Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Nesil Bilinçlendirme Kampı - Gizli Tehlikeler & Tehditler > Güncel Haber Merkezi > Polemik

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
faşizmi, hitler, türk, usulü, şubat

28 Şubat: Türk Usulü Hitler Faşizmi

Eski 02-18-2009   #1
VANDETTA
Varsayılan

28 Şubat: Türk Usulü Hitler Faşizmi








Mümtaz'er Türköne 28 Şubat'ın ideolojisini nasyonel sosyalizme benzetiyor ve o döneme damgasını vuran şu cümleyi hatırlatıyor: "Türk milletinin dinine, örf ve âdetlerine bağlılığından kaynaklanan tehdit"

28 Şubatın İdeolojisi: Türk usulü nasyonal sosyalizm 28 Şubat'ın zirve yaptığı günlerde, Genelkurmay İkinci Başkanı hâlâ hizaya girmeyen köşe yazarlarından şikâyetini, ünlü gazete patronuna iletmiştir Gazete patronu, biraz da çalışanlarını koruma kaygısıyla olsa gerek yazarlarla 28 Şubat'ta adı çok sık duyulan bu generali bir toplantıda yan yana getirir Taha Akyol, şu soruyu sorar: "Niye Türk toplumunun geleneklerine bu kadar karşı çıkıyorsunuz? Bunun için Türkiye'de çok değerli sosyologlar var Niye onlara danışmıyorsunuz?" Cevap, 28 Şubat'ın düşünce dünyasını özetlemektedir: "Eğer sosyologlara danışırsak bu konudaki kararlılığımız dağılır" Aynı generalin imzasını taşıyan "Batı Harekât Konsepti" başlıklı metinde, aslında gazeteci Akyol'un sorduğu sorunun cevabı bulunmaktadır Belgenin "İrticaî faaliyetlerin yakın gelecekteki durumuna dair değerlendirme" ana başlığının altında, ilk iki sırada yer alan "Gelir dağılımı dengesizliğinden kaynaklanan tehdit", "İşsizlikten kaynaklanan tehdit" alt başlıklarından sonra üçüncü sıradaki başlık aynen şöyledir: "Türk milletinin dinine, örf ve âdetlerine bağlılığından kaynaklanan tehdit" "Türk milletinin dinine, örf ve âdetlerine bağlılığı"nın bir tehdit olarak tanımlanmasını, "din karşıtlığı" veya "millî-manevî değerlere düşmanlık" olarak kabul etmek, oldukça iyimser bir değerlendirme olacaktır Bu ifade, Anayasa'nın başlangıç hükümlerine, 24 maddesine ve Millî Eğitim Kanunu'nun amaç hükümlerine açıkça aykırı ve suç niteliğindedir Ama burada daha vahim bir durum bulunmaktadır Bu ifade Türk milletine ve onun tarihine yabancılık ve buram buram cehalet kokmaktadır Cehaletin gerekçesi ise "kararlılığın dağılması" endişesidir "Bir fikri olmayanın kararlılığından ne çıkar?" sorusunu soruyorsanız, düşünce tarihinde bunun da bir karşılığı olduğunu hatırlatmamız gerekir Fikrin olmadığı kararlılıktan faşizm çıkar 28 Şubatçıların biraz cehaletlerinden, biraz da mecburiyetlerinden dolayı benimsedikleri, belki de benimsemek zorunda kaldıkları ideolojinin adı faşizmdir İtalyanların Il Duce'si Benito Mussolini, yakın tarihimize yabancı değildir Türkçede daha Latin harfleri kabul edilmeden önce çevrilmiş "Faşizm" isimli bir kitap bile bulunmaktadır Tek parti döneminin seçkinleri, İtalya'daki faşist yönetimi kendi arzu ve isteklerine eldiven gibi uygun buldukları için, epeyce iktibas yapmışlardır Atatürk'ün ölümünden sonra cumhurbaşkanı olan İsmet İnönü'ye layık görülen "Millî Şef" unvânı, Mussolini'nin kullandığı "Duce"den aşırmadır Aynı yılların başbakanı Recep Peker, faşist bir ülke inşa etmek için çok mesai harcamıştır Faşizm: Önce eylem, sonra fikir "Duce şu anda ne düşünüyorsa faşizm odur" Bu söz, faşist ideolojinin özetidir Faşizm düşünceye değil eyleme dayanır Eylem ise, tabiî sıradan insanların değil, kararını uygulatabilecek kitlelere, asker gibi emre hazır bekleyen kıtalara sahip olanların, yani liderlerin veya siyasetle uğraşan komutanların ayrıcalığıdır Lider veya komuta eden, özgürce durumu değerlendirecek ve eyleme geçecektir Emir alanların karardan, sadece eylem için ayağa kaldırıldıkları zaman haberleri olacaktır Sonra, bu eylemden bir düşünce çıkartılacaktır Önce eylem, sonra düşünce gelecektir; düşünce sonradan sadece eylemi meşrûlaştırmak için devreye girmektedir 28 Şubat'ın ideolojisi, cehaletin kutsandığı ve ilkelliğin egemen olduğu işte bu ideoloji, yani faşizmdir Fazla bilgi, "kararlılığı engelleyen" gereksiz bir yükten ibarettir Faşizmin İkinci Dünya Savaşı'nın yıkıntıları arasında yok olan mottolarının, 28 Şubatçılar tarafından hatırlanarak yeniden gün yüzüne çıkartılması, biraz da cehaletin verdiği cesarettendir Çevik Bir'in I Ordu komutanı iken duvarlara yazdırdığı "Orduya sadakat şerefimizdir" sloganı gibi Bu slogan Nazi flamalarında ve SS kasaturalarında yer alan "Unsere ehre heisst treue" sözünün tercümesidir ve sorgusuz sualsiz sadakat bekleyen faşist ideolojinin "sadakat şerefimizdir" ana fikrini anlatmaktadır Faşistlerin millete veya vatana sadakati içine alan bu mottosu, bizimkiler tarafından bir adım daha ileri taşınmaktadır "Orduya sadakat", ordunun da varlık sebebi olan vatana ve millete olan sadakati, faşizmin bile hayallerini zorlayacak bir alana, silahlı kuvvetlere hasretmektedir Terslik şudur: Ordu, sadakat odağı değildir Askerî hiyerarşi içinde üstlere sadakat gösterilmez; itaat edilir İdeolojiler, sadakati parti gibi siyasî örgütlere yönlendirir Ordu, kendisi için var olan bağımsız bir siyasî değer değildir O zaman ilişki tersine döner; vatan ve millet için var olan ordunun yerini, ordu için var olan vatan ve millet alır Eğer sadakat gösterilecekse, ordu da, ordu mensupları da, tek tek vatandaşlar da millete ve vatana sadakat göstermek zorundadır Bugün, marjinal bir akım olarak kendisinden söz ettiren "Yeni Ulusalcılık" da, 28 Şubat'ın başlattığı curcunadan beslenen ve faşizme uzanan bir ideolojik yozlaşma halidir "Kararlılığı dağıtmamak" için sosyologlara danışmayan 28 Şubatçılar, sosyologların da içinde yer aldığı üniversiteleri, Batı Çalışma Grubu marifetiyle, irtica brifinglerinde aydınlatmıştır Faşizm, bulaşıcı bir virüstür Kolay ve kestirme yollar, sınırsız otorite ve tutarsızlık, üstelik sorumsuzluk birçok insana cazip gelmektedir Özgür ve özerk üniversite, irtica brifinglerinin sığ ve mekanik analizlerini sindirebilmek için eylemi düşüncenin önüne koymak gibi faşizmin kalıpları içine giren sapmalara sahne olmuştur Bu sapmalar boyunca, Atatürkçülüğün faşizan yorumları da üretilmektedir Uludağ Üniversitesi Rektörü'nün 18 Şubat 2004 tarihinde "Bilimin Işığında Aydınlanma Seminerleri"nde yaptığı konuşma böyle bir sapma halini temsil ediyor Tıp Profesörü Yurtkuran, Atatürkçülüğün diğer ideolojilerden farkını "fikirden önce eylemin gelmesi" ile açıklıyor: "Atatürkçü düşünce sisteminde önce eylem gelir Klasik ideolojilere göre teoriden hareketle uygulama gelmemiş, bizzat uygulama Kemalizm'in çehresini belirlemiştir" Anlatılan şeyin Atatürkçülüğe değil faşizme ait olduğunu, "eylemin düşünceden önce gelmesi"nin faşizmin doğrudan kendisi olduğunu bilmemenin suçu, bu tıp profesörüne değil, 28 Şubat'ın berbat iklimine aittir "İrtica brifingleri" işte bu berbat iklimin "eylemden sonra gelen fikrî karşılıkları" olarak tarihin kayıtlarına geçmiş durumdadır 28 Şubat sonrasında yargı, üniversite ve medya mensuplarına verilen brifinglerde savunulan tezler, tedavüle giren "28 Şubat İdeolojisi"nin dar çerçevesini yansıtmaktadır Gerçi bu brifingler Refahyol Hükümeti'ne dehşet, bürokrasiye ve medyaya da korku salmak içindir Ama sonuçta bu brifingler verilmiş ve katılanlara uzun uzun bir şeyler anlatılmıştır Bu "bir şeyler" 28 Şubat'ın tedavüle soktuğu "fikir ve bilim"i temsil etmektedir Marksist sınıf analizleri Bu brifinglerin birkaç ana tezi bulunmaktadır Tezlerden ilki, Marksist araştırmacı Faik Bulut'un "Yeşil Sermaye Nereye?" başlıklı kitabının özetidir Bu kitaptan iktibas edilerek sermaye arasında rengi "yeşil" olan bir kategori icat edilmekte ve istatistikî kesinlikle, yine bu kitaptan iktibasla keskin hatlarıyla hedef tahtasına konmaktadır Bu tez, piyasa ekonomisinin kurallarını boydan boya yıkarak 2000 ve 2001 bankacılık krizine giden yolun ilk taşlarını döşemiştir Pazar ekonomisi, ahbap-çavuş kapitalizminin hegemonyası altında ezilmiştir Başından sonuna kadar bir yolsuzluklar süreci olan 28 Şubat'ın döşediği diğer taşlar bankacılık sektörünü yıkıma uğratacak olan usulsüzlükler ve suistimallerdir Sebest piyasa düzeni, Marksizm'den ödünç alınan bu ilkel tezlerin saldırısı altında çökmüştür "Siyasal İslâmın Yayılması" başlıklı küçük bir broşüre sığdırılan görüşler, geri kalan tezleri özetlemektedir Bu broşür, bir gelecek projeksiyonu içermektedir İki temel varsayımı vardır: Birincisi, "din eğitimi alan mürteci olur" İkincisi, "yoksulluk irticanın aslî kaynağıdır" Bu iki tez yan yana getirildiği zaman, Türkiye'nin geleceğini karartacak olan irticanın ulaşacağı tehlikeli boyutlar ortaya çıkmaktadır Kur'an kursları ve imam hatipler, yoksullukla birleşerek mürteci yetiştirmektedir Bu analizler Klasik Marksizm'in bile, Marksizm'i ekonomizme indirgediği için küçümseyeceği ilkel ve mekanik, altyapının belirleyiciliğine dayanan sınıf analizleridir Bu analizlerle kesin bir sonuca ulaşılmakta, Millî Görüş'ün yani o zamanın Refah Partisi'nin % 66 oyla iktidara geleceği ileri sürülmektedir Ne kadar sağlam bir denklem değil mi? İmam hatipleri ve Kur'an kurslarını, yoksullukla birleştirdiğiniz zaman ortaya % 66 oy çıkıyor Bu mekanik kesinlikten, rejimi kurtarmak için tek çözüm çıkmaktadır: "Din eğitimi yasaklanmalıdır" 1997'de yapılan bu öngörü, ironik ve farklı bir şekilde gerçekleşmiştir Din eğitiminin önü önerildiği şekilde kesilmiş; ama 28 Şubat sürecinin banka yolsuzlukları yüzünden yoksullaşan halk 2002 yılında iktidarı, 28 Şubatçıların Millî Görüşçü olarak hapse attığı bir adamın liderliğindeki partiye teslim etmiştir Oy oranı % 66 değildir; ama Meclis'teki temsili bu orana yaklaşmaktadır 28 Şubat İdeolojisi: 'Yeni Ulusalcılık' Türkiye'de 28 Şubat'ın da beslendiği darbe geleneği, Türk Silahlı Kuvvetleri'nin geleneklerinin, Türk tarihinin özgün karakterinin eseri değildir 27 Mayıs'la birlikte başlayan bu gelenek, ordu içinde elindeki silahı ve komuta ettiği askeri iktidara tahvil etmeye çalışan İttihatçı komitacılığın, yani çeteciliğin tezahürüdür Elinizde silah ve komutanız altında askerler var Bundan kişisel bir çıkar elde etmeye niyetlenirseniz önce bir çete kurarsınız Bu çeteye, üzerinizde üniforma olduğu için "cunta" denir Sonra darbe yaparsınız Önce eylemi yapıp, akabinde eyleminize meşruiyet aradığınız zaman, düşüncede yaratıcı olamadığınız için tedavüldekilerden birine müracaat edersiniz Türk ordusu içindeki 27 Mayıs'la başlayan cuntacı damarın ilk müracaat ettiği düşünce Baasçılık, yani Arap sosyalizmidir Bu düşüncenin özü, Marksist sınıf analizleri ve anti-emperyalist milliyetçiliktir Bunun Türk versiyonu olan "27 Mayıs Ak Devrimi", askerî gelenekleri kuvvetli bir topluma yaslandığı için daha fazla hiyerarşik ve otoriter bir versiyon üretmiştir Hem sosyalizmi, hem de milliyetçiliği güçlü bir sentezle, fazla da kafa yormadan bir araya getirmek istiyorsanız elinizin altında kuvvetli birikimiyle nasyonal sosyalizm yani Alman faşizmi durmaktadır 27 Mayıs'tan sonra ikiye ayrılarak hem sağa hem de sola savrulan bu gelenek, ilk defa 28 Şubat Süreci'nde yeniden bir senteze tabi tutulmuştur Bu sentezin adı sol milliyetçilik veya ulusalcılık değil nasyonal sosyalizm yani faşizmdir Bugün 28 Şubat ideolojisi olarak yükselen 'Yeni Ulusalcılık'ın nasıl bir ideoloji olduğunu anlamaya çalışanlar, sosyalizmle milliyetçiliğin sentezlendiği geleneği yeniden gözden geçirmelidir Sorel'in sosyalist mi, yoksa faşist mi olduğuna bir türlü karar veremeyen düşünce tarihinin tartışmaları bizdeki bu ilkel senteze ışık tutacak ipuçlarını taşıyor Hem solcu olmak, kapitalizmden ve liberalizmden nefret etmek, Kürt düşmanlığını ırkçılıkla temellendirmek; anti-emperyalist olmak bir yandan da otokratik askerî bir yönetimi demokrasiden ölesiye nefret ederek savunmak ve devleti ulu bir mabud gibi yükseklere yerleştirmek nasıl mümkün olabilir? Bunun bir tek yolu vardır: Faşizm Faşizmi, bir siyasî eğilimi nitelemek yerine bir hakaret olarak kullananların "Yeni Ulusalcılık"ı bu gözle yeniden değerlendirmesi gerekir Brifing salonlarında vülger bir Marksizm'le kendini ele veren 28 Şubat'ın ideolojisinin elimizdeki zengin ideolojiler listesindeki karşılığını arayanların ise Alman nasyonal sosyalizmine ve İtalyan faşizmine müracaat etmesi gerekir Dört askerî darbemizden ikisi cunta eseridir, ikisi ise emir- komuta zincirine riayet edilerek gerçekleştirilmiştir Emir komutaya uyan darbeler, meşruiyetini kurumsal yapısına dayandırdığı için ideolojik arayışlara girmek yerine sınırları belirsiz yumuşak bir Atatürkçülükle iktifa etmiştir 28 Şubat Süreci, tıpkı 27 Mayıs gibi bir cunta eseridir Cuntanın yani çetenin adı, hepimizin bildiği Batı Çalışma Grubu'dur Bütün cuntalar gibi ideolojik bir desteğe ihtiyaç duymuş ve el yordamı ile bulduğu nasyonal sosyalizme dört elle sarılmıştır 28 Şubat'ın ideolojisi işte bu el yordamı ile bulunmuş, ama ısrarla savunulmuş Türk tipi bir nasyonal sosyalizmdir Ve bu ideoloji günümüzün Yeni Ulusalcı akımı tarafından hakkıyla temsil edilmektedir

28 Şubat: Küresel Haçlı-Siyonist Savaşının Türkiye Ayağı

Üzerinden 11 yıl geçen -bin yıl geçse de süreceği söylenen- "28 Şubat Süreci"nin üzerini kazıdıkça, ardında yatan siyonizmin çirkin yüzünü daha belirgin bir şekilde görmekte;aslında bu sürecin salt Türkiyeye yönelik bir girişim olmadığını, aksine, emperyalizmin global stratejisinin Türkiye ayağını oluşturduğunu daha iyi anlıyoruz

Soğuk savaş döneminin iki kutuplu dünyasından ABDnin dünya jandarmalığına geçiş dönemiyle birlikte, Amerikan emperyalizminin küresel anlamda İslam dünyasına yönelik bir haçlı savaşı başlattığı; bu savaşını ideolojik, politik ve askeri alanlarda koordineli bir şekilde sürdürdüğü, bu savaşın amacının ABD firavunluğunu yeryüzü coğrafyasına yerleştirerek önüne çıkan "İslam engeli"ni bütünüyle ortadan kaldırmak olduğu yapılan açıklamalarla da ortaya konuluyordu

ABDnin birinci körfez savaşıyla birlikte, Kuveyt-Irak üzerinden Ortadoğuya yerleşme çabaları ve ardından Afganistan-Irak işgalleriyle devam ettirilen askeri saldırganlık, adı konulan hedeflerin ötesinde gerçekte "siyasal İslamcılık" ya da "İslam fundamentalizmi" şeklinde tanımlanan "İslam tehdidi"ni ortadan kaldırmaya ve İslami direniş cephelerinin karşısında ölümcül bir kıskacın içine düşen Siyonist İsrail rejiminin varlığını güvence altına almaya yönelik geniş çaplı bir Haçlı Savaşı´nın seyri anlamına geliyordu…

Siyonizmin uluslararası hedeflerini, "Siyon Liderlerinin Protokolları"nda okuduğumuzda, günümüzde İslama karşı sürdürülen küresel savaşın arkasında iki yüz yıllık bir çalışmanın yattığını daha iyi anlayabiliyoruz Ancak tarihin seyri, emperyalist-siyonist projelerin amaçlandığı üzere gerçekleşmediğini, aksine sahip olunan devasa ekonomik-askeri güce rağmen İslam Ümmetinin bağrından yeşeren diriliş ve direniş güçleri karşısında tökezleyip çoğunlukla hüsrana uğradığını göstermekte, ezeli hak-batıl savaşının değişmez yasalarının her geçen zaman tecelli ettiğini ortaya koymaktadır

Böyle bir süreçte, ABD emperyalizminin 90lı yıllarda Birinci Bush döneminde "Yeni Dünya Düzeni" diye adlandırdığı, şimdilerde İkinci Bush döneminde ise "Büyük Otadoğu Projesi" ya da "Yeni Ortadoğu" gibi nitelendirmelerle gerçekleştirmeye çalıştığı küresel haçlı savaşının başlıca hedeflerinin ne olduğunu ortaya koyacak olursak, "28 Şubat Süreci"nin de taşıdığı anlamı daha iyi anlayabiliriz

Emperyalizm ve Siyonizm´in İslama karşı açtığı bu geniş ölçekli ve şiddetli savaşta, ABDdeki Beyaz Saray çetesinin dilinde sürekli olarak "aşırı İslamcılık" ya da "İslamo-faşizm" gibi deyimlerin kullanıldığını görüyoruz Yani onlara göre iki "İslam" var; bir yanda "tehlikeli İslam", diğer yanda ise "tehlikesiz İslam"

Onlara göre, "Tehlikeli İslam", dünya Müslümanlarının birliğini savunuyor; İslam ümmetinin siyasi-askeri-ekonomik müşterek pakt ve yapılanmalarla kendi gücünü ortaya koymasını, sahip olunan tüm yer altı ve yerüstü kaynakların emperyalizmin sömürü ve talanından kurtarılmasını, İslam ülkelerindeki yabancı-işgalci varlığının sona erdirilmesini, İslam toplumlarının kendi medeniyetini inşa etmesini, Batının tüm ifsadının kökünün kazınmasını savunuyor Tehlikeli İslam, İslam topraklarındaki haçlı-siyonist işgallerin bütünüyle son erdirilmesini, özel de Siyonist rejimin ortadan kaldırılmasını ve Kudüsün özgürleştirilmesini bunun için ise emperyalist Siyonist saldırganlığın her türlüsüne karşı cihad ve mücadeleyi öngörüyor

Bu "Tehlikeli İslam"a tersinden baktığımızda Amerikanın istediği, Şehid Seyyid Kutub'un yıllar öncesinden dillendirdiği bir "Amerikancı İslam" projesi karşımıza çıkıyor Bunun adını da "light İslam" koyuyorlar Yani, ABDnin dünya patronluğuna ve jandarmalığına itiraz etmeyen, küfrün ve şirkin İslam dünyasındaki tasallutuna ses çıkarmayan, ümmetimizin zenginliklerinin soyulmasına, kaynaklarının yağma edilmesine karşı çıkmayan, aslında zahiri bir dindarlık kisvesi altında ABDye örtülü bir kulluk yapılmasını öngören edilgen, itaatkar, uysal ve teslimiyetçi bir İslam anlayışı Emr-i Bil Maruf, Nehy-i Anil Münker, Cihad gibi asli İslami sorumlulukların kitaptan silindiği, direniş ve mücadele ruhunun tamamiyle köreltildiği, modern ve sapkın dini telakkilerle zihinlerin iğdiş edildiği Protestan bir İslam anlayışı

Emperyalizm ve Siyonizm, "Büyük Ortadoğu Projesi" ilk sıralarına koyduğu bu hedeflerine ulaşabilmek için, doğal olarak önüne çıkan engelleri de her yola başvurarak tasfiye etmek, bu engellerin bir daha ayağa kalkmaması için Müslüman toplumlar için aldatıcı ve yanıltıcı "B" planlarını devreye sokma, sonuçta, küresel haçlı savaşında zemini kendisi açısından alabildiğince stabilize etme amacıyla bir takım süreçler de başlatacaktı İşte ülkemizdeki "28 Şubat süreci" de bunun için tasarlandı ve uygulamaya konuldu…

Türkiyenin İslam dünyasında taşıdığı tarihi ve jeo-politik önem itibariyle, bu sürecin Türkiye ayağı Siyonizm açısından öncelikli önem ifade ediyor, bunun için Türkiyede "oyun bozan" engellerin bir bir aradan kaldırılması gerekiyordu Belli spesifik ve lokal konulara odaklanıp takılmaksızın emperyalizmin makro amaçlarının arka-planlarına göz attığımızda, Refah-Yol hükümetinin niçin yıkıldığını, Refah ve Fazilet partilerinin niçin kapatıldığını çok daha iyi kavrama durumunda oluyoruz Çünkü Refah-Yol hükümetinin dayandığı dini-politik referans ABD-İsrail açısından "Tehlikeli İslam"ı temsil ediyordu Onlar yıllar boyu ne yaptılarsa bir türlü bu misyonu dize getirememiş, ABD patronluğunu, Siyonist rejimin varlığını, Batının sözde "üstün ve rakipsiz" olarak sunulan "değer yargıları"nı kabul ettirememişlerdi "İslam birliği" ve "ümmetin özgürlüğü" davası canlılığını olduğu gibi koruyor, bu yönde stratejik adımlar atılıyordu Refah Partisinin bu "büyük ve affedilemez suçlar"ı işlemekteki ısrarı, Washington ve Tel Aviv firavunlarının "harekat emri" vermesi için yeterli sebepti Bizler bu süreçte kapatılan imam hatipler ve Kuran kursları, yasaklanan başörtüsü, gasp edilen haklar, yok edilen özgürlükler bağlamında her neye tanık olduysak, tüm bunlar söz konusu makro planın alt hedeflerini oluşturuyordu; onlar açısından asıl amaç "tehdit" olarak algıladıkları "Tehlikeli İslam"ın can damarlarını kesebilmekti…

11 yıl sonrasında 28 Şubatı bir kez daha konuştuğumuzda, gelinen noktanın bizler açısından uyarıcı olan temel yanı, bu küresel haçlı-siyonist saldırganlık karşısında nerde durduğumuzdur Beyaz bayrak çekenlerin saflarında ya da az bir paha karşılığında davasını unutup dünyevi menfaat kuyruğunda sıralananlardan mıyız yoksa dinini, onurunu, mukaddesatını, ümmetini, geleceğini koruma ve savunma kavgasının şeref dolu mevzilerinde miyiz? Kimlerin gittiğini, kimlerin kaçtığını, kimlerinin sattığını ve kimlerin değişip yabancılaştığını görüyoruz Ancak Rabbimize hamd olsun ki, şu veya bu bedel korkusuyla, şu veya bu çıkar tamahıyla yolumuzdan dönmedik; mukadderatında er geç "zafer" yazan bu kutlu davadan da hiçbir zaman dönmeyeceğiz…

Rabbimiz "onlar bir tuzak kurdular, Allah da onlara karşı bir tuzak kurdu, Allah tuzak kuranların en hayırlısıdır" "sabah yakın değil mi?" "şüphesiz ki Allahın yardımı yakındır" buyururken ürkmek, korkmak, dönmek Müslümana yaraşır mı? Ufkumuzda fecrin aydınlığını gördükten sonra, menzile yetişmek için adımlarımızı hızlandırmaktan başka bir yol var mı?


Anadolu Gençlik Dergisi Şubat 2008 Nurettin ŞİRİN-nureddin{x}velfecrcom

__________________
Milliyetçilik,faşizmin millete yutturulabilir halidir,aksini iddia edenler kendi milliyetçiliğini
savunanlara saygı duysunlar!
Tek çare;Din birliğidir


Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : 28 Şubat: Türk Usulü Hitler Faşizmi

Eski 02-18-2009   #2
David
Varsayılan

Cevap : 28 Şubat: Türk Usulü Hitler Faşizmi



Teşekkürler güzel paylaşım

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.