Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Genel Kültür & Serbest Forum > ForumSinsi Ansiklopedisi

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
tiyatro, tiyatrosugeleneksel, türk

Türk Tiyatrosu-Geleneksel Tiyatro

Eski 01-31-2010   #1
Şengül Şirin
Icon7

Türk Tiyatrosu-Geleneksel Tiyatro



Türk Tiyatrosu-Geleneksel Tiyatro


Türklerde tiyatro sanatının başlangıcı Orta Asya'da yaşadıkları dönemlerin birtakım törenleri ile ilkel taklit gösterilerine kadar uzanmaktadır Ama bu sanatın gelişmesi Türkler'in Anadolu'ya gelmeleri, özellikle de 1453'te İstanbul'u fethetmeleri ve burayı başkent yapmaları ile daha da hızlanmıştır Bu dönemden sonraki Türk tiyatrosu geleneksel tiyatro ve batı etkisi altında gelişen tiyatro olarak ele alınabilir

Geleneksel Tiyatro





Tiyatro tarihçileri bu başlık altında genellikle "seyirlik köy oyunları", "kukla", "meddah", "Karagöz" ve "ortaoyunu" gibi gösteri türlerini inceler Şarkı, dans ve söz oyunlarına dayanan geleneksel tiyatro yazılı bir metne dayanmaz Güldürü öğesi ön plandadır Genellikle sahnesiz bir tiyatrodur Bunlardan seyirlik köy oyunlarının kökeni tarihöncesi bolluk törenlerine ve ilkel inançlara uzanır Bunlarda Türkler'in Orta Asya'dan getirdikleri inançların izleri olduğu gibi, Anadolu'da daha önce yaşamış olan toplulukların kültürlerinin de katkısı vardır Bu oyunların başlangıçtaki amaçları zamanla değişmiş olsa bile, Türk köylüsünün bu geleneği sürdürdüğü görülür Seyirlik köy oyunlarının başlıca türleri şunlardır: Ölüp dirilme, kız kaçırma, günlük hayattan sahneler, esnaf oyunları, tarımla ilgili oyunlar, hayvan benzetmeleri, şakalar ve dilsiz oyunları, çoban oyunları, efsane ve masallardan oyunlar (Keloğlan, Köroğlu, Köse vb)

Kukla ise Türkler'in Anadolu'ya geldiklerinde birlikte getirdikleri bir gösteri sanatıdır İstanbul'da Osmanlı döneminde el kuklası, ipli kukla, sopalı kukla, araba kuklası, yer kuklası, ayak kuklası, iskemle kuklası gibi değişik türde kukla gösterileri 19 yüzyıla kadar geliştirilerek sürdürülmüştür Ama kukla sanatı, belki de ondan daha eski bir gösteri türü olan meddahlık ve İstanbul'a 16 yüzyılda geldiği sanılan Karagöz kadar yaygın olmamıştır

Meddahlık, bir konuyu oynayarak anlatma sanatıdır ve İslam ülkelerinde oldukça yaygın bir gelişme alanı bulmuştur Öbür gösteri türlerinde güldürüye ağırlık verilmesine karşılık meddahlıkta acıklı, duygusal, dinsel ve kahramanlıkla ilgili konulara da rahatlıkla yer verilebiliyor; dinleyicilerle özdeşlik kurulabi-liyordu Aynı zamanda "kıssahan" diye anılan meddahlar, sarayda olduğu gibi halk arasında da büyük ilgi görmüş, özellikle kahvehanelerde Istanbullular'ın eğlence gereksinimini yüzyıllar boyunca karşılamıştır Fatih Sultan Mehmed'in sarayında Mustafa, Balaban Lâl ve Ömer adlı kıssahan ve nedimleri daha sonra, II Selim döneminde Nakkaş Hasan, Çokyedi Reis, III Murad döneminde ise Meddah Eğlence, Lâlin Kaba diye bilinen Bursalı Seyit Mustafa Çelebi ve Derviş Hasan gibi meddahlar izlemişlerdir

Bu geleneksel "temaşa" türü İstanbul'da Cumhuriyet döneminin ilk yıllarına kadar daha pek çok sanatçı yetiştirmiş, bunlardan Şükrü Efendi, İsmet Efendi ve Meddah Sururi gibi sanatçıları görüp dinlemiş olan bazı İstanbullular onların ününü canlı birer tanık olarak günümüz kuşaklarına bile iletmiştir
Meddahlık sanatı, İmitatör Rasih'le birlikte bir ölçüde zamana uymuş, 1940'larda ise ünlü sinema ve seslendirme sanatçısı Ferdi Tayfur meddahlığa tam anlamıyla çağdaş bir nitelik kazandırmıştır Günümüzde Celal Şahin ve Orhan Boran gibi bazı sanatçıların bu geleneksel sanat türünü günün koşullarına uygun bir biçim ve içerikle sürdürdükleri, ünlü tiyatro oyuncularından Erol Günaydın'ın ise meddahlığı geleneksel özellikleri içinde yaşatmaya çalıştığı söylenebilir

Türkler'in toplumsal yaşamında Önemli bir yeri olan bir başka geleneksel gösteri türü de, bir çeşit gölge oyunu olan Karagöz'dür Gölge oyununun kökeni konusunda değişik görüşler ileri sürülmektedir Eldeki kaynaklara göre bu sanatın Cava, Endonezya ya da Çin gibi bir Uzakdoğu ülkesinde ortaya çıkmış ve Hindistan üzerinden Ortadoğu'ya gelmiş olması akla yakındır Bazı kaynaklar Karagöz' ün 14 yüzyılda Orhan Gazi zamanında Bur-sa'da ortaya çıktığını ileri sürüyorsa da, günümüzde daha yaygın bir görüşe göre Türkler gölge oyunu tekniğini 16 yüzyılda Mısır' dan almış ve bu oyun türüne Karagöz adı altında kesin biçimini 17 yüzyılda kazandırmışlardır
Karagöz de meddahlık gibi, bir kişinin yaratıcılığına dayanan bir gösteri türüdür "Hayalî" ya da "hayalbaz" denilen karagözcünün bir de "yardak" adı verilen yardımcısı vardır

Klasik bir Karagöz oyunu genellikle dört bölümden oluşur:





1) Hacivat'ın semai söyleyerek perdeye geldiği ve perde gazelini okuduktan sonra dua edip Karagöz'ü perdeye çağırdığı "mukaddime" (giriş) bölümü;
2) Hacivat'la Karagöz arasında geçen ve doğrudan doğruya konuyla ilgisi olmayıp daha çok Karagöz'ün yanlış anlamalarından ortaya çıkan güldürücü "muhavere" (karşılıklı konuşma) bölümü;
3) başka kişilerin de katıldığı ve oyuna adını veren olayların yer aldığı "fasıl";
4) Karagöz'le Hacivat arasında geçen kısa bir uzlaşma konuşmasıyla noktalanan "bitiş" bölümü


Karagöz oyunlarının konuları çoğunlukla gerçek yaşamdan alınmış sahnelerden oluşur: Mahalle yaşayışı, esnaf ve evlenme töreleri, toplumsal ve siyasal taşlamaya elverişli olaylar gibi Bunun dışında Ferhad ile Şirin, T ahir ile Zühre, Arzu ile Kamber gibi halk hikâyelerinden, olağandışı öğelere yer veren masallardan da yararlanıldığı görülür Sarayda oynatılan örneklerinde belli bir inceliğe ulaşan Karagöz oyunlarının, özellikle Osmanlı toplumunun kadınların ve erkeklerin birlikte eğlenmelerini yasakladığı bağnaz dönemlerinde, daha çok yetişkin, erkek seyircilerin gittiği kahvehanelerdeki gösterilerinde açık saçık bir kimliğe büründüğü de göze çarpar Karagöz'ün başlıca dağarcığı 28 oyundan oluşmakla birlikte, zaman zaman güncel olaylardan da esinlenerek yeni Karagöz oyunlarının türetildiği görülmüştür Oyunun iki baş kişisi halk zekâsını ve halkın güldürü anlayışını simgeleyen Karagöz ile halkın gözündeki bilgiç Osmanlı "münevverini" temsil eden, ama bir yandan da Karagöz'e ve mahalleliye yardımdan geri kalmayan Hacivat'tır Bunlar dışında Tiryaki, giyimine düşkün Mirasyedi Çelebi, genellikle "zenne" denilen genç kadın tipleri, mahallenin aptalı Beberuhi, Tuzsuz Deli Bekir, Zeybek gibi kabadayı ve külhanbeyi tipleri, Kürt, Laz, Kastamonulu, Bolulu, Acem, Rumelili, Yahudi, Rum, Ermeni, Arap, Zenci, Frenk gibi taşralı ya da azınlıktan olup şive taklidi yapan ve Osmanlı İmpa-ratorluğu'nun değişik kesimlerinden gelip İstanbul'da toplanmış olanlar ile cin, büyücü, yılan ve canavar gibi olağanüstü yaratıklar vardır

Geleneksel Türk tiyatrosunun parlak bir örneği olan Karagöz'ü 16 yüzyıldan bu yana pek çok usta hayalci geliştirip zenginleştirmişse de bu sanat türünün bütün inceliklerini bilen geleneksel hayal ustalarının nesli artık tükenmiştir Karagöz sanatını zamanımıza kadar getirmiş büyük hayalciler arasında Hayali Memduh Bey ile Hayali Küçük Ali'den sonra günümüzde bu sanatı yaşatmaya çalışan Tacettin Diker ve Metin Özlen'in adlarını da anmak gerekir

Geleneksel Türk tiyatrosunun birçok bakımlardan Karagöz'e benzeyen, ama canlı1 oyuncularla oynanan bir türü de ortaoyunudur 16 ve 17 yüzyıllardaki "kol oyunu", "taklit oyunu", "meydan oyunu" ve "zuhuri" gibi oyuncu kollarının gösterilerinden kaynaklanan bu gösteri türü kesin biçimini ve "ortaoyunu" adını 19 yüzyılda almıştır Karagöz'de ve İtalyanlar'ın commedia deliarte'sinde olduğu gibi ortaoyununda da yazılı bir oyun metni yoktur Ana çizgileri bilinen bir konu ele alınarak, oyuncuların doğaçlama, yani tuluat yoluyla geliştirdikleri olaylar dizisi, gene Karagöz'dekine benzer konular ve ondakine benzer oyun kişileriyle sahneye getirilir Oyun yeri seyircilerin çevrelediği hemen hemen boş bir alandır 15x25 metrelik yuvarlakça bir alanın çevresinde erkek seyircilerle kadın seyirciler ayrı ayrı yerlerde otururlar Ortaoyununda Karagöz'ün karşılığı Kavuklu, Hacivat'ın karşılığı ise Pişekâr'dır Öbür oyun kişileri Karagöz'deki kişilerle büyük benzerlik gösteren kalıplaşmış tiplerdir Ortaoyunu da Karagöz gibi dört bölümden oluşur

Ama burada perde gazeli yerine Pişekâr'ın seyirciyi selamlaması ve zurnacıyla konuşarak oyunu açması, "muhavere" bölümünde ise Pişekâr ile Kavuklu'nun tanışma konuşmaları ("arzbâr") ve Kavuklu'nun sonunda rüya olduğu anlaşılan bir olayı anlatması ("tekerleme") gibi özellikler ortaoyunu-nun Karagöz'den ayrıldığı bazı ayrıntılardır Ortaoyunu günümüzdeki epik tiyatroyu andıran açık biçimiyle her türlü yeniliği özümleyebilecek bir yapıya sahip olmakla birlikte, en parlak örneklerini verdiği 19 yüzyılda bir yandan tuluat tiyatrosunun yozlaştıncı etkisi, bir yandan da batı etkisinin İstanbul'da yaygınlık kazanması yüzünden daha fazla gelişe-meden sınırlı bir ölçüyü aşamamış ve güdük kalmıştır Günümüzde bu türden yararlanarak çağdaş ve yerli bir tiyatro yaratma çabaları da sürüp gitmektedir Bu denemelerin başarılı örnekleri arasında İstanbul yaşayışını canlandıran Ahmet Kutsi Tecer'in Köşebaşı, (1948), Oktay Rifat'ın Oyun İçinde Oyun (1948), ve Haldun Taner'in Gözlerimi Kaparım Vazifemi Yaparım (1964) oyunlarını sayabiliriz

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.