Kyme – Aliağa İzmir
Antik KYME kenti, Aliağa’nın Çakmaklı Köyü yakınındadır
İzmir- Aliağa karayolundan ilerlerken Aliağa’ya 4 km kala soldaki sarı bir tabelanın arkasından gittiğinizde deniz kıyısında şipşirin bir ören yeri karşınıza çıkar
Çevresindeki sanayi yapılarının arasına sıkışmış ve şöyle bir bakıldığında görkemi hemen keşfedilen bu ören yeri, Aiolis Bölgesinin en büyük kenti olan Kyme‘dir
Bölgede İlk kazılar Çekler tarafından yapılmıştır ve 1952 yılında Doktor Baki Örgün yönetiminde kazılar sürdürülmüştür
Buluntular
İzmir Arkeoloji müzesindedir
Aliağa’nın güney batısında, günümüzde Nemrut Koyu denilen Namura koyundadır

Aiolis’in en büyük kentlerinden biri olan
Kyme’den antik tarihçiler, Phrikonis veya Phrikontis olarak da söz etmişlerdir

Bu kentin İtalya’daki Kymai, Makedonya’daki
Kyme kentleri ile bağlantısı olup olmadığı bilinmemektedir
Kyme sözcüğü Hellen dilinde bir anlam taşımamaktadır

Bununla beraber Prof

Bilge Umar, Luwi-Pelasgas dilindeki “Ana Tanrıça’nın kenti” anlamındaki Kama’dan türetildiğini söylemektedir
Kuzey- Batı Anadolu kıyılarına göçen Aioller, bölgenin yerli halkı Pelaoglar’ın elinde bulunan Larissa’yı aldıktan sonra
KYME’yi kurmuşlardır

Tarihçi Strabon
KYME için “Aiolis’in en büyük ve en güzel kenti” şeklinde söz eder
KYME antik kentinin gün ışığına çıkarılması için kazılar İtalyan Catania Üniversitesi’nin katkılarıyla İtalyan Arkeolog Prof

Dr

Sebastiana Lagona tarafından sürdürülmektedir
Batı Anadolu’da kurulun 12 Aiol kentinden biri olan Kyme Antik Kentinin kuruluş tarihi hakkında net bir bilgiye sahip olunamamakla birlikte eldeki buluntular ve antik kaynaklardan yola çıkılarak yaklaşık M
Ö
1046 yıllarına bir tarihleme yapılabilmektedir
M
Ö
VIII yy
da Kyme halkının deniz yolu ticareti yaptığı, denizcilik ve ticarette de ne denli iyi oldukları ünlü Şair Hesiodos’un eserlerinden anlaşılmaktadır
Limanından dolayı Archaik Çağlardan (M
Ö
650–480) beri önemini koruyan Kyme Antik Kentinden halk önceleri geçimini çiftçilikten sağlamış
Strabone’dan öğrendiğimize göre Kyme halkı limanlarından faydalananlardan 300 yıl boyunca vergi almamışlar bu yüzden onların bir deniz kentinde yaşamanın getirilerinden çok geç yararlandıkları bilinmektedir, Ancak zamanla Ticarete yoğunlaşmışlar ve geçte olsa liman vergisi almaya başlamışlardır
Sikke bastıran ilk şehirlerden biridir
İlk baskı sikkelerin ön yüzünde at başı figürü yer almaktadır
Kent önemini Roma devrinde ( M

Ö

30-M

S

395 İmp

’un ilk dönemleri) de korumuştur

Bizans ( M

S

395–1453) ve Orta Çag dönemlerine ait net bir bilgi olmamakla birlikte çıkan az sayıdaki kalıntıdan Bizans döneminin bir piskoposluk merkezi olarak kullanıldığı düşünülmektedir

Osmanlı Döneminde(M

S

1299–1923) ise yerleşim yeri terk edilmiştir
Kyme Antik Kenti öncelikli daha yeni evrelere ait kalıntıları dolayısıyla araştırmacılar tarafından eskiden beni biliniyordu

Ancak eski büyük kentten geriye çok az şey kalmıştı

Kıyıdaki bütün Ege Kentlerinde olduğu gibi
Kyme de büyük şehirlere yapı malzemesi arayan mermer yağmacıları tarafından maalesef yy’lar boyunca talan edilmişti

M

Ö

IV

yy

da
Kyme, Klozomenai ile komşu şehirlerden Leukai’yi ele geçirmek için bir mücadeleye girişmiştir

Delfoi kehanet merkezi Apollon’un “Leukai’de ilk kurban törenini yapacak halka ait olacaktır” sözünü taraflara iletmiştir

Bunun üzerine Klozomenai’liler Smyra körfezinin karşı kıyılarına bir gurup kolonist göndererek onların toplandıkları yeri Klozomenai toprağı saymışlardır

Böylece Klozomenai’liler
Kyme’lilerden önce Leukai’ye gelerek kurban töreni yapmışlar ve yarışı kazanmışlardır
İki tepeye yayıldığı anlaşılan
Kyme, XIX

yy

ın sonlarında Fransız, Alman ve Çekoslovak bilim adamlarının yapmış olduğu küçük çaptaki kazılarla ortaya çıkarılmıştır

Ancak bu araştırmacıların ortaya çıkardıkları kalıntı ve buluntuların ne oldukları pek bilinmemektedir

Daha sonraki yıllarda Ekrem Akurgal (1950) , Baki Öğün (1952) ,Hasan Tahsin Uçankuş (1979) ,Vedat İdil ve Orhan Bingöl (1981-1983) küçük çapta olsa da kazı çalışmaları yapmışlardır

Prof

Sebastane Lagona 1985’den bu yana çalışmaları sürdürmüştür
Kyme’nin kalıntıları İonya kıyılarındaki diğer kentlerin kalıntılarında olduğu gibi yağmalanmış, yeni kentlerin yapımında taşları kullanılmıştır

Bu nedenle de Antik Çağların ünlü
Kyme kentinden günümüze pek az kalıntı gelebilmiştir

Bunlar da sur kalıntıları, ne olduğu yeterince anlaşılamayan anıtsal bir yapı, Ion üslubunda mabet kalıntıları ,gövdeleri yivsiz iki sütun dizisi ile tiyatronun yeridir

Kuzey tepenin eteklerindeki tiyatronun yarım daire şeklindeki Cavea’sının yalnızca izleri görülebilmektedir

Prof

S

Lagona burada yaptığı kazılarda tiyatronun orkestra bölümünün bir kısmı ile on iki sütunun yerleştiği çukurları, mask, silen başı gibi küçük buluntuları ortaya çıkarmıştır
Ayrıca Kuzey Tepe’nin en üst noktasında da İon üslûbunda yapılmış ve Tanrıça İsis’e adanmış bir mabedin varlığından söz edilmişse de yeterli kalıntı bulunamamıştır

Bunların yanı sıra Namurt limanında kuzey ve güney Mendirek’e ait kalıntılar ile çok sayıda yazıt ve sikke ele geçmiştir

Kymede toprak üstünde sayısız çanak çömlek parçalarına çok sayıda rastlanır

M

S

II

yy

da
Kyme’lilerin bastırdıkları sikkeler üzerinde Ephesos Artemis’ine benzeyen bir Anadolu tanrıçasının kabartması dikkati çeker
İzmir Arkeoloji Müzesindeki tunç atlet heykeli ile İstanbul Arkeoloji Müzesindeki Artemis başı en güzel buluntulardır
Yöredeki ilk incelemeler Nemrutta toprak sahibi olan Demostere Balttazi tarafından yapılmış

19

yy sonlarında deneme çukurları açarak gerçek anlamda ilk ciddi kazı çalışmaları yapan Reinach tarafından devam edilmiştir

Çalışmalar sonunda tepenin arkasında yer alan Nekropol gün ışığına çıkarılmış ve birkaç taş heykel elde edilmiştir

Bu malzemeler yeni kurulan İstanbul Arkeoloji Müzesine teslim edilmiştir

Sistemli kazı çalışmalar ise Prag Üniversitesinden Arkeolog Prof

Antonin Salaç yönetimindeki Çekoslovak ekip tarafından 1925 yılında yapılmıştır
Uzun ve verimli bir kazı çalışmasının sonunda bir portik ve kil çalışma bulguları nedeniyle “Yazıcının Evi” seklinde adlandırılan bir ev ve İsisin ufak bir tapınağı, neredeyse tamamı sular altında kalan liman yapısı ve kuzey tepenin güney yamacında çok az bir kısmi günümüze ulaşabilen tiyatro ortaya çıkarılmıştır

Prof

Salaç’in ani ölümünden sonra kazi çalismalarina uzun yıllar ara verilmiş; 1952–1955 yılları arasinda Foça’da kazı yapan Ord

Prof

Dr

Ekrem AKURGAL’ın kısa bir araştırma kazısı dışında hiçbir çalışma yapılmamıştır