![]() |
Fedakârlık Duygusunu Yok Mu Ettik? |
![]() |
![]() |
#1 |
GöKKuŞaĞı
![]() |
![]() Fedakârlık Duygusunu Yok Mu Ettik?İslamın ilk yıllarıydı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sahabelerden biri, kalan birkaç yudum suyunu, “su ![]() ![]() ![]() “Su ![]() ![]() ![]() Sesi duymasıyla, kırbayı itmesi ve “Ona götür, suyu din kardeşime içir, onun benden daha çok ihtiyacı var” diye fısıldaması bir oldu ![]() ![]() ![]() Bu kez su ikinci yaralıya gitti ![]() ![]() ![]() “Yanıyorum, su! ![]() ![]() Dudaklarını su kırbasının ağzından hemen çekti: “Suyu kardeşime götür” dedi, “ben susamadım ![]() Halbuki az önce kendisi “su ![]() ![]() ![]() ![]() Ve kırba neredeyse tüm yaralı Müslümanları dolaştı ![]() ![]() ![]() Ama herkes din kardeşinin suya kendisinden daha fazla muhtaç olduğunu düşündüğünden, kimse içmedi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunu okuduğumda nevrim dönmüş, “fedakârlık” deyip geçtiğimiz müthiş duygunun zaman zaman şefkatle, sevgiyle, hatta aşkla ve imanla nasıl buluştuğunu birden fark etmiştim ![]() ![]() ![]() Ardından “nereden nereye” geldiğimizi kara kara düşünmek zorunda kalmıştım ![]() İslam orijinli sevgiyi, şefkati, aşkı, fedakârlığı; kısacası İslâm ahlâkini hayata en iyi yansıtan Osmanlılar, bu duyguları yaşamakta da eşsiz örnekler sergilediler ![]() ![]() ![]() Zaten Osmanlı Medeniyeti, özünde “insan” olan ve insanı “kâmil” noktaya ulaştırıp oradan Allah’a götürmeyi hedefleyen bir medeniyetti ![]() ![]() ![]() Devlet henüz kuruluş aşamasında iken, maneviyat önderi Şeyh Edebali’nin, devletin temeline yerleştirdiği “İnsanı yaşat ki, devlet yaşasın” prensibi, Osmanoğlu’nun devlet hayatı boyunca geçerliliğini korudu ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Henüz fetih süreci başlamadığı, yani fethedilip edilmeyeceği belirsizken, seferin serdarı (komutanı) İkinci Vezir Mustafa Paşa’nın, gemilerini demirlediği “Öküz Burnu”ndan karaya çıkıp inşa ve imar faaliyetlerine başlaması (Kanuni devri), “Adayı fethedemezsek çabalarımız boşa gidecek” diyenlere de, “Biz sadece Müslümanlara değil, tüm insanlara hayrımız dokunsun diye dünyaya gönderilmiş kullarız, adayı fethedeceğiz, ancak fethedemesek bile yaptığımız hayırlardan yine insanlar nasiplenecek” şeklinde bir cevap vermesi, sahabe fedakârlığının Osmanlı insanının yüreğine yansımasına güzel bir örnektir ![]() Tabii buna benzer kitlesel fedakârlıklar, bireysel fedakârlıkların ürünüdür ![]() ![]() ![]() Yani birey, gerektiğinde “öteki” insanlar için gözünü kırpmadan hayatını riske atacak “fedakârlık”lar yapmak üzere eğitilmiştir ![]() Meselâ Yıldırım Bayezid, bir gece yarısı, canını hiçe sayarak, Haçlılar tarafından kuşatılan Kosova Kalesi’ne gidiyor, Kale Komutanı Doğan Bey’e, imdadına geldiğini bizzat müjdeleyip cesaret verdikten sonra, dörtnala geri dönüyordu ![]() ![]() ![]() Yavuz Selim, Trabzon valisi iken, limanda maçulaya sıkışan ve ölmek üzere olan genç bir denizciyi kurtarmak için kendi canını tehlikeye atabiliyordu ![]() Kısacası, Osmanlı ceddimiz, kadını erkeğiyle cesaret ve fedakârlığı iç içe yaşıyordu ![]() Sonra ne olduysa oldu, fedakârlık duygularımız (hadi kibarlık olsun diye “öldü” demeyelim de) sekteye uğradı ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bunlar olmadan da insan olunmuyor! Yavuz Bahadıroğlu
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar ![]() Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar NFK ![]() GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|
![]() |
![]() |
|