![]() |
Tasavvuf |
![]() |
![]() |
#1 |
Equinox
![]() |
![]() Tasavvuf![]() TASAVVUF Tasavvufun Menşei: Tasavvufun başlangıcı Resulullah Aleyhisselâm’ın ve Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtının yaşayışlarında görülmektedir ![]() ![]() Kaynağı Kur’an-ı kerim ve Hadis-i şerif’lerdir ![]() Asr-ı saâdet’te tasavvuf adı ve mutasavvıf adı ile anılan zümre yoktu ![]() ![]() Saâdet asrında en yüksek mevkiyi, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizle sohbet şerefine eren Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtı almışlardı ![]() ![]() ![]() ![]() Müslümanlar onlar için “Sahabi” olmaktan daha üstün bir tâzim ünvanı tasavvur etmiyorlardı ![]() ![]() ![]() ![]() İslâmî ilimler ilk devirlerde bir bütündü ![]() ![]() ![]() ![]() • Ashâb-ı kiram Tarikat-ı aliye’nin ne olduğunu bilmiyordu, amma yaşıyordu ![]() ![]() ![]() ![]() O Nur’un sohbetinde bulunmakla, Allah-u Teâlâ onları lütfu ile dolduruyordu ![]() ![]() ![]() Ashâb-ı kiram Tarikat-ı aliye ile meşgul olmamıştır, çok az olmuştur ![]() ![]() “Seninle beraber olanlardan bir tâife de kalkıyorlar ![]() Âyet-i kerime’sinde belirtildiği üzere, fazla ibadetleriyle seçilmişlerdi ![]() Dikkat edilirse görülür ki, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz zikrullah için çok seyrek halka toplamıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- Efendimiz, Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz kendilerine göre bir ders vermişlerdi, fakat yaygın değildi ![]() Çünkü onlar Hazret-i Kur’an’ın nuru ile nurlanmış, feyzi ile feyizlenmişlerdi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bu müridan da aynı şekildedir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() O yol ile bu yol bu noktada da bitişiyor ![]() Her ne kadar mâneviyat yoluna ağırlık veriyorsa da birçok müridan bunun ciddiyetle farkında değil ![]() Ashâb-ı kiram da böyle idi ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() • Ashâb-ı kiram ve Tâbiîn devirlerinden sonra muhtelif ilimlerle uğraşanlara, uğraştıkları ilimlere göre isimler verilmişti ![]() ![]() İşte bu arada rûhî kabiliyetlerini geliştirmeye çalışan ve Allah yoluna sülûk eden zümrenin yoluna da “Tasavvuf” adı verildi ![]() İlk devirlerde zühdî bir hareket tarzında başlayan tasavvuf; İslâm dininin kendi bünyesinde doğmuş, gerçek canlılığının ve tazeliğinin bir devamı niteliğinde gelişmiştir ![]() ![]() ![]() Zühd hareketi “Mutasavvıfe” adı ile bir topluluk meydana getirince tasavvuf sistemleşmeye başladı ![]() ![]() Bedenî ameller için hükümler konduğu gibi, kalbî ameller için de hükümler kondu ![]() ![]() Zâhirî fıkhın hükümleri Kur’an-ı kerim’de ve Sünnet-i seniyye’de bulunduğu gibi, bâtınî fıkhın hükümleri de Kur’an-ı kerim’de ve Sünnet-i seniyye’de bulunmaktadır ![]() İslâm dini ruh ile bedenin birleşip kemâle erdiği bir dindir ![]() ![]() Namaz, oruç ve diğer amellerin zâhirî bir şekli varsa ve bunlar zâhirî fıkhın mevzusunu teşkil ediyorsa; yine bu ibadetlerin aynı şekilde huzur ve huşû gibi bâtınî bir şekli de vardır ![]() ![]() Fıkıh konularının dört mezhep imamı tarafından toparlanıp sistemleştirildiği ve bu imamların adları ile anılmaya başlandığı gibi; zikrin cehri kısmını Abdülkadir Geylâni -kuddise sırruh- Hazretleri, hafi kısmını ise Muhammed Bahaüddin Şâh-ı Nakşibend -kuddise sırruh- Hazretleri sistemleştirmişlerdir ![]() ![]() Bundan sonra çeşitli kollar zuhur etmiş ise de, hepsinin aslı birdir ![]() ![]() ![]() Tasavvufun Lüzumu: Tasavvuf, İslâmî ilimlerin özü ve kaynağıdır ![]() ![]() ![]() Tasavvufun asıl gayesi süzülmektir ![]() ![]() “Koca bir adam olarak girdim, zerre hakîr olduğumu bildim ![]() Tasavvuftan gaye budur ![]() ![]() Tarikat-ı aliye münevver bir yoldur ![]() ![]() ![]() Hiç şüphesiz ki bu da, Fenâfillâh’a ermiş bir Mürşid-i kâmil’in taht-ı terbiyesine girmekle gerçekleşir ![]() ![]() ![]() Çünkü Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde: “İçinizde ![]() ![]() ![]() ![]() O’nu görünceye kadar bir bir perdeleri kaldırmak gerekiyor, ki O’na vâsıl olmuş olsun ![]() Her yolun çalışması dıştan olur, fakat hiç şüphesiz ki bu yolun çalışması içten olur ![]() • Tarikat kelime mânâsı itibarı ile “Yol” demektir ![]() ![]() “Allah’a ulaşan yollar mahlûkatın nefesleri adedincedir ![]() Lüzumu ise Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerle ispat edilmiştir ![]() Allah-u Teâlâ Âyet-i kerime’sinde: “Sizden her biriniz için bir şeriat ve bir yol tayin ettik ![]() ![]() Fahrüddin-i Râzi -rahmetullahi aleyh- Hazretleri ve diğer bazı müfessirler bu Âyet-i kerime’ye: ”Ey kullarım! Sizin her birinize iki şeyi vâcip ettim ![]() ![]() ![]() ![]() “Minhac” kelimesinden kastedilen münevver yol “Şeriatın güzelliklerinin bütünü” olduğuna göre, şeriat yolun başı, tarikat da devamıdır ![]() • Bilindiği gibi ümmet-i Muhammed -sallallahu aleyhi ve sellem-in havassı derecesinde bulunan kâmil zevât-ı kiram’ın en son arzu ve isteği, Allah-u Teâlâ ile sevgi zinciri kurabilmektir ![]() Bu ise; “Resulüm! Onlara söyle: Eğer Allah’ı seviyorsanız bana tâbi olun ki, Allah da sizi sevsin ve günahlarınızı bağışlasın ![]() Âyet-i kerime’sine göre, ancak Sünnet-i seniye’ye harfiyyen uymakla gerçekleşeceğinden, her hâl-ü kârda bir tarikata başvurmak zaruridir ![]() Ve buna benzer birçok Âyet-i kerime’ler vardır ![]() Zikrullah Emr-i Şerif’i: Zikrullah bütün müslümanlara ilâhî bir emir gereğidir ![]() Allah-u Teâlâ Kur’an-ı kerim’inde: “Benim zikrim için namaz kıl!” (Tâhâ: 14) Âyet-i kerime’si ile dinin direği ve temeli, ibadetlerin rehberi olan namazı emretmiş olduğu gibi; “Ey iman edenler! Allah’ı çok çok zikredin!” (Ahzâb: 41) Âyet-i kerime’sinde de Zât-ı akdes’ini zikretmeyi emretmiştir ![]() ![]() Kur’an-ı kerim’de diğer ibadetler için “Çok çok namaz kılınız!”, “Çok çok oruç tutunuz!” gibi ifadeler olmamasına karşılık “Allah’ı çok çok zikrediniz!” gibi ifadelerin bulunması, Zikrullah’ın ne kadar önemli bir ibadet olduğunu göstermeye yeterlidir ![]() Bir Âyet-i kerime’de: “Zikrullah elbette en büyük (ibadet)tir ![]() ![]() Zikrullahtan daha büyük, daha üstün bir şey yoktur ![]() ![]() Diğer bir Âyet-i kerime’de ise: “Namazı bitirdiğiniz zaman ayakta iken, otururken ve yanlarınız üzerinde yatarken de Allah’ı zikredin ![]() ![]() Bu emre uyan ve gereğini icrâ edenler Hakk’ın sevgisini kazanırlar ![]() Zahirde kalanlar Âyet-i kerime ve Hadis-i şerif’lerdeki zikri, yalnız namaz olarak kabul ediyorlar ![]() ![]() ![]() Bunun gibi birçok Âyet-i kerime’ler ile Allah-u Teâlâ zikrullahı evvelâ Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimize, sonra da ümmet-i muhteremesine emir buyurmuştur ![]() Allah-u Teâlâ: “Allah’ı unuttuklarından dolayı Allah’ın da kendilerini kendilerine unutturduğu kimseler gibi olmayın ![]() ![]() Âyet-i celile’si gereğince zikir ve fikirden gafil olan müminleri “Fâsık” kelimesi ile vasıflandırıyor ![]() Allah-u Teâlâ’nın bir kulunu sevmesi, muhakkak ki o kulun zikrullahı sevmesi ve iştigal etmesi ile kaimdir ![]() ![]() Kalbî ve Cehrî Zikrullah: İnsanların mizaçları yaratılış itibarı ile değişik olduğundan, Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz bu emr-i ilâhî’yi alınca; “Cenâb-ı Hakk benim göğsüme ne döktüyse, ben de onu olduğu gibi Ebu Bekir’in göğsüne boşalttım ![]() ![]() ![]() Hadis-i şerif’inin ifade ettiği mânâ gereğince, Hazret-i Ebu Bekir Sııddık -radiyallahu anh- Efendimizi çağırıp “Kalbî” zikri telkin ederek ona öğretmiş ve Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtına tâlim etmesini kendisine emir buyurmuştur ![]() Aynı şekilde Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimize de “Cehrî” zikri talim edip, diğer Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtına telkin etmesini emretmiştir ![]() ![]() Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtı da öğrendikleri usûl üzere kalbî ve cehrî zikirleri icra etmişlerdir ![]() Hazret-i Ali -radiyallahu anh- Efendimiz Ashâb-ı kiram -radiyallahu anhüm- Hazerâtını vasfederken: “Onlar Allah-u Teâlâ’yı zikrederken, rüzgarlı bir günde sallanan ağaç gibi sallanırlardı ![]() ![]() ![]() ![]() Bu itibarla zikir ikiye ayrılmış, birincisine “Sıddıkiye”, ikincisine “Aleviye” adı verilmiştir ![]() Bu nurun, bu ilâhî feyzin kaynağı Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizdir ![]() ![]() Daha sonra ikiden onikiye ayrılmıştır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hazret-i Ebu Bekir -radiyallahu anh- Efendimizden Bayezid-i Bestâmî -kuddise sırruh- Hazretlerinin zamanına gelinceye kadar bu hafî yol “Tarikat-ı Sıddıkiye” adı ile anılıyordu ![]() ![]() • Ve bu yol o günden bu güne, Pirân-ı izam -kaddesallahu esrârehüm- Hazerâtının el ve gönüllerinde zamanımıza kadar teselsülen gelmiştir ![]() ![]() ![]() İmâm-ı Rabbâni -kuddise sırruh- Hazretleri: “Tevatür ile dinde sabit olanı inkâr etmek küfürdür ![]() ![]() Tasavvufun Önemi: Tarikat-ı aliye’ye dahil olan bir sâlik: “Nefsini temizleyen kurtulmuştur ![]() Âyet-i kerime’sinde buyurulduğu üzere kalbini, mâsivânın bataklık ve bulanıklıklarından temizleyerek mârifet evi ve muhabbet yurdu hâline getirir ![]() Tarikat, şeriat-ı mutahharanın hâdimidir, yardımcısıdır ![]() ![]() Kalb temiz olursa, kişiyi ibâdet ve taate sevkeder ![]() ![]() ![]() Yeryüzünde mevcut bu kadar sular vardır, menbaı birdir ![]() ![]() ![]() Kalplerinde nur olanlar hikmetli, feyizli ve tesirli olur ![]() Bir insan zâhirini süslemek için Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem-Efendimizin şeriatına; bâtınını ziynetlendirmek, iç dünyasını nurlandırmak için de tarikatına ittiba eylemelidir ![]() ![]() İç âleme intikal etmek ancak farz ve nafile ibadetlerle kazanılır ![]() ![]() Bir insan söz ve davranışlarına ilâhî hükümler çerçevesinde yön vermezse onun tarikattan feyz alamayacağı açık bir gerçektir ![]() ![]() Şurası çok iyi bilinmelidir ki, tarikatların hepsine Allah-u Teâlâ’nın emr-i şerif’i ile sülûk edilmiştir ![]() ![]() ![]() Tasavvuf sadece kâl değil, bir hâl ilmidir, bir tatbikattır ![]() ![]() Tarikat-ı aliye’ye dehalet etmekten maksat, şeriatte inanılması gereken şeylere karşı yakîn hâsıl olmasıdır ![]() ![]() Mesela Allah’ın varlığını önce işiterek inanan insan; bularak, anlayarak inanmaya başlar, imanı kemâle erer ![]() Diğer taraftan ibadetleri yapabilmek için nefs-i emmâreden ileri gelen güçlükler ortadan kalkar, ibadetler kolaylıkla ve seve seve yapılır ![]() • İlmi ve ameli elde etmek için şeriatten istifade edilmiştir ![]() ![]() “Seyr-i ilâllah” mesafesi keşfedilmedikçe, yani Allah-u Teâlâ’ya doğru olan yol gidilmedikçe, “Seyr-i fillâh” hasıl olmadıkça, tam ihlâs elde edilemez ![]() ![]() Avamın hepsi, bazı ibadetlerinde az da olsa, güçlükle elde edebilir ![]() Asıl ihlâs odur ki, bütün sözlerinde, işlerinde ve hareketlerinde kendiliğinden, kolayca meydana gelir ![]() Böyle bir ihlâsın elde edilmesi için Allah-u Teâlâ’dan başka hiçbir şeye tapınmamak, bir şeye düşkün olmamak lâzımdır ![]() ![]() ![]() Zorlama olmaksızın ele geçen ihlâs devamlıdır ve bu ihlâs, Hakk’al-yakîn mertebesinde hâsıl olur ![]() İşte bu mertebeye varan veliler, her yaptıkları işi Allah için yaparlar, nefisleri için değil ![]() Tasavvuf yolunda ilerleyenlerin ilimde ve amelde kazançları olur ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() • İlim ve hakikat âleminde imanın kemâlleşmesine büyük bir âmil, zühd ve takva ile başlayıp olgun dimağlarda bir felsefe olan tasavvufun; bir takım müfsid telakkiler altında zan, nam ve menfaatler sebebiyle safiyeti ve aslı kaybettirilmeye çalışılmıştır ![]() Bazı câhilleri marifet ehli zannıyla aldatan, taassub ehli birkaç sahte mürşidin tasavvuf iddiasında bulunmaları, fikirlerde kararsızlık husule getirmiştir ![]() İslâm dininin düşmanları çeşitli tertipler kurmuşlar, hakikatı insafsızca koparmaya kalkışmışlardır ![]() Her gülün dikeni, her güzelin bir zıddı ve düşmanı olduğu gibi, hakikat ehlinin de düşmanı çoktur ![]() ![]() Tarikatın fazilet ve meziyeti, İslâm din düşmanlarının tutum ve davranışlarından daha iyi öğrenilir ![]() Zira dikkat edilirse nerede Allah ve Resul’üne yakın, doğru-dürüst bir insan görülürse, ister tarikat ehli olsun ister olmasın, hemen tarikatçı damgasını vuruyorlar ![]() Tarikat-ı münevvere Cenâb-ı Peygamber -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimizin söz ve davranışlarından ibarettir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Hakikatte tasavvuf gerçek kardeşliği, müminlere kardeş nazarı ile bakmayı, birlik ve beraberliği sağlar ![]() ![]() ![]() ![]() Bu münevver yolun hakikat erleri din uğruna malları ile, canları ile, aç-susuz olarak sırf Allah için uğraşmışlar, hem ibâdet, hem de mücadele-mücahede etmişler, bu surette İslâm birliğini bozacak en ufak bir fitnenin dahi meydan bulmamasına gayret sarfetmişlerdir ![]() Çünkü onlar Allah-u Teâlâ’nın biricik Habib-i Ekrem’i Muhammed Aleyhisselâm’ın ahlâkı ile ahlâklanmışlar, tabiatı ile tabiatlanmışlardır ![]() ![]() Bugünkü bu bunalım içinde hayat bulan yine onlardır ![]() ![]() • Allah-u Teâlâ zâhiri ilimlerin öğrenilmesi için yeryüzünden âlimleri eksik etmediği gibi, bâtınî ilimleri öğretmek için tarikat ehlini de eksik etmemiştir ![]() ![]() Âyet-i kerime’de: “Yarattıklarımızdan öyle bir topluluk da vardır ki, onlar Hakk’a iletirler ve Hakk ile hüküm verirler ![]() ![]() Bu tertemiz vazife manevî bir miras olarak nebîlerden âlimlere intikal etmiştir ![]() ![]() Her zamanda olduğu gibi bugün de tasavvuf aynen mevcuttur ![]() ![]() ![]() Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmuşlardır: “Ebu Bekir’in kapısından başka, mescide açılan bütün kapıları kapatınız ![]() Bu Hadis-i şerif’e Şeyh Es’ad Efendi -kuddise sırruh- Hazretlerimiz: “Allah’ım! Bütün tarikatların pîri kesildiği zaman Ebu Bekir’in yolunu kıyamete kadar baki kıl ![]() ![]() Allah-u Teâlâ zâhirî ilimlerin öğrenilmesi için yeryüzünden âlimleri eksik etmediği gibi, bâtınî ilimleri öğretmek için tarikat ehlini de eksik etmemiştir ![]() Resulullah -sallallahu aleyhi ve sellem- Efendimiz diğer bir Hadis-i şerif’lerinde şöyle buyurmaktadır: “Her asırda benim ümmetimden Sâbikûn (öncüler) vardır ![]() Bunlar yüz senede bir gönderilirler ![]() ![]() ![]() Bunlar Resulullah Aleyhisselâm’ın vekilidir ![]() ![]() Akıtılan bu mânevî ve ruhânî feyizlerle kalbinin diriltilmesini arzu edenler, kalplerini evliyâullahın ruhâniyetinin teveccühüne arzetmelidirler ![]() Tarik-ı İbadet, Tarik-ı Terakki: Tarik ikidir: 1 ![]() ![]() 2 ![]() ![]() ![]() Şâh-ı Nakşibend -kuddise sırruh- Abdülkadir Geylâni -kuddise sırruh- ve nice evliyâullah hazerâtı hep bu yolda yetiştiler ve yetiştirdiler ![]() İlim ve amel gibi çok değerli iki hususiyete sahip olan bu hakikat yolunun yolcularının; nefsin bozgunculuğundan ve şeytanın hilelerinden korunup kurtulmaları, mânevî kuvvetlerin ruhânî yardımları sayesinde mümkün olmuştur ![]() Kurmay olmayan bir subayın paşa olamayacağı gibi, zâhirî ilimlerin yanında batınî ve ledünî ilimleri de tahsil etmeyen, gizli ilimlere vâkıf olmayanlar Fenâfirrasul ve Fenâfillâh’a ulaşamazlar ![]() Âyet-i kerime’de: “Biz dilediğimizi derecelerle yükseltiriz ![]() ![]() ![]() Allah-u Teâlâ onları sever, onlar da O’nu severler ![]() ![]() Kınayıcı hiçbir kimsenin kınamasına bakmazlar ve korkmazlar ![]() ![]() ![]() Tasavvuf Kelimesi: Tasavvuf kelimesi her harfi itibâriyle birçok mânâlar ihtivâ etmektedir ![]() TE harfi tevbeye delâlet eder, tevbeye çağırır ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bâtınî tevbe ise; kötü işler tamamen iyiliğe çevrilecek ![]() ![]() ![]() SAD harfinden murad, insanın sâfileşmesidir ![]() ![]() ![]() ![]() VAV Velâyet makamını ifade eder ![]() “Erden Hakk’a ermek gerek, Erenleri bulmak gerek ![]() Bulmaz isen sen onları, Can ve dilden sevmek gerek ![]() Sevenler buldu anları, Erişti Hakk’a canları, Bütün oldu imanları, Can ve dilden sevmek gerek ![]() Çünkü bu yola giren insanın gayesi Hakk’a kavuşmaktır ![]() ![]() ![]() Şâh-ı Nakşibend -kuddise sırruh- Hazretleri buyuruyorlar ki: “Ben kendiliğimden Hakk’a ulaşmak istedim ![]() ![]() ![]() ![]() Velâyet makamına çıkan insanlar şu Âyet-i kerime’nin mazharı olurlar: “İyi bilin ki, Allah’ın veli kulları için hiçbir korku yoktur, onlar mahzun da olmayacaklardır ![]() Niçin Evliyâullah’a korku yoktur? Çünkü onlar dünyada çok korktular, hiçbir zaman emin olmadılar ![]() ![]() ![]() Hıfz-u himâyeye aldığı için Allah-u Teâlâ onlara büyük günah işletmez, küçük günahlarını da tevbe ile affeder ![]() ![]() FE Fenâ makamı demektir ![]() ![]() ![]() ![]() “Muhakkak ki Allah sabredenlerle beraberdir ![]() Âyet-i kerime’sinin sırrı tecelli eder ![]() Her zerrede O’nun tasarrufu görülür, her varlık O’nun aynası olur ![]() Ulemâ-i Kiram ve Tasavvuf: Zâhir ulemâsının muttaki olanları kalp erbâbının ve bâtın ulemâsının üstünlük ve faziletini daima tasdik ederlerdi ![]() İmam Şâfii -rahmetullahi aleyh- Hazretleri Şeybân Râî -kuddise sırruh- isminde evliyâ-i kiramdan bir zâtın huzurunda, mektebe giden bir çocuk gibi diz çöker ve yapacağı işleri kendisinden sorardı ![]() Onun bu durumunu bazı âlimler hazmedemediler ![]() ![]() ![]() Bir defasında İmam Ahmed bin Hanbel -rahmetullahi aleyh- Hazretleri ile İmam Şâfii -rahmetullahi aleyh- Hazretleri kazaya kalmış namazların nasıl kılınacağı hususunda konuşurlarken, yanlarına Şeybân Râî -kuddise sırruh-Hazretleri gelmişti ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() İmam Ahmed -rahmetullahi aleyh-, çobanın mehâbetinden dolayı kendinden geçip yere düşmüş, ayılınca velilerin çobanı böyle olursa, âlimlerinin ne mertebede oldukları üzerinde düşünmüş ve muhabbet yoluna sülûk etmiştir ![]() Nitekim İmam-ı Âzam -rahmetullahi aleyh- Hazretleri, evliyâ-i kiram’dan İbrahim Ethem -kuddise sırruh- Hazretleri için: “Seyyidimiz, efendimiz İbrahim” buyururlardı ![]() ![]() ![]() ![]() Onlar bütün bu hakîkatlara vâkıf ve vâris olduktan sonra imametten velâyete nail olmuşlardır ![]() İmam-ı Âzam -rahmetullahi aleyh- Efendimiz o kadar büyük bir âlimdir ki, İbrahim Ethem -kuddise sırruh- Hazretlerinin Hakk ile olduğunu gördü, bildi ve söyledi ![]() Bunu biraz açalım ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bilen ve görebilen için zâhiri ilimle batınî ilimler arasında bu kadar açık farklar vardır ![]() Onların içinde Hakk var ![]() ![]() ![]() ![]() “Eğer şu iki sene olmasaydı, Numan helâk olurdu ![]() ![]() Fakirin kanaatına göre bu ene kabuğunu son iki senede delmiş, hiçliğini bilmiş ve Hakk’a vâsıl olmuş ![]() Esas budur ![]() ![]() Ey kendinde ilim ve varlık gören kendini bilmeyenler! Bu beyandan ibret al da, helâk olmaktan kurtul ![]() İmam-ı Âzam -rahmetullahi aleyh- Efendimiz böyle buyurdu, sen kim oluyorsun? • Allâme Seyyid Şerif Cürcânî -kuddise sırruh- Hazretleri Yakup Çerhî -kuddise sırruh- Hazretlerine intisab etmiş, daha sonra şeyhi onu kendi mürşidi olan Alâeddin Attar -kuddise sırruh- Hazretlerine götürmüş ![]() “Yakup Çerhî’ye intisab etmeden önce râfizî imişim ![]() ![]() ![]() Buna benzer daha birçok misaller vardır ![]() İmam-ı Gazâlî ve Tasavvuf: İmâm-ı Gazâli -kuddise sırruh- Hazretleri hicri beşinci asrın en büyük âlimlerindendi ve kendisine “Hüccetül-İslâm” ünvanı verilmişti ![]() ![]() ![]() Buna rağmen içindeki boşluğu dolduramıyordu, bir türlü tatmin olamamıştı ![]() Nihayetinde tasavvufa yönelmiş, on yıl kadar süren bir inziva hayatına çekilmiş, seyr-ü sülûk yolundaki zevki tattıktan sonra durumunu şu şekilde dile getirmiştir: “ ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “Yakinen anladım ki, sûfiler hakikaten Allah yolunu bulan kimselerdir ![]() ![]() ![]() Dünyadaki bütün akıllı insanların akılları, hikmet sahiplerinin hikmetleri, şeriatın bütün teferruatını bilen zâhir ulemâsının ilimleri, onların gidişat ve ahlâkından bir şey değiştirmek ve yerine daha iyisini koymak üzere bir araya gelseler, buna muvaffak olamazlar ![]() Onların zâhir ve bâtınlarındaki hareket ve duyguların hepsi, Nübüvvet kandilinin nûrundan alınmıştır ![]() ![]() Eğer insanlar bu nurdan istifade etseydi, onlar da İmam-ı Gazâlî -kuddise sırruh- Hazretleri gibi hakikatı anlardı ![]() Ey kendinde varlık gören! Hüccet’ül-İslâm olan İmâm-ı Gazali -kuddise sırruh- Hazretlerinin bu durumundan ibret al da şu varlığından soyun ![]() Bediüzzaman ve Tasavvuf: Bediüzzaman -kuddise sırruh- Hazretleri İstanbul’a geldiği yıllarda Erenköy’de zamanın Mürşid-i kâmil’i Şeyh Muhammed Es’ad Erbilî -kuddise sırruh- Hazretleri ile görüşmüş ve intisab etmiştir ![]() ![]() Mektubat adlı eserinin 29 ![]() ![]() “Madem Adalet-i ilâhiyye böyle hükmeder ve hakikat dahi bunu hak görür; tarikat, yâni Sünnet-i Seniyye dairesinde tarikatın hasenatı seyyiatına kat’iyyen müreccah olduğuna delil: Ehl-i tarikat, ehl-i dalâletin hücumu zamanında imanlarını muhafaza etmesidir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() Bir şey daha var ki: Daire-i takvâdan hariç, belki daire-i İslâmiyetten hariç bir suret almış bazı meşreblerin ve tarikat namını haksız olarak kendine takanların seyyiatiyle, tarikat mahkûm olamaz ![]() ![]() Merkez-i Hilâfet olan İstanbul’u, beşyüzelli sene bütün âlem-i hıristiyaniyyeninin karşısında muhafaza ettiren, İstanbul’da beşyüz yerden fışkıran envâr-ı Tevhid; ve o Merkez-i İslamiyedeki ehl-i imanın mühim bir nokta-i istinadı, o büyük camilerin arkalarındaki tekyelerde “ALLAH, ALLAH!” deyinlerin kuvvet-i imaniyeleri ve Mârifet-i İlâhiyyeden gelen bir muhabbet-i ruhanî ile cuş u huruşlarıdır ![]() İşte ey akılsız hakimiyet-füruşlar ve sahtekâr milliyet-perverler! Tarikatın, hayat-ı içtimaiyenizde bu hasenesini çürütecek hangi seyyiatlardır, söyleyiniz?” (29 ![]() • Dokuzuncu telvih’te Tarikat-ı aliye’nin faydalarından bahsetmekte ve şöyle buyurmaktadır: “Üçüncüsü: Âlem-i berzah ve âhiret seferinde, tarikat silsilelerinden bir silsileye iltihak edip ve o kafile-i nuraniye ile ebedü’l-âbâd yolunda arkadaş olmak ve yalnızlık vahşetinden kurtulmak ve onlarla dünyada ve berzahta mânen ünsiyet etmek ve evham ve şübehâtın hücumlarına karşı onların icmâına ve ittifakına istinad edip, herbir üstadını kavî bir senet ve kuvvetli bir burhan derecesinde görüp, onlarla o hatıra gelen dalâlet ve şübehâtı def etmektir ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() ![]() “Yedincisi: Sülûk-ü tarikatin en mühim şartı, en ehemmiyetli neticesi olan ihlâs vasıtasıyla, şirk-i hafîden ve riyâ ve tasannu gibi rezâilden halâs olmak ve tarikatin mahiyet-i ameliyesi olan tezkiye-i nefis vasıtasıyla nefs-i emmârenin ve enâniyetin tehlikelerinden kurtulmaktır ![]() |
![]() |
![]() |
|