Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Nesil Bilinçlendirme Kampı - Gizli Tehlikeler & Tehditler > Nesil Bilinçlendirme Kampı > Tarih Musahabeleri

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kapıkulu, ocakları

Kapıkulu Ocakları

Eski 04-17-2009   #1
KRDNZ
Varsayılan

Kapıkulu Ocakları



Kapıkulu OcaklarıEski Türk devletlerinde hâkana bağlı askerî teşkilât Orta Asya Türk devletlerinde doğrudan hâkana bağlı merkezî ordu olup, Büyük Selçuklu Devletinde "gulâmân-ı saray" denirdi Memlûk Devletinde de mevcud olan teşkilât, Osmanlı Devleti ne Türkiye Selçuklularından geçmiştir Osmanlı sultânının şahsına bağlı kapıkulu ocakları, 14 yüzyıldan 19 yüzyıla kadar bütün müesseseleri ile teşkilâtlanarak muazzam bir askerî güç meydana getirmiştir Bu sınıfın muhârebelerde ve barış zamânında, emniyet tesisinde önemli hizmetleri olmuştur
Osmanlı Devleti nin ordusu, Osman Gâzi (1281-1326) devrinde Türk atlı aşîret kuvvetlerine dayanıyordu Orhan Gâzi (1326-1359) devrinde, düzenli bir muvazzaf yaya ve süvârî kuvveti kurularak fetihler yaygınlaştırıldı Abdalân-ı rûm, âhiyân-ı rum, bacıyân-ı rum gönüllüleri gazâlara katıldıkları gibi, azap, canbaz, cerahor, garip adlarıyla anılan dâimî ve seferî kuvvetler de muhârebeye iştirâk ederlerdi Fetihlerin Rumeli ve Anadolu'da yaygınlaşmasıyla yaya (piyâde) ve müsellem (süvârî) teşkilâtına ilâveten Sultan Murâd-ı Hüdâvendigâr (1359-1389) devrinde, Selçuklular ve Memlûklerde olduğu gibi, dâimî ve maaşlı bir yaya ve süvâri ordusu kurulmak sûretiyle yeniçeri, cebeci ve sipâhî denilen kapıkulu ocakları meydana getirildi Ayrıca, yeniçeri, cebeci, topçu ocakları ve diğer hizmetler için esir ve devşirme Hıristiyan çocuklarının yetiştirildiği acemi ocağı da kuruldu (Bkz Acemi Ocağı) Dâimî ve maaşlı kapıkulu ocaklarının kuruluşuyla ilk muvazzaf kuvvetleri teşkil eden yaya müsellemler, merkezî ordunun geri hizmetlerine verildiler Kapıkulu ocakları, piyâde ve süvârî olmak üzere iki gruba ayrılırdı Piyâde kısmının en önemlisi "yeniçeri ocağı"dır (BkzYeniçeri Ocağı) Yüz doksan altı orta ve bölük olan yeniçeri ocağı, ağa bölükleri, cemâat ve sekban diye üç kısımdan meydana geliyordu Altmış beşinci cemâat ortası olan sekbanlar otuz dört orta olup, Sultân Murâd-ı Hüdâvendigâr devrinde kuruldu (Bkz Sekban) Fâtih Sultan Mehmed Han (1451-1481) devrinde yeniçeriler içine alınan sekbanlar; piyâde ve süvâri olmak üzere iki kısımdı Sekban bölüklerinin en îtibârlısı otuz üçüncüsü olup buna, "avcı bölüğü" denirdi Ağa bölükleri, Sultan İkinci Bâyezîd (1481-1512) devrinde, yeniçerilerin itâatsizlikleri üzerine, içlerindeki devşirmelerden seçilerek kuruldu Bunlar altmış bir bölükten meydana geliyordu Kapıkullarından cebeci ocağının vazîfesi, harp silâh ve levâzımatını temin edip muhâfazasını sağlamak ve cepheye taşımaktı(Bkz Cebeci Ocağı) Topçu Ocağı, kapıkulunun yaya kısmına dâhil olup, top dökmek ve muhârebede top kullanmak üzere iki kısımdı On beşinci ve on altıncı yüzyıllarda devrin en iyi ateşli silâhlarına sâhip Osmanlı Türklerinde zaferlerin kazanılmasında topçu ocağının büyük payı olmuştur Büyük topları seferlerde taşımaları için top arabacıları ocağı kuruldu Ateşli silâhlardan olan humbarayı yapmak ve muhârebelerde kullanmak humbaracı ocağının vazîfesiydi Bu ocak, cebeci, tımarlı ve topçu olmak üzere üç kısma ayrılırdı Muhârebe zamânında kuşatılan kaleleri yıkmak için lağım yapmak ve atmak lağımcı ocağının vazîfesiydi (Bkz Lağımcı Ocağı) Kapıkulu ocaklarının subayları rütbe sırasıyla; yeniçeri ağası, yeniçeri kâtibi, ocak kethüdâsı, turnacıbaşı, başyayabaşı, muhzır ağa ve başçavuş idi Daha sonra sekban ortalarının katılmasıyla sekbanbaşı, yeniçeri ağasından sonra kapıkulu ocağının ikinci kumandanı oldu On beşinci yüzyıldan sonra kul kethüdâsı ile başyayabaşı arasında rütbe olarak turnacıbaşı, saksoncubaşı, zağarcıbaşı, dört ocak hasekisi, on altıncı yüzyılda ise devecibaşı girdi Ocağın diğer yüksek rütbeli subayları da; başbölükbaşı, kethüdâbey ve cemâat bölükbaşılarından ibâretti Kapıkulu piyâdeleri sulh zamânında, belli günlerde yeniçeri ağasıyla berâber şehrin inzibâtını temin için dolaşırlardı Bundan başka dört yayabaşı (çorbacı), dört bölükbaşı cumâ gecesi hâriç her gün İstanbul'da kol gezerler ve suçluları cezâlandırmak üzere Ağakapısı'na götürürlerdi Çorbacıların hergün kola çıkmalarına "sıra kolu" denilirdi İstanbul'un kale kapılarını açıp, kapamak vazifesi kapıkulu piyâdelerine aitti Kapıkulu süvârileri, İstanbul'da devlet hazînesinden maaş alan dâimî süvârî kuvvetleridir Sultan Murâd-ı Hüdâvendigâr devrinde kuruldu Önceleri sipâh ve silâhdâr bölüklerinden meydana gelen kapıkulu süvârîlerine sonra ulûfeciyân-ı yemîn (sağ) ve yesâr (sol); gurabâ-i yemîn (sağ) ve yesâr (sol) ilâve edilerek altı bölük olarak teşkilâtlandırıldı Her bölüğün ayrı bölükağası, kethüdâ, kethüdâyeri, kâtip, kalfa, başçavuş rütbelerinde subayları vardı(Bkz Kapıkulu Süvarileri) Hizmetleri dolayısıyla on yedinci yüzyılın sonlarına kadar hayli îtibârlı olan süvârî bölükleri, Sultan Dördüncü Murâd Han (1623-1640) ve Vezîriâzam Köprülü Mehmed Paşanın devrinde çıkan sipâhî isyânları sebebiyle eski îtibârlarını kaybettiler İkinci Mahmûd Han (1807-1839) devrinde, 1826 târihinde yeniçeri ocağı lağv edilince, kapıkulu süvârîleri de kaldırıldı ve diğer ocaklar gibi yeni tarzda süvâri bölükleri kuruldu Üç kıtaya hâkim olan Osmanlı Devleti nin fetihlerle genişlemesinde büyük hizmeti olan kapıkulu ocağı, devrinde teşkilâtlı en muazzam ordu idi Zamânın ihtiyâcına göre takviye ve islâh edildi On dördüncü yüzyılda ok, yay, kılıç, mızrak, topuz, balta, pala, mancınık, zemberek gibi silahları kullanan kapıkulu ocağına, daha sonraki yüzyıllarda tüfek ve top da verildi İki buçuk yüzyıla yakın bir zaman boyunca devamlı yenilenerek ilerleyip, kuvvetlenen teşkilât sâyesinde Osmanlı Devleti , her giriştiği işte muvaffak oldu Sultânın hassa kuvvetlerini teşkil ettikleri ve dâimî sûrette hâkanın yanında bulundukları için îtibârları fazlaydı Kapıkulu ocaklarının maaşları, levâzım eşyâları devlet tarafından karşılanıp, terfî ve mükâfâtlandırmanın yanında, disiplinsizlikleri hâlinde de çeşitli cezâ usûlleri tatbik edilirdi Sefere giden pâdişâhı kapıkulları ortalarına alıp muhâfaza ederler, ona karşı bağlılıklarını gösterirler ve ordunun muvaffakiyetinde büyük hizmetleri geçerdi Osmanlı sultanları baş kumandan sıfatıyla orduda bulundukça, kapıkulu ocakları, bâzı tahrikler dışında, tam bir intizâm içinde hareket etmişlerdir Ancak sultânı başlarında göremeyince, başta yeniçeriler olmak üzere, sürtüşmeleri başladı On yedinci yüzyılda başlayan disiplinsizlikleri, teşkilâta tâlimsiz yabancıların alınması, aslî vazîfelerini ihmâlleri, ve bâzı tahrikler netîcesinde intizamsızlık ve kânunsuzlukları arttı Ufak-tefek ıslâh çalışmalarının işe yaramayacağı anlaşılınca, "Vak'a-i Hayriye" ile 1826 yılında, kapıkulu ocakları bütünüyle lağvedildi Osmanlı ordusu yeni ve modern bir teşkilâtla yeniden kuruldu


__________________

Garbın âfâkını sarmışsa çelik zırhlı duvar
Benim iman dolu göğsüm gibi serhaddim var
Ulusun, korkma! Nasıl böyle bir imânı boğar,
'Medeniyyet!' dediğin tek dişi kalmış canavar?




Ey ŞaiR! Bana Yağmurdan bahsetme, yağdır
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Kapıkulu Ocakları

Eski 04-17-2009   #2
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Kapıkulu Ocakları



Kapıkulu Süvârîsi


Kapıkulu süvârileri; yeniçeriler ve bostancılar arasında hizmet görmüş olanlarla Enderûn ve Enderûn'a eleman yetiştiren Edirne, Galatasaray, İbrâhim Paşa, İskender Paşa sarayları gibi yerlerden içoğlanları ve büyük fedâkarlığı görülen garib yiğitlerden alınan fertlerle vücûda getirilmiş bir sınıftı Bunlar yeniçeriler ve diğer piyâde sınıfları gibi maaşlıydı Timarlı sipâhîlerden ayırmak için kendilerine bölük halkı da denirdi Sonraları yalnız sipâhî demekle kapıkulu süvârisi kastedildi

Kapıkulu süvârî ocağına nefer alınmasına "bölüğe çıkmak" denirdi Altı bölük olan kapıkulu süvârî ocağına, gerek saraylardan, gerek yeniçeri ocağından geçenlere bir hayvan veya hayvan parasıyla berâber yay ve ok akçesi adıyla bir mikdâr para verilirdi
Murâd-ı Hüdâvendigâr zamânında kurulan kapıkulu süvârîleri; başlangıçta sipâhî ve silahdâr olmak üzere ikiye ayrılıyordu Bu iki kısım süvârîden sonra derece derece aşağıya doğru ulûfeciyân-ı yemîn (sağ ulûfeciler) ve ulûfeciyân-ı yesâr (sol ulûfeciler) ve gurebâ-i yemîn (sağ garibler) ve gurebâ-i yesâr (sol garibler) isimleriyle 15 asır ortalarına doğru dört kısım kapıkulu süvârîsi daha kuruldu ve süvârîlerin hepsi altı bölüğe tamamlandı Kapıkulu süvârisînden her bölüğün ayrı ayrı vazifesi vardı
Sipah bölüğü: Süvârî ocağının kırmızı bayrak da denilen en mümtâz ve îtibârlı bölüğü İlk devirlerde devlet ve millet yarârına faydalı hizmette bulunmuş olan nüfûz sâhibi kimselerin çocukları bu bölüğe alınırdı Bunlar sulh zamanlarında cizye, resm-i gazem, mukâtaa gibi mîrî malların tahsîlinde görevlendirilirler ve ekseriyâ üzerlerine hünkâr içoğlanlarından biri ağa tâyin olunarak tahsilâta giderlerdi On yedinci asırda kendilerine tevliyet (mütevellîklik), voyvodalık ve daha başka hizmetler verildi
Sipah bölüğü, pâdişâhların câmiye çıkışlarında ve sefere hareketlerinde, ikişer ikişer sağ tarafında yürürlerdi Harp sâhasında ise ordu merkezinin sağ tarafındaki saltanat bayrakları altında ve bâzan da hükümdârın arka tarafında dururlardı Sefere giderken ordunun geçeceği yerlere sancak tepesi denilen tepeler kurup güzergâhı tesbit etmekle vazifeliydiler Muhârebe meydanında çadırlarını hükümdâr otağının sağında kurarlar gece otağ-ı hümâyûnun korunmasını silahdâr bölüğüyle münâvebeli olarak yaparlardı
Sipâhiler üç yüz bölükten meydana geliyordu On yedinci asrın ilk yarısında her bölükte yirmi-otuz kişi ile bir de bölükbaşı bulunurdu Efrâd, on altıncı asır sonlarında on beşden otuz akçeye kadar değişen yevmiye alırlardı Bölükbaşılarının yevmiyesi ise kırk akçe idi
Silahdâr bölüğü: Sarı bayrak da denilen bu bölük, Osmanlı Devleti nde kapıkulu süvârîlerinin ilk teşkil edilen bölüğüdür Bu bölüğe başlangıçta harem-i hümâyûndan çıkan içoğlanlarından, sonradan da Galatasaray, İbrâhim Paşa, İskender Paşa ve Edirne saraylarından çıkanlardan ve "veledeş" denilen süvârî çocuklarından efrâd alındı Sipah bölüğünün kurulmasından sonra, silahdâr bölüğünün ehemmiyeti ikinci dereceye düşmüştür
Fâtih Sultan Mehmed Han zamânına kadar beş bölük olan silahdârlar, alaylarda pâdişâhın arkasında yürürler, aşağı bölükler de bunların etrâfında giderlerdi Sefere gidilirken askerin geçeceği yolların açılıp temizlenmesi silâhdârlara âitti Bunun için bir mikdâr neferle kethüdâları veya çavuşları bu işe memur edilirdi Silâhdârlar yolları açarlar, köprüleri tâmir ettirirler, geçilmesi zor bataklıkları temizlettirirler, bunun için de yerli halkı ücret karşılığı bu hizmetlerde çalıştırırlardı Pâdişâh sefere çıktığında birkaç milde bir, yolun her iki; vezîriâzam serdâr olduğu zaman ise sâdece sol tarafa sancak tepeleri ihdâs etmek bunların görevleri arasındaydı Yol açma hizmetlerinden başka tuğculuk, yedekçilik (pâdişâhın yedek atlarının götürülmesi), buçukçuluk (pâdişâhın câmiye çıkışında fakirlere sadaka dağıtılması) gibi vazifeler de bu bölüğe verilmişti
İki yüz altmış ortaya ayrılan silâhdâr bölüğü, seferdeki gibi, câmiye çıkışlarda da pâdişâhın sol tarafında yürürler, harp sahasında ise saltanat sancaklarının sol yanında ve bâzan pâdişâhın arkasında bulunurlardı
Gerek sipâh, gerekse silâhdarların başlarında büyük zâbit olarak silâhdâr ağasından başka; kethüdâ, kethüdâ yeri, başçavuş ve kâtipleri vardı
Ulûfeciyân-ı yemîn ve yesâr bölükleri: Bâzan orta bölükler de denilen iki bölükten birincisine yeşil bayrak ismi verilirdi Sağ ulûfeciler yüz yirmi bölüğe ayrılmışlardı Sarılı beyaz bayrak taşıyan sol ulûfeciler ise yüz bölüktü Sağ ulûfeciler seferde pâdişahın sağında yürüyen sipah bölüğünün sağında; sol ulûfeciler de solunda yürüyen silahdârların solunda yürürlerdi Harp meydanında ve ordunun konak yerinde ise, pâdişâh sancağının biri sağında, diğeri solunda dururlardı Hazîneyi korumak bunların görevleri arasındaydı Bu iki bölükten dördü sağ, üçü de sol ulûfecilerden olmak üzere yedi kişi, subaşı ismiyle bölük subaşılığına tâyin edilirlerdi
Ulûfeci bölüklerine alınan efrâdın hepsi Galatasaray, İbrâhim Paşa, İskender Paşa ve Edirne saraylarından çıkmış olmayıp, bunlara ek olarak orduda, devlet adamları hizmetinde ve kumandanlar maiyetinde bulunarak, muhârebelerde yararlıkları görülen efrâd, ekseriyeti teşkil ederdi "Veledeş" denilen süvârî evlâdının ulûfecilere de verildiği olurdu Tehlikeli zamanlarda kendilerine hizmet teklif edilenlerin, hayatlarını tehlikeye koyup o hizmeti îfâ şartıyla bölüğe kaydedilmeleri de kânûn emriydi
Ulûfeciler arasından üç ihtiyâr süvârî "otağçı" ismiyle, eski ve satılması îcâb eden otağları satmak vazîfesiyle mükelleftiler Hükümdâra ve hazîneye âit otağları bunlardan başkası satamazdı Bu üç süvârinin biri emin, biri kâtip, biri de nâzır olurdu
Gurebâ-i yemîn ve yesâr bölükleri: Sağ garibler ve sol garibler denilen bu bölüklere, "aşağı bölükler" de denirdi Bir kısmı diğer bölükler gibi saraylardan alınırken, ekserîsi Türk, Acem ve sâir memleketlerden gelen veya Müslüman ve muhârebe meydanlarında çok tehlikeli işlerde muvaffak olmuşlardan teşkil edilirdi
Sefer esnâsında merkez kolunda her gece otağ ve ağırlıkları muhâfaza ederlerdi Harp esnâsında en mühim vazîfeleri, sancak-ı şerîfin muhâfazası idi Bunun için sancak-ı şerîfin konulduğu çadırın etrâfını karargâh yaparlardı Sancak-ı şerîfin ordu ile bulunmadığı devirlerde, yâni Yavuz Sultan Selîm Handan önce, pâdişâhın sancaklarını bunlar korurlardı Ordugâha odun naklini temin etmek de görevleri arasındaydı
Sağ ve sol garibler ayrı ayrı yüzer bölüğe ayrılmışlardı Sağ gariblerin bayrakları sarı ile beyaz, sol gariblerinki ise yeşil ve beyaz renklerden meydana geliyordu
Gurebâ bölükler efrâdı sonuna kadar bölüklerinde kalmayıp, ocakta ağa değiştiği, bir aşağı bölük ağası bir derece terfi ile yukarı bölüğe ağa olduğu zaman, bu bölüklerden muayyen mikdar efrâd da bir yukarı bölüğe terfî ettirilirdi
Kapıkulu süvârîlerinin silâhları, bir pala ve bir mızrakla, "gaddâre" denilen ve eyerin kaşına asılı olan bir kılıçtan ibâretti Bunlar meşakkate dayanıklı ve atik olan Anadolu atlarına binerlerdi Harpte iki derin hat üzerine nizâm alır, değişmeli olarak düşmana hücûm ederlerdi Her süvârî sefere bir de yedek at götürmek mecbûriyetindeydi
Sipâhî ocaklarına kaydolunacaklar hakkında "hat" denilen pâdişâhın tahrîrî irâdesi çıkardı Bu ocağa gireceklerin ismi evvelâ "mukâbeleci" denilen mâliye memuru defterine kaydedilir Mukâbeleci, ocaktaki mahlûlleri her ulûfe zamânında bir deftere yazarak vezîriâzama bildirir, o da hükümdâra arz ederdi
Vezîriâzamın huzûrunda ulûfelerini alacak süvârîler, maaşlarını alırken, "iptida" denilen askerî hüviyetlerini gösterirlerdi Bu hüviyetlerde, her neferin künyesi, eşkâli ve ulûfe mikdârı yazılı olurdu
Süvârî ağalarından sipah ağası sancağa çıkacak olursa üç yüz bin; silâhdar ve sağ ulûfeci ağaları da, iki yüz bin akçelik haslarla sancakbeyi olurlardı Sol ulûfeci ve gurebâ ağaları ise, hârice çıktıkları vakit defter kethüdâsı olurlar, zeâmet ile çıkarlardı Kapıkulu süvârîlerinin hükûmet merkezinde yeniçeriler gibi müstakil kışlaları yoktu Bunlar büyük mikdârda at beslemeye mecbûr olduklarından, çoğu hükûmet merkezine yakın yerlerde bulunurlardı

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.