Şengül Şirin
|
Hayberin Fethi
Hayberin Fethi
Hicretin yedinci yılı Muharrem ayının sonları ve miladi 628 senesiydi Daha önce M edine'den yaklaşık yüz mil (160-170 km ) kadar uzakta bulunan ve yedi kaleye sahip olan bir yerleşim yeri vardı Adı: "Hayber" Burada bulunan Yahudiler, daha önce bir çok fime hareketlerinde bulunmuş, hatta Hendek Savaşının padak vermesine sebep olmuşlardı Yahudiler, yine rahat durmuyorlardı Mekkeli müşriklerle yeni bir anlaşma yapmaya çalışıyorlardı
Yapılan bu anlaşmaya göre, Peygamberimiz (s a v), hangi
Tarafa yürürse, karşı tarafda Medine’ye baskın düzenleyecekti Ne var ki bu plânlar, Hudeybiye anlaşmasıyla neticesiz kalıyordu
Arap halkının en büyük ticaret kaynağı olan Şam yolu üzerinde bulunan Yahudiler, her an tehlike oluşturdukları için, onların etkisiz hale getirilmesi için Hayber'in bir an evvel halledilmesi gerekiyordu
Kâinatın efendisi (s a v), bu maksada Hayber gazasına çıkmaya karar verir ve Ashabına hazır olunması emrini verir
Bu emir üzerine Müslümanlar derhal toplandılar ve 200'ü adı olmak üzere 1600 kadar mücahit yola çıktılar
Mücahider tekbir getirerek yollarına devam ederken, bir ara yüksek sesle tekbir getirilmesi üzerine Efendimiz (s a v) şöyle buyurdular:
"Kendinize acıyın, sesinizi fazla yükseltmeyiniz, zira siz ne sağın çağırıyor, ne de gaibe bağırıyorsunuz Her şeyi bilen ve işiten ve her şeye, her şeyden daha yakın olan Allah'a dua ediyorsunuz"
Peygamber efendimiz (s a v), yolculuk esnasında her konakladığı yerde şu şekilde dua ediyordu:
"Ey Allah'ım!
Gelecek endişesinden, geçmişin üzüntüsünden, güçsüzlükten, gevşeklikten, pintilikten, korkaklıktan, bel büken borçtan, zalim ve haksız kimselerin tasallutundan sana sığınırım"
Efendimiz (s a v), mücahiderle birlikte bir gece vakti Hayber'e vardılar Gece, baskında bulunmak istemediklerinden sabahı beklediler Sabah olunca, Hayberliler o sırada kalelerinden çıkıp tarlalarına gidiyorlardı Tam o sırada İslâm ordusuyla karşılaştılar Hayberli Yahudiler bu durum karşısında şaşırdılar ve derhal geri kaçıp kalelerine sığındılar Hayberliler, İslâm ordusuyla savaşma konusunu görüştüler ve çarpışmaya karar verdiler Savaş, Yahudilerin Müslümanların üzerine ok atmasıyla başladı
Günlerce devam eden savaş esnasında bir ara Resûl-i Ekrem Efendimiz (s a v), baş ağnsına yakalandılar Yerine önce Hz Ebu Bekir'i daha sonra Hz Ömer'i görevlendirdi
Yahudiler zorlu bir müdafaa veriyorlardı Kuşatma da uzadıkça uzuyordu Bir ara Resûluliah Efendimiz (s a v), şöyle bir müjde verdi:
"Yarın sancağı öyle birisine vereceğim ki, Allah ve Resulü onu sever, o da Allah ve Resûlü'nü sever Allah onun eliyle bu fethi gerçekleştirecektir"
Bunun üzerine mücahitler bu merak içinde sabahladılar Sabah olunca Resûl-i Ekrem (s a v) Efendimiz:
"Ali nerede?" diye sordu
O sırada Hz Ali (r a), gözlerinden rahatsız bulunuyordu Durum Peygamber efendimize (s a v) bildirildi Hz Ali (r a) göz¬lerinden rahatsız bir vaziyette Efendimiz'in huzuruna getirildi Kâinatın Efendisi'nin duasıyla Hz Ali'nin gözleri derhal şifâ buldu
Efendimiz (s a v), Hz Ali'ye şöyle dua etti
"Allah'ım! Soğuğun sıkıntısını bundan gideri"
Hz Ali'nin o günden sonra ne soğuktan ne de sıcaktan rahatsızlandığı hiç görülmemiştir
Resûl-i Ekrem Efendimiz (s a v), ak sancağını Hz Ali'ye teslim etti Ayrıca kendisine bir zırh giydirdi ve "zülfikâr" adındaki kılıcı beline bizzat bağladı, sonra da ona şu talimatı verdi:
"Allah, sana fetih nasib edinceye kadar çarpış, sakın arkana dönmeyesin!"
Hz Ali (r a) büyük bir aşk ve heyecanla sancağı eline alarak harekete geçti
Resûl-i Ekrem efendimiz (s a v), kendisine ayrıca bazı tavsiyelerde bulundu:
“Ya Ali, Onların kalelerinin yanına varıncaya kadar vakar ve ciddiyet içinde ilerle, sonra da onları İslâm'a davet et Müslüman oldukları takdirde dini mükellefiyetleri kendilerine bildir"
"Ya Ali, Allah'a yemin ederim ki, senin vasıtanla, Allah'ın onlardan bir tek kişiyi hidayete erdirmesi, senin için pek çok kızıl develere sahip olup onların Allah yolunda sadaka vermenden daha hayırlıdır"
Hz Ali (r a), Resûl-i Ekrem Efendimiz'den (s a v) teslim aldığı beyaz sancağı ile mücahiderin önünde ilerleyip sancağı Yahudilerin en sağlam kale olarak sığındıkları "Natat" kalesinin yanı basma dikti Önce onlara İslâm'ın esaslarını anlatıp kendilerini İslâm'a davet etti Ne var ki, Yahudiler buna hiç yanaşmadılar ve çarpışmak için harekete geçtiler Yapılan ilk karşılaşmada bir çok yiğideri, mücahider tarafından yere seriliyordu
Bu sırada "Merhab" adında Yahudilerce oldukça cesur kabul edilen biri ortaya çıkarak heybetli bir eda ile seslendi:
"Ben kükreyen aslanları kılıç ve mızrakla yere seren bir adamım!"
Bunu duyan Hz Ali (r a) de ona şu karşılığı verdi:
"Ben de, annemin bana Haydar (Arslan) diye isim taktığı kişiyim, yiğitlik ve cesarette, ormanlardaki en büyük ve gösterişli arslanlar gibiyim Sizi yaşatmayacak ve yerlere sereceğim"
İki yiğit karşı karşıya geldi  Yapılan teke tek karşılaşmada, Yahudilerin sözde en güçlü, kuvvedi adamı olan Merhab, Allah'ın arslanı Hz Ali (r a) karşısında dayanamayıp yerlere serildi Zülfıkâr denilen kılıç onu ikiye bölmüştü 
Kâinatın Efendisi (s a v), bu durum karşısında muhacirlerine dönerek onlara şöyle seslendi:
"Sevinin! Hayber'in işi arük kolaylaştı"
Yahudilerin morali bozulmuştu Çünkü en çok güvendikleri, az önce meydanlarda kükreyen Merhab şimdi ortalıkta arzı endam etmiyordu
Mücahitler Yahudilere yüklendiler ve bir çok yahuudinin canı cehenneme yuvarlandı O gün sadece Hz Ali'nin öldürdüğü Yahudi sayısı, sekizdi
Hz Ali (r a), şiddetli çarpışma esnasında bir ara kalkan elinden düşünce, Allah'ın arslanı derhal kalenin kapışım yerinden sökerek kendisine kalkan olarak kullanmaya başladı Fetih sona erince Hz Ali kalkanı elinden bıraktı Kapıyı kaldırmak üzere sekiz kişi kapıyı kaldırmak istediyse bile onu bir türlü kaldıramadılar
Yahudiler mücahitlerin hücumuna dayanamayıp gerisin geri koşmaya başladılar Düşman tarafı bozguna uğramıştı
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|