Şengül Şirin
|
Osmanlı Ekonomisinin Tabii Kaynakları
OSMANLI EKONOMİSİNİN TABİİ KAYNAKLARI
Bektaşi Derviş
‘
1) İNSAN :
Osmanlı devletinde son yıllara gelinceye dek bugünkü anlamda bir nüfus sayımı yapılmamıştı İlk nüfus sayımı 1831′de II MAHMUT döneminde yapıldı Osmanlı Devleti’nin bundan önceki dönemlerine ait nüfus bilgilerini ise Tahrîr defterlerinden öğreniyoruz
TAHRîR DEFTERLERİ: Bir yer fethedildiğinde ya da belirli aralıklarla kaza ve sancakların vergi yükümlüsü erkek nüfusunu” ve bunların ödeyeceği vergi miktarını saptamak amacıyla ”TAHRîR” denilen bir sayım yapılırdı Tahrir defterlerini ”Nişancı” tutar, bir örneği de Eyalette saklanırdı
2) TOPRAK :
Osmanlı Devletinde ekonominin en önemli kaynağı topraktı
”’
TOPRAK SİSTEMİ
Bayraktar Subayı
‘
A) MİRİ ARAZİ
1) Havass-ı Hümayun toprakları
2) Paşmaklık toprakları
3) Malikâne toprakları
4) Yurtluk ve Ocaklık Toprakları
5) Dirlik Toprakları
a) Has
b) Zeamet
c) Tımar
B) MÜLK ARAZİ
1) Öşür Topraklar
2) Haraci Topraklar
C) VAKIF ARAZİ
A) MİRİ ARAZİ:
Mülkiyeti devlete ait olan topraklardır Mirî toprakların başlıcaları şunlardır:
1) Havass-ı Hümayun Toprakları: Gelirleri doğrudan doğruya devlet hazinesine giren topraklar olup, mukataa ve iltizam yoluyla yönetilirdi
2) Paşmaklık toprakları: Gelirleri padişah kızlarına ve ailelerin bırakılan topraklardı
3) Malikâne toprakları: Devlet adamlarına hizmetleri karşılığı mülk olarak verilen topraklardı
4) Yurtluk ve Ocaklık Toprakları: Fetih sırasında bazı kumandanlara, hizmetlerine karşılık olmak üzere verilen topraklardır
5) Dirlik (Tımar)Toprakları: Vergi geliri, devlet adamlarına ve askerlere hizmet veya maaş karşılığı verilen topraklardır Dirlik sahibi, toplanan verginin maaş olarak ayrılan Kılıç hakkı” olarak ayrılan bölümünden geriye kalanla CEBELÜ denilen tam teçhiatlı asker yetiştirirdi Dirlik topraklar üçe ayrılırdı: a) Has b) Zeamet c) Tımar
B) MÜLK ARAZİ:
Mülkiyeti kişilere ait topraklardır İki bölümde incelenebilir:
1) Öşriyye (öşür topraklar): Bu topraklar, fethedildiği zaman MÜSLÜMANLARA verilmiş veya fethedildiğinde müslümanlara ait olan topraklardır Bu gibi topraklar sahiplerinin malı olup, dilediği gibi kullanırlar, satabilirler, vakfedebilirler yada çocuklarına miras olarak bırakabilirlerdi Bu toprakların sahipleri arazi vergisi olarak ÇİFT RESMİ, ürün vergisi olarak da ”ÖŞÜR” vergisini verirlerdi
2) Haraciye (Haracî topraklar): Bu topraklar bir yerin fethinden sonra GAYRî MÜSLİM halkın elinde bırakılan,onlara mülk olarak verilen topraklardır Sahipleri, dilediği gibi kullanırlar, satabilirler, vakfedebilirler yada çocuklarına miras olarak bırakabilirlerdi
Bu toprakların sahipleri arazi vergisi olarak HARAC-I MUVAZZAF ürün vergisi olarak da HARAC-I MUKASSEM vergisini verirlerdi
C) VAKIF ARAZİ:
Gelirleri kişiler ya da devlet tarafından hayır kurumlarına bırakılan topraklardı
OSMANLILARDA VAKIF TEŞKİLATI
Vakıf : Bir müslümanın malının bir bölümünü veya tamamını hayır amacıyla bağışlamasına denir
Vâkıf : Vakfeden kişiye denir
Mevkûf : Vakfedilen mala denir
Mütevelli: Vakıf yöneticisine denir
Vakfiye : Kadı huzurunda düzenlenen, vakıf şartlarını belirten sözleşmeye denir
VAKIFLARIN ÖNEMİ: Vakıflar yoluyla şehir, kasaba, köy gibi yerleşim merkezlerinde cami, medrese, yol, çeşme vb bir çok yapı vakıflar yoluyla yapılmış, böylelikle devlete imar konusunda yapılacak fazla bir şey kalmamıştır
TOPRAK SİSTEMİNDE MEYDANA GELEN DEĞİŞMELER:
1) Tımar sisteminin bozulmasıyla, ”Dirlik topraklar” MİRî MUKATAA’ya çevrilerek, yani gelirleri hazineye devredilerek, peşin alınan bir bedel karşılığı üç yıllığına ”İltizam”a verilmeye başlandı
NOT: Mültezîm denen iltizam sahipleri daha fazla vergi toplamak için halka baskı yapmışlardır Bu durum ”Celali isyanlarına” veya vergisini ödeyemeyen köylünün toprağını terk ederek büyük şehirlere göç etmesine neden olmuştur
2) Devletin artan masraflarının karşılanması için Mukataalar mültezîmlere üç yıllık dönemler için değil, ömür boyu verilmeye başlandı Bu sisteme MALİKANE USULÜ denilir (1695′te)
3) ”Malikane usulüyle” sağlanan gelirlerde yetmeyince, bu defa Mukataaların yıllık kârları paylara ayrılarak satılmaya başladı Bu usule de ESHAM USULÜ denilmiştir (1775)
4) Tımar ve zeâmet sistemi II Mahmut zamanında kaldırılarak başta valiler olmak üzere devlet memurları memurları maaşa bağlanmıştır
5) 1854′te ”Arazi kanunnamesi” ile MÜLKİYET sistemine geçilerek, uzun süre bir toprağı kullananlar o toprağın sahibi olmuşlardır (Zilliyet)
6) 1858′de çıkarılan bir başka ”arazi kanunu” ile tarım ürünlerinden alınan çeşitli vergiler kaldırılarak, tek vergi olarak ”AŞAR” vergisi yürürlükte tutuldu
AYAN VE EŞRAF: Şehirlerin, köylerin, aşiretlerin ileri gelenlerine ”Ayân ve eşraf” denilirdi Bu kişiler bulundukları yerlerde en etkili ve zengin kişilerdi
AYAN VE EŞRAFIN GÜÇLENMESİNİN SEBEPLERİ:
1- Tımar topraklarının mukataaya çevrilmesiyle, bu toprakları iltizama alanlar genellikle ”Ayânlar” oldu Böylelikle Dirlik sahiplerinin haklarına sahip olan âyânlar bulundukları yerleri yönetmeye başladılar
2)Merkez teşkilatını bozulmasıyla ”beylerbeyi” veya ‘’sancak beyi” olarak atananlar makamlarına gitmeyerek o eyalet yada sancaktaki âyânı MÜTESELLİM (vekil) olarak görevlendirmiştir Ayanlar böylelikle devlet gücünün temsilcisi durumuna gelince daha da güçlenmişlerdir
NOT: II Mahmut döneminde âyânlarla padişah arasında SENED-İ İTTİFAK diye bir belge imzalayarak anlaşma yoluna gitmiştir (1808)
”’
OSMANLI EKONOMİSİNDE TARIM VE HAYVANCILIK
Baş Çavuş
OSMANLI EKONOMİSİNDE TARIM
Osmanlı ekonomisinin en önemli sektörü tarımdır 17 yüzyılın başlarına kadar Osmanlı devleti tarım ürünleri bakımından kendine yeten bir ülkeydi Ancak, zaman zaman karşılaşılan kuraklık, sel, isyanlar, göçler ve tımar sisteminin bozulması üretim kayıplarına neden olmuştur Özellikle hububat, bağ-bahçe ziraâti ön plandayken, 18 yüzyıldan itibaren Avrupa’da sanayinin gelişmesi doğrultusunda tütün, pamuk gibi sanayi bitkilerinin üretimi önem kazanmıştır Ayrıca Avrupa’nın tarım ürünü ihtiyacı artınca Osmanlı Devletinde GEÇİMLİLİK düzeyde üretimden PAZAR EKONOMİSİ’nin ihtiyaçlarını karşılayacak bir üretim düzeyine gelinmiştir
OSMANLI EKONOMİSİNDE HAYVANCILIK
Hayvancılığın Osmanlı ekonomisine katkıları şunlardı:
1)-Tarım alanında : Toprakları ekmek için öküz, manda gibi hayvanlardan yararlanılıyordu
2)-Gıda alanında : Etinden yağından,sütünden yararlanılıyordu
3)-Sanayi alanında: Yünü ve derisi giyim, dokuma ve ayakkabı üretiminde hammadde olarak kullanılıyordu
4)-Ulaşım alanında: At,katır ,eşek gibi hayvanlar taşıma ve ulaştırmada kullanılıyordu
5)-Maliye alanında: Hayvanlardan ve hayvansal ürünlerden alınan vergiler devletin başlıca gelir kaynaklarını oluşturuyordu
OSMANLI EKONOMİSİNDE MADENCİLİK VE SANAYİ
Azap
‘
OSMANLI EKONOMİSİNDE MADENCİLİK
Osmanlı devleti’nde madenler iltizam olarak dağıtılırdı Çıkartılan madenlerin çoğu ülke içinde işlenemediğinden dışarıya ihraç edilirdi
NOT: Osmanlılarda ilk madenin işletilmesi Osman Bey zamanındadır Bilecik’in fethi ile buradaki demir madeni işletilmiştir
OSMANLI EKONOMİSİNDE SANAYİ
Osmanlı Devletinde sanayi kesimi esnaf birlikleri(Lonca) halinde teşkilatlanmıştı Esnafın üretimi elemeği - göz nuruna dayanıyordu Bu mevcut sanayi öncesi üretim başlangıçta ülke ihtiyaçlarını karşılıyordu Ankara’da sof, Bursa’da İpekçilik, Selanik’te çuhacılık, Bulgaristan’da aba Kayseri,Manisa ve Tokat’ta dericilik(debbağlık) yaygındı Ayrıca Osmanlı Devletinde savaş araç ve gereçlerini üretmek için fabrika ve imalathaneler de kurulmuştu
Bunlar:
Tersane (Gemi yapım yeri): ilk büyük Osmanlı tersanesi Yıldırım Bayezıt tarafından Gelibolu’da yapıldı Daha sonraki dönemlerde İstanbul, Sİnop,İzmit, Süveyş, Basra gibi sahillerde başka tersaneler de kuruldu
Tophane: İstanbul’un fethinden önce Edirne ve Bursa’da, fetihten sonra da İstanbul’da top döküm tesisleri kuruldu
Baruthane: İlk baruthane Gelibolu’da kuruldu
AVRUPADAKİ EKONOMİK GELİŞMELERİN OSMANLI SANAYİİNE ETKİLERİ:
1)- Coğrafi keşiflerle zenginleşen Avrupalılar, artan tüketim eğilimlerini, elde ettikleri altın ve gümüşle Osmanlı pazarlarından karşılayınca esnaf hammadde bulmakta zorlandı
2)- Sanayii inkılâbı sonucu bol ve ucuz, üstelik kapitülasyonlar nedeniyle düşük gümrüklü Avrupa mallarıyla Osmanlı esnafı rekabet edemedi
NOT: Esnafı zorlayan başka bir konuda şehirlere göç eden köylünün,maaşları alan yeniçerilerin ve diğer grupların esnaflığı yeni bir geçim yolu olarak görmesiydi Bu durum esnaf teşkilatlarının disiplinli yapısını bozmuş, artan esnaf sayısı geçimlerini iyice zorlaştırmıştır
OSMANLI DEVLETİNİN SANAYİİYİ GELİŞTİRMEK İÇİN ALDIĞI TEDBİRLER:
1)- Sanayi hammaddelerinin ihracını yasaklamıştır
2)- Gelişmiş teknolojiyle yeni imalathaneler açmıştır
3)- Islah-ı Sanayii Komisyonu kurarak, esnaf birliklerini canlandırmaya ve onları şirketleşmeye çalışmıştır
Osmanlı Devleti Tanzimat fermanıyla ülkenin kalkınması için yabancı sermayeden yararlanacağını açıklamıştı Bu yolla Osmanlı ülkesinde haberleşme ve ulaşımı geliştiren adımlar atılmıştır Kırım savaşı sırasında ilk defa TELGRAF hattı döşenmiştir Yine yeni bir teknoloji olan demiryolu” Osmanlı ülkesine girmiştir Verilen imtiyazlarla İngilizler Batı Anadolu hattını, Almanlarda Bağdat Demiryolunu inşa etmişlerdir
”’
OSMANLILARDA TİCARET
Aşçı
ANADOLU’DA TİCARET YOLLARI:
1- Sağ Kol: İstanbul’dan (Üsküdar) başlayan bu yol, Konya, Adana üzerinden Halep’e uanıyordu
2- Orta Kol:İstanbul’dan (Üsküdar) başlayan bu yol, Diyarbakır’a buradanda Musul ve Bağdat’a kadar uzanıyordu
3- Sol Kol: İstanbul’dan (Üsküdar) başlayan bu yol, Erzurum ve Kars’a uzanıyordu
RUMELİ’DE TİCARET YOLLARI:
1- Sağ Kol: İstanbul’dan Bulgaristan, Eflak-Boğdan ve Erdel’e uzanıyordu
2- Orta Kol: İstanbul’dan Edirne, Belgrad üzerinden Avrupa içlerine uzanıyordu
3- Sol Kol: İstanbul’dan Edirne, Selanik üzerinden Mora’ya uzanıyordu
TİCARETLE İLGİLİ DEYİMLER:
Menzil : Yol üzerindeki konaklama noktaları denirdi
Menzil Teşkilatı: Haberleşme TATAR denilen ulaklar tarafından yapılıyordu Devlet habercilerin çabuk gitmelerini sağlayacak dinlenmiş atları ve yiyecek ihtiyaçlarını karşılamak için konaklama yerine yakın köy ve kasabalardaki bazı aileleri bu iş için görevlendirirdi Bu teşkilata menzil teşkilatı denirdi
Derbentçi : Ana yolların, boğaz ve geçitlerin güvenliğinden sorumluydu
Mekkâri Tâifesi : Yolcu ve mal taşıma işlerini meslek edinen esnaflara verilen ad
MANLI TİCARET GELİRLERİNİ ETKİLEYEN FAKTÖRLER:
1- Ticaret yollarının değişmesi(Ümit Burnu)
2- Kapitülasyonlar
3- 1838 Balta Limanı Antlaşması
KAPİTÜLASYONLAR VE DŞ BORÇLAR
Kapıkulu Askei
KAPİTÜLASYONLAR:
Kapitülasyon: Gümrük,Hukuk,ve ekonomik konularda verilen ayrıcalıklara denir İlk ticari imtiyazlar ORHAN BEY tarafından CENEVİZLİLER’e verildi İstanbul’un fethinden sonra Fatih Ceneviz ve Venedikliler’e ticarî imtiyazlar tanıdı Kanuni Sultan Süleyman 1535′ de Fransızlarla Osmanlıların AHİDNAME, Fransızların KAPİTÜLASYON dediği anlaşmayı yaptı
NOT:Kanuni’nin amacı Şarlken’e karşı Fransa’yı yanına çekerek, Avrupa hırıstiyan birliğini bölmekti
NOT: Kapitülasyonlar I Mahmut zamanında (1740) sürekli hale getirildi
NOT: Kapitülasyonlar 24 Temmuz 1923′te LOZAN ANTLAŞMASI ile kaldırıldı
BALTA LİMANI ANTLAŞMASI(1838):
İngiltere ile II Mahmut döneminde imzalanmıştır Bu antlaşmayla ihracattan alınan vergiler artırılırken (%12), İthalattan alınan vergiler azaltılıyordu (%5) II Mahmut’un bu antlaşmadan amacı Mehmet Ali Paşa’ya ve Rusya’ya karşı İngiltere’nin desteğini kazanmaktı
NOT: Balta Limanı Anlaşması’ndan sonra diğer devletlere de aynı haklar genişletilerek verilmiş ve Osmanlı ülkesi Avrupa Devletlerinin bir açık pazarı haline gelmiştir
DIŞ BORÇLAR
Osmanlı Devleti bütçe açıklarını kapamak için önce halka ek vergiler getirmiş,yeterli olmayınca KAİME adı verilen hazine tahvillerini çıkarmıştı Bu da yeterli olmayınca dış borca yönelmek zorunda kalmıştı
İlk Dış borç 1854 yılında KIRIM SAVAŞI sırasında İngiliz ve Fransız sarraflarından alındı 20 yıl gibi kısa bir sürede Osmanlı devleti Borç batağına saplandı 1881′de yayınlanan ve adına MUHARREM KARARNAMESİ denilen bir kararnameyle iç ve dış borçlarının ödenmesini DûYûN-I UMUMİYE (Genel Borçlar) denilen üyeleri alacaklı ülkeler tarafından seçilen bir komisyona bıraktı Osmanlı Devleti borçlarına karşılık tuz, tütün, ipek ve damga vergilerini karşılık olarak gösterdi Osmanlı Borçları meselesi LOZAN BARIŞ ANLAŞMASI ile çözümlendi
OSMANLILARDA MALİYE
Yeniceri Ağası
‘
PARA:
MADENİ PARALAR (SİKKELER)
Osmanlılar 19 yüzyıla kadar altın ve gümüş gibi değerli madenlerden yapılma paralar kullanmışlardır Bu madenlerden DARPHANE”de kesilen yassı yuvarlak parçacıklara SİKKE denilirdi Bunların gümüşten olanına AKÇE, Altından olanına da SİKKE-i HASENE(Sultani) yada ”kırmızı” denilirdi
İlk Osmanlı parası Osman Bey tarafından bastırıldı Orhan Bey zamanında bastırılan gümüş paraya ”AKÇE” denildi Fatih amanında basılan altın paraya da SULTANİ adı verildi Sikkelere bakır katılmasına AYAR denilirdi Bu tip paralara KIRKIK AKÇE adı verilirdi Sonraki dönemlerde çeşitli isimlerde sikkeler piyasaya sürülmüştür Bunlar
GURUŞ,PARA, PUL, METELİK, MECİDİYE dir
KAĞIT PARA:
İlk kağıt para Sultan Abdülmecit döneminde basıldı Hazine bonosu niteliğindeki bu paraya KAİME denildi
OSMANLI DÖNEMİ SİKKELERİ
Osman Gazi dünyanın sayılı imparatorluklarından biri olacak olan Osmanoğullarının ilk sikkesini kestirerek Anadolu’nun karmaşık ortamında adını duyurdu Gümüşten kesilen ve akçe adı verilen bu sikke, Osmanlı’nın para birimi olarak 15 yüzyıla kadar değerinden hiç bir şey kaybetmeden geldi Beyliğin sınırlarını başarılı akınlarla genişleten Orhan Gazi akçelerini önce Anadolu’daki İlhanlı baskısı yüzünden İlhanlı tarzında, vali Timurtaş’ın ölümünden sonra ise sadece kendi adının ve kısa bir duanın bulunduğu farklı bir tarzda kestirir
Osmanlı sikkelerde uzun dua cümleleri yer almaz Sultanın ve babasının adı, darphanenin adı ve darp tarihi rakamla yazılmış olarak bir de ”hullide mülkehu” (mülkü devamlı olsun),”azze nasrehu” (yardımı aziz olsun) gibi kısa dua (temenni) yazılır
Orhan Gazi Bursa’yı aldıktan sonra ilk defa akçelerde darp yerinin yazıldığını görüyoruz Avrupa’ya ayak basan I Murad zamanında akçelerin yanısıra mangır denen bakır sikkelerin kesimine de başlandı Yöresel kullanım için ve akçenin alt birimi olarak darbedilen mangırlar çok çeşitli ve zengin süsleme motifleriyle Osmanlı sikkelerinin belki de en renkli malzemeleridir
Osmanlılar’ın 14 yüzyılda Anadolu’da ve Avrupa’da yaptıkları başarılı akınları ve kazandıkları toprakları gören diğer beyliklerden akıncıların da katılmasıyla Osmanlı Beyliği hızla büyüyordu 14 yüzyılın sonunda I Murad ve Yıldırım Bayezid’in yaptığı akınlarla sınırlar Fırat’tan Tuna’ya kadar genişlemişti
Kendisini İlhanlıların mirasçısı sayan Timur, doğuya ilerleyen Yıldırım’ı Ankara Savaşında (1402) esir etmiş ve Osmanlıların diğer beyliklerden aldıkları toprakları sahiplerine iade etmişti Kalan topraklarda Bayezid’in oğulları arasında paylaşılınca tam genişlemeye başlamış olan Osmanlı Beyliği bir kaosa sürüklendi Fetret Devri denilen bu döneme Çelebi Sultan Mehmed son verdi Bu dönemde Yıldırım Bayezid’in oğullarından Emir Süleyman’ın sikkelerinde Sultanın ve babasının isminin bir arada nakış gibi işlendiği ve Osmanlı’ya has olan tuğrayı, ilk defa kullandığı görülür
Çelebi Sultan Mehmed ve II Murad, saltanatları boyunca gerilemiş olan sınırları eski haline getirmeye çabaladılar Fatih Sultan Mehmed, hazırlanan bu ortamda hâlâ büyük bir imparatorluk olan Bizans İmparatorluğu’nun başkenti Konstantinopolis’i uzun ve zorlu bir kuşatmadan sonra 29 Mayıs 1453′de aldı Yerleşik belli bir yeri olmayan devlet merkezini topraklarının doğal başşehri olan bu şehre taşıdı, adına da Kostantiniye dendi
Beylikten devlete geçişi altın sikke kestirerek duyurdu dünyaya Fatih Sultan Mehmed Sultanî denen bu sikke ticarette zorluk çıkmasın diye Venedik Dükaları ayarında ve ağırlığında idi Bu dönemde Osmanlılar Anadolu’daki fetihlerin yanısıra Avrupa içlerine de yerleştiler Akçe ve mangırlar Serez, Novar, Ayasluk, Edirne, Amasya, Bursa ve Konya gibi şehirlerde, altın ise sadece Konstantiniye’de kesiliyordu Fatih Sultan Mehmed, İstanbul’u fethetmesinin yanında Osmanlı sikkelerinin tuğra ile birlikte belirgin özelliği olan ”Karaların sultanı , denizlerin hakanı, sultan oğlu Sultan” ifadesini de torunlarına miras bıraktı
Şehzade Cem Sultan’ın Rodos Şövalyeleri tarafından rehin tutulmasına karşılık II Bayezid Avrupa’daki Osmanlı yayılmasına ara vermek zorunda kalmıştı II Bayezid’in Konstantiniye dışında bir taşra darphanesi olan Serez’de altın sikke kestirdiğini görüyoruz
Yavuz Sultan Selim, Osmanlı’nın yerleşik düzeninden ve kurallarından sıkılan Türkmen göçebelerin, siyasi bir güç kazanan Safevî’lere katıldığını görmüş ve bu tehlikeyi ortadan kaldırmak için Çaldıran Savaşıyla (1514) Şah İsmail’i yenmişti Bu zaferden sonra I Selim sikkelerinde ”Şah” ünvanını kullandı I Süleyman’ın da kullandığı bu ünvan daha sonra terkedilmiştir Yavuz Sultan Selim Portekizli denizcilerin ticaret yolu olarak Afrika yolunu keşfetmeleri üzerine tehlikeye giren Asya ticaret yolları için Ridaniye Savaşıyla (1517) Memlük Sultanlığı’na son verdi
İslamiyetin en kutsal iki şehri olan Mekke ve Medine de Osmanlı topraklarına katıldı Böylece Mısır, Amid (Diyarbakır), Dimaşk (Şam), Haleb, Ruha (Urfa), Mardin, Harput, Hısn Keyfa (Hasankeyf) ve Hicaz’da da sikke kesilmeye başlanmıştı
Kanunî Sultan Süleyman 1520′de tahta oturduğunda Osmanlı’yı yükselen Şii değerlere karşı, Sünniliğin önderliğini üstlenmiş ve Hint ticaret yollarını kontrol eder bulmuştu Belgrad’ı aldıktan sonra Avrupa’da güçlenen Habsburg Hanedanı ile arasında Budin’i alarak tampon bölge oluşturdu Osmanlı’nın Avrupa’da olmasını fırsat bilerek kıpırdanmaya başlayan Safevîlere Bağdad’ı alarak ağır bir darbe daha vurdu Türk kaptanı Barbaros Hayreddin Paşa’nın kuzey Afrika’daki bağımsız beyliğini bağışlamasıyla, Osmanlı Afrika’da ilk toprağına sahip oldu Bu seferlerin sonunda Cezayir, Bağdad, Zebid, San’a, Belgrad da Osmanlı darphaneleri arasına katıldı
Kanunî devri devletin ve halkın en zengin olduğu devirdi Kırktan fazla darphanede para basılıyordu Osmanlı fethettiği toprakların yönetiminde gösterdiği esneklik ve hoşgörü politikasını, o bölgelerde basılan sikkelerde de göstermiş ve her yörede farklı nakış ve istifte sikkeler basılmaya başlamıştı Ayrıca yabancı paralar da Osmanlı paralarıyla aynı anda İmparatorluk topraklarında kullanılıyordu
Osmanlı’yı 600 yıl boyunca bu kadar geniş topraklarda yaşatan bu hoşgörü politikasıdır
İspanyol ve Portekizli denizcilerin başarılı keşifleri sonunda Amerika’dan getirilen tonlarca gümüş ve altının Avrupa pazarlarına girmesiyle Avrupa’da oluşan zenginliğe karşın, Osmanlı’daki enflasyon neticesi akçenin değeri 1585-1640 arasında ardarda düşürüldü ve darphaneler birer birer kapanmaya başladı IV Murad zamanında akçeden daha hafif ”para” adıyla yeni bir sikke çıkarıldı Artık sadece Kostantiniye ve güney illerinde sikke kesiliyordu
II Süleyman bu durum karşısında Avrupa’daki ”grosso”larla aynı değerde olmak üzere gümüşten ”kuruş” bastırdı Yeni mangır birimi de kullanılmaya başlandı IV Mehmed’in son dönemlerinden beri Avrupa’dan getirilen makinalarla darphanede altın para basılıyordu, II Süleyman altınlarla birlikte gümüş ve bakırları da makinalarda bastırmaya başladı
II Mustafa’nın tuğrayı gümüş ve bakırın yanında altınlarda da kullanmaya başladığını görüyoruz
18 yüzyılda, Osmanlı’da III Ahmed’in barışçı siyaseti dikkati çeker Karlofça ve Pasarofça antlaşmaları ile genişleme siyaseti bırakılmıştı Bu döneme, gelişen ince zevkin ve kültürel gelişmelerin simgesi olarak ”Lale Devri” dendi ve bu sembolik lale motifi bitkisel süslemelerle birlikte bu devir sikkelerinin en belirgin özelliği oldu Ayrıca bu dönemde Venedik altınına eş değerde Cedid Zer-i İstanbul altını da basıldı
Sultan II Mustafa’nın Osmanlı sikkelerinde ilk defa olarak cülûs tarihinin yanında, saltanatın kaçıncı yılında bastırıldığını gösteren rakamı da eklemesiyle sikkelerin kesim tarihi kesin olarak anlaşılabilir oldu
18 yüzyıldan başlayarak Osmanlı bitmek bilmeyen savaşların masraflarını karşılıyamaz hale gelmişti ve yenilgilerden sonra gittikçe toprak kaybediyordu İç karışıklıkların ardı arkası kesilmiyordu Padişahlar saray entrikaları, sıkça görülen kısa saltanatlar ve sarayın müsrifliği yüzünden devlet kasasını kontrol edemiyordu Avrupa ortaçağı aşmış, her konuda âtılım yapıyordu Batıyı örnek almaya karar veren Osmanlı, III Selim ve II Mahmud’un yenilikçi politikalarıyla yeniden yapılanmaya başlamıştı Bu yenilikçi hareketin izlerini II Mahmud’un birim ve tipte hayli fazla çeşitte sikke bastırmasında görebiliyoruz 1818 yılında Osmanlı’nın kurulduğundan beri esas para birimi olan fakat uzun bir süredir adı sadece hesaplamalarda kâğıt üstünde kalan akçenin darbına son verildi
Abdülmecid döneminde ”Tanzimat-ı Hayriyye” ıslahat planı dahilinde Londra’dan yeni makinalar ve ustalar Darphaneye getirildi Alınan ”Tashih-i Ayar” kararları ile kuruş üzerine kurulu para sistemi belirlendi ve 100 kuruş = 1 liralık çıkarıldı
II Abdülhamid bugün bile bir gelenek olarak devam eden ziynet altınını çıkardı Çalışmalarına başlayan Islah-ı Meskükat Komisyonu, Sultan V Mehmed zamanında aldıkları kararlarını patlak veren I Dünya Savaşı nedeniyle uygulamaya koyamadılar Savaş sırasında Almanya ve Avusturya’dan borçlanarak para basıldı Savaş sonrasında yenik sayılan Osmanlı İmparatorluğu Hazine’si, toprakları gibi galip devletler tarafından talan edildi Bu dönemde Osmanlı’da ilk defa nikel para basılmıştır
600 yıl dünya siyasetini belirleyen Osmanlı İmparatorluğu, I Dünya Savaşı sonrasında içinden filizlenen yenilikçi bir hareketle kabuk değiştirmiş ve Türkiye Cumhuriyeti’ni yaratmıştır İstanbul Darphanesi lirayı temel alan para basımını hâlâ sürdürmektedir
”’
OSMANLI VERGİ SİSTEMİ
Yeniçeri
Osmanlı Devletinde vergiler 1-Şeri vergiler, 2- Örfi vergiler olmak üere ikiye ayrılıyordu:
1- ŞERİ VERGİLER:
Bunların şeriatın emrettiği vergilerdi
a) Öşür: Müslümanlardan alınan toprak ürünü vergisidir Elde edilen ürünün onda biri vergi olarak alınırdı
b) Haraç: Müslüman olmayanlardan alınan vergiydi ikiye ayrılıyordu:
1-Harac-ı Mukassem: Elde edilen üründen alınırdı
2-Haracı Muvazzaf: Toprak vergisiydi
c) Cizye: Müslüman olmayan erkeklerden, askerlik görevi karşılığı alına vergidir
d) Ağnam: Hayvandan sayısına göre alınan vergi
2- ÖRFİ VERGİLER:
Padişahın iradesiyle konulan vergilerdi Başlıcaları:
a) Çift Resmi: Reayanın sipahiye ödediği toprak vergisi
b) Çift bozan vergisi: Toprağını izinsiz olarak terkeden veya üç yıl üst üste ekmeyenlerden alınan vergi
c) Avarız: Olağanüstü hallerde, divanın kararı ve padişahın emri ile toplanan vergilere denirdi
|