Şengül Şirin
|
Cevap : Selimiye Camisi-Mimar Sinan'ın Ustalık Eseri

Selimiye Camii’nin Yapım Süreci
Selimiye Camii’nin inşasına başlandığı tarih kesin olarak bilinmemektedir Ancak Selimiye Camii kapısı üzerinde bulunan cami kitabesinde, inşaasına 1568 (H 976) yılında başlandığı kaydedilmiştir
Cami inşaatının başlangıç döneminde Edirne kadısına Divan’dan gönderilen 20 Haziran 1568 tarihli emirde, camii inşaatı nedeniyle fiyatları arttıran kereste tüccarlarının, fiyatlarını kontrol etmesi istenilmiştir Bu belge ile birlikte Selimiye Camii’nin, 20 Haziran 1568 tarihinden sonraki yaz aylarından birinde temel kazısının başlamış olabileceği düşünülebilir
Dayezade Mustafa Efendinin Risale-i Selimiye adlı eserinde, Sultan Selim, Hicri 976 senesinin Sefer ayının 27 Günü (21 Ağustos 1568) caminin yapımını Mimar Sinan’a havale ettiği ve yerinin seçilmesini emrettiği kaydedilmiştir
Selimiye Camii Yapı Malzemeleri
Selimiye Camii’nin yapı malzemeleri Edirne ve civarından sağlanmıştır Camiye malzeme sağlamakla görevli hassa emini Halil’in verdiği bilgilere dayanılarak, Enez’de bazı direklerin ve Fere’deki bir renkli taş ocağı ürünlerinin gönderilmesi için Divan’dan, ilgili kadılıklara emirler gönderilmiştir Bütün bu çalışmaların 1568 sonbaharında da sürdüğü bu belgelerden anlaşılmaktadır
Selimiye Camii’nin İnşası Esnasında II Selim’in İstekleri
Mimar Sinan’a 12 Ağustos 1572 tarihinde gönderilen bir emir ile II Selim taleplerini şöyle sıralamaktadır
“ Mimar Başına emir Gönderdiğin mektupta binanın inşaat durumunu anlatarak ana kemerlerin dördünün kilitlenip dördünün de kilitlenmek üzere olduğunu bildirmişsin Ayrıca şahnişin kubbesinin ve duvarının süslümü yoksa sade mi olması hakkında arzumu öğrenmek istemişsin Ben pencerelerin hizasına kadar çini ile kaplanmasını ve pencere üstlerine yine çini ile Fatiha suresinin yazılmasını istiyorum Bu dediklerimi uygun gördüğün şekilde yaptır ”
Bu emir, Sinan’ın camiinin yapımı esnasında padişahında isteklerini yerine getirirken, kendi özgür iradesinde serbest olduğunu anlatması bakımından önemlidir
Evliya Çelebi notlarında, Koca Sinan‘ın kendi deyişiyle belirttiği tarih 1568 (H 976) bize caminin temelinin atıldığı zaman konusunda bilgi verirken, dört sene süren inşaat sonunda duvarlarının bir kısmının inşa edildiğini, hatta duvarlara kaplanacak zarif çini yazıların konulmasına başlanmak sırası geldiğini de belirtir
Çoğunluğu Marmara mermeri olan malzeme, döşemelerde, sütun ve başlıklarda, sövelerde (Pencere ve kapı açıtlarının iki yanına yerleştirilen taş veya ağaç dikme), mihrap ve minberde, şebekelerde, korkuluklarda ve çörtenlerde ( Damların yağmur ve kar sularını bina duvarından uzağa akıtmak için kagir yapılarda taştan yapılan dışarı doğru uzanmış oluk) kullanıldığına göre, cami inşaatı 1572′de kubbe kasnağına kadar yükselmiştir Bu tarihte, sekiz taşıyıcı ayağı bağlayan kemerlerin inşası bitmiştir ve Sinan, Karahisari halifelerinden Molla Hasan’ın caminin hatlarını yazmasını istemiştir 1572′de, Kayalar köyünden camiye su getirilmesi istenmektedir
Mimar Sinan‘ın cami çevresiyle ilgili olarak istediği izinler, Selimiye yapıldığı sırada çevredeki alanın fazla geniş olmadığını gösterir
1572 (H 980) tarihinde sekiz ana kemerin dördü kilitlenmiş dördü kilitlenmek üzeredir Aynı tarihte kubbenin inşaatına sıra gelir Mimar Sinan‘ın fikrince caminin harimindeki şadırvanla dört tarafındaki kapıların ve merdiven sahanlarının mermerden ve sofaların döşemeleri kufeki taşından yapılması uygun görülmüştür 25 Ağustos 1573 tarihli divan yazısında, padişah ne zaman namaz kılacağını sormaktadır 1573 Ağustos ayından önce kubbenin koyulmuş olduğu düşünülmektedir

27 Kasım 1574 Cuma günü camiinin açılması için Divandan emir gelse de 7 Aralık 1574‘de Sultan II Selim vefat ettiği tarihten sonra, 982 hicri senesinin son ayının ilk günü (14 Mart 1575) ibadete açılmıştır Bazı kaynaklarda Selimiye Camii’nin yapım süresi boyunca 400 kalfa ve 14000 işçi çalıştığını yazmaktadır
Evliya Çelebi Selimiye Camii için 27760 kese akçe, bazı kaynaklarda 550 000 000 akçe harcandığından bahsetmektedir 120 akçenin 1 altın para olduğu düşünülürse, camii 4 580 000 altın paraya mal olduğu söylenebilir
Selimiye Külliyesi ve Birimleri
Selimiye Külliyesi, caminin yanısıra medrese, hamam, türbe, imaret gibi birçok binadan oluşan ve külliye denen yapılar topluluğudur Mimar Sinan, külliyenin öbür yapılarının boyutlarını küçük tutarak tüm dikkatlerin cami üzerinde toplanmasını sağlamıştır
Bugün Edirne Müzesi‘nin bir bölümünün yer aldığı medreseler, dış avlunun güney kenarının köşelerinde ve caminin kıble duvarının önündedir
Külliyenin son yapısı olan arasta (çarşı), sonradan III Murad döneminde, Selimiye‘ye gelir getirmesi amacıyla vakıf olarak yaptırılmıştır Arastada karşılıklı iki sıra halinde dizilmiş 124 dükkan vardır
Selimiye‘nin dış avlusu camiyi üç tarafından çevirir Bu avlular kıble tarafında iki medreseyle sınırlıdır Bu küçük medreseler girişlerine göre asimetrik planlanmışlardır Dershaneleri caminin arkasındaki küçük avluya bakar Mimar Sinan‘ın birçok medresesinde olduğu gibi, avlularının giriş tarafında oda yoktur Bu avlular birer bahçe olarak tasarlanmıştır
Dış avlunun (bahçenin) güneybatı köşesinde bir Muvakkithane (vakit tespiti yapılan) bölümü vardır ki; şimdiki haliyle kullanımdan uzaktır Yanından çıkan kapıya Muvakkithane kapısı denir
Dış yapı biçiminin temel sorunu her zaman kubbeden alt yapıya geçişin düzgünlüğü üzerine kuruludur Mimar Sinan bu sorunu, yatay kütleleri birbirine bağlayan düşey yapılarla çözmüştür Bu düşey yapılar, aynı zamanda dinamik bir kütle tasarımının da araçlarıdır
Dış bahçede toplam dokuz kapı bulunmaktadır Ancak bunların en büyük ve en çok kullanılanı batıya açılanıdır Bu kapıya; eski yıllarda, Alay Kapısı, Kıble yönündeki küçük kapıya Dilenci Kapısı, Doğuda cami haziresine açılan kapıya da Darphane Kapısı denmekteydi
Hamama yakın kapı, Dar-ül Tedris ve Dar-ül Kurra müderrisleri, öğrencileri ve çalışanlar için sabah namazından önce açılmakta, Taş Odalara yakın kapı talebenin giriş çıkışı ve medrese ihtiyaçları için kullanılmaktaydı
Avlunun kuzeydoğu yönünde, Türk İslam Eserlerinin Müzesi olarak kullanılan Dar-ül Tedris Medresesi yer almaktadır
Dış avlunun Arasta’ya bakan yönünde cami duvarında güneş saatleri bulunmaktadır
Selimiye dış avlusunu, doğu tarafta, iki medrese kuşatır Toprağı yükseltilmiştir ve bu haliyle bir set gibi adeta özel bir mekan yaratır ki; burası, mezarların bulunduğu bir haziredir Bunlardan biri III Ahmet’in 1718 ‘de ölen oğlu Şehzade Selim’e ait türbedir
Selimiye Camii’nin Mimari Yapısı
Mimar Koca Sinan Selimiye‘de, dış yapı biçimine iç mekân tasarımı kadar ağırlık vermiştir
Selimiye Camii öncesinde Yıldırım Bayezid’in sarayını yaptırdığı Sarıbayır’da, Kavak Meydanı denen düzlükte kurulmuştur Camii medrese ve Dar-ül Hadis, dört yanı duvarlarla çevrili, 190 x 130 metre boyutlarında büyük dikdörtgen avlunun içine, ortada cami ve güneydeki köşelerde ikiz eğitim yapıları olmak üzere, simetrik bir düzende yerleştirilmiştir

Çok uzaklardan göze çarpan dört minaresiyle tüm dikkatleri üzerine çeker Selimiye Camii bu yönüyle, büyük bir mimar olmasından başka Mimar Sinan‘ın aynı zamanda şehircilikte de uzman olduğunu gösteren bir eserdir
Külliyesinin 22202 m² alanı ile “Kapladığı yer bakımından en geniş cami” olarak mimarlık tarihine geçen Selimiye Camii, tümüyle 2475 m², iç bölümüyle 1 575 m² alanı kaplar
Duvarları kesme taştan yapılmıştır Duvarlarla çevrili bir avlunun ortasında yer alan cami, yaklaşık 40 metre boyunda, 60 metre eninde bir ibadet yeri ile, buna kuzeyden bitişen, hemen hemen aynı ölçülerde bir şadırvanlı avludan oluşur Bu avlunun çevresi üstü örtülü, önü açık olan ve revak ya da sundurma denen yapılarla çevrilidir
İbadet yerine bitişik olan revaklar caminin son cemaat yerini oluşturur Bu revakları örten kubbeler, öbür revakları örtenlerden daha büyük ve yüksektir Avlunun ortasında 16 köşeli, üzeri açık bir şadırvan vardır
Selimiye Camii Kubbe
“Bütün dünya halkının “Olabilirlik ölçülerinin dışındadır” demelerinin bir nedeni şudur: Ayasofya kubbesi gibi büyük bir kubbe İslam Devleti’nde yapılmamıştır diye, kâfirlerin mimar geçinenleri “Müslümanlara karşı galebemiz vardır ” derlerdi
Selimiye Camii, yüksekliği 43,25 metre, çapı 31,25 metre olan muazzam kubbesiyle dikkat çeker Bu büyük kubbe, 6 metre genişliğindeki kemerlerle birbirine bağlanan ve fil ayağı denen dev sütunlar üzerine oturur İki tanesi kıble duvarına bitişik olan fil ayaklarının öteki altı tanesi ikişer ikişer doğu, kuzey ve batı duvarlarının önünde yer alır Böylece ibadet yerinin içinde tek ve büyük kubbeyle birlikte görkemli bir bütünlük sağlanmıştır
31,25 metre çapında muazzam kubbenin ağırlığı 2000 ton olup bu ağırlık, payanda kemerler ile karşılanmaktadır Kubbe üzerindeki kurşunun ağırlığı ise 18 tondur Bu muazzam eserin kilit taşı ise 5 ton olup, taşın üzerinde beş metrelik altın kaplı alem bulunur Bir bütün halinde toplanmış olan iç mekân dünya mimarisinde eşi olmayan bir etki ve mana kazanmıştır
Selimiye Camii Minareler
Edirne‘nin en hakim yerlerinden birinde inşa edilen ve Mimar Sinan‘ın ustalığının son şaheseri olan dört minareli Selimiye Camii‘nde, caminin genel kompozisyonunda gayet ahenkli birer unsur olarak rol oynayan minareler gerek miktar ve gerekse binaya yerleştirilmiş tarzları bakımından eşi yoktur Selimiye Camii’nin büyük kubbesinin dört köşesinde üçer şerefeli dört minarenin ahenkli duruşu diğer camilerde görülmeyen tarzdadır Edirne şehrine giriş yollarından bakıldığı zaman dört minare sanki iki minare imiş gibi simetrik olarak oturtulmuştur
Mimar Sinan nasıl ki bu cami için “ustalığımın eseridir” demişse minareler de hakikaten bu ustalığın verdiği birer şaheserlerdir
Selimiye Camii‘nin dört minaresinin de kürsüleri gayet sadedir Bu Sinan‘ın eserlerinde bariz olarak görüldüğü gibi burada sadelik hâd safhadadır Minarelerin kapıları hepsi dışarıya açılır Gövdelerin daha ince gözükmesi için dış satıhlar dik çubuklarla süslenmiştir Her minarede bu yukarıdan aşağı çubuklar ayrı tarzda işlenmiştir Bu dahi Sinan‘ın bir hususiyetidir Çubuklar aşağıda ve yukarda birbirini bağlayan kaşlarla birleşir Şerefeler devrin klâsik üslûpta şebekeli korkuluklarıyla süslüdür

Selimiye Camii Efsaneleri
Selimiye Camii‘nin uzun yıllar boyunca süregelen, ağızdan ağıza, nesilden nesile aktarılan hikayeleri günümüze kadar söylenegelmiştir
Caminin Yeri Hakkında
Hz Muhammed’i rüyasında gören padişah II Selim, Peygamberin emri üzerine onun rüyada işaret ettiği, bugünkü cami alanının bulunduğu yere bir cami yaptırmaya karar vermiştir
SelimiyeCamii’nin Temel Taşları Hakkında
Koca Sinan, ustalık eserimdir, dediği bu yapının inşaatına başlamadan önce, inşaatta kullanacağı bütün taş malzemeyi araziye yerleştirmiş İki yıl süresince tonlarca taş zeminin üzerinde beklemiş
İnşaatçıların kullandığı “zeminin oturması” denen bir olay vardır İşte Sinan Selimiye‘nin zeminini önceden sıkıştırarak zeminin oturmasını sağlamıştır Böylece iş bittikten sonra oluşacak olan çatlama ve kaymaların önüne geçmiştir
Temellerinin Atılmasının Uzun Sürmesi Hakkında
İnşaat hızla ilerlemekte iken Mimar Sinan bir gün ortadan kaybolmuş Her yeri aramışlar, ama Mimar Sinan‘ı kimse bulamamış Tam 8 yıl sonra Mimar Sinan çıkagelmiş Caminin kaldığı yerden devam etmesini buyurmuş Sultan Selim inşaatın 8 yıl beklemesine çok sinirlenmiş: “Tez getirin Sinan‘ı” diye buyruk çıkartmış Sultan Selim bu tüm saray efradı korkudan tir tir titriyor, Selim’in gazabından korkuyorlarmış Mimar Sinan gayet sakin huzura çıkmış Selim “anlat” demiş sadece, gözlerinden şimşekler çakıyormuş Hazır olmasını buyurduğu celladın eli kılıcının kabzasına gitmiş Sinan kendinden emin, temelin sağlam olması için zaman gerektiğini söylemiş ve eklemiş: “Hesaplarıma göre 8 yıl gerekiyordu” demiş Sultan Selim, eliyle cellada dur işareti vermiş ve Mimar Sinan‘ın dehası karşısında diyecek bir şey bulamamış
Selimiye Camii ve Çağrışımlar
31 25 m çapındaki tek kubbesi Allah’ın tek olduğunu, pencerelerinin 5 kademeli oluşunun İslam’ın 5 şartını temsil ettiğini, 4 vaaz kürsüsünün 4 hak mezhebini işaret ettiğini, Selimiye Külliyesi‘ndeki toplam 32 kapının 32 farzı anlattığını, arka minarelerde 6 yolun olması imanın 6 şartını, 12 şerefesinin ise onikinci padişah tarafından yaptırıldığının ifadesidir
Selimiye Camii ve Mimar Sinan
Sinan‘ı Mimarbaşı’lığa götüren yol, marangozluktan başlayan, Acemioğlanları’nın Yayabaşılığı’ndan geçen yoldur ki ; bir tasarımcı olarak yetişmesinde, İran ve Irak’tan, Dalmaçya ve Orta Avrupa’ya kadar sayısız ülkeyi gezmesi etkili olmuştur
Sinan’ın 1568 yılına kadar yaptığı yapılarda Selimiye‘den bir parça bulmak olasıdır Kanuni Türbesi, Topkapı Kara Ahmet Paşa, Edirnekapı Mihrimah Sultan, Rüstem Paşa, Lüleburgaz’da Sokollu camileri , onu Selimiye‘ye götüren denemeler olmuştur
Sinan, Selimiye’ye kadar poligonal çardak kavramını deneyerek gelmiştir Bu denemeler içerisinde poligonsal çardaklı uygulamalar içinde Kadırga Sokollu daha küçük boyutta altıgenin, Selimiye büyük boyutta sekizgenin zirveleridir Sekizgen ya da altıgen çardaklı şemalarda çeperlerle çardak ayakları arasındaki ilişkiler, çardak kenarı sayısının kubbe ile altyapı arasındaki geçişe getirdiği kolaylıklar, dış biçimlenmede kubbeye doğru kademeleşmenin biçimsel sorunları ve kompozisyonda kulesel öğelerin etkileri, pencereli duvar ve dış revaklar gibi bütün tasarım sorunları Selimiye‘den önce birkaç kez denenmişti
Merkez kubbeli yapıda mekânsal etkiyi optimuma çıkarmak için, çevre sınırlarını mümkün olduğu kadar orta mekânın sınırlarına yaklaştırmak ve taşıyıcı ayakların boyutlarını minimumda tutmak gibi iki zorunluluk getiriyordu Sinan bu sorunu poligonal sekizgen çardak ile çözmüştür
Ayasofya’ya Kıyasla Selimiye Camii’nin Yapısal Üstünlüğü

Ayasofya’nın büyük payanda duvarları, yarım kubbeleri, dışarıda vurgulanmış büyük askı kemerleri, kubbe boyutlarıyla boy ölçüşen öğelerdir Oysa Selimiye’de bunların yarattığı etki görülmemektedir Tromplu kubbenin altında sekizgenin vurgulanması bir estetiğin göstergesidir Sinan, yapının içinde ve dışında payanda öğelerini bir mimarî mekân ve kütle kompozisyonunun estetik öğelerine dönüştürmüştür
Namaz kılınan seviyede orta mekânı çardak ayaklarına çok yaklaşan duvarlar çevreler Bunların arkasında yan cephe revakları yerleşmiştir Caminin dört yan girişi bu revakların artındadır Bu revakların üstündeki kat yine camii içine açılarak mekânı ikinci katta çevreleyen mahfillere dönüşür Böylece namaz düzeyinde mekân çeperlere daha yakın yan mahfiller katında daha uzak ve aydınlıktır Galeri katı üzerinde ise duvarlar yeniden zemin kat duvarları hizasına gelirler Yan çeperlerin şekli mekânın nefes almasına benzer
Selimiye’de bu nefesleşme kıble duvarına paralel, enine bir mekanı vurgular Ayasofya’da bu nefesleşme apside doğru, boyunca bir mekândır Buda Selimiye’nin tasarımına etkileyici bir özgünlük kazandırır
Selimiye Camii içinde çok iyi tasarlanmış mihrap ve mihrap duvarını süsleyen çini kaplama, camii içinde görsel bir odak yaratır
Sinan, Selimiye’nin yan cephelerinde katlı bir yapı penceresi yaratarak yeteneğini göstermiştir Pencereleri duvar yüzeylerine değişik ritim ve biçimlerle canlandırmanın en usta tasarımını bu camii de gerçekleştirmiştir
Selimiye Camii‘nde her taraftan son sınırlarına kadar gerilmiş dengeli mekân şahane bir sükûn halinde olup değişik cazibesiyle her gireni birden sürükler ve bir daha bırakmaz
Sinan’ın Kaleminden Selimiye Camii
“Bütün dünya halkının “Olabilirlik ölçülerinin dışındadır ” demelerinin bir nedeni şudur: Ayasofya kubbesi gibi büyük bir kubbe İslam Devleti’nde yapılmamıştır diye, kâfirlerin mimar geçinenleri “Müslümanlara karşı galebemiz vardır ” derlerdi Yanlış görüşlerince, o kadar büyük bir kubbeyi durdurmak son derece zordur “Benzerini yapmak mümkün olsa yaparlardı ” dedikleri, bu zavallının yüreğinde bir ukde olup kalmıştı Sözü edilen cami binasında çalışıp çabalayarak, ihsan sahibi Allah’ın yardımıyla, Sultan Selim Han’ın zamanında kudret gösterip bu yüce kubbeyi Ayasofya kubbesinden altı zira daha yüksek ve çevresini dört zira daha geniş yaptım ”
“Caminin dört minaresini, kubbenin dört tarafına oturttum Her birine üçer şerefe yaptım İki minaresinin üçer merdiveni vardır, çıkanlar birbirini görmezler İlk merdiven birinci şerefeye, ikinci merdiven ilk iki şerefeye, sonuncu merdivense her üç şerefeye çıkar
Edirne’de benim camimden evvel en büyük cami Üç Şerefeli idi Minaresi azametli ise de kuleye benziyordu, gayet kalındı Sultan Selim Camii’nin minareleri ise hem naziktir, hem de üçer yolları vardır ki, bu kadar ince minarede üç yol yapmanın gayet müşkül olduğunu aklı başında olanlar anlar ”
|