Şengül Şirin
|
Kanınızdaki Su Miktarını Ayarlayan Sistem:antidiüretik Hormon
KANINIZDAKİ SU MİKTARINI AYARLAYAN SİSTEM: ANTİDİÜRETİK HORMON
Vücudunuzda ne kadar su bulunması gerektiğini biliyor musunuz? Her gün yediğiniz besinler ve içtiğiniz sıvılarla vücudunuza kaç gram su aldığınızı ve bu suyun ne kadarını vücudunuzdan atmanız gerektiğini hesaplayabilir misiniz? Günün her saniyesi kanınızda kaç gram su bulunduğunu, kan basıncınızı, dokularınızdaki su oranını hesaplayabilir misiniz?
Eğer bu hesaplamaları teker teker yapma görevi bir insana verilmiş olsaydı, başka hiçbir işle ilgilenmeden bütün zamanını bu göreve ayırmak zorunda kalırdı Bu çok önemli bir görevdir; çünkü insan bedeni su kaybetmemek zorundadır Eğer su kaybı mevcut suyun %10'u gibi bir rakama ulaşırsa bunun ardından ölüm gelir

Su, insan vücudunun en çok ihtiyaç duyduğu maddedir Eğer vücuttaki su kaybı mevcut suyun %10'u gibi bir rakama ulaşırsa, bu kayıp ölüm ile sonuçlanır Ancak insan hiçbir zaman bedenindeki su miktarını ölçüp, buna göre tedbirler almaz Çünkü bu görevi kendisinin yerine üstlenmiş, kusursuz bir sisteme sahiptir Ancak insanın, bedeninde bulunan su miktarını ölçmeye ihtiyacı olmaz Çünkü her insanın bedeninin derinliklerine, vücudunda bulunan su miktarını ayarlayan ve düzenleyen çok özel bir sistem yerleştirilmiştir Eğer bu sistemin detaylarını inceleyecek olursanız şaşırtıcı bir mühendislik ve planlama harikası ile karşılaşırsınız
Eğer terleme ya da su içmeme nedeniyle bir miktar su kaybına uğrarsak, kandaki su yoğunluğu düşecektir Eğer vücudunuza özel bir sistem kurulmamış olsa, kanınızdaki su yoğunluğu ne kadar düşerse düşsün, sizin bundan haberiniz olmayacak ve bir süre sonra farkında olmadan susuzluktan ölecektiniz Peki kanınızdaki su miktarının düştüğü nasıl anlaşılır ve gerekli tedbirler nasıl alınır?
Beynin hipotalamus bölgesine çok özel algılayıcılar yerleştirilmiştir Bu algılayıcılar her saniye, hatta siz bu yazıyı okurken dahi, kanınızda bulunan su miktarını ölçerler Eğer kanda bulunan su miktarının düştüğünü tespit ederlerse hemen alarma geçerler
Bir an için hipotalamusta bulunan algılayıcı hücrelerden birinin yerine yine bir insan koyduğumuzu varsayalım Bu insanın görevi, 24 saat hiç yorulmadan, uyumadan kanda bulunan su miktarını ölçmektir Ölene kadar da başka hiçbir işle ilgilenmeyecek, tek görevi yalnızca bu ölçümü yapmak olacaktır Kuşkusuz böyle bir görevi yerine getirmek insan için mümkün değildir Peki bir hücre topluluğu, bütün yaşamını, niçin bir sıvının içinde bulunan su miktarını hesaplamaya adar? Elbette bu, söz konusu hücre topluluğunun kendisine verilen bir görevi yerine getirdiğini göstermektedir Hipotalamus Allah'ın ilhamı ile işlev görmektedir

Su ve diğer atıklar, vücuttan, böbrekler, bağırsaklar, ciğerler ve deri yoluyla atılır Bu konunun bir de farklı bir yönünü düşünelim Kanda bulunan su miktarının düştüğünü varsayalım Bu durumda algılayıcı hücrelerin yerine konan insanın yapması gereken ne olacaktır? Eğer bu hücrelerin yerinde gerçekten bir insan, örneğin siz bulunsaydınız, nasıl bir önlem alma yoluna giderdiniz? Su içme imkanını göz önünde bulundurmadan, kandaki su miktarını nasıl artırırdınız?
Muhtemelen –eğer bir biyoloji eğitimi almadıysanız- aklınıza idrar sıvısında bulunan su moleküllerini arıttıktan sonra kana geri kazandırmak gelmezdi Böyle bir fikir aklınıza gelse dahi uygulamaya koymak için ne yapmanız gerektiğini bilemezdiniz
Hipotalamusta bulunan algılayıcı hücreler, kandaki su miktarının düştüğünü tespit ettikleri anda, dahiyane bir yola başvururlar Hipofiz bezinde saklı tutulan antidiüretik hormon (ADH) çok özel bir mesajcı molekülü kullanmaya karar verir Bu mesaj, böbrekteki milyonlarca mikro kanalcığın etrafında bulunan hücreler için yazılmıştır Ve bu hücrelere "idrar sıvısında bulunan su moleküllerini yakalayın" emrini vermektedir
Bu noktada şu sorular akla gelmektedir: Hipotalamusta bulunan hücreler kendilerinden çok uzakta bulunan ve hiçbir zaman görmedikleri böbrek hücrelerine emir vermeyi nasıl akletmişlerdir? Böbrek hücrelerinin anlayacakları ve itaat edecekleri bir mesaj yazmayı nasıl başarmışlardır? Böbrek hücreleri bu emre niçin itaat ederler?

Eğer kanda bulunan su miktarını ölçme ve buna göre önlem alma görevi insanın kendisine verilseydi, bunun için insanın çok gelişmiş bir laboratuvara ihtiyacı olurdu Ve gece gündüz hiç aralık vermeden kanındaki gelişmeleri gözlemlemek zorunda kalırdı Ancak insanların binbir güçlükle yapacakları (hatta büyük ihtimalle yapamayacakları) bu görevi, küçücük hücreler büyük bir ustalıkla yerine getirirler Bu haberleşme sistemi sayesinde idrarda bulunan su moleküllerinin büyük bir bölümü arıtılır ve tekrar kana karıştırılır Sonuçta idrar miktarı azaltılmış ve vücuda belli ölçüde su kazandırılmış olur
Eğer gereğinden fazla su içmişsek bu sefer mekanizma tam tersine işler Kandaki su yoğunluğu yükselir Bu yükselme sonucu hipotalamusta bulunan algılayıcılar, ADH hormonunun salgılanması işlemini yavaşlatırlar ADH hormonu azalınca böbreklerde suyun geri emilimi de azalır İdrar sıvısı artar ve kandaki su miktarı dengede tutulmuş olur
ADH hormonunun bir özelliği de kan damarlarını kasabilmesi ve böylece kan basıncını artırabilmesidir Bu da çok özel tasarlanmış bir güvenlik-sigorta sistemidir ve insanın özel bir yaratılışla var edildiğinin bir başka delilidir Bu güvenlik-sigorta sisteminin de çalışabilmesi için yine geniş çaplı bir planlama yapılmıştır Kalbin kulakçık bölgesinin içine ve kalbe gelen damarların içine kan basıncını ölçen çok özel alıcılar yerleştirilmiştir Bu alıcılardan çıkan kablolar da –sinirler- hipofiz bezine bağlanmışlardır Normal kan basıncı altında bu alıcılar sürekli olarak uyarılmakta ve hipofiz bezine durmaksızın bir elektrik akımı göndermektedirler Bu elektrik sinyallerinin hipofize ulaşması, ADH hormonunun salgılanmasını engellemektedir 8
Bu sistemi, kızıl ötesi ışınlar kullanarak yapılan alarm sistemlerine benzetebiliriz Eğer hırsız farkında olmadan bu ışın demetlerinden birine temas ederse ışık kaynağı ve alıcı arasındaki bağlantı kesilir ve alarm çalmaya başlar

Kalbin ve damarların içine yerleştirilen alıcılardan hipofize sinyal ulaştığı sürece herşey yolunda gidiyor demektir Ancak kan basıncı düştüğünde sinyal kesilir Bu da hipofizin gerekli önlemleri almasına neden olur Bu sistemi, kızıl ötesi ışınlar kullanarak yapılan alarm sistemlerine benzetebiliriz Kızıl ötesi ışın devam ettiği sürece sorun yoktur Ancak herhangi bir sebeple (resimde görüldüğü gibi) ışının kesintiye uğraması, alarm durumuna geçilmesini sağlar Tıpkı bu örnekte olduğu gibi; kalbin ve damarların içine yerleştirilen alıcılardan hipofize sinyal ulaştığı sürece herşey normal ve yolunda gidiyor demektir Peki alarmın çalışması nasıl gerçekleşir?
Ciddi bir kanama durumunda insan çok kan kaybeder ve damarlarında bulunan kan miktarı azalır Bu da kan basıncının düşmesi anlamına gelir ki, düşük kan basıncı hasta açısından çok tehlikelidir
Kan basıncı düştüğü anda damarların ve kalbin içinde bulunan reseptörlerin hipofize gönderdikleri sinyal de kesilir Bu da hipofizin alarm durumuna geçmesine ve ADH hormonu salgılamasına neden olur ADH hormonu derhal kan damarlarının etrafında bulunan kasların kasılmasına neden olur ve bu işlem kan basıncının yükselmesini sağlar Bu çok kompleks ve birbirine bağımlı çalışan ve birçok parçadan oluşan sistemin, üzerinde düşünülmesi gereken birçok detayı vardır

Kandaki su miktarı düştüğünde, hipotalamusa uyarı gelir Bunun sonucunda hipotalamustaki sinir hücreleri, ADH salgılanması için uyarıda bulunurlar ADH hormonu, gönderdiği mesajla böbreklerden daha fazla suyun geri emilmesini sağlar Kan yeteri kadar sulandıktan sonra ADH salgılanması sona erer ADH hormonunu üreten hipotalamus hücreleri, kendilerinden çok uzakta bulunan damarların etrafındaki kas hücrelerinin yapısını nereden bilmektedirler?
Kan basıncının artması için bu damarların kasılmaları gerektiğini nasıl tahmin etmişlerdir?
Nasıl olur da bu hücrelerin kasılmalarını sağlayacak kimyasal formülü üretebilirler?
Kalp ve hipofiz arasındaki iletişim ağını, kabloları kim döşeyip böyle kusursuz bir alarm sistemi meydana getirmiştir?
Şüphesiz ortada gerçek bir tasarım vardır Ve bu tasarım insanın şuursuz tesadüfler sonucunda değil, kusursuz bir yaratılış ile var edildiğini göstermektedir Evrimcilerin, vücuttaki haberleşme ve alarm sisteminin tesadüfen var olduğunu, hücrelerin kendi kendilerine bu sistemi aklettiklerini, tasarladıklarını ve inşa ettiklerini iddia etmeleri büyük bir mantık çöküntüsünün sonucudur Böyle bir iddia, bir arsaya yığılan çimento, tuğla, elektrik kablosu gibi malzemelerin, çıkan bir fırtına sonucunda önce tesadüfen bir gökdelen meydana getirdiklerini, sonra ardından çıkan ikinci bir fırtına ile bu gökdelenin içine elektrik sistemi döşediklerini, üçüncü bir fırtınada ise, binanın içine mükemmel bir güvenlik sistemi kurduklarını iddia etmeye benzer Akıl ve sağduyu sahibi hiçbir insan böyle mantıksız bir iddiayı kabul etmez Ancak, evrimcilerin iddiası bundan daha da mantıksızdır Allah'ın varlığını inkar etmek konusunda kesin bir kararlılık içinde olan evrimciler, söylediklerinin ne kadar akıldışı olduğunu göz önünde bulundurmaksızın evrim teorisini savunurlar
Oysa Allah'ın varlığı ve gökten yere herşeyi mükemmel bir tasarım ile yarattığı çok açıktır:
  Göklerde ve yerde her ne varsa O'nundur, tümü O'na gönülden boyun eğmişlerdir Gökleri ve yeri (bir örnek edinmeksizin) yaratandır O, bir işin olmasına karar verirse, ona yalnızca "OL" der, o da hemen oluverir (Bakara Suresi, 117)
__________________
Arkadaşlar, efendiler ve ey millet, iyi biliniz ki, Türkiye Cumhuriyeti şeyhler, dervişler, müritler, meczuplar memleketi olamaz En doğru, en hakiki tarikat, medeniyet tarikatıdır
|