Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
1300, 1481, devleti, dönemi, genişleme, kuruluş, osmanlı

Osmanlı Devleti - Kuruluş Ve Genişleme Dönemi (y. 1300- 1481)

Eski 05-03-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Osmanlı Devleti - Kuruluş Ve Genişleme Dönemi (y. 1300- 1481)



Osmanlı Devleti - Kuruluş ve genişleme dönemi (y 1300- 1481)



Osmanlı tarihinin ilk iki yüzyılı neredeyse kesintisiz bir yayılma ve genişleme dönemi oldu Bu dönemde Osmanlı egemenliği Kuzeybatı Andolu'daki küçük bir uç beyliğinden, Anadolu'nun tamamını, Güneydoğu Avrupa'yı ve Arap dünyasını içine alan bir imparatorluğa doğru çok büyük bir nicel ve nitel değişim gösterdi Fetih süreci içinde Osmanlılar savaşçı kabile şefliğinden devlete dönüşürken Ortadoğu'nun köklü siyasal, ekonomik ve toplumsal kurumlan da gerek Bizans'tan, gerekse Orta Asya'nın büyük Türk göçebe ve yan göçebe konfederasyonları ile ilk gerçek Türk-İslam devletleri olan Selçuklulardan devralman kurum ve geleneklerle kaynaştı-nldı Osmanlı sentezinin yeni kalıplan eskilerinin yerini aldı ve günümüze değin Ortadoğu'ya damgasını vurduOsman Bey ve ardıllarının zaferleri (y 1300-1402)

Genişlemelerinin başlarında Osmanlılar küçülüp sönmekte olan HıristiyanBizans Devleti'ne karşı Türk gazilerinin önderleri olarak sahneye çıktılar Sosyoekonomik açıdan gaziler, Germen comtatus ya da Gefolgschaft'ı gibi, bir savaş şefine kişisel bağlılık temelinde birleşen genç savaşçılardı; bu yönleriyle evrensel, islam uğruna savaşma ideoloj ileriyle ise özgül bir olguyu ifade ediyorlardı Çevresinde toplandıktan aristokratik soyun ataları Malazgirt Savaşı'ndan (1071) sonra Orta ve Doğu Anadolu'ya yerleşen göçebe Oğuz Türkmen kitleleriyle Anadolu'ya gelmiş Kayı boyundandı Iran ve Mezopotamya'da İlhanlı Devleti (İran Moğolları)'nin kurulmasıyla, Moğollar 13 yüzyılda yeni bir Türkmen dalgasını önlerinden Anadolu'ya sürdüler Önemli kesimleri Anadolu Selçukluları tarafından uç denen sınır boylarına kaydınlan bu ikinci dalgayla Anadolu daha da Tûrkleşti Kösedağ Savaşı'nda (1243) Moğolların Anadolu Selçuklu ordusunu yenmesinin ardından Osman Bey kuzeybatı Anadolu'daki uç beyliğinin emiri olarak sivrildi ve o yörede Bizanslılarla savaşan gazilerin önderliğini üstlendi

Anadolu Selçuklu gücünün yerini Moğolların gevşek metbuluğunun (süzerenliğinin) almasıyla, Anadolu'nun Moğol işgaline uğramamış bölgelerindeki Türkmen beylikleri bağımsız bir karakter kazandı Bunlardan biri olan Osmanlılar arkalarında Germiyanoğulları gibi daha güçlü beylikler bulunduğundan akınlannı ister istemez İstanbul Boğazı ile Marmara Denizinin güneyinde kalan Bizans topraklarına yönelttiler Bu, birkaç bakımdan onların tarihsel şansı oldu; darü'l-islama saldırsalar yalnızlığa itilip ezilecekken darü'l-harbe karşı hareketlerinde kendilerine bir geçim kaynağı aramakta olan ve İslamı yayma ateşi taşıyan başıboş göçebeleri, kentli işsizleri ve sürekli yeni otlaklara gereksinim duyan aşiretleri çevrelerinde topladılar Aynı zamanda Bizans İmparatorluğu'nun içsel çürümüşlüğünü yakından tanıdılar I Bayezid'e (hd 1389-1402) değin de, bu ilk yayılmanın getirdiği kudret ve zenginliği doğudaki Anadolu Türk beyliklerini ele geçirmek için kullandılar

1300'e gelindiğinde Osman Bey Dorylaion'dan ( Eskişehir) Nikaia (İznik) Ovasına uzanan alanı ele geçirmiş ve Bizanslıların giriştiği birkaç örgütlü karşı saldınyı püskürtmüştü Bizans imparatorunun Batı Avrupalı paralı askerlere başvurması Türklerden çok kendi toprakları ve halkına zarar veriyor, hem iyice şişmiş ve müsrifleşmiş Bizans Devleti'nin ağır vergi yükünden, hem de Katalan ve Norman şövalyelerinin zorbalık ve yağmacılıklarından yılan Hıristiyan köylüler, henüz görece ucuz bir yönetim sistemini, dolayısıyla daha hafif bir vergi yükünü temsil eden Türklerin himayesine girmeyi yer yer iyi karşılayabiliyorlardı Bununla birlikte Osmanlılar o sırada etkili kale kuşatma ve düşürme araçlarından yoksundu; büyükçe kentleri alamadıkları gibi, Güneybatı Anadolu'da güçlenen Türkmen komşulan Aydınoğulları ve Karesioğullarına da dokunamıyorlardı Orhan Gazi'nin 1326'da Bursa'yı alması Yakındoğu'nun köklü devlet gelenekleriyle yüksek islam kültürü ve hukukunun taşıyıcısı olan ulema için bir çekim merkezi yarattığı gibi, gerçek bir ordunun kurulmasını ve beyliğin devlete dönüştürülmesini sağlayacak idari, mali ve askeri gücün biriktırilmesinde ilk büyük adımı oluşturdu Kuzeybatı Anadolu'nun Nikaia, Nikomedeia (İzmit) ve Scutari ( Üsküdar) gibi geri kalan Bizans kentlerini de 1330-38 arasında ele geçiren Orhan, daha sonra güneydeki Türkmen komşularının iç kavgalarından yararlanarak 1345'te Karesi topraklanni ilhak etti Edremit Körfeziyle Kapıdağ Yarımadası arasındaki bölgeyi denetimi altına alarak Marmara Denizine ulaştı O zamana değin Trakya ve Konstantinopolis'teki (İstanbul) rakip Bizans hiziplerine paralı asker (ve büyük kazanç) sağlamak AydınoğullarınınVI İoannes Kantakuzenos'un başmüttefiki oldu ve böylece Osmanlı birlikleri için Avrupa'ya geçme olanağı doğdu Umur Bey'in ölümünden (1348) sonra Aydınoğullarının dağılması üzerine Osmanlılar gazilerin önderliğini tek başlarına üstlenecek hale geldiler Kantakuzenos'un Bizans tahtını ele geçirmesine yardımcı olan Orhan, karşılığında imparatorun kızı Theodora ile evlendi ve Trakya'da dilediği gibi hareket etme hakkını kopardı Osmanlı akıncılarının sık sık Gelibolu'dan yukarılara çıkarak elde ettikleri ganimet Osmanlı gücünün maddi temellerine katkıda bulundu Orhan'ın küçük oğlu Süleyman Paşa 1353'te Gelibolu' yu üs haline getirdi ve Bizans'ın bütün tepkilerine karşın boşaltmayı reddetti Süleyman'ın akıncıları bu üsten hareketle M eriç Vadisinden Balkanlar'a yöneldiler Bir süre sonra Kantakuzenos, biraz da Türklerle işbirliği yapması nedeniyle tahttan düştü ve Avrupa tehlikenin gerçek boyutlarını fark etmeye başladı

Bununla birlikte I Murad (hd y 1360-89) dönemine değin Gelibolu kalıcı fetihler için kullanılmadı Bundan sonra, savunucularının azlığına ve dağınıklığına karşın Konstantinopolis'in kalın surlarından yılarak çevresinden dolaşmayı yeğleyen Osmanlılar doğrudan kuzeye, Trakya'ya uzandılar Bu aşama 1361/62'de Adrianopolis'in zaptıyla noktalandı ve Bizans İmpatorluğu'nun bu ikinci büyük kenti Edirne adıyla yeni Osmanlı başkenti oldu Konstantinopolis ile Tuna arasındaki en önemli kale olan Edirne Osmanlılara Avrupa'daki toprak kazanımlarını korumada, Trakya'yı yönetmede ve kuzeye doğru yayılmada önemli kolaylıklar sağlıyordu Meriç Vadisinden yukan hareketini sürdürerek 1363'te Plovdiy'i ( Filibe) alan I Murad Bizans'ı tarımsal hinterlandının büyük bölümünden yoksun bıraktı; başlıca tahıl ve vergi kaynaklarını denetimine alarak imparatoru Osmanlıların metbuluğunu tanımaya zorladı

Sırp prensi Stefan Dusan'm ölümü ( 1355) üzerine bölünmüş ve zayıf durumda kalan Sırplar, Macar kralı I Lajos (Büyük) ve Bulgar çarı İvan (Şişman) ile ittifak kurarak Osmanlılara karşı ilk Haçlı seferini başlattılar Bizans imparatoru V İoannes de Konstantinopolis ( Ortodoks) ve Roma ( Katolik) kiliselerini birleştirerek Avrupa'nın desteğini sağlamaya çalıştıysa da, Bizans Batı'dan herhangi bir somut yardım alamadığı gibi kendi içinde daha fazla bölündü Böylece I Murad'ın Çirmen Savaşı'nda (1371) müttefiklere karşı kazandığı zafer Osmanlıların kendilerine olan güvenlerinin artmasına, düşmanlarının da daha fazla direnmeden Murad'ın metbuluğunu kabul etmelerine yol açtı Bundan sonra Murad Avrupa' da vasallık ilişkilerine dayanan bir imparatorluğun temelini attı Osmanlılar kendilerini metbu tanıyan, yıllık vergilerini düzenli ödeyen ve istendiğinde Osmanlı ordusuna asker veren yerel hanedanları tasfiye yerine onlarla işbirliğine gittiler Egemenliklerini barış içinde benimseyen yönetici sınıflarla tebalannı canlarına, mallarına, geleneklerine ve konumlarına dokunulmayacağı konusunda rahatlatarak olası direnmeleri yumuşattılar ve kendi devlet aygıtlarını henüz çok geliştirmeden ya da işgal garnizonları kurmadan yeni topraklarını kolayca yönetebilir duruma geldiler I Murad 1371-87 arasında Makedonya'yı, bu arada Manastır (1382), Sofya (1385) ve Niş'i (1386) kapsayan Orta Bulgaristan'ı, sonunda da Sırbistan'ı fethetti

Tuna'nın güneyindeki imparatorluk alanını pekiştiren bu hamle Balkan ülkeleri ittifakının 1389'daki I Kosova Savaşı'nda uğradığı dramatik yenilgiyle noktalandı Bugünkü Romanya, Bosna, Arnavutluk, Yunanistan ve Sırpların Belgrad Kalesi daha Osmanlı egemenliği dışındaydı, ama artık Müslüman yayılmasını durdurabilecek tek güç Macaristan'dı
tekelindeydi 1346'da ise Orhan Bizans imparatoru 1 Bayezid'in Anadolu'yu ilhakı ve Timur'a yenilmesi

I Bayezid babasının zaferinin meyvelerini toplamak amacıyla Avrupa'da yeni fetihlere girişmek şöyle dursun, Anadolu Selçuklu Devleti'nin enkazı üzerinde Konya'yı başkent alarak yükselen Karamanlı tehdidini göğüsleyebilmek için, yenik düşmüş eski vasallannı ivedilikle bağışlayıp yerlerine iade ederek dikkatini Anadolu'ya çevirmeye zorlandı Bayezid'in öncelleri Türkmen beyliklerini zorla ilhaktan kaçınmış, ama evlenme ve toprak satın alma gibi barışçı yöntemlerle genişlemekten geri durmamışlardı Bu yolla, Hamidoğulları ve Germiyanoğullarının Orta Anadolu'daki topraklarını ele geçirerek Karamanlılarla komşu olmuş ve I Murad bir Karamanlı saldırısı olasılığına karşı bazı askeri önlemler alma gereğini duymuştu Osmanlıların Avrupa ile uğraştığı sırada ise Karamanlılar Sırbistan'la işbirliği yaparak Murad'ın Avrupa ve Aşya'daki yasallarını kışkırtmış, Kosova'da bozguna uğrayan Balkan ittifakını da desteklemişti

Bu koşullarda Bayezid, Karamanlıların Anadolu'da başlattığı genel ayaklanmayı cepheden saldın yoluyla göğüslemeyi yeğledi 1390 sonuna değin Batı Anadolu'daki bütün Türkmen beyliklerini topraklarına kattı; 139l'de Karamanlıları yendi; Doğu Anadolu'daki bazı Türkmen beyliklerini ortadan kaldırdı Ama bölgenin fethini tamamlamaya hazırlandığı sırada, Balkanlar'da bu kez Macaristan ve Bizans'tan yardım gören bazı vasatlarının ayaklanması üzerine Avrupa'ya döndü İki cephe arasındaki hızlı hareketleri nedeniyle Yıldırım sanı verilen Bayezid asileri kısa zamanda bastırdı (1390-93): Bulgaristan'ı işgal edip ilk kez doğrudan Osmanlı yönetimine bağladı ve Konstantinopolis'ı kuşattı Macaristan'ın karşılık olarak örgütlediği büyük Haçlı seferini de Niğbolu Savaşı'nda (1396) bozguna uğrattı Tuna'nın güneyinde Osmanlı egemenliği iyice sağlamlaşmış, Avrupa dehşete düşmüştü, islam dünyasında büyük saygınlığa kavuşan Bayezid, Kahire'deki kukla Abbasi halifesi tarafından (sultan unvanını tekellerinde tutmak isteyen Memlûklerin muhalefetine karşın) sultan unvanıyla ödüllendirildi

Bu nokta 14 yüzyıldaki Osmanlı genişlemesinin doruğu oldu Bundan sonra haçlıların yarım bıraktırdığı işine dönen Bayezid, 1397'de Karamanlıları çiğneyip geçerek bu son Türkmen beyliğini topraklarına kattı Osmanlıların Doğu Anadolu'ya dayanmaları, Orta Asya, İran, Afganistan ve Mezopotamya'da güçlü bir imparatorluk kurmakta olan Timur'un dikkatini çekmekte gecikmedi; 1398'de Hindistan'ı istilaya girişen Timur, batı kanadındaki ağırlık nedeniyle bu projesinden vazgeçmek zorunda kaldı

Osmanlılar ile Anadolu beylikleri arasındaki siyasi ve askeri mücadele, yerleşik köylülerin vergilendirilmesi üzerine kurulu sürekli, profesyonel ordusu ve bürokrasisiyle gerçek bir devlet ile göçebe kabile düzeni arasındaki toplumsal çatışmayı da ifade ediyordu Türkmen beyliklerinin yapısı ise klasik Asyalı karakterine Osmanlılarınkinden daha çok uyan Timur'un devletine yakındı Bayezid'den kaçarak kendisine sığınan Türkmen beyliklerinin de etkisiyle Timur sonunda Osmanlı gücünü kırmaya karar vererek Anadolu'ya girdi ve Sivas'ı yakıp yıktı Bayezid ile Timur'un farklı nitelikteki orduları birbirlerine kavuşurlarken, bazı bakımlardan 1071'deki Malazgirt Savaşı'nda Uz ve Peçeneklerin Bizans'tan Alp Arslan'a geçmesine benzer bir gelişmeyle Osmanlıların Türkmen vasalları ve Müslüman askerleri, yalnızca kâfirlere karşı savaşmayı öngören gazi geleneğinden koptuğu gerekçesiyle Bayezıd'i terk edip Timur'a katıldılar Yalnız Hıristiyan vasallarının birlikleriyle kalan Bayezid 1402'deki Ankara Savaşı'nda) Timur'a tutsak düştü ve bir yıl geçmeden öldü
İmparatorluğun yeniden kuruluşu (1402-81)

Anadolu'yu fethetmeyi amaçlamayan Timur, kendisine katılan Türkmen beylerine eski topraklarını vererek çekildi Böylece Osmanlılar daha Bayezid'in oğulları zamanında Batı Anadolu'daki kazanımlarını geri alabildiler İmparatorluğun o sırada herhangi bir saldırıya uğramayan Avrupa topraklarının sağlam iç örgütlenmesi bunda belirleyici rol oynadı Türkleri belki Rumeli'den söküp atabilecek güçlü bir Haçlı seferi Hıristiyan alemindeki bölünmeler nedeniyle gerçekleşmeyince, Osmanlı Devleti'nin toparlanmasının önündeki başlıca engeli şehzadeler arası kavgalar oluşturdu Bayezid'in dört oğlu taht uğruna birbirlerine girdiler Yükseliş yüzyıllarının büyük köylü ayaklanmaları da bu ortamda çıktı Büyük şehzade Süleyman Çelebi, Osmanlıların Hıristiyan vasallarını ye Bayezid'in doğudaki son fetih girişimini destekleyen kesimleri yanına alarak Edirne'yi başkent edindi ve bir ara Trakya'ya egemen oldu Avrupa'daki ilk yayılma, dalgasının ardındaki eski Türkmen soyluları ise Çelebi Mehmed'in (I Mehmed) çevresinde toplandılar Güven ve istikrardan yana olan esnaf ve zanaatçı loncaları ile Anadolu'daki kent kökenli, Sünni, merkeziyetçi tarikatların da katılmasıyla Çelebi Mehmed bütün kardeşlerine üstün gelmeyi başardı;, Bursa'daki Musa Çelebi'yi, Balıkesir'deki İsa Çelebi'yi ve Süleyman Çelebi'yi öldürttü Fetret Devri de (1402-13), Çelebi Mehmed'in bütün imparatorluğa egemenliğini kabul ettirmesiyle son buldu Bu arada ideolojik esin kaynağım Şeyh Bedreddin'in panteist, ilkel komünist düşüncelerinde bulduğu kabul edilen Börklüce Mustafa ve Torlak Kemal ayaklanmaları da bastırıldı

I Mehmed'in (1413-21) ve II Murad'ın (1421-44 ve 1446-51) hükümdarlığı sırasında ikinci bir genişleme dönemi yaşandı ve Bayezid'in imparatorluğuna yeni topraklar katıldı I Mehmed ihtiyatlı bir politikayla Bulgaristan ve Sırbistan'da eski vasallık sistemine geri döndü ve bağlı prensliklere Avrupa'da yeni seferlere girişmeyeceği konusunda güvence verdi II Murad da padişahlığının ilk yıllarında daha çok Rumeli' deki gazilerin, komutanlarının ve vasal prenslerin, Anadolu'da da Ankara Savaşı'ndan sonraki konumlarına dönmeye çalışan Türkmen beylerinin yarattığı iç sorunlarla uğraştı 1422-23'te Balkanlar'daki direnişi bastırdı; Konstantinopolis'i bir kez daha kuşattı ve kuşatmayı ancak Bizans'ın yüklü bir haraç ödemesi üzerine kaldırdı Ardından Anadolu'ya yeniden egemen olarak Timur'un geride bıraktığı Türkmen beyliklerinin çoğunu haritadan sildi; doğudaki Timurlular Devleti'ni tedirgin etmemek için yalnız Karamanlılar ile Candaroğullarının yergiye bağlamakla yetindi Bundan sonra ise, Osmanlı Devleti'yle Venedik arasındaki ilk savaşı başlattı (1425) Venedik Osmanlı topraklarında ve Karadeniz'de ticaret üstünlüğünü kazanmak için o ana değin sultanlarla iyi geçinmeye çalışmışsa da, Osmanlıların Makedonya'yı geçerek kendi gölü saydığı Adriyatik kıyılarına erişmesini engellemek uğruna Selanik'i Bizans'tan devralmıştı Savaş birkaç yıl sürüncemede kaldı Venedik İtalya'daki sorunlarla uğraşıyor, Osmanlılara da Venedik kadırgalanyla açık denizde değilse bile kıyı sularında, ordunun koruması altında baş edebilecek bir filo oluşturmak için zaman gerekiyordu Bu arada Macaristan'ın Eflâk (bugün Romanya'nın bir bölümü) topraklarına egemen olma çabası da, Murad'ı ömrünün sonuna değin uğraştıracak bir dizi çatışmayı başlattı Sonunda II Murad Selanik'i ablukaya alıp ordusunun kente girmesini (1430) sağlayacak bir donanma kurdu ve Adriyatik ile Ege'deki Venedik limanlarına denizden yapılan akınlarla Venedik'i 1432'de banşa zorladı Anlaşma koşullarına göre Venedik Osmanlıların Adriyatik'e çıkmasını önlemeye çalışmaktan vazgeçiyor; karşılığında imparatorluk sınırlan içinde önde gelen ticari güç olmasına izin yeriliyordu

Osmanlı Devleti'nin kurucu aristokrasisini oluşturan, Fetret Devri'nde de Çelebi Mehmed'in çevresinde toplanan Türkmen soylularının tahta çıkardığı II Murad, çok geçmeden bu eski ailelerin Rumeli ve Anadolu'da kazanılan topraklarda kurdukları büyük mülklere de yaslanarak güçlenmelerinden tedirgin olmaya başladı Türk beylerinin nüfuzunu dengelemek için hizmetindeki Türk olmayan grupları güçlendirmeye koyuldu Özellikle, Yeniçeri Ocağı denen piyade örgütlenmesine ve her yıl Balkan eyaletlerinden toplanan Hıristiyan gençlerin Müslüman yapılarak sultana ömür boyu sadakat içinde yetiştirilmeleri anlamına gelen ünlü devşirmetımar, zeamet ve haslar halinde dağıtımından aslan payım alarak zenginleşen ve çoğalan devşirmeler bu yükselme dönemlerinde hep savaştan ve sürekli genişlemeden yana oldular Tehlikeyi gören eski Türk aileleri ise doğal olarak buna karşı çıktılar ve özellikle birçok sadrazam yetiştiren Çandarlılar çevresinde barış yanlısı bir grup oluşturdular II Murad bazen köklü ailelerin doğudan gelebilecek yeni bir tehlike ve yeniden iki cephede birden savaşmak olasılığına ilişkin uyarılarına ikna olmuş göründü ya da uymak zorunda kaldı Bazen de devşirmelerin saldırı özlemleri doğrultusunda davranarak, 1434'te Sırbistan ve Eflâk üzerinden yeniden Macaristan'la mücadeleye girdi Macar kralı Sigismund'un 1437'de ölmesinden yararlanarak Sırbistan'ı (Belgrad dışında) işgal ye 1439'da ilhak etti Böylece vasallık ilişkilerini her yerde dolaysız Osmanlı yönetimine dönüştürmeye doğru bir adım attı Artık Tuna'nın kuzeyine ilerlemenin önündeki başlıca engel Macarların elindeki Belgrad Kalesi'ydi Bu noktada Osmanlıları Eflâk'ta, gazilerle sınır savaşlarında pişmiş, karakışta bile harekâtı sürdürecek kadar dayanıklı ve inatçı Jânos Hunyadi'nin komutası altındaki Macarlar duralattı Osmanlı kuvvetlerinin Hunyadi komutasındaki güçlere yenilmesine barış yanlısı Türk soyluların baskısı da eklenince, II Murad 1444'ün hemen başlarında Edirne-Segedin Antlaşması'yla Sırbistan'a özerkliğim geri vermeye, Eflâk ve Belgrad üzerinde Macar egemenliğini tanımaya, Tuna'nm kuzeyine akın yapmamaya razı oldu Aynı yıl Anadolu'daki başlıca düşmanı Karamanlılarla barış yaparak tahtı çok genç yaştaki oğlu II Mehmed'e (hd 1444-46 ve 1451-81) bıraktı ve Manisa'ya çekildi ya da tam anlaşılamayan siyasal çatışmalar içinde çekilmeye zorlandı Devşirmeler II Mehmed'in çevresinde kümelenirken Çandarlı Halil PaşaArnavutlar ise II Kosova Savaşı'ndaki (1448) kesin yenilgiye kadar direndiler II Murad Şubat 1451'de öldüğünde Tuna sınırı güvenlik altındaydı II Mehmed'in ikinci saltanat dönemi açılırken, dıştaki sakinliğe karşılık, Osmanlı sarayı ve egemen sınıfının iç ilişkileri son derece gergindi: Devşirmeler artık bekledikleri günün geldiğini düşünerek sabırsızlanıyor; genç sultan, yedi yıl önce yeniçerilerin Buçuktepe Olayı'nın, hatta belki ondan önce Haçlı seferinin, el altından Çandarlı Halil Paşa tarafından kışkırtılmış olduğundan kuşkulanıyordu Ama yeni bir iktidar odağı oluşturmaksızın, "baba yadigân" yaşlı vezirin temsil ettiği kurucu aristokrasinin gücünü kırmak için ancak büyük, olağanüstü bir zaferin kazandırabileceği saygınlıktan yararlanabilirdi Bu nedenle, Varna ve II Kosova savaşlarıyla ortaya çıkan elverişli durumu yeni fetihlerle değerlendirmek isteyen savaş yanlısı devşirme ricalinin ilk hedefi doğrudan doğruya Konstantinopolis oldu II Mehmed ve yandaşlarının sağlam gerekçeleri vardı İki yakada kazanılan onca toprağın doğal yönetim ve kültür merkezi başkalarının elinde kaldıkça, Avrupa'daki Osmanlı egemenliği daha fazla genişletilemeyeceği gibi, Rumeli ve Anadolu' yu birleştiren gerçek bir imparatorluk da yaratılamayacaktı Sadrazam ve öbür Türk soylulan ise İstanbul'a saldırmaya şiddetle karşıydılar Hep yeni bir Haçlı seferi olasılığını öne sürüyor, gerçekte ise Bizans başkentinin düşürülmesinin devşirmelerin zaferi olacağından çekmiyorlardı Bu inatçı tutumları sultanda ihanet kuşkusu uyandırdığı gibi, zamanı geldiğinde Çandarlı Halil Paşa'nın ihanetle suçlanması senaryosuna da uygun düşecekti Kaldı ki, var olan kuvvet dengelerini sürdürmek uğruna Halil Paşa gerçekten Bizanslılarla bazı gizli ilişkilere girmiş olabilirdi Sonunda gerçekleşen kuşatma (6 Nisan -29 Mayıs 1453), Konstantinopolis'in fethi (bks İstanbul'un Fethi) ve Osmanlı başkenti yapılması Osmanlı tarihinde yeni bir perdeyi açtı İç politika açısından, eski Türk ailelerinin korktuğu başlanna geldi Önderleri hemen idam ya da sürgün edildi ve servetlerine el kondu Bütün kilit mevkilere devşirmelerle yandaşları yerleşti Dışta ise İstanbul'un alınışı, eski halifelik topraklatı hâlâ Mısır Memlûkleri ile İran'daki Timur ardıllarının elinde olduğu halde, II Mehmed'i Fatih sanıyla İslam âleminin en ünlü hükümdarı yaptı Üstelik Mehmed'in özlemleri, yalnızca Müslümanları ve Türkleri egemenliği altında toplamaya değil, yeni aldığı kentin simgelediği her şeye, Bizans İmparatorlu-ğu'nun canlandırılmasına, hatta belki tüm Hıristiyan dünyasına kadar uzanıyordu Bu kadar kapsamlı hedefler uğruna II Mehmed çeşitli dayanak noktaları kurmaya girişti İlk olarak, istanbul'u yüzyıllar boyu hükmettiği alanın yeniden siyasal ekonomik ve toplumsal merkezi haline getirmeye yöneldi Bu amaçla, imparatorluğun bütün tabi halklarından grupları kente yerleştirmeye başladı En nitelikli, yetenekli ve girişken kişileri başkente çekmek için özel vergi bağışıklıkları getirdi Belli başlı dinsel grupların millet denen cemaatler halinde kendi kendilerini yönetmelerine, sultanın genel himayesi altında kendi dinsel önderlerini, geleneklerini, medeni hukuklarını, dillerini korumalarına izin verdi Kent fiziksel açıdan da restore edildi Eski yapılar onarıldı; yollar, sukemerleri, köprüler yapıldı; kanalizasyon sistemi iyileştirildi; kalabalık bir nüfusu beslemek için gerekli dev bir ikmal ve iaşe ağı kuruldu, istanbul'un sanayi ve ticaretini geliştirmek için imparatorluğun dört bir köşesinden tüccar ve zanaatçılara belirli ayrıcalıklar tanındı Zamanına göre çok geniş, hatta kozmopolit bir kültür taşıyan, ideolojiye çok önem veren, Rumca bilen ve Roma imparatorlarının ardılı görüntüsünü bilinçli olarak veren, İtalyan Rönesansı'nı dikkatle izleyen ve İslamın yasaklarına karşın Bellini'ye ünlü portrelerini yaptıran II Mehmed, daha çok sipahiye tımar verebilmek için mirî araziyi genişletmeyi ve şeriatı çiğnemek pahasına, örfi hukuk buyurma yetkisine dayanarak kurucu aristokrasinin elindeki mülk ve vakıfları yeniden devlet rakabesine almayı denedi Bütün bu nedenlerle şeriatın temsilcileri ve halk arasında, gizlice Hıristiyan olduğu ya da olmayı düşündüğü bile söylenen IIMehmed cihan egemenliği iddiası doğrultusunda, hırs ve enerjisinin önemli bir bölümünü Asya ve Avrupa'daki topraklarını büyütmeye ayırdı Bizans ve Selçuklu hanedanlarının tek meşru vârisi olduğunu sorgulayabilecek hiçbir bey bırakmadı ve geri kalan bütün vasallık ilişkilerinin yerine dolaysız Osmanlı yönetimini geçirdi Ayrıca, Osmanlı egemenliğini II Murad'dan devralınan sınırların ötesine taşıdı 1454'ten 1463'e değin Avrupa'nın güneydoğusuna ağırlık vererek Sırbistan'ı ilhak etti (1454-55); Mora'yı imparatorluğuna katarak (1458-6X1) Bizans tahtının son hak sahipleri olan despotları ortadan kaldırdı Venedik Mora'nın Ege kıyısındaki önemli kalelerini sultana teslim etmeyi reddettiğinde, II Mehmed Osmanlı-Venedik Savaşı'nı başlattı (1463-79) Aynı zamanda Trabzon (1461) ile Sinop ve Kefe gibi Karadeniz'de 'varlıklarını koruyabilmiş Ceneviz (Cenova) ticaret kolonilerini alarak, Kırım hanlarının Osmanlı metbuluğunu kabulü sürecinin ilk adımını attı 1463'te Katolik Macarlardan büyük baskı gören yerli Bogomil mezhebi, üyelerinin yardımıyla Bosna'yı işgal ve ilhak etti Venedik'ten denizyoluyla gelen yardımlarla Arnavutluk direnmeyi sürdürdüğünde, kalabalık Türkmen aşiretlerini buraya sevkederek fethin tamamlanmasını sağladığı gibi, ülkede yerleşik bir Müslüman nüfus da yarattı Yeni bir Haçlı seferi düzenleyemeyen Papalık ve Venedik ise Karamanlılar ile İran'da Timur ardıllarının yerini alan Uzun Hasan'ın yönetimindeki Akkoyunluları kışkırtarak II Mehmed'in dikkatini doğudaki geleneksel düşmanlarına çekmeye çalıştılar Ama II Mehmed sülale kavgalarından ustaca yararlanarak 1466'da Karaman'ı işgal etti ve Anadolu'daki dolaysız Osmanlı yönetimini Fırat'a dayandırdı Üzün Hasan buna çok sayıda Türkmen beyiyle Anadolu'ya girerek karşılık verdiğinde, Venedik de Mora'daki hücumlarını yoğunlaştırdı, Macaristan Sırbistan'ı istilaya başladı ve İskender Bey Bosna'ya saldırdı II Mehmed ise bu düşmanları birer birer yenmeyi başardı 1473'te Otlukbeli Savaşı'nda Uzun Hasan'ı bozguna uğrattı Akkoyunlu hükümdarı Anadolu'nun tümünde Osmanlı egemenliğini tanıdı ve İran'a döndü Bu basan Suriye'deki Memlüklerle çatışmaya yol açtı Memlûkler'i yenememekle birlikte etkisiz duruma getiren II Mehmed yeniden Venedik'le ilgilendi Adriyatik kıyılarına denizden yapılan bir dizi akın sonunda varılan barışla (1479) Venedik Arnavutluk ve Mora'daki üslerini teslim etmeyi, ticari ayrıcalıklarının sürmesi karşılığında Osmanlılara her yıl düzenli haraç ödemeyi kabul etti Bununla birlikte ortaçağ dünyasını Hindistan ve Çin'e bağlayan İpek Yolu ve Baharat Yolu'nun İtalya'daki son duraklarını ele geçirip kârlı bir ticareti denetimine almayı amaçlayan II Mehmed artan deniz gücüyle sonraki yıl yeniden harekete geçti Ağustos 1480'de Otranto'ya Gedik Ahmed Paşa komutasında bir ordu çıkardı ve Rodos'a saldırdı Başarının eşiğindeki II Mehmed'in bilinmeyen bir yöne, belki Mısır'a doğru sefere çıkmak üzereyken 1481'de Hünkârçayın'nda ansızın ölmesi İtalya girişimine son verdi

II Mehmed büyük fetihlerinin yanı sıra imparatorluğun kurumsal yapılanmasına da önem yerdi Önceki yüzyılda örf aracılığıyla gelişmiş olan siyasal, yönetsel, hukuksal ve askeri usulleri bir dizi kanunnamede (bak Fatih Kanunnamesi) sistemleştirmeye çalıştı Ama gerekli derlemenin boyutları ve art arda gelen seferler nedeniyle bu iş, ancak 16 yüzyıl ortalarında, I Süleyman'ın (Kanuni) hükümdarlığında tamamlanabildi Devletin ekonomik ve toplumsal temellerinin sağlamlaştırılması açısından da çelişkili sayılabilecek bir başarıya ulaşan II Mehmed'in en önemli sorunu, bir yandan askeri harekâtlarını, bir yandan da yeni yönetim aygıtlarını finanse edecek parayı bulmaktı Hem Osmanlı merkeziyetçiliği görece ileri bir likiditeye yaslanmak zorundaydı, hem de devlet büyüyüp karmaşıklaştıkça (özellikle ordu aracılığıyla) ekonomiye gittikçe ağırlaşan bir yük biniyordu Fethedilen toprakların çoğu has ve zeamet biçiminde dağıtılmış, sonra da bunların bir bölümü eski Türk soylularınca çeşitli yollardan mülk ve vakıf statüsüne geçirilerek asker (cebelü) besleme yükümlülüğünden arındırılmış olduğu için, II Mehmed'in öncellerinden devraldığı vergi usul ve mekanizmaları ne yeterli nakit, ne de yeterli sayıda eyalet süvarisi sağlayabiliyordu II Mehmed'in bu durumda denediği çözümler kısa vadeli amaçlarına ulaştıysa da, uzun vadede ciddi sorunlar doğurdu İlk önlem olarak, belirli aralarla bütün sikkeleri dolaşımdan çekip yerlerine nominal değeri aynı, ama ayan düşük sikke (züyuf akçe) çıkarttı, yani tağşiş usulünü devreye soktu Herkesi yeni sikkeleri kullanmaya zorlamak için, her yana olağanüstü yetkilerle donatılmış silahlı müfrezeler yollayarak, duyurulan süre içinde yenisiyle değiştirilmemiş daha değerli eski sikkelere karşılıksız el koydu Böylece halkın elindeki altın, gümüş ya da bakırın bir bölümü hazineye aktanldıysa da tağşişlerin kısa zamanda yol açtığı hızlı enflasyon zanaat üretimine ve ticarete zarar verdi II Mehmed'in ek gelir arayışında başvurduğu ikinci yöntem bazı zorunlu tüketim maddelerini devlet tekeline almak, sonra bu gelir kaynaklarını birer mukataa olarak açık artırma yoluyla en yüksek peşin bedeli ödeyenlere belirli sürelerle satmaktı Tarım dışı sektörlerde mültezimliğin hızla yayılmasına ve tefeci sermayesinin güçlenmesine yol açan bu uygulama da, mukataaları alanların bir an önce kâra geçme çabalan nedeniyle suni darlıklar yaratılması ve fahiş fiyatlar üzerinden satış yapılması sonucunu doğurdu Son olarak II Mehmed, gelir yaratan her türlü mülkiyetin son çözümlemede sultana ait olduğu ilkesini getirdi ve özellikle tarımsal arazi üzerindeki devlet rakabesini güçlendirerek geniş mülk ve vakıf topraklarını zoralım yoluyla mirî araziye kattı Mirî araziden sipahilere dağıtılan küçük tımar sayısını artırmayı amaçlayan bu kapsamlı müdahale, gelir kaybına uğrayan ilmiye sınıfı üyeleri, eski Türk aileleri ve hatta büyük malikâneler edinerek eski ailelere benzemeye başlayan bazı devşirmeler arasında büyük hoşnutsuzluk yarattı Sultanın tasarrufu örfi hukuk çerçevesinde gerçekleştiğinden, tepkiler özel mülkiyeti koruyan şeriat kanalından dile getirildi II Mehmed son yıllarda saltanatını ulemayı, Türk soylularını ye devşirmeleri birbirine karşı kullanarak sürdürebildi Örneğin Çandarlı Halil Paşa'yı idam ettirdikten sonra bütün sadrazamlarını devşirmelerden seçmesine karşın son sadrazamı, kökeni eski Türk ailelerine dayanan Karamanı Mehmed Paşa'ydı
usulüne ağırlık verdi Böylece devletin görece özerk çıkarlarına hizmet ederek devlete toplumdan ve toplumsal sınıflardan tümüyle bağımsızmış gibi bir görünüm kazandıran bir aygıtı geliştirdi Yeni fethedilen toprakların sadrazamlığını korudu ve böylece çelişmeler çözülmemiş kaldı Bizanslılar ve papa ise Osmanlı üst yönetiminde oluşan otorite boşluğundan Osmanlıları Avrupa'dan sürmek için yararlanmaya kalktılar Örgütledikleri yeni Haçlı seferine, Müslümanlarla imzaladıktan barış anlaşmasının bağlayıcı sayılamayacağı konusunda papanın güvence vermesiyle Macaristan ve Venedik de katıldı Haçlı ordusu Balkanlar'ı aşarak Karadeniz kıyısındaki Varna'ya vardı Burada ikmallerini yaparak onlan Konstantinopolis'e taşıması planlanan Venedik filosu, II Murad'ın Osmanlı ordusunun büyük bölümüyle Anadolu'dan gelmesini de önleyecekti Ama Sırbistan'ın sultana sadık kalması Venediklilerin de yenilgi durumunda ticari ayrıcalıklarını yitirmekten korkarak yükümlülüklerini yerine getirmemesi Haçlıları Varna'da hareketsiz bıraktı Bu arada Edirne'de askerin de ayaklanması (Buçuktepe Olayı) üzerine devşirme paşaların içten içe hoşnutsuzluğuna karşın çağrılan II Murad Rumeli ve Anadolu tımarlılarını birleştirecek zamanı buldu ve 10? Kasım 1444'te Varna'da ezici bir zafer kazandı Bundan sonra Trakya, Makedonya, Bulgaristan ve Yunanistan'ın geniş kesimleri dolaysız yönetime geçirildi, tskender Bey (Gjergj Kastrioti) önderliğinde

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Osmanlı Devleti - Kuruluş Ve Genişleme Dönemi (y. 1300- 1481)

Eski 05-19-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Osmanlı Devleti - Kuruluş Ve Genişleme Dönemi (y. 1300- 1481)




Osmanlı Devleti 1299-1922

yılları arasında varlığını sürdürmüş Türk devletidir 29 Ekim 1923 tarihinde kurulan Türkiye Cumhuriyeti bu devletin ardılı olarak kabul edilmektedir

Devletin kurucusu ve Osmanlı Hanedanının atası olan Osman Gazi, Oğuzların Bozok kolunun Kayı boyundandır[6] Devlet, Bilecik ilinin Söğüt ilçesinde kurulmuştur İstanbul ile sınırlı bir şehir devletine dönüşmüş olan Bizans İmparatorluğu'nu yıkmış, bazı tarihçilere göre bu Yeni Çağ'ı başlatan olay olmuştur Osmanlı Devleti gücünün doruğunda olduğu 16 ve 17 yüzyıllarda üç kıtaya yayılmış ve Güneydoğu Avrupa, Orta Doğu ve Kuzey Afrika'nın büyük bölümünü egemenliği altında tutmuştur Ülkenin sınırları batıda Cebelitarık Boğazı (ve 1553'te Fas kıyıları)'na, doğuda Hazar Denizi ve Basra Körfezi'ne, kuzeyde Avusturya, Macaristan ve Ukrayna'nınbir bölümüne ve güneyde Sudan, Eritre, Somali ve Yemen'e uzanmaktaydı Osmanlı Devleti 29 eyaletten ve vergiye bağlanmış Boğdan, Erdel ve Eflak prensliklerinden oluşmaktaydı Devlet zaman zaman denizaşırı topraklarda da söz sahibi olmuştur 1565'de Aceh Sultanlığı'nın ilanı ve Atlantik Okyanusu'ndaki kısa süreli toprak kazanımları Lanzarote (1585), Madeira (1617), Vestmannaeyjar (1627) ve Lundy (1655) bu duruma örnek olarak gösterilebilir

Devlet altı yüzyıl boyunca Doğu dünyası ile Batı dünyası arasında bir köprü işlevi görmüştür Büyük Jüstinyen'in 1000 yıl önce egemen olduğu Konstantinopolis (başkent İstanbul ve Kanuni Sultan Süleyman döneminde ele geçirilen çevre bölgeler)'e sahip olan Osmanlı Devleti, Bizans İmparatorluğu'nun Müslüman bir ardılı olarak kabul edilir Osmanlı Devleti, Bizanslıların mimari, mutfak, müzik, boş zaman etkinlikleri ve devlet yönetimi alanlarındaki gelenk, görenekler ve tarihi birikimini de benimsemiş ve bu kavramları devlet bünyesinde yaşamakta olan Asya Türk Kültürü ve İslam Kültürü aracılığıyla Osmanlı kültürel kimliği olarak adlandırılan özgün bir biçime dönüştürmüşlerdir Hakimiyeti altında bulunan topraklarda yaşayan halklar zaman zaman, toplu ya da yerel ayaklanmalar ile Osmanlı iktidarına karşı çıkmışlardır Genel olarak din, dil ve ırk ayrımından uzak durduğu için yüzyıllarca birçok devleti ve milleti hakimiyeti altında tutmayı başarmıştır Osmanlı Devleti, Eski Türk örf ve adetlerinin ve İslam kültürünün yükümlülüklerinin doğrultusunda bir yönetim şekli belirlemiştir

Duraklama (1579 - 1699)

Osmanlı'da duraklama dönemi Sokullu Mehmet Paşa'nın ölmesiyle başlamıştır Deneyimsiz kişilerin tahta geçmesi ile merkezi yönetimin bozulması sonucu, devlet yönetiminde otoritenin sarsılması, halkın devlete olan güveninin azalmasına ve iç isyanların çıkmasına neden olmuştur Özellikle yeniçeriler artık padişaha karşı gelmekteydi Yeniçerilerdeki 'Ocak, devlet içindir' anlayışı yerine 'Devlet, ocak içindir' anlayışı gelişmiştir

Avusturya ve İran seferleri sonucu oluşan ekonomik sıkıntılar, tımar sisteminin bozulması ve nüfus artışının yarattığı sosyal hayattaki sıkıntılar ve çağın gerisinde kalınması ile eğitim alanındaki bozulmalar sonucu devlet duraklama dönemine girmiştir Coğrafi keşiflerle ticaret yollarının önem kaybetmesi, sık padişah değişmeleriyle çok verilen cülus bahşisi ve yeniçerilerin artmasıyla verilen ulufe miktarının da artması Osmanlı ekonomisini yıpratmıştır

Celali ayaklanmaları, Osmanlı toprak düzenini büyük ölçüde değiştirmiş, ağır vergiler yüzünden ya da “Büyük Kaçgun” sırasında yerlerinden olan çiftçilerin toprakları mültezimlerin ya da yerel yöneticilerin eline geçmiştir Vergiler yüzünden borca giren köylüler, işledikleri toprakları sonunda tefecilere kaptırdılar Osmanlı toprak düzeninin belkemiği olan tımar sistemi bozuldu Büyük nüfus hareketleri ortaya çıktı ve kentlere büyük göçler oldu Tarımsal üretim geriledi ve kıtlık tarım ürünleri fiyatlarının yükselmesine yol açtı On binlerce insan yaşamını yitirdi ve pek çok yerleşim yeri yıkıma uğradı Osmanlıda eğitim(ilmiye)nin bozulması da Osmanlıyı geriletmiştir Avrupadaki gelişmeleri (Reform,Rönesans) Osmanlı'nın takip etmemesi Osmanlı için bir dezavantaj olmuştur

Gerileme (1699 - 1792)

Osmanlı Devleti Gerileme Dönemi, Osmanlı tarihinde Karlofça Antlaşması’ndan (1699) başlayarak, Yaş Antlaşmasına kadar (1792) geçen süreye denir
Bu dönemde Karlofça ve İstanbul Antlaşması’yla kaybedilen yerleri geri almak ve mevcut toprakları korumak amacıyla batıda Avusturya ve Venedik, kuzeyde Rusya ve doğuda İran ile savaşlar yapılmıştır

Bu yüzyılda Avrupa’dan geri kalındığı Pasarofça Antlaşması’ndan itibaren kabul edilmiş ve yapılan ıslahatlarda Avrupa örnek alınmıştır

26 Ocak 1699 tarihinde Kutsal Roma Cermen İmparatorluğu ile imzalanan Karlofça Antlaşması, Osmanlı-Kutsal ittifak Savaşları'nı bitirmiştir Karlofça Antlaşması, Osmanlı Devleti'nin toprak kaybettiği ilk antlaşmadır Bu tarihten sonra Osmanlı Devleti'nin gerileme dönemi başlamıştır Papa tarafından Osmanlı Devleti'ne karşı Almanya İmparatorluğu, Avusturya Arşidüklüğü, Polonya Krallığı, Rusya Çarlığı, Malta Sen Jean Şövalyeleri Tarikati ve Venediklilerden(İtalyan) oluşan bir ittifak ile uzun süren savaşlar sonunda yorgun düşen Osmanlı Devleti, Banat ve Temeşvar hariç, bütün Macaristan ve Erdel Beyliği Avusturya'ya, Ukrayna ve Podolya Lehistan'a, Mora ve Dalmaçya kıyıları Venediklilere bırakmıştır
  • Karlofça Antlaşması
  • Lale Devri
  • 1768-1774 Osmanlı-Rus Savaşı
  • Küçük Kaynarca Antlaşması
  • Nizam-ı Cedid
Dağılma (1792 - 1922)


Sultanahmet Meydanı'nda halk yürüyüşü


II Abdülhamit döneminde basılmış Osmanlı Devleti'nin Ortadoğu'daki topraklarını gösteren harita (1893)

Bu dönem 1792 Yaş Antlaşması ile başlayıp 1922 de Osmanlı Devleti'nin yıkılışına kadar devam eden dönemdir Osmanlı Devleti Avrupalı devletlerin kendi aralarındaki çıkar çatışmalarından yararlanıp denge politikası izleyerek varlığını korumaya çalışmıştır

Osmanlı Avrupa'da çıkan isyanlar ve uzun süren Rus savaşları ile iyice yıpranmış ve devlet yönetiminde ıslahata yönelik çalışmalar yapılmış isede pek başarılı olunamamıştır
  • Ayastefanos Antlaşması
  • Berlin Antlaşması
  • Sırp İsyanı(1804)
  • 1806-1812 Osmanlı-Rus Savaşı ve Bükreş Antlaşması
  • Yunan İsyanı
  • 1828-1829 Osmanlı-Rus Savaşı ve Edirne Antlaşması
  • Mehmet Ali Paşa isyanı
  • Tanzimat Fermanı(1839)
  • Kırım Savaşı(1853-1856)
  • 93 Harbi (1877-1878 Osmanlı-Rus Savaşı)
  • Dömeke savaşı (1897 Osmanlı Rus savaşı)
  • Trablusgarp Savaşı (1911-1912)
  • Balkan Savaşları (1912-1913)
  • I Dünya Savaşı (1914-1918)
  • Çanakkale Savaşları (1915-1916)
  • Saltanatın Kaldırılması (1922)
Devlet Örgütü

Fatih, Osmanlı Devleti’ne düzenli ve sürekli bir yapı kazandırmak için önemli düzenlemeler yaptı Yönetim, maliye ve hukuk alanında koyduğu kuralları içeren Fatih Kanunnamesi, sonraki dönemde de yürürlükte kaldı Bu kanunname, tahta çıkan padişaha devletin geleceği için kardeşlerini öldürme hakkı veriyordu Fatih’in Osmanlı Devleti düzenine ilişkin temel ilkelerin pek çoğu, Tanzimat dönemine kadar geçerliliğini korudu

Saltanat Makamı



Osmanlı hanedanınıdan 36 padişah toplam 623 sene hüküm sürmüştür İlk önce Bey diye adlandırılan padişahlar, 1383'den itibaren Sultan, 1517 tarihinden sonra da Sultan unvanına ek olarak Halife unvanını da taşımaya başlamışlardır
Osmanlı padişahları tahta çıktıklarında yayımladıkları bir tür genelge olan Adaletnâme; kanunlara uyulması ve herhangi bir haksızlığa hiç kimsenin uğratılmaması konuları hakkında kaleme alınırdı

Divan-ı Humayun


Osmanlı Devleti kurulduğunda bir divan vardı ve belli başlı uyeleri bulunmaktaydı Bunlar; Padişah,Vezir-i Azam, Rumeli ve Anadolu Kazasker'leri, Defterdar, Şeyhülislam,Kaptan-ı Derya, Nişancı, Fatih Sultan Mehmet'ten sonra Vezir-i Azamların görüşlerini daha rahat söylemesi için padişahlar arka tarafa bir bölümde izlemiş toplantılara Vezir-i Azam başkanlık yapmıştır

Divan-ı Humayun Üyeleri


Vezir-i Azam:Padişahtan sonraki en yetkili devlet adamıdır Padişahın mührünü taşırdıBugünkü başbakandır

Vezir:Sadrazamdan sonraki en yetkili kişidir Sadrazamın verdiği görevleri yapardı

Kazasker
: Anadolu ve Rumeli'de olmak üzere iki ayrı kazasker bulunurdu Adalet işlerine bakardı Ayrıca kadı ve müderrislerin atamasını ya da görevden alma işini yapardı Bugünkü yargı görevini yaparlardı

Defterdar:Anadolu ve Rumeli'de iki ayrı defterdar vardı Rumeli'deki baş defterdardı Maliye işlerini yapardı Bugünkü Maliye bakanlığı görevini yürütürdü

Nişancı
:Tapu,kadastro,fethedilen yerleri gelirlerine göre deftere kaydetmek işlerini yürütürdü

Şeyhülislam
evlet'te iken verilen kararların İslam'a uygun olup olmadığına karar verir, bu karara fetva denirdi Sadrazamla eşit rütbedeydi

Kaptan-ı Derya
onanma ve denizcilikle ilgili işlerden sorumludur İstanbul'dayken Divan toplantılarına katılırdı

Divan-ı Hümayun 2Mahmut dönemi'de kaldırılarak yerine nazırlıklar(bakanlıklar)kuruldu

Yerel Yönetimler

Osmanlı Devleti yönetim birimleri bakımından büyükten küçüğe aşağıdaki gibidir

Yönetim Birimleri
  • Kaza (Eyalet)
  • Sancak (İl)
  • Nahiye (Bucak)
  • Kasaba
  • Köy
Yönetenler
  • Kazayı Beylerbeyi
  • Sancağı Sancakbeyi yönetmekteydi
Din


Osmanlı Devleti'nde İslamiyet baskın din olmakla birlikte, İslam inancında "semavi dinler" olarak kabul edilen Musevilik ve Hristiyanlık dinlerinin mensupları, millet sistemi sayesinde o dönemde batı ülkelerinde azınlık dinlerine gösterilen hoşgörünün üzerinde bir rahatlık içinde yaşamayı sürdürdüler Hristiyanlığın Ortodoks ve Gregoryen kiliseleri millet sistemi içinde meşru bir şekilde örgütlenmiş durumdaydı Bu inançlara mensup kişiler, kendi dini kurallarına göre yargılanırdı
Buna karşılık millet sistemine dahil olmayan dinlerin, devlet içinde meşru bir varlığı bulunmuyordu

Halifelik

Hilafet Hilafet veya Halifelik, İslami siyasi ve hukuki yönetim makamına ve yönetime verilen isimdir Halife ise Hilafet makamındaki kişiye denir İslamiyet Peygamberi Muhammed'in ölümünden sonra makam bir süre daha bir yönetim biçimi olarak varlığını sürdürmüş olsa da zamanla daha çok İslami bir toplumu veya İslam Devleti'ni vurgulamak için kullanılan bir terim olmuştur
Halifelik daha çok müslümanların Sünnî kanadının temsilcisi olarak kabul görmüştür Şiî kanadı büyük ölçüde Sünnî hilafet yönetimi altında yaşasa da Halife'yi kabul etmemişlerdir Halifeliği Şiî'likteki ya da Alevilik'teki İmamet'ten farklı kabul etmek gerekir İmamet teokratik bir özellik taşımasına rağmen, Halifelik teokratik bir özellik taşımamıştır Halifeler yetkilerini saltanat dahi olsa Ümmet'in biat'ı ile devralmışlar, yönetim işlerini de büyük ölçüde danışmaya dayalı olarak yürütmüşlerdir Bu anlamıyla teokratik olmaktan öte dünyevîdir

Halife, ilk zamanlarda İslam toplumunda ilerigelenlerin seçimiyle başa geldiği halde, Emevi ailesine geçmesinin ardından saltanat şeklini almıştır Abbasi Hanedanı'ndan gelen halifelerin 10 yüzyılda zayıflamasına kadar devlet başkanı görevini yürüten halife, bu dönemde siyasi gücün yerel hükümdarların eline geçmesinin ardından sadece ruhani önder veya İslami toplulukların onursal lideri haline gelmiştir Abbasiler döneminde Bağdat'ta yaşayan halife, Moğolların 1258 yılında Bağdat'ı yağmalamaları sonucunda Mısır'a Memluk himayesine kaçmış, 16 yüzyılın başında Yavuz Sultan Selim'in Memluklar'a son vermesiyle birlikte İstanbul'a taşınmıştır Daha sonra Osmanlı Hanedanı'na geçen halifelik, 3 Mart 1924 tarihinde Türkiye Büyük Millet Meclisi tarafından kaldırılmıştır

Osmanlı'da misyonerlik


Osmanlı'da misyonerlik 1820 yılında başlayan ve Kurtuluş Savaşı'na sonuna kadar süren zaman içerisinde Osmanlı Devleti'nde misyonerlik faaliyetleri çok hızlı bir şekilde gelişmiştir Misyonerlik faaliyetlerini bu denli başarılı olmasında şüphesiz Osmanlı Devleti'nin Islahat Fermanı ile verdiği ayrıcalıklar, kapitülasyon anlaşmaları ile verilen ayrıcalıklar ve Osmanlı Devleti'nin bölgelerine ilgi göstermemesi etkili olmuştur Başlangıçta kendilerine Anadolu'da hedef bulamayan misyonerler daha sonra Ermenilere odaklanıp çalışmalarında başarılı olmuşlardır Açtıkları okullardan mezun olanların başarılı olmaları bu okulların etkilerini artırmıştır Hatta zamanla Müslüman Türkler dahi çocuklarını bu okullara göndermişlerdir
Misyonerlerin genel hedef kitleleri, İslamiyet'in yaygın olduğu bölgeler olmuştur Bu çalışma Osmanlı Devleti ile sınırlı kalmayıp Afrika Kıtası, Arap Yarımadası, İran ve Orta Asya halklarına yönelik bir çalışmadır

Ordu

Osmanlı Askeri Teşkilatı Osmanlı ordu teşkilatı Anadolu Selçukluları, İlhanlılar ve Memluklular devletlerinin askeri teşkilat yapılarından belirli ölçülerde yararlanılarak kurulmuştur

Osmanlı Devleti Ordusu'nun Başkomutanlık görevini Hakanlar yapmışlardır
Yaya ve atlılardan oluşturulan ordunun atsız kısmı "yaya”, süvarileri ise "müsellem” şeklinde adlandırılmıştı Kapıkulu Ocakları'nın kuruluşuna kadar savaşlarda fiili olarak hizmet gördüler
Osmanlı Devleti'nin temeli atılırken süvari olan beylik kuvvetlerinin yerine vezir Alâaddin Paşa ile
Kadı Cendereli Kara Halil'
in tavsiyeleriyle Türk gençlerinden oluşan ayrı ayrı biner kişilik yaya ve müsellem isimleriyle muvazzaf ade ve süvari kuvveti kuruldu

Kara Ordusu


Topcu arma


Yaya ve müsellemlerin temelini attığı ordu teşkilatı zamanla kuvvet ve sınıflara ayrılmıştır Osmanlı ordusu başlıca 3 ana kuvvetten oluşmaktadır Bunlar; Kapıkulu Ocağı, Eyalet Askerleri, Akıncılardır

Kapıkulu Ocağı, Osmanlı Devleti'nin sürekli ordusunu oluşturan ve doğrudan padişaha bağlı olan yaya, atlı ve teknik sınıftan asker ocaklarına verilen addır Kapıkulu ocaklarının kurulmasından önceki dönemde Osmanlı Devleti'nin askeri gücünü yayalar ve müsellemler oluşturuyordu

Donanma


Bir minyatürde Osmanlı kadırgası

Osmanlı Devleti'nin denizcilikle ilgilenmeye başlaması İzmit ve Gemlik taraflarının, daha sonra da Karesi ilinin alınması ile başlamaktadır Karesi Beyliği gemilerinden faydalanılarak, Rumeli'ye geçen Osmanlı, 1390 yılında Gelibolu'da önemli bir tersane yapmıştır

Saruhan, Aydın ve Menteşe beylikleri gibi denizde kıyısı olan beylikler, Osmanlı Devleti'nin idaresine girince, onların tersanelerinden de istifade edilmişti

Bu yıllarda Türk Denizciliği'nin ilk ismi Çaka Bey İzmir'de donanmasını kurmuş, daha sonra ise kızını Kılıçarslan ile evlendirmiştir

Ayrıca daha sonralardan donanmamıza kadırga isimli gemiler girdi Kadırga hem küreği hem de yelkeni olan gemidir

Hava Kuvvetleri

Harbiye Nazırı Mahmut Şevket Paşa tarafından temelleri atılan Osmanlı Hava Kuvvetleri, 1911 yılında Fen Kıtaları Müstahkem Genel Müfettişliği 2 Şubesi bünyesinde Havacılık Komisyonu adıyla faaliyete geçirilmiştir

Havacılık Komisyonu'nun temellerini Fransa’dan satın alınan biri 25 Beygirlik, biri de 50 Beygirlik iki uçak oluşturmuştur

Alıntı Yaparak Cevapla

Osmanlı Devletinin Yükselme Devri

Eski 06-01-2009   #3
Şengül Şirin
Varsayılan

Osmanlı Devletinin Yükselme Devri



Osmanlı Devleti’nin Yükselme Devri İstanbul’un Fethi (1453)

İstanbul’ un fethinde;
  • İstanbul’a hakim olan Bizans’ın Osmanlı toprak bütünlüğünü bozması
  • Bizans İmparatorluğu’nun Anadolu beyliklerini kışkırtması ve Osmanlı yönetimine karşı ayaklanan şehzadeleri desteklemesi
  • Bizans’ın Hristiyan dünyasını kışkırtarak Haçlı Seferlerine neden olması
  • İstanbul’un kara ve deniz ticareti bakımından önemli bir coğrafi konuma sahip olması
  • HzMuhammed’in Müslüman komutanları İstanbul’un fethi için teşvik etmesi
etkili olmuştur

İstanbul’un Fethinin Türk ve Dünya Tarihi Bakımından Önemli Sonuçları
  • Osmanlı Devleti’nin Asya ile Avrupa toprakları birleşmiş, böylece toprak bütünlüğü sağlanmıştır
  • Karadeniz ile Akdeniz arasındaki su yolları Osmanlı Devleti’nin eline geçmiştir İstanbul’un fethinden sonra Kuzey ve Doğu Avrupa’dan gelen ticaret yolları bütünüyle Türklerin denetimine girmiştir
    Boğazların savunulması kolaylaşmış ve Osmanlı Devleti tabii başkentine kavuşmuştur Roma İmparatorluğu’nun son kalıntısının ortadan kalkması ile Türk sultanları büyük bir itibar ve saygıya ulaşmıştır
  • Osmanlı Devleti merkeziyetçi, mutlak bir imparatorluk haline gelmiş ve devlet Yükselme Devri’ne girmiştir
  • Karadeniz, Akdeniz ve Ege ticaretinin Türklerin eline geçmesi, Avrupa devletlerini Coğrafi Keşiflere yöneltmiştir
  • Bizans İmparatorluğu yıkılmış, ticari çıkarları elden giden Venediklilerle Osmanlıların arası bozulmuştur
  • İstanbul’un fethi surların yıkılabileceğini göstermiştir Bu durum Avrupa’da feodalitenin yıkılmasına ve merkeziyetçi devletlerin kurulmasına ortam hazırlamıştır
  • İstanbul’un fethi Ortaçağ’ın sonu, Yeniçağ’ın başlangıcı kabul edilmiştir
  • İstanbul’dan İtalya’ya giden Bizanslı bilginler burada Rönesans hareketlerinin başlamasına katkıda bulunmuştur
  • Türkler İstanbul’u fethettikten sonra halka din ve vicdan hürriyeti tanımışlar ve Ortodoks Kilisesi’ni koruma altına almışlardır Böylece; Hristiyan dünyasının birleşmesinin engellenmesi, Katolik Kilisesi’ne karşı güç oluşturulması ve halka hoşgörülü davranıldığının kanıtlanması amaçlanmıştır
    Balkanlarda Fetihlerin Devam Etmesi
Balkanlarda Fetihlerin Devam Etmesi

Osmanlı İmparatorluğu’nun Balkanlar üzerine yürümesinde;
  • Balkan devletlerinin her fırsatta tek tek veya birleşerek saldırıya geçmeleri
  • Balkan uluslarının İstanbul’un fethinden sonra Türklerin Avrupa içlerine ilerlemelerini engellemek amacıyla Haçlı ordusu kurmaya çalışmaları ve Fatih’in bu birleşmeyi engellemek istemesi
  • Türklerin Avrupa’da genişlemek ve önceden fethedilen yerlerde hakimiyetlerini pekiştirmek istemeleri
gibi nedenler etkili olmuştur

Anadolu’da Hakimiyet Mücadelesi
Fatih döneminde Anadolu’daki faaliyetlerin temelinde;
  • Anadolu’daki Türk siyasal birliğinin sağlanması
  • Anadolu’nun tamamına hakim olunarak yabancı güçlerin (Amasra’da Cenevizliler, Trabzon’da Pontus Rumları vs) Anadolu’dan atılmak istenmesi
gibi nedenler etkili olmuştur
Anadolu’ daki seferler sonucunda Cenevizlilerden Amasra alınmış, Trabzon Rum İmparatorluğu’na son verilmiş, Candaroğullarından Sinop, Karamanoğullarından Konya alınmış, Akkoyunlular Otlukbeli Savaşı’nda mağlup edilerek Doğu Anadolu egemenlik altına alınmıştır
Denizlerdeki Gelişmeler

Osmanlı – Venedik Savaşları (1463 – 1479)

Osmanlı Venedik ilişkilerinin bozulmasında;
  • Fatih’in Balkanlar ve Adalar Denizi’nde yürüttüğü fetih hareketlerinin Venediklileri rahatsız etmesi
  • Osmanlı İmparatorluğu’nun doğu ticaret yollarına hakim olmasından sonra Venedikliler ve Cenevizlilerin ticari çıkarlarını önemli ölçüde kaybetmeleri
  • Osmanlı İmparatorluğu’nun kıyılarında ve hakimiyet alanlarının yakınlarında güçlü denizci devletlerin etkili olmasını istememesi
gibi nedenler etkili olmuştur
Osmanlı İmparatorluğu, Venediklileri işgal ettikleri yerlerden çıkarmış ve kara ordularını bozguna uğratmıştır 1479’da Osmanlı İmparatorluğu ile Venedikliler arasında İstanbul Antlaşması imzalanmıştır Bu antlaşmaya göre Venedikliler, işgal ettikleri yerleri boşaltmayı, Osmanlı İmparatorluğu’na savaş tazminatı ve vergi ödemeyi kabul etmişlerdir
Osmanlı İmparatorluğu, Hristiyan birliğini parçalamak ve doğudan gelen ticaret mallarını Venedikliler aracılığıyla Avrupa’ya pazarlamak amacıyla Venediklilere kapitülasyonlar vermiştir

Kırım’ın Osmanlı İmparatorluğu’na Bağlanması

1475’te Kırım’a düzenlenen sefer sonucunda;
  • Cenevizlilerden Kefe, Menküp ve Azak gibi şehirler alınmıştır Böylece, Karadeniz’de Cenevizlilerin hiç kolonisi kalmamıştır
  • Kırım’daki taht kavgaları sona ermiştir
  • Karadeniz Türk gölü haline gelmiş ve İpek Yolu tamamen Osmanlı Devleti’nin eline geçmiştir
    1478’den itibaren Kırım Hanlığı Osmanlı İmparatorluğu’na bağlı bir devlet haline gelmiştir Kırım’ın Osmanlı hakimiyetine girmesiyle, devletin sahip olduğu topraklar Lehistan ve Rus sınırına kadar genişlemiştir
Fatih’in vefat etmesinden sonra Osmanlı tahtına II Bayezid çıkmıştır (1481 – 1512)
II Bayezid, Osmanlı tahtına çıktıktan sonra kardeşi Cem Sultan isyan etmiş, kardeşler arasında taht kavgaları başlamıştır Yapılan savaşlarda başarılı olamayan Cem Sultan, Balkanlara geçmek isterken Rodos Şövalyelerine esir düşmüştür Papa ve Fransa kralı, Cem Sultan’ı Osmanlı İmparatorluğu’na karşı kullanmaya çalışmışlarsa da başarılı olamamışlardır Bu gelişmeden sonra Cem Sultan Papa tarafından zehirletilerek öldürülmüştür

Cem Sultan’ın isyan etmesi;
  • Osmanlı Devleti’nin pasif bir politika takip etmesine neden olmuştur
  • İspanya’da yaşayan Müslümanlara gerekli yardım yapılamamıştır
İslam Dünyasında Birliği Sağlama Çalışmaları
Osmanlı – İran İlişkileri

Yavuz Sultan Selim döneminde İran’a sefer düzenlenmesinde;
  • Şah İsmail’in Osmanlı Devleti’nin Anadolu’daki topraklarına hakim olmasını engellemek
  • Safevilerin Anadolu’da propaganda yapmasını ve isyanlar çıkarmasını önlemek
  • İslâm dünyasında birlik ve beraberliği sağlamak
gibi nedenler etkili olmuştur
Osmanlı kuvvetleriyle Safevi kuvvetleri Çaldıran Ovası’nda karşılaştı Taraflar arasında yapılan Çaldıran Savaşı’nı Osmanlı Devleti kazanmıştır (1514)

Bu savaşın sonucunda;
  • Doğu ve Güneydoğu Anadolu tamamen Osmanlı İmparatorluğu’nun egemenliği altına girmiştir
  • Safevilerin Anadolu için oluşturdukları tehdit önlenmiş ve İran’dan geçen ticaret yollarının denetimi Osmanlıların eline geçmiştir
Çaldıran Savaşı’ndan dönen Osmanlı ordusu, Maraş, Elbistan ve Malatya çevresine hakim olan Dulkadiroğullarını Turnadağ Savaşı’nda yenerek bu beyliği topraklarına katmışlardır (1515) Böylece, Anadolu’da kesin olarak Türk siyasal birliği sağlanmıştır

Osmanlı – Memlük İlişkileri

Yavuz Sultan Selim, Anadolu Türk birliğinden sonra İslâm dünyasını da birleştirmeyi amaçlıyordu Bu nedenle Osmanlı Devleti için tehlikeli gördüğü Memlüklere karşı hazırlık yaparak Mısır Seferi’ne çıkmıştır (1516)
Mısır Seferi’nin sonucunda;
  • Suriye, Filistin ve Mısır’ın tamamı Osmanlı İmparatorluğu’nun hakimiyeti altına girmiştir
    Kutsal yerler (Hicaz) Osmanlı Devleti’ne bağlanmıştır
  • Osmanlı İmparatorluğu, İslâm dünyasının en büyük siyasal gücü haline gelmiş ve Müslüman ulusların koruyuculuğunu üstlenmiştir
  • Memlükler Devleti yıkılmış ve Baharat Yolları Osmanlıların hakimiyeti altına girmiştir Ancak Avrupalıların Coğrafi Keşifleri yapmaları Osmanlıların bu yollardan gerektiği gibi yararlanmasını engellemiştir
  • Halifelik Osmanlı İmparatorluğu’na geçmiş ve kutsal emanetler İstanbul’a getirilmiştir Böylece, Osmanlı İmparatorluğu teokratik bir karakter kazanmıştır
  • Kuzey Afrika’da fetihler başlamış, Kıbrıs, Girit ve Rodos adaları dışında Doğu Akdeniz, Osmanlı egemenliği altına girmiştir
Osmanlılar Zirvede
Osmanlı – Macar İlişkileri
Mohaç Meydan Savaşı (1526)

Kanuni Sultan Süleyman;
  • Macaristan ile aralarındaki sorunları çözmek
  • Alman İmparatoru Şalken’e esir düşen Fransa Kralı I Fransuva’yı kurtararak Avrupa’da Hristiyan birliğini bozmakamacıyla Macaristan üzerine sefere çıktı İki devlet arasında yapılan Mohaç Savaşı, Osmanlıların galibiyetiyle sonuçlandı (1526) Bu savaştan sonra;
  • Macaristan sorunu çözülmüş ve Macaristan Osmanlı İmparatorluğu’na bağlanmıştır
  • Macaristan’ın alınmasından sonra Osmanlı - Avusturya savaşları başlamıştır
  • Fransa Kralı I Fransuva Almanya’nın esaretinden kurtarılmış ve Osmanlı İmparatorluğu ile Fransa arasında dostluk dönemi başlamıştır
Osmanlı – Avusturya İlişkileri

Kanuni döneminde Osmanlı – Avusturya ilişkilerinin temelinde Macaristan’a hakim olma isteği yatıyordu Bu nedenle Avusturya Arşidükü Ferdinand Macaristan’a girdi Kanuni, hem Avusturyalıları Macaristan’dan çıkarmak hem de Alman İmparatoru Şalken’in Avrupa’daki üstünlüğünü sona erdirmek amacıyla sefere çıktı
Kanuni’nin Almanya içlerine kadar ilerlemesinden sonra Osmanlı İmparatorluğu ile Avusturya arasında İstanbul Antlaşması imzalanmıştır (1533)
Osmanlı İmparatorluğu İstanbul Antlaşması’yla; Avusturya’ya üstünlüğünü kabul ettirerek yaptırım gücü elde etmiştir Böylece, Orta Avrupa’da Osmanlı İmparatorluğu hakim güç haline gelmiştir

Osmanlı – Fransız İlişkileri

1535 yılında iki taraf arasında ticaret ve dostluk antlaşması imzalandı Bu antlaşma iki hükümdar yaşadığı sürece yürürlükte kalacaktı Eşit haklar üzerine kurulan bu antlaşma ile Osmanlı İmparatorluğu;
  • Coğrafi Keşiflerin etkisiyle ülkede sönükleşmeye başlayan ticaret faaliyetlerini canlandırmayı
  • Avrupa devletleri arasına girerek dengeleri kendi lehine çevirmek ve Türk dünyasına karşı kurulmaya çalışılan Hristiyan birliğini parçalamayı
amaçlamıştır
1535’te yapılan antlaşma ile Fransızlara ticari, şahsi, adli ve idari alanlarda imtiyazlarla seyahat, ikamet, ibadet ve kazanç elde etme serbestiyeti verilmiştir Ticari imtiyazlarla Fransızlara, Osmanlı limanlarını kullanma ve düşük vergi ödeme hakkı verilmiştir Ayrıca, diğer Avrupa devletlerinin sadece Fransız bayrağı altında Osmanlılarla ticaret yapabilmesi kararlaştırılmıştır
Adli imtiyazlarla yabancıların işledikleri suçlardan dolayı, Osmanlı Devleti tarafından değil, uyruğu olduğu devletin konsoloshanesi tarafından yargılanması kabul edilmiştir
Fransızlar, Osmanlılarla yakınlaşmadan dolayı elde ettikleri çıkarlardan vazgeçemedikleri için kendilerini Türk dostu olarak göstermişlerdir Fakat zaman zaman Osmanlı Devleti’ne karşı Avrupa devletleriyle anlaşarak ikili politika izlemişlerdir Herşeye rağmen Osmanlı – Fransız ilişkilerinde önemli sorunlar çıkmamıştır Bunu da Osmanlı Devleti sürekli tavizler vererek sağlamıştır
1535 yılında imzalan dostluk ve ticaret anlaşması,d,n ayrılıklarının devletin çıkarları sözkonusu olduğunda ne kadar önemsiz olduğunu oktaya çıkarmıştır
Akdeniz’de Üstünlük Sağlanması
Preveze Deniz Zaferi

Osmanlı donanmasıyla Haçlı donanması Preveze Körfezi’nde karşılaştılar Yapılan deniz savaşını Osmanlı donanması kazandı (1538)
Preveze Deniz Savaşı’nın sonucunda;
  • Akdeniz egemenliği bütünüyle Osmanlıların eline geçmiş ve Türk gölü haline gelmiştir
Kıbrıs’ın Fethi (1571)

Osmanlı İmparatorluğu;
  • Akdeniz ticaretinin ve Anadolu sahillerinin güvenliğini sağlamak
  • Kıbrıs’ta üstlenen Hristiyan şövalyelerin ticaret gemilerine saldırılarını engelleyerek Akdeniz hakimiyetini pekiştirmek
  • Venedikleri Kıbrıs adası için ödedikleri vergileri kestiklerinden dolayı cezalandırmak
gibi nedenlerden dolayı adanın alınmasına karar verdi Kıbrıs’ın fethinden sonra;
  • Venedikliler Doğu Akdeniz’den çıkarılmış ve burası tamamen Osmanlı hakimiyeti altına girmiştir
  • Anadolu sahilleri ile Mısır ve Suriye deniz yollarının güvenliği sağlanmıştır
  • Konya ve çevresindeki illerden Türk aileler Kıbrıs’a yerleştirilmiştir Ayrıca, Kıbrıs merkeze bağlı bir eyalet haline getirilmiştir
Kıbrıs’ın fethi Avrupalıları harekete geçirmiş, Papa’nın kışkırtmaları sonucunda İspanya, Malta, Venedik, Ceneviz ve diğer İtalyan devletleri birleşerek bir Haçlı donanması kurmuşlardır Haçlı donanması İnebahtı Körfezi’nde Osmanlı donanmasını yakmıştır (1571) Osmanlı donanmasının İnebahtı’da yanması, Akdeniz’de Osmanlı hakimiyetinin sarsılmasına neden olmuştur

Sokullu’nun Kanal Projeleri
Don – Volga Kanalını Açma Girişimi

II Selim döneminde Sokullu kanal projesini gerçekleştirmek için harekete geçti
Osmanlı İmparatorluğu, Don – Volga kanalını açmakla;
  • Rusların güneye yayılmasını, güçlenmesini ve Türk hanlıklarına verdiği zararın önlenmesini
  • Karadeniz’den çıkarılacak donanmayı Hazar Denizi’ne geçirerek İran’ı kıskaç altında tutmayı
  • İpek Yolu’nun canlanmasını sağlamayı
  • Orta Asya’daki Türklerle iyi ilişkiler kurmayı ve gerektiğinde yardım yapmayı
  • Kafkasya’nın bütününe hakim olmayı
amaçlamıştır Don ile Volga nehirleri arasında kanal açılamamıştır

Süveyş Kanalı Projesi

Osmanlı Devleti Süveyş Kanalı Projesiyle;
  • Hindistan kıyılarını Portekizlilerin baskısından kurtarmayı
  • Akdeniz ticaretini canlandırmayı
  • Güney Asya’daki Müslümanları Avrupalılara karşı korumayı
amaçlamıştır 1568’de gündeme gelen proje gerçekleşmemiştir

Hint Okyanusu’nda Üstünlük Sağlama Mücadeleleri

Kanuni döneminde;
  • Hint deniz ticaret yolunu açmak ve denetimini ele geçirmek
  • Portekizlileri Hint Okyanusu’ndan atmak
  • Müslüman devletlere ve tüccarlara yardım etmek
gibi amaçlarla Hindistan’a dört defa deniz seferi yapılmıştır Seferler genellikle Osmanlıların başarısızlıklarıyla sonuçlanmıştır

Hint deniz seferlerinin başarısızlıkla sonuçlanmasında;
  • Portekizlilerin zenginleşmelerini borçlu oldukları Hindistan bölgesinin ekonomik değerini kavramaları ve savaşlara iyi hazırlanmaları
  • Hindistan’daki Müslüman devletlerin Osmanlı İmparatorluğu’na gerekli yardımı yapmamaları ve Portekizlilerle anlaşmaları
  • Osmanlı gemilerinin okyanus koşullarına uygun olmaması
  • Kanuni’nin gayretlerine rağmen bölgenin ekonomik değerini anlayamayan devlet adamlarının seferlere gereken önemi vermemeleri
gibi nedenler etkili olmuştur

__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.