|  | Batı Etkisindeki Türk Edebiyatı |  | 
|  06-01-2009 | #1 | 
| 
Şengül Şirin   |   Batı Etkisindeki Türk EdebiyatıBATI ETKİSİNDEKİ TÜRK EDEBİYATIOsmanlı Devleti’nin siyasi, askeri ve ekonomik açıdan Avrupa’nın gerisinde kalması devlet büyüklerini bazı tedbirler almaya zorlamış, bu alanlarda Avrupa’nın nasıl geliştiğinin öğrenilmesi için bazı gençler oraya eğitime gönderilmişti  Avrupa’ya, özellikle Fransa’ya giden gençler oradaki edebiyata hayran kalmış ve dönüşlerinde, gördükleri yenilikleri Türk edebiyatında uygulamaya başlamışlardır   Değişiklikler önce siyasi alanda görülmüş ve 1839 yılında Gülhane Hatt-ı Hümayunu ilan edilmiştir  Bu fermanın en önemli yönü “insan haklarının korunacağını” garanti altına almasıydı  Bundan sonra değişmeler birbirini izlemiş, özellikle 1860'tan sonra artık geri dönülmez bir yol açılmıştır  Sonuçta belli dönemler halinde günümüze kadar süren yeni bir edebiyat başlamıştır  Bu dönemleri şu şekilde sıralayabiliriz: A- Tanzimat Dönemi B- Servet-i Fünun Dönemi C- Fecr-i Ati Dönemi D- Milli Edebiyat Dönemi E- Cumhuriyet Dönemi   A - TANZİMAT DÖNEMİ EDEBİYATIBu dönem ilk özel gazete olan Tercüman-ı Ahval gazetesinin yayın hayatına atılmasıyla başlar  Bundan önce yayınlanan  Takvim-i Vekayi (1831) resmi bir  gazeteydi   Ceride-i Havadis (1840) ise yarı resmi bir gazete sayılırdı  İlk özel gazetenin çıkışıyla Batılı edebiyatı benimseyen sanatçılar bir yayın organına kavuşmuş oldular ve fikirlerini halka daha kolay anlatıp, savundukları görüşlere uygun eserler vermeye başladılar  Bundan sonra meydana gelen değişiklikleri türlere göre inceleyelim  ŞİİR Tanzimat edebiyatı sanatçıları her şeyden önce şiirin konusunu ve anlatımını değiştirdiler  Namık Kemal, “Lisan-ı Osmani’nin Edebiyatı Hakkında Bazı Mülahazalar” isimli uzun makalesinde şiirin, fikrin gelişmesine ve halkın eğitilmesine olan büyük hizmetinden söz eder  Divan edebiyatının gerçekle ilgisizliğine, yapmacıklığına, boşluğuna şiddetle hücum eden Namık Kemal, edebiyatın yeniden düzenlenmesini ister  Bunun için de her şeyden önce yeni bir anlatım yolu, yeni bir dil bulunmasını gerekli görür  Dilin bir an önce konuşma diline yaklaştırılması gerektiğini savunur  Buna rağmen Tanzimat şiirinin dilinin sade olduğunu söylemek zordur  Tanzimat şiirinin Divan şiirine bağlı kaldığı unsurlar daha çok biçim alanındadır  Bu dönemde hece veznine olan ilgi biraz artmışsa da aruz eski hakimiyetini sürdürmüş, Divan şiirinin nazım şekilleri aynen kullanılmıştır  Şiirin konusu değişmiş, aşk, hasret, ayrılık gibi kişisel konular bir yana bırakılmış, eşitlik, özgürlük adalet, hukuk gibi toplumsal konulara önem verilmiştir  Ancak bu, daha çok I  Tanzimatçılar denen Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal gibi sanatçılarda görülür  II  Tanzimatçılar denen Recaizade Mahmut Ekrem, Hamit, Sezai’de ise kişisel konular yeniden ele alınmıştır  TİYATRO Tanzimat dönemine gelinceye kadar edebiyatımızda Batılı anlamda sahne tiyatrosu görülmez  Ancak halk arasında Karagöz ile Hacivat, ortaoyunu, meddah gibi seyirlik oyunlar vardır  Karagöz bir kukla oyunudur  Değişik söz oyunlarıyla yanlış anlaşılan sözlerle güldürü unsuru sağlanır  Eğlendirme amacı taşır  Karagöz adlı cahil biriyle Hacivat adlı bilgili geçinen biri arasındaki atışmalarla sürer gider  Klişeşmiş bölümleri vardır  Kuklaları oynatan kişi konuşmaları tek başına yapar   Ortaoyunu ise şehir meydanlarında ya da kendileri için hazırlanan yerlerde Pişekar, Kavuklu, Zenne gibi sabit tiplerle oynanan güldürü amaçlı seyirlik oyundur  Şive taklitleri üzerine kurulu olan bu oyunda da kalıplaşmış konuşmalar ve bölümler vardır  Oyuncuların yeteneğine göre hazırlıksız, oyunun gelişine göre değişik konuşmalar da görülür  Meddah tek kişilik bir oyundur  Yüksekçe bir yere çıkan meddah, değişik şivelerle konuşarak anlattığı bir olayla güldürü oluşturur  Yukarıdaki sözü edilen oyunlar belli bir metne dayanmayan, oyuncuların oyun esnasındaki konuşmalarıyla oluşan oyunlardır  Eğitici bir amaç taşımaz  Tanzimat tiyatrosu ise bir okul sayılmış, halkın eğitilmesinde araç olarak kullanılmıştır  Bunlarda sosyal eğitim ön plandadır  Toplumda görülen aksaklıklara doğrudan doğruya dokunmak veya tarihin ibret verici olaylarını ele alıp onlardan ahlaki sonuçlar çıkarmak amaçlanmıştır  Tanzimat tiyatrosunda dil ve üslup konuşma diline ve üslubuna çok yaklaşmıştır  Fakat ikinci dönem Tanzimatçılarda bilhassa Hamit’in eserlerinde doğallığını gittikçe kaybetmiş, süslü, yapmacıklı bir hale gelmiştir  Tanzimat döneminin yayınlanan ilk tiyatro eseri Şinasi’nin Şair Evlenmesi adlı tek perdelik bir komedisidir  Tiyatro alanındaki en eğitici eserler ise Namık Kemal tarafından verilmiştir  ROMAN ve HİKAYE Tanzimat döneminin edebiyatımıza kazandırdığı en önemli tür şüphesiz roman ve hikayedir  Bundan önce edebiyatımızda böyle bir tür yoktu  Nesir alanında daha çok tarih, seyahatname gibi türler verilmiş, olay kaynaklı tür olarak mesneviler kullanılmıştır  Tanzimat, nesir alanında bir çığır açmış, onu şiirden daha etkili bir tür haline getirmiştir  Süsten, özentiden uzak, halkın okuması, bilgilenmesi amacıyla eserler ortaya koyulmuştur  Türk edebiyatında roman, çevirilerle başlamıştır  Bu alanda ilk eser  Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon adlı Fransız yazardan çevirdiği Telemak adlı romandır  Birçok teknik kusurlarla dolu olan bu eserin, kahramanlarının yabancı olması, olayların yabancı bir ülkede geçmesi yüzünden halka yabancı olmasına rağmen büyük ilgi gördüğü söylenebilir  Bu ilgiyi, çevirinin büyük bir devlet adamı tarafından yapılmasına bağlayabiliriz  Konusuyla, kahramanlarıyla ilk Türk romanı ise Şemseddin Sami’nin yazdığı Taaşşuk-ı Talat ve Fıtnat adlı bir aşk romanıdır  Bu da birçok kusurla dolu basit bir eserdir  Edebi sayılabilecek ilk romanı ise Namık Kemal vermiş, İntibah adlı romanıyla roman türüne asıl kimliğini kazandırmıştır  Ancak bu romanın Batılı roman ölçülerinde olduğunu söylemek de pek doğru olmaz  Hikaye alanında ise yine ilk eserlerin Tanzimatla verildiğini söyleyebiliriz  Gerçi hikayecilik halk arasında oldukça yaygındı  Özellikle Dede Korkut Hikayeleri ile başlayan gerçeğe yakın olaylar, Kerem ile Aslı, Ferhat ile Şirin gibi halk hikayeleriyle gelişmiştir  Bunlar kişinin ve toplumun gerçek hayatına oldukça bağlıdır  Dil ve üslup bakımından da, seslendikleri topluluğun konuşma diline ve üslubuna çok yakındır  Tanzimat yazarları karşılarında; bu hikayeleri okuyan ve seven geniş bir halk topluluğu buldu  Özellikle Ahmet Mithat halk hikayeleriyle Batılı hikaye tekniğini birleştirmeye çalıştı  Halk hikayelerini modernleştirmeye çalışan hikayeleriyle halkı okumaya alıştırmaya çalıştı  Letaif-i Rivayat adlı hikaye serisi bu alandaki ilk Batılı eserdir  Ancak modern anlamda hikayecilik, ikinci Tanzimatçılar döneminde Sami Paşazade Sezai’nin “Küçük Şeyler” adlı eseriyle başlar   •  •  •Tanzimat edebiyatında görülen bu türlerden sonra bu dönem sanatçılarını inceleyebiliriz  Tanzimat sanatçıları sanat anlayışlarına göre iki grupta incelenir  I  DÖNEM TANZİMATÇILAR Şinasi, Ziya Paşa, Namık Kemal’in oluşturduğu bu dönemde, sanat halka ulaşmakta bir araç olarak görülmüş, onun asıl görevinin “faydalı olmak” olduğu savunulmuştur   Faydalı olmayan sanatın boş bir uğraş olduğu düşüncesiyle güzellik ikinci plana itilmiştir  Tanzimat anlayışı dendiğinde çoğu zaman I  dönem kastedilmektedir  Bu dönem sanatçılarını inceleyelim: ŞİNASİ Tanzimat edebiyatının ilk sanatçısı Şinasi’dir  Mustafa Reşit Paşa’nın Batıya gönderdiği ilk öğrencilerdendir  Bir kısım fikirleri edebiyatımıza ilk getiren, kurduğu gazetelerde bu fikirlerini yayarak, yeni edebiyatın temellerini atan odur  Gençliğinde Doğu ilimlerini öğrenmiş, Fransa’da kaldığı yıllarda da Batı edebiyatını tanımıştır  Fransa’dan geldikten sonra edindiği yeni fikirleri yaymak için gazeteciliğe atılmıştır  Şinasi aslında çok yetenekli bir sanatçı değildir  Onun edebiyatımızdaki önemi, sanatçılığından çok, yeni fikirlerle dolu olması ve bunu etrafındakilere yayarak yeni bir edebiyatın temellerini atmasındandır  Şiirlerinde halk dilini kullanmaya büyük özen göstermiş, dönemine göre oldukça sade şiirler yazmıştır  Tamamen yeni fikirlerle doldurduğu bu şiirlerinde Divan edebiyatı nazım şekillerini, aruzu kullanmıştır  Şiir alanındaki ilk eseri Tercüme-i Manzume adını verdiği küçük bir kitaptır  Fransız şiirinden özellikle Racine, La Fontaine ve Fenelon’dan çeviriler yaptığı bu eserle Klasik Fransız şiirini tanıtmayı amaç edinmiştir  Şiirlerinde akıla ve sağduyuya verdiği önemi ifade etmesi “Vahdet-i Zatına aklımca şahadet lazım” dizesi onun Klasisizmden etkilendiğini gösterir  Şiir alanında ikinci eseri Divan şiiri tarzındaki şiirlerini topladığı Müntehebat-ı Eş’ar adlı kitaptır  Bu kitapta bulunan “Milletim nev-i beşerdir vatanım ruy-ı zemin” dizesi, şairin ideolojisini de ortaya koyar  Şinasi’nin tiyatro alanındaki eseri ise Şair Evlenmesi’dir  Batılı tarzda yazılan bu ilk tiyatro eserinde görücü usulüyle evlenmenin eleştirildiği görülür  Eser tek perdelik bir komedidir  Eserde Batı tiyatro tekniğiyle halk tiyatrosunun birleştirildiği görülür  Şinasi’nin ayrıca Türk atasözlerini derlediği Durub-ı Emsal-i Osmaniye adlı eseri de edebiyatımız açısından önemlidir  Ziya PAŞA Başlangıçta Divan edebiyatı kültürüyle yetişen ve o yolda şiirler söyleyen Ziya Paşa önce fikirleri yönüyle Batı’yı benimsedi  Ancak onun bu hareketlere sürekli bir bağlılık gösterdiği söylenemez  En güzel şiirlerini Divan tarzında söyleyen şair, Batılı tarzda pek başarılı değildir  Bu nedenle eskiden ayrılamayan, yeniyi ise tam bir benimseyişle uygulamaya fırsat bulamayan, ikilem içinde kalan bir sanatçı olmuştur  Ziya Paşa Tanzimat edebiyatının hemen bütün vasıflarını kendi sanatında toplamıştır  Tanzimat edebiyatını meydana getiren dört önemli etki onun şiirinde ve nesrinde görülür: Divan şiiri, mahallileşme cereyanı, aşık tarzı ve Batı etkisi  Çoğu şiiri hem şekil hem dil bakımından Divan şiiri sayılabilir  Bunun yanında bazı şiirleri halk şiirinin ölçü, şekil ve kafiyeleriyle söylenmiştir  Ziya Paşa’nın dil ve edebiyat hakkındaki görüşleri birbirini tutmuyordu   Londra’da Hürriyet Gazetesi’ne yazdığı “Şiir ve İnşa” adlı makalesinde Baki, Necati, Nef’i divanlarında görülen şiirleri Türk şiiri saymayan ve Nedim ve Vasıf’ın şarkıları da dahil Divan edebiyatını kişiliksiz, melez bir edebiyat olmakla suçlayan Ziya Paşa, Halk şairlerini gerçek Türk şairi ve onların şiirlerini de gerçek Türk şiiri saymıştır  Daha sonra yazdığı Harabat adlı antolojide ise Türk şiirinin temelini Ahmet Paşa’nın, Necati’nin, Baki’nin attığını, halk şairlerinin şiirlerinin ise bir eşek anırması gibi olduğunu söyleyecek kadar birbirine ters düşünceleri savunmuştur  Ziya Paşa Aşık tarzında da Divan tarzında da başarılıdır  Özellikle terkib-i bent ve terci-i bend’leri Divan şairlerinin yazdıklarından daha başarılıdır  Birçok beyiti vecize olacak niteliktedir  Ziya Paşa nesir alanında da birçok eser vermiştir  Nesir dili başlarda biraz süslü, secili iken zamanla daha sade ve oturaklı olmuştur  En önemli eseri hiciv tarzında yazdığı Zafername adlı manzumedir  Önce kaside şeklinde yazılan sonra tahmis şekline getirilen ve son olarak nesirle açıklanan bu eser devrin sadrazamı Ali Paşa aleyhine yazılmıştır  Diğer önemli eser, Ziya Paşa’nın Avrupa’dan döndükten sonra yazdığı Harabat isimli Divan edebiyatı antolojisidir  Üç cilt tutarındaki eserde Arap, İran, Türkiye ve Ortaasya Türkçesi şairlerinden seçilmiş şiirler vardır  Nesir alanındaki en önemli eserleri ise şüphesiz makaleleridir  Çoğu derlenmeyen bu makalelerde devrin Siyasi manzarası hakkında önemli bilgiler vardır  Ayrıca önceden de söz ettiğimiz Şiir ve İnşa adlı makalesi onun ününü artırmıştır  Nesir tarzındaki eserlerinden biri Rüya adlı küçük bir eserdir  Edebiyatımızda ilk röportaj sayılabilecek bu eser karşılıklı konuşma tarzında yazılmıştır  Yer yer sade bir dille yazılan eserde yine Sadrazam Ali Paşa’nın kötü idaresinden bahsedilmiş ve görevden alınması gerektiği vurgulanmıştır  Ziya Paşa’nın diğer nesir eseri Defter-i Amal Mukaddimesi’dir  Jean Jacque Rousseau’nun “İtiraflar” adlı eserinden ilhamla yazıldığı anlaşılan bu eser Batılı anı türünün ilk örneklerindendir  Namık KEMAL Batılı Türk edebiyatına kesin bir zafer sağlayan, sanatçı yönü oldukça güçlü şairdir  Kalemini yalnız bir sanat aracı olarak değil, aynı zamanda milli mücadele aracı olarak kullanan şairin amacını şöyle açıklayabiliriz: Türk halkına milli benliğini ve kendi değerlerini tanıtmak; ona hürriyet aşkı vermek ve özellikle ecdat kanıyla yoğrulmuş vatan topraklarını, uğrunda şuurla can verebilir bir seviyede sevdirmek  Bu yönüyle şair haklı olarak Vatan şairi diye şöhret kazanmıştır  Namık Kemal, eski edebiyata aşırı, hatta çoğu zaman haksız bir şekilde saldırmış yeni edebiyatın yerleşmesine çalışmıştır  Çocukluğu ve ilk gençliği Divan şairlerinin arasında geçmiş ve bu dönemde güçlü şiirler yazmıştır  Namık Kemal’de vatan fikri çok güçlüdür  Ona göre vatan, sadece üzerinde doğulan ve yaşanan bir yer değildir  Vatan, kendi çocukları olan insanlar arasında dil birliği, menfaat birliği, fikir ve sevgi kardeşliği yaratan, mukaddes bir topraktır ki her taşı için bir can verilmiştir  Bütün insanları bir millet, dünyayı da tek vatan sayan Şinasi’ye ilk itiraz böylece Namık Kemal’den gelmiş oldu  Halka halk diliyle seslenmeyi amaçlayan I  Tanzimatçılar içinde, bunu geniş ölçüde gerçekleştiren Namık Kemal’dir  Özellikle tiyatro eserlerinde konuşma dilini kullanmıştır  Dilin kurallarının belirlenmesi gerektiğini, halkın kullandığı sözcüklerin, kullanıldığı gibi yazıya geçirilmesini, dilin doğal olması ve külfetli sanatlardan sıyrılması gerektiğini savunmuş, bu arzusunun gerçekleşmesi milli edebiyata nasip olmuştur  Namık Kemal hece ölçüsünü savunmakla beraber bunu şiirlerinde çok az kullanmıştır  Onu övmesi büyük ölçüde Divan şiirini eleştirmek içindi, yoksa Harzemşah piyesinin önsözünde heceye parmak hesabı deyip, onun ahenk sağlamaktan uzak olduğunu açıklamıştır  Kafiyeyi de pek gerekli görmeyen Kemal aksine, şiirlerinde güçlü bir kafiye düzeni kurmuştur  Divan edebiyatını gerçek dışı suçlamalarla kötülemiş, onu çok renkli bir parça bohçasına benzetmiştir  İdealize edilmiş güzelleri ise gulyabanilere benzetmiştir  Bunları samimi olmaktan çok, sırf kötülemek için söylenmiş sözler olarak görebiliriz  Namık Kemal’in gerek şekil gerek içerik bakımından eski tarzda şiirleri önemli bir yer tutar  Onun eski şekillerle yeni fikirleri işlediği şiirleri büyük sevgi ve şöhret kazanmıştır  Gazellerinden oluşan Divan’ı o hayatta iken yayınlanmıştır  Asıl vatan şiirleri bu Divan’ın içinde değildir  Namık Kemal’in nesri şiirinden daha üstündür  Sağlam bir nesir dili, hareketli, bilgili, fikir ve heyecan cümleleri, delilli, mantıklı ve inandırıcı bir üslup, yazılmaktan çok haykırılmak içinmiş gibi seslendirilen dil, nesrinin ayırıcı nitelikleridir  Onun nesrinde süs, tumturak, seci devam etti  Ancak bu, onun okunmasına engel olmadı  Nesir alanında en önemli eserleri şüphesiz romanlarıdır  İlk romanı  İntibah adını taşır  Eser “Son Pişmanlık” adıyla Magosa’da yazılmış; bu ad sonra değiştirilmiştir   Bu romanda bir aile konusu ele alınmıştır  Kötü kadınların ihtiras ve entrikalarına kapılarak hem kendilerini hem başkalarını mahveden gençlerin romanıdır bu   Roman oldukça sade bir dille yazılmıştır  Olayların akışı, kahramanların tek yönlülüğü, iyilerin hep iyi kötülerin hep kötü gösterilmesi yönüyle yazarın Romantizm’in etkisinde olduğu söylenebilir  Cezmi adlı ikinci romanında ise yazar tarihi bir olayı anlatır  II  Selim zamanında İranlılarla yapılan bir savaşın anlatıldığı romanda, roman kahramanı Cezmi vatansever bir askerdir  Roman onun başından geçen olayları anlatır  Bu esere ilk tarihi roman diyebiliriz  Eserde yine Romantizm’in tesirleri görülür  Namık Kemal’in bol eser verdiği diğer bir tür, tiyatrodur  “Bir milletin güzel söyleyiş kudreti, edebiyatında; edebiyatın da en canlı ifadesi, tiyatrosunda belli olur  ” diyen yazar, bu türe özel bir önem vermiştir   En önemli tiyatro eseri Vatan Yahut Silistre adlı oyunudur  4 perdelik olan bu eser Tuna kıyısındaki Silistre kalesini Ruslara karşı bir buçuk ay koruyan ve sonunda Rusları yenen Türk askerlerinden ilhamla yazılmıştır  Oynandığı zaman büyük yankı uyandıran bu eser, yazarın Magosa’ya sürülmesine neden olmuştur  Diğer tiyatro eserleri istibdat ve zulme karşı çıkışı anlatan Gülnihal, bir aile dramının anlatıldığı Zavallı Çocuk, kötü bir kadının topluma zararlarını anlatan Akif Bey, Harzemşahlar Devleti’nin son hükümdarının hayatını anlatan Celalettin Harzemşah, Hindistan’da bir sarayda geçen bir olayın anlatıldığı Kara Bela adlı eserleridir  Bunların dışında, gazetelerde yayınlanan birçok eleştiri yazısı, makaleleri, mektupları da vardır yazarın  Özellikle Ziya Paşa’nın Divan şiirini öven Harabat antolojisini eleştirdiği Tahrib-i Harabat ve Takip adlı eleştirileri ünlüdür  Edebiyata ait fikirlerini anlattığı Mukaddime-i Celal adlı önsöz yazısı da önemlidir  Bunların dışında Bahar-ı Daaniş Mukaddimesi, Renan Müdafaanamesi adlı çevirileri de vardır  
				__________________  Arkadaşlar, efendiler            ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler,            müritler, meczuplar memleketi olamaz  En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet            tarikatıdır   | 
|   | 
|  | 
|  | ıı.Dönem Tanzimatçılar |  | 
|  06-01-2009 | #2 | 
| 
Şengül Şirin   |   ıı.Dönem TanzimatçılarII  DÖNEM TANZİMATÇILAR Halk için sanat, sade dil için sanat, vatan için, hürriyet için sanat amacıyla çalışan birinci tanzimatçılar sanatı memleketin siyasi hayatıyla birleştirme yoluna gitmişlerdi  II  Dönemdekiler ise sanat için sanat anlayışına daha yakın ve daha bağlı bulunuyorlardı  Mümkün olduğunca siyasi ideolojilerden uzak duruyor, hiç olmazsa bu sahada aktif faliyette bulunmuyorlardı  Bunlar Batılı edebiyatın vasıflarına daha uygun eserler veriyorlardı  II  dönemin sanatçıları olan Recaizade Mahmut Ekrem, Abdülhak Hamit Tarhan ve Sami Paşazade Sezai’yi ayrıntılarıyla görelim  Recaizade Mahmut EKREM Ekrem, yeni ve eski tarz şairliği, tiyatro ve roman yazarlığının yanında, devrinin genç nesillerine edebiyatı öğretmesiyle tanınmış bir Tanzimat yazarıdır   Onun şiir ve düzyazı eserlerini oluşturan dil, sanat ve söyleyiş unsurlarında Divan şiirinin devamı, halk söyleyişinin akisleri ve bunların üstünde gibi görünen bir Fransız edebiyatı etkisi vardır  Bir şiir ve edebiyat eleştirmeni olduğu ve edebi bilgiler kitabı yazdığı halde onun şiirlerinde nazım tekniği ortadan yukarıda değildir  Dudaklarda kalacak kudrette güçlü dizeleri sayılıdır  Şiirlerinde ölçü ve kafiye gereği uydurulmuş, doldurma dizeler vardır  Şiirde kulak için kafiye görüşünü ortaya atan ve bu yönüyle şiirde çığır açan Ekrem’de nesir dili daha güçlüdür  Nesirlerinde his ve hayal aleminden gerçek hayat sahnelerine kolayca geçebildiği görülür  Hemen bütün eserlerinde sanat için sanat görüşünü savunan Ekrem öğrencilerine ve çevresine edebi bilgiler zevki veriyor, edebi eserler üzerinde durma, düşünme yollarını öğretiyor, onları değerlendirme yollarını gösteriyordu  Recaizade şiir, hikaye, roman, tiyatro, eleştiri, araştırma alanlarında eser vermiştir   Nağme-i Seher, Yadigar-ı Şebap ve üç ayrı cilt halinde yayınladığı Zemzeme adlı şiir kitapları vardır  Bu kitaplara  Muallim Naci Demdeme adlı kitapla karşılık vermiş ve aralarında eski ve yeni edebiyatın özellikleriyle ilgili büyük tartışmalar başlamıştır  Ekrem’in, ayrıca, ölen oğlu Nijad için yazdığı şiirleri koyduğu, yine onunla ilgili nesir, yazıları da bulunan Pejmürde adlı eseri de önemlidir  Recaizade’nin nesir türündeki en önemli eseri Araba Sevdası adlı romanıdır  Eserde bilinçsizce Batıyı taklid eden  Bihruz Bey’in ne hallere düştüğü anlatılır   Yer yer realist çizgilerle ve ince bir eleştiriyle, böyle insanlar göz önüne serilir  Nesir alanındaki bir diğer eseri de Afife Anjelik isimli tiyatrodur  Vuslat yahut Süreksiz Sevinç, Atala diğer tiyatrolarıdır  Bunlar pek başarılı eserler sayılmaz  Bu alandaki en başarılı eseri  Çok Bilen Çok Yanılır adlı komedidir  Recaizade’nin yazdığı en önemli eser Talim-i Edebiyat adlı edebi bilgiler kitabıdır  Ders kitabı olarak hazırlanan eser yeni edebiyat için önemli bilgiler verir  Yazarın ayrıca Takdir-i Elhan adlı eleştiri eseri de vardır  Yazar ayrıca birçok Romantik Fransız şairinin şiirlerini Türkçeye çevirmiştir  Abdülhak Hamit TARHAN İkinci dönem Tanzimatçılar arasında Batıyı daha iyi anlayan ve çok hızlı değişiklikler yapan kudretli, üretken bir şairdir  Büyükelçilik göreviyle hem Doğu hem Batı ülkelerinde görev yaptığından, eserlerinde bu medeniyetlerin dil, kültür, sanat, inanç unsurlarıyla, sosyal hayatlarını, yan yana getirebilmiştir  Hamid bazen şiiri tiyatrolaştırmış, bazen tiyatroya hikaye çeşnisi vermiştir  Şekilde ve söyleyişte belli kurallara bağlı kalmak, onun yapmak istediği ama yapamadığı şeylerdendir  Onda ölçü, kafiye hatta dil ve cümle kaygısı genellikle ikinci plana bırakılmıştır  Bu nedenle eserlerinde dil kusurlarına sık sık rastlanır  Şiirde tezata, şaşırtmacaya yer vermiş ve engin bir lirizm oluşturmuştur  Şiirlerinde Romantizm’in tesiri görülür  Şiirlerinde, işlediği konular açısından da bir uyum görülmez  Bir kısmında doğa güzellikleri, bir kısmında renkli şehir hayatları, bir kısmında vatan, millet, diğerinde ahlak hocalığı görülen şiirlerinde vazgeçmediği tek yön sanatı sanat için yapmaktır  Hamit tiyatro alanında da oldukça bol eser vermiştir  Ancak bunların çoğu sahnelenmek için değil okunmak içindir  Çoğunun dili ağır, üslubu sanatlıdır  Hatta kahramanlar bazen ruhlar, ölüler ya da hayali varlıklardır  Tiyatrolarının bir kısmını aruzla, bir kısmını heceyle kimisini de nesirle yazmıştır  Hamid’in ilk tiyatro eseri Mecara-yı Aşk adlı dört perdelik eserdir  Rumeli Türkleri  arasında geçen bir olayın anlatıldığı Sabr-u Sebat adlı eserin dili oldukça sadedir  Duhter-i Hindu, Nesteren, Tarık, Eşber,  Finten  ünlü tiyatrolarıdır  Hamid’in birçok şiir kitabı da vardır  Kimisinin Batı şekilleriyle söylendiği, kısmen serbest bir biçimde yazıldığı şiirlerinin bulunduğu Belde adlı şiir kitabında, Fransızca sözcüklerin de şiire girdiği görülür  Pastoral şiirin ilk örneklerinin verildiği, serbest biçimdeki şiirlerin bulunduğu kitaba ise Sahra ismini vermiştir şair  Ölen karısının ardından duyduğu üzüntüyü anlattığı  Makber adlı şiir kitabı ise şairin adını ebedileştirmiştir  Şekil olarak daha muntazam, ölçülü, kafiyeli şiirlerin bulunduğu bu eser, musiki yönüyle de güçlüdür  Aynı konuyu işleyen ancak Makber kadar başarılı sayılamayacak Ölü, Bunlar Odur, Hacle gibi şiir kitapları da vardır  Hamid’in mesnevi biçiminde yazdığı, Çamlıca’da yaşanmış bir aşk hikayesini anlattığı Garam adlı kitabı da önemlidir  Samipaşazade SEZAİ Tanzimat döneminin Batılı hikaye yazarıdır  Edebiyatın başka türlerinde de eser vermiş olmasına rağmen o, hikaye ve roman yazarı olarak tanınır  Tanzimat edebiyatının ikinci döneminde Fransız Realizm’ini temsil eden yazarlardandır  Romanında Romantik çizgiler bulunmasına rağmen onun eserlerine Realist anlayışı uyguladığı görülür  Namık Kemal’in Romantik anlayışından Sezai’nin Realist anlayışına geçiş yapan II  dönem Tanzimatçılar, asıl realist olan Servet-i Fünunculara zemin hazırlamışlardır  Arada bir küçük şiir denemeleri de olmakla beraber, Sezai daha çok nesirler, siyasi, edebi makaleler, küçük ve büyük hikayeler ve hatıralar yazmakla tanınmıştır  Eserlerini sanat için sanat görünüşüne bağlı olarak yazan sanatçının en önemli eseri Sergüzeşt romanıdır  Romanın konusu, o yıllarda devam etmekte olan beyaz esir ticaretidir  Eserde Kafkaslardan kaçırılıp ona buna satılan genç kızlardan birinin başından geçen olaylar anlatılır  Sezai’nin diğer önemli eseri Küçük Şeyler adlı hikaye kitabıdır  Eserdeki bazı hikayeler çeviridir  Küçük Şeyler’den sonraki hikayelerinden başka, nesirlerini topladığı bir diğer eseri de Rumuz’ül Edep adını taşır  İclal adlı eserinde yine değişik yazıları ve şiirleri bulunur  Sezai’nin ilk eseri ise Şir adlı bir piyestir  Bu eser, olayın Afganistan’da geçtiği düzyazıyla yazılmış bir trajedidir  Ancak pek başarılı bir eser sayılmaz  Tanzimat dönemindeki diğer önemli sanatçıları da şu şekilde görebiliriz: Ahmet Mithat EFENDİ Tanzimat devrinde, ilmin ve edebiyatın hemen her alanında eser vererek ve bunları halk diliyle yazıp halk seviyesine ve halk zevkine göre düzenleyerek halk için çok faydalı bir edebi hareket yapmayı başarmış ansiklopedist bir yazardır  O yazılarıyla bir halk okulu kurmuş ve bunu hayatı boyunca sürdürmüştür  Onun eserlerinde derin bir bilgi veya eserlerin kalıcılığını sağlayacak bir sanat üstünlüğünü aramak boşunadır  Yazdıklarının yaşamasını değilse bile Türkiye’de, okuyan bir halk zümresinin oluşmasını sağlayan Mithat Efendi, görevini yerine getirmiştir  Teknik açıdan kusurlu eserlerin okuyucu bulması, onları yazarken yazarın kullandığı, halka hoş gelen sade bir dilin, halkta merak uyandıracak unsurlarla birleşmiş olmasındandır  Yer yer bir ev dili, mahalle dili ve bu dillere ait halk deyimleri, eserlerine ayrı bir tat verir  Tarih, coğrafya, felsefe, biyoloji, fizik gibi birçok dilde eser veren yazarın en çok sevdiği tür, hikaye ve romandır  Bu alanda onun 82 eseri vardır  Letaif-i Rivayat adlı 24 kitaplık bir hikaye dizisi vardır  Bunların kimileri Batı’daki eserlerden adapte edilmiştir  Bu eserlerde abartılı bir Romantizm görülür  Olması mümkün gözükmeyen olayların hikaye edildiği bu eserler sürükleyiciliği yönüyle kendini okutmuştur  En ünlü romanları, Hasan Mellah, Hüseyin Fellah, Dünyaya İkinci Geliş, Felatun Bey’le Rakım Efendi, Dürdane Hanım  v  s  ’dir  Ahmet Mithat Efendi bazı tiyatro denemeleri de yapmışsa da bu alanda pek başarılı olamamıştır  Nabizade NAZIM Tanzimat edebiyatının Servet-i Fünun’a döneceği dönemde yetişen ve arada bir yeni anlayışla şiirler de söyleyen Nabizade Nazım, bu geçiş dönemi yazarları içinde realist hikaye yazmaya özen gösteren bir romancıdır  Edebiyatımızda ilk köy ve köylü gerçeklerini anlatan Karabibik adlı eseri vardır  Romandan çok uzun hikaye özelliği gösteren bu eserin diğer bir önemi, yazarın, hikayenin önsözünde de belirttiği gibi Emile Zola, Alphonse Daudet gibi yazmaya özenmesidir  Ayrıca yazar köylüleri, seçtiği çevrenin diliyle konuşturmuştur  Yazarın ikinci önemli eseri Zehra adlı romanıdır  Romanda psikolojik tahlillere özellikle yer verildiği görülür  Ahmet Vefik PAŞA Türk tiyatrosunun oluşmasında çok büyük katkıları olan yazar, özellikle Moliere’den yaptığı çevirilerle tanınır  Çevirilerinde halk diline, yerli ağızlara yer vermiş ve sahnelenen eserlerin halk tarafından sevilmesini sağlamıştır  Yazarın en önemli hizmetlerinden biri de Bursa’da kendi adıyla tiyatro açarak, tiyatroyu Anadolu’ya yaymasıdır  Moliere’den on altı eser çeviren yazarın Zor Nikah, Zoraki Tabip adlı çevirileri çok sevilmiştir  Şemseddin SAMİ Tanzimat edebiyatının dil alanında önemli eserler veren sanatçısıdır  Özellikle Fransızcadan Türkçeye, Türkçeden Fransızcaya çevirdiği önemli sözlükleri vardır  Birçok dili çok rahat konuşan yazarın dilimize kazandırdığı en önemli eseri ise Kamus-ı Türki adlı sözlüktür  Türk dilinin sadeleşmesi yolunda önemli gayretleri olan yazarın, dilin nasıl sadeleştirilebileceği hakkındaki fikirleri kendinden sonrakilerce örnek alınmıştır  Avrupalı Türkologların çalışmalarıyla yakından ilgilenen yazar Orhun Abideleri’ni ve Kutadgu Bilig’i Türkiye Türkçesine ilk çeviren kişi olmuştur  Bunların dışında teknik olarak çok da başarılı sayılmayan ilk Türk romanı onun, Taaşuk-ı Talat ve Fıtnat adlı eseridir  Yazarın ayrıca tiyatro alanında da eserleri vardır  Şimdi Tanzimat edebiyatının genel özelliklerini maddeler halinde belirleyelim  
 
				__________________  Arkadaşlar, efendiler            ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler,            müritler, meczuplar memleketi olamaz  En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet            tarikatıdır   | 
|   | 
|  | 
|  | Servet-i Fünun Edebiyatı |  | 
|  06-01-2009 | #3 | 
| 
Şengül Şirin   |   Servet-i Fünun Edebiyatı B - SERVET-İ FÜNUN EDEBİYATIBu edebiyat Recaizade Mahmut Ekrem’in yol göstermesiyle, Servet-i Fünun dergisi etrafında toplanan gençler tarafından yürütülen bir harekettir  1895 yılında Tevfik Fikret’in bu derginin yazı işleri müdürlüğüne getirilmesiyle başlar  Bir diğer adı da Edebiyat-ı Cedide olan bu dönemin ana karakteri çağdaş Fransız edebiyatına benzer eserler vermektir  Örnek edindikleri Fransız sanatkarları ise Realist ve Naturalistlerdir  Aynı grubun şiirde yaptığı yenilikler Parnas ve Sembolist şairlerden izler taşır  Servet-i Fünuncular kendilerinden öncekileri Avrupa’yı yeterince takip etmemekle, ilkel ve yetersiz olmakla suçlamışlardır  Divan edebiyatını çoğu kez bilmedikleri için, küçük görüyorlardı  Servet-i Fünuncuların diğer önemli özellikleri ise çok az bir topluluğa seslenebilmeleridir  Gerek dil anlayışları, gerekse sanata bakışları onların bir salon edebiyatı oluşturmalarına neden olmuştur  Bu dönemdeki edebiyat türlerini şu şekilde inceleyebiliriz: ŞİİR Bu dönemin şiir anlayışı Tanzimatçılardan bir hayli farklıdır  Özellikle Parnasizmin etkisiyle şiirde biçim mükemmelliğine büyük değer vermişler, sanat için sanat görüşüyle, şiiri ideolojik bir anlatım yolu olmaktan çıkarmışlardır  İlk kez, Batıdan alınan sone, terzarima gibi nazım biçimlerini kullanmışlardır  Aruzu şiirin vazgeçilmez bir ahenk unsuru olarak görmüşler, çoğu kez bu vezni Divan şairlerinden daha iyi kullanmışlar, onu Türkçeye kolaylıkla uygulamışlardır  Aruzu bir musiki kaynağı olarak gören Servet-i Fünuncular, özellikle serbest müstezat nazım şeklini geliştirmişlerdir  Şiirde kişisel konuların yanında doğa betimlemelerine büyük yer verilmiş, sosyal konulardan uzak durulmuştur  ROMAN VE HİKAYE Servet-i Fünun’un en başarılı olduğu türlerden biri romandır  Batılı romanın kötü bir taklidi olan Tanzimat romanı, bu dönemin romanları yanında sönük kalır  Realizmin etkisi altındaki Servet-i Fünun romanında konular hep İstanbul’da geçer  Bunda, sanatçıların yaşadıkları çevreyi esere yansıtmasının yani eserlerini belli gözlemler sonucunda yazmalarının büyük etkisi vardır  Ancak eserde yabancı sözcük ve tamlamalarla yüklü bir dil kullanmaları, eserlerin geniş halk topluluklarınca okunmasına engel olmuştur  Hikaye alanında da önemli eserler verilmiştir  Anadolu’nun değişik yörelerinin de konu olduğu bu hikayelerde dil daha sadedir  TİYATRO Servet-i Fünuncuların hemen hiç başarılı bir eser vermedikleri tür tiyatrodur  Gerek dil anlayışları, gerek istedikleri sanatın icra edilebileceği bir tiyatro göremeyişleri onları bu dalda eser vermekten uzak tutmuştur    •••Servet-i Fünunda gelişmiş bir diğer tür ise eleştiridir  Özellikle  Hüseyin Cahit siyasi yazılarıyla şimşekleri üzerine çekmiş hatta Fransızcadan çevirdiği  “Edebiyat ve Hukuk” adlı makalesiyle Servet-i Fünun dergisinin kapanmasına ve Servet-i Fünun edebiyatının bitmesine neden olmuştur  Şimdi Servet-i Fünun sanatçılarını görelim  Tevfik FİKRET Servet-i Fünun döneminin en güçlü şairidir  Parnasizmin etkisiyle yazdığı şiirlerinde kusursuz bir biçim görülür  Şiirlerinde ölçü, şekil, kafiye gibi ses unsurlarıyla oluşturulmuş bir musıki sezilir  İşlediği konuyu sözcüklerinin sesiyle hissettirir gibi yazar  Aruza öylesine hakimdir ki konuşur gibi yazdığı şiirlerinde kusursuz bir ölçü görülür  Şiiri düzyazıya yaklaştırmış, birkaç dize süren cümlelerden oluşan şiirler yazmıştır  Servet-i Funun döneminde yazdığı şiirleri kişisel ve sanatlıdır  Bu dönemden sonraki şiirlerinde ise aşırı toplumcu bir şiir anlayışına dönmüştür   Rübab-ı Şikeste adlı şiir kitabındaki şiirler Servet-i Fünun dergisindeyken yazdığı sanat için sanat görüşlü şiirlerdir  Önceki şiirlerinde Recaizade’nin, Abdülhak Hamit’in tesiri sezilen Fikret’in zamanla kendi üslubunu oluşturduğu görülür   Haluk’un Defteri adlı kitabında ise oğlu Haluk’un kişiliğinde, istediği neslin özelliklerini, onlara verdiği öğütleri anlatmıştır  Buradaki şiirler sanat için sanat prensibinden toplum için sanata doğru yol aldığını gösterir   Şiirleri sosyal de olsa Fikret, biçimdeki özeni, mükemmelliği kaybetmemiştir  Rübabın Cevabı adlı şiir kitabı Fikret’in toplumcu ve vatancı şairliğinin olgun ve güçlü bir örneğidir  Vatanın kötü yöneticiler elinden çektiği sıkıntıları eleştirici bir üslupla anlattığı bu şiirlerde şairin bu durum karşısında umudunu yitirmediği görülür   Şairin hayatının sonlarında yazdığı Şermin adlı şiir kitabı ise, hece ölçüsüyle söylenen şiirlerden oluşur  Bu şiirler çocuklar için söylenmiştir  Cenap ŞEHABETTİN Dönemin diğer büyük şairidir  Aslında doktor olan ve Fransa’ya da tıp ihtisası için giden şair, orada Fransız edebiyatıyla yakından ilgilenmiştir  Şiirlerinde hem Parnasizmin hem Sembolizmin etkisi görülür  Sembolizmin musikisi, sözcüklerin ahengine verdiği değer onda da görülür  Parnasizmin ise doğa betimlemeleri, sözcüklerle tablo çizme sanatı yine onun şiirlerinde hissedilir  Elhan-ı Şita adlı, kış manzaralarını anlattığı şiirinde sözcükler okuyucuda karın yağışını hissettirir  Serbest müstezat tarzını ilk ve en iyi kullanan Cenap’tır  Bazen de sone şeklinde yazdığı şiirlerinde çok cesur mecazlarıyla, eski dil kurallarını, söyleyiş mantığını hiçe sayan, tamamıyla Batılı bir söyleyişle yazmasıyla şiddetli eleştirilere uğramıştır   En sıradan konuları şiir haline getirmek için, Servet-i Fünun diline yeni sözcükler katmış, Arap ve Fars sözlüklerinden yeni sözcükler seçmiş, ayrıca Fransızca sözcükleri de şiirlerinde kullanmıştır  Şiirlerinde geçen “saat-i semenfam”(yasemin renkli saatler) benzetmesi döneminde birçok tartışmalara neden olmuştur  Şiirde güzellikten başka gaye aramadığını, güzel sanatlarda fayda aranmayacağını söyleyen şairin nesir alanında da önemli eserleri vardır  Nesir dili şiir dilinden daha sade olan sanatçı yazılarını nüktelerle, zarif bir dille, zengin bilgisiyle etkili hale getirmiştir   Şiirlerini Evrak-ı Leyal adı altında toplayacağını söylemesine rağmen bunu sağlığında yapamamıştır  Nesir alanındaki eserleri ise, Hac Yolunda, Avrupa Mektupları, Suriye Mektupları adlı seyahat yazıları, Evrak-ı Eyyam adlı değişik yazılardan oluşan eseri vardır  Ayrıca tiyatro denemeleri de yapan şairin bu türde pek başarılı olduğu söylenemez  Cenap ayrıca beğendiği vecizeleri Tiryaki Sözler adı altında kitaplaştırarak bu alanda değerli bir derleme kitabı bırakmıştır  Halit Ziya UŞAKLIGİL Dönemin hikaye ve roman temsilcisidir  Eserleriyle sadece kendi döneminin değil sonraki nesillerin de örnek aldığı yazar, Türk romanına tamamen Batılı bir hava vermiştir  Kompozisyon açısından Türk edebiyatının en başarılı eserlerini veren yazar Batı’daki örneklerinden hiç de aşağı değildir  Halit Ziya’nın dili oldukça ağırdır  Süslü, tamlamalarla dolu bu dilde sözle anlam arasında sıkı bir bağ kurulmuştur  Türk dilinin sadeleştiği dönemde yazar kendi eserlerini sadeleştirmiştir   Halit Ziya’nın, Realist, Natüralist anlayışla yazdığı romanlarında kahramanlarını çevresinden seçtiği sezilir  Hatta bunların bir gözlem sonucunda oluşturulduğu görülür   Hikayelerini romanlarına göre daha sade bir dille yazmıştır  Onları çoğu kez bir okuyuşta bitirilecek biçimde oluşturmuştur  Romanlarının konusunu hep İstanbul’dan seçen yazar, hikayelerinde Anadolu’yu da işlemiştir  Yazarın ilk kitabı Sefile adını taşır  Hizmet gazetesinde yayınlanan bu eser kitap haline getirilmemiştir  Halit Ziya’nın en başarılı romanları Mai ve Siyah, Aşk-ı Memnu, Kırık Hayatlar Servet-i Fünun’da yayınlanmıştır  Mai ve Siyah adlı romanında Ahmet Cemil adlı kahraman, sanat hayalleriyle yaşar fakat içinde bulunduğu çevrenin, özellikle Babıali’nin kırıcı olayları arasında tüm hayalleri yıkılır  Yazarın romanda Ahmet Cemil’e söylettiği sözler aslında Servet-i Fünun’un edebi anlayışıdır  Sanatçının başyapıtı sayılan Aşk-ı Memnu romanı ise Boğaziçi yalılarındaki hayattan alınmıştır  Eserde alafranga yaşayışa özenen Bihter Hanım’ın kendinden yaşça büyük olan Adnan Bey’le evlenmesi, ancak Adnan Bey’in yeğeni olan Behlül adlı gençle birbirlerine aşık olmaları anlatılır  Züppe bir genç olan Behlül, Bihter Hanım’ı sonunda kandırır; ancak Adnan Bey’in kızı Nihal durumu fark ederek babasına bildirir  Adnan Bey’in durumu öğrendiğini anlayan Bihter kendini öldürür  Eser ruh tahlilleri yönüyle oldukça gerçekçidir  Kahramanlar her yönüyle tanıtılmıştır  Diğerlerine göre daha sade bir dille yazılan Kırık Hayatlar romanında da yine bir aile dramı anlatılır  Halit Ziya’nın büyük hikayeleri ise Bir Muhtıranın Son Yaprakları, Bir İzdivacın Tarih-i Muaşakası, Bu muydu adlarını taşır  Halit Ziya’nın diğer önemli eseri hayatının kırk yılını anlattığı ve adını da Kırk Yıl koyduğu anı eseridir  Bundan sonraki anılarını ise Saray ve Ötesi adlı eserde toplamıştır  Mehmet RAUF Servet-i Fünun’un ikinci büyük romancısıdır  Uzun süre Halit Ziya’nın etkisinde kalan yazarın dili daha sadedir  Tıpkı Halit Ziya gibi mensur şiirler, hikayeler, ruh tahlillerine önem verdiği romanlar yazmıştır  Onun hikaye ve romanlarında kendi hayatından önemli akisler vardır  Yazarın en önemli eseri Eylül’dür  Basit bir aşk olayı etrafında dönen eserde aşkın güzelliği dile getirilir  Suat Hanım Kocası Süreyya’yı çok sever  Ancak kocası tarafından çoğu kez yalnız bırakılan kadınla, kocasının arkadaşı Necip arasında gizli bir aşk sürer gider  Eserin sonunda Suat Hanım ile Necip bir yangında yanarak ölürler  Dil örgüsü bakımından zayıf olan eser, psikolojik tahlillerdeki derinliğiyle ilk psikolojik roman sayılmıştır  Yazarın ayrıca Siyah İnciler adlı mensur şiir kitabı Genç Kız Kalbi, Ferda-yı Garam, Karanfil ve Yasemin adlı romanları vardır  Bunlar dışında Cidal, Pençe, Yağmurdan Doluya adlı tiyatro eserleri de vardır  Şimdi de Servet-i Fünun Edebiyatının özelliklerini maddeler halinde görelim: 
 
				__________________  Arkadaşlar, efendiler            ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler,            müritler, meczuplar memleketi olamaz  En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet            tarikatıdır   | 
|   | 
|  | 
|  | Fecr-i Ati Edebiyatı |  | 
|  06-01-2009 | #4 | 
| 
Şengül Şirin   |   Fecr-i Ati Edebiyatı  C - FECR-İ  ATİ  EDEBİYATIServet-i Fünun dergisi 1901 yılında kapatılınca, bu dergi etrafında toplanan şair ve yazarlar artık bir araya gelme imkanına sahip olamamışlardı  Hatta basına uygulanan sansür yüzünden sanatçılar şiirlerini bile rahatça yayınlayamamışlardı  1908 yılına kadar süren, edebiyatın bu fetret devri bu tarihte meşrutiyetin ilan edilmesiyle sona ermiştir  Edebiyat aşığı gençler bir araya gelip edebi bir toplantı gerçekleştirmişlerdir  Bu gençler arasında Ahmet Haşim, Yakup Kadri, Refik Halit, Fuat Köprülü, Hamdullah Suphi vardı  Fecr-i Ati, gerçekte bir edebi akım ya da edebi topluluk değildir  Bu hareket yukarıda adı geçen edebiyata hevesli gençlerin yaptığı birkaç toplantıyla sınırlı kalmıştır  Ancak gençlerin yetenekli olması, edebiyat dünyasının böyle bir toplantıdan haberdar olmasını sağlamıştır  Fecr-i Ati, edebiyatımızda beyanname yayınlayan ilk topluluktur  Bu beyannamede gençlerin o günün edebiyat dünyasına bakışını, edebi alanda yapmak istediklerini görüyoruz  Bunlara göre kendilerinden öncekiler yeterince Batılı değillerdi  Öncekiler için edebiyat boş vakitleri değerlendiren güzel bir arkadaştı  Fecr-i Aticiler yapmak istediklerini de şöyle maddeleştirdiler: 
  Ancak daha ilk ayda 31 Mart olayı yüzünden dağıldı ve bir daha bir araya gelemedi  Fecr-i Aticiler kendilerinin ne kadar Servet-i Fünun’dan farklı olduğunu iddia etseler de onların devamı olmaktan kurtulamamışlardır  Ortaya koydukları ürünlerin Servet-i Fünun’dan hiç farkı yoktur  Grubun dağılmasından sonra Fecr-i Ati’nin anlayışını sadece Ahmet Haşim sürdürmüştür  Belki Haşim de olmasa bu grubun adı pek duyulmazdı  Yakup Kadri, Refik Halit, Hamdullah Suphi daha sonra Milli Edebiyata geçmişlerdir  Ahmet HAŞİM Fecr-i Ati’nin, daha doğrusu Servet-i Fünun’un, anlayışına yakın şiir anlayışını, döneminde Milli Edebiyatın çok revaçta olmasına rağmen hiç değiştirmemiştir  Ne şiir ne dil anlayışında bir sapma vardır  Ancak dilde sadeleşme fikrini, nesirlerinde kullandığı sade dilde görürüz  Hatta bu dil bazen Milli Edebiyatçıların dilinden bile sadedir  Haşim, şiir görüşlerini şu şekilde açıklar: “Şair ne bir hakikat habercisi ne bir belagatlı insan, ne de bir kanun koyucudur  Şairin lisanı nesir gibi anlaşılmak için değil, duyulmak için vücuda getirilmiş, musıki ile söz arasında sözden ziyade musıkiye yakın bir dildir      Şiir nesre çevrilemeyen nazımdır  Şiir hikaye değil sessiz bir şarkıdır  ” Görüldüğü gibi Haşim, şiirde anlamın değil söyleyişin önemli olduğunu söylemiş ve şiirlerini bir ses güzelliği oluşturmak için yazmıştır  Şiirde serbest müstezatı kullanmış, aruzu ahengin kaynağı görmüş, heceyi hiç kullanmamıştır  Konu olarak ise daha çok sembolist sanatçıların şiirlerinde görülen konuları işlemiştir  Haşim’in şiirleri tam bir sembolist şiir sayılmazsa da söyleyiş olarak, anlatım olarak onu çağrıştırır  En azından Haşim’in şiirinde sembol kullanımı yoktur  Fakat gerçekten kaçış, hayale, akşam vakitlerine, yalnızlığa, bezginliğe sığınış onu Sembolizm’e yaklaştırır   O her şeyi “hayal havuzunun sularında seyretmiş ve onları renkli bir akis olarak” görmüştür  Şiirde musıkiye değer vermesi de onu Sembolizm’e yaklaştırır  Kelimelerde musıki araması, sanatçıyı sözcük seçiminde titizliğe götürür  Beğendiği sözcüklerin yabancı olup olmamasını düşünmeden onları şiirlerde kullandı  Haşim’in, nesneleri değil nesnelerin kendinde bıraktığı izlenimleri anlatması, renklere değer vermesi onu biraz da Empresyonistlere yaklaştırır  Dilinin yabancı sözcük ve tamlamalarla yüklü olması, Haşim’in o güzel şiirlerinin günümüzde anlaşılamamasına neden olmuştur  Haşim’in ilk şiir kitabı Göl Saatleri’dir  Diğer kitap ise  Piyale adını taşır  Nesir alanında Haşim gerçekten anlaşılmak için yazar  Dili sade, söyleyişi konuşma havasındadır  Edebiyatımızdaki en güzel seyahatnamelerden birini, Frankfurt Seyahatnamesi’ni ortaya koyan şairin ayrıca, değişik deneme, sohbet ve diğer nesirlerini bir araya getirdiği Gurabahane-i Laklakan, Bize Göre adlı eserleri vardır  BU DÖNEMDEKİ BAĞIMSIZ SANATÇILAR Servet-i Fünuncularla aynı çağda yaşamak ve eser vermekle beraber herhangi bir edebi topluluğa girmeyen, kendi düşünceleri doğrultusunda eser veren sanatçılar da vardır  Şimdi bunları inceleyelim  Hüseyin Rahmi GÜRPINAR Ahmet Mithat geleneğini sürdürerek, halkta okuma sevgisini uyandırmak için eser vermiştir  Servet-i Fünuncularla çağdaş olmakla birlikte ne onlarla ne de bir başka toplulukla ilgisi olmamış, kendine özgü bir anlayış sürdürmüştür  Roman ve hikayeci olarak tanınan yazarın hemen bütün romanlarında konu İstanbul’da geçer  Türk toplumunun bütün katmanlarını çoğu zaman gülünç yanlarıyla, hatta abartılı bir şekilde anlatmıştır  Toplumun pek mantıklı olmayan adet ve geleneklerini romanlarına yansıtmış, bunlara kimi zaman alaylı, kimi zaman ibretli, kimi zaman da küçük düşürücü açılardan bakmıştır  Romanları teknik yönden çağdaşlarından, özellikle Halit Ziya’dan oldukça geridir  Romanlarının çoğunu çalakalem yazmış, yazdıkları üzerinde pek düşünmemiştir  Aslında romanlarının çoğunda asıl olay da yoktur  Daha çok karşılıklı konuşmalarla ve özellikle İstanbul’un kenar mahallelerinden seçtiği cahil insanların mahalle ağzı konuşmalarıyla güldürü unsuru sağlamaya çalışmıştır  Romanda olayların akışını kesip kendine göre bilgiler vermesi, açıklamalarda bulunması roman tekniğine uymaz  Yazar bazen önemli edebi tartışmaları, ya da felsefi konuları, eserde geçen cahil insanlara tartıştırır  Bunu, halkı bilgilendirmek için yaptığını söylese de bu, romanın inandırıcılığını zedeler  Romanlarında günlük hayattan oldukça faydalanan yazar, tam bir gözlemcidir  Çevresini, sokağını, insanları ayrıntılı bir gözle incelemiş, bunu eserinde de göstermiştir  İlk romanlarında daha çok Romantizm’in etkisi görülen yazarın asıl temsil ettiği akım Realist-Naturalist akımlardır  Kendisi de makalelerinde bu akımları savunmuştur  Zaten en önemli romanları bu akımların ışığı altında yazılanlardır  Kahramanların konuşmalarında oldukça sade bir dil kullanan yazar, bilgi verdiği yani kendinin konuştuğu yerlerde biraz ağır bir dil kullanmıştır  Eserlerini yazmadan önce mutlaka gözlemlerinden oluşan notlar tuttuğunu söyleyen yazarın Meddah, Ortaoyunu, Karagöz gibi Halk tiyatrosu ürünlerinden yararlandığını söyleyebiliriz  Türk edebiyatının en çok roman veren yazarlarından biri olan sanatçının ilk romanı Şık’tır  Romanda Şatırzade Şöhret Bey adında saf, alafrangalığa özenen birinin hayatı anlatılır  Yolsuz bir kadının ardına düşen bu adam bütün malını mülkünü satar  Perişan bir duruma düşer  Mürebbiye romanında ise yazar, o günlerde moda olan Fransız mürebbiyelerinin eleştirisini yapar  Dehri Bey adlı kahraman Anjel isimli bir mürebbiyeyi çocuklarını eğitmesi için eve alır  Yolsuz biri olan mürebbiye evde dört kişiyi birden yoldan çıkarır ve sonunda Dehri Bey’le yakalanır  Yazar Mürebbiye romanındaki konuyu Metres romanında da işlemiştir  Kuyruklu Yıldız Altında Bir İzdivaç adlı romanda ise o günlerde sözü edilen Halley kuyruklu yıldızının dünyaya çarpabileceği fikri işlenir  Bu haberin İstanbul’un kenar mahallelerinde nasıl yankı uyandırdığı anlatılır  Bunların dışında Gulyabani, Cadı, Şıpsevdi, Hakka Sığındık, İffet, Kesik Baş, Tesadüf gibi romanları da vardır  Yazarın, çoğu günlük hayattan seçilmiş birçok hikayesi vardır  Bunların çoğu  Kadınlar Vaizi adıyla bir araya toplanmıştır  Hüseyin Rahmi ayrıca tiyatro alanında da eser vermiştir  Bunlar başarılı eserler değildir  Mehmet Akif ERSOY Dönemindeki sanatçılar arasında İslâmı anlatmayı gaye edinen, halkın İslamdan uzaklaştıkça ne kötü durumlara geldiğini manzum hikayelerle ortaya koyan realist bir şairdir  Yaşadığı dönemde üç fikir vardı: Osmanlıcılık, İslâmcılık, Milliyetçilik  Osmanlıcılık fikrini daha çok Namık Kemal savunmuştur  Ancak Hristiyan azınlığın yavaş yavaş devletten ayrılmaları, bu fikrin yaşayamayacağını göstermişti  İslamcılık fikri ise aynı dini paylaşan Türk, Arap, Fars, Kürt bütün milletleri birbirine bağlayacak sağlam bir bağdı  Ancak İslam, yıllardan beri yozlaştırılmıştı  Eğer üzerindeki küller üfürülürse altından kıpkırmızı kor ortaya çıkacaktı  İşte Akif bu külleri üflemek istemiştir  Bir şair olarak Akif Türk şiir sanatına ilerlemeler kaydetmiştir  Çağdaşı Fikret’le, düşünceleri tamamen karşıt olmasına rağmen biçimsel yönden aralarında müthiş bir benzerlik vardır  Akif’in şiirlerinde de dize bütünlüğü kırılmış, nazım nesre yaklaştırılmış ve şiir birkaç dizeden oluşan cümleler halinde yazılmıştır  Hatta bazen bir dizede karşılıklı konuşma şeklinde birkaç cümle bile kullanılmıştır  Ancak bu, şiirdeki ölçüyü yani aruzu hiç etkilememiş, Akif aruzu Türkçeye mükemmel bir biçimde uygulamıştır  Akif aslında Türk edebiyatında manzum hikaye türüne çığır açtıran bir şairdir  Realist bir biçimde anlattığı olaylar, karşımıza getirdiği canlı tablolar gerçekte yaşanan acı gerçeklerdir  Şiirlerinde oldukça sade bir dil kullanan sanatçı hatta bazen halkın kullandığı argo sözcüklere bile yer vermekten çekinmemiştir  Şiirlerinin çoğu bir sosyal çevreyi aktarır: Örneğin Küfe şiirinde okumayı çok isteyen ancak babası ölünce ailesine bakmak zorunda kalan bir çocuğun dramı anlatılır   Mahalle Kahvesi’nde zamanını kahve köşelerinde pinekleyerek geçiren kişiler eleştirilir   İstibdat şiirinde haksız yere hapse götürülen bir adamın karısının fakirlikten düştüğü durumlar anlatılır   Köse İmam’da şeriatın emrini yanlış anlayarak karısını boşamak isteyen zalim ve cahil bir erkeği anlatır  Seyfi Baba’da eski ve ışıksız İstanbul sokaklarından geçip, hasta ve fakir bir ihtiyarın evine giden şairin gözlemleri anlatılır  Bunlar dışında Akif’in, İslâm’ın şeref tablolarını, hak ve hukuka verdiği değeri gösteren şiirleri de vardır  Akif, şiirlerinde, görmek istediği ideal genci Asım’ın kişiliğinde canlandırmış ve ona nasihat etmiştir  Bu bir bakıma Fikret’in Haluk’unun karşısına çıkarılmış bir genç olarak düşünülebilir  Akif’in şiirinde görülen bir diğer özellik sanatı sanat için değil, halk için yapmasıdır  Bu yönüyle o realist olmaktan çok Naturalistlere yaklaşır  Çünkü gerçeği olduğu gibi, çirkinliğiyle, iğrençliğiyle aktarır  “Önce siz derdi bulun, sonra kolaydır derman  ” diyerek naturalistlerin romanda yaptığını, Akif şiirde yapmıştır  Onun şiiri her şeyiyle yerlidir  Batıyı taklit etmek, onlara benzer eser ortaya koymak gibi bir amacı olmamıştır  Şiirlerini Safahat adlı kitapta toplamış, ancak bu kitaba milletine hediye ettiği İstiklal Marşı’nı almamıştır  Mehmet Akif nesir türünde de eser vermiştir  Hatıralar adlı eserinde Berlin’de ve Mısır’da geçirdiği günlerle ilgili notları vardır  Yahya Kemal BEYATLI Yahya Kemal, modern şiir dilinin yolunu açanların başında gelir  Şiirimize Batılı anlayışla ilk çekidüzen veren odur  Günlük yaşantının dışına çıkar, tarihimizin kahramanlıklarına, duygunun sonsuzluklarına uzanır  Divan şiirimizle yeni şiir arasındaki köprüyü tek başına kurar  Tanzimattan beri yıkılmaya hatta unutturulmaya çalışılan Divan şiiri, onunla yeniden keşfedilir  Gazel, Rübai, Şarkı onunla yeniden canlanır  Türk aruzuna son ve en güzel şeklini veren Yahya Kemal’dir  Şiirde söyleyişe büyük değer veren ve asıl olanın anlam değil anlatım olduğunu savunan Yahya Kemal şiiri sessiz bir musıkiye benzetir  Şiirde biçim mükemmelliğine büyük değer verir  Kelimeler üzerinde titizlikle durur  Söylemek istediğini anlatacak sözcüğü buluncaya kadar uğraşır; yakın anlamlarıyla yetinmez  Tanzimatçıları nutukçu olmakla, Servet-i Fünuncuları ise bireysel bir taklitçilikle suçlayan Yahya Kemal, şiirde iki unsurun önemli olduğunu vurgulamıştır  Bunlardan biri İstanbul Türkçesinin kullanılması, diğeri ise şiirde ritm sağlanmasıdır  Yahya Kemal, Batı’yı olduğu gibi taklit etmeye karşı çıkmış, Batı’nın bilinmesi gerektiğini ancak öğrenilenleri milletimizin, dilimizin özelliklerini göz önüne alarak uygulamak gerektiğini savunmuştur  Yahya Kemal, İstanbul’u dünyanın en güzel şehri, Boğaz’ı İstanbul’un en güzel yeri sayar  Bu güzelliği vücuda getiren birinci unsur şaire göre güneş, diğeri deniz dir  Üçüncü neden de Yahya Kemal’in musıkimize olan bağlılığı ve derin hayranlığıdır  O musıkimizi Türk mimarisi ile birlikte, milletimizin meydana getirmiş olduğu en övünülecek şeylerden biri sayar  Yahya Kemal Parnasizm akımının şiirde biçim kusursuzluğuna verdiği değerden etkilenmiştir  Ancak onu parnasyen saymak, kendinin de kabul etmediği bir özelliktir  Belki etkilenmiş demekle yetinilmelidir  Şiirlerinde Divan Edebiyatı’nın gül, bülbül, aşk, şarap mazmunlarını kullanmış, ancak şiiri günümüz Türkçesiyle yazmıştır  Nedim’den sonra ikinci İstanbul aşığı ve şarkı ustası sayılmıştır  Sağlığında herhangi bir şiir kitabı yayınlamamış, şiirleri dilden dile yayılmıştır   Ölümünden sonra kurulan Yahya Kemal Beyatlı Enstitüsü, dördü şiir kitabı olmak üzere 13 eserini yayınlamıştır  Bunlar  Kendi Gök Kubbemiz, Rübailer, Eski Şiirin Rüzgarıyla, Bitmemiş Şiirler    En az şiirleri kadar önemli nesir yazıları da vardır  Bunların büyük kısmı fikir yazıları, sohbetler, anılardır  Bunlardan en önemlileri Aziz İstanbul, Eğil Dağlar, Siyasi ve Edebi Hatıralar’dır  Ahmet RASİM Türk basınının en sürekli yazan gazetecilerindendir  Yazılarındaki güç, her sınıf halkın yaşayışını, inançlarını, gelenek ve göreneklerini çok iyi bilip, tasvir ettiği kişileri, şiveleri, argoları, kılık kıyafet ve tüm incelikleriyle yansıtmasındandır  İstanbul folklörüne ait bilgisi çok geniş, dış gözlemi çok güçlüdür  İstanbul’u anlatır, İstanbul’u yaşar  Onun yazılarında tüm İstanbul, mesireleri, kahveleri, çarşıları, semtleri, patlıcan kızartırken ahşap evini tutuşturup koca bir yangına sebep olan kocakarıdan tutun da Yahudiye, seyyar satıcıya kadar binlerce İstanbullu olanca canlılığı ile yaşar  Ahmet Mithat Efendi ile başlayıp Hüseyin Rahmi ile yürüyen halkçı edebiyat anlayışına Ahmet Rasim bir gazeteci, bir halk yazarı olarak katılır  En çok makale, fıkra, gezi, anı türünde eserler vermiştir  Bunun yanında hikaye ve roman türünde eserleri de vardır  İlk Sevgi, Mektep Arkadaşım, Askeroğlu, Hamamcı Ülfet gibi hikaye ve romanlarından başka Falaka isimli çocukluk hatıraları kitabı Osmanlı Tarihi adlı ders kitabı, Gülüp Ağladıklarım, Muharrir Bu Ya, Şehir Mektupları adlı değişik türde eserleri vardır  Rıza Tevfik BÖLÜKBAŞI Türk edebiyatında genç nesillerin Doğu edebiyatı, Batı edebiyatı taraftarı olarak ikiye bölündüğü bir sırada yetişmiştir  Daha çok Batı edebiyatına sempati duyarak Servet-i Fünuncularla çok yakın dostluklar kurmasına rağmen hiçbir tarafa katılmamış, yalnız kendi zevk ve karakterinin yolundan yürümüştür  Gelibolu’da oturduğu için İstanbul’daki edebi hareketlerden tamamen habersiz bulunuyordu  Bunun için onun şiirdeki ilk rehberleri, bu taşra şehrinde sık sık karşılaştığı saz ve tekke şairleri oldu   Saz ve Tekke şairlerinin etkileri, o İstanbul’a geldikten sonra bile devam etti  Bu etki daha çok nazım şekli, vezin ve üsluba ait olarak göze çarpar  Bu anlayıştaki şairin tartışmalarda elbette heceyi ve halk dilini savunması doğaldır   Şiirlerinin konusu daha çok aşk, tabiat, nostalji, çocukluk hatıralarıdır  Bu şiirlerdeki başarıyı sağlayan en önemli nokta duyguların ifadesindeki samimiyettir  Buna konuşma dil ve üslubuna gösterdiği özeni de eklemek gerekir  Yunusvari söyleyiş şiirlerinin dilde kolay kalmasını sağlamıştır  Çok geniş bir ansiklopedik bilgiye sahip olduğundan “Feylesof” ünvanını alan şairin Serab-ı Ömrüm adlı şiir kitabı vardır   
				__________________  Arkadaşlar, efendiler            ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler,            müritler, meczuplar memleketi olamaz  En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet            tarikatıdır   | 
|   | 
|  | 
|  | Milli Edebiyat |  | 
|  06-01-2009 | #5 | 
| 
Şengül Şirin   |   Milli Edebiyat  MİLLİ EDEBİYATTürk edebiyatında Türk milliyetçiliği düşüncesi Tanzimat döneminde başlamıştır  Bu dönemde özellikle Şemseddin Sami şiirin sadeleşmesiyle ilgili yazılar yazıyor, Orhun Abideleri’ni, Kutadgu Bilig’i Türkiye Türkçesine çevirerek ilgiyi Ortaasya’ya çekiyordu   Ayrıca Ahmet Vefik Paşa makaleleriyle Türklük düşüncesini yaymaya çalışıyordu  Ancak bu kişisel çabalar aydınlar arasında tam bir birlik sağlamaktan uzaktı  Özellikle kalemi güçlü şairlerin, Fikret’in, Cenap’ın, Abdülhak Hamit’in, sanat için sanat görüşüne takılmaları, bu çalışmaların yeterince güçlenememesine neden oluyordu  Oysa 1908'li yıllara gelindiğinde ortada artık bu güçlü sanatçıların adı duyulmuyurdu  Özellikle o yıllarda Balkan Savaşları’nın ya da azınlık isyanlarının çok olması halkta büyük tepki uyandırmış, Arapların isyanıyla İslamcılık görüşü de geçersizleşmiş ve milliyetçilik akımı büyük bir güç kazanmıştır  Böyle bir ortamda sanatçıların kişisel düşünceyle yaptıkları sanat da elbette pek rağbet görmemiştir  Hatta sanat değeri olmayan, kuru şiirler, sırf milletin hissiyatına seslendiğinden büyük rağbet görmüştür  İşte böyle bir ortamda Fecr-i Aticilerin kişisel sanat anlayışları yeterince güçlenememiş ve topluluk dağılmıştır  Bu sırada İstanbul’dan uzakta, Selanik’te yayın yapan Genç Kalemler Dergisi, Yeni Lisan adlı makaleler dizisiyle dilin nasıl sadeleşeceği konusunda yollar ortaya koyuyor, bu görüşün savunucuları sade dille güzel eserler yazıyorlardı  Yeni Lisan makalelerinde ileri sürülen görüşleri şu şekilde maddeleştirebiliriz: 
  Fecr-i Aticiler bir ara dilde sadeleşmeye karşı çıktılarsa da özellikle Fuat Köprülü, Hamdullah Suphi, Yakup Kadri gibi güçlü kalemlerin Milli Edebiyat saflarına geçmeleri, Fecr-i Ati’yi bitirmiş geride sadece Haşim kalmıştır  Milli edebiyat özellikle dil konusu üzerinde durmuştur  Yoksa sanatçıların kişisel görüşleri birbirinden oldukça farklıdır  Kimi sade bir dille kişisel konular üzerinde şiirler söylerken (Beş Hececiler), kimi vatan, millet, Anadolu kavramları üzerinde durmuştur  Belki de bu serbestlik Milli Edebiyat’ın sürekliliğinin en büyük sebebidir   
				__________________  Arkadaşlar, efendiler            ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler,            müritler, meczuplar memleketi olamaz  En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet            tarikatıdır   | 
|   | 
|  | 
|  | Cevap : Batı Etkisindeki Türk Edebiyatı |  | 
|  06-15-2009 | #6 | 
| 
ysnkrks
 |   Cevap : Batı Etkisindeki Türk EdebiyatıPaylaşım için Teşekkürler     | 
|   | 
|  | 
|  |