Kimyasal Gübre (Keşifler Ve Buluşlar) |
05-12-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
Kimyasal Gübre (Keşifler Ve Buluşlar) Kimyasal Gübre (Keşifler ve Buluşlar) Buğday ekimine gelince hâlâ eski yöntemle sürdürülüyor ve bu tarım hâlâ bilgisizlik içinde yüzen köylülerin elinde bulunuyordu Ama yine de Devrim’den bu yana toprak işçisinin hayat şartlarında bir gelişme olmuş, botanikçiler tarım işleriyle yakından ilgilenmeye başlamışlardı XVIII yüzyılda “iyi tarımcı” aranıyor, bilim adamları tarım üzerine makaleler yazıyor, kaliteli tohum ve verimli çalışma konuları ciddi şekilde ele alınıyordu Henri-Louis Duhamel du Monceau (1700-1782), buğdayı on yıldan fazla saklamanın yolunu bulmuş, ayrıca hayvanların beslenmesi ve ağaçların aşılanması konusunda incelemeler yapmıştı Abbe Henri Alexandre Tessier (1741-1837), 1776′da buğday çeşitleri üzerinde denemelere girişmişti 1800′den sonra Alman tarım bilgini Albrecht Taer (1752-1828), tarım tekniğini modernleştirmeye çalışmış İsviçreli Theodore de Saussure (1767-1845), bitkilerde solunum ve beslenme mekanizmasını aydınlatmıştı Fransız Jean-Baptist Boussingault (1802-1887), toprağın beslenmesi ve gübrelerin rolü üzerinde çalıştı Böylece bilim, tarım konusuna da eğilerek onu başlı başına bir bilim dalı haline soktu Fransa’da ilk tarım okulu 1822′de Nancy’de kuruldu Bunu 1827′de Grignon’daki okul izledi 1830′da bir Tarım Bakanlığı ve 1848′de Tarım Enstitüsü kuruldu Ancak, bu takdirde değer çabalara rağmen, tarım konusunda ağır bir gelişme göze çarpmaktaydı Köylüler atalarından kalma bilgilerinden şaşmıyorlardı Elde ettiklerini iyi fiyatla satmaya bakıyor ve gerisini umursanıyorlardı, İngiltere dışında, öteki ülkelerde yenilik çıkaranlara kuşkulu gözlerle bakılmaktaydı Yaşayışlarındaki yalınlık, kalın kafalılıklarının aynasıydı sanki Daha önce anlattığımız gibi, İngiltere toprağı dinlendirme yöntemim kaldırarak bir “tarım devrimi” yapmayı başarmıştı Bu yenilik özellikle 1840′larda Kara Avrupası’na yayıldı Böylece toprak yalnız tahıl vermekle kalmayıp hayvan yemi de verdiğinden davarlar ve bunun sonunda da gübre çoğalmıştı İngilizler bu durumdan yararlanıp hayvan türlerini geliştirmişler, bilinçli çiftleştirmelerle en iyi yünü veren koyun, en iyi eti sağlayan sığır türleri üretip yetiştirmişlerdi Toprağın ekiminde iki, üç, dört yıllık bir almaşık yöntem, o ezeli kıtlık korkusuna son vermiş, aynı zamanda kolza, şeker pancarı, şerbetçiotu gibi sınai bitkilerinin ekimine ve bostancılığa da hız vermişti Bu arada saban yavaş yavaş yerini pulluğa bırakıyordu Böylece toprak daha derin kazılmaya, gübrelenmeye, kireçten yoksun topraklara kireç verilmeye başlanmıştı Gübrelemek ve kireçlemek toprağı fizik ve kimyasal yönden geliştirmenin tek yöntemi olarak bilinmekteydi Tarımcılığın başlamasında o güne kadar bilinen tek gübre türü hayvansaldı Buna ara sıra bazı deniz yosunlarını da eklerlerdi Bu sırada Thiersli köylülerin ilginç bir gözlemi oldu: Yakınlarında bulunan bıçak sapı fabrikasının, kemik artıklarını tarlalara döktüklerinden iyi ürün aldıkları dikkatlerini çekti Bu gözlemin söylentileri kulaktan kulağa yayıldı ve kemiklerin gübre olarak kullanılması yaygınlaştı Açıkgözler kemikleri toplayıp değirmenden geçirmeye ve tarımcılara satmaya koyuldular Tüketim çoğalınca insan kemiklerine de dadandılar ve Napolyon’un savaş alanları temizlenmeye başlandı Kemik nasıl bir oluşumla tarlaların verimini artırmaktaydı? Bu soru Liebig’in kafasını kurcaladı ve Giessen’deki laboratuvarında bitkilerin beslenmeleri üzerine araştırmalar yapmaya koyuldu 1840′da şöyle bir gözleme vardı: Bitkiler beslenmeleri için gerekli olan karbonu havadan, fosfor ve potasyumu topraktan alıyorlardı Öyleyse toprağın verimliliği bu maddelerin ne oranda bulunduğuna bağlıydı Kemiklerde fosfat bulunduğundan, bu oluşum açıktı Liebig, köklerin fosfatı daha iyi emebilmeleri için kemiklerin sülfürik asitle işlenmesini salık verdi Bu öğüdü John Lawes adlı bir İngiliz (1414-1900) değerlendirdi Rothamsted’deki (Hertfortshire) malikânesinde daha önce de bitkiler üzerinde araştırmalar yapmıştı Liebig’le işbirliği kurarak kemik toplama işine girişti ve evini fabrika durumuna soktu Buldukları kemikleri burada işleyerek süperfosfat adiyle piyasaya sürdüler (1843) Lawes iyi bir sanayiciydi Büyük bir servet yaptı ve tarımcıları da zengin etti Aynı zamanda bilim adamı olduğundan, bir deneme merkezi haline gelen fabrikasında deneylerini sürdürmekteydi Çalışmalarının sonunda, bitkilerin azotu havadan değil de topraktan aldıklarını ortaya koydu, önemli olan bu buluş tarımsal kimyaya yeni bir alan açmıştı Bunun üzerine Şili’den nitratlar ve Peru’dan guano (kuş gübresi) ithal edilmeye başlandı Liebig, bitkilerin beslenmesinde potasyumun rolünü açıklamıştı Bu besin Şili nitratlarında bulunmaktaydı XIX yüzyılın ikinci yarısında, Stassfurt’da (Almanya) dünyanın en zengin potasyum yatakları ortaya çıkarıldı Böylece 1860 dolaylarında kimyacılar toprağa ihtiyacı olan fosfor, azot ve potasyumu istenen oranda verebildiler Verim büyük çapta artmış ve o ezeli kıtlık korkusu tarihe karışmıştı Rothamsted Deney İstasyonuna göre, 1771′de hektar başına alman ürün 21 hektolitre iken, 1885-1894 arasında 257′ye yükselmişti Öte yandan, ekim tarzı da gelişmişti Makineleşmenin sanayiye getirdiği baş döndürücü ilerleme herkesin gözü önündeydi ‘Azami’ üretim için bunun şart olduğunu artık herkes takdir ediyordu Çünkü makine insandan daha çabuk iş görmekle kalmamakta, üretime insan elinin aciz olduğu bir düzen ve standardizasyon getirmekteydi Makineleşmeyi tarıma sokmak, denenmeye değer bir şey olarak görülmeye başlanmıştı Toprağı kazan, eken, sürgü çeken, biçen, döven bir makine, o güne kadar saçma olarak düşünülmüştü, ama neden olmasındı? Galyalılar bir tür biçki makinesi kullanmışlardı: Öküzlerin çektiği bir arabanın altında bulunan dişliler buğdayı kapıp kesmekteydi Ne var ki, bu makine tutulmamış, çarçabuk unutulup gitmişti Çünkü tarımda makineleşme, ancak el emeğinin kıt olması durumunda yararlıdır Sezar’ın zamanında el emeğinin kıt olması diye bir şey söz konusu değildi Bu ihtiyaç gerçekten ancak XVIII yüzyılın sonlarında duyulmaya başlandı O dönemde Sanayi Devrimi İngiliz köylülerini şehirlere çekmekteydi Yüzlerce hektarlık toprakların sahipleri bu durumda modern tekniğe başvurmak zorunluluğunu duydular Küçük toprak sahipleriyse topraklarını satıp şehirlere, fabrikalarda işçi olarak çalışmaya gidiyorlardı El emeği kıtlığı tehlikeli bir durum almaya başlamıştı Zengin tarımcıların projeleri altüst olacağa benzerdi Buğdayı makineler aracılığıyla biçme imkânı bulunmaz mıydı? Royal Society, sorunu yarışmaya koydu (1780) Binlerce ve çoğu hayali cevaplar geldi, öyle ki, XIX yüzyılın ilk çeyreğine kadar şöyle elle tutulur bir çözüm şekli ileri süren olmadı Ta 1828′e, Patrick Bell’in “biçer”ine kadar Bu araçla, ekinler gel-git hareketine uyan bir bıçakla kesilip kenara atılmaktaydı Aynı tarihlerde makineleşme sorunu Amerika’da ciddi bir durum almıştı Bu ülkede el emeği kıtlığı yoktu, ama topraklar el emeğiyle ekilmeyecek kadar büyüktü Louisiana’yı ve daha birçok devletleri de içine alarak genişlemiş olan Amerika Birleşik Devletleri’nde çiftliklerden her biri Belçika büyüklüğündeydi ve esir tüccarları harıl harıl zenci köle taşıdıkları halde, bunlar uçsuz bucaksız topraklarda kayboluyorlardı Bu durumda, makineleşme çok ciddi bir sorun olarak karşılarına çıkmaktaydı Sorunu, Virginialı bir çiftçinin oğlu, Cyrus McCormick çözümledi (1809-1884) Babasının tarlalarına iki beygirle çekilen garip bir makine getirdi Bir kayış aracılığıyla tekerlekler bir bıçkıyı harekete geçiriyorlardı Bu araç buğdayları biçiyor ve özel bir bölmeden geçirip yana atıyordu Tarlaların ne büyük bir hızla ve ne kadar düzgün tarandığını görenler şaşırıp kaldılar Bunun üzerine McCormick sanayici oldu ve 1839′dan başlayarak makinelerini satmaya başladı 1851 Londra Sergisi tarımsal makineleşmenin zaferini ilân etti Birçok tip biçer makine sergilenmişti Ama McCormick’inkinin bunların en gelişmişi olduğu ilk bakışta anlaşılıyordu Biçki makinelerinin yanı sıra mekanik ekerler, döverler ve birkaç demirli mekanik saban da sergilenmişti 1868′de Rus Andrey Vlassenko’nun “biçerdöver”! ortaya çıktı ve aynı yıllarda ilk buharlı döverler de işlemeye başladı |
|