Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
evliyalar2, hakanlara, işık, saçan

Hakanlara Işık Saçan Evliyalar-2

Eski 02-17-2009   #1
gülgüzeli
Varsayılan

Hakanlara Işık Saçan Evliyalar-2



HAKANLARA IŞIK SAÇAN EVLİYALAR-2

Özal ve Seyda Hzleri

Merhum Özal; Mehmet Zahit Kotku’ya son derece muhabbet beslemiş bir liderdi O aynı zamanda Başbakanlığı döneminde Muhammed Raşit Hzlerinin mecburi ikametinin kaldırılması için çaba sarf etmiştir Taha Kıvanç bir yazısında bu olayı şöyle dile getirir:
Eski Cumhurbaşkanı Kenan Evren anılarının son bölümünü yine Milliyet Gazetesi'nde yayınlıyor Milliyet, bu bölümün yayınına başlarken, ''En fazla tartışılacak bölümler'' ifadesini kullandı Gerçekten Sayın Evren, yakın zamanlar üzerinde kalem oynattığında, daha fazla toz kaldırıyor
Sayın Evren, anı yazmakla iki milyar TL kazanacağını ummuştu Gerçi Milliyet gazetesinden dizi için bir para almayacaktı, ama kitabı telif hakkı olarak eline milyarlar geçebilecekti İlk cilt birkaç baskı yapınca hesaplar tutacak sanıldı Oysa müteakip ciltler raflarda okuyucu bekliyor Yayınevi, milyarlar bir tarafa, eli yüzü düzgün bir telif hakkı ödeyebilmek için, dört ciltte biteceği duyurulan anılara bir cilt daha ekledi Buna rağmen, yayın bitip hesaplaşma için masaya oturulduğunda eski Cumhurbaşkanı büyük bir hayal kırıklığı yaşayabilir Dahası, anılar mali bir ihtilaf konusu bile olabilir yayınevi ile yazar arasında
Anıların son bölümü, Turgut Özal'ın başbakan, Kenan Evren'in cumhurbaşkanı olduğu dönemde geçenlerle ilgili Sayın Evren, özenle iktidara hazırladıkları MDP ve lideri emekli orgeneral Turgut Sunalp'in değil de, ANAP'ın işbaşına gelişini bir türlü gönlüne yedirememiş ''Özal'ın tarikatçı olduğunu bilseydim, parti kurmasına izin vermezdim'' diyor
Muammer Yaşar Bostancı'nın ''Paşalar Politikası'' adlı kitabında ustaca anlattığı o dönemle ilgili herşey daha yazılmadı Sayın Evren şimdi atıp tutuyor, ama, isteseydi bile Turgut Özal'ın seçimlere girmesini engelleyemezdi İzin alarak darbe yapmışlardı, izni veren güç Turgut Özal'ın partisi için aracılık yapıyordu Erkekse izin vermeseydi bakalım O dönemde, Amerikalı'nın biri gidip diğeri geliyor ve ANAP'ın seçimlere katılmasını engellememesi için Evren'i uyarıyordu
Turgut Özal, Sayın Evren'in yıllar sonra iddia ettiği gibi bir tarikat mensubu muydu? Bugün olup bitenlere bakarak, öyle olmadığı açıkça görülüyor Tarikat konusunu, mason dayanışması gibi bir şey sananlar, tarikat mensubiyetini locaya kaydolmak gibi bilenler, aksini ileri sürseler bile, Turgut Bey, tarikatçı değildi
Evren'in anılarında Menzil Şeyhi Muhammed Raşid Erol'un sürgün cezasının kaldırılması konusu da işleniyor Evren'e göre, Özal'ın irtica yanlısı olduğunun ilk belirtisi, başbakan olur olmaz, karşısına gelip, Menzil Şeyhi'nin sürgün cezasının kaldırılmasını istemesi olmuş Evren, ''Midem bulandı'' diyor
Turgut Özal, Evren'in bu sözlerini cevaplandırdı ''O dönemde birçok kişi yargılanmadan cezalandırılıyordu, adı geçen zat da onlardan biriydi Bozcaada'da mecburi ikamete tabi tutulmuştu, hem de hiç sorgulama geçirmeden'' dedi Cevaptan, Menzil Şeyhi'nin Bozcaada'daki mecburi ikametinin kalkmasını kendisinin sağladığı anlamı çıkıyor
Oysa gerçek bambaşka Şeyh Muhammed Raşid Erol'u, askerler, hiçbir suçu olmadığını bildikleri halde sürmüşlerdi Adıyaman ve çevresinde etkili olduğu gibi namı bütün Türkiye'yi sarmış bir din bilgini olan Menzil Şeyhi'nin varlığı onları rahatsız ediyordu Sürgün yeri olarak Bozcaada'yı seçmeleri de manidardı Şeyh'i, Bozcaada'daki Şarap Fabrikası'nın üst katında oturtuyorlardı Böylece, ayyaş olarak Menzil'e gelip elindeki şişe ve kadehi kırarak tövbekâr olan birçok kişinin ''intikamını'' almış oluyorlardı kendi akıllarınca
Şeyh'in sürgünden kurtulması için Turgut Özal 'da uğraştı mı doğrusu bilemiyorum Menzil Şeyhi'ne yakın bazı kişilere sordum, onlar da hatırlamıyorlar Fakat Kenan Evren'in başbakan adayı olarak ortaya sürdüğü, o zamanın MDP Genel Başkanı emekli orgeneral Turgut Sunalp, Menzil Şeyhi'nin çilesinin bitmesi için çok gayret gösterdi Bu biliniyor
Cezayı kaldıran, Muhammed Raşid Erol'u önce Çanakkale'ye, daha sonra da aldığı sağlık raporuyla memleketine geri gönderen ise, Evren'in çok yakını bir başka orgeneraldi: Necdet Üruğ Üruğ Paşa bir ağabey gibi sevdiği ve bağlı olduğu Turgut Sunalp'ın, ''Eğer bu konuyu halledersek çok oy kazanırız'' demesi üzerine, araya girmişti Acaba bunlardan haberdar değil mi Sayın Evren?
Kenan Evran'in bir iddiası da Şeyh Erol'un üfürükçülük yaptığı Bunun da doğru olmadığını bizler biliyoruz, ama bir başkasının tanıklığı daha muteber olur diye Hıncal Uluç'un sözlerini aktaracağız Sabah yazarı bakın ne diyor:
''Anılarının bir yerinde Evren sözü sürgündeki Şeyh Raşid Erol'a getiriyor Zamanın sıkıyönetim komutanı, üfürükçülük yaptığı gerekçesi ile, Adıyaman'ın Menzil köyünde yaşayan Şeyh'i Bozcaada'ya sürmüş Başbakan Turgut Özal da Şeyh'in affını istemiş
''Evren, 'Olmaz böyle şey Şeyh olarak geçinen bu kişi üfürükçülük yapıyor ve bu yüzden dünyanın parasını kazanıyormuş Üfürükçülük kanunen de, dinen de yasaklanmıştır' diyor
''Ben o sırada Erkekçe dergisi genel yayın müdürüyüm Şeyh'in ünü öylesine yayılmıştı ki arkadaşları Menzil köyüne yolladık Öğrendikleri ilginçti Gerçekten Şeyh'in evi yurdun dört bir yanından gelenlerle dolup taşıyordu Özellikle içki, sigara ve kumarı bırakmak isteyenleri, yakınları akın akın Şeyh'e getiriyorlardı Anlatılanlara göre, Şeyh bunların hepsini tedavi de ediyordu, ama para almıyordu Tüm ısrarlara rağmen maddi bir karşılık kabul etmiyordu''
''Arkadaşlarımız döndüklerinde 'isterse milyarder olur, ama kabul etmiyor' diyorlardı
''Bu da bizim bildiğimiz ''
Bir dergi yöneticisi iki muhabir göndererek işin doğrusunu öğrenirken, devletin başı, kulaktan dolma şikâyetlerle idare ediliyor ve ''Tarikatçı olduğunu bilseydim partisine izin vermezdim'' diyor
Kenan Evren, tam dokuz yıl Türkiye'nin kaderine hükmetti, şimdi de Elbe Adası'ndan dönen Napoleon gibi, Armutalan'dan Ankara'ya dönme sevdasında Bizi de kahreden bu
Vefatın üçüncü günüydü ve vefatı öğrendiğimiz günden beri ilk defa bir araya geliyorduk Yüzündeki buruk ifadeyi açıklamak için, ''İnsanın mürşidi ölünce içinde bir boşluk kalıyor'' dedi Birkaç gündür etrafta hissettiğim sarsılmanın en derin anlamını bunu söyleyenin yüzüne baktığım o an çıkardım Yakınımdaki birçok insan, şu sıralarda içlerinde derin bir boşluk hissediyorlar Ve o sebeple buruklar
Hayatında hiçbir iniş çıkışı bulunmayan, davranışları önceden kestirilebilir bir insan olan babamın, hepimizi şaşırtan iki ani ve fevri davranışını gördük bugüne kadar Biri, bizlere kızıp biraz kafasını dinlemek istediğinde, neredeyse 30 yıl aradan sonra, askerliğini yaptığı il olan Malatya'ya çekip gitmesiydi Diğeri ise, birkaç günlük bir başka ortadan kaybolmasıydı Döndükten bir müddet sonra, o da iyice sıkıştırınca, Adıyaman'ın Menzil köyüne gittiğini itiraf etmişti
İzmir nere Adıyaman nere? Esnaflar çevresinde birçok kişi, her hafta birkaç otobüsle Menzil ziyaretini alışkanlık haline getirmişler; cami arkadaşları onu da ikna edip, bizlere bile haber vermesini beklemeden Menzil'e sürüklemişler Sorguladığımızda, orada gördüğü basit ama anlamlı hayattan bölük pörçük sahneler aktarmıştı: Altı her zaman kaynayan kazan, dışarıdan gelenlerin yatması için hazırlanmış yer yatakları, cemaat halinde kılınan namazlar Kimsenin aç, açıkta ve manevi korumasız kalmadığı bir yermiş Menzil
Başkaları, manevi hayatın dışında kalmışlar ''ölümü'' zor idrak ediyorlar Çok kısa sürede olup bitenler onları şaşırtıyor olmalı Cuma namazı sırasında vefat eden bir insan, sevenleri tarafından hemen köye götürülüyor, Şafii geleneğine uyularak vakit geçirmeden toprağa veriliyor Ölümle toprağa verme arasında yalnızca 24 saat geçmesine rağmen onbinin üzerinde insan Menzil'e gitmiş bile Türkiye'nin her tarafından
Şeyh Raşid Erol, vefatından sonra çıkan yazılardan öğrendiğime göre, öyle fazla konuşan bir ''mürşid'' değilmiş Onu ziyaret edenler, Menzil'de buldukları ortamın etkisinde kalırlarmış Daha doğrusu, sözlü ikna yerine, hal ve tavrıyla tebliğ yöntemi imiş onunki Bağlandığı esaslar ve takipçilerinin izlemesini istediği ilkeler, varlığıyla etrafına örnek olarak insandan insana geçiyor olmalı
Mana âleminin dışında kalanlar işte bunu anlayamaz Onların zannettikleri, inanan kesim arasındaki ilişkilerin madde ve para temeline dayandığıdır Biraz daha insaflı olanlar, önder durumundaki kişinin çevresinin etkisini de kabul ederler Ancak hiçbirinin aklına, kalpten kalbe bir yol olabileceği gelmez Konuşmadan anlaşılabileceğini düşünmezler bile Oysa Seyyid Raşid Erol, öyle çok konuşmayan, insanları etkilemek için hiç çaba göstermeyen, ama insanların peşinden ayrılmadığı bir ''mürşid'' di
Küçücük bir köy, sırf o orada yaşıyor diye, ülkenin her tarafından gelen insanlarla dolup taşıyordu Otobüslerle, otomobillerle gelenler, köydeki imkânlarla
Misafir ediliyor, doyuruluyor ve isteyen istediği kadar kalıp, istediği anda orayı terkediyordu Gelenlerin içinde kötü alışkanlıkları olan, içki ve kumardan kendilerini alamayanlar, Menzil'in manevi havasını teneffüs edince, o alışkanlıklarını terk ediyorlardı Vaktiyle meyhane iken lokantaya çevrilmiş yerler gördüm Anadolu'da Adlarını da Menzil'e çevirmişlerdi
12 Eylül askeri darbesinin en baskıcı günlerinde, ülkeyi yöneten komutanlar Menzil'i de keşfetmişlerdi Kimin aklına nereden geldiyse, Şeyh Raşid Erol'a zorunlu ikamet yeri olarak Gökçeada'yı seçmişti Az kişinin yaşadığı, vaktiyle Rumlar tarafından iskân edilmiş bir adayı İkametgahıda, eğer yanlış bilmiyorsam, bir meyhanenin üstüydü İnançlı bir insana yapılabilecek en büyük zulüm Çeşitli sağlık sorunları bulunan Şeyh'in tedavisini de engelliyorlardı Zorunlu ikamet ve tedavisinin engellenmesi bir yana, kendisini tanıyanlarla irtibatının kesilmesi daha da büyük bir zulümdü
Kenan Evren, sonradan kitaplaştırdığı anılarında, Turgut Özal'a ilk olumsuz teşhisi koymasına Şeyh Raşid Erol'un vesile olduğunu anlatır Özal, sağlığı bozuk, sevenleriyle irtibatı kopmuş Şeyh'in sürgün hayatının sona ermesini talep etmiştir Herhalde, bunu, uygun bir dille yapmış olmalı 12 Eylül'ün kudretli lideri, ''Yaptığı teklif iğrençti'' gibi bir şeyler söyler Bir manevi liderin zulmüne son verilmesini iğrenç bulur Kenan Paşa
Seyyid Raşid Erol'un zorunlu ikametinin sona erdirilmesi, askerlerin göreve getirdiği merhum Turgut Özal gibi siyasiler tarafından başarılamaz, ama yine onların kurduğu partinin başına getirdikleri bir başka emekli askerin devreye girmesi etkili olur MDP Lideri Turgut Sunalp Paşa, parti işinde yanında bulunan siyasetten anlayan bir kadronun telkiniyle, Şeyh Raşid Erol'un daha uygun bir yere taşınmasını sağlar Ankara'daki kısa bir ikamet, ANAP İktidarının ilk günlerinde, yeniden Menzil'e dönüşle noktalanır
Köydeki cenaze töreninde Büyük Birlik Partisi (BBP) Genel Başkanı Muhsin Yazıcıoğlu da bulunmuş Yeniden Doğuş Partisi (YDP) lideri Hasan Celal Güzel de Fotoğraflara baktım, çeşitli vesilelerle tanıdığı yığınla insan gördüm Hepsi de sevgi ve bağlılıklarını sunmak üzere oraya gitmişlerdi, besbelli Bağlılığı olan bir yakınım, gitmesi mümkün olmadığı halde gitmediğinin ızdırabını çekiyordu, törenden dört gün sonra bile Binlerce kişi aynı duyguları paylaşıyor olmalı şimdi
Cuma günü Meclis'e gittim ve cuma namazını da orada kıldım Zaman'dan vefat haberini duymuşlar, ama teyidi için bir kanal gerekmiş Benim aklıma ilk gelen isim, Şeyh ile uzaktan ilgimi kuran işadamı Ahmet Etöz oldu İzmir Caddesi'nde spor malzemeleri mağazası olan Ahmet Bey, vefat haberiyle birlikte hastaneye koşmuş Mağazasında çalışanlar vefatı doğruladılar Şimdi kim bilir ne kadar üzgündür Ahmet Bey
Türkiye zor bir döneme girdi Bu dönemde birlik ve beraberliğin çimentosu olacak manevi liderlere daha fazla ihtiyaç var Seyyid Raşid Erol, Adıyaman'ın Menzil köyünde, doğusu ve batısıyla bütün Anadolu'yu kepçeleyen böyle bir manevi önderdi Vefatı, onu tanıyan, ona bağlılık duyanlar kadar, onu uzaktan sevenleri de derinden üzdü
TRT bu vefattan herkesi haberdar edebilirdi, etmedi Gazeteler, etki alanının
Genişliğini tam kestiremedikleri için, kısa haber vermekle yetindiler
Şeyh Raşid Erol, kendi çizgisini devam ettirecek hayırlı evlatlarla on binlerce bağlısını geride bıraktı Onu tanıyamamış bizim gibiler de yokluğunu hissedecekler Ama en büyük kayıp, ayrılık ve bölünme belasının pençesine düşmüş olan ülkenindir; bunu unutmayın
Mekânı cennet olsun

Ülkücü Harekâtın Lideri Muhsin Yazcıoğlu ve Seyda Hzleri

Ülkücü Harekâtın liderlerinden Muhsin Yazcıoğlu ile yapılan röportajda O gönül Sultanı ile ilgili ilginç hatıralara hep birlikte göz atalım:
Muhsin Yazıcıoğlu:
''BİZİM MANEVİ DÜNYAMIZDA TARİF EDEMEYECEĞİMİZ TESİRLERİ VARDIR''

— Sayın Yazıcıoğlu, Seyyid Muhammed Raşid Erol Hz (ks)'leri ile ilgili ilk karşılaşmanızı anlatır mısınız?
M Yazıcıoğlu: Kendisini 1970'li yıllarda uzaktan görmüştüm O zamanlar çok yakın bir temasımız olmamıştı Ancak, 1987 yılında Menzil'de kendisiyle görüşmek nasip oldu Kendisiyle uzun uzun göz göze geldik Elbette o manevi derinliği ve manevi atmosferi daha ilk bakışta yaşadığımı söyleyebilirim Benim ilk karşılaştığımdaki intibaım hep tasavvuf kitaplarında okuduğumuz ama ulaşamadığımız, yaşayamadığımız, hissedemediğimiz güzel duyguları yaşama ve hissetme durumunda oldum Orada benim yarım saatlik hemen hemen yarısı sessiz geçen, bir o kadarı da çeşitli konularda görüşlerine başvurduğumuz ve dinlediğimiz an olarak geçti Akşam kendilerinin emirleri üzerine bizi Mübarek Divanı'nda misafir ettiler
— Efendim, bu esnada sizin M Yazıcıoğlu olduğunuzu biliyorlar mıydı?
M Yazıcıoğlu: Çevredeki sofiler benim olduğumu söylediler Ama ben cezaevinde iken manevi olarak da irtibatımız oldu Bazı sofi kardeşlerimiz aramızda haber akışı sağladı Bu sebeple bizi hem ismen biliyordu, hem de biz cezaevinde iken muhtaç olduğumuz dualarını daima aldık Kendisine misafir olduğumuz gecenin sabahında, namazdan sonra camiinin dışında büyük bir kalabalık toplanmıştı Kendileri kalabalık içinden geldi ve beni çağırdı Bir kenara geçtik Elini omzuma koydu ve bana güzel bir hikâye anlattı
— Hikâyeyi dinleyebilir miyiz?
M Yazıcıoğlu: Buyurdular ki:
''Bir zatın iki tane oğlu varmış Kendisi vefat ederken bunlara üç küp altın bırakmış Çocuklarına ''Bu küp altınların birer tanesi sizin Üçüncüsü de dünyanın en ahmak adamının'' diye vasiyyet etmiş Babalarının vefatından sonra bu iki kardeş çok yer dolaşmışlar Kimi bulsalar bundan daha ahmağı çıkar düşüncesiyle dolaşıp durmuşlar Çünkü dünyanın en ahmağını arıyorlar Küçük kardeş bir şehirden geçerken bakıyor ki, bir zatın sakalının bir tarafını yülümüşler, bir tarafı duruyor (Hatta o, sakalın bir tarafını yülümüşler sözünü söylerken mübarek biraz düşündüler Tıraş kelimesi sonra aklına geldi, ondan dolayı gülmüştü) O adamı ayrıca merkebe ters bindirmişler Kuyruğunu da eline vermişler Boynuna tezek takmışlar, etrafına çıngıraklar asmışlar Ve kendisini def, davul çalarak, halkın arasında dolaştırarak rezil rüsva etmişler O zaman bu küçük kardeş oradaki insanlara sormuş; Bu adamın ne suçu vardı da bu kadar eziyet ediyorsunuz? Cevaben; herhangi bir suçu yokmuş demişler Bir suçu olduğundan dolayı değil bizim burada adet olduğu için yapıyoruz Küçük kardeş nedir âdetiniz demiş Cevaben; bu adam buranın valisi idi Belli bir süre valilik yapar sonra süresi dolduğu zaman bunu tahtından indiririz Halkın arasında böyle dolaştırırız Öbürünü de Törenle tahtına oturturuz dediler Bunun üzerine küçük kardeş; peki şimdi tahtına törenle oturttuğunuz süresi bittikten sonra aynı bunun gibi halkın arasında dolaştırılacak mı diye sormuş Onlar da evet demişler Küçük kardeş hemen eve gidip babasının vasiyet edip verdiği bir küp altını alıp gelmiş Getirip valinin önüne koymuş Valiye, bu küp altın babamın vasiyeti üzerine sizin şahsınıza aittir Yani devlete ait değil Siz kendi şahsınıza kullanacaksınız Vali, ama ben sizin babanızı tanımıyorum demiş, küçük kardeş evet, babam da sizi tanımazdı Zaten bize vasiyet etti ki, dünyanın en ahmağını bul ona ver diye Vali hiddetle oturduğu koltuğundan kalkmış ve demiş ki, ben koca bir valiyim Nasıl olur da dünyanın en ahmağı olurum Küçük kardeş, sizin bir sene sonranızı görüyorum Bu valilik dönemi bittikten sonra size şöyle şöyle yapmayacaklar mı, sen kendin de böyle olacağını biliyorsun Bunu bile bile buraya oturmak ahmaklık değil mi demiş
Bu hikâyeyi anlattıktan sonra elime omzuma vurdu Dedi ki:
''Manevi rütbelere talip ol Yoksa insanlar alkışlarlar sonra da taşlarlar İnsanlara güvenme, önemli olan manevi rütbelere talip olmaktır''
Tabii ben o zaman acaba siyasete hiç bulaşma anlamında mı söylüyor diye düşündüm Kendilerine bir vakıf kurduğumuzu söyledik Vakfa çok sevindi Vakıf faaliyetlerinin yararlı olduğunu ifade etti Ayrıca siyasi düşüncelerimi kendilerine aktardım Bize ''Bu işin çilesini, sıkıntısını çekmişsiniz Bu sizin bileceğiniz yanıdır Faydalı olabileceğinize inanıyorsanız yapabilirsiniz'' dediler Yani o zaman siyasetin acımasızlığını, insanların güç ve kudrete karşı zaaflarını dikkate alarak siyaset yapmamız gerektiğini ifade ettiği manasını çıkardım
— O günden bu güne birçok görüşmeleriniz oldu Bu görüşmelerden size kalan hatıralarınızı ve kendisinin tavsiyelerini anlatır mısınız?
M Yazıcıoğlu: Tabii bunların bir kısmı söylendiği yerde kalması gereken hatıralar, yaşadığımız anda kalması gereken hatıralardır Ama ben kendisinden hep güç bulmuşumdur Bizim için manevi bir kuvvet olmuştur Yalnız üzüldüğüm bir yanı var, o da son Ankara'ya gelişlerinde kendilerini Pursaklar'da ziyaret ettiğimizde bizi akşam eve davet etmişlerdi Akşam biraz geç olduğu için istirahata çekilmiş olduğunu düşünerek, evi arayıp rahatsız etmek istemediğimizden gidemedik Bir daha görüşmek de nasip olmadı O akşam gidemediğimiz için hala üzülüyorum
— Evet efendim
M Yazıcıoğlu: Siyasi Karar Kurultay’ımızdan önce Türkiye'de bildiğimiz gönül dostlarını ziyaretlerimiz oldu Bunlara gayretlerimizi anlattık Yani aklımız ve baş gözümüzle tayin ettiğimiz hedefleri bir de gönül dostları nasıl görüyor diye düşünerek bu zatlarla meşveretlerimiz ve danışmalarımız oldu Bu meyanda Seyda (ks) Hazretleri ile de hassaten görüşmüştük O görüşmemizde kendisi ''Toplayın, toplansınlar, konuşun, tartışın, orası nasıl karar alırsa öyle hareket edin'' dediler Hatta yakından ilgilendiler Ne kadar insan toplanabilir ve kalabalıklar nasıl olur hususunda sorular sordular Kurultay sonrasında kendilerine kamuoyunun beklentilerini anlattık Kamuoyundaki birlik hususundaki özlemleri aktardık Bu hususta kendileri de ihlâsınızı bozmayın siz, ihlâsınızı bozmamak kaydıyla birliktelikler yapabilirsiniz Ama birlikteliğiniz ihlâsınızı bozacaksa o zaman kendi istikametinizde devam edin gibi görüşler ortaya koydular
— Son cümle olarak neler söylemek istersiniz?
M Yazıcıoğlu: Baktığımız zaman gönlümüzü rahatlatan, manevi hazzımızı artıran, bize manevi iştah getiren bir Mürşid-i Kamil'di Dolayısıyla bizim manevi dünyamıza çok güzel, tarif edemeyeceğimiz tesirleri var Allah ondan razı olsun Seyda (ks) Hazretleri ve cümle Allah dostları bizim manevi ışıklarımızı Biz onlarla görebiliyoruz Onun bu âlemden ebedi âleme gidişi bizi çok üzdü Allah dostları her zaman manevi tasarruflarıyla da bizi kuşatırlar Cisimleri yanımızda olmasa da bize manevi rota verirler Onlar birlik sembolüdür Onlar tevhidin nurlu aynalarıdırlar Biz onlardan yansımalar alırız O, gönüller sultanı idi O Sultan-ı Müslümiyn'di O şimdi Allah'a ve Allah'ın sevgilisi Hz Resulullah (SAV)'a kavuştu
Allah rahmet eylesin

Yusufiyeden bir ışık: Ahmet Selçuk Özdağ

Bu işin çilesini çekenlerden, Yusufiye diye adlandırdıkları mahpuslarda MHP davasında yargılananlardan Ahmet Selçuk Özdağ’da bakın neler diyor o Gönül Sultanı için:
İnsanlığın gönül dünyasını yıllar sonra aydınlatma görevi verildiğini mana âlemi biliyor, fakat insanlık henüz bilmiyordu
Yıllarca hiç bıkmadan zahirî ve Batıni ilimlerin müdavimi oldu, her zaman ve zeminde kendisini Allah'a (cc) kulluğa ve Allah yolunun yolcuları sadatlara (KS) hizmete vakfetti ve Ümmet-i Muhammedin dertleriyle inledi, inledi durdu
Babası S Abdulhakim El Hüseyni (KS) Hazretlerinin dergâhında nefis terbiyesi altında iken, herkesin uykuda olduğu zamanlar uyanık durur, sofilerin, müritlerin tuvaletlerini temizlerdi
Babası Gavs (KS) Hazretleri bir gün sohbette şöyle buyurdular ''Keşke Gavslık görevi ile görevlendirilmeseydim de benden sonra gelecek olana mürid olsaydım'' Bu söz gelecek şahsın yani S Muhammed Raşid Hazretlerinin hizmetinin ve makamının büyüklüğüne işaretti
Kendilerini tanımam 1977 yılında oldu Gönül dostu, gerçekten bir er olan Ahmet Er ağabey bu mübarek, Mübeccel insana intisaplı idi, sık sık bizlere bahseder, ''devlet olmak için akıl ve heyecan yetmez gençler, gönül lazım, gönül lazım, gönül lazım'' derdi 12 Eylül öncesi bir ağaç için koskoca bir ormanın feda edildiği günlerden önce çok çetin şartlar altında mücadele ederken bile Osmanlı'yı, Selçukluyu dolaşır, insanlığın gönül dünyasını bir güneş misali aydınlatan Süreyya Yıldızı gibi yön gösteren Allah dostlarına gıpta ederdik
Uğruna her şeyimizi feda ettiğimiz ceylan gözlünün vefasızlığı neticesi ver elini 12 Eylül zindanları
Ve Allah'ın şefkat tokatı, zahiren zulme atıldığımız zindanlardan Allah bir nesli yarınlara hazırlıyordu Üstad cennet mekân Necip Fazıl'ın dediği gibi ''ana rahmi zahir karanlığında nur doğuş sesler duymaktayım, davran ve boğuş'' misali şafak, karanlığın en koyu olduğu yerden doğuyordu
12 Eylül öncesi şehzadeler şehrinin manevi havasını teneffüs etmemize, Aynalı Camiinde Nûri Efendinin sohbetlerini dinlememize, Şekerci Dedenin zaman zaman dualarını alarak mübarek ellerini öpmemize rağmen Tasavvufun ne olduğunu bilmiyorduk Herkes idraki oranında nasiplenirmiş ve bir gece Medrese-i Yusufiyede üç dört arkadaşın gördüğü aynı rüya Gönüller sultanı Sultanlar sultanı efendimiz, kurtarıcımız Buca cezaevinin 13 koğuşunda rüyalarındaydı Sonra Ahmet Er ağabeye mektuplarla rüyamızı Muhammed Raşid Hazretlerine sorduk ve gelen cevap: ''Allah rüyalarınızı makbul eylesin, Menzil İslam'ın lekesiz, gölgesiz, tertemiz uygulandığı bir yer ve o zât'da Mürşid'i Kâmildir Yolunuz ve haliniz mübarek olsun''
O günden itibaren binlerce kerametine şahit olduğumuz tasavvuf ve istikamet M Raşid (KS) Hazretleri efendimiz, yol göstericimiz, kurtarıcımızdı
Medrese-i Yusufiyede iken Adıyaman'da öğretmenlik yapan akademiden mezun olan bir arkadaşıma mektup yazdım ''Sen Menzil'e yakınsın, oradaki mübarek insanı ziyaret et, durumumuzu anlat ve bize dua iste'' Arkadaşım gitmişti Menzil'e Yazdığı mektupta aynen şöyle diyordu: ''Menzil'e gittim kendisine ulaşamadım, çok kalabaktı fakat kardeşi Seyyid Abdülbaki Hazretlerine sizleri sordum Bana dedi ki: Onlar günü geldiğinde çıkacaklar ve buraya gelecekler''
Ve zulmen atıldığımız zindanlarda zahiri hürriyete adım attık ve de hakikaten Menzil'e ulaştık Murad-ı İlahiyi öğrenmek istiyorduk Dünyanın en güçlü istihbarat sistemine sahip olduğumuz idrakı ile Allah'tan, Resulullah'tan haber alan Allah dostlarının kader aynasına bakarak, Allah'ın izniyle gösterilenleri işitmek, duymak, gönül dünyamıza nakşetmek istiyorduk Mübarek (KS) bize gülümsedi, sorular sorduk, ülkemizle, insanımızla ilgili çok az konuşan ''konuştuğunuz her kelimenin hesabını vereceksiniz'' Ayet-i Kerime mealine uygun hareket eden M Raşid (KS) Hazretleri buyurdular ki: ''Sizlere teşekkür ediyoruz, siz olmasaydınız bu memleket felaketlere düçar olabilirdi Ah Ahh Bir de İslamı yaşayabilseydiniz yeniden Osmanlıyı ihya etmek sizlere nasip olabilirdi'' Aman Allahım ne büyük mazhariyet, ne büyük teşhisti o, eksikliğimizi tamamlamamız ve yeniden diriliş için harekete geçmemiz gerekiyordu Bir gün kendilerine Doğu ve Güneydoğudaki hadiseler soruldu ve aynen şöyle buyurdular: ''Kürtçülük küfürcülüktür'' ve hep Ümmet-i Muhammed için dualar Dualar Dualar Ediyorlardı
O, Allah dostu idi, Peygamber sevgilisi idi Hayatı boyunca Sünnet'e ittiba etti, sadatlara mutabaat halinde yaşadı, yüz binlerce insanı dünyadan ahirete bağladı, insanları çirkeften, zulmetten karanlıktan aydınlığa, güzelliğe, adalete hicret ettirdi
Allah rahmet eylesin

Namık Kemal Zeybek Kâhta Kaymakamı iken gönül sultanından nasıl etkilendi?

Ülkücü Harekâtın eğitici kadrosundan, aynı zamanda Gümrük ve Tekel Bakanı Gün Sazak’ın genç müsteşarı Namık Kemal Zeybek bakın o Gönül Sultanından nasıl etkilenmiş, izleyelim:
NAMIK KEMAL ZEYBEK: “KENDİM İÇİN KURTULUŞ YOLU OLARAK, ONLARI SEVMEYİ GÖRÜYORUM
Bendeniz 1974 yılında Seyda Hzlerinin oturduğu Menzil Köyü’nün bağlı olduğu Kâhta’da kaymakamlık yaptım
Babamdan ve babamın kütüphanesinden aldığım bilgi birikimi ile tasavvuf hakkında biraz bilgim vardı Hz Mevlana’nın kitaplarını, Muhyiddin Arabî’nin kitaplarını ve bulduğum diğer kitapları elimden geldiği kadar okumaya çalışıyordum Ama şöyle düşünüyordum:
“Bu büyüklerimiz tasavvuf tarihi içerisinde görev yapmıştır ama bu asırda yoktur onlar gibi Yani bu yüzyılda bir Mevlana, bir Yunus Emre, bir İmam-ı Rabban-i, bir Şah-ı Nakşibend-i, bir Abdülkadir Geylani gibi tasavvufi anlamda bir mürşid artık mümkün değildir” diye Ne zamana kadar? Kâhta’da Seyda Hzlerini tanıyıncaya kadar, bu kanaatim devam etti Kâhta’ya kaymakam olarak geldikten sonra tabii olarak Menzil köyünde oturan Seyda Hzlerini çokça duyar oldum Aleyhinde konuşanlar oluyordu, lehinde konuşanlar oluyordu Kendisine bağlı insanlar yanıma geliyordu Kendisine şiddetle karşı olanlar da yanıma gelip anlatıyorlardı Tabii bir nokta vardı, kendisine bağlı olan insanlar Seyda’ya bağlı olan insanlar ve aynı zamanda vatana millete, vatanın birlik ve bütünlüğüne, ahlaki değerlere bağlı insanlardı Buna mukabil vatanın birliğine, milli ve manevi değerlere husumet içinde olan insanlar da onun aleyhinde konuşuyorlardı Bu benim için bir ölçü oldu Fakat hepte o yılların biriktirdiği artık bu asırda böyle şeyler yoktur düşüncesinden doğrusu kendisiyle tanışmak istemiyordum Köye bir kaymakam olarak gittiğim zaman okula gidiyordum Hemen okula yakın bir evi vardı Takriben bir ay sonra benim zihnimde bir mesele anlatıldı Mesela, şu yakın vilayetlerden bir şeyh demiş ki (Gavs Hzlerine demiş):
“Gelsin ateş üzerinde duralım bakalım, kim daha çok durabilecek
Bunun üzerine Gavs Hzleri de demiş ki:
“Ben ateşten korkuyorum, ateşten korkmasam zaten bu işlerle uğraşmam
Bu söz bana çok latif geldi ve bir tanışmak istedim Gittim, gidiş o gidiş Yani kendisini tanıdıktan sonra (Seyda Hzlerini tanıdıktan sonra) kafamda birçok sırlar çözüldü Tabii birçok sırlarda oluştu, sonra o sırlar çözüldü
İşin ilginç yanı Seyda Hzlerinin etrafında yüzlerce, binlerce belki de milyonları aşan insan var ama kendisi çok fazla konuşmuyor, insanlara hitab ederek kazanmak diye bir şey yoktur Sohbetleri vardı Benim hayatımda bir olayla kıyasladım bu hali Kaymakam olduğum yıllarda, her bulunduğum yerde, elimden geldiğince içkiyle, kumarla ve topluma zararlı olan kötü alışkanlıklarla mücadele ediyordum Hatta bu yüzden Dünya Yeşilaycılardan bir madalya aldım Türkiye’de Gün içinde içki çok fazla tüketiliyor ve halkı muzdarip ediyordu Doktoru, müftüyü ve diğer halka hitap edebilecek kişileri topladım Ben konuşuyordum ve içkinin zararlarını anlatıyordum, doktor, avukat anlatıyor her yönden içkinin insanlara ne kadar zararlı olduğunu anlatmaya çalışıyoruz Böyle bir toplantı yaptım Toplantı bittikten sonra, lokantaya misafirlerim vardı yemeğe gittim, baktım en önde oturan ve ben ne dersem başını doğru doğru diye sallayan bir muhtar rakı içiyor Şimdi bu bir unutmadığım olay Çok uzun uzun saatlerce anlattım: İçki zararlı, sağlığına zarar verir, ailene, kesene ve topluma zarar verir falan Güzelde nutuklar söylüyorduk, tasdik ediliyordu, başlar da sallanıyordu ama sonunda o muhtarı içki içerken gördük, rakıyı koymuş içiyordu
Bir başka olay daha gördüm Menzil’de Seyda Hzlerinin yanına gelen bir çok alkolik, içki içen demiyorum alkolik Yani alkol hastalığına yakalanmış da bundan kurtulamayan insan onun çok küçük bir telkiniyle “bir tövbe” bir de “içme senden Allah razı olsun” sözüyle birdenbire içkiden kurtuluyor, hali değişiyor ve yüzü değişiyor Yani bir insanda iki tane rengin olduğunu ben gördüm Dün gelmiş yüzü simsiyah, bugün tövbesini almış ertesi gün, güzelleşmeye başlamış ve bir müddet sonra bakıyorum bu insan bambaşka bir insan olmuş Seyda Hzlerinin yanında çok söz söylemeye yahut onun söz söylemesine gerek kalmıyordu Sadece onun yanında oturmak insana öyle huzur veriyordu ki, o anda sanki çok uzun vaizler dinlemiş, çok kitaplar okumuşçasına insanın içinin yumuşadığını, içinin insanlara sevgiyle dolduğunu, insan içinin hoşgörüyle dolduğunu ve insanın İslâm’a doğru yöneldiğini hissediyordu
Bir defa tanımıyanların peşin hükümleri var Türkiye’de tasavvuf nedir? Mutasavvıflar kimlerdir? Tarihte ne yapmışlardır? Bugün ne yapmaktadırlar? Bunlar yeteri kadar bilinmediği için, bir kara propagandanın tesiriyle ne yazık ki peşin hükümle iyi bakılmıyor Ama ben şunu gördüm; Kâhta’ya gittiğim zaman benim de görevim bulunduğum yerdeki insanlarla ilgili rapor yazmaktır Eski raporlara baktım, yani benden önceki kaymakamların tamamı Seyda Hzleri ve Menzille ilgili müspet rapor yazmıştır Burası ve buradaki insanlar siyasetle uğraşmazlar, devletin ve milletin birliğine bağlıdırlar Şunu da ilave etmeliyim ki:
Gavs Hzlerinin o köye yerleşmesi, Seyda Hzlerinin o köyde bulunması ve sonra dergahın orda da devam etmesi, anlayanlar için devletimiz ve milletimiz bakımından büyük bir nimettir Seyda Hzlerinin bağlıları ve öğrencileri arasında hem doğudan, hem kuzeyden, hem batıdan ve Türkiye’nin her yerinden gelen insanlar var Orda ideal kardeşlik bilinci ve kardeşlik hali gerçekleşir Menzil’de devlete ve millete sadık, işini iyi yapan insanlar ortaya çıkar Doktorsa daha başarılı, daha diyergam, daha başkalarını düşünen, daha iyi bakan doktor haline gelir Tasavvufun maksadı da zaten budur Bütün insanlara, herkese hoşlukla bakmaktır Fakat ne yazık ki zaman zaman anlamaz insanlarda o bölgede görev yaptılar ve bir dönem hem de Seyda Hzlerinin orada bulunmasının gerekli olduğu dönemde bir takım anlamaz, bilmez sığ görüşlü insanlar, onun bulunduğu yerden koparılmasına ve Çanakkale’de oturmasına sebep oldular O bir tarihi yanlıştı, sonra o yanlış anlaşıldı ve kaldırıldı
Yine bir başka ilginç nokta bazı bürokratlarımızın ifade bakımından, doğrudan şahit olduğum bir olay Bir gün yıllar sonra, yani kaymakamlık yaptıktan sonra, 1978 yılında yolum Kâhta’ya düştü ve Menzil’e gittim Seyda Hzleri köyün dışına çıktığı zamanlar giydiği elbisesini giymişti ve arabaya binmek üzereydi:
“Efendim, nereye gidiyorsunuz” dedim Tebessüm etti ve:
“Kâhta’ya gidiyorum, ifade verecem” dedi
Sonradan ne ifade vereceğini öğrendim Daha önce de belirttiğim gibi, Seyda Hzlerinin yanına çoklukla alkolikleri getirirlerdi Bir şifahane gibi, bir hastane gibi yakınları, hatta bazen ona haber vermeden getirirlerdi Veyahut kendileri kurtulmak isteyenler gelirlerdi Çoklukla ve onlar o dertten kurtularak giderlerdi Tabii insan içinde onarılmaz yara varsa, ona hiç kimse müdahale edemez Bazı cihazlar bozuk oluyor, tamiri mümkün olmuyor Mesela benim evimdeki televizyon bozuksa, merkezi televizyon istasyonu ne yapsın? Bizim Karadeniz illerinden birisinde içkicileri toplamışlar ve getirmişler hepsi kurtulmuş Fakat ne olmuş? Böylece o ilde Tekel satışları düşmüş, talep azalmış Çok ilginç o ilin Tekel başmüdürü savcılığa başvurmuş, yani tevkif etmiş Suçlu kim? Suçlu Seyda Hzleri Suçu Devlete alkollü içkilerin satışını önlemek suretiyle zarar vermek, böylece devletin elde ettiği kazançtan mahrumiyetine sebep olmaktır Böyle çok ilginç bir olaydır Tabii suç duyurusunda bulunulmuş Nitekim bu olay Kâhta savcısına intikal etmiş Kâhta savcısı da kendisine gıyabeten verilen duyurudan hareketle ifade almak görevini yapmak üzere Seyda Hzlerini çağırtmış ve istemiştir Seyda Hzleri de yüzünde hoş bir tebessümle gitti, ifadeyi verdi Tabii ki böyle saçma sapan bir şey olamazdı ama neticede ne oldu? Takipsizlik kararı verildi Fakat Seyda Hzlerini köyden alıp Kâhta’ya kadar çağırmak ifadesini almak durumu doğdu Maalesef Türkiye’de böyle bürokratlarımız oldu Tabii bakış açısından ifade ediyorum
Seyda Hzlerini varlıklı bir aileden gelir, hem manevi yönden hem de maddi bakımdan Manevi yönden Seyyiddirler, Seyda sözü de ordan gelme bir sözdür ve ehli beyttirler Onlar Hazreti Peygamberin Sülalesinden gelmektedirler Bu nokta önemlidir Ayrıca maddi zenginlik de var Zenginlikte orda toprakları var Topraklarından elde ettikleri ürünü ne yapıyor? O ürünü gelip giden insanlara veriyor Yani binlerce insan geliyor Tabii manevi bereket de var Hatta bazen onbinlerce insan geliyor: Çorba var, çorba dediğiniz dergâh çorbası Bir nevi besleyici yemek O çorba, o ekmeği yediğiniz zaman, başka bir yemeğe lüzum kalmadan oradan istediğiniz kadar kalabilirsiniz Gelene sorulmuyor, sen kimsin? Nesin? Müslüman mısın? Hıristiyan mısın? Musevi misin? Dinsiz misin? Bölücü müsün? Nesin kimsin diye sorulmuyor Gelen kim olursa olsun sofralar açılıyor, ekmek veriliyor ve yemek veriliyor Söylenildiği gibi müritlerinden herhangi bir şey almak değil, bilakis veriliyor Yanına gelen insan adam oluyor insanoğluna ikramda bulunuluyor Ancak bakarsın bu hadiseyi birileri bilmeden anlamadan yanlış değerlendirebiliyor Bu vesileyle şunu söylemek istiyorum Bizi dinleyen ve devletin herhangi bir yerinde görev yapmakta olan insanlar var ise şunu söylüyorum:
Bu insanlara karşı yani Türkiye’deki maneviyat büyüklerine karşı peşin hükümlü olmaktan vazgeçin Bakın ne yapıyor bu insanlar Bunlar devletimiz içinde, milletimiz içinde, insanımız içinde ve insanlık içinde yararlı insanlardır Bunu iyi tespit etmek lazım İstisnalar yok mu? Olabilir ama istisnayı arayın ve bulun İstisnaları kaidede bitirmeyin Zamanla birçok gerçekler ortaya çıkıyor Bunlar zamanla çıkacak ve çıkıyor Fakat esas olan peşin hükümden kurtulmaktır
Bir nokta ifade etmek istiyorum bu vesileyle; Bendeniz, yine ziyaretlerimden birisinde Seyda Hz’lerinin yanında iken bir insan bir görevle geldi Görev bir büyük politikacının elçiliği ve istenen şuydu: Seyda Hz’leri ve bağlıları o siyasi partiyi desteklesin Geniş bir çevre O zaman söylenen söz bir milyon bağlısı var deniliyordu Bir milyon bağlı demek beş milyon demektir Eğer hesab yapılırsa, hanımı yakınları ve kardeşleri falan derken beş milyon oy demektir Beş milyonda çok büyük oydur Ve selamlarını söyledi, talebini söyledi ve açıklamalarda bulundu Seyda Hz’lerinin cevabı şu oldu:
Biz siyaset yapmayız Biz hiç kimseye, şu partiye oy verin, bu partiye verme veya verin demeyiz Çünkü bize gidip“Biz Allah yolunda hizmet ediyoruz Bizim işimiz insanlara İslâm’ı ve insanlığı anlatmaktır gelen insanlar arasında her partiden insanlar var Bizim işimiz o değil, o siyasetçilerin işi
O arkadaşımıza tekrar şunu söyledi:
“Buyurun siz yapın siyasetinizi, ama biz yapmayız” dedi Seyda Hz’lerinin bu veciz sözleri ibret olayıdır ve örnektir
Efendim başka tarikatlar da var Bir başka hususu da belirtmek istiyorum:, vesairelerde var diye bir soru kendisine yöneltildi Malumunuz Türkiye’de birçok tarikatlar, dini gruplar ve cemaatlar var Söylediği şu oldu:
“Hepsi biridir Hiçbir ayrım yoktur Nakşibendî, Kadiri, Rufai yahut ta şu bu ne olursa olsun hepsi birdir Yeter ki doğru olsun İslâmi ölçüler içinde kalmış olsun Hiçbir ayırım söz konusu olamaz”dedi Yani dini gruplara bakışı budur ayrıca insanlığına da bakışı da Kur’an-ı Kerim’in ifadesiyle işte bunlar Peygamberin varisleridir Yani ışık alimi ve bilim de ufkuna ermiş insanlardır Tabii olarak bir tesir meydana geliyor Seyda Hz’lerinin çevresinde
Biz işin kıyl-ı kal’ındayız Yani edebiyatındayız Ben kendim için söylüyorum edebiyatı da güzel ama Büyüklerimizin yanında rahat söz söylemek düşmez Asıl söz onlarındır Bizim Türk-İslam büyüklerinin bir sözü var Methiye tarzı söz söylendiği zaman ve dilekler, temenniler yapıldığı zaman; “Söylediğiniz gibi olsun” derler Büyüklerimizden aldığım sözlerden takliden aşkı ifade etmeye çalışıyım
Ne aşkı? Tasavvufun esası aşk Ne aşkı? Allah’a aşk: Eğer Allah aşkı yoksa tasavvuf hali zor, mutasavvıfın işi zor Aşk gelince de bütün problemler bitiyor Ahmed Yesevi Hzleri, “aşkı olmayanın ne dini var ne imanı” diyor
Bütün bunların amacı Hz Cibril’in soru sorma suretiyle Hz Peygambere söylediği; İslam ne? İman ne? İhsan ne? Sorularından İhsan’a verilen cevab da Allah’ı görür gibi ibadettir ve kulluktur diye ifade ettiler Peygamberimiz Allah’ı görür gibi ibadet aşkın tekemmül ettiği ve olgunlaştığı an gerçek din, gerçek iman galiba bu
Tabii bu hamur İmam-ı Rabbani Hzlerinin mektubatta buyurduğu gibi; çok su götüren hamurdur Mektubatta çok çok bu sözü söylüyor ama şunu ifade etmekle yetinelim Yunus Emre; “aşk gelecek cümle eksikler biter” diyor Demek ki, aşk gelmeyince eksiğiz ve noksanız Hz Mevlana büyük çağrısına aşkı o Mesneviye yazarken o neyden dinle ki ayrılıklardan bahsediyor Şikâyet etmede ayrılıkları ve ney’i anlatıyor Ayrılıklardan şikâyeti anlatıyor Kamış nerden ayrıldı? Kamışlıktan insan nerden geldi? Hakiki insan O’ndan, Allah’tan geldi Şimdi O’na gitmek işte aşk bu
Hani biz “hay’dan gelir huy’a gider” gibi söyleriz ya Hâlbuki o öyle değil Tasavvufi güzel bir söz:
“Hayy’dan gelir Hu’ya gider” Yani Diriden (hayattan) gelir, O’na, mutlak varlığa ve Zat’a gitmek Aşk bu ve aşk olmazsa işimiz zordur Dileriz ki, Allah hepimize aşkı nasip etsinde işimiz kolay olsun, belki yola gireriz Onun için aşka ihtiyacımız var ve O insanlara da muhtacız Sohbetimize mevzuu olan insan gibi, insanlara ihtiyacımız var
Peki aşk gelen insan hayatta kesilecek mi? Burda Bahaüddin-i Buhari Hzlerinin bir sözü var: Mina pazarında bir genç gördüm, elinden çok büyük miktarda binlerce dinarlık alışveriş geçiyordu Kalbinde Allah’tan gayrisi yok” diyor Burada ışık şahsiyet, nur insan neyi söylüyor? Söylediği şu Müslüman’ın yola girenin işleri olacak, hayattan kesilmeyecek, büyük miktarda alışveriş de yapacak, ticarette yapacak Zahiri bilimler de yapacak, emek harcayacak, çalışacak ancak kalbinde Allah’tan başka ve Allah’tan gayrisi olmayacak kalbinde İslâmiyet’te, İslâm tasavvufunda hayattan kesilmek yok Böyle melul melul dolaşmak filan bir hal olarak zaman zaman gelir olabilir o ayrı Bazı üstün insanlar adeta daha hızlı hareket etmek, daha yükseklere sıçramak ve daha uzun mesafeler aşmak için biraz hayattan geri çekilebilirler zaman zaman Ama sonra tekrar hayata geri gelebilirler O gerilemekle hayattan kopmak değildir, o daha büyük işler yapmak için zaman kazanmaktır ve zamanı iyi değerlendirmektir Kural olarak hayattan kesilmek diye bir şey yoktur
Seyda Hzlerinin Çanakkale’ye gidişi manevi bakımdan o olmalıydı, o oldu Fakat bizim açımızdan bakarsak bu devleti yönetmek mevkiinde olan insanlar açısından bakarsak çok büyük bir yanlışlık yapılmıştır Tabii o yanlışlığa genel olarak devletimi ve devletin karar mekanizmalarını kusurlu görmek doğru değil Çünkü uzun yıllar devletimiz o konuda doğru teşhis koymuş Büyükler zaten kusur görmez Fakat birileri ne yazık ki, çokça karşımıza çıkan birileri orada da karşımıza çıkmışlardır Son derece yararlı bir insanı, bırakalım tasavvufi ve maneviyatı, tamamen pratik açıdan faydalı açıdan alsak bile gelin öyle yaklaşalım Yani pragmatist, bakalım faydacı bakalım, çıkarcı bakalım, nasıl bakarsak bakalım Ne isteniyordu da o insan alındı Çanakkale’ye gönderildi Ne oldu? Efendim ziyaretçileri çoğalmış, o ziyaretçilerin sana her anlamda faydası var Oraya giden insanlar daha iyi vatandaş haline geliyorlar İyi insan, iyi vatandaş oluyorlar Sen iyi vatandaş, iyi insan olunmasını istemiyor musun? Ama bu yanlış çokça yapılıyor Bu durum Seyda Hzlerine zarar mı veriyor? Hayır, Seyda Hzleri için belki her yer bir Zahirde bir eksiği varsa o tamamlandı Galiba 63 yaşında vefat edişi de bir başka hikmet
Hz Peygamber 63 yaşında vefat ettiği için Ahmed Yesevi Hz’leri 63 yaşında yeraltına girdi Orda büyük hizmetini devam ettirdi Tabii onuda doğru anlamak lazım Yani 63 yaşındayken yeraltına girdi ama ondan sonrada uzun yıllar boyunca orda öğrenci yetiştirdi ve onları gönderdi Tabii Seyda Hzleri de 63 yaşında yeraltına girdi Yahut öyle takdir edildi öyle oldu ama, hizmeti de bitmedi Orda hizmeti devam ediyor
Aklıma özellikle Hz Mevlana’nın Hocası, mürşidi ve yol göstericisi Seyyid Burhaneddin Hz’lerinin sözü geldi Diyor ki:
“Yüz müslüman birbirini sevse, içlerinden hangisinin mertebesi yüksekse hepsini o mertebeye yükseltirler ki oraya ayrılık girmesin”
Sevse, yani sevse diyor Şimdi ben kendim için kurtuluş yolu olarak, bu büyük insanları sevmeyi ve sevenleri sevmeyi o sevenlerle birlikte bulunmayı kendim için bir kurtuluş yolu gibi görüyorum
Esas olan şimdi sevginin tabii sonucunda hoş görüdür Böyle düşünüyorum ama başkaları da başka türlü düşünebilirler Onları yaratan da Allah Bir hikmete binaen yaratmıştır onları Dolayısıyla Yunus Emre’nin bir sözü gündeme geliyor:
Yaratılanı hoş görmek
Yaratandan ötürü
Mademki, bunları da Allah yaratmış bir sebebe binaen yaratmış Belki o olmazsa bu olmaz Yaratılış hikmetleri içinde O’nun da bir yeri var Neyin yeri var? Biz de farklı düşünenlerin yeri var mutlaka Öyle ise ikinci kural hoşgörü kuralı olmalıdır Birbirimizi hoş görmeli Bunu dar anlamda İslâmi gruplar için söyleyeceğim, bir örnekle ifade edeceğim:
İmam-ı Rabbani Hzlerine soruyorlar Bu semah, sema, raks ve mevlit için ne düşünüyorsunuz?
Diyor ki:
“Bunlar bizim yolumuzda yok”
Kendisinin yolu malum Müceddidi El-fisani ikibin yılının yenileyicisi ve Nakşibendi yolunun en büyük kol başlarından birisi Bizim yolumuzda semah, sema, raks, musiki yok diyor Yani musiki dini anlamda musiki yok Bunlar bizde yok ama Kadiriler ve Mevlevilerde var Onun için sesimizi çıkarmaz kötü konuşamayız, diyor Bu anlayış ne güzel anlayış Bunu ben böyle anlıyorum ama o öyle anlıyor, kötü konuşamam ve aleyhine konuşamam Şimdi bu anlayışı tüm cemiyete yayarsak kendimizi daha da geliştirmiş oluruz Siz bizim fikrimize karşı çıkarsanız biz fikrimizi size benimsetmek için fikrimizi daha da gelişkin hale getiririz, siz de fikrinizi gelişkin hale getirirsiniz Esas olan bütün cemiyetin kazanmasıdır Bu hoş görü içerisinde birbirimizi sevmek, farklı görüşlere, farklı tasavvufi anlayışlara, farklı tasavvufi büyüklerine, farklı dini kavrayışlara, farklı mezhep anlayışlarına, farklı dinlere, farklı felsefi anlayışlara, farklı siyasi görüşlere hoş görü ile bakmayı dileriz
Hoş görü kendi fikrinden vazgeçmek değil Kendi fikrini savun Fakat başkasının fikrine de savunmasına da bırak hoş görü göster, o da savunsun, o sana uyar Bütün toplum böyle gelişir Galiba anlaşmamız gereken ve yavaş yavaş ulaşmakta olduğumuz güzel takım öncü anlayış bu Bizim buna şiddetle ihtiyacımız var
Yunus Emre;
“Ölen hayvan imiş
Âşıklar ölmez” diyor Bu mana da Seyda Hzleri gayet tabii ölmedi Hz Mevlana’nın bir sözü var:
“Her dem yeni doğarız
Bizden kim usanası”
Bediüzzaman üç türlü hayatı anlatırken, hayatın üç türü var derken birisi de bu büyüklerimizin bir başka biçimde yaşamaya devam ettiklerini ve oradan insanlara yardımcı olduklarını ifade ediyor Dolayısıyla diyoruz ki, Bunlar ölmediler, yer değiştirdiler Yardıma oradan da devam ediyorlar Belki ampuldüler, enerji haline geldiler Şimdi o ampulleri dünya da bizlere bıraktıkları ampulleri vasıtasıyla aydınlatmaya devam ediyorlar
Onlar yaşıyorlar ve yaşatıyorlar

Rahmetli Adanan Menderesin oğlu da O gönül Sultanından etkilenmiş, hatta onla yapılan bir röportajda bu muhabbeti görmek mümkün:

Aydın Menderes:
''TOPLUMUMUZUN MANEVİ BÜYÜĞÜ VE ÖNDERİ OLMUŞTUR''

— Sayın Menderes, Seyyid Muhammed Raşid Erol Hazretleri (ks)'iyle ilk karşılaşmanızı anlatır mısınız?
A Menderes: Kendisi ile iki kez görüşmek, ellerini öpmek ve hürmetlerimi sunmak fırsatını bulabildim Kendilerinin pek kıymetli mahdumları benim aziz kardeşim Fevzettin Bey'le çok önceden tanışırdık Muhammed Raşid Efendi Hazretleri gözlerinden rahatsız idiler ve bir ameliyat için Ankara'da bulunuyorlardı Bu ameliyat öncesi bir günün akşamı Fevzeddin Bey'le birlikte buluşup merhum Muhammed Raşid Efendi Hazretleri'ni ziyaret ettik Kendileri istirahat halinde bulundukları halde lütfedip nezaket buyurup bizi kabul ettiler ellerini öpüp hürmetlerimizi sunmak ve acil şifalar niyaz etme fırsatı bu şekilde doğmuş oldu Kendisinin ne kadar mümtaz bir kişi, muhterem bir mürşid olduğu hakkında görüşmeden önce de fikir ve kanaat sahibi idim Buna rağmen bu görüşmemiz benim için çok heyecan verici oldu Aradan uzun bir zaman geçti Çeşitli vesilelerle hürmetlerimizi gönderme fırsatı bulabildik Bu yıl 1993 yılının Eylül ayında Afyon'da kendilerini ziyaret etmek, ellerini öpmek fırsatım oldum Öğle namazını müteakip istirahate çekilip tekrar ikindi namazı için döndükleri zaman sohbet etmek fırsatı doğmuş oldu Kendileri ile görüşmelerimin bende mahfuz kalması dileğimdir Böylece kendisinin hatırasına da layıkıyla hürmet edebilme imkânı doğmuş olacağını düşünüyorum Bütün yakınlarının ve tanıyanların bildiği gibi her vakit İslam'ın yolunu, hakikatin, doğrunun, dürüstlüğün, sevgi ve barış yolunu göstermiştir Kendisinden elimizden geldiğince feyz ve nasip almaya çalıştık Bu vesile ile merhumu bir kere daha rahmetle anmış oluyoruz
— İlave etmek istediğiniz şeyler var mı?
A Menderes: Muhammed Raşid Erol Efendi Hazretleri bu toplumun, barışın huzur ve sükûnu için, zihinlerin karıştırıldığı bir dönemde İslam güneşinin gölgelenip bulutlanmaması için elinden gelen bütün hizmeti Allah rızası için yerine getirmiş, pek çok insanı hem bu dünyada işleri içerisinde, hem inanıyoruz ahiret işleri içerisinde kaybolup gitmekten korumuştur Toplumun manevi büyüğü ve önderi olmuş son derece muhterem bir zattır Kendisinin bu faaliyetlerini şükranla anarken kendisi gibi bu yolda gayret gösterenleri, ahirete intikal etmiş olanlarına rahmet diler, yaşamakta olanlarına sıhhat ve afiyet temenni ettiğimi ifade etmek isterim
— Verdiğiniz bilgiler için çok teşekkür ederiz
A Menderes: Ben teşekkür ederim
İstanbul Büyük Şehir Belediye Başkanı idi, şimdi Başbakan Belediye Başkanlığı dönemlerinde susuzluk gündemde idi, kimi yağmur için suni bombadan bahsederken kimi değişik görüşler ileri sürüyordu O sıralarda Tayip Erdoğan İstanbul’a geleceğini öğrendiği Gavs-ı Sani Seyyid Abdulbaki Hzlerini hava alanında karşılarlar Karşıladığında son derece hürmet ve edeple ziyaret ettikten sonra:
—Efendim size malumdur, İstanbul susuzlukla başı derttedir, yağmur yağması için dua etmesini talep eder, Mübarek dua ederiz der Gerçekten de İstanbul onların himmet ve bereketiyle yağmura gark olur, öyle ki yağan yağmurun etkisiyle birçok yerlerde sel taşkınlarına yol açmıştır
Her devrin kendi manzarasında buraya kadar işlediğimiz Hakan Evliya ilişkisine özetle bakıldığında:
—Oğuz Han ve evlatları-Irkıl Hoca ve Dedekorkut,
—Cengiz Han Gökçe Ata,
—Karaman Hakanı Satuk buğra han- Samani Ebu Nasr
—Alparslan- Buharalı Ebu Cafer Muhammed,
—Melik Şah-İmamül Haremeyn Güveyni ile Şeyh Ali bin Hasan el Sandali,
— Alâeddin Keykubat- Şahabeddin Suhreverdi ve Necmeddin Razi,
—Tuğrul Bey- Baba Tahir ve babab Cafer,
—Osman Gazi- kumral abdal ve şeyh edebali,
—Orhan Gazi- geyikli baba
—Yıldırım ve oğlu çelebi- Emir Sultan
—II murat- Hacı Bayram Veli,
—Fatih-Emir Adil Çelebi ve Şeyh Akşemseddin
—Sultan IAhmed-Şeyh Aziz Mahmud Hüdai
— Ulu Hakan Abdülhamit Han- Şeyh Abdürranmani Taği
— Mareşal Fevzi çakmak- Erbilli Şeyh Esat Efendi
— Turgut Özal- Mehmet Zahit Kotku bağlılılığı gibi daha nice ikili serüven kendi iklimimizin gerçeğidir
Velhasıl zahiri sultanlar olduğu gibi manevi sultanlarda olacaktır Dünyanın gidişatı bu iki kutup doğrultusunda devam ediyor v edecektir Zahir ve batın denilen iki kanaldan âlem nizam bulacaktır Zahir sultanlarınca dünya meseleleri, manevi sultanlarca da ahiret meseleler halledilir Vesselam

__________________
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.