Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Siyasal Bilgiler / Hukuk

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bölümlenmesi, hukukunun, vergi

Vergi Hukukunun Bölümlenmesi

Eski 05-18-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Vergi Hukukunun Bölümlenmesi



Vergi Hukukunun Bölümlenmesi
Genel vergi hukuku- Özel vergi hukuku
Genel vergi hukukunda, vergi hukukunun tümüne ilişkin ve bütün vergilerde uygulanacak temel ilkeler ve kurallar, vergi borcu ve vergi ilişkisinin niteliği, vergi borcunun doğması ve sona ermesi, vergilendirme alanında çıkan uyuşmazlıklar ve çözüm yolları incelenir

Özel vergi hukukunda ise konularına göre tek tek vergiler ve bunları düzenleyen yasalar incelenir Örneğin Türk Vergi Sisteminin tek tek vergiler itibariyle ele alınması, işlenmesi özel vergi hukuku içine giren bir inceleme biçimi olmaktadır Türk Vergi Sistemi” denildiğinde Türk Özel Vergi Hukuku olarak anlaşılmalıdır

Maddî vergi hukuku-şeklî vergi hukuku
Maddî vergi hukuku, vergi borcu konusunda hak ve ödevlerin doğumunu, sona ermesini ve bunların içeriğine ilişkin hukukî ilkeleri inceleyen dadır
Şeklî vergi hukuku ise, maddî hukukça belirlenen vergi ilişkisinde hak ve yükümlülüklerin gerçekleştirilme usullerini düzenleyen daldır

Yukarıdaki ayrım çerçevesinde maddî vergi hukukunun tüm olarak özel vergi hukuku ile genel vergi hukukunun bir kısmını, şeklî vergi hukukunun ise genel vergi hukukunun geri kalan kısmını kapsadığı görülür Bir başka ifade ile maddi vergi hukuku, vergi borcunun doğumuna vücut veren tüm vergi normlarını, şekli vergi hukuku da bu borcun doğumu ve sona ermesi sürecinde izlenecek kuralları belirleyen vergi normlarını ifade eder

Vergi hukuku, konuları itibariyle bazı alt dallara da bölünmektedir Vergi usul hukuku, vergi icra hukuku, vergi yargılama hukuku ve vergi ceza hukuku olarak adlandırılan dallar, yukarıda verilen dörtlü ayırım içinde: vergi usul hukuku, vergi icra hukuku ve vergi yargılama hukuku şeklî vergi hukukunun, vergi ceza hukukunun belli konuları ise maddî vergi hukukunun kapsamına girmektedir Yapılan tüm bölümleme çabalarının çok büyük ölçüde öğretiseldir

VERGİ HUKUKUNUN TARİHSEL GELİŞİMİ

Batı Demokrasilerinde
Mutlakiyetçi dönemde iktidar sahipleri, ülkeleri üzerindeki mülkiyet haklarına dayanarak üstün yetkilere sahipti; vergi koyma güçleri de egemenlikleri ölçüsünde mutlak ve sınırsızdı Bu dönemde tek hukuk düzeni vardı Mutlak iktidarın halk tarafından sınırlandırılmak istenen ilk yetkisi, vergilendirme yetkisi olmuştur Tarihte ilk demokrasi mücadelesi, iktidarların keyfi vergi koymalarına tepki olarak başlamıştır Günümüzde batılı ülkelerin anayasalarında yer alan yasasız vergi olma’ kuralının kökeninde onyedinci ve onsekizinci yüzyılların temsilsiz vergi olma” ve rızasız vergi olmaz sloganları vardır Bu sloganların anlamı, yükümlü temsilcilerinden oluşan parlamentoların onayı bulunmaksızın vergi alınamayacağı, aksi halde söz konusu vergilere halkın rıza göstermemiş sayılacağıdır
Kralın vergilendirme yetkisine karşı ilk tepkiye 1215 yılında İngiltere’de rastlanmıştı İmzalanan Büyük Özgürlük Fermanı (Magna Carta Libertatum) ile kralın vergilendirme yetkisi soylular ve din adamları yararına sınırlandırılmıştır Bu ferman bir halk hareketine dayanmamakla birlikte ‘temsilsiz vergi olmaz’ ilkesi yönünde dolaylı da olsa atılan ilk adımdır
İngiltere’de kralın vergilendirme gücünü bir halk hareketi sonucu sınırlandıran anayasal belgeler, 1628 tarihli Haklar Dilekçesi (Petition of Rights) ve 1689 tarihli Haklar Demeci (Bill of Rights) dir Haklar Demeci, kralın parlamentonun onayı olmaksızın vergi koymasını yasaklıyordu
Amerika Birleşik Devletleri’nde ulusal bağımsızlığın kazanılmasında ve demokratik rejimin kurulmasında hareket noktasını anavatan İngiltere’nin uyguladığı vergilere karşı gösterilen tepkiler oluşturmuştur
1789 Fransız Devriminin önemli nedenlerinden biri kralın keyfi vergiler koymasıdır Devrimden sonra ilân edilen İnsan ve Vatandaş Hakları Demecinde (m13, 14) vergilendirmede genellik ve eşitlik ilkeleri ile vergilerin yasallığı ilkesi hükme bağlanmıştı

Vergi hukuku doğduktan sonra, demokratik gelişmeye koşut, sürekli bir evrim göstermiştir 10 Aralık 1948 tarihli İnsan Hakları Evrensel Beyannamesinin 17 nci maddesinde (f2) hiç kimsenin keyfi olarak mal ve mülkünden yoksun bırakılamayacağı hükme bağlanmış, 20 Mart 1952 tarihli İnsan Hakları ve Ana Hürriyetleri Korumaya Dair Sözleşmeye Ek Protokol’ün 1 inci maddesinde de devletlerin vergi ve diğer malî yükümlülük koyma yetkilerine saygı gösterilmekle birlikte bu yetkilerin insan haklarına aykırı olarak keyfi kullanılamayacağı belirtilmiştir

Türkiye’de
Osmanlı Devleti, islâm dininin ilkelerine dayanan teokratik bir devletti İslâm dininin vergilendirmeye ilişkin bazı kuralları vardı Bu kurallar uyarınca alınan vergilere şer’i vergiler (zekât, öşür, haraç, cizye) adı veriliyordu Öte yandan mutlak egemenliğin sahibi olan padişahın da sınırsız vergilendirme gücü bulunmaktaydı Şeriat dışında padişah tarafından konulan vergilere örfi vergiler adı verilmişti; bu vergiler konulurken örf ve gelenekler gözönüne alınarak bölgesel farklılaştırmalara gidilebiliyorduOsmanlı devleti gelirleri düzenli ödenen vergilere dayanan bir devlet, bir başka deyişle vergi devleti değildiBunun başlıca nedeni Osmanlı Vergi Sisteminin, toprak düzeni ve askerî düzenle iç içe geçmesidir Tımar sistemi çerçevesinde vergi gelirlerinin önemli bir bölümü belli kamu görevlilerine (vali, sipahi, kadı, subaşı vb) ayrılmıştı Tımar sistemi dışında kalan vergiler ise iltizam yöntemi ile tahsil ediliyordu Bu yöntemde belli bölgelerin vergilerini toplama hakkı arttırma yolu ile mültezimlere devrediliyordu İltizam yönteminin kapsamı onyedinci yüzyıldan sonra genişledi; mültezimler daha fazla vergi tahsil edebilmek için halka baskı yaptılar 1804 yılında Sened-i İttifak olarak adlandırılan belge ile padişahın vergilendirme gücü sınırlandırıldı Bu sınırlandırma bir halk hareketi sonucunda gerçekleşmemiştir Sened-i İttifak, Osmanlı İmparatorluğunun merkezi otoritesinin zayıfladığını gösteren bir belgedir; ancak hükümlerine hiçbir zaman uyulmamıştır Sened-i İttifak gerek vergilendirme gücünün sınırlandırılış biçimi, gerek etkileri yönünden Magna Carta ile yakın benzerlik göstermektedir

Türkiye’de demokratik gelişim batılı ülkelere göre oldukça geç başlamıştır 1839 yılında ilân edilen Gülhane Hatt-ı Hümayunu ile padişah, tek taraflı iradesi ile vergilendirme gücünü sınırlandırmıştır Gülhane Hattı Hümayununda vergi adaleti ile ilgili hükümler yer almıştı Ayrıca padişah, uygulamayı denetlemek üzere kendi atayacağı ve görevlerine son verebileceği kişilerden oluşan Meclis-i Ahkâmı Adliye adlı demokratik nitelik taşımayan bir meclis kurmuştur Daha sonra padişah, 1856 ve 1875 yıllarında ilân edilen İslahat ve Adalet Fermanları ile vergilendirme konusunda yabancı ülkelerin baskısı ile belli ilke ve kurallara uymayı üstlenmiştir

Osmanlı İmparatorluğunda ilk parlamento 1876 da Kanun-u Esasî ile kurulmuştur Kanun-u Esasî, yasaya dayanmadıkça vergi ve diğer malî yükümlülükler konulmasını yasaklıyordu Daha sonraları Osmanlı imparatorluğu bir yandan kapitülasyonlar, öte yandan dış borçlara iç kamu gelirlerinin güvence olarak gösterilmesi nedeniyle malî egemenliğini giderek yitirmiştir 1881 yılında Osmanlı Devleti dış borçlarını ödeyemez duruma gelince siyasal ve malî egemenlikten ödünler verilmesi sonucunu yaratan “Muharrem Kararnamesi” ilân edildi Bu kararname ile bazı vergilerin tarh ve tahsil yetkileri alacaklı temsilcilerinden oluşan ve devlet içinde ikinci bir maliye bakanlığı gibi görev yapan Düyunu Umumiye İdaresine verildi Osmanlı Devleti Birinci Dünya Savaşından yenik çıktıktan sonra, 1920 yılında Sevr anlaşmasını imzaladı Bu anlaşma, Düyunu Umumiye İdaresinin yetki alanı dışında kalan kamu gelirlerini İngiliz, Fransız ve İtalyan temsilcilerinden oluşan bir malî komisyonun yönetimine bırakıyordu Böylece Osmanlı İmparatorluğu malî egemenliğini tümüyle yitirmişti

1921 yılında hazırlanan anayasa bütün yetkileri Büyük Millet Meclisi’nde topluyor; ancak vergilendirme ile ilgili bir hükme yer vermiyordu Aynı yıl Başkomutanlık Kanunu çıkartılarak Büyük Millet Meclisi bütün yetkilerini üç ay süre ile başkomutan seçilen Mustafa Kemal’e devretti Bu kanuna göre başkomutanın yasa gücünde emir verme yetkisi vardı Mustafa Kemal, bu yetkisini kullandı ve on tane “Tekâlifi Milliye” (ulusal yükümlülükler) emri yayınlayarak malî yükümlülükler koydu Türkiye, Kurtuluş Savaşından galip çıktıktan sonra 1923 yılında imzalanan Lozan antlaşması ile malî bağımsızlığını yeniden kazandı

Türkiye’de gerçek anlamda vergi hukuku Cumhuriyetle doğmuştur Türkiye Cumhuriyeti kurulduktan sonra Osmanlı Vergi Sistemi tasfiye edilerek çağdaş batı Avrupa ülkelerinin vergi yasaları model alındı Aşârın kaldırılmasından doğan boşluk temettü vergisi, kazanç vergisi, veraset ve intikal vergisi ve umumi istihlak vergisi ile doldurulmaya çalışıldı Dünya ekonomik buhranının ve İkinci Dünya Savaşının etkisi ile malî yükümlülüklere yapılan zamların yanı sıra 1942 ve 1943 yıllarında antidemokratik hükümler taşıyan varlık vergisi ve toprak mahsulleri vergisi gibi olağanüstü vergiler kabul edilmiştir

Türkiye Cumhuriyeti tarihinde en önemli vergi reformu 1949 ve 1950 yıllarında gerçekleştirilmiştir Bu tarihlerde Federal Almanya Cumhuriyeti yasaları esas alınarak Gelir Vergisi, Kurumlar Vergisi ve Vergi Usul Kanunları kabul edildi 1953’te Tahsili Emval Kanununun yerine Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun çıkartıldı 1960’lı ve 1970’li yıllarda yeni bazı vergiler (motorlu taşıtlar vergisi, işletme vergisi, gayrimenkul kıymet artışı vergisi vb) getirildi; mevcut vergilere zamlar yapıldı

12 Eylül 1980’den sonra hemen hemen bütün vergi yasalarında önemli değişiklikler yapılmıştır Bunlar arasında reform niteliği taşıyan en önemlisi 111985’ten itibaren uygulamaya konulan katma değer vergisidir

Türk Vergi Hukuku köken olarak ulusal değildir Vergi yasalarımızın önemli bir bölümü Batı Avrupa, özellikle Federal Alman yasaları örnek alınarak hazırlanmıştır

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2024, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.