Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Eğitim & Öğretim > Tarih / Coğrafya

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
destanı

Şu Destanı

Eski 05-19-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Şu Destanı



Şu Destanı hakkında kaynaklar
1Kaynak


Şu destanı MÖ 330-327 yıllarındaki olaylarla bağlantılıdır Bu tarihlerde Makedonyalı İskender, İran’ı ve Türkistan’ı istilâ etmişti Bu dönemde Saka hükümdarının adı Şu idi Bu Destan Türklerin İskender’le mücadelelerini ve geriye çekilmeleri anlatılmaktadır Doğuya çekilmeyen 22 ailenin Türkmen adıyla anılmaları ile ilgili sebeb açıklayıcı bir efsane de bu destan içinde yer almaktadır Kaşgarlı Mahmud Divan ü Lügat-it Türk’de İskender’den Zülkarneyn olarak bahsetmektedir Destanın tesbit edilebilen kısa metni şöyle özetlenebilir:

İskender, Türk memleketlerini almak üzere harekete geçtiğinde Türkistan’da hükümdar Şu isminde bir gençti İskender’in gelip geçici bir akın düzenlediğine inanıyordu Bu sebeble de İskender’le savaşmak yerine doğuya çekilmeği uygun bulmuştu İskender’in yaklaştığı haberi gelince kendisi önde halkı da onu izleyerek doğuya doğru yol aldılar Yirmi iki aile yurtlarını bırakmak istemedikleri için doğuya gidenlere katılmadılar

Giden gurubun izlerini takip ederek onlara katılmaya çalışan iki kişi bu 22 kişiye rastladı Bunlar birbirleriyle görüşüp tartıştılar 22 kişi bu iki kişiye: “Erler İskender gelip geçici bir kişidir Nasıl olsa gelip geçer , o sürekli bir yerde kalamaz Kal aç” dediler Bekle , eğlen, dur anlamına gelen “Kalaç” bu iki kişinin soyundan gelen Türk boyunun adı oldu İskender Türk yurtlarına geldiğinde bu 22 kişiyi gördü ve Türk’e benziyor anlamında ” Türk maned ” dedi Türkmenlerin ataları bu 22 kişidir ve isimleri de İskender’in yukarıdaki sözünden kaynaklanmıştır

Aslında Türkmenler, Kalaçlarla birlikte 24 boydur ama Kalaçlar kendilerini ayrı kabul ederler Hükümdar Şu Uygurların yanına gitti Uygurlar gece baskını yaparak İskender’in öncülerini bozguna uğrattılar Sonra iskender ile Şu barıştılar İskender Uygur şehirlerini yaptırdı ve geri döndü Hükümdar şu da Balasagun’a dönerek bugün şu adıyla anılan şehri yaptırdı ve buraya bir tılsım koydurttu

Bugün de leylekler bu şehrin karşısına kadar gelir, fakat şehri geçip gidemezler Bu tılsımın etkisi hâlâ sürmektedir Bu destana göre İskender Türkistan’a geldiğinde Türkmenlerin dışındaki Türkler doğuya çekilmişlerdi İskender Türkistan’da mukavemetle karşılaşmamış bu sebeble de ilerlememiştir Büyük ölçüde çadırlarda yaşayan Türkler İskender’in seferinden sonra şehirler kurmuş ve yerleşik hayatı geliştirmişlerdir
__________________






Alıntı Yaparak Cevapla

Konuyla ilgili 2. Kaynak

Eski 05-19-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Konuyla ilgili 2. Kaynak



Konuyla ilgili 2 Kaynak

Destana kahraman olarak adını veren Şu, sanıldığına göre MÖ dördüncü yüzyılda yaşamıştır Bir Türk Hakanıdır

Destanda Makedonyalı İskender'in, İran üzerinden Asya'ya doğru yürürken yapılan savaşları ve bu savaşların Türklerle ilgili bölümü anlatılmaktadır Türk boylarının oluşumu, Türklerin şehir hayatı yaşamağa başlamaları, aynı zamanda milletini geçici bir işgalden mümkün olduğu kadar can ve mal kaybına uğratmadan kurtarmak için düşünen bir Hakanın kaygıları da anlatılan destanın en büyük özelliği, daha sonraki Türk destanlarında gelişecek olan ana fiziği ve süslemeleri önceden işlemesidir

Zeki Velidî Togan'a göre, destanda önemli bir yer tutan ve destanın geçiş dengesi olan İskender'in istilâsının aslında İskender'le ilgisi yoktur; daha önceki yüzyıllardan bir Aryanı istilâ ile ilgilidir

Destanın kısa da olsa bir özeti Divan-ı Lügat-it Türk'de kayıtlıdır

Destanın Özeti:

Şu Kalesi, Balasagun yakınlarında, genç bir Hakan olan Şu tarafından yapılmış bir kaleydi, fakat Hâkan'ın sarayı Balasagun'da idi Kalede ve Balasagun'da, o çağların en güçlü, en büyük ordusu bulunuyordu Şehir zengindi Öyle ki, her gün, Şu Hakanın sarayının önünde, ordu beğleri için 365 nöbet vurulurdu

Bu sıralarda, bir adına da Zülkarneyn denilen Makedonya Kralı İskender ünlü Doğu seferine çıkmış, Ön Asya'dan İran içlerine doğru önüne neresi gelmişse ordusunu yenmiş ülkesini ellerinden almıştı İskender Semerkand'e kadar gelmiş burayı da geçip Türklerin yaşadığı ülkelere doğru ilerlemişti

İskender'in, Balasagun'a ve Şu Kalesine doğru yaklaşmakta olduğunu, genç Hakan Şu'nun gözcüleri gelip haber verdiler Dediler ki:

"İskender denilen, gün batısından kopup gelen bir kral ordusuyla bize yaklaşmaktadır Önüne gelen ülkeleri dize getirmiş yerle bir etmiştir Bize ne buyurursun? Savaşalım mı ?"

Genç Hakan, ordu habercilerini dinlemez gibi göründü Çünkü çok daha önce, en güvendiği yiğitlerden kırk kişiyi seçmiş, Hucend Irmağı kıyılarına gözcülük etsin diye göndermişti Yiğitler kimseye görünmeden, gizlice gidip Hucend Irmağının kıyılarına yerleştikleri için ordu habercileri durumu bilmiyorlardı Getirdikleri haberden, Hakanlarının telâş edip yerinden kımıldamadığını gördükleri için de şaşmışlardı Hakanın gönlü rahattı

Hakan Şu'nun bir havuzu vardı; gümüştendi Bu işten çok iyi anlayan ustalara yaptırmıştı Her yere taşınabilecek şekildeydi Bunun için Hakan da gümüş havuzunu, sefere bile çıksa yanına alır, konakladıkları yerlerde içine su doldur-tur, kazlar ve ördekleri su dolu gümüş havuza salar, onlarla oyalanırdı, eğlenirdi

Kazların ve ördeklerin gümüş havuzda yüzüşlerini seyretmek Hâkan'ı dinlendirir, dinlenir iken seferle, milletinin geleceği ile ilgili taşanları hazırlardı

Haberciler geldikleri zaman yine gümüş havuzunda yüzen ördeklerle kazları seyredip dinleniyordu
Habercilerin:

- Nasıl buyurursunuz? İskenderle savaşalım mı ? diye sorup buyruk beklemeleri üzerine onlara havuzu, havuzda yüzen kazlarla ördekleri gösterdi:

- Görüyor musunuz, Kazlarla ördekler suda ne güzel yüzüyor, nasıl dalıp dalıp çıkıyorlar? dedi

Haberciler, Hakanlarının bu sözünü garip karşıladılar; Ona kuşku ile baktılar "Herhalde Hakanımızın hiç bîr hazırlığı yok ne yapacağını bilemiyor" diye düşündüler

Ama o sırada, İskender, Hucend Irmağını geçmişti

Vakit gece yansına geliyordu Hucend Irmağının kıyılarında gözcülük yapıp devriye gezen Genç Hakanın en güvendiği kırk yiğit yıldırım hızıyla atlanıp Şu kalesine geldiler ve gece vakti, İskender'in Hucend suyunu geçip Balasagun yolunda ilerlemekte olduğunu Şuya haber verdiler

Daha önceki habercilerin haberlerini dinlerken kılı bile kıpırdamayan Hakan Şu, yiğitlerin sözü üzerine derhal ve gece yarısı göç davulunun çalınmasını emretti Davulun çalınmasıyla birlikte, Doğuya doğru hızla yola çıktı

Bu durum halkı şaşırttı Hakanın, gündüzün hiç bir hazırlıkta bulunmadan böyle gece vakti göçü başlatması üzerine korktular Ellerine ne geçtiyse toplayıp, buldukları ata atlayan millet Hakanla birlikte yola düştü Sabah olurken, şehirde hemen hemen biç kimse kalmamıştı; bomboş ve dümdüz bir ova görünüyordu

Bütün milletin, Hakan Şunun ardından gitmiş olmasına rağmen, gece vakti binecek hiçbir şey bulamayan yirmi iki kişi, ne yapacağını bilemeden Şu Kalesinde kalmışlardı

Bu yirmi iki kişi, ne yapacaklannı düşünürken yanlarına iki kişi daha geldi Kap kaçakları toplamışlar sırtlarına yüklenmişler, öyle taşıyorlardı Yorgundular Fakat pek duracağa benzemiyorlardı Önceki yirmi kişi, bu yeni gelenlere bir yere gitmemelerini, kendileri gibi burada kalıp beklemelerini söylediler Ayrıca:

- İskender dedikleri her kim ise, burada uzun müddet kalamaz: geldiği gibi geri dönüp gider Burası bizim yurdumuz, yine bize kalır, diye ısrar ettiler

Bu yüzden bu iki kişinin adı (Kalaç) oldu kaldı; bu iki kişiden olan çocuklar ve torunları (Kalacı) adıyla anıldılar Fakat bu iki kişi, öteki yirmi iki kişinin sözlerini dinlemedikleri, bırakıp gittikleri için İskenderin geldiğini görmediler

İskender gelip de, uzun saçlı yirmi iki kişiyi görünce: "Türk mânend" dedi "Bunlar Türke benziyorlar" demişti Bu yüzden yirmi iki kişinin soylarının adı Türkmen olarak kaldı Giden İki kişi gittikleri için tamı tamına Türkmen sayılmadılar Yirmi dört boydan yirmi ikisi Türkmen, kalan ikisi Kalaç diye bilindi

Bu olaylar gelişe dursun, öte yandan Şu Hakan ordusu ve yanında gidenlerle birlikte Çin sınırına kadar yürümüşlerdi Çin'e yakın Uygur iline vardıklarında Şu, İskender'i artık karşılayabilecek durumda olduğunu, onu asıl merkezinden çok uzaklara çektiğini, kendi ırkdaşları arasında bulunduğu için İskender'den daha güçlü bir duruma geldiğini düşündü Ve bir kısım askerini ayırarak, içlerinden en gençlerini seçerek İskender'in üstüne yolladı Veziri, gidenlerin hepsinin genç olduğunu, tecrübelerinin olmadığını ileri sürdü Başaramazlarsa sonucun kötüye varacağını söyledi Şu Hakan vezirine hak verdi ve yaşlı, tecrübeli bir Subaşını askerleriyle birlikte gönderdi

Bunlar, bir zaman sonra İskender'in gönderdiği öncü birliklerle karşılaştılar Türk erleri, İskender'in öncü birliklerine bir gece baskını yaptı Çok kanlı bir baskındı bu, ölüm kalım meselesiydi İskender'in öncü birlikleri bozguna uğradı Türk erlerinden biri, İskender'in askerlerinden birini bir kılıçta ikiye bölmüş, askerin kemerine bağladığı altın dolu bir kemer parçalanarak içindeki altınlar yere saçılmış ve İskender'in askerinin kanıyla bulanmıştı Ertesi sabah güneş ışıklan bu kanlı altınları parıldattı Bunu gören Türk erleri birbirlerine bakıp "Altın Kan! Altın kan!- diye bağırıştılar O günden bu yana, bu baskının yapıldığı yere yakın bulunan bir dağın adı Altun Han Dağı oldu ve öyle söylenip geldi
Baskından sonra Şu Hakan ile İskender bir daha savaşmadılar , barış yaptılar Barışın sonu her iki taraf için de iyi sonuçlar verdi Birbiri ardınca şehirler yapılmaya başlandı Uygurlar ile öteki Türk kavimleri şehirlere yerleşti Şu Hakan da Balasagun'a döndü Şu kalesini sağlamlaştırdı , şehri geliştirdi Bütün bunları yaptıktan sonra bir de tılsım koydu Bu tılsım öyle bir tılsımdı ki her yanda duyuldu Leylekler bu şehre geldikleri zaman tılsım yüzünden daha öteye geçemediler , şehri aşamadılar

3 Kaynak
Şu Destanı, Türkler'in en eski destanlarından biridir Destanın kahramanı olan Şu, bilginlerin tahminlerine göre MÖ dördüncü yüzyılda yaşamış bir Türk kaganıdır Şu Destanı'nın konusu, Makedonyalı İskender'in Asya içlerine doğru ilerlerken Türkler'le yaptığı savaşlardır (?) Ama, türkolog Zeki Velidi Togan'a göre, destanda adı geçen İskender'in Makedonya'lı İskender ile bir ilgisi yoktur ve Şu Destanı'nın konusu Makedonyalı İskender'in istilası değil daha önceki yüzyıllarda oluşmuş bir Aryani istilasıdır

Destanda Türk boylarının oluşumu ve Türkler'in kent yaşamına geçmeğe başlamaları da anlatılmaktadır Ayrıca, ulusunu bir istiladan korumak için çaba gösteren bir kaganın kaygılarının ince bir biçimde işlenmesi, destana ayrı bir özellik katmaktadır Şu Destanı, kendisinden sonra oluşacak Türk destanlarının ana çizgilerini ve süslemelerini belirlemiştir

Şu Destanı, kimi bilginlere göre Saka Türkleri'nin destanıdır Şu destanında müzik ve ezgi önemli bir rol oynar; ama bu müzik insan sesine değil, sazların sesine dayanır Destanın kahramanı genç kagan Şu, Türk destanlarının yerinde durmayan hareketli ve atak yiğitlerinden daha değişik bir yapıdadır Kagan Şu, beden ve ruh yapısı ile daha çok, Osmanlı hakanı 3 Selim'i andırır Şu Kagan, 3 Selim gibi içli, sanatçı, düşünceli ve mantıklı bir kimsedir Sarayının kapısında günde 365 nöbet çalınır

Şu Destanı'nın özeti aşağıda yer almaktadır:
Şu Kalesi'ni, Balasagun yakınlarında genç kagan Şu yaptırmıştı Kagan Şu'nun sarayı ise Balasagun'da idi Kalede ve Balasagun'da çok güçlü bir ordu bulunuyordu Balasagun kenti çok zengindi Şu Kagan'ın sarayının önünde ordu beğleri için her gün 365 nöbet vurulurdu Bu sırada, Zülkarneyn (İskender) doğu seferine çıkmış, Ön Asya'dan İran içlerine kadar önüne çıkan tüm orduları yenmiş, ülkeleri işgal etmişti Zülkarneyn, Semerkand'a değin ilerlemiş, Türk illerine yaklaşmıştı

Şu Kagan'ın gözcüleri, Zülkarneyn'in Balasagun'a ve Şu Kalesi'ne yaklaştığını bildirdiler Gözcüler, Şu Kagan'a şöyle dediler:
''Zülkarneyn denilen, gün batısından kopup gelen bir kıral ordusuyla bize yaklaşmaktadır Önüne çıkan orduları dize getirmiş, yerle bir etmiştir Bize ne buyurursun? Onunla savaşalım mı?''

Genç kagan Şu, habercilerin sözlerini dinlemez gibi göründü Çünkü daha önceden, en güvendiği yiğitlerden kırk kişiyi seçmiş, Hucend Irmağı kıyılarına gözcülük etsinler diye göndermişti Yiğitler, kimseye görünmeden gizlice giderek Hucend kıyılarına yerleştikleri için, ordu habercileri durumu bilmiyorlardı Getirdikleri kötü haberden Şu Kagan'ın kaygılanmamasına, kılını bile kıpırdatmamasına şaşırdılar Şu Kagan gönlü ise rahattı

Şu Kagan'ın gümüşten bir havuzu vardı Havuzu, işten anlayan ustalara yaptırmıştı Havuz, istenildiğinde taşınabiliyordu Şu Kagan, savaşa bile gitse gümüş havuzunu yanına alırdı Konakladığı yerlerde içine su doldurtur, su dolu bu gümüş havuza kazlar, ördekler salar, onlara bakardı Kazların, ördeklerin gümüş havuzda yüzüşlerini seyretmek kendisini dinledirir, dinlenirken de ulusunun geleceği ile, sefer ve savaşlar ile ilgili tasarılar hazırlardı Şu Kagan, haberciler geldikleri sırada yine gümüş havuzda yüzen kazları, ördekleri seyrederek dinleniyordu Habercilerin:
''Ne buyruk verirsin kaganım? Zülkarneyn ile savaşa tutuşalım mı?''
Diye sorup buyruk beklemeleri üzerine onlara havuzu ve havuzda yüzen kazlar ile ördekleri gösterek şöyle dedi:
''Bakın Görüyor musunuz Kazlarla ördekler suda ne güzel yüzüyor, nasıl dalıp dalıp çıkıyorlar?''
Haberciler, kaganlarının bu biçimde konuşmasını garip karşıladılar Ona kuşku ile baktılar ''Herhalde kaganımızın hiç bir hazırlığı yok Onun için ne yapacağını bilemiyor'' diye düşündüler

O sırada, Zülkarneyn'in ordusu Hucend Irmağı'nı geçmişti vakit gece yarısına geliyordu Hucend Irmağı kıyılarında gözcülük yapan, Şu Kagan'ın kırk yiğidi atlanıp, yıldırım gibi Şu Kalesi'ne geldiler Şu Kagan'ın katına varıp Zülkarneyn'in Hucend Suyu'nu geçtiğini, Balasagun yolunda ilerlediğini bildirdiler Daha önceki habercilerin sözlerini dinlerken kılı kıpırdamayan Şu Kagan, kırk yiğidin sözleri üzerine hemen göç davulunun çalınmasını buyurdu Davulun çalınması ile birlikte doğuya doğru hızla yola koyuldular Bu durum halkı şaşırttı Gündüzün hazırlık yapılmadan, gece vakti göçün başlamasından korktular Ellerine ne geçtiyse toplayıp bulabildikleri atlara atlayan millet, kaganla birlikte yola düştü Gün doğarken, kentte kimse kalmamıştı Yalnızca bomboş ve düz bir ova görünüyordu

Bütün millet, Şu Kagan'ın ardından gitmişti Ancak, binecek bir şey bulamayan yirmi iki kişi, Şu Kalesi'nde kalmıştı Bunlar ne yapacaklarını düşünürlerken yanlarına iki kişi daha geldi Bu iki kişi kap kacaklarını toplayıp sırtlarına vurmuşlardı Yorgundular Fakat, pek duracağa benzemiyorlardı Önceki yirmi iki kişi, bu yeni gelenlere bir yere gitmemelerini, kendileri gibi kalede kalıp beklemelerini söylediler

''Zülkarneyn denilen her kim ise, burada uzun süre kalamaz, geldiği gibi geri dönüp gider Burası bizim yurdumuz, yine bize kalır'' dediler

İşte bu yüzden, bu iki kişinin adı Kalaç olarak kaldı Bu iki kişiden olan çocuklar ile torunları de Kalacı adıyla anıldılar Ama bu iki kişi, yirmi iki kişinin sözlerini dinlemeyerek onları bırakıp gittikleri için Zülkarneyn'in geldiğini görmediler

Zülkarneyn gelip de kalede kalan uzun saçlı yirmi iki kişiyi görünce ''Türk mânend'' dedi Bu söz, ''Türk'e benziyorlar'' anlamına geliyordu Bu yüzden, yirmi iki kişinin soylarının adı da Türkman (Türkmen) olarak kaldı Giden iki kişi, gittikleri için tam anlamıyla Türkmen sayılmadılar Böylece oluşan yirmi dört boydan, yirmi ikisi Türkmen, öteki ikisi de Kalaç diye bilindi

Bu olaylar olurkan Şu Kagan, ordusu ve yanındakilerle birlikte Çin sınırına değin ilerlemişti Çin'e yakın Uygur iline vardıklarında Şu Kagan, artık Zülkarneyn'i karşılayabilecek durumda olduğuna, onu asıl merkezinden çok uzaklara çektiğine karar verdi Çünkü, kendi soydaşları arasında bulunduğu için Zülkarneyn'den daha güçlü durumua gelmişti Şu Kagan, çerilerinin en gençlerini ayırdı; onları Zülkarneyn'in üzerine yollamayı düşündü Veziri, gidecek olanların tümünün genç olduğunu, deneyimlerinin bulunmadığını, başaramazlarsa işin kötüye varacağını söyledi Şu Kagan, vezirine hak verdi Yaşlı, deneyimli bir subaşını çerileriyle birlikte gönderdi

Şu Kagan'ın çerileri bir zaman sonra Zülkarneyn'in öncü birlikleriyle karşılaştılar Türk çerileri, Zülkarneyn'in öncü birliklerine bir gece baskını yaptılar Baskın çok kanlı oldu Bir ölüm kalım savaşı yapıldı Zülkarneyn'in öncü birlikleri bozguna uğradılar Türk erlerinden biri, Zülkarneyn'in çerilerinden birini tek kılıç vuruşuyla ikiye böldü Çerinin kemerine bağladığı altın torbası parçalandı; içindeki altınlar yere saçıldı, çerinin kanıyla kızıla bulandı Ertesi gün, gün ışıkları bu kanlı altınları parlattı Bunu gören Türk erleri birbirlerine bakıp ''Altın kan! Altın kan!'' diye bağrıştılar O günden sonra, bu baskının yapıldığı yerin yakınında bulunan dağa Altın Kan (Altun Han) dendi

Baskından sonra Şu Kagan ile Zülkarneyn daha savaşmadılar, barış yaptılar Barış, iki taraf içinde iyi sonuçlar doğurdu Burada bir çok kent kurulmağa başlandı Uygur Türkleri ile öteki Türk boyları bu kentlere yerleştiler Şu Kagan da Balasagun'a döndü Şu Kalesi'ni sağlamlaştırdı Balasagun kentinin geliştirdi En sonunda da kaleye bir tılsım koydu Bu öyle bir tılsımdı ki dörtbir yanda duyuldu Leylekler kente dek geldiklerinde tılsım yüzünden daha uzağa uçamadılar, kenti aşamadılar

__________________

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.