Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Forum İslam > İslami Yazılar & Hikayeler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
bakış, fertlerden, islâm, takvalı, vahdetine, ümmetinin

Takvalı Fertlerden İslam Ümmetinin Vahdetine Bakış

Eski 12-25-2008   #1
gülgüzeli

Takvalı Fertlerden İslam Ümmetinin Vahdetine Bakış



Takvalı Fertlerden İslam Ümmetinin Vahdetine Bakış 01 Nisan 2008, 06:56
Sonsuz hamdü senalar Esmaül Hüsna sahibi yüce Allah’a olsun ki bütün alemi muhteşem, noksansız yaratıp bir düzen içerisinde kudret eli altında döndürmektedir Ve biz insanları eşref-i mahlukat , Ahsen-i takvim olarak yaratıp darı imtihan şu yer yüzüne halife olarak seçti İslam’la şereflendirip dininin koruyuculuğu ve hakimiyeti için çalışma gayret gösterme görevini de biz Müslümanlara verdi

Hadsiz salat-ü selamlar peygamberlerin ser tacı, Habibullah-ı Zişan,fahri alem, Rahmetellil alemin Hz Muhammed Mustafa’ya pak ve temiz ehlibeytine, gerçek ashabına, sair enbiya ve evliyaya, asrımıza nur saçan büyük zatlara ve aziz şehitlere olsun

Şu kısacık ömrümüzü- hayatımızı geçirdiğimiz fani dünyayı Allah-u Teala kim daha iyi işler (sözler ve fiillerde) davranışlar sergileyeceğini ortaya çıkarmak için yarattı “Ben cinleri ve insanları ancak bana kulluk –ibadet etsinler diye yarattım” Emri fermanıyla da biz insanları hangi gaye için yarattığını açık bir dille ifade etmektedir Bu noktada yaratılan her şey bu gayeye ve hedefe hizmet etmektedir İnsan da yaradılış gayesine uygun olarak yaşamak zorundadır Aksi taktirde esfel’es safilin (aşağıların aşağısı) hayvanlardan da daha aşağı bir dereceye düşerek cehennem azabına müstahak olacaktır

İnsan da bütün canlılar gibi bir kadın bir erkekten yaratılmıştır İnsanoğlunun doğumuna ve çoğalmasına kadın ve erkeğin nikâh akdi ile oluşturdukları aile yuvasını sebep kılmıştır

“Ey insanlar! Sizi bir tek candan yaratan, ondan da yine onun zevcesini vücuda getiren ve ikisinden bir çok erkekler ve kadınlar türeten Rabbiniz(e karşı gelmek)den çekinin ve kendisi ile bir birinize taleplerde bulunduğunuz Allah’tan ve akrabalık (bağlarını koparmak)dan sakının Muhakkak ki; Allah sizin üzerinizde tam bir gözeticidir” (Nisa:1)

“Ölüden diriyi, diriden ölüyü O (Allah) çıkarıyor Arzı ölümün ardından o canlandırıyor İşte, siz de (kabirlerinizden) böylece çıkarılacaksınız Sizi, (kuru cansız) bir topraktan yaratmış olması O’nun ayetlerindendir Sonra siz (yer yüzüne) dağılır bir beşer oldunuz Size nefislerinizden kendilerine ısınmanız için zevceler yaratmış olması ve aranızda bir sevgi ve esirgeme yapması da O’nun ayetlerindendir Şüphe yok ki bunda, fikrini iyi imal edecek bir kavim için elbette (çok büyük) ibretler vardır O gökleri, yeri yaratması ve dillerinizin ve renklerinizin birbirine uyması da O’nun ayetlerindendir Hakikat, bunlarda alimler için elbette (pek çok) ibretler vardır” (Rum 19-22)

“İçinizden bekarları ve kölelerinizden, cariyelerinizden salih olanları evlendirin Eğer fakir iseler, Allah onların (evlenmeleri sayesinde) Fazl(-u İhsan) ından zengin yapar (Zira) Allah Vasi’ün Alim’dir Nikaha (evlenmeye yol ve çare) bulamayanlar Allah kendilerini fazl(-ü ihsan)ından zengin kılıncaya kadar iffetlerini korusunlar (Nur:32-33)

“Onlar (kadınlar) sizin için siz de onlar için birer libassınız…(Bakara:87)


Anlaşılıyor ki; insan neslinin hem devamı hem de Allaha kulluk ve ibadet üzere sebatı (sürekliliği) için vesile- sebep olan evlilik ubudiyet hedeflerinin gerçekleşmesi açısından yüce rabbimiz tarafından teşvik edilmiştir Bu ilahi gaye çerçevesinde;

a) İki cinsin (kadın ve erkek) evlilikleri ile İslam toplumunun küçük bir birimi ve çekirdeği hükmünde olan “İslami aile” düzeni kurulmuş olmaktadır

b) Evli çiftlerden her iki taraf da tabii fıtri arzuları konusunda sükuna kavuşarak haramlardan korunma ve Allah’a itaat etme imkanını ve ortamını elde etmektedir

c) Ayrıca evlilik ile aile yuvası Allah’a ibadet edecek olan yeni nesillerin çoğalması ve hayatın devamına vesile olmakta bu da İslam’ın toplum hayatına hakim olmasına ve kıyamete kadar yaşanarak korunmasını sağlamaktadır

Bu madde de kadının büyük bir rolü ve etkisi vardır ki; kadın aile hayatının çekirdeği, insan neslinin devamı, eğitimi, terbiyesi, topluma kazandırılması açısından son derece önemlidir

Zira ana rahminde büyüyerek şekil ve şahsiyet kazanan her insan dünyaya ilk adımını atmakla birlikte kendini şefkatli varlığın elinde ve kucağında bulmaktadır Böylece istisnasız bütün insanlar saf bir zihin ve boş bir kaset durumunda iken kadınlar tarafından eğitilmekte, öğretilmekte, büyütülmekte, şekillendirilmekte, terbiye edilmekte, şahsiyet ve karakter kazandırılmakta ondan sonra da toplum hayatına (kazandıklarını icra etmek amacıyla) sunulmaktadır

Yüce Allah, kainat ağacının nazenin meyvesi Esma’ül Hüsna’nın tecellisi Ahsen-i takvim olan insan denilen kıymetli kullarının korunması, eğitimi, terbiyesi ve yetiştirilmesini kadınlara yani bu konuda güvenilir, kabiliyetli kullarına havale ve emanet etmiş

Allahu Teala bu önemli ve dakik- kuşatıcı görev ve emniyeti erkekler için söz konusu etmemiş, onlara da ayrı(koruyuculuk, hizmet ve hadimlik) bir görev vermiştir


“Her insan İslam fıtratı üzere doğar(ya İslam üzere devam eder ;veya) onu anası babası Yahudi, Hıristiyan, Mecusi (veya bir başka gayri İslami bir zihniyet mensubu) yapar” Hadis-i Şerif


İşte bu hadis-i şerif ışığında konuya baktığımızda kadının İslam’daki ve İslam rolünün ve görevini önemini daha iyi anlamış oluruz

Demek “Aile Hayatı” insanların dünyaya geldiklerinde uğradıkları ilk eğitim merkezi özelliğindedir Bilim, ahlak, din, kültür ve hayat merkezinin müdiresi başöğretmeni kadındır

Günümüz dünyasında toplumun çekirdeği hüviyetinde olan ailenin onun koruyucusu, terbiyecisi ve yetiştiricisi olan kadının bu fonksiyonlarını keşfeden İslam düşmanları (Allah’a savaş açanlar) bütün imkanları ile (Televizyon kanalları, gazete, dergi, kadın koruma dernekleri, feministleriyle, özgürlükçü! Hürriyetçi soytarılarıyla) aile hayatını felakete uğratamaya bozmaya kadın gibi nazenin bir varlığı dejenere etmeğe ve şeytani, nefsi istek ve hislerin coştuğu bir meydan haline getirmeğe çalışmakta böylece insan hayatının temelini yıkmaya öz fıtratından saptırmaya uğraşmaktadır

İşte böyle bir zamanda bütün anne babalara bilhassa bayanlara büyük görevler düşmektedir Özellikle şu fani dünyada üzerimize düşen ilahi vecibeleri farzları azami ölçüde elimizden geldiğince yerine getirmeye, hiç olmazsa ferdi olarak İslam’ın canlı bir timsali olmaya aile yuvalarımızı birer İslam merkezi, ilim- irfan- ahlak-takva-cihat ve fazilet mektebi yapmaya toplum hayatını İslam’ın kurtarıcı ilahi nuru ile nurlandıracak İslami bir gençlik üreten eğitim merkezleri haline getirmeye böylece de bütün İslam düşmanlarının şeytani saltanatlarını sarsmaya ve onların korkulu rüyaları haline gelmeye çalışmalı ve yüce rabbimizin ebedi rızasına kavuşmalıyız

Zaten gerçek Müslümanlar için Ahretin kazanılması ve Allah’ın rızasının elde edilmesi esastır Bu dünyadaki tüm çabalar, bu yüce aleme ve ilahi gayeye yönelik olmalıdır Ayrıca İslam’ın hem fert hem de toplum hayatında hakim kılınması bu netice için (cenneti kazanmak için) vesiledir Dünyadaki bütün gayretlerimiz ve çalışmalarımız ilahi rızayı kazanmaya vesile oldukları müddetçe kıymetli ve önemlidir Yoksa hiçbir kıymeti yoktur Şu dünyanın makam, mevki,mal, mülk, gençlik, güzellik, zevk ve lezzetleri baştan başa yok olmaya zeval bulmaya mahkumdur Basit insanlar yani ilahi rızanın bilincine ve zevkine varmayanlar bu yok olucu fani şeylere itibar eder ve o noktadan değer yargısı kazanırlar Olaylara ve dünyanın gidişine de bu ölçüt ile bakar ve değerlendirir Allah-u Teala’ya gerçekten teslim olmuş ve hayatını İslam’ın nurani prensiplerine göre düzenleyen Müslümanlar ise tam aksine Allah’ın rızasını ve ahreti temel ölçü bilir ve ona göre yön ve tavır alır O zaman İslam’ın canlı timsali olma ideali her Müslüman’ın hayat ölçüsü olmalı varlığı mesleği çalışması, mesleği, düşüncesi davranışları İslam’ı yansıtmalı, İslam için konuşmalı, İslam için susmalı ve onun için yaşamalı

İşte; İslam’ı kendi hayatına-yaşantısına hakim kılan böylece Allah’tan korkup sakınarak her çeşit günahlardan haramlardan uzaklaşıp korunan ve kendisi için güvence olan Allah’a yaklaştırıcı itaat ve ibadetleri vesile kılarak sığınan kişilere (takva ehli-takva zırhını giymiş ) muttaki diyoruz Takva her türlü şirkten, küfürden, günahtan, zulümden kaçınma ve bunların zıddı olan Tevhit, iman, amel-i salihle, hak ve adaletle bezenip, süslenmiş olma böylece sonsuz felaketlerden, hüsranlardan, azaplardan korunup sakınma ve kurtulma anlamlarına gelmektedir


“Takva libası ise işte daha hayırlı olan odur…”(Araf:26) diye buyurarak Allah-u Teâlâ takvayı giyindiğimiz elbiseye ayrıca savaşlarda giyilen zırha benzetiyor Hepimiz biliyoruz ki; elbiseler bizi hem sıcaktan hem soğuktan hem de düşmandan gelecek zararlardan rahatsızlıklardan korur Ayrıca bedeni çirkin- kötü (avret mahallinin) yönlerinin açığa çıkmasını böylece herkes tarafından kınanıp ayıplanmasını önleyip koruyor Aynı şekilde takva elbisesi, zırhı ile de insan ilahi azabın tecellisi olan cehennemin ateşinden ruhi kalbi manevi yönden oluşan çirkinlikleri kötülüklerin günahların açığa çıkmasından meydana gelecek kınanmaktan ayıplanmaktan her türlü cezadan korunup muhafaza olmakta eşsiz nimetlere ebedi saadetlere nail olmaktadır


“Ey insanlar! Sizi de sizden öncekileri de yaratan rabbinize (iman ve amel ile) ibadet edin ki takva sahibi olasınız” (Bakara Suresi), “…Artık sakının (ittika) edin o ateşten ki; onun yakıtı insanlar ve taşlardır( ve o ataş) kafirler için hazırlanmıştır” (Bakara 24) “Ey iman edenler kendinizi ve ehlinizi ateşten koruyun! (Tahrim: 6) “O günden ittika edin (sakının) ki; (o zaman) kimse kimseden yana bir şey ödeyemez, kimseden bedel kabul olunmaz, kimseye de şefaat fayda vermez ve onlara yardım da edilmez! (Bakara:123) “Kim Allah’a ve Resulüne itaat ederse (geçmiş günahlarından dolayı) Allah’tan korkarsa (haşyet ederse), (gelecek muhtemel günahlardan dolayı da) O’ndan (Allah’tan) (çekinip) sakınırsa (ittika ederse), işte bunlar (ebedi saadete ve )kurtuluşa olanlardır” (Nur: 52)

Anlaşıldığı üzere takva; haramlardan yani günah olan amellerden kaçınmayı, farz, vacip, sünnet, müstehap gibi ilahi emir ve tavsiyeleri, yani sevap olan salih amelleri yerine getirerek onlara sığınmayı ve onlarla(salih amellerle) örtünerek korunmayı da içermektedir Zira insan ancak bunlarla cehennemden, kınanıp, ayıplanmaktan korunmuş ve ilahi rahmetin koruyuculuğuna sığınmış, ebedi saadete, necata kavuşmuş olur

Kişi İslam’ı yaşadığı, Allah’ın emir ve yasaklarına uyduğu derecede insandır Yoksa ayette belirtildiği gibi aşağıların aşağısında vahşi bir canavardır Yani kişinin değeri takvasının çokluğuyla ölçülür “Şüphesiz ki Allah yüzlerinize ve mallarınıza bakmaz, ancak kalplerinize ve amellerinize bakar” gibi hadis-i Şerifler de takvanın yerinin kalp olduğu, kalbin güzelliğinin esas olduğunu, amellerin ise kalptekinin dışa yansıması olduğunu vurguluyor

İşte gerçek Allah’a kul ve asker olan Müslümanlar güçlü bir takva sahibi olmalı böylece en üst düzeyde ilahi rızaya nusrete ve azamete kavuşmalı yoksa kendi bünyesini takva gibi en güçlü silahlarla korumalarla takviye etmeyen güçlendirmeyen bir insanın büyük güç ve azamet isteyen Allah’ın dininin yaşanması ve cihan şümul olarak hakim kılınması davranışına gerçekten katkıda bulunması ve bu yolda gereken hizmetin yapılabilmesi mümkün değildir Tabiidir ki bunu her insan gücü nispetinde yapacaktır “O halde gücünüzün yettiği kadar Allah’tan sakının (takvalı olun)”(Teğabun:16) Zaten hiçbir hususta Allah-u Teala insana gücünün üstünde bir teklifle muhatap kılmadığı bilinmelidir/bilinmektedir

Ancak hem ferdi boyutta hem de toplumsal boyutta tüm Muhammed Ümmeti olarak gerçek takvaya nasıl ulaşabiliriz bunu iyi düşünmek gerekir

Yani bütün Müslümanların İslami bir hayat ve yaşayış sürdürebilmesi ve ancak Müslüman olarak can verebilmesi neye bağlıdır? Bu önemli konuya dikkat etmek gerekir

Allah-u Teala Kuran-ı Kerim’de şöyle buyurmuştur: “Ey iman edenler! Allah’tan nasıl korkup sakınılması gerekiyorsa gerçek bir takva ile sakınıp korunun! Ve siz başka değil ancak Müslüman olarak can verin (ve böyle can verebilmek için de) Kuran’a/İslam’a cemaat halinde (el birliğiyle- topyekun) yapışın… Ve sakın fırkalaşıp, bölünmeyin…” (Ali İmran:102-103)

“Kendilerine apaçık belgeler geldikten sonra parçalanıp ayrılan ve anlaşmazlığa düşenler gibi olmayın! İşte onlar için büyük bir azap vardır” (Ali İmran:105)


İlahi ferman Müslümanların gerçek bir takvaya sahip olabilmesi ve öylece (Müslüman) olarak can verebilmesinin ancak Vahdet içerisinde Kuran’a ve İslam’a bağlanmaları ile sağlanacağını buyurmaktadır Tüm müminlerin akide boyutunda, düşünce kültür boyutunda, kalp-gönül, gaye-hedef boyutunda, söz, fiil ve amel boyutunda ki; birlik beraberliklerine İslami literatürde vahdet ve ittihat (birlik-beraberlik) denmektedir


“Cemaatte rahmet, ayrılıkta azab vardır!”, “Kim cemaatten ayrılarak ölürse, cahiliye ölümüyle ölmüş (gibi) ölür!” gibi hadisi şeriflerle vurgulanan cemaatin yani Müslümanların (BİRLİK/BERABERLİK) VAHDET içerisinde bulunmalarının önemini göstermektedir

Ayrıca “Muhakkak ki; Allah, kendi yolunda sanki birbirine kenetlenmiş bir bina gibi saf bağlayarak savaşanları sever”(Saff:4)

“Bütün müminleri birbirine merhamet etme ve sevgi gösterip yardımda bulunma hususunda tek vücut gibi görürsün! O vücudun bir uzvu (organı/ferdi) şikayetçi olduğu (rahatsızlanıp-sızladığı) zaman diğer organları (o acıyı kaldırmak için) ortaklaşa çaba harcarlar (böylece müminler tek vücut gibi olduklarını bil fiil gösterirler/göstermelidirler)” “Hiç şüphesiz sizin bu ümmetiniz ümmet-i vahide (bir tek ümmet)dir Ben de sizin rabbinizim! Öyleyse , siz de (yalnız ) bana ibadet edin(ve, yalnız benden sakının) (Enbiya:90) gibi nice ayet ve hadislerle tüm Müslümanların birlik ve beraberlikleri yani vahdeti konusunun ilahi ve hayati bir unsur olduğu dersini vermektedir


Hepinizin malumudur ki; vücudumuzun herhangi bir uzvu ağrıyıp rahatsızlandığında sanki bütün vücudumuzda o ağrı ve rahatsızlık varmış gibi bedenimiz eski gücünü kaybeder vücudumuzun diğer uzuvları da o acıya ortak olup, o acıyı paylaşır Ayrıca rahatsız olan organın açığını tam olarak yerine getiremediği görevini diğer organlar daha bir işlerlik kazanarak o hastalanan organın uzvun açığını kapatmaya çalışarak destek olurlar Mesela bir eli felç olan veya rahatsızlanan kişinin diğer eli normalden daha güçlü olur Gözleri görmeyenlerin kulakları daha iyi duyar Kulakları duymayanların gözleri daha iyi görür vb durumların açık bir vaka oluşunda ve Müslümanlarında bir vücudun azaları, organları gibi düşündüğümüzde birbirine zıt alternatif, düşman ve rakip olmaları asala mümkün değildir Çünkü göz kulağa, kulak buruna düşman ve rakip değil, aksine dost ve yardımcıdır Bir el diğer ele düşman ve rakip değil aksine birbirine destekçi ve yardımcıdır İşte Müslümanlar da bu bilinçle hareket etmelidir

Yine hepimizin bildiği açık bir vakadır ki; vücudumuzun organlarını idare edecek, yön verecek, çalışmalarını kontrol edecek, hedefe doğru sevk edecek organlar arası yardımlaşmalarını sağlayacak bir başın liderin aktif rol oynaması gerekir İşte böyle de Müslümanların organlarını fert fert oluşturduğu İslam vücudunu, binasının sevk ve idaresini sağlayacak, saf saf toplayacak, birleştirecek öncüye, lidere ihtiyaç vardır ki; hem akli hem de İslami ilahi bir zaruret ve gerekli olduğu izahtan varestedir Bu hayati toplumsal ve siyasi gerçeği İslami literatürde imam, halife, ulul emr veya veliyul emr denilmektedir

Ümmeti farz namazlarında eksen alıp uyduğu imam vasıtasıyla oluşturduğu cemaat (vahdet) ayrıca siyasi içtimai, askeri, idari vb konularda da emrinde bulunmak suretiyle tek cemaat vücuda gelmektedir ki; Kur’an-ı Kerim bunu tek ümmet olarak ifade etmektedir Tek ümmetin de tek imama, tek halifeye, tek öndere itaati gerekmektedir “Muhakkak ki; müminler KARDEŞTİR, o halde kardeşlerinizin arasını sulh edin merhamet olunasınız” (Hucurat:10) İlahi fermanıyla konumuzla (yani tek imam, tek önderle) ilgili önemli bir hususa değinmiştir ki; zira her mümin ve aklı selim sahibi olanlar taktir eder ki; Allah’ın ilahi hükmü ile belirlenen vahdet ve ittihat için gerekli olan temel özellik sadece iman birliği ve İslami tevhit inancı ve anlayışıdır Bu Öz Muhammedi İslam’ın temel aldığı düşüncedir Yoksa mezhep, meşrep, ırk, kavim, yurt, vatan ve coğrafya gibi unsurların İslami vahdet için hiçbir belirleyici fonksiyonu asla söz konusu değildir, olamaz da Ancak bu unsurlar (mezhep, ırk, coğrafya) kaç asırdır İslam ümmetinin parça parça yapıp bölerek yok etmek isteyen emperyalist ve Siyonistlerin ve onlara gönüllü hizmetçilik yapan bir kısım Amerikancı İslam mensupları ki; görünürde sözde Müslüman gerçekte İslam düşmanlarının ya direkt ya da bil fiil destekçisi veya onlara karşıtmış gibi görünerek yaptığı söz ve fiillerle İslam’a darbe indirmeye çalışan insi şeytanların kullandıkları yaldızlı ve süslü kelimeleri olmuştur

Şunu iyi bilmeliyiz ki; müminin- Müslüman’ın Müslümanlardan başka kardeşi, akrabası ve dostu yoktur Müslümanlar için kendi aralarındaki tek ölçü, tek bağ inanç- İslam bağıdır Yoksa kan veya ırki veya coğrafi bir bağ değildir ki; peygamberler ekseriyetle kendi toplumları tarafından yalanlanmış, dışlanmış veya şehit edilmişlerdir Bedir savaşında baba oğla, kardeş kardeşe kılıç çekmesi acaba Müslümanlar için yeterli bir kanıt değimlidir?

Ayette de ancak Türkler veya ancak Kürtler veya Farslar veya Araplar kardeştir demiyor veya ancak Hanefi mezhebindekiler veya sadece Şafiler veya ancak diğer mezheplerdekiler de kardeştirler demiyor Hiçbir ırki veya mezhebi ölçüleri göz önüne almadan “Ancak müminler kardeştir” diyor

Bugün dünyada küfür tek millettir sözünü dikkate alarak incelediğimizde bakış açımız ve görüşümüz daha bir netleşecektir Başta Amerika, İsrail önderliğinde olmak üzere Avrupa ülkeleri, Çin, Rusya gibi benzeri ülkeler için yok edilmesi gerekenler Müslümanlardır-İslam’dır Yoksa Müslüman olduktan sonra onlar için Türk, Kürt Fars, Arap olması veya Sünni şii olması hiç önemli değildir Yok edilmesi gerekir Bugün bu tehlikenin boyutlarını akli selim olan her insan anlayabilir

İşte bu hakikatler çerçevesinde biz tüm mümin ehli tevhit Müslümanları olarak, Öz Muhammedi İslam’ın bayraktarlığını üstlenerek tüm dünyaya hakim kılmak için vahdet içerisinde ancak müminler kardeştir şiarıyla harekete geçmeli bu hususta eşsiz bir yarış içerisine girmeli, İslam çağını açan nur inkılabının yüce rehberin önderliğinde ümmet-i vahide tek ümmet olarak, İslam düşmanlarına büyük darbeler indirmeli ve onları tarihin çöplüğünde bulunan firavun nemrut, ebucehil gibi atalarının yanına göndermeliyiz Böylece ahir zamanın bedbaht dünyası İslam’ın nur huzur ve sürur coşkusuyla gülistana- nuristana dönecektir inşallah

Vesselamu aleyküm ve rahmatullahi ve bereketüh

(DAVET dergisinden derlenerek hazırlanmıştır)

__________________
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.