çeşitli Hastalıklar |
05-16-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
çeşitli HastalıklarOtizm ve Otistik Çocuklar Çocuk dendiğinde aklımıza neşe, canlılık, bitmek ve tükenmek bilmeyen bir enerji gelir Genellikle çevremizde bu tip çocuklarla karşılaşır ve onların oyun ve hayal dünyalarını hayretler içinde seyrederiz Aslında çocukları sevimli ve cana yakın yapan bu özellikleridir Ancak çevresinde olup bitenlere karşı ilgisiz , dış dünya ile adeta bağını koparmış, kendi dünyasında yaşamaya çalışan çocuklar da vardır Bu çocukların en belirgin özellikleri sosyal ilişki kurmadaki yaşadıkları güçlüklerdir Bu nedenle bebeklik dönemi sonrası toplum içinde bu çocukları hemen fark edebilirsiniz Etraflarında örülü o kalın duvarı aşmak hatta bir pencere olsun açabilmek için hayli zorlanacağınız bu çocuklara otistik çocuklar denmektedir Yeni doğan her bebek yaşamın ilk günlerinde doğal otistik bir dönem geçirirYani çevresindeki insan ve eşyalara karşı ilgisiz ve dışarıdan gelen uyarılara karşı tepkisizdir Ancak normal gelişim sürecinde bu dönem bir kaç hafta kadar devam eder ve giderek çocuk dış dünyaya açılmaya ve çevresiyle ve özellikle insanlarla ilgilenmeye ve ilişkiye girmeye başlar Otistik çocukların çoğu normal sayılan ve çok kısa süren bu dönemi bir türlü aşamaz ve dışa açılamazlar Karşısına anne geldiğinde kimse yokmuş gibi tepkisiz kalan ve adeta bir gülücüğü dahi esirgeyen bu çocuklar dikkatli bir gözlemci tarafından hemen fark edilebilirler Hastalığın Belirtileri Genellikle bebekliğin ilk iki yılı içinde otizme ait belirtilerin başlaması beklenir Nadiren bu belirtiler daha geç yaşta da başlayabilir Otizm belirtileri çocuğun yaşına ve gelişim düzeyine göre çok farklılıklar gösterebilir Bebekliğin ilk dönemlerinde annelerin ilk fark ettikleri çocuklarının diğer çocuklara nazaran daha az güldükleridir Annenin bedensel teması, çocuğunu kucaklaması ve öpmesi her çocuğun arzuladığı bir işlev olmasına karşın bu çocukları rahatsız eder Adeta sevilmekten hoşlanmazlar ve tepki gösterirler Ana babanın seslenmesine karşı yanıt vermemeleri nedeniyle çoğu aile çocuklarının sağır olduğunu dahi düşünebilir Çevredeki insanların görünümleri, giysileri dikkatlerini çekmez dışarıdan izlendiğinde adeta odada kimse yokmuş gibi davranırlar İnsanlarla göz göze gelmekten kaçarlar Yalnızlığı severler ve yalnız bırakılmaya tepki göstermezler Normalde çocuklar uyumadıkları dönemlerde yatakta kalmak istemez anneden ilgi beklerler Ancak bu çocuklar uyumadıkları halde saatlerce yatakta sessizce kalabilirler İlk dönemlerde anne ve babayı diğer insanlardan ayırmakta güçlük çekmelerine karşın yaşları ilerledikçe anne babaya bağlılıkları aşırı derecede artabilir ve ayrıldıklarında yoğun sıkıntı yaşayabilirler Otistik çocuklar en çok konuşma gecikmesi şikayeti ile hekime getirilirler Bedensel gelişimi yaşına uygun olan çocuğun konuşması yaşıtlarına göre oldukça geridir 5 yaşına geldiklerinde ancak % 50 si tek kelimelerle konuşabilir Konuşmayı ilişki kurmaktan çok ihtiyaçların giderilmesi için kullanırlar Bir kısmı ise ileri yaşlarda dahi konuşamaz ya da konuştukları anlaşılamaz Konuşmanın geriliği yanında bu çocuklarda söylenen sözcükleri tekrarlama ve kelime uydurma gibi konuşma bozuklukları görülebilir Konuşmadaki bütün bu gerilik ve bozukluklar çocuğun ilişki kurmadaki zorluğunu bir kat daha artırır Her yaş çocuğu kendi yaşıtlarıyla oynamaktan hoşlanır Yaşıtlarıyla bir araya geldiğinde onlarla ilgilenir ve oyun kurmaya çalışır Otistik çocuklar ise hep yalnız olmayı tercih eder, çocukların içine karışmaz, hep bir köşede yalnız başına oynarlar Kendi özel davranış biçimleri ile diğer çocuklardan hemen ayırt edilebilirler Örneğin kendi etraflarında defalarca dönme, tek ayak üzerinde zıplama ve odanın içinde bir köşeden diğerine koşma gibi amaçsızca tekrarlanan hareketleri vardır El çırpma, tüm bedeni sallama gibi olağan dışı beden hareketleri dikkat çekicidir İlgi alanlarının kısıtlılığı nedeniyle belirli oyuncaklarıyla hep aynı biçimde ve tekrar tekrar oynarlar Evde bulunan bazı nesnelere aşırı ilgi gösterebilirler Mekanik aletlere ve dönen nesnelere ilgileri büyüktür Bazı nesnelere karşı duygusal olmayan ve bize göre anlamsız aşırı bağlılıkları vardır Bir parça sicim ya da gazoz kapağı onlar için vazgeçilmez birer nesne olabilir Yaşam içindeki olağan değişimlere karşı direnç gösterirler Ev içinde bir eşyanın yerinin değişmesine izin vermez, eve alınan yeni bir eşyayı kullanmak istemezler Değişime karşı bu direnç ailenin hayatında kısıtlamalara neden olacak derecede rahatsızlık verici olabilir Tepkileri ani ve yersiz olabilir Öfke patlamaları, kendine zarar verici davranışlar ya da uygunsuz sevinç nöbetleri gözlenebilir Yaş ilerledikçe çocuğun çevresiyle aktif ilişkiye girmesi artabilir ancak sınır koyamama gibi uygunsuz davranışlar devam eder Daha ileri yaşlarda zekası normal olan çocuklarda önceden olan olayları detaylı hatırlama ve akılda tutmalar görülebilir Müzik, hafızada tutma ve okuma gibi bazı özel alanlarda garip ve akıl almaz becerileri olabilir Otistik çocukların aile tarafından hekime ilk getirilme nedeni genellikle konuşmalarındaki gecikmedir Oysa daha ilk yıl içinde çocuğun dış dünyaya kapalılığı ilgili bir anne tarafından fark edilebilir Kendisi ile dış dünya arasında kalın bir duvar olan bu çocuklar annelerinin gösterdiği sevgi ve ilgiye adeta kayıtsız kalırlar Bir annenin bunu fark etmemesi mümkün değildir Ancak çocuğuna karşı ilgisiz ve sevgisini gösteremeyen anneler bu bozuk gidişi anlamayabilirler Otistik çocukların bir çoğunda zeka düzeyi normalin altındadır Bu çocuğun genel olarak işlevselliğini azaltan bir faktördür Yapılan araştırmalar otizmin toplumda yaklaşık 10000 çocuktan 4 ünde görüldüğünü göstermiştir Erkek çocuklarda kızlara oranla 4-5 kat daha fazla sıklıkta görülür Otistik çocukların kardeşlerinde bu hastalığın görülme sıklığı normal çocuklara oranla daha fazladır Panik Atak, Belirtileri, Alınması Gereken Önlemler Yeterince nefes alamadığınızı hissediyorsunuz, kalbiniz yerinden fırlayacakmış gibi atıyor, içiniz sıkışıyor Herkesin günlük yaşamında yaptığı bazı şeyleri yapamıyorsunuz; süpermarkete ya da sinemaya gitmek, uçağa ya da asansöre binmek gibi Kaygılanıp, korkuyorsunuz Korkularınızın herhangi mantıklı bir nedeni olmadığını biliyorsunuz ama yine de bu duygunuzla başedemiyorsunuz Aklınızı yitireceğinizi, tümüyle kontolünüzü kaybedeceğinizi, bayılacağınızı hatta kalp kirzi geçirip öleceğinizi düşünüyorsunuz Yalnız değilsiniz! Panik atak aşağıda sayılan 13 bedensel ve bilişsel belirtilerden en az dördünün eşlik ettiği yoğun korku ve rahatsızlık hissidir 1 - Çarpıntı, kalp atımlarını duyumsama 2 - Terleme 3 - Titreme ya da sarsılma 4 - Nefes darlığı ya da boğuluyor gibi olma 5 - Soluğun kesilmesi 6 - Göğüs ağrısı ya da göğüste sıkıntı duyma 7 - Bulantı ya da karın ağrısı 8 - Baş dönmesi, sersemlik hissi, düşecekmiş ya da bayılacakmış gibi olma 9 - Derealizasyon ya da Depersonalizasyon (Dış dünya yada kendisi gerçekliğini kaybetmiş gibi hissetme) 10- Kontrolünü kaybedeceği ya da çıldıracağı korkusu 11- Ölüm korkusu 12- Uyuşma ve karıncalanma duygusu 13- Üşüme ürperme ve ateş basması Bu belirtiler genellikle 10 dakika gibi bir sürede yoğunlaşarak doruk noktada sıkıntı verir sonra da genellikle yavaş yavaş azalır Bu durum bir kez olursa panik nöbet olarak isimlendirilir Ancak tekrarlamalarla gideceğinden kişi ne zaman olacak diye beklentiden dolayı sıkıntı duymaya başlar ki buna beklenti anksiyetesi denir Bu anksiyete nedeniyle dışarı yanlız çıkmaktan korkmaya yanında birisi olmadan uzağa gitmekten kaçınmaya başlar Tekrarlayan panik nöbetlere ve kaçınma davranışının eşlik ettiği duruma panik bozukluk denir Panik atak hastalarında yaşanan bu nönetler bunaltıcı, yorucu sinir bozucudur Ama size iyi bir haberimiz var Panik ataklardan kurtulabilirsiniz Bu atakların yarattığı kaygıdan kurtulabilirsiniz Panik atak yüzünden artık hiçbir planınızı iptal etmenize gerek kalmayabilir Panik ataklar farkında olmadan öğrenilen davranışlar sonucunda oluşurlar Ataklardan kurtulmak için yapmanız gereken bu davranışları yapmamayı öğrenmektir Genelde insanlar atakları daha az yaşamak için; • Panik atak yaşayabileceklerini düşündükleri tüm olayları saf dışı bırakmaya ve kendilerini güvende hissetmedikleri, yardım görmeyecekleri her yerden kaçmaya çalışırlar • Yeniden yaşayabilecekleri panik atağını düşünerek sürekli yeni atağın sinyallerini beklemeye çalışırlar Ancak bu korkular gittikçe daha büyük korkulara ve bu korkulardan daha çok kaçınmaya yol açar Peki yaşanan bu kısırdöngüyle nasıl başaçıkabilirsiniz Panik atağın temelinde bulunan iki ana unsurla başa çıkmada iki aşamalı bir çalışmayla başarılabilir • Kişinin içinde yaşanan kaygı ve sıkıntı duygusunu kontrol altına alarak, paniğe kapılma korkusunu azaltmak • Panik yaratabilecek olan olay ve duygulardan kaçınmayı sona erdirmek Bu noktada ilk anlaşılması gereken nokta şudur Panik Atak Tehlikeli Bir Virüs Değildir Bu anlaşıldıktan sonra panik atak duygusunu yaratan olaylarla yüzleşilmeli ve yarattığı duygularla başa çıkmayı öğrenmelisiniz Gelecek Konumuz: Bir kaç basit teknikle atakları nasıl daha kolay atlatabilirsiniz Zatürre ve Astım’ın Tedavisinde Gelişme İngiliz bilim adamlarının fareler üzerinde yaptıkları araştırmalar sonucu, zatürree ve astım hastalıklarının tedavisinde yeni gelişmeler kaydedildi Londra İmperial College Astım Uzmanı Sebastian Johnston, “İnsanda nezle, zatürree ve astım gibi birçok hastalığa neden olan rinovirus virüsünün 50 yıl boyunca sadece insanlar ve şempanzeler üzerinde etkili olduğu düşünülüyordu Küçük hayvanlar üzerinde rinovirus’ın etkili olmaması virüsün sebep olduğu hastalıkların tedavi yöntemlerinin geliştirilebilmesi için de engel oluşturuyordu” dedi Kemirgen hayvanların hücrelerinin rinovirus virüsüne dayanıklı olması nedeniyle bu alanda çalışmaların sınırlı olduğunu söyleyen Johnston, üzerinde çalıştıkları farelerin hücrelerini insanın hücrelerine benzettiklerini ve farenin çalışmalara olumlu tepkiler verdiğini söyledi Johnston ayrıca, virüs vücutta alerjiye sebep olan bir dokuyla temasa geçtiğinde farenin astım krizi geçirdiğini, bunun da birçok astım hastalığının tedavisi için önemli bir ilerleme olduğunu aktardı Johnston, bu fare modelinin, nezle ve nezlenin neden olduğu zatürree ve astım hastalığının tedavisi için büyük bir çalışma alanı oluşturduğunu ifade etti Asrın Hastalığı AIDS Categories: Sağlık Bilgisi | January 28th, 2008 | by admin | no comments AIDS, tedavi alınmadığı takdirde ‘HIV’ virüsünün bağışıklık sistemini zayıflatarak yol açtığı bir sendromdur AIDS tablosuna gelen kişiler; cilt kanseri ve bunun gibi ciddi enfeksiyonlara yakalanırlar Açılımı “Edinilmiş Bağışıklık Yetmezliği Sendromu”dur HIV virüsü taşıyan kişiye HIV pozitif denir HIV pozitif olmak ile AIDS olmak aynı şey olmadığı gibi, her HIV pozitif olan kişi AIDS tablosuna gelecektir diye bir durum yoktur Günümüzde uygulanan ART ilaç tedavisi ile HIV pozitif olan kişiler AIDS tablosuna gelmeden yaşamlarını sürdürebilmektedirler Yani yaygın olarak bilinenin aksine, HIV pozitif olan kişiler artık ölümü beklemiyorlar Günümdeki tedavi olanakları ile HIV/AIDS artık kronik bir hastalıktır HIV virüsü kana bulaştıktan sonra uzun yıllar belirti vermeyebilir Bulaşma gerçekleştikten 3 ay sonra yapılan testler en doğru sonucu verir Belirtileri HIV bulaştıktan sonra, AIDS hastalığı belirtileri kişinin yaşam koşullarına ve vücut direncine göre, 3 - 5 yıl, hatta bazen daha uzun süre sonra ortaya çıkar HIV bulaştığı vücutta çeşitli hücrelere, özellikle CD4T kan hücrelerine yerleşerek çoğalır Zarar gören CD4T hücreleri giderek azalır ve bunun sonucu olarak vücudun bağışıklık sistemi yıkıma uğrar Vücut direnci zayıflayan hastada, normalde zararsız olan, hafif geçen ya da ender rastlanan bazı hastalıklar belirir Ayrıca lenf bezlerinde büyümeler, ağız ve deride tekrarlayan uçuk, yara ve lekeler, nedeni bilinmeyen uzun süreli ateş, gece terlemeleri, kilo kaybı, ishal, öksürük görülür Tüberküloz, pamukçuk, diğer bakteri, mantar ve protozoon hastalıkları fırsatçı enfeksiyonlar ortaya çıkarKişide bu belirtilerin ancak birkaç tanesinin bir arada bulunması durumunda AIDS düşünülebilir Kaposi sarkomu ve bazı lenfomalarda HIV enfeksiyonunu düşündüren önemli belirtilerdendir Kesin tanı için anti-HIV testi yapılır Korunma Kan nakli sırasında, AIDS testi yapılmamış kontrolsüz kan asla kullanılmamalıdır Kullanılmış ve dezenfekte edilmemiş şırınga, iğne, cerrahi aletler, jilet, makas, diş hekimliği aletleri, akupunktur iğneleri kesinlikle kullanılmamalıdır ve kullanılmasına izin verilmemelidir Böyle işlemlerde bir kez kullanılıp atılan araç-gereç kullanılmalı ya da kullanılan aletler kesinlikle dezenfekte ya da sterilize edilmelidir Beden kişiye aittir Uygulanacak işlemler sırasında akla takılan soruları sormaktan çekinmemek gereklidir HIV pozitif kişi, test sonucunu öğrendikten sonra kesinlikle kan vermemelidir HIV’li sperm sıvısı, genital sıvı ya da kanın bulaştığı alet ve eşyanın yaralı dokuya teması ile de HIV bulaşabilir Açık yaralar, vücuda mikrop/virüs/bakteri girişini engellemek için bantla kapatılmalıdır Cinsel İlişki HIV her türlü cinsel ilişki ile bulaşır Güvenli cinsel yaşam kurallarına uyulması HIV’in cinsel yolla bulaşmasını büyük oranda engeller Cinsel ilişkide “koruyucu kılıf” (prezervatif, kondom, kaput) kullanılması, güvenli cinsel yaşamın ilk şartıdır Kurulan cinsel ilişkinin tehlikeli olmayacağı düşünülse bile prezervatif kullanımı ihmal edilmemelidir Çoğu kişi HIV’in yalnızca fahişelerde, uyuşturucu kullananlarda, eşcinsellerde bulunduğuna dair yanlış bir kanaate sahiptir ve bu nedenle bu sayılan gruplar dışındaki ilişkilerinde kondom kullanımını ihmal eder Ancak, AIDS belirli bir sosyal grubun hastalığı değildir Hastalığın mikrobu olan HIV, cins, ırk, renk, din, yaş farkı gözetmeksizin herkese bulaşabilir HIV, kontrolsüz kan verilmesi, HIV ile kirlenmiş alet kullanılması gibi kişinin elinde olmayan nedenlerle ya da kişinin kendisinin ya da cinsel eşinin HIV pozitif kişilerle prezervatif kullanmadan ilişki kurması durumunda kişiye ve/veya eşine bulaşabilir HIV pozitif olan kişi kendisini ve cinsel eşini korumak için her türlü cinsel ilişkisinde prezervatif kullanmalıdır Prezervatif doğru takılmalı ve vazelin gibi petrol türevi kayganlaştırıcı kullanılmamalıdır Prezervatifi paketinden çıkarırken zedelenmemesine dikkat edilmelidir Kesici aletler kullanmak ya da uzun tırnaklar prezervatife zarar verebilir Prezervatif penis sertleştikten sonra takılmalıdır Ucunun (meninin akması için ayrılan bölüm) sıkılarak havası boşaltıldıktan sonra prezervatif penisin başına yerleştirilmelidir Prezervatif alt kısmından aşağıya doğru açılır Son olarak, üzerine kayganlaştırıcı sürülür Kayganlaştırıcı riski azaltır Kayganlaştırıcı (lubricant) cinsel birleşmenin daha rahat gerçekleşmesini sağlayarak prezervatifin yırtılmasını engelleyen bir sıvıdır Prezervatifi taktıktan sonra üzerine kayganlaştırıcı sürmek güvenli seks için gereklidir İstenirse, parmak ile anüs deliğine de kayganlaştırıcı sürülebilir Vazelin, el kremi, masaj yağı gibi maddeler kullanılmamalıdır Bunlar, kimyasal özellikleri yüzünden prezervatifin zarar görmesine neden olurlar Doğru kayganlaştırıcı, yağ içermemeli, su bazlı olmalıdır Boşaldıktan sonra, prezervatif alt kısmından tutularak çıkartılır Hiçbir zaman aynı prezervatif ikinci kez kullanılmamalıdır Son olarak penis yıkanmalıdır Bu işlem, penisin üzerinde meni kalmamasını sağlar Açılmamış prezervatif ısıdan, güneşten, floresan ışığından ve nemden korunmalıdır Bunlar, prezervatifin ana maddesi olan lateksi zayıflatarak ilişki sırasında prezervatifin zedelenmesine, yırtılmasına neden olabilirler |
|