Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kanık, orhan, veli

Orhan Veli Kanık

Eski 04-29-2009   #1
Şengül Şirin
Varsayılan

Orhan Veli Kanık



ORHAN VELİ KANIK

13 Nisan 1914�te İstanbul�da doğdu 14 Kasım 1950�de yine İstanbul�da yaşamını yitirdi Cumhurbaşkanlığı Armoni Orkestrası şefi Veli Kanık'ın oğlu Galatasaray Lisesi'nde başladığı eğitimini, babasının tayini nedeniyle Ankara'da tamamladı 1933'te Ankara Gazi Lisesi'nden mezun oldu Bir süre İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi FelsefeBölümü'ne devam etti Bitirmeden ayrıldı 1936'da Ankara'da PTT Genel Müdürlüğü'nde çalıştı 1945'te Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu'na girdi 1947'de bu görevden ayrılıp yaşamını yazarlık ve çevirmenlikle kazanmaya başladı Mehmet Ali Aybar'ın çıkardığı "Hür" ve "Zincirli Hürriyet" gazetelerinde eleştiriler, 1948'de Ulus gazetesinde "Yolcu Notları" başlığıyla yazılar yazdı 1 Ocak 1949�da yayınlamaya başladığı "Yaprak" dergisini 15 Haziran 1950�ye değin 28 sayı çıkardı Ankara�da belediyenin açtığı bir çukura düşüp yaralandı 4 gün sonra İstanbul'da bir dostunun evinde rahatsızlandı Kaldırıldığı Cerrahpaşa Hastanesi'nde beyin kanaması sonucu yaşamını yitirdi Rumelihisarı'ndaki Aşiyan Mezarlığı'nda toprağa verildi 1 Şubat 1951'de anısına tek sayfalık "Son Yaprak" isimli bir degi çıkarıldı

İlk şiirleri 1936'da Varlık dergisinde yayınlandı Aruzu çok iyi bilen, hece şiirinin özelliklerini kavramış, çocukluk anılarını, aşk, özlem temalarını, uç bir duyarlılığa götüren genç bir şair olarak tanındı Ahmet Muhip Dıranas, Ahmet Hamdi Tanpınar ve Fransız simgeci şairlerden izler taşıyan ölçü ve uyağın çok iyi kullanıldığı, müzik öğelerinin belirgin olduğu şiirler yazdı Asıl ününü çocukluk arkadaşları Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday'la birlikte 1941'de yayınladıkları "Garip" isimli kitabın adını taşıyan şiir akımını başlatarak kazandı Garip'in Orhan Veli'nin yazdığı önsözünde, "hece ölçüsü ve uyağın şiiri yozlaştırdığı" savunuluyor, "şiirin insanın beş duyusuna değil, beynine seslenen bir söz sanatı olduğu" belirtiliyordu "Şiire, egemen sınıfların beğenilerinin sonucu yerleşen kalıplaşmış öğeler kaldırılmalı, şairaneliğe son verilmeli ve şiir toplumun çoğunluğuna seslenmeliydi Bu amaç da ancak yeni yollar ve yeni araçlarla gerçekleştirilebilirdi" Orhan Veli ve arkadaşlarının Türk edebiyatında "Birinci Yeni" diye de adlandırılan bu çıkışları, şiirdeki sözcük hiyerarşisini ve parıltılı sözcüklerin egemenliğini yıktı Sokaktaki insanı ön plana çıkardı, biçim şiirin kalıbıyken kendisi haline geldi Yaprak dergisi döneminde şiirde yeni eğilimler içine giren Orhan Veli, şaşırtıcılıktan, yadırgatıcılıktan uzaklaşırken, duygular, yaşama sevinci, gündelik yaşamın ve sokaktaki insanların sorunlarına ağırlık vermeye başladı Durmadan araştırmalar yaparak, yeni denemelerle şiirini sürekli ileri götürmeye çalıştı Moliere, Gogol, Sartre gibi yazarlardan çeviriler yaptı, eleştiri ve öyküler yazdı Nasrettin Hoca fıkralarını şiirleştirip "Nasrettin Hoca Hikayeleri" kitabında topladı


ESERLERİ

ŞİİR:
Garip 1941
Garip (1945, kendi şiirleriyle yeniden düzenledi)
Vazgeçemediğim 1945
Destan Gibi 1946
Yenisi 1947
Karşı 1949
Nasrettin Hoca Hikayeleri 1949
Bütün Şiirleri 1951

DÜZ YAZI:
La Fontaine (iki kitap, 1948 La Fontaine'den masallar)
Nesir Yazıları (1953, ölümünden sonra)
Denize Doğru (1970, Nesir Yazıları'nın ikinci basımı)
Edebiyat Dünyamız 1975
Sanat ve Edebiyat Dünyamız 1982
Bindiğimiz Dal 1982


Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Orhan Veli Kanık

Eski 05-04-2009   #2
Şengül Şirin
Varsayılan

Cevap : Orhan Veli Kanık



Orhan Veli Kanık (13 Nisan 1914 – 14 Kasım 1950), Türk şair Melih Cevdet ve Oktay Rifat'la birlikte Garip Akımı'nın kurucularındandır Şiirde ölçü, uyak ve sanatlı söyleyişlere karşıydı Orhan Veli, her şeyin şiire konu olabileceğini savunmuştur


Orhan Veli Kanık


Orhan Veli Kanık1914 yılında

İstanbul'da doğmuştur Cumhurbaşkanlığı Bando Heyeti şeflerinden Veli Kanık'ın oğludur İlk öğrenimini İstanbul, Marmara Bölgesi'nde il ve Türkiye'nin en büyük kenti Tarih boyunca çeşitli imparatorluklara başkentlik yapan, 133 milyar dolarlık yıllık üretimiyle Dünyada 34 sırada yer alır Türkiye'nin kültür ve finans merkezidir İstanbul, 41° K, 29° D koordinatlarında yer alır Marmara kıyısı ve İstanbul Boğazı (Boğaziçi) boyunca, Haliç'i de çevreleyecek şekilde Türkiye'nin kuzeybatısında kurulmuştur

Galatasaray Lisesi'nin ilk kısmında yapmış, dördüncü sınıfı burada tamamlamış (Devlet adamı yetiştirmek amacıyla Sultan İkinci Beyazıt tarafından 1482'de kurulan mektep, adını kurulduğu bölgeden alır ve "Galata Sarayı" olarak anılmaya başlar Okul modern konumuna 1 Eylül 1868'de Sultan Abdülaziz döneminde kavuşur Okul'un yeniden yapılanmasıyla birlikte, Türkiye'de de gerçek anlamıyla ilk sportif çalışmalar başlamış olur ve okulda Beden Eğitimi dersi jimnastikçi 'Monsieur Curel' tarafından eğitim programına konur

1925), ilkokulu

Ankara'ya gittikleri için Gazi İlkokulu'nda bitirmiştir (Ankara, Türkiye Cumhuriyeti'nin Başkenti, dünyanın 40 büyük şehri Nüfusu 2007 nüfus sayımına göre 4466756 kişidir Topraklarının büyük bölümü İç Anadolu Bölgesi'nin Yukarı Sakarya bölümünde yer alan Ankara ilinin merkez kenti'dir Rakımı ortalama 890 metredir

1926) Daha sonra Ankara Erkek Lisesi'ne yatılı girmiş, burayı bitirdikten sonra (

1933) İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi Felsefe bölümüne girmiştir Ancak Fakülte'yi bitirmeden Ankara'ya dönmüş (

1936), PTT Genel Müdürlüğü Telgraf İşleri Reisliği Nizamlar Bürosu'na memur olarak girmiştir Daha sonra askere gitmiş (1942-1944), terhis olunca da Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu'na girmiştir Reşat Şemsettin Sirer'in

Milli Eğitim Bakanlığı'na getirilmesi üzerine, Bakanlığa egemen olan "tutucu havaya uyamayacağını anlayarak" görevinden istifa eder Türk yazınında olduğu kadar dönemin düşünce yaşamında da önemli yeri ve etkisi olan Yaprak dergisini yayımlamaya başlamış (Milli Eğitim Bakanlığı, Türkiye'de eğitim-öğretimle (talim-terbiye) ilgilenen bakanlıktır

1 Ocak1 Ocak hem Julian hem de Gregorian takviminde yeni yılın ilk günüdür Sonraki sene için 364 gün var (Artık yıllarda 365)

1949), 28 sayı çıkarmıştır Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday'la birlikte, Nâzım Hikmet'in serbest bırakılması için üç gün açlık grevi yapmış (1950), eylem geniş yankı uyandırmıştır

Ankara'da bir gece sokakta Belediye'nin açtırdığı bir çukura düşmüş, başından yaralanmış (


10 Kasım 10 Kasım Gregorian Takvimine göre yılın 314 günüdür Sonraki sene için 51 (Artık yıllarda 52) gün var

1950), iki gün sonra da İstanbul'a gitmiştir İstanbul'da bir arkadaşının evinde öğle yemeği yerken fenalık geçirmiş, hastaneye kaldırılmıştır (

14 Kasım 14 Kasım Gregorian Takvimine göre yılın 318 günüdür Sonraki sene için 47 (Artık yıllarda 48) gün var

1950) Alkol zehirlenmesi teşhisiyle tedavi edilmiş, ancak sonradan beyin kanaması geçirdiği anlaşılmıştır Aynı gün akşama doğru komaya giren Orhan Veli, geceleyin saat 2320'de hayata gözlerini yummuştur

36 yaşında, en verimli çağında ölen Orhan Veli, özgeçmişini, şiirine içselleşmiş olan humour'uyla şöyle özetlemiştir: "1914'te doğdum 1 yaşında kurbağadan korktum 9 yaşında okumaya, 10 yaşında yazmaya merak sardım 13'te


Oktay Rıfat'ı, 16'da bkz Oktay Rifat

Melih Cevdet'i tanıdım 17 yaşında bara gittim 18'de rakıya başladım 19'dan sonra avarelik devrim başlar 20 yaşından sonra da para kazanmasını ve sefalet çekmesini öğrendim 25'te başımdan bir otomobil kazası geçti Çok aşık oldum Hiç evlenmedim, şimdi askerim"

Orhan Veli Kanık'ın hayatı

Orhan Veli Kanık


Orhan Veli Kanık (bkz Melih Cevdet Anday

13 Nisan 13 Nisan Gregorian Takvimine göre yılın 103 günüdür Sonraki sene için 262 gün var (Artık yıllarda 263)

1914 –

14 Kasım 14 Kasım Gregorian Takvimine göre yılın 318 günüdür Sonraki sene için 47 (Artık yıllarda 48) gün var

1950), Türk

şair Şair Şiir yazan kişi Şair kelimesi Arapçadan gelir ve doğaüstü güçlere sahip, meczup, kahin gibi anlamlar da yüklenmiştir

Melih Cevdet ve

Oktay Rifat'la birlikte

Garip Akımı'nın kurucularındandır Şiirde

ölçü, uyak ve sanatlı söyleyişlere karşıydı Orhan Veli, her şeyin şiire konu olabileceğini savunmuştur

Çocukluğu İstanbul'un Cihangir ve Beykoz semtlerinde geçti İlkokulu
Şiirde dize sonlarındaki ses benzerliğidir Türk halk şiirinde ayak olarak adlandırılır Uyakta ses açısından bezeşen sözcüklerin anlam bakımından farklı olmaları gerekir Şiirde ses benzerliği yoluyla uyum sağlamak ve genellikle okuru etkilemek amacıyla kullanılan uyak, sözlü edebiyat ürünlerinde hatırlamayı ve ezberi kolaylaştıran bir öğedir
Ses benzerliğinin niteliğine göre uyaklar çeşitli türlere ayrılır Yalnızca bir ünsüzün (sessiz) benzeştiği uyaklara

Galatasaray Lisesi'nde yatılı olarak okudu Babasının Cumhurbaşkanlığı Bando Şefi olması üzerine dördüncü sınıfta iken ailesi Devlet adamı yetiştirmek amacıyla Sultan İkinci Beyazıt tarafından 1482'de kurulan mektep, adını kurulduğu bölgeden alır ve "Galata Sarayı" olarak anılmaya başlar Okul modern konumuna 1 Eylül 1868'de Sultan Abdülaziz döneminde kavuşur Okul'un yeniden yapılanmasıyla birlikte, Türkiye'de de gerçek anlamıyla ilk sportif çalışmalar başlamış olur ve okulda Beden Eğitimi dersi jimnastikçi 'Monsieur Curel' tarafından eğitim programına konur

İstanbul'dan ayrılınca Ankara Gazi Okulu'na geçti ve ertesi sene Ankara Erkek Lisesi'ne başladı

En yakın arkadaşlarından
İstanbul, Marmara Bölgesi'nde il ve Türkiye'nin en büyük kenti Tarih boyunca çeşitli imparatorluklara başkentlik yapan, 133 milyar dolarlık yıllık üretimiyle Dünyada 34 sırada yer alır Türkiye'nin kültür ve finans merkezidir İstanbul, 41° K, 29° D koordinatlarında yer alır Marmara kıyısı ve İstanbul Boğazı (Boğaziçi) boyunca, Haliç'i de çevreleyecek şekilde Türkiye'nin kuzeybatısında kurulmuştur

Oktay Rıfat ,

Melih Cevdet ile 16 yaşında tanıştı Bu iki arkadaşıyla birlikte lise yıllarında hazırladığı Sesimiz dergisinde ilk yazılarını yayımladı



1933 yılında liseyi bitirdikten sonra İstanbul Üniversitesi Edebiyat Fakültesi, Felsefe Bölümü'ne başladı Ancak,

1935 yılında okuldan ayrılarak yüksek öğrenimini yarıda bıraktı

Şair,


1936’da

Ankara’ya döndü Askere gidene kadar PTT Genel Müdürlüğü Telgraf İşleri Reisliği Milletlerarası Nizamlar Bürosunda memurluk yaptı Bu arada ilk şiirlerini 1936 yılı Aralık ayında Varlık Dergisi'nde Mehmet Ali Sel adı ile yayınladı 1941’de lise arkadaşları Oktay Rıfat ve Melih Cevdet Anday ile birlikte Garip adlı şiir kitabını çıkartarak Garip Şiir Akımının öncülerinden oldu Şiirlerinde yalın bir halk dili kullandı, yergi ve gülmeceden yararlanarak, sıradan yaşantıların şiirinin de yazılabileceğini gösterdi

İkinci Dünya Savaşı nedeniyle askerlik uzatıldığı için 4 yıl askerlik yaptı Askerlikten döndükten sonra 2 yıl kadar Ankara’da Milli Eğitim Bakanlığı Tercüme Bürosu’nda çalıştı Azra Erhat, Oktay Rıfat, Erol Güney ile ortak çeviriler yaptı Ancak 1947’de bakanlıktaki “antidemokratik hava” nedeniyle Tercüme Bürosu’ndaki görevinden istifa etti

Mehmet Ali Aybar’ın yayımladığı Hür ve Zincirli Hürriyet gazetelerinde eleştiriler, kültür ve sanat üzerine yazılar yazdı La Fontaine’in masallarını şiirsel bir dille Türkçeleştirdi Nasrettin Hoca öykülerini de şiire dönüştürdü

1 Ocak 1949 tarihinden itibaren on beş günde bir yayımlanan Yaprak15 Haziran 1950'ye kadar yayımlanan bu dergiyi parasal güçlükler nedeniyle yayımlayamaz olunca Ankara'dan ayrılıp, İstanbul'a döndü

1950 sonbaharında, bir haftalığına geldiği Ankara'da, 10 Kasım 1950 gecesinde, yolda, onarım için kazılmış bir çukura kafa üstü düşerek yaralandı İstanbul'a döndükten sonra, bir arkadaşının evindeyken, durumu birdenbire kötüleştiği için kaldırıldığı Cerrahpaşa Hastanesi'nde, 14 KasımRumelihisarı Mezarlığı'nda toprağa verilmiştir

dergisini çıkarmaya başladı 28 sayıyı tamamen kendi çabası ile çıkardı 1950 tarihinde beyin kanamasından öldü Ölümü, Türkiye'de o güne kadar hiçbir şairin ölümünde görülmemiş bir yankı buldu Orhan Veli Kanık geniş katılımlı bir cenaze töreninin ardından Yazın Yaşamı


Orhan Veli


Orhan Veli'nin edebiyata ilgisi daha ilkokul sıralarında başlamış, lise öğrencisiyken Oktay Rifat ve Melih Cevdet Anday ile arkadaş olmuş, bu dostluk Türk şiirinde bir dönemin başlangıcını oluşturmuştur Lise sıralarında öğretmenleri olan Ahmet Hamdi Tanpınar, Rıfkı Melul Meriç, Halil Vedat Fıratlı ve Yahya Saim Sinanoğlu'nun yakın ilgisini görmüştür Lisede Oktay Rifat ve Melih Cevdet'le Sesimiz diye bir dergi çıkarmıştır Orhan Veli, daha ilk okul beşinci sınıfta iken yazmaya başlamış, ilk öyküsü, eski yazıyla yayımlanan Çocuk Dünyası adlı dergide çıkmıştır Orhan Veli'nin düzyazıdan şiire dönmesinde, kendisinden iki sınıf önde olan Hıfzı Oğuz Bekata'nın etkisi olduğunu bildirmektedir kardeşi Adnan Veli Kanık'ın ilk şiirleri Nahit Sırrı Örik'in teşvikiyle Varlık dergisinde yayımlanmış, şair bu şiirlerin bazıların Mehmet Ali Sel imzasını kullanmıştır Kanık, dönemin İnsan, Ses, Gençlik, Küllük, İnkılâpçı Gençlik gibi dergilerinde de yazmıştır (1936-1942)

Orhan Veli, Moliere'den Rimbaud'ya La Fontaine'den Musset'ye uzanan bir çok da çeviri yapmıştır

Orhan Veli’nin şöhreti şâirliğindedir Şiirlerini, Garip (1941), Vazgeçemediğim (1945), Destan Gibi (1946), Yenisi (1947), Karşı (1949) adlı küçük kitaplarda toplamıştır Bu şiirlerin hepsi ölümünden sonra Bütün Şiirler (1951) adıyla yayınlanmıştır Ayrıca güzel bir halk diliyle nazma çektiği Nasreddin Hoca Hikâyeleri vardır

Eserleri

Garip (1941 – Oktay Rifat ve Melih Cevdet ile birlikte)
Garip (1945 – Yalnız kendi şiirlerinden oluşan genişletilmiş 2 baskı)
Vazgeçemediğim (1945)
Destan Gibi (1946)
Yenisi (1947)
Karşı (1949)
Bütün Şiirleri ( Adam Yayınları, 1951 – 1975)

İstanbul Türküsü

(şiirinden) İstanbul'da Boğaziçinde bir fakir Orhan Veli'yim;
Veli'nin oğluyum,
Tarifsiz kederler içinde,
Urumeli Hisarına oturmuşum;
Oturmuşta bir türkü tutturmuşum:
“İstanbul'un mermer taşları;
Başıma da konuyor, konuyor aman martı kuşları;
Gözlerimden boşanır hicran yaşları;
Edâlım
Senin yüzünden bu hâlim
Horoz ile İnci

(La Fontaine'den çevrilmiş şiiri)

Horozun biri bir gün inci bulur;
Alıp onu kuyumcuya doğrulur
Kuyumcu ne istediğini sorar
O da der ki: “Bu galiba mücevher;
Al da bunu bana biraz darı ver;
O benim daha çok işime yarar
Bir câhile bir kitap mirâs kalır;
Câhil de hemen kitabı alır,
Yol üstündeki kitapçıya uğrar,
Der ki: “Bu kitabı vereyim sana,
Yerine sen üç beş kuruş ver bana;
O benim daha çok işime yarar” Cırcır Böceği ile Karınca Cırcır böceği çaldı saz
Bütün yaz,
Derken kış da geldi, çattı,
Seninkinde şafak attı
Baktı ki yok hiç yiyecek
Ne bir sinek, ne bir böcek,
Kalktı, karıncaya gitti;
Yandı yakıldı âh etti
üç beş buğdaydan ne çıkar,
Gelecek mevsime kadar,
Bir kaç tâne borç istedi
“İnayet buyurun” dedi
“Yemin billah ederim,
Eylüle kalmaz öderim
İşin kötüsü, karınca
Borca hiç alışmamıştı,
Bu ricaya çıkıştı;
“Ne yaptınız yaz boyunca?”
“Ne mi yaptım? Saz çaldım, saz!”
“Ya öyle mi? Demek ki siz
Yazı sazla geçirdiniz;
Şimdi de oynayın biraz” La Martine'den de çeviriler yapmıştır Şu manzume “Göl” şiirinden bir parçadır: Ebedî gecesinde bu dönüşsüz seferin
Hep başka sâhillere doğru sürüklenen biz
Zaman adlı denizde bir an, bir lahza için
Demirleyemez miyiz?
Yapıtları

Şiir:

Garip, (1941- O Rifat ve M Cevdet ile birlikte), Vazgeçemediğim (1945), Destan Gibi (1946), Yenisi (1947), Karşı (1949), Nasrettin Hoca Hikâyeleri (1949), Bütün Şiirleri (1951)

Düzyazı:

Nesir Yazıları (1953), Edebiyat Dünyamız (1975), Bütün Yazıları (1982- 1 Cilt "Sanat Edebiyat Dünyamız", 2 Cilt "Bindiğimiz Dal") Çeviri:

Bir Kapı Ya Açık Durmalı Ya Kapalı (1943- A De Musset'den), Scapin'in Dolapları (1944- Moliere'den), Fransız Şiiri Antolojisi (1947), WShakespeare, Hamlet Ve Venedikli Tüccar (1949- C Labm'dan - Ş Erdeniz'le), Saygılı Yosma (1961- J P Sartre'den), Batıdan Şiirler (1963)

Orhan Veli Şiirleri

HÜRRİYETE DOĞRU

Gün doğmadan
Deniz daha bembeyazken çıkacaksın yola
Kürekleri tutmanın şehveti avuçlarında
İçinde bir iş görmenin saadeti
Gideceksin
Gideceksin ırıpların çalkantısında
Balıklar çıkacak yoluna karşıcı
Sevineceksin
Ağları silkeledikçe
Deniz gelecek eline pul pul
Ruhları sustuğu vakit martıların
Kayalıklarındaki mezarlarında
Birden
Bir kıyamettir kopacak ufuklarda
Denizkızları mı dersin, kuşlar mı dersin
Bayramlık seyranlar mı dersin, şenlikler cümbüşler mi
Gelin alayı, teller, duvaklar, donanmalar mı
Heeeey
Ne duruyorsun be at kendini denize
Geride bekleyenin varmış aldırma
Görmüyor musun her yanda hürriyet
Yelken ol, kürek ol, dümen ol, balık ol, su ol
Git gidebildiğin yere
KİTABE-İ SENGİ MEZAR I

Hiçbir şeyden çekmedi dünyada
Nasırdan çektiği kadar;
Hatta çirkin yaratıldığından bile
o kadar müteessir değildi;
Kundurası vurmadığı zamanlarda
Anmazdı ama Allahın adını,
Günahkar da sayılmazdı
Yazık oldu Süleyman Efendi'ye
KİTABE-İ SENGİ MEZAR II

Mesele falan değildi öyle,
To be or not to be kendisi için;
Bir akşam uyudu;
Uyanmayıverdi
Aldılar, götürdüler
Yıkandı, namazı kılındı, gömüldü
Duyarlarsa öldüğünü alacaklılar
Haklarını helal ederler elbet
Alacağına gelince
Alacağı yoktu zaten rahmetlinin
KİTABE-İ SENGİ MEZAR III

Tüfeğini depoya koydular,
Esvabını başkasına verdiler
Artık ne torbasında ekmek kırıntısı,
Ne matrasında dudaklarının izi;
öyle bir rüzgar ki,
Kendi gitti,
İsmi bile kalmadı yadigar
Yalnız şu beyit kaldı,
Kahve ocağında, el yazısıyla:
"ölüm Allah'ın emri,
"Ayrılık olmasaydı"
SABAHA KADAR

Şu şairler sevgililerden beter;
Nedir bu adamlardan çektiğim?
Olur mu böyle, bütün bir geceyi
Bir mısraın mahremiyetinde geçirmek? Dinle bakalım, işitebilir misin
Türküsünü damların, bacaların
Yahut da karıncaların buğday taşıdıklarını
Yuvalarına? Beklemesem olmaz mı güneşin doğmasını
Kullanılmış kafiyeleri yollamak için,
Kapıma gelecek çöpçülerle,
Deniz kenarına? Şeytan diyor ki: "Aç pencereyi;
"Bağır, bağır, bağır, sabaha kadar"
GüZEL HAVALAR

Beni bu güzel havalar mahvetti,
Böyle havada istifa ettim
Evkaftaki memuriyetimden
Tütüne böyle havada alıştım,
Böyle havada aşık oldum;
Eve ekmekle tuz götürmeyi
Böyle havalarda unuttum;
Şiir yazma hastalığım
Hep böyle havalarda nüksetti;
Beni bu güzel havalar mahvetti
ANLATAMIYORUM

Ağlasam sesimi duyar mısınız,
Mısralarımda;
Dokunabilir misiniz,
Gözyaşlarıma, ellerinizle? Bilmezdim şarkıların bu kadar güzel,
Kelimelerinse kifayetsiz olduğunu
Bu derde düşmeden önce Bir yer var, biliyorum;
Her şeyi söylemek mümkün;
Epeyce yaklaşmışım, duyuyorum;
Anlatamıyorum
SERESERPE

Uzanıp yatıvermiş sereserpe
Entarisi sıyrılmış hafiften
Kolunu kaldırmış kolluğu görünüyor
Bir eliyle de göğsünü tutmuş
İçinde kötülük yok biliyorum
Yok, benim de yok ama
Olmaz ki
Böyle de yatılmaz ki
DENİZİ öZLEYENLER İçİN

Gemiler geçer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler, damların üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret,
"Bakar bakar ağlarım" Hatırlarım ilk görüşümü dünyayı,
Bir midye kabuğunun aralığından:
Suların yeşili, göklerin mavisi,
Lapinaların en harelisi
Hâlâ tuzlu akar kanım
İstiridyelerin kestiği yerden Neydi o deli gibi gidişimiz,
Bembeyaz köpüklerle, açıklara!
Köpükler ki fena kalpli değil,
Küpükler ki dudaklara benzer;
Köpükler ki insanlarla
Zinaları ayıp değil Gemiler geçer rüyalarımda,
Allı pullu gemiler, damların üzerinden;
Ben zavallı,
Ben yıllardır denize hasret
KAPALI ÇARŞI

Giyilmemiş çamaşırlar nasıl kokar bilirsin,
Sandık odalarında;
Senin de dükkanın öyle kokar işte
Ablamı tanımazsın,
Hürriyette gelin olacaktı, yaşasaydı;
Bu teller onun telleri,
Bu duvak onun duvağı işte
Ya bu camlardaki kadınlar?
Bu mavi mavi,
Bu yeşil yeşil fistanlı
Geceleri de ayakta mı dururlar böyle?
Ya şu pembezar gömlek?
Onun da bir hikayesi yok mu?
Kapalı çarşı deyip te geçme;
Kapalı çarşı,
Kapalı kutu
İSTANBUL'U DİNLİYORUM

İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
önce hafiften bir rüzgar esiyor;
Yavaş yavaş sallanıyor
Yapraklar, ağaçlarda;
Uzaklarda, çok uzaklarda,
Sucuların hiç durmayan çıngırakları;
İstanbul'u dinliyorum gözlerim kapalı İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Kuşlar geçiyor, derken;
Yükseklerden, sürü sürü, çığlık çığlık
Ağlar çekiliyor dalyanlarda;
Bir kadının suya değiyor ayakları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Serin serin Kapalı çarşı;
Cıvıl cıvıl Mahmutpaşa;
Güvercin dolu avlular
çekiç sesleri geliyor doklardan,
Güzelim bahar rüzgarında, ter kokuları;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Başında eski alemlerin sarhoşluğu,
Loş kayıkhaneleriyle bir yalı;
Dinmiş lodosların uğultusu içinde
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir yosma geçiyor kaldırımdan;
Küfürler, şarkılar, türküler, laf atmalar
Bir şey düşüyor elinden yere;
Bir gül olmalı;
İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı; İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı;
Bir kuş çırpınıyor eteklerinde;
Alnın sıcak mı değil mi, biliyorum;
Dudakların ıslak mı değil mi, biliyorum;
Beyaz bir ay doğuyor fıstıkların arkasından
Kalbinin vuruşundan anlıyorum;
İstanbul'u dinliyorum
GÜN OLUR

Gün olur alır başımı giderim
Denizden yeni çıkmış ağların kokusunda
Şu ada senin şu ada benim
Yelkovan kuşlarının peşisıra Dünyalar vardır düşünemezsiniz
çiçekler gürültüyle açar
Gürültüyle çıkar duman topraktan Hele martılar hele martılar
Her bir tüylerinde ayrı bir telaş Gün olur başım kadar mavi
Gün olur başım kadar güneş
Gün olur deli gibi
BİRDENBİRE

Her şey birdenbire oldu
Birdenbire vurdu gün ışığı yere;
Gökyüzü birdenbire oldu;
Mavi birdenbire
Her şey birdenbire oldu;
Birdenbire tütmeye başladı duman topraktan;
Filiz birdenbire oldu, tomurcuk birdenbire
Yemiş birdenbire oldu Birdenbire,
Birdenbire;
Her şey birdenbire oldu
Kız birdenbire, oğlan birdenbire;
Yollar, kırlar, kediler, insanlar
Aşk birdenbire oldu,
Sevinç birdenbire
YAŞAMAK

Biliyorum, kolay değil yaşamak,
Gönül verip türkü söylemek yâr üstüne;
Yıldız ışığında dolaşıp geceleri,
Gündüzleri gün ışığında ısınmak;
Şöyle bir fırsat bulup yarım gün,
Yan gelebilmek çamlıca tepesine
-Bin türlü mavi akar Boğaz'dan-
Her şeyi unutabilmek maviler içinde Biliyorum, kolay değil yaşamak;
Ama işte
Bir ölünün hâlâ yatağı sıcak,
Birinin saati işliyor kolunda
Yaşamak kolay değil ya kardeşler,
ölmek de kolay değil; Kolay değil bu dünyadan ayrılmak
SİZİN İÇİN

İnsanlığa Sizin için, insan kardeşlerim,
Her şey sizin için;
Gece de sizin için, gündüz de;
Gündüz gün ışığı, gece ay ışığı;
Ay ışığında yapraklar;
Yapraklarda merak;
Yapraklarda akıl;
Gün ışığın da binbir yeşil;
Sarılar da sizin için, pembeler de;
Tenin avuca değişi,
Sıcaklığı,
Yumuşaklığı;
Yatıştaki rahatlık;
Merhabalar sizin için;
Sizin için liman da sallanan direkler;
Günlerin isimleri,
Ayların isimleri,
Kayıkların boyaları sizin için;
Sizin için postacının ayağı,
Testicinin eli;
Alınlardan akan ter,
Cepheler de harcanan kurşun;
Sizin için mezarlar,mezar taşları,
Hapishaneler, kelepçeler, idam cezaları;
Sizin için;
Her şey sizin için
SÖZ

Aynada başka güzelsin
Yatakta başka
Aldırma söz olur diye
Tak takıştır
Sür sürüştür
İnadına gel
Piyasa vakti
Muhallebiciye
Söz olurmuş
Olsun
Dostum değil misin
BAYRAM

Kargalar, sakın anneme söylemeyin
Bugün toplar atılırken evden kaçıp
Harbiye Nezareti�ne gideceğim
Söylemezseniz size macun alırım
Simit alırım, horoz şekeri alırım
Sizi kayık salıncağına bindiririm kargalar
Bütün zıpzıplarımı size veririm
Kargalar, ne olur anneme söylemeyin
PAZAR AKŞAMLARI

Şimdi kılıksızım, fakat
Borçlarımı ödedikten sonra
İhtimal bir kat da yeni esvabım olacak
Ve ihtimal sen
Yine beni sevmeyeceksin
Bununla beraber pazar akşamları
Sizin mahalleden geçerken
Süslenmiş olarak
Zannediyor musun ki ben de sana
Şimdiki kadar kıymet vereceğim?

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.