fatmanur
|
Cenazeme Gelir misin?
Cenazeme Gelir misin?
Biliyorum, hiç beklemiyordun bu daveti Ansızın geliverdi değil mi? Ansızın vurdu şakağına; saçaktan düşen buzdan kılıçlar gibi şaşırdın Huzurunun göbeğine irice bir taş savruldu; halka halka titremede gönlünün düştüğü göl şimdi Neşesi kaçtı vaktin; sevinçlerini pervane ettiğin mumlar titredi, bitti Akrep ve yelkovanın ayakları dolandı; beklediğin “az sonra”lar havada asılı kaldı Hüznün ölü kelebekleri kıpırdadı, sızılandı Aşinâlığın tadı bozuldu; acının ketum, kekre sütunları devrildi göğsüne Başını yasladığın uzun saatler, uzanıp uyuduğun bitmez günler vaadlerini yerine getiremeyeceklerini söylediler; yüzleri yerde, mahçup Oyala(n)dığın ağaç gölgeleri çekildi üzerinden Avunduğun/avuttuğun haz perdeleri parelendi Gözlerini ıslatamadan giden yağmurlar elindeki şemsiyeyi uçurdu Konforunu bozmamak için parmak uçlarına basa basa odana gören, kalbini kanatmadan usulca gidiveren uzak acılar yakana dolandı şimdi
“Daha dün konuşmuştuk ama  ” diyorsun “Ama nasıl olur!”lar çekip çekiştiriyor iki yakanı “Hiç beklenmedik bir ölüm!” “Vakitsiz” “Erken!” “Sürpriz!”
İşine ara vereceksin bugün  Kocaman bir pürüz olup çıkıverdim karşına Hızını kestim hayatının Üzerine saldım kaygılarını Köşe bucak kaçtığın korkulara sobelettim seni ölümle arana koyduğun duvarı yıktım “Ölüm bize de yaklaşırmış/yakışırmış” dedin “Ölmesi kanıksanmış, ölünesi bir yaştayız artık ” “Rahmetli  ” sıfatını ismimin üzerine yumuşak bir şal gibi atıvereceksin
İki yakasında da eksiğim istanbul’un Vapurların hiçbiri beklemiyor beni iskelede Ben öldüm diye şeritleri eksilmedi otoyolların
Şimdiye kadar hep başkalarıydı ölen Hayret! Ben öldüm bu defa  
Şimdilerimin hiçbirine dokundurmadığım, yarından sonrasına bile yaklaştırmadığım ölüm şimdi/m oluverdi Oysa, oysa  Gitsen de bir gitmesen de bir; bir cenaze olurdu camilerden birinin avlusunda Belki bir kalabalık çıkagelirdi önüne  Bir sokağın başında Yol kenarında, gözünü sakındığın mezarlığın giriş kapısında “Nasılsa, ölen biri çıkar bu şehirde her gün!” diye kanıksadığın Adını bile sormaya zahmet etmediğin Eksilenin kim olduğuna aldırış etmediğin Gitti diye üzülmediğin birinin cenazesi işte Aynı manzara, aynı tabut, aynı üzgün yüzler Aynı güneş gözlükleri Ağladığı mı, yoksa ağlayamadığı mı anlaşılmasın diye saklanan gözler Sanki hayatın ortasında duran ölümü inkâr etmek için göz göze gelmemeler Sıradan bir cenaze yani
Seni bilmem ama ben bu cenazeye mutlaka gitmeliyim Ayıp olur, çok ayıp  Davetlilerin yüzüne bakamam sonra Dediği gibi şairin, bir musallâlık saltanatım bu benim Başroldeyim
Toprağa konulacak adam rolü benim Ardından ağlanılacak adamı ben oynayacağım Hiç itirazsız karanlığa uzanmak bana düştü bu defa üzerine toprak atılan adamı  Unutulmuşluklar altında yüzü erimeye bırakılan adamı  Hüzünlerin münasebetsiz müsebbibi olacak adamı  Ayakkabısı kendisini beklerken bağları çözülecek adamı   Elbiseleri evden çıkarılacak adamı  Ben oynayacağım
Yatağı soğuk kalacak adamı  Akşam eve dönmeyecek adamı  Kapıyı çalması beklenmeyecek adamı  Sofrada yeri olmayacak adamı  Adı telefon rehberinden silinecek adamı  şehrin dudaklarından yarım ağız çıkmış bir hece gibi önemsizleşecek adamı   Ben oynayacağım Sevinçlerin ortasına en fazla bir hıçkırık gibi sokulsa bile hatıraların eşiğinden yüz geri edilecek adamı  Resmine bakıp bakıp da ağlanacak (yoksa ağlanılmayacak mı?) adamı  “Adı neydi   Hani   !” diye yokluğu kanıksanacak adamı   Soluk bir resimde mahzun bir tebessümün ardında aşklarını saklayan, susturan adamı  Ben oynuyorum bugün  Sahnedeyim
Beklerim
En öndeki olmalısın ayakta duranların En dik duranı
işte davetiyen:
Canını çok seven, her günün sabahında burada sonsuzca yaşayacağına yeniden kanan, her lezzetin tükenişinde ölümün yanına uğradığını unutan, her hazzın zirvesinde yakasındaki ölümlü etiketini isteyerek düşüren, her yaz sıcağında içi dünyaya iyiden iyiye ısınan, doğduğu yılın rakamının büyüklüğünün kendisini kabirden uzak tuttuğunu sanarak avunan, kalbinin her atışında ölümlerden döndüğünün farkında olmayan, damarlarının bir köşesinde ansızın geliverecek pıhtılardan yapılmış veda haberleri saklayan, ayrılıkların çatlaklarından giren hüzünleri ölümün nefesi gibi yudumlayan, sevenlerinin gözlerinin ışığına sığınarak ısınan, unutulmayı, yok sayılmayı en ürkütücü uçurum bilen, güzelliğini aynaların kırıklarında arayan, toprağa girmeye üşenen, uzun süredir aramızda yaşayan dostumuz, arkadaşımız, sırdaşımız, kardeşimiz, babamız, evladımız, şimdilik unutmayacağımızı umduğumuz, bir süre unutmaktan utanacağımız, sonra unutacağımız, en sonunda unuttuğumuzu da unutacağımız
senai demirci
doğduğu gün yakalandığı fanilik hastalığından, uzun süredir yatalak olmasına yol açan “her nefis ölümü tadacaktır!” yarasından, ömür boyu sancısını çektiği amansız yaşama rahatsızlığından kurtulup aramızdan ayrıl[maya ayarlan]mıştır
Cenazesi -umulur ki- en uzak zamanda, sızılarının köşe başlarında kılınan cenaze namazını takiben kaldırılacak, gözünden (belki gönlünden) uzak bir yerde unutuluş toprağına gömülecektir
senai demirci 
|