Kalelerden Eğri Kalesi |
|
|
#1 |
|
KRDNZ
|
Kalelerden Eğri KalesiKALELERDEN EĞRİ KALESİ Macarların Eger, Almanların Erlay, Osmanlı Türklerinin Eğre veya Eğri diye adlandırılan kale, dost ve kardeş Macaristan’ın Heves İlinin merkezidir Mâtra ve Bükk dağlarının arasında, Eger nehrinin vadisindedir Stratejik durumu ve zengin maden yatakların varlığı nedenleri ile kale Macar asilzadeleri ve Kral Ferdinand tarafından tahkim edilmişti Kale ilk defa Sultan Süleyman zamanında 1552 yılında ikinci vezir Kara Ahmet Paşa tarafından kuşatıldı Kaleyi Macar Komutan István Dobo savunuyordu İkibin kişilik Macar kuvveti 45 gün kadar kaleyi savundu (Kaynak: ML)Peçevî Eğri Kalesi’nin ilk kuşatılmasını şöyle anlatmaktadır: Sonluk Kalesi’nin fethinden sonra şanlı serdar, beylerbeyiler, beyler, ağalar ve tüm gaziler Eğri Kalesi’ne varıp kuşattılar Tam kırkbeş gün o denli uğraştılar ki hiçbir kalede böylesi görülmüş değildi Bu uğraşta nice gazi şehit olarak sonsuz yaşama kavuştular ki sayıları hesaba sığmazdı Ama henüz vakit ermemiş olduğundan bütün bu çabalar olumlu sonuç vermedi Ancak, her yöne akınlar salınıp sayısız ganimetler derlendi Görünüşte kalenin fethini engelliyen tek sebep, havaların değişerek kışın gelmesi idi Kar ve yağmur çadırlarda barınmaya imkân bırakmadı Bütün yıl boyunca kaleyi kuşatmada çekilen zorluk ve ağırlığın üstüne kış da gelip bastırınca, geri dönmek gerekti Böylece şevval ayının on yedisinde ( 7 Eylül 1552) kuşatma kaldırıldı ”(kaynak: Pecevî Tarihi,Cilt I, Hazırlıyan Bekir Sıtkı Baykal, TC Kültür Bakanlığı Yayını 1999, s 285)“Rahmetli Gazi Sultan Süleyman Han hangi kale üzerine yürüdü ise, Yüve Tanrı’nın inayeti ile, Beç (Viyana), Eğri ve Malta dışındakilerin hepsini almayı başardı Ama Eğri Kalesi’nin fethi, meğer zamanını bekliyormuş ve bu zamanda rahmetli Sultan Mehmet’in kaderinde yazılıymış![]() Pecevî anlatmaya devam etmektedir: “Eğri Kalesi’nin fethi, Allahın takdirinde Sultan III Mehmet’e –yüce Tanrı’nın rahmeti üzerinde olsun- nasipmiş 1 Sefer 1005 (1 Eylül 1596 ) günü Padişah hazretleri Eğre sahrasına kondu ve büyük varoşa hücum olunması fermanını verdi Ama asker henüz konmak ve çadırlarını kurmak işleriyle uğraştığından saldırı ertelendi O gece ise düşman, varoşu bırakıp kale içine çekildi Sabehleyin İslam askeri varoşa girerek ganimete kavuştular Aynı gün metrisler düzenlenmeye başlandı Anadolu Beylerbeyi rahmetli efendimiz Vezir Mehmet Paşa’ya sekiz tane kaledöven top verildi Bunlar kuzey yönden kaleye hakim olan yere tabiye edilerek yakınında metrisler kuruldu Tıpki kâfirlerin Estergon’da yaptıkları gibi, burada da bizimkiler bazen sekiz topu birden biryere ya da bir taşanişan tutup öyle ateş ederlerdi ki, sanki daneler birbirlerine üzerine yığılırlardı Bazen de tümüyle, birbirinin sesi henüz kesilmeden öbürünü ateşlerdi Bütün asker, Mehmet Paşa kale dövmeyi Estergon’da öğrendi derlerdi Öteki kollarda da aynı yöntem uygulanıyordu İki, üç kez lağım da yapıldı ve epeyce büyük bir duvar kesimi yıkılarak gedik açıldı Ama gedik fazlaca yüksekte olduğundan hücum yapılamadı Rumeli Beylerbeyi Hasan Paşa toprak sürdü Bir gün hücum emri de verildi, ama sonuç alınamadı Sonra rahmetlinin bayraktarı olan KOZON MEHMET AĞA- ki Ösek’te yerleşmiş bir zeamet alıp orada kalmıştı- duvarın dibinde sinip gözlerken bir fırsatını bulup elindeki bayrakla kale bedenine çıktı Hemen peşinden öteki İslâm gazileri de fırladılar ve kâfir kaçtı dediler O sırada Nemçe Kalesi dedikleri yeri fethettiler Ondan sonra kâfirler, iç kaleye fazla yüklenildiğini görünce aynı ayın on dördüncü günü aman dilediler ve birkaç beyzadelerini saadetli padişaha gönderdiler Onlara kaftanlar giydirildi ve ellerine aman kağıdı verildi Onlar da kendi inançlarına görew “bindiğim at ve kuşandığım kılıç hakkı için” diye ant verdikten sonra padişah hattı ile amanları çıkmıştı Ancak, aman kağıdına “Eğre’den çıkan beylere ve beyzadelere mahsustur” kaydı düşülmüş idi Bunları defalarca ellerinde gördük ”Eğri’nin fethinde Çağalzade Sinan Paşa, Hadım Cafer Paşa, Rumeli Beylerbeyi Vezir Hasan Paşa, Cerrah Mehmet Paşa, Lala Mehmet Paşa gibi devlet adamlarımız görev yaptılar Fetihten sonra Eğri Budin’e bağlı bir sancak haline getirildi 1596 dan sonra Szolmok, Hatvam, Szegedin, Fübk ve Szécseny livalarını içine alan bir eyalet haline getirildi![]() 1683 yılındaki meşum Viyana bozgunundan sonra Eğri Kalesi Macaristan’da en son kaybedilen kalelerden biri oldu 1687 de Avusturya Komutanı General Caraffa tarafından teslim alındı Böylelikle Macaristan’daki son Türk kaleside ebediyen elimizden çıkmış oldu Eğri’de bu gün bizden kalan son hatıra şehir merkezindeki 35 metre yüksekliğinde ve kaidesi 14 köşeli bir minare’dir Avusturyalı işgalcilerin bütün yıkımlarına karşı bizi seven Macarların büyük bir kadirşinaslıkla koruduğu bir kültür mirasımızdır Eğri Kalesinin fethi dolayısıyla Çatal-zâde şu tarihi düşmüştür ![]() “Nemseden Sultan Mehmed aldı Eğre Kalesin (1005)” Nev’î ise bu mutlu olayla ilgili olarak şu tarihi düşmüştür: “Togruldu Egri fethine lutf – ı Hudâ’yı gör Zamm oldı ana kesr – i adûdan hezar feth” Devrin şairi Nev’î “Divan”ında Padişah III Mehmet, Çağalzade Sinan Paşa ve İbrahim Paşa’ya övücü manzumeler yazarak ebedileştirmiştir Berây – ı Sultân Mehemmed Der Kudûm – ı Âvâz – ı Sefer – i Egri İrişti kasr – ı Havernak’da revnâk – ı eyyâm Ki zabt – ı gûr – ı ‘adûya bulundı bir Behrâm Zihî huceste mekân ü zamân – ı emn ü ferâg Zihî kudûm – i mübârek duhûl – i dâr – ı selâm Kü’ûs – ı ‘işrete tebdîl olundı kûs – i rahîl Dimâ – ı kelle – i a’dâ yirine mâ’ – i müdâm Zamân – ı devlet – i Sultân Muhammedî’dür kim Zamâne serkeşini eyledi rikâbına râm Nice zamân-idi bu mîşenün sibâ’ından Şeri’at olmış-idi hûn – ı mîşe hükm – i harâm Gazâle pence – i şîr olmış-idi şâne – i mûy Hüsâm ü tebrini atmışdı hâke Rüstem ü Sâm Biri biri ile kûhsâr içinde kan yalaşup Birâder olmış-idi şâhbâz u kebk ü hamâm Egerçi sûret- i selm ü salâh zâhir idi Fesâd – ı ‘âkıbetinden alurdı bûy meşâm Mizâc – ı ‘âleme gelmişdi ihtilâl ü fesâd Emîr – i kâhire muhtâc idi salâh – ı enâm Fütûr – ı silsile – i devlete bi-hamdi’llâh Bu dürr – i tâc – ı zafer virdi kuvvet-ile nizâm Geçürdi cümle kılıçdan cünûd – ı küffârı Sırât – ı tîgi kıyâmet kopardı hasma tamâm Ebü’l-cihâd lakabı ana gökten indi bugün Egerçi bir de Ebü’l-feth diyü kondı nâm Mukâbil olmadugı leşkerün meger ol kim ‘Adû yirine sayılmadı ol cünûd – ı li’âm İderdü gün gibi şeh darb – ı dest ile teshîr Gürûh – ı garba kılıç çekmese sipâh – ı ‘avâm Huzûrı uçmış idi mürg – i rûh – ı a’dûnun Mecal olur mı seyr – i sehm ü nîzede ârâm Ser ü siper ki mukaddem döküldi ma’rekede ‘Acep degül ki dökülür şikâra dâne vü dâm Önine bakma işün fikr – i ‘âkıbet eyle Ne var takaddüm – i şerden olınca hayr hitâm Resûl – i Hazret – i Bârî Muhammed – i ‘Arabî Ki “mâ rameyte” ile saçdı rûy – i hasma katâm Bu sırrı sana “elem neşrah” ile şerh itdi Zamân – ı ‘üsri kılup vakt – i yüsr – ile itmâm Mübeşşirât – ı melâ’ik bu vakti bilmek içün Atardı rumh u sihâm ile kur’a – i ilhâm Çü düşdi sehm – i zafer pâdişâh – ı devrâna Nasîb – i cünd – i ‘adû oldı zahm – ı rumh u sınân Okurdı “ inne me’a’l-üsri yüsran “ âyetini Lisân – ı ‘azb-ile âfâka rumh u tîr ü hüsâm Şehâ sürûr-ile ikbâl-ile safâ geldün Cemâl – i pâküne müştâk idi havâss u ‘avâm Hadîd – i tîg ile ye’cûc – ı hasmı men’itdün Misâl – i sedd – i Sikender tutup sebât Karinün oldı zafer iy mücâhid – i ekber Hemîşe gâ’ib erenler huzûrun ide makâm Bu müjde rûhını Sultân Murâd’un itsün şâd Cenâb – ı merkad – i pâkine bin dürûd u selâm Mübârek ide Sıtanbul’a makdemün Mevlâ Salâh u sulha mübeddel ola fesâd – ı enâm Beden ki olmaya rûhı mizâcı fâsid olur Ki tende cân gibidür pâdişâh – ı nîkû-nâm Pür eyledüm dür – i medhünle gûş – ı âfâkı Henûz yok dahı silk – i maXşetümde nizâm Gınâ-yı ‘ayş ü hayâtum şarab – ı zehr – i emel Zülâl – i ‘âfiyetüm kahr – ı dehr – i nâ-fercâm O pâdişâh kim itdi cihânı yoktan var Kodı netîce – i nutk - ı femünde mîm – i merâm Ne var bu bendeyi kılsan karîn – i silk – i kabûl İdüp anı şeref – i hizmetünle istihdâm Nite ki gussa vü şâdi vü girye vü hande Biri birin müte’âkib ola sabâh ile şâm Sa’âdetün güneşi hergiz olmaya gârib Sabâh – ı devletüne virmeye keder ahşâm Sabâh sancagın âfâka dikdügince Hudâ Livâ-yı kâmetüni ide râyet – i İslâm ![]() Mefâ’ilün Fe’ilâtün Mefâ’ilün Fe’ilün Der Vasf – ı Ceng – i Tâbûr – ı Cıgala-zâde Sinân Pâşâ Der Sefer – i Egri Mücâhid fî – sebîli’llâh Sinân Pâşâ-yı ceng – âver Kim oldur cân u ser virür fedâyîlerde ser – defter Hadîd – i tîgıla mesdûd idüp haşmun güzer – gâhın Olup Ye’cûc – ı küffâra misâl – i sedd – i İskender Gehî şâhun kafâsında nigehbânı vü hem-pâsı Gehî şaff – ı mübârizlerde ser-bâzân-ile hem-ser Meger tayyâr idi olmış sihâm ü şeşper ü şehper Yâhûd Hızr u Mesîhâ iidi kim tayy- i mekân eyler Yalın yüzlü yanında salınan ol tîg – ı cevher-dâr Muhattim câmelü başlar tıraş idici bir dilber Şu’a’ – ı tîg u tîri şöyle rûşen kıldı âfâkı Cünûd – ı garbı mahv itdi misâl – i husrev – i hâver Şehâdet ana şerbetdür cerâhat merthem – i râhat Kılıç tîmâr ana besdür livâ-yı nîzedür ser-ber Akar bir demde bin hûn – ı ‘âdû mîzâb – ı rumhından Elinde dem çeker gûyâ sinân – ı ejderhâ- peyker Eritdi yüreği yagın ‘âdûnun nâr – ı harb-ile Çerâgın dîde – i ‘Osmâniyânun kılmaga enver Bu gün ol hizmet – i erkân – ı İslâm’ı tamâm itdi Hudâvendân – ı devlet itmesünler hakkını ebter Yazıldı hâme – i ruhm – ilşe vasfı şafha – i hâke Zebân oldı senâ vü medhine şemşîr – ile hançer Her kal’anun sürüp komayıp kâfirün kovar Kalmadı oldı hep Komaran Ulkuvar feth Vasfunda nazm – ı Nev’î’ye eyle nazar ki gör Her beyti ‘ibret ehline bir reh – güzâr – ı feth Bir nahl – i meyve-dâr- ı belâgat durur bu kim Her şâh – ı mısra’ında biter berg ü bâr – ı feth Yâ Rab nite ki tal’at – i mihr – i sipihr – ile Her subh – dem ufukda ola der-kenâr feth Olsun livâ-yı subh gibi ser-firâz o şeh Hak eylesün karînini leyl ü nehâr feth Olsun ‘ukâb – ı tîgına magz – ı ‘adû gıdâ Minkâr – ı bâz – ı tîrine şayd ü şikâr feth Vird – i zebân – ı hançeri feth-ile naşr olup Âsânlıg – ile ola yemîn ü yesâr feth Mef’ûlü Fâ’ilâtü Mefâ’ilü Fâ’ilün Berây – ı İbrâhîm Pâşâ Der Kudûm – i Âvâz – ı Sefer – i Egri Sa’âdetle gelen iy dil meger ol sadr – ı a’lâdur Mücâhid fî sebîli’llâh İbrâhîm Pâşâ’dur Vezâret mührine hâtem sa’âdet sadrınun rûhı Zafer menşûrına ebrûları vechinde tugrâdur Zalâm – ı küfr – i garbı bir nefesde eyledi zâ’il Mücellâ tîgına dirsem n’ola mâh – ı şeb-ârâdur Cihâd – ı zümre – i küffâra olmışdur kemer-beste Yanında salınur bir nev-cüvân – ı râhat-efzâdur Kerem-bahşende lutfı meyve – i bâg – ı cinânîdür Kadi bir ‘âlem – i bâlâda bitmiş nahl – i tûbâdur Nazîrin görmedi kimse meger âyînede ‘aksin Kerem-sâz u hüner-bîn olmada bî-misl ü hemtâdur Müşîr – i milk – i dünyâdur Nizâmü’l-mülk – i Selçûkî Anun zât – ı hümâyûnı nizâm – ı dîn ü dünyâdur Vezâret mührinün nakşın kabûle müsta’idd olmış Riyâzat âteşinde mûm olan cism – i musaffâdur ‘Arûs – ı devletün mühri ezelden hakkıdur anun Degül her sadra lâyık fethi müşkil bir mu’ammâdur ‘Aceb hercâyî dilberdür gelür her sîneye ammâ Kimine dâg – ı hasretdür kimine verd – i ra’nâdur Zamân – ı gül gibi yıllar ol mâh-rû gelmez Gelürse devr – i gül denlü karâr itmez temâşâdur Şecâ’at vasfın ol kılmışdı harb – i kal’ada isbât Ki ceng – i tîg ana nisbet neşât – ı câm – ı şahbâdur Şehâdet ana şerbetdür cerâhat merhem – i râhat Livâ-yırumh ana bir pâye – i makbûl – i a’lâdur Vezîrün hizmeti ammâ bilinmez eski ‘âdetdür Kemâlin kimse görmez çöpçe noksânı hüveydâdur Zamâne halkı hergiz seçmez oldı hakkı bâtıldan Bahîl – i devletün renc – i hasedden çeşmi a’mâdur Tamâm itmişdür ol hep hizmetin erkân - ı İslâmun Anundur her suver zâhirde sanman fazla ma’nâdur Zarar virdi ‘adû-yı cünd – i İslâma perîşânlık Ki olur her pâre bir nişter şikest – i şekl – i mînâdur ‘Acebdür kim perîşânlıkda hâsıl oldı cem’iyyet Bilindi zıdd – ı eşyâ sandugun hep ‘ayn - i eşyâdur Tâ’âkub itdügi ‘usr-ile yüsrün remz – i hikmetdür Ki sırrı ‘âlem – i kevn ü fesâdun bunda peydâdur Kılıç mâhîlerine şest idermiş sîneyi a’dâ Gören ol leşkeri dir bir ‘aceb mevvâc deryâdur Virürken kalbe ‘anber kuvvetin gâzîlerün hâki Dimâgında olan hasm – ı sefîhün hâm sevdâdur Mübeddel oldı nûra âhır oldı kesret – i zulmet Bu ma’nî hâtırumda nokta – i hâl – i süveydâdur Nitekim subh – ı sâdık sancagın ref’ eyleyüp hurşîd Seherden feth – i milk – i zulmet – i garba müheyyâdur Cihâdun kesr – i asnâm – ı cünûd – ı müşrikîn olsun Du’âmuz Nev’iyâ budur kabûl idici Mevladur Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün Mefâ’îlün Eğri ile ilgili en meşhur anonim türkü “Küffar Sanır Hüccet Almış Ergiyi” isimli türküdür ![]() Küffar sanır Hüccet almış Egriyi Hali benzer nefes çekmiş, bengiye Bire sorun Nemçeliye, Lehliye Ne de çabuk unuttular Muhaç’ı Seketvar’ı, Temeşvar’ı, Uyvar’ı Haberler iletin Beç çesarına Durman kılıçın sarsın donuna Er ise buyursun er meydanına Ne de çabuk unuttular Temeşvar’ı, Uyvar’ı Ne de çabuk unuttular Muhaç’ı Seketvar’ı, Tameşvar’ı, Uyvar’ı So olarak XVII yüz yılın meşhur şairi Gevherî’nin Uyvar önünde şehid düşen Eğrili Ahmed Ağa için söylediği koşma’yı sunuyorum ![]() Eğrili Ahmed Ağa Eğri Kalesinin Sol Kol Ağası ve Alay Beyi olup Gevherî’nin büyük babasıdır Koşma Gâzîlerin ser – efrâzı ağası, Vasfını söyleyen diller ağlasun ![]() Bunca guzat ile o kahramanın, Gazâya eştiği yollar ağlasun ![]() Gazâ mişesinin böbr – ü – pelengi, Fisebilillah’dı gazâsı, cengi, Kaplan postu ile altun çelengi, Bile takındığı teller ağlasun ![]() Nam – ı Hakkı dilden tekrar eyleyen, Secâat gevherin ızhâr eyleyen, Gece gündüz ana timar eyleten, Yarasını saran eller ağlasun ![]() Din uğruna daim giderdi yola, Ettiği gazâlar gelir mi dik, Hısım akrabası kardeşi bile, Hizmetinde olan kullar ağlasun ![]() Gevherî sırrına sırdaş olanlar, Serhadlerde ana pâdaş olanlar, Gazâda kendüye yoldaş olanlar, Döküp gözlerinden kanlar ağlasun ![]() |
|
Cevap : Kalelerden Eğri Kalesi |
|
|
#2 |
|
TiFus
|
Cevap : Kalelerden Eğri KalesiBiraz uzundu bir kısmını okudum ama ellerine sağlık uğraşmışsın ![]() ![]()
|
|
|
|