Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
adıdır…, destanının, ergenekon, türk

Ergenekon, Türk Destanının Adıdır…

Eski 07-15-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Ergenekon, Türk Destanının Adıdır…



Ergenekon, Türk Destanının Adıdır…





Ergenekon destanı, Göktürklerin türeyişini anlatan bir Türk destanıdır Genel olarak, düşman tarafından hile ile yenilgiye uğratılan Türklerin, Ergenekon Ovası’nda yeniden türeyip tekrar eski yurtlarına dönerek düşmanlarıyla çarpışmalarını anlatır
Türk illerinde Türk oku ötmeyen, Türk kolu yetmeyen, Türk’e boyun eğmeyen bir yer yoktu Bu durum yabancı kavimleri kıskandırıyordu Yabancı kavimler birleştiler, Türkler’in üzerine yürüdüler Bunun üzerine Türkler çadırlarını, sürülerini bir araya topladılar; çevresine hendek kazıp beklediler Düşman gelince vuruşma da başladı On gün savaştılar Sonuçta Türkler üstün geldi



Bu yenilgileri üzerine düşman kavimlerin hanları, beğleri av yerinde toplanıp konuştular Dediler ki: “Türklere hile yapmazsak halimiz yaman olur?”
Tan ağaranda, baskına uğramış gibi, ağırlıklarını bırakıp kaçtılar Türkler, “Bunların gücü tükendi, kaçıyorlar” deyip artlarına düştüler Düşman, Türkler’i görünce birden döndü Vuruşma başladı Türkler yenildi Düşman, Türkleri öldüre öldüre çadırlarına geldi Çadırlarını, mallarını öyle bir yağmaladılar ki tek kara kıl çadır bile kalmadı Büyüklerin hepsini kılıçtan geçirdiler, küçükleri tutsak ettiler



O çağda Türklerin başında İl Kağan vardı İl Kağan’ın da birçok oğlu vardı Ancak, bu savaşta biri dışında tüm çocukları öldü Kayı (Kayan) adlı bu oğlunu o yıl evlendirmişti İl Kagan’ın bir de Tokuz Oguz (Dokuz Oğuz) adlı bir yeğeni vardı; o da sağ kalmıştı Kayı ile Tokuz Oğuz tutsak olmuşlardı On gün sonra ikisi de karılarını aldılar, atlarına atlayarak kaçtılar Türk yurduna döndüler Burada düşmandan kaçıp gelen develer, atlar, öküzler, koyunlar buldular Oturup düşündüler: “Dört bir yan düşman dolu Dağların içinde kişi yolu düşmez bir yer izleyip yurt tutalım, oturalım’” Sürülerini alıp dağa doğru göç ettiler”

Geldikleri yoldan başka yolu olmayan bir yere vardılar Bu tek yol da öylesine sarp bir yoldu ki deve olsun, at olsun güçlükle yürürdü; ayağını yanlış yere bassa, yuvarlanıp paramparça olurdu

Türklerin vardıkları ülkede akarsular, kaynaklar, türlü bitkiler, yemişler, avlar vardı Böyle bir yeri görünce, ulu Allah’a şükrettiler Kışın hayvanlarının etini yediler, yazın sütünü içtiler Derisini giydiler Bu ülkeye Ergenekon dediler

Zaman geçti, çağlar aktı; Kayı ile Tokuz Oguz’un birçok çocukları oldu Kayı’nın çok çocuğu oldu, Tokuz Oguz’un daha az oldu Kayı’dan olma çocuklara Kayat dediler Tokuz’dan olma çocukların bir bölümüne Tokuzlar dediler, bir bölümüne de Türülken Yıllar yılı bu iki yiğidin çocukları Ergenekon’da kaldılar; çoğaldılar, çoğaldılar, çoğaldılar Aradan dört yüz yıl geçti

Dört yüz yıl sonra kendileri ve süreleri o denli çoğaldı ki Ergenekon’a sığamaz oldular Çare bulmak için kurultay topladılar Dediler ki: “Atalarımızdan işittik; Ergenekon dışında geniş ülkeler, güzel yurtlar varmış Bizim yurdumuz da eskiden o yerlerde imiş Dağların arasını araştırıp yol bulalım Göçüp Ergenekon’dan çıkalım Ergenekon dışında kim bize dost olursa biz de onunla dost olalım, kim bize düşman olursa biz de onunla düşman olalım



Türkler, kurultayın bu kararı üzerine, Ergenekon’dan çıkmak için yol aradılar; bulamadılar O zaman bir demirci dedi ki: “Bu dağda bir demir madeni var Yalın kat demire benzer Demirini eritsek, belki dağ bize geçit verir” Gidip demir madenini gördüler Dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler Dağın altını, üstünü, yanını, yönünü odun-kömürle doldurdular Yetmiş deriden yetmiş büyük körük yapıp, yetmiş yere koydular Odun kömürü ateşleyip körüklediler Allah’ın yardımıyla demir dağ kızdı, eridi, akıverdi Bir yüklü deve çıkacak denli yol oldu





Sonra gök yeleli bir Bozkurt çıktı ortaya; nereden geldiği bilinmeyen Bozkurt geldi, Türk’ün önünde dikildi, durdu Herkes anladı ki yolu o gösterecek Bozkurt yürüdü; ardından da Türk milleti Ve Türkler, Bozkurt’un önderliğinde, o kutsal yılın, kutsal ayının, kutsal gününde Ergenekon’dan çıktılar

Türkler o günü, o saati iyi bellediler Bu kutsal gün, Türklerin bayramı oldu Her yıl o gün büyük törenler yapılır Bir parça demir ateşte kızdırılır Bu demiri önce Türk kaganı kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle döver Sonra öteki Türk beğleri de aynı işi yaparak bayramı kutlarlar

Ergenekon’dan çıktıklarında Türklerin kağanı, Kayı Han soyundan gelen Börteçine (Bozkurt) idi Börteçine bütün illere elçiler gönderdi; Türklerin Ergenekon’dan çıktıklarını bildirdi Ta ki, eskisi gibi, bütün iller Türklerin buyruğu altına girdi
……
Moğol ilinde Oğuz Han soyundan il Han’ın hükümdarlığı sırasında Tatarların hükümdarı Sevinç Han Moğol ülkesine savaş açtı ilhan’ın idaresindeki orduyu Kırgızlar ve diğer boylardan da yardım alarak yendi ilhanın ülkesindeki herkesi öldürdüler Yalnız il Han’ınn küçük oğlu Kıyan ve eşi ile yeğeni Nüküz ile eşi kaçıp kurtulmayı başardılar Düşmanın, onları bulamayacağı bir yere gitmeğe karar verdiler

Yabanî koyunların yürüdüğü bir yolu izleyerek yüksek bir dağıda dar bir geçite vardılar Bu geçitten geçerek içinde akar sular,pınarlar, çeşitli bitkiler, çayırlar, meyva ağaçları, çeşitli avların bulunduğu bir yere gelince Tanrıya şükrettiler ve burada kalmağa karar verdiler Dağın doruğu olan bu yere dağ kemeri anlamında “Ergene” kelimesiyle “dik” anlamındaki “Kon” kelimesini birleştirerek “Ergenekon” adını verdiler Kıyan ve Nüküz’ün oğulları çoğaldı Dört yüz yıl sonra kendileri ve sürüleri o kadar çoğaldılar ki Ergenekon’a sığamadılar Atalarının buraya geldiği geçitin yeri unutulmuştu Ergenekon’un çevresindeki dağlarda geçit aradılar

Bir demirci, dağın demir kısmı eritirlerse yol açılabileceğini söyledi Demirin bulunduğu yere bir sıra odun, bir sıra kömür dizdiler ve ateşi yaktılar Yetmiş yere koydukları yetmiş körükle hep birden körüklediler Demir eridi, yüklü bir deve geçecek kadar yer açıldı İlhan’ın soyundan gelen Türkler yeniden güçlenmiş olarak eski yurtlarına döndüler, atalarının intikamını aldılar

Egenekondan çıktıkları gün olan 21 martta her yıl bayram yaptılar Bu bayramda bir demir parçasını kızdırırlar, demir kıpkırmızı olunca önce Hakan daha sonra beyler demiri örsün üstüne koyarak döğerler Bugün hem yeniden özgür hem de bahar bayramı olarak hala kutlanmaktadır
Uygur Destanları Uygurlara âit Türeyiş ve Göç isimli iki destan parçası tesbit edilmiştir Türeyiş parçası Çin kaynaklarından Göç ise hem Çin hem İran kaynaklarında bulunmaktadır
……





Ergenekon Destanı, Büyük Türk Destanı’nın bir parçasıdır Kök-Türkler çağını konu alır Ergenekon Destanı’nın, Türk destanlarının içinde ayrı ve seçkin bir yeri olup, en büyük Türk destanlarından biridir Ergenekon Destanı’nın, Türk toplum yaşamında yüzyıllarca etkisi olduğu gibi, bugün bile Anadolu’nun dağlık köylerinde, birtakım gelenek ve göreneklerde etkisi görülmektedir

Ergenekon Destanı, Bozkurt Destanı’nın ana çizgileri üzerine kurulmuş olup, bu destanın serbestçe genişletilmiş biçimidir diyebiliriz Daha doğrusu Bozkurt Destanı ile kaynağını belirleyen Türk soyu, Ergenekon Destanı ile de gelişip güçlenmesini, yayılış ve büyüyüş dönemlerini anlatmıştır

Çin tarihlerinin de yazmış olduğu Bozkurt Destanı’nın bittiği yerde, Ergenekon Destanı başlar Bozkurt Efsanesi’nin devamı, Ergenekon Destanı’dır Ergenekon Destanı, Cengiz Han çağında moğollaştırılmıştır Ancak bu efsanenin kökleri ve ana motifleri, açıkça Kök Türkler ile ilgilidir

Kök Türk Devleti, MS 6yydan itibaren bir cihan imparatorluğu olmuş ve 200 yıl yaşamıştır Böyle büyük ve güçlü bir devletin, ilkel Moğollar’dan bir efsane alıp kökenlerini ona dayandırması mümkün değildir Ayrıca, Ergenekon Destanı’nın ana motiflerinden biri, Demirci’dir Destanda demirci, dağda demir madeni bulur ve Türkler bu demir madenini eriterek Bozkurt’un önderliğinde Ergenekon’dan çıkarlar Unutmamak gerekir ki, Göktürkler’in ataları da demirci idiler Onlar en iyi çelikleri işler, başka devletlere silah olarak satarlardı Göktürkler’in ataları, demir cevherleriyle dolu dağların eteklerinde türemişler, demirleri eriterek yeryüzüne çıkmışlardı Sonradan kendilerinin de demirci olmaları bundan ileri gelmektedir

Göktürkler’in temel toprakları olan Altay ve Sayan dağları, zengin demir madenlerinin bulunduğu bir yerdi Burada çıkan demirin yüksek cevherli olması ve Türkler tarafından mükemmel bir biçimde işlenmesi, çağın Türk savaş endüstrisinin en önemli özelliği idi Göktürkler çağında Türkler’in işlettikleri demir ocakları ve dökümevleri bulunmuştur Göktürkler demirden ürettikleri kılıç, kargı, bıçak gibi savaş araçlarının yanında yine demirden saban, kürek, orak gibi tarım araçlarını yapmakta da usta idiler Oysa, Göktürklerden tam beş yüzyıl sonra, yine Türklerle birlikte olmak üzere bir devlet kuran Moğollar, demirciliği bilmezlerdi

Cengiz Han zamanında Moğollar’a elçi olarak gönderilen Çin’deki Sung sülalesinin generali Men Hung, yazmış olduğu ”Meng-Ta Pei-lu” adlı ünlü seyahatnamesinde, Moğollar’ın Cengiz Han’dan önce maden işlemeyi bilmediklerini, ok uçlarını bile kemikten yaptıklarını, Moğollar’a demir silahların Uygur Türkleri’nden geldiğini anlatmaktadır Zaten Moğollar, demirciliği Uygur Türkleri’nden öğrenmişlerdir Aslında demircilik, o çağın Moğol düşüncesine göre büyücülere özgü korkunç bir sanattı Ayrıca Bozkurt, Türkler’in kutsal hayvanıdır Moğollar’ın kutsal hayvanı köpektir

Ergenekon Destanı’nda Türkler, Ergenekon ovasından çıkmak istediklerinde yol bulamazlar Çare olarak da dağların demir madeni içeren bölümlerini eritip bir geçenek açmayı düşünürler Demir madenini eritmek için dağların çevresine odun-kömür dizilir ve yetmiş deriden yetmiş körük yapılıp yetmiş yere konulur Yedi ve yetmiş sayıları, dokuz ve katları ile birlikte, Türkler’in mitolojik sayılarındandır Moğollar’ın mitolojik sayıları ise altı ve altmıştır Destanda altmış yerine yetmiş sayısına yer verilmesi, bu efsanenin Moğolca bir metinden öğrenilmemiş olduğunu, Türkler’e ait olduğunu gösterir
Mağaralar, Türk mitolojisinde ve Türk halk düşüncesinde önemli bir yer tutarlar Bu, yalnızca Göktürk efsanelerinde, Bozkurt ve Ergenekon destanlarında değil, Anadolu’daki masallarda da böyledir Göktürk efsanelerinin, Bozkurt ve Ergenekon destanlarındaki motiflerin ufak değişikliklere uğramış örneklerini, Anadolu efsanelerinde de bulabiliriz Hatta islami hikayelerde bile:

Bir Anadolu efsanesinde Muhammed Hanefi (Hz Ali’nin Hz Fatma’dan sonra evlendiği ve bu evlilikten olan dört çocuğundan biridir Diğer Çocukları; ise Ümmü Gülsüm, Zeynep ve Kasım’dır), önüne çıkan bir geyiği kovalar Geyik bir mağaradan içeri girer Muhammed Hanefi de geyiğin arkasından mağaraya girer Mağaradan geçerek büyük bir ovaya varır ve burada Mine Hatun’la karşılaşır Dikkat edilirse, bu Anadolu efsanesindeki mağara, Bozkurt’un hayatta kalan tek Türk gencini götürdüğü mağaranın ve mağaradan çıkılan ova da yine Bozkurt Destanı’ndaki kurdun, yaşayan tek Türk gencini mağaradan geçerek götürdüğü ovanın aynısıdır Ayrıca yine bu ova, Ergenekon Destanı’ndaki Kayı ile Tokuz Oguz’un yurt tuttukları ovanın aynısıdır

Altay Türkleri’nin efsanelerinde de Bozkurt ve Ergenekon destanlarının izlerini görmek mümkündür Bir Altay efsanesinde, bir bahadır avlanırken karşısına çıkan geyiği kovalamağa başlar En sonunda bir Bakır-Dağ’ın önüne gelirler Baştan başa bakırdan yapılmış olan dağ birden açılır ve geyik açılan delikten içeri girer Genç bahadır da geyiği izler Az sonra geyik kaybolur Efsanenin devamında bahadır türlü canavarla, iyi yürekli yaşlı kişilerle, çok güzel kızlarla karşılaşır Bu Altay efsanesinde de aynı mağara ve mağaradan geçilerek ulaşılan ova motifleri vardır ve bu Altay efsanesi, Muhammed Hanefi’nin efsanesine belirgin bir biçimde benzemektedir Altay masal ve efsanelerinde bu tür öykülerin daha mitolojik biçimde olanları da vardır

Asya Büyük Hun Devleti’nde, bizzat Hun hakanının başkanlık ettiği törenler vardır Bu törenlerden en önemlisinde, devletin ileri gelenleri toplanarak Ata Mağarası’na giderler ve orada, hakanın başkanlığında dini törenler yapılır, atalara saygı gösterilir Aynı törenler, Göktürk Devleti’nde de yapılagelmiştir Bu adı geçen Ata Mağarası, Bozkurt’un Türk gencini düşmandan kaçırıp sakladığı ve Ergenekon’a ulaştırdığı mağaradır Ancak bugün, bu mağaranın yeri bilinmiyor Tabgaçlar da kayaları mağara biçiminde oyarlar ve burada yere, göğe, ata ruhlarına kurban sunarlardı Bu kurban töreninden sonra da, çevreye kayın ağaçları dikilir, o bölgede kutsal bir orman oluşturulurdu Asıl önemli olan nokta ise, bütün milletçe bunlara inanılması ve devletin de bu efsaneye saygı



göstermesidir Ayrıca, Aybek üd-Devâdârî’nin anlattığı, Türkler’in kökenine ilişkin ”Ay Ata Efsanesi”nde de mağara ve mağarada türeme motifi vardır Bu efsanede de, Türkler’in ilk atası olan Ay Ata, bir mağarada meydana gelir Ay Ata Efsanesi’ndeki mağara, ilk ataya bir ana rahmi görevi görmüştür

Ergenekon Destan’ı, Türkler’in yüzyıllarca çift sürerek, av avlayarak, maden işleyerek yaşayıp çoğaldıkları, etrafı aşılmaz dağlarla çevrili kutsal toprakların öyküsüdür Ergenekon Destanı’nın önemli bir çizgisi, Türkler’in demircilik geleneğidir Maden işlemek, demirden ve en iyi çelikten silahlar yapmak, Eski Türkler’in doğal sanatı ve övüncü idi Ergenekon Destanı’nda Türkler, demirden bir dağı eritmiş ve bunu yapan kahramanlarını da ölümsüzleştirmişlerdir

Ergenekon Destanı ilk kez, Cengiz Han’ın kurmuş olduğu Türk-Moğol Devleti’nin tarihçisi Reşideddin tarafından saptanmıştır Reşideddin, ”Câmi üt-Tevârih” adlı eserinde Ergenekon Destanı ile ilgili geniş bilgiler vermektedir Fakat Reşideddin, -yukarıda da değinildiği gibi- bir Türk destanı olan Ergenekon Destanı’nı moğollaştırmıştır (Ergenekon Destanı’nın nasıl moğollaştırıldığı hakkında ProfDrBahaeddin Ögel’in, Türk Mitolojisi [1cilt, 59-71 sayfalar] adlı yapıtında geniş bilgiler vardır)

Ergenekon Destanı, Hıve hanı Ebulgazi Bahadır Han’ın 17yyda yazmış bulunduğu ”Şecere-Türk” (Türkler’in Soy Kütüğü) adlı esere de kaydedilmiştir
Yakup Kadri Karaosmanoğlu, Kurtuluş Savaşında’ki Anadolu’yu, Ergenekon’a benzeterek aynı adı taşıyan bir kitap yazmıştır

Ergenekon Destanı’nda Bozkurt, öteki Türk destanlarında da olduğu gibi, ön planda ve baş roldedir Bu kez Türkler’e yol göstericilik, kılavuzluk yapmaktadır
Bir rivayete göre Türkler, Ergenekon’dan 9 Martta çıkmışlardır Başka bir rivayet ise bu tarihi 21 Mart (Nevruz Bayramı) olarak verir Öyle anlaşılıyor ki, Ergenekon’dan çıkış işlemleri 9 Martta başlamış, 21 Martta da tamamlanmıştır
Destan aşağıda özetlenmiştir:

Türk illerinde Türk oku ötmeyen, Türk kolu yetmeyen, Türk’e boyun eğmeyen bir yer yoktu Bu durum yabancı kavimleri kıskandırıyordu Yabancı kavimler birleştiler, Türkler’in üzerine yürüdüler Bunun üzerine Türkler çadırlarını, sürülerini bir araya topladılar; çevresine hendek kazıp beklediler Düşman gelince vuruşma da başladı On gün savaştılar Sonuçta Türkler üstün geldi

Bu yenilgileri üzerine düşman kavimlerin hanları, beğleri av yerinde toplanıp konuştular Dediler ki:
“Türkler’e hile yapmazsak halimiz yaman olur !”
Tan ağaranda, baskına uğramış gibi, ağırlıklarını bırakıp kaçtılar Türkler,
”Bunların gücü tükendi, kaçıyorlar” deyip artlarına düştüler Düşman, Türkler’i görünce birden döndü Vuruşma başladı Türkler yenildi Düşman, Türkler’i öldüre öldüre çadırlarına geldi Çadırlarını, mallarını öyle bir yağmaladılar ki tek kara kıl çadır bile kalmadı Büyüklerin hepsini kılıçtan geçirdiler, küçükleri tutsak ettiler

O çağda Türkler’in başında İl Kağan vardı İl Kağan’ın da birçok oğlu vardı Ancak, bu savaşta biri dışında tüm çocukları öldü Kayı (Kayan) adlı bu oğlunu o yıl evlendirmişti İl Kagan’ın bir de Tokuz Oguz (Dokuz Oğuz) adlı bir yeğeni vardı; o da sağ kalmıştı Kayı ile Tokuz Oguz tutsak olmuşlardı On gün sonra ikisi de karılarını aldılar, atlarına atlayarak kaçtılar Türk yurduna döndüler Burada düşmandan kaçıp gelen develer, atlar, öküzler, koyunlar buldular Oturup düşündüler: “Dörtbir yan düşman dolu Dağların içinde kişi yolu düşmez bir yer izleyip yurt tutalım, oturalım” Sürülerini alıp dağa doğru göç ettiler

Geldikleri yoldan başka yolu olmayan bir yere vardılar Bu tek yol da öylesine sarp bir yoldu ki deve olsun, at olsun güçlükle yürürdü; ayağını yanlış yere bassa, yuvarlanıp paramparça olurdu

Türkler’in vardıkları ülkede akarsular, kaynaklar, türlü bitkiler, yemişler, avlar vardı Böyle bir yeri görünce, ulu Tanrı’ya şükrettiler Kışın hayvanlarının etini yediler, yazın sütünü içtiler Derisini giydiler Bu ülkeye “ERGENEKON” dediler

Zaman geçti, çağlar aktı; Kayı ile Tokuz Oguz’un birçok çocukları oldu Kayı’nın çok çocuğu oldu, Tokuz Oguz’un daha az oldu Kayı’dan olma çocuklara Kayat dediler Tokuz’dan olma çocukların bir bölümüne Tokuzlar dediler, bir bölümüne de Türülken Yıllar yılı bu iki yiğidin çocukları Ergenekon’da kaldılar; çoğaldılar, çoğaldılar, çoğaldılar Aradan dört yüz yıl geçti
Dört yüz yıl sonra kendileri ve süreleri o denli çoğaldı ki Ergenekon’a sığamaz oldular Çare bulmak için kurultay topladılar Dediler ki:

“Atalarımızdan işittik; Ergenekon dışında geniş ülkeler, güzel yurtlar varmış Bizim yurdumuz da eskiden o yerlerde imiş Dağların arasını araştırıp yol bulalım Göçüp Ergenekon’dan çıkalım Ergenekon dışında kim bize dost olursa biz de onunla dost olalım, kim bize düşman olursa biz de onunla düşman olalım
Türkler, kurultayın bu kararı üzerine, Ergenekon’dan çıkmak için yol aradılar; bulamadılar O zaman bir demirci dedi ki:

“Bu dağda bir demir madeni var Yalın kat demire benzer Demirini eritsek, belki dağ bize geçit verir
Gidip demir madenini gördüler Dağın geniş yerine bir kat odun, bir kat kömür dizdiler Dağın altını, üstünü, yanını, yönünü odun-kömürle doldurdular Yetmiş deriden yetmiş büyük körük yapıp, yetmiş yere koydular Odun kömürü ateşleyip körüklediler Tanrı’nın yardımıyla demir dağ kızdı, eridi, akıverdi Bir yüklü deve çıkacak denli yol oldu
Sonra gök yeleli bir Bozkurt çıktı ortaya; nereden geldiği bilinmeyen Bozkurt geldi, Türk’ün önünde dikildi, durdu Herkes anladı ki yolu o gösterecek Bozkurt yürüdü; ardından da Türk milleti Ve Türkler, Bozkurt’un önderliğinde, o kutsal yılın, kutsal ayının, kutsal gününde Ergenekon’dan çıktılar

Türkler o günü, o saati iyi bellediler Bu kutsal gün, Türkler’in bayramı oldu Her yıl o gün büyük törenler yapılır Bir parça demir ateşte kızdırılır Bu demiri önce Türk kaganı kıskaçla tutup örse koyar, çekiçle döver Sonra öteki Türk beğleri de aynı işi yaparak bayramı kutlarlar

Ergenekon’dan çıktıklarında Türkler’in kaganı, Kayı Han soyundan gelen Börteçine (Bozkurt) idi Börteçine bütün illere elçiler göderdi; Türkler’in Ergenekon’dan çıktıklarını bildirdi Ta ki, eskisi gibi, bütün iller Türkler’in buyruğu altına gire Bunu kimi iyi karşıladı, Börteçine’yi kagan bildi; kimi iyi karşılamadı, karşı çıktı Karşı çıkanlarla savaşıldı ve Türkler hepsini yendiler Türk Devleti’ni dört bir yana egemen kıldılar
Türk Beğleri, Ergenekon’dan Çıkış Gününü Kızgın Demir Döğerek Kutluyorlar

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.