Şengül Şirin
|
Türk Müziğindeki Değişimler
Türk Müziğindeki Değişimler

Ziya Gökalp'in bu konudaki düşüncelerine dayanan Cumhuriyet dönemi müzik siyaseti, "yabancı kökenli" ve "geri" diye nitelenen klasik Türk müziğinin bir yana bırakılmasını öngörüyordu Yapılması gereken, tek gerçek Türk müziği sayılan Türk halk müziği ile batılı sazların, besteleme teknik ve yöntemlerinin kaynaştırılması olmalıydı Müzik dünyasına belirli yöntemlerle kesin bir yön verilmeye çalışılması çeşitli çalkantılara yol açtı Örneğin Darülelhan'ın klasik Türk müziği bölümü kapatılarak, İstanbul Belediye Konservatuvarı adı altında, yalnızca batı müziği öğrenimi veren bir okula dönüştürülmesi (1926), Cumhuriyet dönemi Türkiye'sinin müzik dünyasını adeta düşman kamplara ayıran sert bir alatur-ka-alafranga ya da doğu-batı tartışması başlattı Bu tartışma bugüne kadar sona ermedi
Refik Fersan, Cevdet Çağla, Suphi Ziya Öz-bekkan, Sadettin Kaynak, Lem'i Atlı, Selahattin Pınar, Münir Nurettin Selçuk gibi yetenekli besteciler repertuarı belli ölçüde yeni ve çok değerli yapıtlarla zenginleştirdiler Öte yandan, Rauf Yekta'nın sağladığı müzikolo-jik zemin üzerinde, Suphi Ezgi ile işbirliği yaparak Türk müziğinin kuramsal temellerini açıklamaya çalışan Hüseyin Saadettin Arel tekseslilik-çokseslilik tartışmasında bir orta yol bulmaya çalıştı Arel'e göre, klasik Türk müziği yabancı kökenli değildi Türk halk müziği ile eş kökenli ve onun gelişmiş biçimiydi Mutlaka, kendi bünyesine aykırı düşmeyecek biçimde çokseslendirilmeliydi Çünkü, Türk makam ve usulleri, besteci için çok zengin bir kaynaktı
Ayrıca, oluşturulacak yeni Türk müziği batı orkestrasıyla değil, geleneksel Türk çalgılanyla seslendirilmeliydi Arel bu görüşünü yaşama geçirmek için çok çaba harcadı Ne var ki, onu destekleyenler içinde, yeterince yetenekli besteci, iyi araştırmacı ve müzikçi yoktu Öte yandan, özellikle makamlar ve perdelerle ilgili kuram ve açıklamaları gelenekçi müzikçiler için doyurucu olmamış, alafrangacılar gibi onlar da Arel'in karşısında yer almışlardı Klasik Türk müziği günümüze kadar, gazinolardaki, daha sonra da radyo ve televizyondaki yerini koruyabilmek için nitelikten günden güne daha çok ödün vererek varlığını sürdürmüştür
1926'da tüm tekke ve zaviyelerle birlikte Türk müziği için birer akademi niteliği taşıyan mevlevihaneler de kapatıldı Aynı yıl İstanbul Belediye Konservatuvarı'nda Türk müziği bölümünün de kapatılması Türk müziğinin tümüyle okulsuz kalmasına yol açtı Uzun bir dönem boyunca, Türk müziği öğretimi, bir ikisi dışında yetersiz dernek ve öğretmenlerin elinde kaldı Arel'in İstanbul Belediye Kon-servatuvarı müdürlüğü sırasında yeniden açtığı Türk müziği bölümünde de yalnızca kuramsal eğitim yapılabildi İlki 1936'da Ankara'da açılan devlet konservatuvarları Türk müziğini kesinlikle dışladılar Türk müziği yandaşları da, başta Arel'in öğrencileri, ancak 1976'da bir Türk Musikisi Devlet Konservatuvarı açılmasını sağlayabildiler Gene 1976'da, Nevzad Atlığ'ın ön ayak olmasıyla bir Devlet Klasik Türk Müziği Korosu kuruldu 1980'lerde Ankara, İzmir gibi kentlerde de benzeri topluluklar oluşturuldu
Günümüzde klasik Türk müziği üç ayrı grup tarafından temsil edilmektedir Birinci grup, dinleyici kitlesini elinde tutabilmek için, sanatın özgün yapısını koruma kaygısından uzak, akla gelen her tür yenilikle pazarı yitirmemeye çalışan ve zaman zaman "arabesk"e kayan "piyasacılar"dan oluşur İkinci grup, Türk müziğinin nitelikli Örneklerini titiz ve elden geldiğince geleneksel tarzda bir icrayla sunmayı ilke edinen Necdet Yaşar, Niyazi Sayın, İhsan Özgen, Cinuçen Tanrıkorur, Meral Uğurlu, Bekir Sıtkı Sezgin, Erol Deran gibi sanatçıları kapsar Üçüncü grubu ise gelenekle bağı koparmadan sınırlı bir yenileşmeyi amaçlayan Yalçın Tura, Mutlu Torun, Ruhi Ayangil, İhsan Özer gibi müzikçiler oluşturmaktadır
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|