Şengül Şirin
|
Araplar
Araplar
Araplar sözcüğü günümüzde anadili Arapça olan toplulukları kapsar Bu toplum
lar Akdeniz'in güneyinden ve doğusundan başlayarak Afrika'da Sahra Çölü ve Sudan'a, doğuda Irak'a ve Arabistan Yanmadası'na kadar yayılmıştır {bak ARABİSTAN) Arapça konuşulan ülkeler Arap ülkeleri olarak bilinir {bak Arapça) Anadil olan Arapça'nın yanı sıra Kuzey Afrika'da Berberi dili, Irak'ta Kürtçe, Güney Arabistan'da ise buraya özgü yerel diller konuşulur Orta Asya'da Semerkant dolaylarında ve Kuzey Afganistan'da da Arapça konuşan toplumlar yaşamaktadır
Eskiden Arabistan'da Arap sözcüğü, yerleşik halkın karşıtı olan "göçebe" anlamında kullanılırdı Oysa Araplar'ın anayurdu Arabistan'dır
Arap Toplumu
Araplar aynı dili ve çoğunlukla da aynı dini (İslam) paylaşmakla birlikte, Arabistan dışında yerleştikleri bölgelerin yerli halkıyla karışıp, onların geleneklerini benimsedikleri için töreleri birbirinden farklıdır Buna karşılık AfrikaAsya kurak çöl kuşağında yaşadıkları için aralarında büyük benzerlikler de vardır Bu yörelerde tarım yalnızca belli başlı birkaç ırmak çevresinde, vahalarda ya da daha bol yağış alan dağlık bölgelerde yapılır Mısır'da Nil, Irak'ta da kaynaklan Türkiye'de olan Dicle ve Fırat başlıca ırmaklardır Fas'ın bazı bölümleri ile Filistin, Lübnan ve Yemen daha çok dağlık bölgelerdir Doğu Arabistan ve Sahra Çölü'nün bazı kesimlerinde vahalar vardır
Çok eski zamanlardan beri kurak çöl kuşağı iki tür topluluğa yurt olmuştur: Yerleşikler ve göçebeler Yerleşikler çiftçiler ya da kentliler
di Göçebeler ise deve ve koyun güder, hayvanları otlatmak için yılın büyük bir bölümünü otlakları dolaşarak geçirirlerdi Yazın otlaklar kuruyunca, yerleşme bölgelerinde ya da vahaların yakınlarında kendi dokudukları çadırlarını kurarlardı Öte yandan, pek çok köylü de kış ve ilkbahar aylannda koyun sürüleriyle çöle gidip çadırlarda göçebe yaşamı sürerdi Yerleşikler ile göçebeler her zaman birbirlerine bağımlıydılar Yerleşikler göçebelerden et gereksinimlerini karşılamak için koyun ve keçi, ulaşımda kullanmak üzere deve satın alırlardı Göçebeler de tarım ürünü, silah, giysi gibi gereksinimlerini kentlerden sağlar, yazın vaha ve derelerinden yararlanırlardı
Çok eskiçağlarda Güney Arabistan baharat ticaretinin önemli bir merkeziydi Anadolu folklorunda da adı geçen Sebâ Melikesi Belkıs, belki de Güney Arabistan'daki baharatkrallıklarından birinin kraliçesiydi Baharat deve kervanlarıyla Arabistan'dan Akdeniz limanlarına taşınırdı Deve güderek dolaşan ve Bedevi adı verilen kabileler, Arabistan' dan geçen bütün baharat yollarını ellerinde tutuyorlardı {bak Baharat Yolu)
Kent dışında yaşayan Araplar'ın çoğunun yaşam biçimleri birbirine benzer Evlerin başlıca eşyaları, üzerinde oturulan ve uyunan halılar, kilimler ve yastıklardır
Bir eve girmeden önce konuklar halılan kirletmemek için ayakkabılarını çıkarır ve bir kenara otururlar Odanın ortasına oturmaları ya da sırtlarını orada bulunanlardan birine dönmeleri uygun görülmez Evler genellikle erkeklerin girip çıkabildikleri selamlık adı verilen bir dış bölme ve aileden kadınların yaşadığı harem adı verilen bir özel bölme olmak üzere ikiye ayrılmıştır Yemek haremde, erkek konuklara sunulan çay ve kahve ise selamlıkta pişirilir
Geleneksel konukseverlik özellikle kırsal kesimde sürmektedir Bugün bile, yörelerin önde gelenleri önceden tanımadıkları yolcuları evlerinin selamlık bölümünde ağırlarlar
Günümüzde toplam Arap nüfusunun yüzde 510'unu oluşturan Bedeviler özellikle Suudi Arabistan'da yaşarlar Kentlerde yaşayan Araplar'ın sayısı nüfusun yüzde 40'ını bulmaktadır Geri kalanlar birbirlerinden uzak küçük köylerde yaşadıkları için geleneklerini daha çok korumuşlardır
Tarih
Hz Muhammed'in (İS 571632) kurduğu İslam dinini ilk benimseyenler Araplar'dı{bak İslam) Kendilerine "Tann'nın iradesini kabul eden" anlamına gelen Müslüman adını verdiler Dinsel bir coşkuyla harekete geçen ilk Müslümanlar, dinlerini başkalarına da benimsetmeye çalıştılar Birçok ülke ele geçirerek büyük bir imparatorluk kurdular Hz Muhammed'in ölümünden sonra ona inananlar, kendilerine bir halife seçtiler Halifeliğin yönetim merkezi önce Mekke, sonra Suriye'deki Şam kentiydi Halifeliğin Emeviler'den Abbasiler'e geçmesiyle, 750'de Irak'taki Bağdat kenti halifeliğin başkenti oldu {bak ABBASİLER; EMEVİLER)
Araplar askeri başarılarının yanı sıra, sanat ve bilime de büyük önem verdiler Harun
Reşid'in halifeliği sırasında (786809), başkent Bağdat önemli bir kültür merkezi oldu Avrupa ve Doğu ülkelerinde tanınan üniversitesiyle olduğu kadar mimarlık, astronomi, tıp ve matematik alanlarında da ün kazandı Bugün kullanmakta olduğumuz sayı sistemini Avrupa'ya Araplar tanıtmış, bir matematik dalı olan cebir de onların katkılarıyla gelişmiştir Mısır'da Kahire, İspanya'da Kurtuba (bugünkü Cordoba) gibi Araplar'ın
fethettikleri öteki kentlerde de sanat ve bilim çok ilerledi Ama Araplar'ın ele geçirdikleri topraklar uzun süre tek bir yönetim altında kalmadı Mısır ve İspanya'da ayrı halifelikler kuruldu Orta Asya'dan gelen Moğollar 1258'de Bağdat'ı ele geçirerek halifeliğe son verdiler 11 yüzyılda Avrupa'daki Hıristiyan ülkeler, Suriye ve Filistin'e Haçlı Seferleri olarak bilinen seferler düzenlediler Hıristiyanlar burada yaklaşık 100 yıl süren krallıklar kurdularsa da sonunda yenildiler ve bu topraklardan uzaklaştırıldılar Haçlı Seferleri, Avrupa ile Arap ülkeleri arasındaki ticaretin gelişmesine, ayrıca Arap sanat ve biliminin dünyaya yayılmasına yol açtı {bak Haçli
SEFERLERİ)
15 yüzyılda Osmanlılar'ın Anadolu'da güçlü bir devlet kurmasından yaklaşık 100 yıl sonra, Araplar'ın yaşadığı ülkelerin hemen hepsi Osmanlı İmparatorluğu'nun egemenliği altına girdi Yavuz Sultan Selim döneminde Mercidabık ve Ridaniye savaşları sonucunda 1517'de Mısır, Suriye ve Hicaz, oğlu Kanuni Sultan Süleyman döneminde de Bağdat, Irak, Aden ve Yemen Osmanlı topraklarına katıldı Yalnızca Arabistan'ın iç bölgeleri Osmanlı egemenliğinin dışında kaldı Osmanlı İmparatorluğu en parlak döneminde
Avrupa devletleriyle yarışabilecek durumdaydı Ne var ki, daha sonra Avrupa'daki teknik ve ekonomik gelişmelerin gerisinde kalan Osmanlılar, bu toprakları yitirdiler ve 19 yüzyıldan başlayarak Arap ülkeleri birer birer Avrupa devletlerinin yönetimi altına girdi İngiltere, Arabistan'ın güney ve doğu kıyılarını, daha sonra da Mısır'ı ele geçirdi Fransa, Tunus ile Cezayir'i, İtalya Libya'yı aldı Osmanlı İmparatorluğu'nun elinde yalnızca Suriye (Lübnan ve Filistin ile birlikte), Irak ve Arabistan'ın bazı bölgeleri kaldı
Osmanlı İmparatorluğu'nun I Dünya Savaşı'na Almanya'nın yanında girmesi üzerine İngiltere, Mekke Emiri Hüseyin bin Ali'nin önderliğinde Araplar'ı kışkırtarak başkaldırmalarına yardımcı oldu Arapça'yı anadili gibi bilen Albay T E Lawrence gibi bazı İngiliz subaylarının yardımıyla Araplar, Türkler'in 1918'de uğradığı yenilgide önemli rol oynadılar {bak Lawrence, T E ) Savaştan sonra bağımsız devletler oluşturmayı uman Araplar, Milletler Cemiyeti'nce İngiliz ve Fransız mandası olarak kabul edilince aldatıldıklarını anladılar Ayrıca İngiltere, Yahudiler'e Filistin'de yurt edinmelerine yardımcı olacağına söz vermişti Verilen bu sözün doğuracağı sonuçlardan kaygı duyan Araplar, Filistin'in kendi yurtlan olduğuna inanıyorlardı
I Dünya Savaşı'nı izleyen 50 yıl içinde Arap devletleri birbiri ardından bağımsızlıklarını elde ettiler Bu devletlerin birçoğu 1945'te kurulan, Arap Birliği adıyla bilinen konfederasyona katıldı Birliğin amacı Araplar arasında ekonomik, siyasal ve askeri dayanışmayı sağlamaktı
Bugün Arap dünyasını ilgilendiren üç önemli konu, petrol gelirlerinin en iyi nasıl değerlendirileceği (bu gelir bazı Arap devletlerini çok zenginleştirmiştir); İslam felsefesi ile çağdaş dünyanın nasıl bağdaştırılacağı ve İsrail sorununun nasıl çözüleceğidir
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|