| 
 | |||||||
|    | 
|  | Konu Araçları | 
| doğa, doğayı, etkileritarım, etkinliklerinin, korumainsanın, rolü, üzerindeki | 
|  | Doğayı Koruma-İnsanın Doğa Üzerindeki Etkileri-Tarım Etkinliklerinin Rolü |  | 
|  10-08-2009 | #1 | 
| 
Şengül Şirin   |   Doğayı Koruma-İnsanın Doğa Üzerindeki Etkileri-Tarım Etkinliklerinin RolüDoğayı koruma-İnsanın Doğa Üzerindeki Etkileri-Tarım Etkinliklerinin Rolü Yeryüzünde insanla birlikte yaşayan, en yabanıl ortamlardan bahçelerimize ve evlerimize kadar bütün gezegeni bizimle bölüşen milyonlarca bitki ve hayvan türünü koruma görevi insana düşer  Ama doğayı korumak yalnızca canlı varlıkları koruyup gözetmek demek değildir  Su, toprak ve mineraller gibi bütün doğal kaynakları sakınarak kullanmak da bu görevin ayrılmaz bir parçasıdır; çünkü doğal kaynakların tükenip yok olması ancak böyle önlenebilir  Bu nedenle, üzerinde yaşadığımız bu gezegenin olanaklarından bütün canlıların daha uzun süre yararlanabilmesi için insanda derin bir sorumluluk duygusunun gelişmiş olması çok önemlidir   
				__________________  Arkadaşlar, efendiler            ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler,            müritler, meczuplar memleketi olamaz  En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet            tarikatıdır   | 
|   | 
|  | 
|  | İnsanın Doğa Üzerindeki Etkileri |  | 
|  10-08-2009 | #2 | 
| 
Şengül Şirin   |   İnsanın Doğa Üzerindeki Etkileriİnsanın Doğa Üzerindeki Etkileri İnsanın Doğa Üzerindeki Etkileri İnsanın doğal çevresini değiştirmeye başlaması, ateş yakmayı öğrendiği tarihöncesi çağlara kadar uzanır  Örneğin Afrika'nın savan denen geniş çayırlıkları bundan 50 bin yıl önce bu kıtadaki ormanların yanmasıyla oluşmuştu  Ama, insanoğlunun doğaya verdiği zararlar özellikle son yüzyılda olağanüstü boyutlara ulaştı  Bunun nedeni teknolojinin inanılmaz bir hızla ilerlemesidir  Tekerleğin bulunması ile otomobilin yapımı arasında 10 bin yıl gibi çok uzun bir süre geçmişti; oysa insanoğlunun hava ve uzay yolculuklarına başlaması, yerçekimsiz ortamda yaşamayı başarması ve Ay'da yürüyebilmesi için otomobilin yapımından bu yana yalnızca 80 yıl geçmesi yeterli oldu  Teknoloji sayesinde insan yeryüzündeki en uzak mesafelere çok kısa zamanda ulaşmayı, akarsuların yönünü değiştirmeyi, elektrik üretimi için su gücünden ve nükleer enerjiden yararlanmayı başardı  Teknolojinin sağladığı olanaklar kuşkusuz birçok yönden insanın yaşam koşullarını çok olumlu etkiledi; ama bir yandan da olağanüstü boyutlarda bir nüfus patlamasına yol açtı  İlk insanın yeryüzünde belirmesinden yaklaşık yarım milyon yıl sonra, 1850'lerde dünya nüfusu ancak 1 milyara ulaşmıştı  Oysa o tarihten sonra inanılmaz bir hızla artan nüfus 1986'da 5 milyara yaklaşmış ve bu artışın 1 milyan son 15 yıl içinde gerçekleşmiştir  Bugün yeryüzünün bütün zenginliklerinden olabildiğince yararlanmayı isteyen milyarlarca insan geleceği düşünmeden doğal kaynakları zorlamaktadır  Örneğin insanların bir yıl içinde tükettiği bütün içme ve kullanım sulan bir yere toplansa, Dünya'nın merkezine kadar olan uzaklığın yarısı (en az 3  000 km) derinliğinde ve Avrupa kıtası büyüklüğünde bir göl oluşur   Nüfus ve tüketim aynı hızla artarsa yeryüzünün bütün kaynakları kısa sürede insanın gereksinimlerini karşılayamaz duruma gelebilir  İnsanlar binlerce yıldır uçsuz bucaksız denizlerdeki balıkların hiçbir zaman tükenmeyeceğine inanıyorlardı  Oysa 1970'lerden başlayarak Atlas Okyanusu'nun kuzeyinde morina ve ringa balıkları, 1960'lardan sonra Marmara Denizi'nde başta uskumru olmak üzere birçok balık türü azalmaya başladı; Peru açıklarındaki hamsi avcılığında da yüzde 75'lik bir düşüş görüldü  Bir yaşam ortamındaki herhangi bir canlı türünün azalması başka canlıların yaşamını da tehlikeye atar  Örneğin Atlas Okyanusu'ndaki ringaların sayısı azalınca bu balıklarla beslenen deniz kuşları da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı  Norveç'e bağlı Rost Adası'nda, 1970'ten 1980'lerin ortalarına kadar yaklaşık yarım milyon denizpapağanı açlıktan öldü  Sanayi alanındaki hızlı gelişmenin en olumsuz yanlarından biri, bugün bütün doğal kaynakları ve canlıları tehdit eden çevre kirliliğidir  Motorlu taşıtlarda, evlerde, fabriİnsanın Doğa Üzerindeki Etkileri İnsanın doğal çevresini değiştirmeye başlaması, ateş yakmayı öğrendiği tarihöncesi çağlara kadar uzanır  Örneğin Afrika'nın savan denen geniş çayırlıkları bundan 50 bin yıl önce bu kıtadaki ormanların yanmasıyla oluşmuştu  Ama, insanoğlunun doğaya verdiği zararlar özellikle son yüzyılda olağanüstü boyutlara ulaştı  Bunun nedeni teknolojinin inanılmaz bir hızla ilerlemesidir  Tekerleğin bulunması ile otomobilin yapımı arasında 10 bin yıl gibi çok uzun bir süre geçmişti; oysa insanoğlunun hava ve uzay yolculuklarına başlaması, yerçekimsiz ortamda yaşamayı başarması ve Ay'da yürüyebilmesi için otomobilin yapımından bu yana yalnızca 80 yıl geçmesi yeterli oldu  Teknoloji sayesinde insan yeryüzündeki en uzak mesafelere çok kısa zamanda ulaşmayı, akarsuların yönünü değiştirmeyi, elektrik üretimi için su gücünden ve nükleer enerjiden yararlanmayı başardı  Teknolojinin sağladığı olanaklar kuşkusuz birçok yönden insanın yaşam koşullarını çok olumlu etkiledi; ama bir yandan da olağanüstü boyutlarda bir nüfus patlamasına yol açtı  İlk insanın yeryüzünde belirmesinden yaklaşık yarım milyon yıl sonra, 1850'lerde dünya nüfusu ancak 1 milyara ulaşmıştı  Oysa o tarihten sonra inanılmaz bir hızla artan nüfus 1986'da 5 milyara yaklaşmış ve bu artışın 1 milyan son 15 yıl içinde gerçekleşmiştir  Bugün yeryüzünün bütün zenginliklerinden olabildiğince yararlanmayı isteyen milyarlarca insan geleceği düşünmeden doğal kaynakları zorlamaktadır  Örneğin insanların bir yıl içinde tükettiği bütün içme ve kullanım sulan bir yere toplansa, Dünya'nın merkezine kadar olan uzaklığın yarısı (en az 3  000 km) derinliğinde ve Avrupa kıtası büyüklüğünde bir göl oluşur  Nüfus ve tüketim aynı hızla artarsa yeryüzünün bütün kaynakları kısa sürede insanın gereksinimlerini karşılayamaz duruma gelebilir  İnsanlar binlerce yıldır uçsuz bucaksız denizlerdeki balıkların hiçbir zaman tükenmeyeceğine inanıyorlardı  Oysa 1970'lerden başlayarak Atlas Okyanusu'nun kuzeyinde morina ve ringa balıkları, 1960'lardan sonra Marmara Denizi'nde başta uskumru olmak üzere birçok balık türü azalmaya başladı; Peru açıklarındaki hamsi avcılığında da yüzde 75'lik bir düşüş görüldü  Bir yaşam ortamındaki herhangi bir canlı türünün azalması başka canlıların yaşamını da tehlikeye atar  Örneğin Atlas Okyanusu'ndaki ringaların sayısı azalınca bu balıklarla beslenen deniz kuşları da yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı  Norveç'e bağlı Rost Adası'nda, 1970'ten 1980'lerin ortalarına kadar yaklaşık yarım milyon denizpapağanı açlıktan öldü  Sanayi alanındaki hızlı gelişmenin en olumsuz yanlarından biri, bugün bütün doğal kaynakları ve canlıları tehdit eden çevre kirliliğidir  Motorlu taşıtlarda, evlerde, fabrkalarda ve enerji santrallarında kullanılan petrol türevleri ile kömür gibi fosil yakıtlardan kaynaklanan hava kiriiüği baz: kentlerde insan yaşamını tehlikeye atacak düzeydedir  Örneğin bir zamanlar Londra'da bu sorun öylesine ciddi boyutlara ulaşmıştı ki, 1952'de beş gün boyunca kentin üzerine çöken zehirli gaz bulutlan yüzünden 4  000 kişi ölmüştü  Kullanılacak yakıt türlerinin yasalarla belirlenip sıkı denetim altına alınmasıyla Londra'nın havası büyük ölçüde temizlendi  Ama günümüzde Kalküta gibi kalabalık kentlerdeki hava kirliliği Londra'dakinden çok daha ciddi boyutlara varmış, Ankara, istanbul, İzmir ve Bursa gibi büyük kentlerimizde tehlike sınırına dayanmıştır  1986 sonlarında bu sorunun üstesinden gelmek için Ankara'da kalorifer ve fabrika bacalarına filtre takılması, bazı kalorifer yakıtlarının, özellikle linyit kömürünün yasaklanması gibi çeşitli önlemler alınmıştı   Hava kirliliğinin en büyük sorumlusu sanayi dumanlarındaki kükürt dioksit ile azot oksitleridir  Bu gazlar atmosferdeki su buharıyla birleşince sülfürik ve nitrik asitlere dönüşür  Daha sonra bu asit buharları yoğunlaşır ve genellikle hava kirliliğinin merkezi olan sanayi bölgesinden yüzlerce kilometre ötede "asit yağmuru" halinde yeryüzüne iner  Örneğin Norveç ile İsveç'in güneyindeki akarsu ve göllerde yaşayan balıklar İngiltere' den kopup gelen asit yağmurlanndan büyük zarar görmüştür  Bunun sonuçları balıklarlabeslenen hayvanları da etkilemiş ve 1967'de Norveç'te 4  000 kadar susamuru yaşarken 1986'da bu hayvanlardan yalnızca 200 tane kalmıştı   | 
|   | 
|  | 
|  | Tarım Etkinliklerinin Rolü |  | 
|  10-08-2009 | #3 | 
| 
Şengül Şirin   |   Tarım Etkinliklerinin RolüTarım Etkinliklerinin Rolü Hızla artan dünya nüfusunu besleyebilmek için doğal olarak tarıma ağırlık verilmiş, bu yüzden dünyanın birçok bölgesinde yüzey biçimleri tanınmayacak ölçüde değişmiştir  19  yüzyılın ortalarında Avrupa'nın birçok yeri hâlâ bataklıklarla kaplıydı; avcılar İspanya'nın sulak arazilerinde çok kalabalık kuş sürüleri gördüklerini ve tek fişekle 80 ördek vurduklarını yazarlardı  Bugün artık Avrupa'nın hiçbir bölgesinde bu kadar çok su kuşunu bir arada görme olanağı yoktur  Çünkü bataklıkların hemen hepsi kurutularak tarıma açılmış ve bu hayvanların yaşam alanları insan eliyle yok edilmiştir  Hayvanların doğal yurdundan sürülmesi ve giderek yok olması kuşkusuz tarımsal gelişmenin tek ve en ağır sonucu değildir  Başta keçiler olmak üzere hayvanların orman ve fundalıklarda otlatılması, ağaçların yakacak odun uğruna kesilmesi, tarla açmak için ormanlık alanların acımasızca ortadan kaldırılması çok daha büyük zararlara yol açar  Ağaç ve çalılar çoğu zaman teraslama ve akaçlama çalışmaları yapılmadan kesildiği için, çıplak kalan toprak rüzgâr ve yağmurla taşınır  Günümüzde dünya ülkelerinin üçte ikisini etkileyen toprak aşınması (erozyon) birçok bölgede öylesine hızlıdır ki, bir kuşak sonra gelen insanlar ormanlık alanların çöle dönüştüğünü görebilirler (bak  AŞİNMA)  Bu durumda, nüfusu çok fazla, ekonomisi de tarıma dayalı olan Afrika ve Asya ülkelerinde çöl alanlarının denetlenemeyecek biçimde yayılması şaşırtıcı değildir  Nitekim Afrika'daki Sahra bölgesinin çevresinde, saatte 170 hektar hızla genişleyen yeni bir çöl oluşmaktadır   | 
|   | 
|  | 
|  |  | 
|  10-08-2009 | #4 | 
| 
Şengül Şirin   |   Yabanıl Yaşamın İnsan Karşısında Direnişi Yabanıl yaşayan bazı hayvanlar, özellikle saldırgan olan ve koşullara kolayca uyum sağlayabilen türler her zaman insanoğlunun çevresinde yaşamayı başarmıştır  Sıçanlar ve kemeler bunun en iyi örnekleridir  Bazı türler de insanın yeryüzünde yarattığı değişikliklerden yararlanarak doğadaki yabanıl yaşamlarını sürdürmenin yollarını bulmuştur  Örneğin bugün milyonlarca hektarlık alanı kaplayan tahıl tarlaları, tarım zararlısı böcekler için bulunmaz bir yaşam ortamıdır  Bu böceklere karşı yapılan ilaçlamanın her yıl biraz daha artırılmasına karşılık, bu zararlılardan çoğu tarım ilaçlarına direnç kazanarak canlı kalmayı başarmıştır  Hatta kullanılan kimyasal maddeler bazı tahıl böceklerinin yararına bile olmuştur; çünkü bu maddeler böceklerin dokusunda birikir ve aynı direnci gösteremeyen başka hayvanlar bu böcekleri yediğinde zehirlenip öldüğü için, doğal düşmanlarından kurtulan tarım zararlıları hızla çoğalabilir  Birçok kuş türü de kentlerde, eski mimarlık anlayışının ürünü olan yapıların korunaklı yerlerinde yuva yapmayı iyice benimsemiştir  Bacaların tepesine yuva kuran leylekler, cami ve çeşme saçaklarının altına sığınan güvercinler, kıyı kentlerinin içlerine kadar sokularak çatılarda dinlenen martılar çok alıştığımız görüntülerdir  Eskiden kayalıklarda yuvalanan kırlangıç ve yelyutanlar da bugün hemen hemen yalnızca evlerin saçak altlarında yuva kurarlar  Güney Afrika'daki bazı kartal ve akbaba türlerinin ise son zamanlarda elektrik dağıtım kulelerine yerleştikleri görülmüştür   | 
|   | 
|  | 
|  | Türlerin Yok Oluşu |  | 
|  10-08-2009 | #5 | 
| 
Şengül Şirin   |   Türlerin Yok OluşuTürlerin Yok Oluşu Ne yazık ki bitki ve hayvan türlerinin çoğu insana da, insanın çevresinde yarattığı hızlı değişikliklere de kolayca uyum sağlayamaz  Çünkü doğadaki olağan değişiklikler çok uzun bir zaman dilimi içinde, yavaş yavaş gerçekleşir  Üstelik birçok canlı doğal çevresinin koşullarına öylesine uyum sağlamıştır ki en küçük bir değişiklik bile onun için öldürücü olabilir  Sözgelimi yalnızca Hawaii'deki yanardağ kraterlerinin kenarında yetişen çok ilginç bir bitkiyi ele alalım  Dünyanın başka hiçbir yerinde rastlanmayan bu ender tür, çiçek açabilmesi için yeterli suyu ancak 20 yılda depolayabilir  Çok uzun bir sapın ucunda açılan bu çiçeğin ise yalnızca üç haftalık ömrü vardır ve çiçek solarken bitki de onunla birlikte ölür  Bütün yaşamı boyunca bir kez çiçek açıp tohum üretebilen bu bitkinin soyunu sürdürme şansı doğal olarak çok azdır  Gümüşkılıç (Argyroxiphium sandwicense) adıyla anılan bu bitkinin kılıç gibi uzun ve etli, gümüş rengindeki yapraklarının arasında küçük bir böcek türü yaşar  Yapraklarla aynı renkte olduğu için son derece iyi gizlenen bu gümüş rengi böcek başka hiçbir bitkinin üzerinde yaşayamaz  Hawaii'ye yerleşenlerin yanlarında götürdükleri keçiler nedeniyle bu ender bitkinin soyu tükenirse bu böcek de yeryüzünden silinecektir  Yeryüzünün bütün tarihi boyunca yabanıl yaşam hiçbir zaman bu kadar hızla tükenmemiştir  Bilim adamları gezegenimizde hergün en az bir türün yok olduğunu öne sürüyorlar  Bugün yalnızca 1 milyon 600 bin türün tanımlanıp adlandınlabilmiş olmasına karşılık dünyada en az 5 milyon canlı türünün var olduğu sanılıyor  Bu türlerin yandan çoğu tropik yağmur ormanlarında yaşamaktadır  Yağmur ormanları alan olarak yeryüzünün ancak yüzde yedisini kaplar, ama dünyanın hiçbir yerinde yabanıl yaşam böylesine zengin değildir  Örneğin Büyük Okyanus'un güneyindeki Yeni Kaledonya ormanları 18  000 km2' lik bir alanı kapladığı halde en azından 3  000 bitki türünü barındırır  Üstelik bu bitkiler yalnızca o bölgeyle sınırlı kalmış, dünyanın başka hiçbir yerine dağılmamıştır  (Ayrıca bak  YAĞMUR ORMANLARI  ) Uzmanlar, kerestelik ağaç kesimine ve küçük tarım işletmeleri için ormanda tarla açma uygulamasına derhal son verilmedikçe, Yeni Kaledonya'daki yağmur ormanlarının 2000 yılına kadar tümüyle yok olacağına dikkati çekiyorlar  Uydulardan alınan fotoğraflardan, her yıl sayısız böcek, kuş ve öbür hayvan türleriyle birlikte 76  000 km2'den fazla yağmur ormanının yerle bir olduğu anlaşılıyor  Başka bir deyişle, yağmur ormanlarında her yıl Karadeniz Bölgesi'nin yarısına yakın büyüklükte bir boşluk açılıyor  Ürkütücü boyutlardaki bu tür doğa kıyımları sürdükçe soyu tükenen canlı türlerinin listesi hızla kabaracaktır  Biyologlar, çok sıkı önlemler alınmazsa, 2500 yılına kadar dünyadaki bitki ve hayvan türlerinin dörtte bir ile üçte bir arasındaki bölümünün yok olacağını belirtiyorlar  Kuzey ve Güney kutup bölgeleri de bugün tehlikede olan en büyük yabanıl yaşam ortamlarıdır  Aslında, yalnızca kutup iklimine uyarlanmış çok ender türleri barındıran bu bölgeler insanların yerleşmesine elverişli olmadığından böyle bir tehlikenin söz konusu olmaması beklenirdi  Ama bölgedeki zengin doğal kaynakların çekiciliği kutuplardaki yabanıl yaşamı da kısa sürede tehlikenin eşiğine getirmiştir  Örneğin Antarktika'daki uçsuz bucaksız balıkçılık alanları ve kril denen küçük deniz canlıları sürekli ilgi odağıdır  Karidese benzeyen bu küçük canlılar bugün bazı balıkların ve ender bulunan balina türlerinin başlıca besinidir, ama yakın bir gelecekte insanların da temel protein kaynaklarından biri olacağı öngörülüyor   Kuzey Kutup Bölge-si'nde ise dünyanın en büyük demir, kömür, kurşun, bakır, çinko, altın, tungsten (volfram), uranyum, elmas ve fosfat yatakları ile henüz el değmemiş çok büyük petrol ve doğal gaz rezervleri bulunur  Bu nedenle Kuzey Kutup Bölgesi, içinde çok değerli hazineler bulunan, ama içine girildiği anda kırılıp dağılacak olan billurdan bir saraya benzetilebilir  Petrol kuruluşları bölgede sürekli kuyular açtıkça ve doğal gaz taşıyan dev tankerler Amerika kıtasının kuzeyindeki Kuzeybatı Geçidi'nden buzları kırarak gidip geldikçe, Kuzey Kutbu çevresindeki duru ve temiz okyanusların 20  yüzyılın sonlarında ne duruma geleceğini kestirmek pek güç olmasa gerek   | 
|   | 
|  | 
|  | Doğal Koruma Alanları |  | 
|  10-08-2009 | #6 | 
| 
Şengül Şirin   |   Doğal Koruma AlanlarıDoğal Koruma Alanları Doğayı koruma çalışmalarının amacı bütün bu sorunlara köklü çözümler aramaktır  Bunun ilk adımı da balıkçıları ölçüsüzce avlanmaktan kaçınmaları ya da tropik bölgelerdeki yoksul çiftçileri ağaç kıyımına son vermeleri için bilinçlendirmektir  Dünyanın her yanındaki insanlara doğal kaynaklara zarar vermeden yeryüzünün zenginliklerinden nasıl yararlanacaklarını göstermek, canlılar dünyasını inceleyerek hangi türlerin nerede, ne zaman ve neden tehlikede olduklarını araştırmak, bu türleri korumak için neler yapılabileceğini saptamak bu çalışmaların kapsamına girer  Bitki ve hayvanları korumanın en iyi yollarından biri, bu canlıların yaşadığı toprakları devletin, kurumların ya da kişilerin satın alarak o sınırlar içinde sanayi ve tarım işletmelerinin kurulmasına, insanların yerleşmesine izin vermemeleridir  Bugün "doğal koruma alanı" denen bu tür korunmuş bölgelerin başlangıcı oldukça eski tarihlere dayanır  Yüzyıllarca önce bütün Avrupa'da yalnızca soyluların avlanabildikleri geniş araziler vardı  Bu avlaklar özellikle geyik, ceylan gibi büyük av hayvanlannın rahatça yaşayıp üreyebilmesi için tasarlanmıştı ama birçok küçük hayvana da doğal yaşama ortamı sağlıyordu  Toprak mülkiyeti genellikle babadan oğula geçtiği için hemen hiç bozulmadan günümüze kalan bu avlakların çoğu bugünkü doğal koruma alanlarının ilk çekirdeği olmuştur  En eski doğal koruma alanlarından biri 1576'da Hollanda prenslerinden birinin kurduğu Haagse Bos'tur (Den Haag ya da Lahey Ormanı)  Ama o tarihten 19  yüzyıla kadar buna benzer pek az örnek yapıldı  Hem yabanıl yaşamı koruma, hem de insanların doğayla iç içe yaşayabilecekleri bir ortam yaratma düşüncesini bağdaştıran gerçek anlamda ilk ulusal park 1872'de ABD'de kurulan Yellow-stone Ulusal Parkı'dır  Bunun 19  yüzyıl boyunca Kanada, Afrika, Avustralya ve Yeni Zelanda'da düzenlenen doğal koruma alanları ile ulusal parklar izledi  1920'lerden sonra da Doğu ve Orta Afrika'daki geniş savanlar ile ormanlarda, Batı Afrika'daki büyük bataklıklarda eşsiz koruma alanları kuruldu  Bunlardan en ünlüsü olan Tanzanya'daki Serengeti Ulusal Parkı dünyanın hem en büyük, hem de tür zenginliğiyle en önemli ulusal parklarından biridir  Türkiye'nin ilk ulusal parkı ise 1958'de kurulan Yozgat Çamlığı'dır  Bir yıl sonra Manyas Gölü'nde kurulan Kuş Cenneti Ulusal Parkı da bugün sayıları 20'ye yaklaşan ulusal parklarımız içinde en ünlüsüdür  Ayrıca Türkiye'de 50'ye yakın yerin ulusal park olarak düzenlenebileceği saptanmıştır  (Ayrıca bak  ULUSAL PARKLAR  ) Bazı ulusal parklar yüzlerce, hatta binlerce kilometre karelik alanları kaplarsa da doğal koruma alanlarının hepsi bu kadar büyük değildir  Üstelik korumaya alman bölgenin çok geniş olmaması bazen o bölgedeki canlıların yararına olur  Örneğin İngiltere'deki Suffolk fundalığında yaşayan çok ender bir kelebek türünün soyunu kurtarabilmek için, 1984'te fundalığın üçte bir hektarlık bölümü parça parça sökülerek çevredeki başka bir yere taşınmıştı  Taşınan bu topraklarda hem kelebeklerin yumurtaları, hem de kelebeklerle dayanışma içinde yaşayan bazı karınca türleri barınıyordu  Bu karıncalar toprağın altında gelişen kelebek larvalarını (yavrularını) besleyip karşılığında larvaların salgıladığı tatlı sıvıyı emdikleri için onlar olmadan kelebeklerin yaşamı da tehlikeye düşer  Ne var ki yabanıl yaşamı korumak için yalnızca toprağı satın almak yeterli değildir  Hayvan ve bitkilerin bütün tehlikelerden uzak yaşaması, bütün gereksinimlerinin karşılanması için bölgelerin çok özenle korunup yönetilmesi gerekir  Üstelik bakım giderleri çok yüksektir ve alman her önlem çoğu kez milyonlarca liraya mal olur  Doğal koruma alanları özellikle hayvan türlerinin korunması açısından son derece önemlidir, ama bu yöntemin de iki büyük sakıncası vardır  Bunlardan ilki, bölgenin yakın çevresinde gelişen olayları denetim altına alma güçlüğüdür  İspanya'nın en büyük bataklığı olan Coto Donana, 1961'de kurulan Dünya Yabanıl Yaşamı Koruma Fonu'nun uluslararası koruma programları çerçevesinde ele alıp düzenlediği ilk bölgeydi  O günden bu yana, çevredeki tarım alanlarının akaçlanması (sularının boşaltılması) sonucunda su örtüsü al-çaldığı için Coto Donana bataklıkları artık kurumuştur  İkinci sakıncası, ülkenin bütün topraklarını aynı duyarlıkla korumadıkça, o bölgedeki yabanıl yaşamın kısa sürede çevresinden yalıtılmış küçük bir adacığa dönüşmesidir  Güvenli "geçiş koridorları" olmadan hayvanlar bir bölgeden öbürüne gidemezler; sonunda aynı türden başka topluluklarla ilişki kuramadıkları için genetik yapıları çeşitlene-mez ve sayıları giderek azalır   | 
|   | 
|  | 
|  | Hayvanların Gözetim Altında Üretilmesi |  | 
|  10-08-2009 | #7 | 
| 
Şengül Şirin   |   Hayvanların Gözetim Altında ÜretilmesiHayvanların Gözetim Altında Üretilmesi Soyu giderek tükenen bir hayvan türünün yeniden çoğalabilmesi için alınacak ilk önlem, o türün bireylerinin insan gözetimi altında üremesine yardımcı olmaktır  Nitekim Arabistan oriksi (Oryx leucoryx), Hawaii kazı (Branta sandvicensis), Amazon papağanı (Amazona vittata) gibi soyu tükenmekte olan birçok hayvan yaşadığı doğal ortamdan alınıp hayvanat bahçelerinde başarıyla üretilebilmiştir  Uçucu kuşların en iri örneklerinden biri olan Çalifornia kondorundan (Gymnogyps californianus) da birkaç yıl öncesine kadar yalnızca Califor-nia'nın güneyinde, Santa Barbara yakınlarındaki ormanlık dağlarda yaşayan küçük bir topluluk kalmıştı  Hayvanat bahçelerinde korumaya alınan bu kuşların kuluçka makinelerinden çıkan 15 kadar yavrusu gelecek için hiç değilse küçük bir umuttur  Türkiye'de de başlangıçta çiftçilerin evcil ve damızlık hayvan gereksinimini karşılamak üzere kurulan Devlet Üretme Çiftlikleri'nin bugün dağ koyunu, alageyik gibi soyu azalan yabanıl türleri korumaya alıp üretmesi umut verici bir gelişmedir  Hayvanları gözetim altında üretmenin en büyük güçlüğü, doğadan seçilen bireylerin üremeye ya da sağlıklı bireyler vermeye elverişli olmamasıdır  Seçim şansı çok az olduğu için, doğadan alınan dişi ile erkeğin aynı ana-babanın dölleri olması hem kendilerinde, hem yavrularında kalıtsal bozukluklara yol açabilir  Örneğin çok ender kuşlar olan Mauritius doğanlarından {Falco punctatus) küçük bir topluluk korumaya alınmış, ama dişilerin üçü de aynı soydan geldikleri ve aynı kalıtsal bozukluğu taşıdıkları için yumurtlarken ölmüşlerdi  Gözetim altında üretme programlarının temel amacı, hayvanat bahçesinde yetişmiş yavruları iyice büyüdükten sonra yeniden doğal ortamlarına bırakmak ve orada daha iyi koşullar altında yaşamalarını sağlamaktır  Ne var ki, insan eliyle bakılmaya alışan bu yavrulara kafes dışındaki özgür yaşam her zaman çekici gelmez  Örneğin Hawaii kazı insanlara çok alıştığı için hayvanat bahçelerinde hiç sorun çıkarmadan ürüyor, ama doğal yurdu olan Hawaii adalarındaki yanardağ kraterlerine götürüldüğünde üreme hızı büyük ölçüde düşüyor   İnsan eliyle bakılan yabanıl hayvanların zamanla doğal davranış özelliklerini yitirmesinin en çarpıcı örneklerinden biri kuşkusuz kel aynaklardır (Geronticus eremita)  Üremek için kalabalık sürüler halinde Şanlıurfa'nın Birecik ilçesine gelen bu kuşlar kışın Afrika'ya göç ediyor, ama ertesi yıl giden sürünün pek azı geri dönüyordu  Bunun nedeni, başta çekirge olmak üzere böceklerle beslenen kel aynakların yedikleri böceklerin dokularına yerleşmiş olan tarım ilaçlarıyla zehirlenmesine bağlandı   Sonunda kel aynakların sayısı giderek azahnca, soylarının tükenmesini önlemek için Birecik'teki kuşların kafese alınıp insan eliyle beslenmesine karar verildi  Ama evcilleşen kuşlar birkaç kuşak sonra doğal yaşama uyumsuzluk göstermeye başladılar  İnsan eliyle beslenmeye alışan yavrular doğaya salıverildiğinde ne yiyecek arıyor, ne de göç yolculuğuna çıkıyordu  Nitekim 1989'un mayıs ayında, kafeste bakılan evcil kel aynaklar dışında, Türkiye'de yalnızca bir tek göçmen kel aynak kalmıştı   | 
|   | 
|  | 
|  | Bilinçli Koruma Yöntemleri |  | 
|  10-08-2009 | #8 | 
| 
Şengül Şirin   |   Bilinçli Koruma YöntemleriBilinçli Koruma Yöntemleri Doğal yaşamı koruma uzmanlarının en büyük görevi insanların doğa karşısındaki ilgisiz, duyarsız ve yıkıcı tavırlarını ilgi ve sevgiye dönüştürmektir  Bu amaçla dünyanın her yanında doğa sevgisini yüceltmeye çalışıyor, insanı başka canlıların yaşamına saygı duymaya çağırıyorlar  İlginç bir anahtarlık yapmak için bir foku ya da ayaklarından çöp kutusu yapmak için kocaman bir fili öldürmek bir yaşamı boş yere harcamaktır  Kürkü için avlanan birçok hayvan, boynuzları için öldürülen birçok gergedan türü yok olma tehlikesiyle karşı karşıyadır   Kamuoyunun bilinçsizce tüketilen canlılar ve doğal kaynaklar konusunda duyarlık göstermesi bu kıyımı engelleyebilir  Soyu azalan Apollo kelebekleri {Parnassius apollo) Türkiye'de yakalanıp Avrupalı koleksiyonculara, topraktan sökülen kardelen {Galanthus) soğanları yurtdışındaki seralara satılıyor  Çok sayıda toy kuşu canlı hedef olarak kullanılmak üzere Kenya'dan Ortadoğu ülkelerine kaçırılıyor  Soyu tükenmek üzere olan ve tutsak yaşama kesinlikle uyum sağlayamayan bir kertenkele türü Endonezya'dan alınıp Japon-ya'daki dükkânlarda reklam aracı olarak kullanılıyor  Hayvanların etinden, sütünden, öbür değerli ürünlerinden ve gücünden yararlanmak istiyorsak hiç değilse üremelerine fırsat vermeli ve doğal ortamlarından koparıp almamalıyız  Doğal yaşamın ve kaynakların korunmasında tek tek bireyler kadar devletin yaklaşımı da çok önemlidir  Bugün birçok ülkede toprağın yoksullaşmasını önlemek için çiftçiler geleneksel yöntemlerle toprağı işlemeye, nadasa bırakıp dinlendirerek ve baklagillerle dönüşümlü tarım yaparak toprağın verimini korumaya yönlendirilmiştir  Tarım zararlısı böceklere karşı kullanılan DDT'nin başta av kuşları olmak üzere birçok hayvanın ölümüne yol açtığı saptanınca, birçok ülke bu ilacın kullanımını da yasaklamıştır  Ne var ki, bir kez kullanıldıktan sonra doğadan kolay kolay yok olmayan bu çok zehirli ve tehlikeli madde, hâlâ DDT kullanan ülkelerden kilometrelerce uzaktaki Kuzey Kutbu'nun karlarına bile sinmiştir  Doğanın ve yabanıl yaşamın korunmasında uluslararası kuruluşlara da büyük görevler düşer  Bu konuda çalışan en büyük kuruluşlardan biri 1948'de kurulan Uluslararası Doğa ve Doğal Kaynakları Koruma Birliği'dir  Giderleri büyük ölçüde Birleşmiş Milletler Çevre Programı'nca karşılanan bu kuruluşun çalışma programı, dünyadaki doğal kaynakların ve yabanıl yaşamın yok olmasına izin vermeden insan yararına sunulmasını benimsemiş olan bütün ülkelerce uygulanmaktadır  Soyu azalan türlerin ticaretini denetleyen ve 90 ülkenin işbirliğiyle çalışan başka bir kuruluş da soyu tükenmek üzere olan birçok hayvanın tutsak edilip doğadan uzaklaştırılmasını önlemiştir  Türkiye'de doğayı koruma alanındaki çalışmaların öncüsü Doğal Hayatı Koruma Derne-ği'dir  Bu dernek çeşitli kuşların, özellikle kel aynakların resimlerini yaptığı için "kuş ressamı" olarak tanınan Salih Acar'ın girişimiyle 1975'te kuruldu  İlk iş olarak Birecik'teki kel aynakların korumaya alınıp üretilmesi konusuna eğilen bu derneğin, Köyceğiz'in Dalyan kumsalında üreyen Caretta caretta türü deniz kaplumbağalarını ve Silifke Ovası'ndaki Göksu Deltası'nda yaşayan sazhorozlarını korumak üzere kampanya açması halkın bu ender türlere ilgiyle yaklaşmasında önemli bir adım olmuştur   | 
|   | 
|  | 
|  |