Osmanlı Döneminde Opera |
05-07-2009 | #1 |
Şengül Şirin
|
Osmanlı Döneminde OperaTanzimat'tan sonra Batı ile ilişkilerin artması sonucu Fransız, İtalyan, Alman, Avusturyalı ve Yunan opera toplulukları Türkiye'ye gelerek İstanbul ve İzmir'de yeni yapılan tiyatro binalarında sürekli olarak bütün bir mevsim opera temsilleri verdiler Bazı büyük operalar, Batı'da Tanzimat'tan sonra Batı ile ilişkilerin artması sonucu Tanzimat, (Osmanlıca: تنظيمات) Osmanlı İmparatorluğu'nda 1839 yılında Gülhane Hatt-ı Şerif'inin okunmasıyla başlayan modernleşme ve yenileşme döneminin adıdır Sözcük anlamı "düzenlemeler, reformlar" demektir Batı dillerinde genellikle Osmanlı Reformu (İng: the Ottoman Reform) deyimi kullanılmaktadır Fransız, İtalyan, Alman, Alman, Almanya vatandaşlığını almış veya Alman ırkından gelen ve genellikle Orta Avrupa'da yaşayanlara ithaf edililen bir sıfattır Avusturyalı ve Avusturya Cumhuriyeti ya da kısaca Avusturya, Orta Avrupa'da denize kıyısı olmayan, dokuz eyaletten oluşan bir federasyondur Batıda Liechtenstein ve İsviçre, güneyde İtalya ve Slovenya, doğuda Macaristan ve Slovakya, kuzeyde ise Almanya ve Çek Cumhuriyeti ile komşudur Yunan opera toplulukları Türkiye'ye gelerek İstanbul ve İzmir'de yeni yapılan tiyatro binalarında sürekli olarak bütün bir mevsim opera temsilleri verdiler Bazı büyük operalar, Batı'da ilk olarak Türkiye'de temsil edildi Bu arada, yabancı bestecilerle libretto yazarlarından Türkiye'de opera besteleyerek sahneye koyanlar da oldu Bu türlü eserler arasında, Naum tiyatrosunda temsil edilen (1849) Giselda, Charlemagne'ın İspanya Arapları ile yaptığı savaşlar çevresinde oluşur Müziği Lombardi'nin, librettosu da Tondi'nindir Yine Naum tiyatrosunda oynanmış olan (1855) Silistre'nin bestecisi İtalyan Giacomo Panizza, libretto yazarı ise Dr Gabriel Naum'dur; Silistre savunmasındaki Türk kahramanlığını konu alır Opera eserleri, Selim III zamanında halka kapalı saray temsilleri halinde, sonra da yabancı elçiliklerde sınırlı ve seçme topluluklar önünde yabancı sanatçılar, bazen de amatörler tarafından temsil edildi XIX yyda ise Türk seyircisi, meselâ Aida'yı Beyoğlu'nda aynı gecede üç ayrı topluluktan seyredebilmek fırsatını buldu Bu arada Türk azınlıkların kurduğu topluluklar, operalar, operakomikler ve operetler de oynuyor, yerli oyunlar da temsil ediliyordu Bunların başında Güllü Agop'un «Osmanlı tiyatrosu» ile Dikran Çuhacıyan'ın başında bulunduğu "Opera tiyatrosu" vardı Küçük ismail ile Mınakyan bir İtalyan orkestrasının eşliğinde Carmen operasını temsil ettiler Bu çalışmalar Meşrutiyet döneminde de sürdürüldü; fakat daha çok, operet türünde yerli oyunlar oynanıyordu Opera denemeleri de yapıldı; librettosunu Halide Edib Adıvar'ın yazdığı ve Vedi Sabra'nın bestelediği Kenan Çobanları, Mehmed Baha Beyin bestelediği Nesteren operası, Celâl Esat Arseven'in Vittorio Radeglia ile birlikte meydana getirdiği 1918'de Viyana'da oynanan Şaban adlı komik opera, 1920'de amatörlerin oynadığı, librettosunu Şehabettin Süleyman ile Hulki Âmil Keymen'in yazdığı ve Nurullah Taşkıran'ın bestelediği İhtiyar adlı opera bu arada sayılabilir Cumhuriyetin ilânından sonra da müzikli tiyatro çalışmaları sürdürülmekle birlikte, opera alanına başlangıçta yeterli ilgi gösterilmedi 1930'da Opera cemiyeti kuruldu 1934'te Büyük Opera heyeti La Traviata'yı sahneye koydu 1934'te İran şahının Ankara'ya gelmesi üzerine Ahmet Adnan Saygun'un bestelediği ve librettosunu Münir Hayri Egeli'nin yazdığı Feridun (ilk adı Özsoy) 19 haziran günü Ankara halkevinde oynandı Aynı yıl Ahmet Adnan Saygun ile Münir Hayri Egeli'nin meydana getirdikleri Taşbebek operası Atatürk'ün Ankara'ya ilk gelişinin yıldönümünü kutlamak için 27 aralık günü Ankara halkevinde temsil edildi Aynı yıl Necil Kâzım Akses, Münir Hayri Egeli'nin librettosu üzerine Bayönder operasını besteledi (1934) Deneme mahiyetini aşmayan bu opera çalışmalarından sonra devlet konservatuvarının kurulmasıyla (20 mayıs 1940) Opera bölümü de açıldı ve gerçek opera çalışmaları başladı Konservatuvann Tatbikat sahnesinin de kurulmasıyla disiplinli opera çalışmalarına girişildi Profesör Carl Ebert'in yürüttüğü bu çalışmalar, «Konservatuvarın Opera stüdyosu faaliyeti" olarak adlandırıldı; ilk opera genel temsili 1941 haziranında Mozart'ın Bastien ve Bastienne ile Puccini'nin Madame Butterfiy operasının ikinci perdesi oldu 1941 Nisanında Puccini'nin Tosça operasının ikinci perdesi, bir ay sonra da bütün Madame Butterfiy operası oynandı 1942'de Beethoven'in Fidelio'su sahneye kondu Bunu başka operalar takip etti Böylece Tatbikat sahnesi 1941'den 1947'ye kadar 6 opera sahneye koydu Devlet tiyatrosunun gerçekleşmesi ve Büyük tiyatro binasının tamamlanmasına kadar 2 mevsimlik bir geçiş dönemi oldu 27 Ekim 1947'den mayıs 1948'e kadar süren bu dönemde temsiller Küçük tiyatroda verildi 2 Nisan 1948'de Büyük tiyatro, Türk bestecilerinin eserleri ve A Adnan Saygun'un Kerem operasından tamamlanmış olan bir bölümün oynanmasıyla açıldı Rossini'nin Sevil Berberi ile opera temsillerine başlandı 1970 Temmuzunda yeni Devlet Operası ve Balesi Genel Müdürlüğü kanunu çıkıncaya kadar tiyatro, opera ve bale tek bir genel müdürlükte (Devlet Tiyatrosu Genel müdürlüğü) toplandı Opera bu sürede Verdi, Puccini, Donizetti, Rossini, Mozart, Bellini, Beethoven, Mascagni, F von Flotow, Leoncavallo, Gounod, Massenet, B Smetana, Çaykovski, Bizet, Umberto Giardano, GB Pergolesi, E Humperdinck, Wagner, E d'Albert, R Strauss, Menotti, Janaçek, C Orff, Offenbach, B Britten, G Gerschwin'den operalar oynadı Türk bestecilerinin operaları da oynanmış olmakla birlikte bunların sayısı pek azdır: A Adnan Saygun'un Kerem'inden sonra, Nevit Kodallı'nın Van Gogh operası (libretto Orhan Asena, Aydın Gün ve Bülent Sokullu), gene Nevit Kodallı'nın Gılgamış'ı (libretto Orhan Asena), Sabahattin Kalender'in Nasrettin Hoca'sı (libretto Gülümser Kalender), ilk olarak İstanbul Devlet Operasınca oynanan Ferit Tüzün'ün Midas'ın Kulakları (libretto Güngör Dilmen) bu arada sayılabilir Devlet operası, kısa sayılabilecek bir sürede dünya çapında ses sanatçıları yetiştirdi; aranan sesler olarak Leylâ Gencer, Orhan Günek, Suna Korat, Ayhan Baran, Ferhan Onat sayılabilir Ankara dışında bir opera binası olan tek şehir İstanbul'dur 1959'da İstanbul Şehir tiyatrosuna bağlı olarak temsillere başlandı ve 1970'te Kültür sarayının opera ve konser salonunun tamamlanmasından sonra Devlet Operası Genel müdürlüğüne bağlı olarak, temsiller bu binada sürdürüldü Binanın 1971'de bir yangın sonucunda büyük zarar görmesi üzerine başka bir salonda opera temsillerine devam edildi |
|