![]() |
Şapka Kurbanları - (Son Devrin Din Mazlumları) |
![]() |
![]() |
#1 |
GöKKuŞaĞı
![]() |
![]() Şapka Kurbanları - (Son Devrin Din Mazlumları)ATIF HOCA’YA DOĞRU Şeyh Said’in asılısından 5 ay sonra Türkiye Büyük Millet Meclisine «Şapka iktisası» ismiyle şapka giymeyi mecburî kılan bir kanun getiriliyor! Hayret! Örf ve âdet ölçüleri dururken kılığı kanunla biçilmiş ve mecburî kılınmış hangi millet var bu dünyada? ![]() ![]() Üniforma için bile aynı şey… İnsanoğlu dilerse onu giyer ve belirttiği mesleğe girer; dilemezse de hem o meslekten, hem üniformasından uzak kalır ![]() ![]() ![]() ![]() «Giyyom Tel»e selâmlaması emredilen şapka:— Ben varım! Diyen bir sembol ![]() ![]() Türk’e zorla giydirilen şapka ise: — Sen yoksun! Diyen bir remz… Şeyh Said hadisesinin hemen arkasından başlayan ve lâiklik teranesiyle devam eden İslâmı kazıma hareketi hiçbir fikrî, ilmî ve hukukî tepkiye çarpmadı ![]() — Eğer lâiklik, dini devletten ayırmak, tarafları birbirinin dünyasına el atmaktan yasaklamak demekse (ki Avrupalı anlayış budur!), müslümanların, üzerinden ruhî ve menfî bir mânâ tüttüğüne inandığı şapkayı zorla kellelere oturtma fermanı nasıl çıkartılabilir? Her şey bir tarafa, tamamen Batılı bir ilim ölçüsünde, hem de Örf, âdet ve an’aneyle perçinli, ferdî zevk ve meşrebe devlet müdahalesi hangi hukuk telâkkisine hazmettirilebilir? Fertlere tenasül âletlerini fera edip, bir de üzerine kırmızı kordelâ bağlamalarını emretmek (hiç olmazsa onda küfür yok!) bu işten daha az zalim olmaz mı? Hıristiyandan müslümanı ayırd edici alâmet ve işaretler, salip, zünnar (papasların beline bağladığı düğümlü ip) ve kenarlı şapka olduğuna göre, bunu âdi bir giyim eşyası gibi müslümana zorla teklif etmek, onun din hislerine tecavüz olmaz da ne olabilir ve lâikliğin hangi maddesine uy durulabilir? Bir işi telkin etmek başka, cebretmek başka şeylerken, hiç değilse onu şahsî tercihe bırakmak yerine «buldok» köpeğine çenesinden bağlı takke giydirir-cesine bir hareket, o millete acaba ne gözle bakmak olur? Evet, şapka âdi bir giyim eşyasıdır; fakat salip de nihayet âdi bir mâden ve basit bir madde parçası olduğuna göre, sırf belirttiği remz ve mâna yüzünden benimsenemez oluyor da, asırlardır cedlerimizin küfür alâmeti saydığı bir nesne nasıl ruh gümrüğünden vergisiz ve muayenesiz geçirilebiliyor? Ya şahsiyet? ![]() ![]() Mahmut Goloğlu imzalı ve «Devrimler ve Tepkileri» isimli eserden «Şapka iktisası» kanununun Mecliste nasıl ele alındığını takip edelim: Teklifin sahibi, geçenlerde ölen, müteveffa Demokrat Parti kurucularından ve Halk Partisine karşı hürriyet mücahitlerinden (!) Refik Koraltan… Şeyh Said meselesinde de vurup kinci, silip süpürücü saldırganlardandı o… Bakın, insanlar nerelerden gelip nerelere vardıkları iddiasında: «İşte bu sırada, Konya Mebusu Refik Bey ile birkaç arkadaşı Şapka Giyilmesi (Şapka İktisası) hakkındaki kanun tekliflerini Meclis Başkanlığına verdiler ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() (Devrimler ve Tepkileri - s ![]() Bakın siz işe! —Tasarruf edebileceğimiz, tasarruf selâhiyetine malik bulunduğumuz kişiler olarak önce mebuslar ve memurlar giysin de halka örnek olsun, halk da onları takip etsin!Denileceği yerde, birkaç mankene giydirdikleri şapkayı milletçe ve kendi kendisine giyilmiş gösteriyorlar da Meclisi ve devleti halkı takip etmeye zorluyorlar ![]() ![]() ![]() Bakın siz bu satırları nakleden muharririn (Mahmut Goloğlu) görüşüne: «Görülüyor ki, şapka giyme zorunluğu halk için teklif edilmemiştir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sözde aydınlar dünyasının sembolü şapkayı aydın olmayan halk benimsiyor ve kendi kendisine başına geçiriyor da aydınlar için kanun yapmak, yâni onları şapka giymeye zorlamak icap ediyor!?!? ![]() ![]() Hakikatleri tepetaklak etmekte, bilmem ki, bundan daha hayâsız, yüzsüz bir misal gösterilebilir mi? Sen memuruna şapkayı bir emirle de giydirebilirsin, fakat hiçbir şeyden haberi olmayan halkı misal diye ele alıp, sanki mukavemet aydınlardan ve memurlardan geliyormuş gibi: — Kanunu onlar için çıkarıyorum! Diyebilir misin?Mecliste dâvayı bu çapta ele almak şöyle dursun, en cılız mikyasta abes bulan kimse yoktur ![]() —Bu kanun ![]() Nureddin Paşa’nın, Anayasadaki cebr ve zoru yasaklayan kayıttan başka, itirazına basamak yapabildiği (ideolojik) bir görüşü yoktur, o sadece İslâmi duygusuyla hareket etmekte ve bunu açığa vuramamakta ve bir çirkinliği hissetmiş olmaktan ileriye varamamaktadır ![]() Refik Koraltan başta, Ahmed Ağaoğlu, İlyas Sami, Hoca Rasih Efendi, Şükrü Kaya, Necati Bey gibi, milletin kendi kendisine şapkayı giydiği ve bunun kanunlaşması gerektiği iddiasındaki millet (!) savunucuları, tarihte eşi görülmedik demagocya dilleriyle Nureddin Paşa ‘nın üstüne çullanıyorlar; hele bunlardan Rasih Efendi şapkanın cevazına Allah Resulünü şahit gösterecek kadar şenaatte ileri gidiyor ve kanun kabul ediliyor: «Türkiye Büyük Millet Meclisi Üyeleri ile genel, özel ve bölgesel idarelere ve bütün kuruluşlara bağlı memurlar ve müstahdemler Türk milletinin giymiş olduğu şapkayı giymek zorundadır ![]() ![]() Halkın bizzat giydiği ve hükümeti arkasından çektiği gibi «havsalasûz - akıl yakıcı» ve hayal çatlatıcı bir yalana âlet edilen şapka(ki halk onun melon çeşidine melun adını takmıştır) bir anda ve yer yer Anadolu’nun vicdanına kapkara rengiyle oturuveriyor ve Erzurum, Rize, Giresun, Maraş, Kayseri, Konya ve daha bazı merkezlerden mahzun müslümanların acıklı direnmeleri başlıyor ![]() Kısa kısa noktalayalım ![]() Çarşıda kapatılan dükkânların kepenk sesleri… Heyecanlı bir kalabalık… Kalabalık Vilâyet binasının önünde… Sesler: — Şapkayı istemiyoruz! Gâvur kılığına giremeyiz! Kalabalık süngülü jandarma zoruyle dağıtılıyor ![]() Rize; Güney su nahiyesi… Sabit Tarakçıoğlu adında gayet itibarlı, kafası ilim ve kalbi vecd dolu bir vaiz halka hitap ve şapkanın din gözünde mahiyetini izah etmekte… Heyecan… Camiden çıkan yığın soluğu karakolda alıyor: Karakoldaki onbaşı halka «Ben de sizdenim!» diyor ve başındaki şapkayı yere çalıyor ![]() ![]() Güneysu ahalisi Rize istikametinde yürümeye koyuluyor ![]() ![]() — Rize ayaklanmıştır! Süratle tedbir! ![]() ![]() Halbuki bütün suçu «şapka giymeyiz!» demekten ibaret ve her türlü fiilî isyan davranışından çekingen kalabalık, çoğu seyirci ve körü körüne katılmış 80-100 kişi…Ankara telâşta… Bir zamanların kahraman Hamidi-ye’si şimdi Rize önünde ve kahramanlık toplarını havaya ateş etmekle göstermekte… İstiklâl Mahkemesi de tezgahım kurmuş, dirhem kafesi yere mıhlı adalet terazisini dengelemekle meşgul…8 idam kararı… Vaiz Sabit Tarakçıoğlu, Mehmed Peçe, Arslan Peçe, köy muhtan Yakup Peçe, köy bekçisi Kadir Koliva, Hafız Şaban Koliva, Hasan Külünkoğlu, Mahmut Kamburoğlu… Sabit Hoca o gece mahkûmları uyandırmış: — Kalkınız, abdest alınız, namaza duralım! Birkaç saat sonra Rabbimize kavuşacağız!Diye haykırmıştır ![]() Asılanları deniz kenarında, rastgele atıldıkları çukurlar içinde kumluğa gömüyorlar… Yakınları tarafından cesetleri çalınmasın diye de başlarında süngülü nöbetçi bekletiliyor ![]() ![]() Çukurlar açılınca meydana çıkan müthiş manzara: Hiçbir ceset çürümemiş ve hepsinin gözü Kıbleye doğru… Cesetleri kilimlere sarıyor, sırıklara takıyor ve köylerine götürüp gömüyorlar… Arka arkaya, kilimlere sarılı ve sırıklara takılı 8 ceseti, gece karanlığında, destanlık hayaletler gibi Öz topraklarına taşıyan köylüler… Hakikati bilselerdi, nur mayasından yuğ-rulu bu cesetleri kilimlere sarıp taşıyacakları yerde, o kilimlerin içinde olmayı tercih ederlerdi ![]() Maraş’ta, Konya’da, şurada, burada da buna benzer vak’alar… Bunlara ait bazı küçük tafsilât, «İskilipli Atıf Hoca» bahsinde… Bunların hikâyesini anlatmak ve dinjemek bile bana giran geliyor, azap veriyor ![]() ![]() Sivas’ta duvarlara yapıştırılan beyannameler ![]() Maraş’ta ihtiyar bir Maraşlının bana çizdiği şu tablo her şeyi göstermeye yeter: — Hepsi de «Hamdolsun, şapka giymeden ölüyoruz!» diye boyunlarını ilmiğe uzattılar ![]() ![]() Aynı istikamette uçuşan sakallar değil, ruhlar… Kıydıkları da işte bu ruh… Maraş’ta, ilgi çekiciliği, çarpıcılığı ve vicdan yakıcılığı bakımmdan ayrıca gösterilmeye değer levhalar vardır: Şapkaya karşı malûm yerlerdeki direnişlere benzer karşı duruşlardan sonra tam 63 kişi tevkif ediliyor ![]() ![]() Adaria’da tutukluları öyle bir yere tıkıyorlar ki —bir Maraşlının tabiriyle— köpekler bile barınamaz ![]() — Biz memleketin bellibaşlı insanları olarak sizi Maraş’a geldiğiniz zaman başımıza tâc ettik ![]() Cevap geliyor: —Sizi yakında kurtaracağım! Sabırlı olunuz! «Yakında ipte sallandırılıp kurtulacaksınız!» manasına, sinsilik ve alçaklıkta son haddi tutan bir cevap… Mâşaallah Ali Efendi (lâkaplı Mâşaallah - daima inşaallah ve mâşaallah diye konuşurmuş), Abdülkaadir ve Pekmezci Hacı Hüseyin idamlık… Bunlara hükümden önce soruyorlar: — Son ihtar! Şapka giyecek misiniz, giymeyecek misiniz? Cevap, üçlü bir koro halindedir: — Giymeyeceğiz! Üçü de sıcak bir yaz günü buzlu bir şerbet içercesine şehitlik şerbetini zevkle, saadetle içiyor ![]() Mâşaallah Ali Efendi’nin sehpada, boynunda ilmik,muazzam sözü: «— Benim adım Mâşaallah, şapka giymem ınşaallah… Eşhedü…………» Şapka kurbanları, mazlumluk ve şehitliğin en üst mertebesindedir… Şimdi sıra bu mertebenin fert plânında en üst örneğine gelmiştir: İskilipli Atıf Hoca… Necip Fazıl Kısakürek - Son Devrin Din Mazlumları
__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar ![]() Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar NFK ![]() GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
|
![]() |
![]() |
![]() |
Menemen Hâdisesi |
![]() |
![]() |
#2 |
GöKKuŞaĞı
![]() |
![]() Menemen HâdisesiDördüncü Fasıl Şeyh Esat Efendi O SENE: 1930 YILI, Serbest Fırka tecrübesinin yapıldığı, nihayet bu tecrübe elde patlayan bir hortum gibi beklenmedik bir korku verince hemen onun kapatıldığı ve peşinden dindarları sindirme hareketine girişildiği hengâme ![]() ![]() ![]() İnönü'nün, kaptanlığını ettiği hükümet gemisi, birdenbire Serbest Fırkaya Anadolu'da ve hususiyle Ege çevresinde büyük bir alâka, hattâ sarılma derecesinde bir iştiyak görünce, kendisini kayalara bindirmek üzere farzetmiş ve bu küçük komedyanın arkasındaki dram hazırlığını hemen sezmişti ![]() ![]() ![]() Serbest Fırka, 1930 yılının son bulmasına iki ay kala ortadan kaldırıldı ![]() Fakat bununla, bu fırkanın canlandırdığı ve şahlandırdığı mesele bitmiyordu ![]() ![]() ![]() ![]() Din alâkasını besleyici, geliştirici ve bir gün patlak vermeye doğru yürütücü kuvvet ve zümrelerin başında da Nakşîlik vehmolunuyordu ![]() Hiçbir pazarlığı ve sun'î tarafından güzelleşme ve göze girme zaafı olmayan ve topyekûn fezayı kuşatıcı bir (radar) aleti gibi sadece mukaddes Şeriatten istikamet alan bu tarikat, tekkelerin kapatılmış olmasına rağmen, ruhtan ruha sıçrayıcı kıvılcımlariyle, hükümete, yekpare bir halka şeklinde görünüyor ve mutlaka başının ezilmesi lâzım bir ejderhâ hissini veriyordu ![]() Ne yapsınlar da bu tarikatin yüce sandıkları şahsiyetlerini bir (eroin) çetesi ferdlerini tek tek avlarcasına toplasınlar ve boğazları kesilmek üzere çantalarına yerleştirsinler? Oldukları yerde ve birbirinden uzak, Allah'ı zikreden bu insanları hangi bahaneyle enseleyebilirler? Zor! ![]() ![]() ![]() Fakat buldular! Devlet ve hükümete karşı ayaklanma çapında büyük bir hâdise çıkarmak ve peşinden bunun Nakşîler tarafından körüklendiği iddiasiyle onları temizlemek ve dindarları yıldırmak ![]() ![]() ![]() İşte 1930 Aralık ayının sonlarına doğru Menemen'de cereyan eden hâdise, birkaç serseriye yaptırılmış böyle bir tertip işinden başka bir şey değildir ve olanca gayesi, büyük ve kuvvetli sandıkları bâzı din adamlarını ortadan kaldırmak olmuştur ![]() İspatını vak'anın nakli sırasında, hâdiselerin revş ve tarzından anlayacaksınız ![]() Şimdi, hâdiseye girmeden, onu din düşmanlarının nasıl gördüğüne dikkat edelim! İşte, size, din düşmanlığında en nâmdar gazetenin 1 - 2 ay önce bu bahis üzerinde neşrettiği satırlar : «23 Aralık 1930 da, yâni Serbest Fırkanın kapanışından bir ay sonra Menemen olayı yer alır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() 1933 yılı Şubatında, Bursa'da Ulucamide benzeri bir olay cereyan edecek, Türkçe ezana karşı olduklarını belirten Kozanlı İbrahim ve bir kaç suç ortağından meydana gelmiş diğer bir Nakşibendi grupu, yine devrimci hükümetin kuvvetleri tarafından cezalandırılacaklardır ![]() ![]() Küfür karargâhı mahut gazetenin resmettiği «Menemen Hâdisesi» tablosunda Es'ad Efendiye atfedilen «Nakşibendi Halifesi» tâbirine kadar ne korkunç bir cehalet ve içyüzlerden uzaklık belirdiğini göstermeye değmez ![]() ![]() HADİSE: Daha önce kaydettiğimiz gibi, 1930 yılının son ayındayız ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() «Mehdi» unvanını taşıyan Mehmed Giritlidir ve tarihin birçok devrinde şahit olunduğu gibi Mehdîlik iddiasında bir deliden başka bir şey değildir ![]() ![]() ![]() ![]() Etrafında tam beş kişi: Sütçü Mehmed; sâf, âciz, kendi halinde, mahallede süt satan bir esnaf ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mehdî Mehmed, işte bu bîçareleri telkini altına alıp bildirdiğimiz istikamete doğru sürüklüyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bozalan köyünde Sütçü Mehmed'in kardeşine misafir oluyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() — Bunlar, diyor; bence şüpheli adamlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Babanın cevabı: __ Canım bir gece kalıp gidecekler! ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Sabaha karşı, askerden gelen oğulun sürdüğü araba, Menemen'e yaklaşıyor ![]() ![]() ![]() Mehdî Mehmed, arabanın kasabaya girmesini beklemeden : — Biz burada inelim, diyor; bazı işlerimiz var! ![]() ![]() Araba başını aldığı gibi dönüyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mehdî Mehmed'in bu dalga içinde sözü: — Artık Mehdîliğimi ilân edebilirim! Günü geldi! ![]() ![]() Mehdîlik iddiasında bir sapığın ardında, esrarkeş serseriler Menemen'e giriyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() — Bu yabancılar da kim? — Tanımıyoruz! Halleri gerçekten çok garip! ![]() ![]() Bu vaziyeti gören ve fısıltıları duyan Mehdîlik kalpazanı onlara doğru ilerliyor: — Bizden korkmayın, diyor; biz de sizdeniz! Camiye ibadet etmek, namaz kılmak için geldik ![]() O cemaatte bulunmuş olan bir zatın yıllarca sonra bir arkadaşına şunları söylemiş olduğunu Manisa'da tesbit ettim: «— Öyle bir namaz kıldık ki, kılan kim, kılınan ne, anlayamadık! Birdenbire müthiş bir ürküntü hissi havada donmuştu! ![]() Mahutlar namaz biter bitmez camideki, üzerinde Tev-hid kelimesi yazılı sancağı alıyorlar ve kapıya çıkıp cemaatin gelmesini bekliyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Mehdî Mehmed sancağı kaldırıyor ve hem meydandan geçenler, hem de kahvedekilere karşı avaz avaz bağırmaya başlıyor: — Sancağımız etrafında toplanın! Müslümanım diyenler gelsin! Durmayın! Küfrü tepeliyeceğiz! Yerinden emir aldık! Kuvvetler hazır! ![]() Tam o anda Menemen'in Askerlik Şubesi Reisi oradan geçmekte değil mi? ![]() ![]() — Hemen şimdi bize kuvvet gönder! Peşimize takılsınlar! Menemen'i 70 bin silâhlıyla sardık! Dediğimi yapmazsan sonun kötü olur! Apışıp kalan Şube Reisi hiçbir şey anlayamıyor, ellerinde dinî bir sancakla ayaklanmış şu birkaç kişinin belirttiği mânayı ve kuvvet derecelerini kestiremiyor ve o ân için başının kaygısına düşerek: — Peki, diyor; şimdi istediğinizi yaparım! Ve sıvışıveriyor ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() — Bize yardımcı ol, yoksa canınız elden gider! Tehdidine cevap veremiyor ![]() ![]() ![]() Hâdise bu şekilde devam eder ve delice bir cesaret içinde Mehdî Mehmed bağırıp çağırırken, o civardaki kışlada nöbetçi olarak bulunan ve olup bitenleri uzaktan takip eden yedek asteğmen Kubilây, yanına bir manga asker alıp meydana doğru koşuyor ![]() Aradan hayli vakit geçtiği halde hâlâ ciddî ve ani bir hükümet davranışı yoktur ![]() Kubilây erleri saf nizamına geçirip kumanda veriyor: — Süngü tak! Mehmetçikler hemen emre itaat ediyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() Mehdî Mehmed ise biraz ileride aynı mecnun teraneleri sayıp dökmekte, avazı çıktığı kadar haykırmakta ![]() ![]() ![]() Arkasındaki süngülü asker safının heybetine güvenen ve ilerideki mecnunların ihtilâç içinde nereye kadar gidebileceklerini tahmin edemiyen Kubilây, tek başına, Mehdîlik şarlatanı, bilerek veya bilmeyerek gizli bir tertip ve telkine âlet, bu maşa adamın üzerine yürüyor ![]() Kubilây, askerlerini geride bırakıp tek başına Mehdî Mehmed'in üzerine yürüyor ve hiç bir kelime sarfetmeden sol eliyle onun yakasına yapışıp sağ eliyle suratına iki tokat aşkediyor ![]() ![]() ![]() Tokatları yiyen Mehmed henüz kendisini toparlayamadan bir silâh sesi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Müthiş ân ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte Mehdî Mehmed, bir hava boşluğunu hatırlatan bu ruhî hayret ve dehşet ânını seziyor ve en büyük numarasını oynamak üzere, yerde inleyen Kubilây'ın üstüne atılıyor ![]() ![]() — Yapmayın, beni öldürmeyin! Ben, ayağımdaki bu yarayla yaşarım! Canıma kıymayın! Kubilây, Mehdîlik taslayan esrarkeş mecnuna yalvarmaktadır: — Canıma kıymayın! Mehdî Mehmed'in ise ağzında bir nâra: — Artık vakit doldu! Mehdî geldi! Ve bağ bıçağıyle, testere kullanır gibi, Kubilây'ın ka-fasını vücudundan ayırıyor ![]() ![]() ![]() ![]() Mehdî Mehmed, kesik başı yine saçlarından tutup cami avlusundaki musalla taşının üstüne koyuyor ![]() Seyirciler bağıra bağıra kaçışmakta ve meydan bir ân için Mehdî Mehmed ile beş arkadaşına kalmış bulunmaktadır ![]() ![]() ![]() Birden koşar - adım gelenlere mahsus ayak sesleri ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bölük hemen meydanı ve cami avlusunu sarıyor, makineli tüfeğini kuruyor ve ateş ![]() ![]() ![]() İlk kurbanlar, ne olup bittiğini anlamak üzere koşup gelen iki masum bekçidir ![]() ![]() Hâdisenin müsebbiplerine gelince : Ateş çemberinden kaçmak isterken, aralarından yalnız iki kişi müstesna, hepsi birden vurulup vahşi hayvanlar gibi yere devriliyorlar ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İşte bütün oluşu ve bitişiyle topyekûn vak'a sadece kaçabilen iki kişinin ve eğer destekçileri varsa onların da bulunup cezalandırılmasından ibaret kalan ve bir iki mecnunun telif eserinden ibaret bulunan hâdise birdenbire o kadar büyütülüyor ki, ortada, tâ Sarıkamış'tan İstanbul'a kadar, tamamiyle masum ve alâkasız, tesir ve şahsiyet sahibi kaç müslüman varsa onlara çevrilmiş bir tuzaktan, kuru bir bahaneden başka bir şey kalmıyor ![]() ![]() DEHŞET SALMA: Mecnunların bile hayal ve teşebbüs etmiyeceği hâdiseden sorumlu, ellerinde, yaralı olarak tutulan tek kişi vardır: Zeki Mehmed ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() TERTİP: Evet; bütün şahsiyetli müslümanları, bilhassa Nakşibendî tarikati büyüklerini ortadan kaldırmak için hükümetçe düzenlenen Menemen Vak'ası, tertiplerin en vicdansızını temsil eder ![]() Sebep, tek olarak, din güdücülerinin imhası ve halkın yıldırılması ![]() ![]() ![]() Bu esasî sebep' etrafında iki tane de yardımcı sebep var: Birincisi: Serbest Fırka zamanında Menemen «7 sinden 70 ine kadar» tabiriyle o tarafa geçmiş ve aynı günlerde kendisini ziyarete gelen Halk Partisi kodamanlarına «yuha!» çekmiştir ![]() Hükümetçe karar: «__ Menemen'e en tesirli bir gözdağı vermek lâzımdır!» İkincisi: Yine o tarihlerde bazı Halk Partisi büyükleri Bursa'-da Adapalas Otelinde zevk ve safaya batmış, günü birlik hayattan kâm almak cümbüşü içinde yuvarlanırken, bir hâdise oluyor: Otellerinin önünde duran taksi ve otobüslerden, bereli, kasketli, sakallı, dinî üslûp belirtici kılıklarla bazı insanlar iniyor ![]() Manzarayı yorumlayamayan kodamanlar (Vasıf Çınar, Şükrü Kaya, Mahmud Es'ad vesaire) hayretle birbirlerine soruyorlar: — Kimdir bu müslüman kılıklı adamlar? Yoksa bizden istekleri mi var? Aralarından biri cevap veriyor: — Yok, efendim; bizimle hiçbir alâkaları yok! Karşı oteldeki bir şeyhi ziyarete geliyorlar! Ta karşılarında, Hakkı Paşa Oteli diye bir yer vardır ve oraya, îstan'bul'dan bir Nakşi şeyhi gelip inmiştir ![]() Kodamanlar konuşmakta devam ediyor: — Kim bu şeyh? — Erbil'li Şeyh Es'ad Efendi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() — Ya, öyle mi? Ve o akşam, bu kodamanların halkalandığı masada şu karar alınıyor: — Artık bu adamların köküne kibrit suyu dökülmesi gereken zaman gelmiştir! Bizzat, mahkûm kabul ettiğimiz Menemen'de bir hâdise çıkartılacak, hâdiseye rejime karşı bir kıyam süsü verilecek ve ondan sonra sürek avı halinde din elebaşıları devşirilip birer birer ezilecektir ![]() Hâdisenin şahitleri, İlk Meclis âzasından merhum Hasan Basri Çantay ile Salih Yeşil'dir ![]() ![]() Bunlardan ve hattâ mecliste bulunanlardan çoğu sağ olmadığına göre, diyelim ki, bu iddia, (romantik) ve tumturaklı bir iddiadır ![]() Bahsimizin başında da kaydetmiştik ki, hâdisenin akışındaki garabettir ki, tertibi göstermekte en canlı delildir ![]() Şimdi iddiamızı, tertip tezine göre takip etmekte devam edelim : Bu işe gizli ajanlardan biri memur ediliyor ![]() — Jandarma karakoluna karşı meydan, cami ve avlu, hâdise için en uygun yer ![]() ![]() ![]() Sonra Manisa ve bahsettiğimiz köylere gidip, mahut kadroyu tesbit ediyor; bunların sefil, esrarkeş, cahil ve ahlâksız tabakadan olmaları, gizli ajanın işini büsbütün kolaylaştırıyor ![]() — Menemen'e Birinci Kânun (Aralık) ayında erkenden gireceksiniz! Filân yer, falan cami ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Gerçekten, tekliflerin bu kadar ahmak ve sahtekârına, saçma ve gülüncüne inanabilmek için, vasıflarını çizdiğimiz berduşlar kadrosundan daha uygunu bulunamazdı ![]() ![]() — Peki; o halde geriye kalanlardan hiçbiri deli olmayan, sadece serseri ve başıboş takımından 5 veya 6 kişi, ortada gizli bir teşvik, telkin ve menfaat vaadi olmadan nasıl bu adamların peşine düşebilir, tımarhaneliklerin bile kabul etmiyeceği bu işi nasıl benimseyebilir? Misal: Şeyh Said isyanı, her cephesiyle rejime karşı bir harekettir ve bunu inkâra kimsede mecal yoktur ![]() ![]() ![]() Fakat, hepsinin birden deli olmadığı, sadece cehalet ve hamakatte müşterek bu 6 şahsın gülünç ve maskara davranışlarında, kendilerinden bir teşebbüse nasıl ihtimal verilebilir? Söylendiğine göre gizli ajan, hâdiseyi, çarşaflı bir kadın «kılığında uzaktan takip etmiş ve muradına erer ermez, ancak bir erkeğe mahsus sert adımlarla uzaklaşıp gitmiştir ![]() ![]() Subayları yerde kıvranırken 8 jandarma ve bir manga askerin silâhlarını bırakıp dağılmaları, kendilerine bir işaret verilmeksizin, mümkün olabilecek bir iş midir? Ve nihayet en muazzam delil şudur ki: Evvelâ ölü taklidi yaparak yere yığılan, sonra da yakalanınca ellerine kelepçe vurulmasına hayretle bakan Zeki Mehmed şöyle bağırmıştır: «— Hani bize para vereceklerdi? Bu ne iş? ![]() ![]() ![]() Bunu da duyanlar ve duyanlar arasında hâlâ hayatta bulunanlar vardır ![]() Sadece gafleti ve ihtiyatsızlığına ve önceden tertipli plâna kurban giden Kubilây, topuğundan aldığı kurşun yarasiyle yerde kıvranmaya başladığı vakit, sancak kaldırma ve Mehdîlik ilânı hâdisesinden en aşağı 20 - 25 dakika geçtiği halde, hükümet (otorite) ve kuvvetlerinin meydana çıkmaması nasıl yorumlanabilir? Elde hiçbir vesika, hatıra ve müşahede olmasa dahi, zekâ ve irfan sahibi bir göz, hâdisenin bizzat akış şeklinden gizli tertibi heceleyebilir ![]() Neticede, belirttiğimiz vesikalar ve öne sürdüğümüz tahlil ve teşhisler ne nispette tatmin edici veya etmeyici olursa olsun, Menemen Hâdisesinin, kendi basit çapından dışarıya çıkarılarak memleket mikyasında bir din adamı avına vesile edildiği riyazî bir hakikattir ![]() SAVCININ AĞZINDAN: Menemen Hâdisesinin peşinden derhal o mıntakada örfî idare ilânı ![]() ![]() ![]() Ne oluyoruz? ![]() ![]() Değildir! Zira evvelâ Menemen'in, peşinden de bütün vatanı noktalayan din büyüklerinin mahvedilmeleri lâzımdır ![]() ![]() ![]() ![]() Şimdi hâdiseyi «Divan-ı Harb-ı Örfî» isimli, Örfî İdare Harp Divanı Mahkemesi Savcısının resmî ağzından ve iddianamesinden dinlersek, (realite) lere uymayan ve örtülmek istenen noktalardan gizli tertibi büsbütün sezebiliriz ![]() "Üslûp ve lisan zaafı kendisine ait olmak üzere işte Harp Divanı Savcısı Hidayet Bey'in ağzından, aynen: «Devlet kuvvetleri aleyhine suç işlemekten ve tekkelerle zaviyelerin kapatılmaları kanunlarına karşı gelmekten sanık ![]() ![]() ![]() Mehdilik dedikodusu Manisa'da duyulmuştur ![]() ![]() ![]() Salı gecesi esrarkeş Mehdi, başta, (Kıtmir) adını verdikleri köpek de dahil, hep beraber yola çıkıyorlar ![]() ![]() Kafile Hasanlar geçidine varınca, kayıkçı Mehmed'in kayığı ile karşı tarafa geçiyorlar ![]() ![]() Savcı, biraz sonra göreceğimiz gibi, (realite) leri sade gizleyici değil, tahrif edici tarzda iddiasına devam ediyor: «Bu camide Nalıncı Hasan, o (înna Fetehnâleke) sûresini okuyarak mihraptan bayrağı alıyor ![]() ![]() ![]() Namaz kılındıktan sonra sahte Mehdi, cemaati bayrak altına davet etmeye başlıyor ve bu davete icabet eden, isimleri meçhul bazı şahıslar, bunlarla birlikte Belediye Meydanına doğru ilerliyorlar ![]() ![]() ![]() Müftü camiinden alınan bayrak burada Menemen'lilerden Arabacı Hüseyin (idama mahkûm edilmiş ve asılmıştır) tarafından meydanlığa açılan bir çukura dikiliyor ![]() — Git, kumandanına haber ver de o gelsin! Bana top, kurşun işlemez! demiştir ![]() Bunun üzerine geri dönen Ali Efendi, durumdan Jandarma Bölük Kumandanı Fahri Beyi haberdar etmiştir ![]() — Ne istiyorsunuz? Buradan derhal dağılın! Diyor ![]() — Ben Mehdiyim! Şeriatı ilân ediyorum! Bana kimse mukavemet edemez! Çekil karşımdan! Cevabını veriyor ![]() ![]() Durumun vahametini anlayan Jandarma Bölük Kumandanı Fahri Bey, tedbir almak üzere oradan hükümete gelip bu gibi hallerde kanunun icaplarına uyarak alaydan asker ve kuvvet istiyor ve telefon başında, askerle yola çıkan Kubilây Bey adındaki ihtiyat subay vekilinin gelmesini beklemeye başlıyor ![]() İhtiyat Zabit Vekili Kubilây Bey süngü takmış askerini, belediye meydanlığı'ndaki kahve önünde bıraktıktan sonra, kendisini öne atarak, âsilere dağılmalarını söylüyor ve Mehdîlik taslayan Girit'li Mehmed'i kolundan tutarak çekiyor ![]() ![]() Savcı, tertibi gizlemeye hizmet edici şekilde, fakat hiç bir şeydan haberi olmadığı için, birçok yerde ipuçlarını meydanda bırakarak devam ede dursun: «Yaralanan Kubilây yine tam bir metin asker tavriyle oradan ayrılıyor, arkasından ikinci defa atılan kurşun kendisine isabet etmeden, hükümetin arkasındaki avluya kendini atıyorsa da aldığı birinci kurşun yarasından bitap düştüğü için uzaklaşamıyor, oraya yığılıyor ![]() ![]() ![]() ![]() Bu sıralarda alaydan yetişen diğer müfrezeler ve aynı zamanda hamiyetli ve namuslu iki bekçi ile âsiler arasında başlayan çarpışmada, Mehdî Giritli Mehmed, Şamdan Mehmed, Sütçü Mehmed vurulup ölüyorlar, Emrullah oğlu Mehmed Emin yaralanıyor ![]() ![]() ![]() Vakaya dair Savcının verdiği (nötr) tarafsız bilgilerle bizimkiler arasındaki küçük farkların hiçbir değeri yoktur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Şöyle ki: Savcı, hâdiseyi Menemenliler tarafından benimsenmiş ve şiddetle alkışlanmış göstermekle Menemen'in öldürücü bir gözdağı alması kararına (Bursadaki karar) mesnet tedarik etmeye çalışmaktadır ![]() ![]() Yine Savcı, Hafız Ahmed'i hükümete haber vermemiş ve minareden silâh atmaya başlamış olmakla suçlandırırken farkında değildir ki, bu kadar tumturaklı (mizansen) sahneye koyuş içinde bizzat hükümetin nerede olduğu ve nasıl olup da haber alamadığını düşünmek borcundadır ![]() Diğer noktalardaki zaaflar ise teker teker gösterilmeye değmez ![]() Divan-ı Harp Savcısının öz kaleminden ve ağzından çıkan iddia, iki bekçinin mitralyöz ateşiyle ölümünü isyancılara yükleyecek kadar tahrifli olduğu bir yana, hükümetin iş neticeleninceyedek seyirci kaldığını ve böylece ne acemi bir tertip karşısında bulunulduğunu göstermeye yeter ![]() ![]() YİNE MENEMEN: Şeyh Esad Efendi, Menemende ve hususî bir hücrede kısa bir müddet hapsedildikten sonra, muhafaza altında, Askerî Hastahaneye kaldırıldı ![]() Bu ne şefkat ve adalet eseri, öyle mi? Tamamiyle aksi! ![]() ![]() ![]() Yaşları doksana yaklaşan bu yatalak insanın hastalığı aşikâr olsa da, ona kanca atan kötü niyet, eğer onu öldürmeye kadar gitmeyecek olsaydı asla hastahaneye kaldırmak, zindanda inletir ve orada ne olursa olsun der, hâline bırakırdı ![]() ![]() ![]() Sırf şu hâdise, Şeyh Efendiyi kanunun her ihtiyara mahsus müsamahasından kaçırıp kilitlemek suretinde tecelli eden kastı, bütün dehşetiyle göstermeye yeter ![]() ![]() Nitekim onu, yemeklerine kattıkları hafif zehirlerle birkaç kere öldürmeye kalkışıp sadece hastalığını artırmaktan başka bir netice elde edemeyince, bir gece, damar içi bir (enjeksiyon) şırınga ile işini bitirdiler ve muradlarına erdiler ![]() Böylece Şeyh Esad Efendi, Dîvan huzuruna çıkartılmadan ve tek kelime konuşturulmadan katil ve kaatillerin en denî şekli ve eliyle öldürülmüş oldu ![]() — Bu iddiamızı ispat edebilecek vesikanız nedir? Sualine şu cevabı verebiliriz: — Söylentilerden başka hiçbir vesikamız yoktur! Fakat işin mantıkî akışı, başka bir mânaya yer bırakmamaktadır ![]() ![]() ![]() HÜKÜM: Muhakemeler şimşek hızıyla geçmişti ![]() — Mahkûmları söyletmeyin! Sizi müşkil mevkie sokabilirler ![]() İleride delirerek bağıra bağıra ölecek olan Muğlalı Mustafa Paşanın verdiği idam kararları tam 37 dir: 1 — Çıtaklı Molla Hüseyin, 2 — Kahveci çırağı Mustafa, 3 — Topçu Hüseyin, 4 — Tatlıcı Mutaf Hüseyin, 5 — Eskici Hüseyin Ali, 6 — Keçilli Himmet oğlu Süleyman, 7 — Emrullah oğlu Mehmed Emin, 8 — Mutaf Süleyman, 9 — Manifaturacı Osman, 10 — Hatib Hafız Cemal, 11 — Tabur İmamı İlyas Hoca, 12 — Ali Paşa oğlu Ragıp, 13 — Şeyh Hafız Ahmed, 14 — İbrahim oğlu İsmail, 15 — Lâz İbrahim Hoca, 16 — Şeyh Ahmed Muhtar, 17 — Koca Mustafa, 18 — Hacı İsmail, 19 — Hacı İsmail oğlu Hüseyin, 20 — Cumabâlâ'h Ramiz, 21 — Yahya oğlu Hüseyin, 22 — Çingene Mehmed oğlu Ali, 23 — Hayim oğlu Jozef, 24 — Ali Osman oğlu Mehmed, 25 — Yusuf oğlu Kâmil, 26 — Kerim oğlu İbrahim, 27 — Salim oğlu Boşnak Abbas, 28 — Erbil'li Şeyh Esad, 29 — Şeyh Esad oğlu Mehmed Ali, 30 — Mustafa oğlu Abdül-kerim, 31 — Nalıncı Hasan, 32 — Küçük Hasan, 33 — Kâhya Ahmed oğlu İsmail, 34 — Terzi Talât, 35 — İzmir'li Hacı Mehmed Ali, 36 — Harput'lu Mehmed, 37 — Manisa'lı Hüseyin Çakır oğlu Ramazan ![]() ![]() ![]() İdam cezasına mahkûm edilen 37 kişiden yalnız 28'i asılıyor ve geriye kalanı yaş haddi ve sair sebeplerden kurtuluyor ![]() Aralarındaki Hayim oğlu Jozef isimli yahudi ise mahut serserilere parası mukabilinde ip sattığı için kellesini vermiştir ![]() ![]() Hâdisenin fiil çerçevesi içinde bulunanlardan başka (ki bunlardan üç kişi kalmıştır) hemen hepsi, bir baştan öbür başa masumdur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Asılanlar arasında, bütün suçu Şeyh Esad Efendinin oğlu olmaktan ibaret bulunan Ali Efendi, dinî ve umumî bilgisi kuvvetli bir insandır ve «Tetkikat ve Telifat-ı İslâmiye Heyeti» İkinci Reisliğini etmiş bir şahsiyettir ![]() Asılırken: — Son sözün nedir? Sualine: — Tevhid kelimesidir! Mukabelesinde bulunmuştur ![]() Böylece Menemen hâdisesi, aslî gayesi olan dinî şahsiyetleri ortadan kaldırmak gayesini, başta Şeyh Esat Efendi bulunmak üzere birçok mübarek hüviyeti hayat defterinden kazımak veya hapislerde süründürmek suretiyle meydana getirmiş oluyor ![]() Menemen hâdisesi münasebetiyle tevkif edilip de beraet edenlerden biri de benim mürşidim ve kurtarıcım Abdülhakîm Arvâsî (Üçışık) Hazretleridir ki, kendilerinin Divan-ı Harp huzurunda ne dediklerini ve ne şekilde kurtulduklarını, bahisleri geldiği zaman göreceksiniz ![]() ESERİ: Şeyh Esad Efendi'nin eserlerinden «Mektubat» ile «Divan-ı Esad» isimli Farsça ve Türkçe şiir kitaplarını temin ve tetkik edebildik ![]() ![]() ![]() Bir kaç misal verelim: Yetiş imdada ey Şahı Risalet ruz-u Mahşerde Benim bâr-ı günahım lûtf-u Şah-ı Embiya ister Ne âb-ı dideden rahat, ne ah-ı sineden imdad Benim bâr-ı günahım lûtf-u Şeh-ı Embiya ister Nola bir kerre şâd olsun cemal-i bâkemalinde Ki kemter bendeniz Esad sana olmak feda ister Ayrıca: Ne mümkün bunca âteşle şehid-i aşkı gasletmek Cesed âteş, kefen âteş, hem ab-ı hoşgüvar âteş Ben el çektim safa-yı ü ârâm-ı canımdan Safa âteş, cefâ âteş, firar âteş, karar âteş ![]() Bir yakınımızdan sağladığımız «Kenz-ül İrfan» isimli hadîs tercümelerinde ise aslî metne ve Osmanlıca büyük bir sadakat ve hâkimiyet müşahede ettiğimizi belirtmek borcundayız ![]() Şeyh Esad Efendi ve Menemen mevzuunda son sözümüzü söylerken, tespiti gereken hak ve hakikat şudur ki, Şeyh Esad Efendi, kendi öz keyfiyeti bir yana, küfrün Islâmiyete yönelttiği kasda hedef kabul edilmiş olmak bakımından, «üzerinde ehemmiyet ve hassasiyetle durulacak muhterem bir zat ve büyük bir din mazlumudur Necip Fazıl Kısakürek - Son Devrin Din Mazlumları
|
![]() |
![]() |
|