Şengül Şirin
|
Cevap : Sokrates’in Yaşamı - Sokrates Ve Sofistler
Sokrates:
M Ö 469-399 yılları arasında yaşamış olan ünlü Yunanlı düşünür Platon’un hocası olan Sokrates, görüşleri, tartışmaları yeni iktidarın temsilcileri tarafından beğenilmediği için, yeni tanrılar icad ettiği, görüş ve tartışmalarıyla, gençleri baştan çıkardığı gerekçesiyle ölüme mahkum edilmiştir
Sokrates’in felsefedeki ve felsefe tarihindeki önemi, öncelikle onun bilinçli ve ahlâki kişiliğin bulunduğu yer olarak ruh kavramını bulmuş olmasından kaynaklanır; felsefenin merkezine insanı geçiren, insanın kendisiyle, evrenle ve toplumla olan ilişkisinin ne olduğunu ve ne olması gerektiğini araştıran, insan yaşamının kişisel, toplumsal ve ahlâki boyutunu ön plana çıkaran Sokrates aynı zamanda etik tarihindeki ilk büyük teorinin kurucusu olmak durumundadır
Onun etiğinin en temel tezi ya da önermesi, bir insanın en önemli faaliyetinin ruhuna gereken özeni göstermesi olduğu veya sorgulanmamış bir hayatın yaşanmaya değer olmadığı tezidir Sokrates’in inancına göre, kişinin nasıl yaşaması gerektiği sorusu üzerinde düşünmemesi onun değersiz, ve dolayısıyla mutsuz bir yaşam sürmesiyle eşanlamlıdır Ve Sokrates insanların bu soru üzerinde pek düşünmeden yaşadıklarını ima etmiştir Çünkü insanlar başka insanların da bulunduğu ve toplum değerlerinin hakim olduğu bir dünyaya dahil olmuş durumdadırlar Ne yapmaları neyin peşinden koşmaları ve nasıl yaşamaları gerektiğini onlara her zaman anne-babaları akrabaları, kısacası büyükleri söyler İnsanlar toplumun ideallerini ve değerlerini olduğu gibi benimserler İçinde bulunulan sosyal atmosfer neyin doğru neyin yanlış, neyin iyi neyin kötü olduğuyla, yani ahlâklılıkla ilgili birtakım fikirleri insanlara aktarır Aynı sosyal atmosfer, ahlâklılıkla yakından ilişkili olan dini düşünceler ve bu arada kişisel hedeflerle ilgili beklentiler sergiler Söz konusu sosyal koşullanma ya da toplumsallaşma süreci içinde, hemen tüm insanlar toplumun ideallerine gönüllü yazılır ve çevrenin beklentilerine uygun yaşar İnsanların çoğu mesleklerini dahi, toplumun kutsadığı, ya da önemsediği alternatiflerin arasından seçer ve yaşantılarını böyle planlar Dine de aynı şekilde yazılır ve iyi ya da ahlâklı yaşamı büyükleri gibi tanımlarlar Kısacası, insanlar üyesi oldukları topluma ve bağlı bulundukları kültüre göre yaşarlar İşte böyle bir yaşam, Sokrates’in «sorgulanmamış” dediği varoluşçuların 20 yüzyılda “sahici olmayan yaşam” diyecekleri hayattır
Çünkü böyle bir hayatı sürdürürken çoğu insan, Sokrates’in ruh adını verdiği karakterlerine ya da tinsel yaşamlarına gereken özeni göstermez Sosyal kimlikleriyle, içinde bulundukları toplumun ideallerine uygun yaşadıkları zaman, insanın bunun için zamanı bile olmaz Zenginlik arar haz ya da şan şeref peşinde koşarken, bir de tinsel boyutları olduğunu unuturlar, kendilerini harekete geçiren gücün ne olduğunu sorgulamadan, kişisel hedeflerinin gerçekten de değerli olup olmadığını tartışmadan başka herkes gibi yaşanan Toplumun kendilerine sunduğu değerler üzerinde bir an bile düşünmeden, sosyal baskıyla, bedenin arzularıyla sürüklenirler Kısacası, «sorgulanmamış bir yaşam süren insanların hayatı kendi ellerinde ya da kendi kontrollerinde değildir; onların denetimi dışarıdan gelmektedir Bu ise, kişiyi mutsuzluğa götüreceği için, bir felaketten başka hiçbir şey olamaz Öyleyse, insan, mutluluğu buna bağlı olduğu için ruhuna özen göstermek zorundadır Ruha gereken özeni göstermek ise insanı insan yapan şeyin ne olduğunu, ruhun bizatihi kendisini, neyin insan doğasını tamamlayıp gerçekleştireceğini bilmektir
İşte buradan Sokrates’in etik anlayışının bir başka ünlü sözü çıkar: “Kendini bil!”, “Kendini tanı!” Yaşamda mutluluk insanın kendi benine ilişkin bilgide, insanın kendisine dair doğru kavrayışta yatar, çünkü, bir insan kendi doğasını, kendisini harekete geçiren motifleri, zaaflarını ve sınırlamalarını, yeteneklerini, yaşamının gerçek amacını bilirse eğer, bu bilgiye uygun olarak akıllıca ve bilgece davranıp, mutluluk nihai hedefine ulaşabilir
Mutluluk, buna göre, Sokratik etiğin insanlar için koyduğu nihai hedef, gerçek ahlâki iyidir İyi insan tarafından arzu edilen ihtiyaç ve eksikliği duyulan şey olmakla birlikte, Sokrates’e göre iyi, insanların ihtiyaç duyduklarını ve arzu ettiklerini düşündüğü şey olmayabilir, zira insanlar, gerçek ihtiyaçlarının neler olduğuyla ilgili olarak yanılabilmekte ve gerçekte eksikliğini duymadıkları bir şeyin, hatta kendileri için zararlı olan bir şeyin peşinden koşabilmektedir
Şu halde, ahlâki iyi, insanların ihtiyaç duyduklarını düşündükleri şey olmayıp, onların doğaları gereği, gerçekten ihtiyaç ve eksikliğini duydukları, insanlara doğal olarak ait olan ve ona sahip oldukları takdirde onları gerçekleştirecek, tamamlayacak şeydir Sokrates’in söz konusu kendini gerçekleştirme haline verdiği ad, eudaimoniadır, yani mutluluktur O söz konusu mutlulukçu etik anlayışında, ahlâki iyinin insan doğasını tamamlayıp gerçekleştirerek, insanı mutlu kılan şey olduğunu, insanın mutluluğu hedeflediğini apaçık bir şey olarak görür Ona göre, bundan daha öteye gidilemez ve insanların, mutsuz olmak yerine, niçin mutlu olmayı istedikleri sorusu sorulamaz; bu Sokrates için olduğu kadar, tüm Yunanlılar için apaçık bir şeydir Sokrates, tüm insanların, doğaları gereği, mutlu olmayı istediğini ve hiç kimsenin mutsuz olmak istemediğini söyler Mutluluk, tüm insani istek ve arzuların nihai amacıdır ve insan hayatı ve varoluşunun en yüksek hedefidir
Sokrates bunu ve mutluluğun bilgiyle olan ilişkisini biraz daha açıkça ifade edebilmek için, ahlâki ve dolayısıyla mutlu yaşama ile varolan çok çeşitli sanat veya zanaatlar arasında bir analoji kurmuştur Buna göre, bir sanat (techne) sahibi olan insanlar, yani zanaatkarlar hem faaliyetlerinin amaçlarının ve hem de bu amaçlara nasıl ulaşılacağının doğru bilgisine sahiptirler
Bir ayakkabıcı bir ayakkabının ne olduğunu ve ne işe yaradığını, bir ayakkabının nasıl yapılacağını bilir Bir marangoz bir masanın ya da bir koltuğun ne olduğunu ve nasıl imal edileceğinin bilgisine sahiptir Bir gemi kaptanı denizde gemiyle yolculuk etmenin gerek amaçlarını ve gerekse araçlarını bilir Bütün bu örnekler dikkate alındığında, bir sanatın belirli ve açık seçik olarak tanımlanmış bir amacı ya da nihai ürünü ve bu amaca erişmenin veya nihai ürünü elde etmenin kabul görmüş yolları vardır Sokrates’e göre yaşamak da bir sanattır; daha doğrusu iyi ve doğru yaşamak istiyorsak, yaşamayı nihai amacı mutluluk olan bir sanat olarak görmemiz gerekmektedir Yaşamanın amacı olan mutluluğa erişmenin yolları ise, bir insan kişiliğini meydana getiren yetkinlik halleri olarak tanımlanan, erdemlerden başka hiçbir şey değildir Başka bir deyişle, onda erdem mutluluk amacının aracı olmak durumundadır; yani, erdem, insanın doğasını tam olarak gerçekleştirdiği, potansiyelini tam anlamıyla hayata geçirdiği, kendi yetkinliğine ulaştığı bir hal olan eudainıoniaya götüren, kendisiyle söz konusu mutluluk amacına eriştiği değer ya da niteliktir Sokrates bu şekilde tanımladığı erdemi, bilgiye eşitlemiştir “Erdem bilgidir” tümcesi, onun yinelemekten hiç bıkıp usanmadığı bir tümce olmuştur
Erdem bilgi ise ne tür bir bilgidir?
Sokrates’e göre her tür bilginin erdem olmadığı açıktır zira herhangi bir sanata, alana ya da konuya ilişkin bir bilgi, insanı zorunlu olarak mutluluğa götürmezken erdem olan bilgi, insanı kendisini gerçekleştirmeye ve mutluluğa götürür Bir insan iyi bir tüccar başarılı bir hekim ya da iyi bir bilim adamı olabilir, ama yine de mutlu olmayabilir Böyle bir insan, mesleğiyle ilgili olarak her şeyi bilebilir, fakat yine de mutsuz bir yaşam sürebilir Buna göre, erdem olan bilgi iyi olmalı bizi iyi kılmalı, kısacık yaşamlarımızı iyi bir hayat haline getirmelidir
Özel bilgi türleri, yaşamın çeşit çeşit iyilerini sağlayabilmekle birlikte, söz konusu iyiler, onları nihai ve eri yüksek amacımız doğrultusunda, en bilgece nasıl kullanabileceğimizi bilmediğimiz sürece, yalnızca zarar verebilir Sokrates’e göre, insanın doğasını gerçekleştirmesini ve mutluluğa ulaşmasını sağlayan tek bilgi iyi ve kötüye, neyin gerçekten iyi ve neyin kötü olduğuna ilişkin bilgidir Onun sophia ya da phronesis adını verdiği bu bilgi, tek gerçek bilgi ve bilgeliktir Bu bilgi bir insanın birçok bilgi türü arasında, ilgisini çekiyorsa, kendisi ne yönelebileceği, kendisini ilgilendirmiyorsa da onunla uğraşmayı başkalarına bırakabileceği, bir bilgi türü değildir Sokrates’e göre, tüm insanlar, doğaları gereği mutlu olmayı istediklerinden ve neyin iyi, neyin kötü olduğuna ilişkin bilgi zorunlulukla mutluluğa götüren tek yol olduğundan, bu bilgi tüm insanlar için kazanılması gereken bir bilgidir Erdem olan bilgi, ikinci olarak insanın kendisine ilişkin bir bilgidir Erdemi tanımlamanın, şu halde, ikinci bir yolu, onu kendini bilmeye eşitlemektir Bu da, mutluluk amacı için kaçınılmaz olan bir bilgidir Zira, bir insan kendisini tanımadıkça, neyin kendisi için olduğunu, neyin kendisini, eksik ve kusurlu bir yaratık olarak bırakmak yerine, tam ve yetkin biri kılacağını bilmedikçe, iyi, yetkin ve mutlu biri olamaz Kişi ne olduğunu neye ihtiyaç duyduğunu, hangi yeteneklere sahip olup, hangi bakımlardan eksik olduğunu, eşdeyişle kendini bilmediği sürece, neyin kendisi için iyi ya da kötü, yararlı ya da zararlı olduğunu bilemez
Erdem olan bilgi üçüncü olarak tek tek erdemlerin bilgisini de içerir, çünkü Sokrates, erdemlerin birliğini öne sürer Örneğin, cesaret adını verdiğimiz erdem, ona göre, başıboş bir kahramanlık, anlamsız bir atılganlık ve cüretkarlık, her tehlikeyi düşüncesizce göğüsleme olmayıp, neden korkulup neden korkulmayacağına, neyin göğüslenmeye değer olup neden kaçınmanın iyi olacağına ilişkin bilgiden başka bir şey değildir Gerçek cesaret, uzun vadede neden daha çok neden daha az korkmak gerektiğine neyin daha fazla, neyin daha az tehlikeli olduğuna ilişkin bir hesaplama, tartma ve ölçüp biçmedir Aynı şekilde, adalette, bir bilgidir Adalet, insanın kendi üzerine düşeni yapması ve kendisinin en iyi ve en uygun olduğu işi yapması, herkese hak ettiğini vermesidir Bir insan bilgeliğe, kendine ilişkin bilgiye sahip olmadıkça, nasıl olur da, kendisine ait, kendisinin bir parçası olan şeyi, en uygun olan işi yapabilir? Bütüne, başkalarına ilişkin bilgiye sahip olmadıkça, nasıl olur da, başkasının hakkını verebilir, bütünün adaletine katkıda bulunabilir?
O, aynı çerçeve içinde, yani etik alanında amacına ulaşabilmek, mesajlarını doğru iletebilmek için aynı zamanda dilin doğasıyla ilgilenmiş ve düşünme anlam, mantık ve tanım konusunu ele almıştır Yaşadığı dönemde yoğun bir kavram kargaşasının hüküm sürdüğünü
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|