savaşları, bu sırada gösterilen kahramanlıkları anlatan yapıtlar kastedilir Bu kentin ya da bir kalenin alınmasını konu edinen yapıtlara "fetihname", düşmanın yenilgisiyle biten savaşları konu edinenlere ise "zafername" denirse de, bu gibi farklılıklar daha sonra birbirine karıştırılmış ve bunların tümüne birden "gazavetname" denilmiştir Menakıbname Menakıbnamelerde, kahramanların, din ulularının, tarikat büyüklerinin yaşamları, gösterdikleri kerametler yer alır Kahramanlar, olağanüstü nitelikler taşır, olağanüstü işler yaparlar Battalname Battal Gazi'nin menkıbeleşmiş hayatı üzerine kurulmuş destansal halk hikayesidir Yapıtta, Battal Gazi'nin tarihsel kişiliği çerçevesinde oluşan menkıbelerin yanısıra, başkalarına ait kahramanlıkların Battal'a mal edilmesi ve hikâyecinin düşsel katkısı ile oluşan; böylece gerçek tarihten iyice uzaklaşan serüvenler anlatılır Battal'ın adı çerçevesinde oluşmuş iki halk hikayesi vardır: Arapça "Z'at ül-himme" (halk ağızında Zelhimme) ile Türkçe "Battalname" DİVAN EDEBİYATI VE ARUZ XIII XIX yüzyıl İslâmi-Türk edebiyatı ve onun şiir ölçüsü Divan edebiyatı, Osmanlı İmparatorluğu döneminde, XIX yy ın ortalarına kadar en yaygın edebiyat türü olarak yaşadı, Tanzimat hareketinin sonucunda doğan Tanzimat Edebiyatı'nın etkisiyle hızını kaybetti ve Türk edebiyatının, batı edebiyatı biçimlerini benimsemesiyle sona erdi Bununla birlikte, günümüzde divan edebiyatının kurallarına uygun şiir yazanlara rastlanır DİL Divan edebiyatının kendine özgü bir dili vardır, buna Osmanlıca deniyor Bu dilde yazılmış düzyazı ve şiirler halkın konuştuğu dil değildir Arapça ve Farsça sözcükler ve tamlamalarla yüklü, süslü ve yapmacıklı bir dildir ve ancak o dönemin aydınları tarafından anlaşılabilir DİVAN ŞİİRİ VE ARUZ Divan edebiyatı deyince akla önce divan şiiri gelir, bu edebiyat asıl şiire dayalı olduğu için, çoğu zaman divan edebiyatı ile divan şiiri eşanlamda kullanılmıştır Divan şiiri belli kurallara ve ölçülere dayanır Bu ölçülere «aruz» adı verilmiştir Aruzun, değişik uzunlukta ve âhenkte kalıpları vardır Bu kalıplar uzun ve kısa hecelerin belirli sayılarda art arda gelmesinden oluşur ve uzun ve kısa hecelerden yapılmış kelimeleri karşılar Divan şiirinin temeli beyit, yani ikili dizelerdir Beyitler arasında anlam birliği bulunması şart değildir Divan edebiyatında kullanılan biçimler Türk şiirine, Arap ve İran şiirinden geçmiştir Bu nedenle, divan şiirini anlamak için Arap ve İran dillerini de iyi bilmek gerekir DİVAN EDEBİYATI BİÇİMLERİ Divan edebiyatında kullanılan başlıca biçimler kaside, gazel, rubai, musammat, tercii bent, terkibi bent, kıta ve mesnevidir Kaside, Arap şiirinin en ünlü biçimidir Arapça'dan İran şiirine, oradan da Türk şiirine geçmiştir 30-99 beyit uzunluğunda olmakla birlikte daha kısa veya uzun olanları da vardır Kasidede ilk iki dize (matla) arasında uyak kurulur, sonraki beyitlerin ilk dizeleri serbest, ikinci dizeleri baştaki iki dize ile uyaklıdır Kaside beş bölümden oluşur: giriş (nesib), övgü (methiye), gazel, şairin kendini övmesi (fahriye) ve dua (övülen için iyi dilekler) Kasideler genellikle, hükümdarları veya onun yakınlarını övmek için yazılırdı Gazel, divan şiirinde en çok kullanılan biçimdir Araplardan İranlılara, oradan da Türklere geçmiştir Kural olarak 5-15 beyitten oluşur Uyaklar tıpkı kasidede olduğu gibidir Gazel lirik bir şiir biçimidir, aşkın her türlüsünü dile getirmek için yazılırdı Rubai, Arapça «dörtlenmiş» anlamına gelir İran'lı şairlerin icadıdır ve Ömer Hayyam bu türün en ünlü ustasıdır Rubai dört dizeden oluşur; bunların üçüncüsü serbest, geri kalanı aralarında uyaklıdır; rubai kendine özgü ölçülerle yazılır Onun için de güç bir tekniği vardır Musammat, dize sayılarına göre değişen bir biçimdir Dörtlükler halinde olanına murabba veya şarkı, beşliklere muhammes, altılıklara müseddes, sekizliklere müsemmen, onluklara muaşşer denir Mesnevi, manzum hikâyeler yazmakta kullanılan bir ölçüdür Beyit beyit yazılır ve her beyitin dizeleri kendi aralarında uyaklıdır Mevlânâ'nın bu ölçü ile yazılmış ünlü eserinin adı da Mesnevi'dir DRAM Yaşamın acıklı ve gülünç yönlerini bir arada yansıtan tiyatro türüne dram denir Komediler yalnız gülünç, trajediler de acıklı olayları canlandırmak için yazılmıştır Oysaki yaşam, acıları ve sevinçleriyle bir bütündür 19 yüzyıl'da Fransa'da, yaşamın hem acıklı hem gülünç yönlerini birlikte işleyen dram türü ortaya çıkmıştır Dram türünün gelişiminde Shakespeare'in önemli katkıları olmuştur Shakespeare, klasik tiyatronun zaman ve yer birliği kurallarını yıkmıştır Ayrıca acıklı ve gülünç olayları sahnede içiçe vererek dramın ilk örneklerini vermiştir Sanatçının, şiir ile düz yazıyı içiçe kullandığı oyunları, önce Alman romantiklerini, sonra da Fransız romantiklerini etkilemiş, böylece dramın temelleri atılmıştır Fransız romantiklerinden Victor Hugo, "Cromwel" adlı eserinin ön sözünde dramın özelliklerini şu sözlerle açıklar: "Dramın özelliği gerçektir Gerçek, yaratılışta, yaşamda olduğu gibi dramda da karşılaşan iki tipin, yüce ile gülüncün birleşmesinden doğar Doğada olan herşey sanatta da vardır" Dramın Özellikleri * Üç birlik kuralına uyma zorunluluğu yoktur * Hem acıklı hem de gülünç olaylar, yaşamda olduğu gibi bir arada bulunabilir * Olay, tarihin herhangi bir devrinden ya da günlük yaşamdan alınabilir * Kişiler, halkın her kesiminden seçilebilir * Acı veren olaylar (ölüm gibi) sahnede oluş halinde gösterilebilir * Hem şiirle hem de düzyazı ile yazılabilir İKİNCİ YENİ ŞİİRİ (1955-1965) Garipçilerden ve Birinci yenicilerden ayrı bir yolla şiirlerini yayınlamışlardır Bir gruplaşmaları yoktur Bu dönem içinde ayrı ayrı yerlerde yayınlanan şiirlerinde benzerlik görülmesi üzerine bu adla anılmaya başlamışlardır İkinci yeni şiirde görülen özellikleri şöyle sıralayabiliriz: İkinci yeniciler alabildiğine hayalcidirler Konuşma diline sırt çevirmişlerdir Serbest çağrışıma dayanan şiirleri kopuk kopuktur Tesadüfen seçilmiş kelime veya cümlelerin alt alta sıralanmasıyla şiirin oluşturulduğu intibaını verirler Genelde cümle yapıları bozuktur Bir boşvermişlik havası hakimdir Sezai Karakoç'un "Laleli'den dünyaya doğru giden bir tranvaydayız" mısrası ikinci yeni şiirini tanıtacak niteliktedir İkinci Yenicilerden birkaç isim: Ece Ayhan (1931), Sezai Karakoç (1933), Cemal Süreya (1931-1990), Turgut Uyar (1927-1986), Edip Cansever (1927-1986), Kemal Özer (1935) ROMAN Bir düzyazı türü olan roman, insan ilişkilerini anlatımıdır diyebiliriz İnsanın yaşadığı Serüvenler, iç dünyasının gerçekliği; insan-insan, insan-mekan, insan-doğa ilişkileri yaşadığı ortamın özellikleri toplumsal olay ya da olgular ekseninde belli insanlık durumları öne çıkarılarak işlenir Romanın burjuva toplumunun bir ürünü olduğu, 18 ve 19 yüzyılda gerçek kimliğine kavuştuğu söylense de; burjuva öncesi dönemde, özellikle Ortaçağ ve Rönesans edebiyatında kimi roman örneklerine rastlamaktayız Romanın ortaya çıkışında söylenceler, destanlar, kahramanlık öyküleri ve masalları ilk kaynak olarak alabiliriz Roman sanatının günlük yaşama dönük soyutlayıcı bakışı öncesinde ise söylenceler, mitolojik öyküler, şövalye ve kahramanlık öyküleri, anılardır Romana ilk elden kaynaklık eden Pikaresk roman anlayışıyla "yeni bir insan tipi" ortaya çıkarılır Romandaki ana figür olan "tip" dünyaya ve toplumsal yaşama "aşağıdan yukarıya doğru yönelmiş" bir bakışla bakar, bu eksende gezgin bir ruhla yaşar Sürekli bir dönüşüm içindedir İlk başarılı roman örneğini 17 Yüzyılda Miguel de Cervantes (1547-1616) Don Quijote (1605-1615) adlı yapıtıyla verir 18 yüzyılda, Cervantes'in açtığı gerçekçi yolda, roman sanatının gelişmesinin ilk öncüleri İngiliz romancılar Samuel Richardson (1689-1761) ve Henry Fielding'in (1707-1754) ürünlerine rastlarız Gerçeğe, tarihe bağlılıkları romanı olaylar dizisi anlatan, kahramana bu bakımdan anlamlar yükleyen bir tür olarak, diğer türlerden ayrıcalıklı bir yere getirir 18 yüzyıla gelindiğinde romanın etkinlik alanı genişlerken; yaşanmışlık duygusunun ağır bastığı olayların "hikaye" edilmesiyle de yeni bir dönem başlar Daniel Defoe'nün (1660-1731) Robinson Crusoe'de (1719) "ıssız ada"ya sığınan insanın serüvenini anlatmasını roman sanatının gelişimine katkı olarak alabiliriz Roman sanatının "anılar"ın ötesinde bir edebiyat türü olduğunun, belki de altını en iyi çizen, bir romandır Ayrıca bu tür bir romanın ortaya çıkış koşullarını da ayrıca değerlendirmek gerekecektir Çünkü bu yüzyıl bilimde, teknoloji ve toplumsal gelişmelerde birçok şeyin önünü açacak olan bir dönemin başlangıcıdır Goethe'nin (1749-1832) Faust'unun (1831) bu süreçte çıkmış olması da önemlidir Aydınlanma düşüncesi, kuşkusuz, romanın gelişimini de etkilemiştir Bu anlamda Faust yeniçağın simgesi durumundadır Romantizmin etkin olduğu bu süreçte aydınlanma romanının ilk nüveleri verilmektedir Diderot (1713-1784) Rameau'nun Yeğeni'ni (1762-63), J J Rousseau (1712-1778) Yalnız Gezerin Hayalleri'ni yazar Puşkin (1799-1837) Yüzbaşının Kızı, Lermontov (1814-1841) Zamanımızın Bir Kahramanı romanlarıyla; Victor Hugo (1802-1885) roman külliyatıyla yeni dönemin hazırlayıcı yazarlarındandırlar Romanda bakış açısının kurulması, anlatım biçiminin belirlenmesi, romanın yapısını oluştururken kahraman, çevre, olay ekseninde gelişen bireysel ve toplumsal durumların romanın bu yapısı içinde yer alış biçimi gibi roman sanatına dair sorunlar 19 Yüzyıl romanıyla gündeme gelir, ele alınır Roman kuramının asıl oluşma süreci de bu dönemde başlar Stendhal (1783-1842), Balzac (1799-1850) Flaubert (1821-1880), Turgenyev (1818-1883), Dostoyevski (1821-1881), Tolstoy (1828-1910), Zola (1840-1902), Henry James (1843-1916), Proust (1843-1916) yüzyılın önemli romancıları olarak öne çıkmaktadırlar 20 yüzyıla gelindiğinde roman sanatı bireyin zaferi olarak algılanır İnsanlığın tarihinin dönüm noktalarında varolan bir sanat olarak yerini almıştır Feodalizmin yıkılıp burjuvazinin ortalya çıkışı bir bakıma romanın da tarihini yazıyordur Romanın gelişme çizgisi bu eksende yerini bulur 19 yy romanı bunun kanıtıdır Yeni yüzyıl ise roman sanatı adına arayışlar, buluşlar, yenilikler getirir Yeni anlatım yolları, teknikler denenir Roman, edebiyat ortamlarında kabul gören bir tür olur Yenilikçi bir roman anlayışının öncülerine yüzyılın başlarında rastlamaktayız : V Woolf (1882-1941), J Joyce (1882-1941), Kafka (1883-1924), W Faulkner (1897-1962), D H Lawrence (1885-1930) Bir yanıyla yazınsallığı ön plana alan, gerçekçiliğe yeni bir boyut getirerek, romana yeni anlatım olanakları sağlayan Yeni Roman akımının ortaya çıkması, özellikle A Robbe-Grillet, N Sarraute, M Butor, C Simon gibi yazarların bu akım ekseninde ürün vermeleri; öte yanıyla da G G Marquez öncülüğünde Latin Amerika Romanı yüzyılın gündemine şu yazarlarla girer : Miguel Asturias, Carlos Fuentes, Mario Vargas Llosa, Julio Cortazar, Jorge Amado, Isabel Allende, Cabrera Infante, Manuel Scorza, Vascancelos, Manuel Puig Romancı Kimdir? Romancı edebiyat ortamıyla beslenen; varoluşunu bu ortamın ve yaşamın gelişme koşullarına göre biçimleyen sanat insanıdır Yaşam gerçekliğiyle yazı gerçekliğini buluşturmada romanın ne olduğu sorusunu sorarak, sorgulamasını yaparak yola çıkandır da bir bakıma Kendi roman dünyasını kurmak için bu tür bir hesaplaşmayı yapabilendir, bunu göze alabilen edebiyat insanıdır demeliyiz Kuşkusuz bu da romancıyı romanın tarihini bilmeye, okumaya, bunu sorgulamaya itecektir Bilme ve sorgulama süreci onun için bir nevi "roman okulu" dur Bu süreç sonrasında da neyi, nasıl yazacağı sorusunu kendisine sorarak yola çıkar Edindiği birikim, deneyimler önemlidir Dönemin tarihsel, toplumsal gerçekliğiyle bireyin serüveni bütün boyutlarıyla onun gözlemevindedir Romancı, kurduğu roman dünyası ile okura yeni bir evren sunandır Özgün, yeni; anlamı, boyutu, derinliği olan bir yapıtı ortaya koyandır Düşündürttüğü kadar yol aldırandır da Roman yazarının eylemselliği de işte burada yatar Onun roman/romancı kavrayışı okur katında karşılığını bulduğunda katılım, hatta yeniden yazım süreci başlar Bu açıdan roman yazarı, bir maestro olmasa da; Adalet Ağaoğlu'nun deyimiyle: "insanı, onun sınıfsal, toplumsal konumu içindeki ilişkilerini, bu ilişkilerin karmaşıklığını ve çelişkilerini kavramak, kavradığını yeni bir yorumla yeniden üretmek; dışarıdan hemen görünmeyen insan gerçekliklerini ışıklandırmak zorunda" olan edebiyat insanıdır Romanın Teknik Sorunları Roman sanatı, bugün geldiği noktada kendi kuramını/teorisini oluşturabilmiş ender edebiyat türlerindendir Bu da, romanın toplumun dinamiğini yakalayan bir tür olma özelliğini gösterir bize Bu gelişme çizgisinde, 20 yy 'da roman türlerinin zenginliğinden söz edebiliriz: Macera romanı, gezi romanları, aşk romanları, evlilik romanları, aile romanları, oluşum romanları, gelişim romanları, eğitim romanları, sanatçı romanları, devlet romanları, tarihi romanlar, köy romanları, büyükşehir romanları, kasaba romanları, ütopya romanları, anahtar romanlar, kadın hakları romanları, çağ romanları, polisiye romanları, gerilim romanları, bilimkurgu romanları, yığın romanı, belgesel roman, coşumcu roman, gerçekçi roman, yaşamöyküsel roman Bu da, ister istemez, roman sanatının teknik sorunlarını hep gündemleştirmiştir Romanın bilinen öğelerinin; olay ve olgu, tip ve karakter, anlatıcı ve anlatım, içerik ve düşünsel boyut, yer ve zaman gibi kavramların; bu zenginlik içinde farklı anlamsal ve biçimsel yapılara büründüğünü gözleriz Değişmeyen konumdaki 'yazar'ın/'romancı'nın işlevi de sorgulanmıştır "Roman öldü, krizde" gibisinden sözlerin açtığı tartışma boyutun da romanın biçim arayışlarından kaynaklandığını söyleyebiliriz Bir romanın bir tek yazar dışında da yazılabilirliği, bir uç nokta olarak görülse de, gerçekliği güncelliğini korumuştur Roman sanatının asal sorunlarına gelince; dil, anlatım yöntemleri, tematik yapının kuruluşu, konu(lar); romancının donanımı, kimliği ile roman kuramı ekseninde hep yeni tartışmalar gündemde tutulmuştur Dünya romanında "büyülü gerçeklik", "doğu egzotizmi" gibi kavramlarla yerleştirilmeye çalışılan bakışın roman sanatının giderek dünyanın ortak mirası/dili olma özelliğini (savını) güçlendirecek niteliktedir Bu anlamda Dünya romanının gelişme seyri, ibresi roman sanatının yeni anlatım olanaklarına her an yöneldiğini göstermektedir Türsel zenginlik de bunun bir göstergesidir TANZİMAT EDEBİYATI Tanzimat Edebiyatı, siyasi tanzimatın ilanından yaklaşık 20 yıl sonra, 1860'ta, Şinasi'nin Tercümanı-ı Ahval Gazetesi'ni çıkarmasıyla başlar ve 1895'e kadar sürer Tanzimat Edebiyatı, eski kuruluşlarla düşüncelerin karşısına toplumsal ve siyasal düzeltimlerle çıkar Yayınevlerinin gelişmesi, gazeteciliğin Batı'dan geniş ölçüde esinlenmesi, güçlü edebiyatçıların yetişmesi, etkili bir kamuoyu yaratır Tanzimat Edebiyatı, Batı'ya yönelmiş bir Türk Edebiyatı'dır Toplum hayatımızın hızla değişme ve gelişme akımlarının itici fikir gücü Tanzimat'la başlar Divan Edebiyatı'nın yüzyıllar boyu süren durgunluğu, Tanzimat'la ortadan kalkmıştır Tanzimat'tan sonra orta sınıf oluşur; bu orta sınıf, kendi edebiyatını yaratır; yeni bir edebiyat ortaya çıkar Dil, artık Divan Edebiyatı dili değil, orta tabakanın günlük konuşmaya çok yakın olan dilidir Tanzimat'tan sonra nesir, roman ve tiyatro büyük bir yer işgal eder Nesrin gelişmesinde gazeteciliğin büyük rolü vardır Tanzimat Edebiyatı ile; topluma yeni bir duyuş, düşünüş ve anlatış tarzı, yeni bir dünya ve insan anlayışı gelmiş; bütün edebiyatımız boyunca önemsenmemiş bulunan düz söz dönemi başlamıştır Avrupa düşünüş sistemi, Tanzimat'la ülkeye yayılır Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal, Ahmet Mithat, Recaizade Ekrem, Abdülhak Hamit, Sami Paşazade Sezai bu dönemin en önemli kişileridir EDEBİYAT TERİMLERİ Abstre: Bir kitabın özeti Acaib-i Seb'a-i Alem: Dünyanın Yedi Harikası Piramitler/ Mısır, Asma Bahçeler/ Babil, Artemis Tapınağı/ Efes, Zeus Heykeli/ Olimpus, Mozeleum/ Bodrum, Fener/ ıskenderiye, Helyos heykeli/ Rodos Akrostiş: Mısra başlarının ilk harfleri yukarıdan aşağıya bir özel adı gösteren şiir Alegori: Bir duyguyu, düşünceyi, kavramı ya da varlığı, başka bir varlık yardımıyla sembolize edip gösterme sanatı Anagram: Harfdeş Anakiklik: tersinden okununca gene aynı anlamı veren söz ya da cümle Asonans: Yarım kafiye Barok: Aşırı derecede süslü sanat tutumu Biyografi: Bir insanın hayatını anlatan eser Burlesk: Kaba, aşırı ve bayağı komiklik Cinas: Yazılışı, söylenişi bir, anlamı ayrı olan iki sözcüğü birarada bulundurma sanatı Darb-ı Mesel: Atasözü Didaktik: Amacı birşey öğretmek olan eser Egzistansiyalizm: Varoluşçuluk Ekspresyonizm: Dışavurumculuk Empresyonizm: ızlenimcilik Entimizm: ıçtencilik Epigrafi: yazıtları inceleyen bilim Epilog: Son deyiş Epizod: Bir hikayede, şiirde asıl olaya karışan ikinci derecede önemli bir olay Etimoloji: Kelimelerin hangi kökten geldiğini inceleyen bilim Fars: Komedinin, sanat yönü yoksul, kaba bir türü Fütürizm: Gelecekçilik Galat-ı Meşhur: yaygın yanlış Haile: Tragedya Hamaset: Kahramanlık Itnab: Gereksiz yere sözü uzatma İcaz: Az sözle çok şey anlatabilmek İntak: Hayvanları ya da cansız cisimleri konuşturma İroni: Tersini söyleyerek alay etme İstiare: ığretileme Kinaye: Bir sözün hem gerçek, hem de mecazi anlamıyla kullanılması Klasik: Eski Yunan ve Latin sanat ve edebiyatıyla ilgili Lirizm: ınsan duygularının çok etkili ve coşkun olarak anlatılması Martaval: Hıdırellez sabahı, mani küpünden, niyet edip mani çekerek, niyet sahibine okumak Mazmun: Anlam, kavram Mecaz: Bir sözün asıl anlamından başka bir anlamda kullanılması Nazire: Bir şairin, çok beğendiği başka birine ait bir şiiri model alarak yazdığı şiir Nesir: düz yazı Nihilizm: Hiççilik Pesimizm: Kötümserlik Pitoresk: ınsan aklında resim gibi bir hayal uyandırabilen söz ya da yazı Pragmatizm: Faydacılık Prolog: Öndeyiş Pürizm: Dilde arıcılık Salname: Yıllık Semantik: kelimelerin anlamlarını araştıran bilim Septisizm: şüphecilik Te'lif: Eser yazmak Teşbih: Benzetme sanatı Tevriye: Bir sözü iki anlamda kullanma sanatı Verizm: Doğruculuk Vodvil: Bir tür komedi |
Cevap : Anonim Türk Halk Edebiyatı |
05-13-2010 | #2 |
Şengül Şirin
|
Cevap : Anonim Türk Halk EdebiyatıAnonim (Ortak) Halk Edebiyatı Anonim Halk Edebiyatı ürünlerinin temel özelliği yaratıcılarının belli olmamasıdır Bunlar, sözlü gelenekte yaşar ve ağızdan ağıza yayılır Bu ürünlerin en önemlileri: Halk Masalları, Halk Hikayeleri‘dır diğer ürünler aşağıda kısaca açıklanmıştır: Efsaneler: İçlerinde olağanüstü kişi ve olaylar bulunan, tarihsel olaylarla Örülmüş halk masallarıdır Destan ve masala benzer ancak masal gibi iyi sonla bitmez Karagöz ile Hacivat: Seyirlik halk oyunlarındandır Bir gölge oyunu olan türün başlıca kahramanı olan Karagöz cahil halk tipini; Hacivat ise aydın ya da yan aydın tipi temsil eder Deriden kesilen ve “tasvir” denen birtakım biçimlerin, arkadan ışıklandırılmış beyaz bir perdeye yansıtılması temeline dayanır Orta Oyunu: Karagöz’de olduğu gibi tuluata (doğaçlamaya ) dayalıdır Yazılı bir metne bağlı kalınmaz Seyircilerle çevrilmiş bir alanda oynanır En önemli kişileri kavuklu ve Pişekar’dır Yanlış anlamalar, şive taklitleri söz oyunları, hazır cevaplık başlıca güldürü öğeleridir Meddah : Tek kişilik gösteridir Meddah, öyküler anlatırken, öykülerde yer alan kişilerin de taklitlerini yapar Olabildiğince, onların kılığına bürünür Meddah öykülerinde konuşma dili kullanılır Bilmeceler: Çoğu ölçülü, uyaklı, aliterasyonudur Bir söz oyunu niteliği gösterir Amaç, bir varlık ya da nesnenin niteliklerini söyleyerek onun ne olduğunu karşıdakine buldurmaktadır, Fıkralar: Fıkralar, nükteli küçük öykülerdir Güldürürken düşündürmeyi de amaçlar Nasrettin Hoca Fıkraları, Bektaşi ve incili Çavuş fıkraları ünlüdür Atasözleri: Kimin, ne zaman söylediği belirsizdir Uzun gözlem ve deneyimin ürünüdür Toplumumuzun, kültürünün, yaşam felsefesinin yansıdığı en önemli ürünlerdir İnsanlara öğüt vererek yol gösterir Çoğu hece ölçüsüyle söylenmiştir Ninniler: Küçük çocukları uyutmak amacıyla söylenirler Ezgilidirler Türkü biçimiyle oluşturulurlar Ağıtlar: Ninniler gibi ezgiyle söylenirler Türkülerin bir türü sayılabilir Sevilen bir kişinin ölümünden duyulan acı anlatılır Türküler: Değişik konularda söylenebilir Her zaman ezgilidir Genellikle hecenin 11′li kalıbı kullanılır Düzenleyicileri genellikle bilinmez Maniler: Sevgi, doğa gibi konularda söylenir Tek dörtlükten oluşur Uyaklanışı (a a b a) biçimindedir
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|
|