Gönül Örtüsü Haya ! |
|
|
#1 |
|
bukett
|
Gönül Örtüsü Haya !Gönlün titremesidir hayâ Gönül ki kurtulmuştur da ağırlıklarından, bir yaprak kadar incelmiştir İşte o nazenin yapraktır müminin gönlü Titrer bir günah, bir yanlış, bir aykırı hal gördüğünde Gün gelir, daha bir incelir de, görmek bir yana, işlemek bir yana, bir günahı düşünmek titretir, O'nu hakkıyla bilmemek titretir o nazenin gönlü Rabbi'ni düşünür de titrer Taşta-toprakta, insanda, kendinde Rabbi'ni görür de, taştan-topraktan, insandan, kendinden hayâ eder Rabbim rahmetiyle esirgesin, akrabalardan bir Zehra teyzemiz vardı Televizyonlu odada oturması gerektiğinde, her ne vakit televizyonda bir erkek çıksa başörtüsünü düzeltir, yüzünü örterdi Gülerdik, “O seni görmüyor ki” diye “Ben onu görüyorum ya” derdi Çocukluk yıllarımızdı “O seni görmüyor ki” dediğimizde kalmışız Duymamışız, anlamamışız onun ne dediğini… Ben seni görüyorum ya ![]() ![]() Yıllar sonra okudum: Hz Aişe r a gözleri görmeyen İshak r a yanına her geldiğinde kendini sakınır, örtüsüne çeki-düzen verirmiş Onun bu durumunu hisseden İshak r a bir gün sorar: - Ey Müminlerin Annesi! Ben âmâ olduğum halde benden de sakınıyorsun Halbuki ben sizi görmüyorum! Hz Aişe r a cevap verir: - Evet, sen beni görmüyorsun fakat ben seni görüyorum Mü'minlerin emiri Hz Ömer r a 'ın canına kastedilmişti Ağır yaralıydı Anladı, hissetti ki bu yara onu götürecek, son anlarını yaşıyor Bir dileği vardı, son bir dilek Kızı Hafsa r a 'ı Aişe r a 'a gönderdi Efendimiz s a v 'in ayak ucuna defnedilebilmek için Hz Aişe'den izin istedi Zira orası müminlerin annesine aitti ve Hz Aişe r a ' ın babası Hz Ebu Bekir r a da oradaydı Hz Aişe bu isteği şöyle karşıladı: - Aslında o yeri kendim için düşünmüştüm Fakat Ömer'i kendime tercih edeceğim Ve Hz Ömer r a vefat edince Efendimiz s a v 'in ayak ucuna defnedildi Müminlerin annesi Hz Aişe r a , Allah Rasulü s a v 'in ve babasının kabirlerini serbestçe ziyaret ederdi Ancak Hz Ömer de oraya defnedildikten sonra kabirleri daha bir dikkatli ve daha bir örtünerek ziyaret eder oldu Zehra teyzemiz, Hz Aişe r a 'ın hayâsındaki bu rikkati, inceliği bilir miydi? Belki bilirdi, belki… Her insan muhakkak hayâlı doğuyor Örtünmek hayâdan Rabbimiz setreden, örten Tüm sırlar bir bir açığa vurulduğunda mahcup olmayalım diye, Rabbim setretsin ayıplarımızı diye her mümin biraz mahcuptur bugün Ve örtülüdür Allah'tan hayâ edin Allah Rasulü sav Miraç Gecesi dünya göğüne çıktığı zaman Hz Osman r a 'ın suretini gördü, ona sordu: - Ey Osman! Bu mertebeye ne ile eriştin? Hz Osman r a : - Gece namazı kılmakla, dedi Efendimiz s a v ikinci göğe vardı Yine Hz Osman r a ' ın suretini gördü, sordu: - Bu mertebeye ne ile eriştin? Hz Osman r a : - Kur'an-ı Kerim okumakla, dedi Ve Efendimiz s a v yükseldiği diğer göklerde de hep onun suretini gördü ve farklı güzel amellerle o derecelere eriştiğini öğrendi Nihayet Efendimiz s a v altıncı gök katına ulaştığında yine onu gördü ve sordu: - Bu mertebeye nasıl, neyle ulaştın? Hz Osman r a şu cevabı verdi: - Allah Tealâ'dan hayâ etmekle Allah Rasulü s a v bir gün sahabilerine sordular: - Hepiniz cennete girmek istersiniz değil mi? Sahabiler : - Evet Ey Allah'ın Rasulü ! Elbette isteriz, dediler Bu cevap üzerine Allah Rasulü s a v buyurdular: - O zaman uzun yaşama ümidinizi biraz kısaltın Ecellerinizi gözlerinizin önünde tutun ve Allah'tan hakkıyla hayâ edin Onlar: - Biz hepimiz Allah'tan hayâ ediyoruz, dediler Efendimiz s a v buyurdular: - Öyle değil! Allah'tan hayâ etmek kabirleri ve kabirlerde sizi bekleyen imtihanları unutmamanızdır Başınızı ve başınızda taşıdığınız dü ş ünceleri , midenizi ve midenize gireni, size nimet olarak verilen azalarınızı muhafaza etmenizdir Kim ahireti dilerse dünya hayatının aldatıcı süsünü terk etmeli, ahiret hayatını dünya hayatına tercih etmelidir İşte Allah'tan hakkıyla hayâ etmek böyle olur İşte Allah'ın dostluk ve himayesine böyle ulaşılmış olur Dört büyük melekten biri olan İsrafil a s her gün günde yetmiş kere yüzünü kendi kanadıyla örter, “Ya İlahel Alemin ! Ne yapayım, sana layık bir secde ve rükû yapamadım ” der Melekler ve peygamberler: “Ya Rabbi! Seni tesbih , tenzih ederiz Sana hakkıyla ibadet edemedik ” derler Layıkıyla kulluk yapamadıkları için Allah'tan hayâ ederler, utanırlardı Hz Musa a s : - Ya Rabbi! Bana cennet lazım Senden cennet isterim Seni görmek de bana gerekli, onu da isterim Fakat bana ekmek, tuz, koyunların yiyeceği gibi düşük şeyler gerekince bunları senden nasıl isterim, dedi Rabbi'nden günlük maişetine dair bir şeyler istemekten hayâ etti Hak Tealâ buyurdu: - Ya Musa! Maksat budur, bunları isteyeceksin Böylece her vakit bir ihtiyaç ile huzura gelinir, yalvarılır Bu bahane ile kulluk vazifeleri yapılır, bana kavuşma yoluna girilmiş olur Rabbimiz de kullarından hayâ ediyor Efendimiz s a v buyurdu: “Allah rahimdir, kerimdir Hayâyı çok sever Kulu tarafından kendisine kaldırılan elleri, içine bir şey koymadan geri çevirmekten hayâ eder ” Biz, “Dua ediyorum, olmuyor, vermiyor ![]() ![]() ” demekten hayâ etmez miyiz? Bilmiyoruz, görmüyoruz belki, ellerimize neler neler koyuyor, neler veriyor Rızasızlıktan hayâ etmez miyiz? Allah Rasulü s a v kudsî hadisleriyle bizlere nakletti: “Allah Tealâ buyuruyor ki: Ey Ademoğlu ! Başınıza düşen aklık benim nurumdan bir nurdur Ben nurumu nârımla azaplandırmaktan hayâ ederim Öyleyse sen de benden hayâ et! Mahlukatımın bana olan ihtiyacı ve yüceliğim hakkı için müslüman olarak yaşlanmış kullarıma azap etmekten hayâ ederim ” Sonra Efendimiz s a v ağladı, ağladı Gözyaşları dinince sahabiler (Allah onlardan razı olsun) sordular: - Ey Allah'ın Rasulü! Seni ağlatan nedir? Efendimiz s a v buyurdu: - O kişinin haline ağlıyorum ki, ondan Allah hayâ eder de, o Allah'tan hayâ etmeyip günah işler Kullardan utanırız Ama gerektiği yerde, gerektiği şekilde değil Haklarını hoyratça gasp ederiz, kendilerine verdiğimiz sözleri tutmayız Olmadıkları yerde haklarını savunmaz, gıybetleri mi yapılıyor, bir cümle de biz ekleriz! Sonra yüzlerine gülmekten hayâ etmeyiz de… Evimize misafir geldiklerinde, Allah Tealâ'nın nimet olarak bahşettiklerini onlara ikram ederken utanır, sıkılırız: “Kusura bakmayın, size layık değil ama ev de biraz dağınık!” deyiveririz Bir güler yüz, bir güzel söz, bir bardak su ne güzel ikramdır oysa Rabbimiz bizden hayâ eder Biz sıkılmayız Gönüllerimiz bu dağınıklılığıyla onu kabul etmeye hazır mıdır? O'na layık mıdır, secdelerimiz, rükûlarımız? O'nu hakkıyla tesbih ve tenzih edebildik mi? Allah ve Rasulü'nden utandıkları gibi… Muhakkak ki sahabilerin hepsi birer hayâ timsali idi Nitekim Allah Rasulü s a v ; “Hayâsı olmayanın dini de yoktur ” buyurmuşlardır Bir gün Efendimiz s a v bir arkadaşına rastladı ki, o Ensar'dan bir sahabiye şöyle diyordu: - Sen çok hayâ ettin Sana hayâ zarar verdi! Bu sözleri duyan Efendimiz s a v : - Onu bırak, zira hayâ imandandır ve hayâ ancak hayır getirir, buyurdu Hz Osman r a ise hayâ ile vasıflanmış, hayâ cihetiyle diğer sahabilerden daha fazla öne çıkmıştı Bir gün Rasulullah s a v 'in huzurunda bir melek duruyordu O sırada oradan Hz Osman r a geçti Melek: - Bu geçen kimdir, diye sordu Rasulullah s a v : - Affan oğlu Osman'dır buyurdular Melek Hz Osman'ın ismini işitince ayağa kalktı ve şöyle dedi: - Ya Rasulallah ! Bu zattan bütün melekler utanır, ona muhabbet ve hürmet ederler Onun Hak Tealâ katında mertebesi çok yüksektir Hz Osman r a güzelliği ile Yusuf a s 'a benzerdi Anlatıldığına göre Allah Rasulü s a v onun yüzünün tamamını pek çok kez görmek istemiş, fakat görmesi mümkün olmamıştı Bu halini bir gün Cebrail a s 'a anlattı Cebrail a s şöyle dedi: - Ben de onun yüzünü iyice göremedim Osman'ın hürmeti, büyüklüğü, haşmeti biz meleklerin kalbinde o kadar yer etmiştir ki, cemalini seyretmekten bizi alıkoymuştur Her gece yarısı evinden mescide gelirken onun haşmet ve hayâsı yerdeki ve göklerdeki melekleri utandırır, mahcup eyler Bir gün Peygamberimiz s a v Hz Aişe r a ile oturuyordu Hz Ebu Bekir r a izin isteyerek yanlarına geldi Daha sonra müsaade isteyerek Saad bin Malik r a içeriye girdi Her ikisi de geldiğinde Rasulullah s a v ' ın mübarek dizleri açıktı, onlarla o şekilde konuşuyordu Sohbetleri devam ederken Hz Osman r a geldi ve girmek için izin istedi Allah Rasulü s a v elbisesini dizlerinin üzerine çekti, Hz Aişe Validemiz'e “Sen geri çekil” buyurdu Bir süre sohbet ettiler ve izin isteyerek kalktılar Hz Aişe r a Efendimiz'in tavrına bir mana verememişti, sordu: - Ey Allah'ın Rasulü , babam ve arkadaşı içeri girdiğinde elbiseni dizlerine çekmedin, beni de yanından uzaklaştırmadın Osman içeriye girdiğinde ise farklı bir tavrın oldu Rasul -i Ekrem s a v buyurdu ki: - Ey Aişe , meleklerin utandığı bir adamdan ben utanmayayım mı? Varlığımı kudret elinde bulunduran Allah'a yemin ederim ki, melekler Allah ve Rasulü'nden utandıkları gibi Osman'dan da utanıyorlar Sen benim yanımda iken Osman içeri girseydi, yanımızda kaldığı müddetçe ne konuşur, ne de başını kaldırırdı Gönül incelir de kanatlanır Hz Osman r a hanımı Hz Rukiye r a ile oturuyordu Hanım yardımcılarından biri yemek getirdi Hz Osman r a yemek getiren hanıma baktı Hanımı bu bakışı fark etti, üzüldü Hz Osman r a hanımının üzüldüğünü anladı Durumu izah etti: - Ey Rukiye! Onun yüzüne bir maksatla bakmadım Hiçbir kastım olmadığını Allah Tealâ biliyor, dedi ve yemin de etti Hz Rukiye r a ' ın içi rahatladı, teselli buldu O bakış muhakkak ki gayri iradî, manasız bir bakıştı Hz Osman r a durumu anlatmış, eşinin gönlünü de almıştı Fakat buna rağmen Allah Rasulü'nün kızı mahzun olmuştur diye kefaret vermek istedi ve yüz köle azat etti Allah Rasulü s a v 'i çok severdi ve O'nun kızı sevgili eşini bir an için istemeyerek de olsa incitmekten haya ederek bu kefareti ödemişti Elbet, bu kadar incelmiş bir gönle açılırdı semanın kapıları Enes bin Malik r a bir gün yolda bir kadın gördü Göz ucu ile baktı, güzelliğine hayran oldu Sonra Hz Osman r a ' ın huzuruna girdi Hz Osman ona: - Gözünde zina izi olduğu halde yanıma giriyorsun Bilmiyor musun, gözün zinası bakmaktır Ya tevbe edersin ya da seni kınar, azarlarım, buyurdu Bunun üzerine Enes r a : - Rasul -i Ekrem'den sonra sana vahiy mi geldi, diye sordu Hz Osman r a şu cevabı verdi: - Hayır , vahiy değil Basiret, delil ve sadık feraset sayesinde bildim Hayâ, ama nasıl? Bir gün Nebi s a v eşine sordu: “Ey Aişe , hiç hayâsız söz söylediğimi gördün mü? ” Ve bir gün buyurdular: “ Ensar kadınları ne iyi kadınlardır! Hayâları onları dinlerini öğrenmekten alıkoymadı ” Böylelikle Allah Rasulü s a v hayâ ile ilgili düsturları vermişlerdir Kişinin ahlâkı dilindedir Sözü hayâsız kişi, kat kat örtüler altında olsa nafile! Ve hayâ, ne sorular sorup dinimizi öğrenmekten alıkoyar bizi, ne -incitecek olsa da muhatabımızı- hakkı ve doğruyu söylemekten! Zor zamanlar Her ibadet mutlaka zikirdir, zikirledir Namaz kılacak kişi daha abdeste yönelirken zikir halindedir Oruç tutacak kişi sahur hazırlığı yaparken zikir halindedir Hayâ ise zor zamanda zikirdir Karşımıza çıkıveren bir günah karşısında Allah'ı hatırlayarak utanmak, günahtan el çekmektir Günahın cazibesine, albenisine rağmen durmaktır Hayâ, mütevazi bir iklimdir Ezelde ruhumuza nakşolunan aslî halimizdir Layık bir kul olamadık Rabbim, utanırız Taştan-topraktan, kullarından, kendimizden hayâ ederiz Kullarını utandırmaktan hayâ ederiz ki, bizi utandırma! Müjde, bir kudsî hadisle gelir, yetişir: “Ey Kulum! Sen her ne kadar günahkâr isen de, bu günahlarından korkup hayâ ediyorsun İzzetim ve celalim hakkı için senin günahlarını insanoğlunun gözünden, gönlünden gizlerim Gözünün hıyanetlerini, gizli kabahatlerini meleklerin anlayışından saklarım Hatalarını ve günahlarını Levh-i Mahfuz'da Kiramen Kâtibin'den gizlerim Kıyamet günü muhasebe makamına geldiğinde hesabını kolay görürüm ” Medeniyetimiz hayâ üzre kurulmuştur Bu topraklar nakış nakış hayâ ve edeple işlenmiştir Kur'an olan odada uyumaz, sabaha kadar uykusuz beklerdi, Arapça yazılı bir kağıt parçasını Kur'an yazısıdır diye yerde bırakmazdı bu toprağın insanları “Burnunun ucunu göstermekten ar ederdi sütninem” Ve, sevgilinin yüzünde yabancı bir bakış okunurdu: “A benim bahtı yarim Başımın tahtı yarim Yüzünde göz izi var Sana kim baktı yarim ”
__________________
![]() G€rç€k ßana bîr adım daha yaklş gafl€t ßnd€n ßîr adm daha g€rî at ama uzak dr ßnd€n d€ssas ![]() ![]() ![]() |
|
|
|