|  | Türk Edebiyatı |  | 
|  11-05-2008 | #1 | 
| 
[KAPLAN]
 |   Türk EdebiyatıTürk edebiyatı veya Türk yazını, Türk dilinde yazılmış sözlü ve yazılı metinlerdir  Türklerin İslamiyeti kabullerine kadar farklı Türk dil ve alfabeleri kullanılırken, İslamiyetin etkisiyle Farsça ve Arapça kullanılmaya başlanmış, Osmanlı döneminde Türkçe'nin Arap alfabesiyle yazıldığı Osmanlıca eserler verilmiştir  Özellikle saray çevresinde, Fars edebiyatının etkisiyle üretilen bir edebiyat anlayışı ağır basmıştır  Zaten okur-yazarlığın olmadığı ya da oldukça az olduğu halk arasında, sarayın Divan Edebiyatı etkili olamamış, Anadolu'da sözlü gelenek uzun bir süre devam etmiştir   Türk edebiyatının tarihi yaklaşık 1500 yıl öncesine dayanmaktadır  Bilinen en eski Türk yazıları 8  yüzyıldan kalma Orta Moğolistan'daki Orhun Irmağı vadisinde bulunan Orhun Yazıtları'dır  [1] Türklerin İslam'ı kabul ettikten sonraki edebiyat metinleri lügatlar, fıkıh eserleri, peygâmberler tarihi, şecere türü yapıtlardır  15  yüzyılda Dede Korkut Kitabı ile başlayan destan türüne ek olarak, mektuplar, menakipler, tarihler, tezkireler nesir türünün biçimleridir  Türk halk edebiyatı, aşık ve tekke kollarıyla eski çağlardan beri süregelir  Halk edebiyatının bilmece, destan, masal, efsane, hikaye, atasözü, fıkra, menkıbe, deyim, oyun biçimleri vardır  Tekke edebiyatının nefes, ayin, ilahi, naat, mevlid, münacat kalıplarıyla gelen kolları günümüze ulaşmıştır  Halk edebiyatı yanında klasik edebiyat denilen Divan edebiyatı gelişmiştir  Batı'da roman türünün yaygınlaşmasıyla Türk edebiyatı da telif ve tercümelerle 1800'lerden başlayarak bu yöne eğilmiştir  Türkiye'de Cumhuriyet döneminin ilk devrinde Milli Edebiyat hâkimdir  Halk diliyle yazan ve Genç Kalemler dergisinde toplanan yazarlar eserlerinde Türklüğü, vatanı, kurtuluş mücadelesini anlatmışlar; kendilerinden önceki bireye dönük Edebiyat-ı Cedidecileri eleştirmişlerdir  Bu devrin en önemli yazarlarına örnek olarak Yakup Kadri Karaosmanoğlu ve Halide Edip Adıvar verilebilir  Milli Edebiyat'ın milliyetçi görünümü sonraki devirde Anadoluculuk ve halkçılık olarak edebiyata yansımıştır  Bu dönemde Beş Hececiler ve Yedi Meşaleciler grupları kurulmuştur  Daha sonra İkinci Dünya Savaşı ve savaşın siyasal etkileriyle toplumculuk ve köycülük akımları güçlenmiştir  Âşık ve tekke edebiyatı, modernleşmenin etkisiyle gücünü kaybetmiştir  Divan edebiyatından ise Dil Devrimi, Türkçe'nin ön plana çıkarılması ve değişen edebiyat akımlarıyla, Osmanlı'ya ait bir tür olarak vazgeçilmiştir  Modern Türk edebiyatı öykü, roman, eleştiri, deneme, şiir ve tiyatro eseleri gibi hemen her türde örnekler içermektedir  Genellikle modernist bir çizgide seyretmekte olsa da postmodernizmin etkileri de yoğun olarak görülmektedir  Konu başlıkları * 1 Selçuklular Dönemi * 2 Osmanlılar Dönemi o 2  1 Halk Edebiyatı + 2  1  1 Âşık Edebiyatı + 2  1  2 Halk Hikâyeleri + 2  1  3 Anonim/Yazanı Bilinmeyen Türler o 2  2 Divan Edebiyatı o 2  3 Tekke Edebiyatı * 3 Batı Uygarlığı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı o 3  1 Tanzimat Edebiyatı o 3  2 Edebiyat-ı Cedide o 3  3 Milli Edebiyat * 4 Türkiye Cumhuriyeti Dönemi Türk Edebiyatı o 4  1 Roman ve Öykü o 4  2 Şiir o 4  3 Araştırma, Derleme * 5 Türk edebiyatında roman * 6 Türk edebiyatında öykü * 7 Türk edebiyatında şiir * 8 Türk edebiyatında masal o 8  1 Türk masal kaynakları * 9 Türk edebiyatında mizah * 10 Türk Cumhuriyetleri ve Türk Toplulukları Türk Edebiyatları o 10  1 Türk Cumhuriyetleri Türk edebiyatı + 10  1  1 Azerbaycan Türk edebiyatı + 10  1  2 Kazakistan Türk edebiyatı + 10  1  3 Kuzey Kıbrıs Türk edebiyatı + 10  1  4 Kırgızistan Türk edebiyatı + 10  1  5 Özbekistan Türk Edebiyatı + 10  1  6 Türkmenistan Türk Edebiyatı o 10  2 Türk Toplulukları Türk edebiyatı * 11 Dış bağlantılar * 12 Kaynaklar * 13 Dipnotlar Selçuklular Dönemi Mevlana'nın Divan'ı Kebir 'inden bir nüsha  Türkiye topraklarında gelişen edebiyatın ilk ürünleri Selçuklu dönemine aittir  Ancak bu dönemden günümüze ulaşabilenler XIII  yüzyıla aittir  Farsça mesnevisi ile tanınan Mevlana Celaleddin Rumi'nin (1207-1273) az sayıda Türkçe beyitleri vardır  Oğlu Sultan Velet'in (1266-1312) Farsça İbtidaname, Rebapname mesnevilerinde Türkçe beyitler yer alır, bunlar dışında Türkçe şiirleri de vardır  Eski Anadolu Türkçesi'nin en eski şairi olarak bilinen Ahmet Fakih (ö  1221) kaside biçiminde yazılmış dinsel öğütleri içeren Çarhname adlı yapıtla hac yolcularının uğradığı kentleri, buradaki camileri konu edinen Kitabu evsafı mesacid üş-şerife mesnevisinin sahibidir  Yusuf ile Zeliha mesnevisinde bu Kur'an kıssasını dinsel, ahlaksal yönüyle işleyen Şeyyad Hamza'nın hece vezni ile yazmış olduğu şiirleri de vardır  Gazellerinde aşk, içki, eğlence temalarını işleyen Dehhani din dışı edebiyatın Anadolu'da gelişen divan edebiyatı'ndaki ilk temsilcisidir  Bu dönemde Battalname, Saltukname dinsel-destansı halk edebiyatı ürünleri oluşmuştur  Ancak bunların yazıya geçirilmiş çeşitlemeleri daha sonraki Osmanlı dönemine aittir  Dönemin en önemli şairi Yunus Emre'nin (1240/1241-1320/1321) halk diliyle söylenmiş ve çoğu hece vezniyle olan ilahileri tasavvuf konularını coşkun bir lirizmle işliyordu  Onun tarih boyunca alevi-bektaşi şiirini etkileyen yapıtı XX  yüzyılda yeniden dikkat çekti ve yansıttığı insan sevgisi bakımından yeni bir gözle değerlendirildi  Osmanlılar Dönemi Selçuklu Devleti'nin son yıllarında, bu devletin yıkılmasından sonra ve Osmanlı Devleti'nin başlangıç döneminde Anadolu beyliklerinin merkezinde Arapça ve Farsça'dan geniş bir çeviri hareketi gerçekleşti  Bu merkezlerde ilk yapıtlarını veren yazarlardan daha sonra Osmanlı sarayınca korunan oldu  Garipname (1330) mesnevisinin sahibi olan ve Yunus Emre yolunda ilahileri bulunan Kırşehirli Aşık Paşa, İlhanlılar'ın Anadolu valisi Timurtaş'ın vezirlerindendi  Süheyl-ü nevbahar (1350) mesnevisinin sahibi Hoca Mesut, Kelile ve Dimne çevirisini Aydınoğulları beyliğinde kaleme almıştı  Hüsrev ü Şirin (1367) mesnevisinin yazarı Fahri, Aydınoğulları beyliğinde yetişmişti  Hurşidname (1387) mesnevisinin sahibi Şeyhoğlu Mustafa,İskendername (1390), Cemşid ü Hurşid (1403) mesnevilerinin sahibi Ahmedi, Divan 'ı ve Çengname (1402-1411) mesnevileriyle tanınan Ahmet Dai, Hüsrev ü Şirin (1421-1429) mesnevisinin sahibi Şeyhi, Germiyanoğulları beyliğinde yetişmişti  Bu dönemde özellikle İran şairlerinin kaside ve gazellerinde işlenen içki, aşk, tasavvuf, eğlence konuları, onların kullandıkları imgeler, başvurdukları benzetmeler Türkçe'ye aktarıldı  Gene bu örneklere dayanan aşk, serüven, tasavvuf konularıyla ilgili mesneviler yazılıyordu  Ancak uzun ünlüsü olmayan Türkçe'nin aruz veznine uydurulması güçlükler yaratıyordu  Böyle olduğu halde başlangıçta Türkçe sözcüklere, deyimlere hatta atasözlerine şiirde geniş yer veriliyordu  Halk diliyle kahramanlık işleyen yapıtlar, dinsel edebiyat ürünleri de vardı  Tokat kalesi dizdarı Arif Ali, I  Murat için Danişmentname 'yi (1311, gününüze ulaşan yazması 1577) kaleme almıştı  Aynı nitelikli dinsel-destansı yapıtlardan Battalname ve Saltukname metinleri sonraki yüzyılın ürünleri arasındadır  Ahmedi'nin kardeşi Hamzavi'nin gene aynı nitelikli Hamzaviname'si din ve kahramanlık konularını birlikte işleyen, halk diliyle yazılmış yapıtlardandır  Sadrettin'in Destan-ı geyik, Destan-ı ejderha 'sı, Tursun Fakih'in Kıssa-i mukaffa, Gazavat-i emir ül-müminin Ali 'si, Beypazarlı Maazoğlu Hasan'ın Feth-i kale-i Selasil, Cenadil kalesi cengi gibi yapıtları halk kitapları arasındadır  * XIV  yüzyıldan XIX  yüzyıla kadar İslâm dini etkisinde ve İslâm uygarlığı çerçevesinde gelişen edebiyatın ürünleri birbirinden farklı yanları olan üç çığıra ayrılır  1  Halk Edebiyatı 2  Divan Edebiyatı 3  Tekke Edebiyatı Halk Edebiyatı Ana maddeler: Halk edebiyatı ve Aşık edebiyatı Âşık Edebiyatı 18  yüzyılda Anadolu'da diyar diyar gezen bir aşık  Türk edebiyatının geleneksel vezniyle, dörtlüklerden oluşan biçimlerle söylenmiş şiirleri kapsar  Halkın konuştuğu dile dayanır  Âşık, saz şairi ya da halk şairi adı verilen gezgin şairlerin saz eşliğinde doğaçlama söyledikleri şiirlerin günümüze ulaşan en eski örnekleri XVI  yüzyıla aittir  Âşıklardan birçoğu hakkında koşmaların son dörtlüğünde anılan mahlaslardan başka bilgi yoktur  Bazı âşıkların yaşamı efsanelerle karışmıştır  Âşığın düşünde pirlerin elinde bade içerek saz çalıp, şiir söylemesi, düşte gördüğü sevgiliyi bulmaya çalışması yaygın bir efsane motifidir  Birçok âşığın şiiri zamanla türkü, ağıt gibi sahibi bilinmeyen halk şiiri örnekleri arasına karışmıştır  Örneğin Kerem, Ercişli Emrah, Aşık Garip'in gerçekte yaşamış olup olmadıkları bilinmemektedir  Pir Sultan Abdal, Karacaoğlan gibi büyük ustaların şiirleri arasına sonradan onların mahlaslarıyla söylenmiş şiirleri de eklenmiştir  Âşıkların yapıtları doğa, sevgi, gurbet, ahlaksal öğüt, toplumsal sorunlar yanında kahramanlık konularına da yer verir  Yeniçeri Ocağı'nda yetişmiş birçok şair imparatorluğun birbirinden uzak yerlerindeki (Bağdat, Girit, Kırım vs  ) yaşama tanıklık eder  Bunlar arasında şu adlar sayılabilir; Hayali, Öksüz Âşık (XVI  yy  ); Temeşvarlı Âşık Hasan, Kâtibi (XVII  yy  ); Kayıkçı Kul Mustafa (ö  1686); Kabasakal Mehmet (XVIII  yy  ) vd  Toroslar'daki Türkmen aşiretlerinde yetişen Karacaoğlan'ın (XVII  yy  ) doğa güzellikleri ve sevgiyi konu edinen özentisiz, içtenlikli şiiri, türünün en sevilen örnekleri oldu  Gene bu yörede yetişen Deli Boran, Beyoğlu, Gündeşlioğlu (XIX  yy  ) hiçbir yabancı etki altında kalmamış ve değişmemiş halk zevkini devam ettirdi  Dadaloğlu'nun (1785 ? - 1868 ? ) baskıya ve haksızlığa başkaldıran şiiri, göçebe ve aşiretlerin zorunlu iskanıyla ilgili tarihsel olaylara tanıklık etti  Âşık edebiyatının geleneğinde âşık kahvelerinin, kahvelerde düzenlenen atışmaların, muamma, asma, çözme gibi hünerlerin önemli yeri vardır  Bu etkinliklerden dolayı âşıklara meydan şairleri adı verilir  Bazıları medreselerde okumuş olan, kültür merkezi kentlerde yaşayan âşıklara ise kalem şairi denir  Kalem şairleri üzerinde dil, anlatım, konu bakımından divan şiirinin türlü etkileri görülür  Onların şiirleri arasında koşma, varsağı, destan gibi özgün halk edebiyatı türleri yanında aruzla divan, müstezat, gazel gibi ürünler de yer alır  Âşık edebiyatının bu yolda yapıt veren temsilcilerinden başlıcaları şunlardır; Aşık Ömer, Gevheri, Dertli, Erzurumlu Emrah, Bayburtlu Zihni  Halk Hikâyeleri XV  yüzyılın ikinci yarısında yazıya geçirildiği kabul edilen Dede Korkut Hikâyeleri, eski destan geleneğini ve Türkler'in Anadolu'ya yerleşmelerinden önceki sözlü edebiyatlarıyla halk hikâyeleri arasında bir köprüdür  Oğuz boylarının tarihleri, günlük yaşamlarının yanı sıra insan ilişkilerine tanıklık eden, duygusal durumları araştıran yapıt, içeriği kadar dili ve anlatımıyla da bütün Türk edebiyatının en önemli eserleri arasındadır  Dede Korkut Hikáyeleri'nde düz sözle anlatılmış bölümler dışında özellikle heyecan verici, duyarlıklı bölümler manzumdur  Halk edebiyatı geleneğine kuvvetle bağlı olduğu görülen bu bölümlerin vezinleri ve nazım biçimleri kesinlikle belirlenememiştir  Halk hikâyelerinde manzum bölümler, hece vezniyle söylenmiş ve dörtlüklerden oluşan biçimleri kapsar  Bu hikayeler kahramanlık (Köroğlu, Kirmanşah, Celali Bey ile Mehmet Bey vs  ), sevgi ve serüven (Kerem ile Aslı, Aşık Garip) konularını ele alır  Hikâyelerden bazılarının yaratıcısının serüvende yer alan âşıklar olduğu ileri sürülür  Adları bilinen, yaşamları, yapıtları yakından tanınan âşıkların (Çıldırlı Şenlik, Posoflu Müdami) meydana getirdikleri bilinen hikayeler de yer alır  Anonim/Yazanı Bilinmeyen Türler  Nasreddin Hoca Sözlü edebiyatta masal, fıkra, efsane gibi ürünlerin yazanı belli değildir(Anonimdir)  Türkiye Türkçesi'yle söylenmiş ve XIX  yüzyıldan başlanarak yazıya geçirilmiş, bu dönemdeki bazı ürünlerin İslamiyetten önceki dönemle, Türkiye dışındaki Türkler'le ya da Arap-İran Edebiyatı ile ilişkisi vardır  Ancak bunlarda geniş ölçekte de tarihsel ve yerel özellikler kendini gösterir (Nasreddin Hoca fıkraları, Bektaşi fıkraları, Bursa, Konya, İstanbul gibi kentlerle ilgili efsaneler, gerçekçi nitelik taşıyan bazı meddah hikayeleri vs)  Bir gün Padişah, Nasreddin hocaya sormuş; — Ben öldüğümde cennete mi gideceğim, cehenneme mi? Hoca, Padişahtan korkmadan; — Tabii ki, der, cehenneme gideceksiniz  Öfkeden padişahın sakalı kabarır  Nasreddin hoca; — Cennete gideceğinizi söylemek isterdim ama cellatlarınız öldürdüğü insanlar yüzünden cennete sığamazsınız  O yüzden mecbur cehenneme gideceksiniz  [2] Sözlü gelenekte ezgiyle söylenen türkü, mâni, ağıt gibi türler halkın ortak yaratıcılığına dayanır  Bunlara zamanla sahipleri unutulan ürünler de eklenmiştir  Divan Edebiyatı [ Bu edebiyat özellikle Arap ve İran edebiyatı kurallarına bağlıdır; onların içeriğinden geniş ölçüde yararlanır  Şiir, divan adıyla anılan derleme içinde yer alan kaside, musammat, gazel, rubai gibi türleri kapsar  Anlatı türü ise genellikle mesnevidir  Ortak İslâm kültürünün etkisi ile yazı dilinde Arapça ve Farsça'dan alınan sözcükler, bu dillere ait kurallar büyük ölçülere ulaşmıştır  Divan Edebiyatı, saray ve medrese çevresinde aydın topluluğun edebiyatı olarak gelişti  Şeyhi, Ahmet Paşa, Hayali, Necati gibi şairler lirik şiirde İranlı ustaların yapıtlarındaki içerik ve söyleyiş başarısını kendi dillerine aktardılar  Çağatayca'da Ali Şir Nevai'nin, Azeri Türkçesi'nde Fuzuli'nin ulaştığı klasik olgunluğun Osmanlı şiirindeki temsilcisi ise Baki (1523-1600) oldu  Nef'i (1575 ? [3] - 1635), abartmalara, gösterişli benzetmelere, coşkulu bir söyleyişe yer veren kasideleriyle, Nabi (ö  1712), Koca Ragıp Paşa (ö  1762) duygu ve imgelerin yerine yaşam deneyleriyle beslenen, ahlâksal öğütler taşıyan gazelleriyle, Lale Devri'ne tanıklık eden Nedim (ö  1730) neşeli, yaşam dolu şiirleriyle, özellikle şarkılarıyla tanındı  Bâkî Dilde, temalarında halk söyleyişine, halk beğenisine yaklaşma eğilimine (Nedim, Enderunlu Fazıl [1759 ? [4] -1810] ) karşılık Fehim-i Kadim, Naili, Neşati, Şeyh Galip gibi şairler içiçe tamlamalara, karmaşık imgelere dayanan Sebk-i Hindi akımının temsilcisi oldular  Tanzimat'tan sonra Türk şiiri, batı etkisi altında değişip gelişirken yeni edebiyatın temsilcileri (Ziya Paşa, Namık Kemal vs  ), divan şiiri geleneğine uygun ürünler de verdiler  Eski şiirin son temsilcileri Encümen-i Şuara adı verilen topluluğun Naili, Fehim-i Kadim gibi şairlerin yolunu izleyen üyeleri Leskofçalı Galip, Yenişehirli Avni, Hersekli Arif Hikmet oldu  Aruz vezninin yerini hece veznine daha sonra da serbest vezne bıraktığı XX  yüzyılda divan şiiri kesinlikle sona erdi ancak Yahya Kemal Beyatlı beyit birimine dayanan bu şiire çağdaş şiirin yapısal bütünlüğünü kazandırırken Baki, Neşati, Nedim gibi farklı şairlerin söyleyiş özelliklerinden ve işledikleri konulardan yararlanan ürünler [5] ortaya koydu  Tekke Edebiyatı Evren'in Tanrı yansıması, aşkı Tanrı'ya ulaşmanın yolu sayan tasavvuf görüşü, İslam etkisinde gelişen edebiyatı büyük ölçüde besledi  Örneğin en yaygın konulardan biri olan içkili eğlenceler konu edinirken meyhaneler tekkeyi, mey Tanrı'yı, meyhaneci tarikat şeyhini simgeliyordu  Divan edebiyatında başta mevlevilik olmak üzere tarikat ulularını öven, tarikat inançlarını konu edinen mesneviler, kasideler de yazılıyordu  Ancak Tekke edebiyatı bu konuları tarikatlara bağlanan halk topluluklarının anlayabileceği dilde, halk edebiyatı çerçevesinde konu edinir; tekkelerde ayinler sırasında ezgiyle okunan ilahiler, nefesler, tarikat büyüklerinin menkıbelerini kapsar  Birçok tarikat XIII  yüzyıl şairi Yunus Emre'yi yakından benimsedi, onun şiirlerine kendi törenlerinde yer verdiler  Yunus Emre'nin yolunu izleyen ve ona nazireler yazan pek çok şair yetişti  Ayrı tarikatlar, inançlar, birbirinden farklı üç edebiyat yolu oluşturdu  1  Bazıları tarikat kurucusu olan tarikat şairleri kendi inançlarını, tarikatlarının ilkelerini, giriş törenlerini, özel zikirleri vb  konu edindiler  Bu tür edebiyatın başlıca temsilcileri halvetilikle kadiriliği birleştirerek eşrefiliği kuran Eşrefoğlu Rumi, İbrahim Gülşeni, Üftade, onun halifesi ve celvetliğin kurucusu Hüdayi, bayramiliğin himmetilik kolunu kuran Tarikatname yazarı Himmet, Niyazi-i Mısri'dir  2  Melamiler tekkeleri, tarikat kurallarını, zikirlerini vb  konu edindiler  Melamilerin bayramilik kolu halvetilikle nekşibendiliği birleştiren Hacı Bayram Veli'ye dayanır  3  Hacı Bayram Veli'ye bağlanan bektaşilerin ve onlardan daha geniş bir topluluk oluşturan alevilerin şiiri, temalarıyla öteki tarikat şairlerin şiirlerinden ayrılır  Bu edebiyat dil ve anlatım bakımından tarikat edebiyatının öteki iki kolundan çok daha sadedir  Alevi-bektaşi şiirlerinin önemli temalarından biri Ali'ye, ehlibeyte aşırı bağlılıktır  Oniki imam övülür, bütün adaletsizlikleri gideren bir kurtarıcı olarak Mehdi beklenir  Abdal Musa ile müridi Kaygusuz Abdal, Pir Sultan Abdal vs  bu konuları işleyen başlıca şairlerdir  Batı Uygarlığı Etkisinde Gelişen Türk Edebiyatı Daha fazla bilgi: Tanzimat Edebiyatı, Edebiyat-ı Cedide , Fecr-i Ati ve Milli Edebiyat Osmanlı İmparatorluğu'nda Tanzimat'ın ilanından (1839) sonraki siyasal yenileşme döneminden başlayarak edebiyatın dili ve anlatımıyla birlikte halk topluluğuna ulaşma biçimi, amacı, kapsadığı sorunlar da büyük ölçüde değişti  Sözlü edebiyatın yerini kesin olarak yazılı edebiyat aldı  Roman, tiyatro, eleştiri, deneme gibi batı kaynaklı türlerde ürünler verildi  Toplumsal sorunlar gerçekçi yöntemle ele alınmaya başlandı  Tanzimat Edebiyatı Tanzimat şiirinde Namık Kemal yurt, ulus sevgisi, özgürlük, haksızlığa başkaldırma gibi temaları coşkulu bir dille ve yeni bir anlatımla işledi Batı ülkelerinden özellikle de Fransa'dan etkilenen ve geniş halk kitlesine ulaşmayı amaçlayan, toplumsal sorunlarla yakından ilgilenmeye başlayan edebiyatın ilk ürünleri Tanzimat'ın ilanından 20 yıl kadar sonra verildi  Tasvir-i Efkar[6] gazetesini çıkaran Şinasi, biçimden çok öze önem veren bilgi ve düşünceyle temellenen, geniş bir halk topluluğuna seslenebilmeyi amaçlayan yeni düzyazının kurucusudur  Şiirleri, şiir çevirileri, makaleleriyle çağdaşlarını derinden etkileyen bu yenilikçi yazar geleneksel halk tiyatrosuyla batı örneğini bileştiren ilk tiyatro yapıtı olan Şair Evlenmesi'nin (1859) yazarıdır  [7] Divan şiirini dil ve anlatım bakımından topluma sırt çevirmiş, içerik bakımından doğaya, akla yabancı, toplumsal sorunlara uzak sayan Tanzimat şiirinde Namık Kemal yurt, ulus sevgisi, özgürlük, haksızlığa başkaldırma gibi temaları coşkulu bir dille ve yeni bir anlatımla işledi  Ziya Paşa, divan şiirinin geleneksel biçimlerinden fazla uzaklaşmadan siyasal yönetimde, insan ilişkilerindeki adaletsizliğe ve haksız davranışlara karşı çıktı, uygarlığı bilimi savundu  Padişahın mutlak egemenliğine karşı meşrutiyet yönetimini savunan, yurtiçinde olduğu kadar gönüllü sürgün olarak yurtdışında da siyasal savaşım veren bu şairler savundukları yeni dil ve edebiyat anlayışını eleştiri türünde verdikleri ürünlerde dile getirdiler  [8][9] Toplum için sanat ilkesine bağlı sayılabilecek bu şairleri izleyen kuşak [10] sanat için sanat ilkesine yatkın ürünler verdi  Doğa, aşk, ölüm, varlık-yokluk gibi konuları işlerken yeni bir anlatım ve yeni biçimlerden yararlanıldı  Bu dönemde kendisi de yeni yenilikçi ürünler kaleme almış olmasına rağmen geleneğe bağlı şiir anlayışını Muallim Naci devam ettirdi  Şemsettin Sami'nin roman türünde ilk örnek olan Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat 'ını izleyen ürünler (Ahmet Mithat Efendi, Felatun Bey'le Rakım Efendi, 1876; Namık Kemal, İntibah, 1876) bir yandan yaşanan çağa ters düşmüş eski toplumsal kurumları öte yandan Batı'ya körü körüne öykünmeyi eleştiriyordu  Ahmet Mithat Efendi, sözlü halk hikâyeciliğinden eserlerinde bol bol yararlandı  İlk ürünlerinde büyük ölçüde romantizmden beslenmelerine karşın Samipaşazade Sezai [11], Recaizade Mahmut Ekrem [12] yer yer gerçekçi öğeler kullandılar  Natüralizme yakınlık gösteren Nabizade Nazım, köy gerçeklerini konu edinen ilk yapıt olan Karabibik 'in (uzun öykü, 1890) yazarı oldu  Tiyatroda Ahmet Vefik Paşa'nın Molière uyarlamaları halk geleneğini batı kaynağı ile birleştirme çabalarının bir halkasıdır  Buna karşılık Abdülhak Hamit'in oyunları [13] batı tiyatrosu örneklerinden büyük ölçüde beslenen, sahne diline ve halkın beğenisine ise oldukça uzak ürünlerdir  Namık Kemal'in sürgüne gönderilmesine yol açan Vatan, Yahut Silistre] oyunu yazarın ana temalarından olan yurt ve ulus sevgisini heyecanlı bir anlatımla sahneye aktararak konu ediniyordu  II  Abdülhamit'in uzun süren baskısı II  Meşrutiyet sonrasına kadar tiyatro edebiyatının gelişmesine engel oldu  Edebiyat-ı Cedide Tanzimat edebiyatı yurt sorunlarıyla yakından ilgileniyor, yurt, ulus sevgisi gibi konuları işliyor, halkın anlayabileceği bir dille yazmaya çalışıyor, halkı eğitmeyi amaçlıyordu  II  Abdülhamit döneminde doğup gelişen Edebiyat-ı Cedide ya da yazdıkları derginin adıyla Servet-i Fünun edebiyatı, bütün noktalarda kendisinden önceki edebiyatın karşısında yer aldı  Edebiyat-ı Cedide yazarları bireysel konuları, güzelliklerini ancak öğrenim görmüş seçkin kişilerin kavrayabileceği bir anlatımla işlediler  Batılı, özellikle de Fransız yazarların yapıtlarındaki biçim özelliklerini Türkçeye uyguladılar  Hareketin temsilcilerinden Tevfik Fikret (1867 - 1912), Cenap Şahabettin (1870 - 1934) şiire geniş bir ses zenginliği kazandırdılar  Doğayı, kişisel yaşantıyı, bireysel duyguları ayrıntılarıyla yansıttılar  Tevfik Fikret zamanla toplumsal bozuklukları, siyasal yönetim baskısını, haksızlıkları konu edinmeye koyuldu  Roman alanında Mehmet Rauf[14] ile birlikte ruhsal durumları çözümlemeye önem veren Halit Ziya Uşaklıgil [15], farklı toplum kesimlerinden kişilerin, aydınların, sanat-edebiyat çevresinin [16], halkın [17] yaşamına gerçekçi açıdan tanıklık etti  Yapıtlarını bu dönemde yayımlamaya başlayan Rahmi Gürpınar, Edebiyat-ı Cedide'den alabildiğine ayrılarak geniş okur topluluğuna seslenen, halkın yaşamından canlı kesitler veren, öğretici, eğlendirici romanlar [18] yazdı  II  Meşrutiyet'in ilânından sonraki dönemde Edebiyat-ı Cedide'nin bağlı olduğu sanat için sanat anlayışını kısa bir süre Fecr-i Ati hareketinin genç temsilcileri sürdürdü  Bunlar arasında yer alan Ahmet Haşim, arı şiir anlayışına bağlı ürünleriyle [19] tanındı  Topluluğun üyelerinden hemen tümü II  Meşrutiyet'ten sonra Milli Edebiyat hareketi içinde yer aldılar  Milli Edebiyat Türkçülük hareketinin etkisinde gelişen Milli Edebiyat'ın hareket noktası ulusal kaynaklara yönelme düşüncesiydi  Dilde sadeleşme, şiirde aruzun yerine hece vezni, içerikte halkın sorunları ve yerli yaşam Milli Edebiyat'ın temellerini oluşturdu  Mehmet Emin Yurdakul'un Tükçe Şiirler (1899) yapıtıyla başlayan yenileşme, aydınların şiirini bir yandan halk edebiyatı öğelerine öte yandan halkın dertlerine yöneltti  Türkçülük hareketinin ilkelerini saptayan Ziya Gökalp [20] kaynak olarak eski Türk destan geleneğinin, folklorun taşıdığı değeri gösterdi  Öykülerinde toplum ve siyaset sorunlarına tarihsel geçmişe dayanarak çözümler arayan Ömer Seyfettin'in gerçekçi ve destansı anlatımına zaman zaman da yergicilik ekleniyordu  Refik Halit Karay'ın gerçekçi yapıtı Memleket Hikâyeleri (1919) ilk kez Anadolu küçük kent ve kasabaların yaşamlarını konu edindi  Türkiye Cumhuriyeti'nin ilk yazarlar kuşağının öncüleri Reşat Nuri Güntekin, Halide Edip Adıvar, Yakup Kadri gibi romancılar Cumhuriyet döneminin eşiğinde yayınladıkları yapıtlarıyla [21] Osmanlı'nın yıkılış Türkiye'nin kuruluş dönemine tanıklık ettiler; Anadolu gerçeğini yansıttılar  Mehmet Akif Ersoy, büyük oylumlu, öyküsel şiirini derleyen Safahat dizisinde aruz veznini halkın konuşma diline başarılı bir şekilde uyguladı  Yahya Kemal Beyatlı'nın vatan sevgisi ve tarih duygusuyla beslenen şiiri bir yandan lirik öte yandan destansı öğeler taşıyordu  Hece vezninin temsilcilerinden [22] Faruk Nafiz Çamlıbel'in şiirini yer yer Anadolu gerçekleri besledi  Milli Edebiyat akımı Cumhuriyet döneminde toplum sorunlarına öncelik veren, gerçekçi yöntemi uygulayan edebiyata temel oldu  Türkiye Cumhuriyeti Dönemi Türk Edebiyatı Roman ve Öykü Cumhuriyet dönemi edebiyatı Türkiye'nin gerçeklerine gittikçe genişleyen ölçüde eğildi  Yurdun bütün bölgelerinde kentlerdeki, köylerdeki yaşamı ve insan ilişkilerini, yurtdışına göçen işçileri ele aldı  Her sınıftan, her yaşam biçiminden gelen kahramanları canlandırdı  Onları kuşatan toplumsal bozuklukların giderilmesi için öneriler getirildi  Dil devrimi, edebiyatı yakından etkiledi  Türetilen ya da canlandırılan sözcükler yanında bölge ağızlarından sözcükler ve anlatım biçimleri de edebiyata girdi  Halk söyleyişleri, anlatımı kadar dünya edebiyatlarından türlü eğilimlerden, deneylerden izlenimler görüldü  Cumhuriyet'in kuruluşunu ele alan yapıtlar oluşturuldu  Yakup Kadri yakın tarihte oluşan, kendi tanık olduğu olaylara dayanarak toplumdaki değişmeleri, siyasal yaşamdaki çalkantıları, çatışmaları ele alan romanlar yazdı  En etkili romanı ise köylü ve aydın çelişkisini anlatan Yaban (1932) oldu  Cumhuriyet'in ilk on yılında Kurtuluş Savaşı'na katılan halk ve aydınlar, yeni döneme ayak uydurmaya çalışan çıkarcılar ve işbirlikçiler [23], batı uygarlığı karşısında geleneksel ahlakın ve yerleşik değerlerin tartışılması [24],toplumdaki değişmelerin, batılılaşmayı yanlış anlamanın yıkıcı etkileri [25] gibi toplumsal konulara bireysel sorunlar, ruhçözüm deneyleri [26] eklendi  Şevket Esendal'ın Ayaşlı ve Kiracıları (1934) romanı başkent Ankara'nın, Cumhuriyet'in ilk yıllarındaki yaşamını canlandırıyordu  Deniz tutkunu olan Sait Faik, kendi yaşadığı Burgaz Adası'nın Rum balıkçılarını, kentin küçük insanlarını geniş bir insan sevgisiyle canlandırdı  Öte yandan üretim biçimine, üretim biçiminde değişmenin yaşamı nasıl etkilediğine dikkati çeken ilk yapıt Sadri Ertem'in Çıkrıklar Durunca (1931) adlı köy romanıdır  Sabahattin Ali, Kuyucaklı Yusuf romanıyla 20 yıl kadar sonra gelişecek köy romancılığına öncülük etti  Köylüleri, düşkün kadınları, toplumsal sınıflar arasındaki çelişkileri ele alan öyküler kaleme aldı  İnce Memed romanında [27] 1930 yıllarında Toroslar'da yaşayan, suça itilmiş bir eşkiyanın yaşamını konu edinen Yaşar Kemal bu yöreyi ve Çukurova'yı tarihsel kökleri, doğası, güncel sorunlarıyla yansıtırken anlatımdaki coşku, betimlemelerindeki renklilikle dikkat çekti  Orhan Kemal, İstanbul'un yoksul kesimlerinde yaşayanları, köyden kente nüfus göçünü, ezilen çocukların, genç kızların serüvenini konu edindi  Kemal Tahir'in köyü konu edinen romanları [28] ve köydeki gelişmelerin geniş bir panoramasını verdi  Samim Kocagöz, Necati Cumalı, Fakir Baykurt gibi yazarlar roman ve öyküleriyle köy ve kasaba yaşamına tanıklık ettiler  [29]Aynı çevreyi konu edinen Bekir Yıldız, yurtdışında çalışan göçmen işçilerin yaşamını konu edinen yazarlardan oldu  Gerçeklere ironi ile bakan öykücüler bulunduğu gibi (örn; Haldun Taner) toplumsal bozuklukları gülmece öyküleri ve romanlarıyla çok geniş bir okur toplulukları önünde tartışan yazarlar (Aziz Nesin, Rıfat Ilgaz) görüldü  Kurtuluş Savaşı'nın ve Cumhuriyet dönemini, toplumcu ve gerçekçi yazarlara karşıt biçimde yorumlayan yazarlar ( Tarık Buğra) da oldu  2006 Nobel Edebiyat Ödülü sahibi Türk yazar Orhan Pamuk  Ruhsal çözümlemelere yönelen, biliçaltını sergileyen yazarlar (Yusuf Atılgan, Bilge Karasu, Adnan Özyalçıner, Oğuz Atay, Tezer Özlü vs  ) soyutlamalardan, kara mizahtan yararlandılar; geriye dönüşümlerle, çağrışımlarla beslenen, dilin olanaklarını araştıran denemelere giriştiler  Kadın romancılar ve öykücüler çevreyi, olayları, kişileri konu edinirken, ayrıntılara daha çok indiler  Bu yazarlar (Nezihe Meriç, Adalet Ağaoğlu, Pınar Kür, Füruzan, Sevgi Soysal, Tomris Uyar) bireyin toplumla ilişkisi, toplumsal yapıda ve kültürdeki değişimler, cinsellik gibi konulara yönelirken yerleşik yargılara karşı çıktılar  Hızlı kentleşme, sanayileşme olguları köy edebiyatının ortadan silinmesine yol açarken, kentteki kaynaşmalar, kenar mahalle insanlarının, yoksulların, işçilerin yaşamından çok aydınların, sanatçıların, siyasal eylemlere katılanların toplumsal ve ruhsal dünyalarını, onların tanıklığıyla bireyi ve toplumu konu edinen bir edebiyat gelişti: Erhan Bener, Demir Özlü, Selim İleri, Orhan Pamuk, Latife Tekin, Nedim Gürsel vs  gibi yazarların roman ve öyküleri  Şiir Şiirde, Milli Edebiyat akımından hece veznini devralan kuşak (Kemalettin Kamu, Ömer Bedrettin Uşaklı vs) küçük duyarlılıkları, doğa ve yurt güzelliklerini konu edindi  Biçim yetkinliğine, arı şiire yönelen çalışmalar folklordan (Ahmet Kutsi Tecer) tarihin yanı sıra psikolojiden (Ahmet Hamdi Tanpınar) beslendi  Simgelere (Ahmet Muhip Dıranas) ya da günlük yaşamdan sahnelere, yaygın izlenimlere, duyarlığa (Cahit Sıtkı Tarancı) yaslandı  Hece veznini kullanmada ulaşılan ustalığa yeni kalıplar, duraksız uygulamalar (A  M  Dıranas, C  S  Tarancı) eklendi  İnsanın iç dünyasına yönelik araştırmalar, gizemci düşünceler dile getirildi (Necip Fazıl Kısakürek)  Nâzım Hikmet Ran'ın vezni, geleneksel kalıpları kıran şiiri, biçimsel özellikleri kadar Marxçı görüşe bağlı içeriğiyle de yenilik oluşturdu  Bu yenilikçi şiir zamanla halk şiirinden, divan şiirinden hatta çağdaşı Garip şiirinden etkiler aldı, öykünün olanaklarından yararlanıldı, yerel ve evrensel değerlerle beslendi  Garip hareketinin temsilcileri (Orhan Veli Kanık, Melih Cevdet, Oktay Rıfat) şiirde süregelen aşırı duyarlığa, şairaneliğe karşı çıktılar, vezinsiz şiiri yaygınlaştırdılar  [30]Garipçiler karşısında Nâzım Hikmet'in şiir anlayışından etkilenen toplumcu şiir anlayışı ortaya çıktı  Bu şiir geleneğinin temsilcileri Rıfat Ilgaz, A  Kadir, Ahmed Arif, Hasan Hüseyin 'dir  Toplumsal konuları, imgeye ve duyarlığa daha geniş yer vererek işleyen eğilimin temsilcisi Atilla İlhan oldu  Doğayı, aşkı, yaşamı, sevgiyi, barışı, özgürlüğü vs  konuları işleyen açık aydınlık şiirin (Bedri Rahmi Eyüpoğlu, Behçet Necatigil, Cahit Külebi, Necati Cumalı) karşısında insanın evrendeki yerini konu edinirken soyutlamalardan, bilinçaltı araştırmalardan yararlanan çalışmalar yer aldı  Asaf Halet Çelebi'nin şiirine eski uygarlıkların, tasavvufun, folklorun katkısı görüldü  Dönemin en üretken şairi Fazıl Hüsnü Dağlarca, insanın Tanrı, evren, tarih, zaman karşısındaki yerini yer yer karanlık imgelerle okura sezdirmeye çalıştı  [31] Garip şiirinin açık anlatımına karşın İkinci Yeni adı verilen şiirin temsilcileri Edip Cansever, İlhan Berk, Cemal Süreya, Turgut Uyar, Sezai Karakoç ve Ece Ayhan, çağdaş dünyanın karmaşası içinde bunalan insanın tedirginliğini, yer yer kapanık bir şiir diliyle anlattılar  Toplumsal eylemlere (Kemal Özer, Ataol Behramoğlu) kentin yaşamında çizgi dışı kalmış kitlelerin temsilcilerine (Refik Durbaş), kültürel kaynaklara ve tarihe (Hilmi Yavuz) yönelen ürünler kendini gösterdi  İroni (Salah Birsel), toplumsal (Metin Eloğlu), siyasal (Can Yücel), yergi, duyarlığa karşı şiir kaynaklarından birini oluşturdu  Araştırma, Derleme Türk edebiyatını uzun tarihi ve geniş coğrafyası içinde bir bütün olarak ele alan, dönemlerini belirleyen, eski yapıtları gün ışığına çıkaran yazar Fuat Köprülü'dür  F  Köprülü, siyasal ve toplumsal kurumlardaki değişmelerin edebiyattaki etkilerini gösterdi  Onun çizdiği çevreye bağlı kalarak geçmişteki Türk edebiyatını inceleyen araştırmacılar yetişti; İbrahim Necmi Dilmen, İsmail Habip Sevük, Agâh Sırrı Levent, Mustafa Nihat Özön, Nihat Sami Banarlı, Kenan Akyüz, Abdülbaki Gölpınarlı, Fahir İz bu alanda çalışmalar gerçekleştirenlerden bazılarıdır  Değerlendirmelerinde düşünce hareketlerini, yazarların psikolojisini, anlatım özelliklerini göz önünde tutanlar (Ahmet Hamdi Tanpınar, Mehmet Kaplan) oldu  Türk edebiyatında roman Ana madde: Türk edebiyatında roman Roman, Türk edebiyatına Fransızca’dan yapılan çevirilerle girdi  Bu çevirilerden ilki Yusuf Kamil Paşa’nın Fenelon’dan yaptığı Terceme-i Telemak’tır  Daha sonra adı bilinmeyen bir çevirici Victor Hugo’nun ünlü romanı Sefiller’i (Les Miserables) çevirdi  1860 - 1880 yıları arasında başta Fransız yazarlar olmak üzere birçok Batılı yazarın eseri Türkçe’ye çevrildi  İlk Türk romanı Şemseddin Sami’nin Taaşşuk-ı Talat ve Fitnat adlı eseridir  Sami’den sonra Ahmed Mithat romanlarıyla Türk romanının gelişmesine katkıda bulundu  Türk romanı asıl Tanzimat döneminde gelişti  Halide Edip Adıvar Bu ilk dönem yazarları daha çok Fransız Romantizm akımını örnek almışlardır  Taner Timur'a göre bunun öncelikli nedenlerinden biri bu dönemde Fransız romanında etkili olan Doğalcılık akımı ve bu akım doğrultusunda yazılan romanların toplumun en yoz ve kötü halini yansıtma eğiliminde olmalarıdır  Osmanlılar bu romanlarda anlatılan hikâyeleri bu nedenle beğenmemiş ve kendilerine uygun görmemişlerdir  [32] Émile Zola gibi yazarların kötümser determinizmi yerine, dönemin değişen Osmanlı toplumuna daha çok hitap eden konuları tercih etmişlerdir  Bu durum, Taner Timur'un Ahmet Mithat Efendi'den yaptığı alıntıda şöyle geçmektedir:[33] “ Bu zamanın tabii romancılarına bakılacak olursa dünyada ve bahusus dünyanın Fransa denilen kısmında ve hele Fransa'nın Paris denilen yerinde fezaili beşeriyeden (insani erdemlerden) hiçbir eser kalmamış olmak lazım gelir  ” Bu nedenle dönemin romanlarında daha çok romantik aşklar ve yanlış batılılaşma ana tema olarak ön plana çıkmaktadır  Recaizade Mahmud Ekrem’in Araba Sevdası yeni teknikler kullanılan Batılı anlamda türüne en yakın ilk Türk romanıdır  Servet-i Fünun edebiyatı döneminde ilk usta romanlar ve usta yazarlar kendilerini gösterdi  "Sanat sanat içindir" tezini savunan bu yazarlar aşk ve acıma gibi konuları işledi  Halit Ziya Uşaklıgil bu dönemin en önemli romancısı sayılır  Aşk-ı Memnu (1925) adlı romanı günümüzde de en başarılı Türk romanlarından biridir  1910’dan sonra milli duyguların ağır basmasıyla birlikte "Genç Kalemler" dergisi çevresinde Türkçülük akımı gelişti  Milli romanların yazılması bu dönemde başladı  Halide Edip Adıvar’ın Vurun Kahpeye, Reşat Nuri Güntekin’in Çalıkuşu romanları bu dönemin örneklerindendir  Cumhuriyet döneminde çağdaş Türk romanı ortaya çıktı  Peyami Safa ve Tarık Buğra gibi romancılar bu sahada birçok eserler verdiler  Toplumsal ve sosyal gelişmeleri konu alan romanlar yazıldı  Köy ve kent romanları ayrımı da bu dönemle ilgilidir  Türk edebiyatında öykü Leyla 'ya kavuşmaya çalışan Mecnun çölde Türk edebiyatında, bir olay anlatan sözlü ya da yazılı anlatılara hep hikaye adı verilmiş, manzum olanlara destan da denmiştir  Divan edebiyatında mesnevi türü (Leyla ile Mecnun, Husrev ve Şirin, Yusuf ve Züleyha vb  ) bunun en ünlü örneğidir  Halk edebiyatında hikayeci-âşıklar tarafından kahvelerde, köy odalarında, düğün vb  toplantılarında söylenen hikâyeler,halk hikâyesi diye anılır  XV  yüzyılda yazıya geçirildiği sanılan ve destansı bir nitelik gösteren Kitab-ı Dede Korkut 'taki hikâyeler bunun ilk örnekleri sayılabilir  Anadolu'da XVI  yüzyıldan bu yana,sözlü halk geleneğinde sürüp gelen halk hikayelerinde olaylar nesir ile anlatılır, duygusal, coşkulu, haller nazımla ve saz eşliğinde söylenir  Halk hikayeleri, konuları bakımından, aşk hikâyeleri ve kahramanlık hikâyeleri olmak üzere ikiye ayrılır  Türk edebiyatında çağdaş hikaye Batı'dakinin tersi olarak, halk hikâye ve masallarının gelişmesiyle oluşmamış; XIX  yüzyılın ikinci yarısında doğrudan doğruya batı edebiyatının hikaye yolundaki verimleri örnek tutularak yazılmaya başlanmıştır  Batı uygarlığı çevresindeki Türk edebiyatında,hikâye karşılığı olarak küçük hikâye terimi kullanılmıştır  Edebiyatımızda Batı'daki anlamıyla ilk hikâye Ahmet Mithat Efendi tarafından yazılmıştır  Hikâyelerinin [34] kimi çeviri kimi yerlidir  Bu yolda ikinci yazar Emin Nihat'tır; Müsameretname adlı kitabında 7 hikâye toplanmıştır  Aynı dönemde kurgu ve anlatım bakımından başarılı sayılabilecek ilk örnek Samipaşazade Sezai'nin Küçük Şeyler adlı hikayesidir  Bu dönemin başka bir yazarı ise Nabizâde Nâzım'dır  Türk öykücülüğünü yetkinliğe kavuşturan yazar ise Halit Ziya Uşaklıgil oldu  Edebiyat-ı Cedide döneminde yalın diliyle dikkat çeken Uşaklıgil, titiz gözlemciliğiyle gerçekçi öykü geleneğini başlatan yazardır  Bu dönemin diğer yazarları Hüseyin Rahmi Gürpınar, Mehmet Rauf, Hüseyin Cahit Yalçın, Ahmet Hikmet Müftüoğlu ve Saffeti Ziya idi  Meşrutiyet’in ilanından sonra gelişen yeni edebiyat akımıyla birlikte öyküde toplumsal ve siyasi sorunlar işlenmeye başladı  Türkçe’de yabancı sözcüklerin temizlenmesi, yazımda konuşma dilinin hakim olması, taşra yaşamının gerçekçi bir üslupla edebiyata taşınması gibi özelliklerle bilinen bu dönemde Ömer Seyfettin, Türk öykücülüğünde yeni bir çığır açtı  Onu Halide Edip Adıvar, Reşat Nuri Güntekin, Refik Halit Karay izledi  F  Celaleddin, Selahattin Enis, Sadri Ertem, Cemal Kaygılı, Sabahattin Ali, Kenan Hulusi Koray, Nahit Sırrı Örik, Bekir Sıtkı Kunt, Mahmut Şevket Esendal Cumhuriyet dönemi öykücülüğünü hazırlan isimlerdir  Cumhuriyet dönemi 1930’lar sonrasını kapsar  Bu dönemde alışılmışın dışında bir öykü dünyası kuran Sait Faik Abasıyanık, Halikarnas Balıkçısı (Cevat Şakir Kabaağaç), diyalogların usta yazarı Orhan Kemal, Mehmet Seyda, Samet Ağaoğlu, Sabahattin Kudret Aksal, Kemal Bilbaşar, Kemal Tahir ve Ahmet Hamdi Tanpınar Tarık Buğra öykü yazarları olarak ön plana çıktı  Günümüzde Türk öykücülüğü geniş bir konu ve üslup zenginliğiyle sürmektedir  Bunlar arasında Muzaffer Buyrukçu ve Osman Çeviksoy üslupçuluklarıyla ön plana çıkarken, İslam Gemici [35] , Necati Tosuner (Çıkmazda, Neden Kitap) gibi isimler de çalışmalarına aralıksız olarak devam etmektedirler  Türk edebiyatında şiir Ana madde: Türk edebiyatında şiir Fuzuli Türk şiirinin halk ağzından derlenmiş en eski ürünlerinden bazıları Divân-ı Lügati't-Türk 'tedir  Çuçu adlı bir Türk şairinin adının da anıldığı bu kaynaktaki şiirler aşk, doğa, kahramanlık, ahlaksal öğütler gibi dünya şiirinin en eski ve yaygın konularını kapsar  Burada verilen örnekler hece vezniyle söylenmiş, uyaklı dörtlüklerden oluşur  VIII  -XIII  yüzyıllardan kalma manici ve budhacı Uygurlar'a ait şiirler koşuğ,küğ gibi adlar taşır  Bazılarının adları (Aprınçur Tigin, Sıngku, Seli Tutung)da bilinen bu dönem şairlerinin ürünlerinde hece vezni ve uyak gibi öğelerin yanında dize başındaki uyaklardan, dize yenilemelerinden, aliterasyondan da geniş biçimde yararlanılmıştır  Şölen, sığır, yuğ gibi dinsel törenlerde kopuz eşiliğinde söylenen eski Türk şiiri İslam dininin benimsenmesinden sonra Türk halk şairlerin ürünlerinin prototipidir  İslam, İran şiiri aracılığıyla alınan biçimler yanında yerli biçimler de (tuyuğ, şarkı) görülür  Şiirin kapalı olmaması, kolay anlaşılması daima istenmiştir  “ Şiirde sözün ruşen ola, açık ola ve sakın ki gamız söylemeyesin, yani örtülü söylemeyesin  [36]     ” Büyük ölçüde anlatı ustalığına dayanan eski şiirin bilgi kaynağından da beslenmesi ileri sürülmüştür  Bu yoldaki görüşler karşın divan şiiri ve XVIII  yüzyıldan itibaren ondan derin biçimde etkilenen halk şiiri, gerçek yaşamdan ve toplumdan alabildiğine uzaklaştı  “ İlimsiz şiir esası (temel) yok duvar gibi olur ve esassız duvar gayette biitibar olur  ---- Fuzuli     ” Milli edebiyat akımı ve konuşma diline, günlük yaşama, sokaktaki adamın serüvenine yönelen Garip şiiri ve daha sonraki hareketlerde şiirde vezin, uyak, söz ve anlatım sanatı gibi doğallığa aykırı anlatım öğelerini adım adım geride bıraktı  Türk edebiyatında masal Masal kelimesinin eski Türk dili anlatımlarında ve eski metinlerde "masal" , "mesele", "misal", "hikaye", "destan", "kıssa" karşılığında kullanıldığı görülmektedir  Zamanla bu kelimeye menşe olacak "mesel" kelimesi ise 19  yüzyılın başlarından itibaren yazılı ve sözlü kaynaklarda rastlanmaktadır  Bu kelime "örnek verme" ve "benzer" anlamlarında kullanılmaktadır  Bazı Türk yerleşim bölgelerinde "atasözü" karşılığında da kullanılan kelime Azeri sahasında "nağıl", Anadolu'nun bazı bölgelerinde "metel" şeklinde söylenilmektedir  Edebiyatımızda masalı gerçek anlamda ilk defa Namık Kemal'in "Mukaddeme-i Celal" 'inde kullanıldığı görülmektedir  Yazar, masalı tamamen hayali olaylardan meydana gelen bir anlatım türü olarak görmektedir  Namık Kemal ayrıca masalların ahlaki, eğitici ve terbiye edici özellikleri olduğunu belirtmektedir  Ziya Gökalp, "Türkçülüğün Esasları" (1923) adlı eserinde masalı; halk edebiyatı ürünleri içerisinde göstererek, masalların halk hayatındaki önemine yer vermiştir  Türk masalları üzerinde araştırma yapan Pertev Naili Boratav "100 Soruda Türk Halk Edebiyatı" adlı eserinde masalı nesirle söylenmiş, dinlik ve büyülük inanışlarından ve törelerden bağımsız, tamamiyle hayal ürünü, gerçekle ilgisiz ve anlattıklarına inandırmak iddiası olmayan kısa bir anlatı şeklinde tanımlamaktadır  Recaizade Mahmut Ekrem, "Çok Bilen Çok Yanılır" adlı eserini bit masalı genişleterek yazdığını söyler  Türk masal]arının kahramanları genel olarak insanlar, hayvanlar ve doğaüstü varlıklardır  Cadı karıları, devler, vezir vs  kötü kahramanlar iken padişah, kral, hükümdar, hızır, derviş vs  iyi kahramanlardır  Tilki, aslan, Anka kuşu, papağan gibi hayvan kahramanların olduğu masalların yanı sıra derviş, hızır, peri, cin gibi doğaüstü varlıkların yer aldığı masallar da bulunmaktadır  Türk masallarında en önemli tiplerden biri Keloğlan'dır  Keloğlan tipi Türk zeka gücünün en iyi temsilcisidir  Daha çok bilgi için: Keloğlan Türk masal kaynakları Türk masal kaynakları yazılı kaynaklar (kitaplar) ve sözlü yaşayan kaynaklardır  Türk yazılı masal kaynaklarının doğuş ve çıkış yerleri şöyle sınıflandırılmaktadır: * Uygur Kaynağından Gelenler : Altun Yaruk, Üç Prensle Bir Parsın Hikayesi, Prens Kayanamkara ve Papamkara Hikayesi, Kuanş im Pusar [37] (Ses İşiten İlah)  * Hint Kaynağından Gelenler: Kelile ve Dimne, Tutiname ve Bahar-ı Daniş  * Arap ve Fars Kaynağından Gelenler: Simbadname, Mantıku't Tayr, Binbir Gece Masalları, Binbir Gündüz Masalları  * Batı Kaynağından Gelenler: La Fontaine Masalları, Ezop Masalları ve Grim Kardeşler  * Türk Kaynağından Gelenler : Dastan-ı Ahmet Harami, Mecmua'ül Metaif, İbn-i Sina Hikayeleri, Billur Köşk Masalları  Türk edebiyatında mizah Türk edebiyatında gerçek anlamda ilk mizah ürünleri masallar, fıkralar ve seyirlik oyunlardır  Divan edebiyatında da sık rastlanmamakla birlikte mizah yer almıştır  Tanzimat döneminde Türk mizahının çehresi geniş ölçüde değişti  Teodor Kasap ve Direktör Ali Bey’in Fransız edebiyatının etkisiyle yazdıkları tiyatro eserleri önem kazandı  Şinasi’nin Şair Evlenmesi, Ziya Paşa’nın Zafername Şerhi, Namık Kemal’in imzasız fıkra ve yergileri bu tiyatro eserlerini izledi  II  Meşrutiyet’le birlikte Türk mizah edebiyatı büyük gelişme gösterdi  Baha Tevfik, Peyami Safa, Ömer Seyfettin, Yusuf Ziya Ortaç ve Orhan Seyfi Orhon gibi birçok yazar mizah yazılarıyla ünlendi  Cumhuriyetle birlikte Türk mizahı yeni bir kimlik kazandı  Bu dönem yazarları geçmişi eleştiren, yeni dönemi savunan bir tutum benimsedi  Çok partili dönemle birlikte mizah kapsam ve konu bakamından büyük zenginlik kazandı  Aziz Nesin, Sabahattin Ali, Rıfat Ilgaz, Orhan Kemal, Bedii Faik, Haldun Taner, Muzaffer İzgü, Çetin Altan gibi yazarlar bu dönemin önemli isimleridir  1940'larda Nesin ve Ilgaz'ın Markopaşa dergisindeki çalışmaları halk tarafından benimsenmiş ve derginin tirajını yükseltmiştir   1990'larda özellikle Leman, Hıbır gibi karikatür dergilerinde güncel ve hiciv ağırlıklı mizah içeren köşe yazıları ön plana çıktı  Bu yazarlardan bazıları daha sonra yazılarını toplama eserlerde yayınlama imkanı buldular  Bunlara örnek olarak Atilla Atalay ve Metin Üstündağ verilebilir  Zaten Türkiye'de oldukça kuvvetli bir karikatür mizah geleneği bulunmaktadır  Akbaba ve Markopaşa'dan Gırgır, Hıbır ve Leman'a; bunlardan 2000'li yılların L-Manyak ve Penguen dergilerine, özellikle taşlama içerikli, mizahi karikatür ve köşe yazıları yaygın bir türdür  Bunlara ek olarak günümüzde Ferhan Şensoy gerek oyunları, gerekse düz yazıları ile kendine özgü mizah anlayışını göstermektedir  Türk Cumhuriyetleri ve Türk Toplulukları Türk Edebiyatları Türkiye dışındaki Türk Cumhuriyetleri ve Türk toplulukları, Türk edebiyatları aynı kültürden beslenmiş olmaları yönüyle, ortak edebi bir geçmişe sahiptir  İslamiyet öncesi Türk edebiyatının sözlü ve yazılı eserleri zaten sınırlı bir coğrafyada yaşayan Türklerin ilk ortak edebi ürünleri sayılmaktadır  Bu bakımdan Türk destanları ve İslamiyet'ten sonra yaygınlaşan halk hikayeleri, bütün Türk dünyasında da aynı şekilde yaygın olarak bilinmektedir  İslamiyeten etkisiyle gelişen Türk edebiyatında da durum bundan farklı değildir  Kırgız Türklerinin "Umanas Destanı", Özbek Türk edebiyatının ilklerinden Ali Şir Nevai, Babür Şah, Ahmet Yesevi, Uygur Türklerinin aynı zamanda ilk edebi eseri olan Divân-ı Lügati't-Türk, Kutadgu Bilig, Atabetül Hakayık gibi Türk edebiyatının klasikleri, bu "ortak edebi" geçmişin örnekleridir  Nizami, Nergisi, Bağdatlı Ruhi, Kadı Burhanettin, Seyyid Nesimi, Ahdi, Fuzuli gibi şair ve yazarların "klasik" bir nitelik taşıyan söz konusu eserleri bütün Türk dünyasında tanınmış ve okunmuştur  19  yüzyılda bağımsızlıklarını kaybeden Türk boyları, Anadolu coğrafyasında gelişen edebi anlayışla, şekil ve muhteva bakımından farklılık arz eden bir edebi faaliyet göstermişlerdir  Türkiye dışında kalan Türkler bütün olumsuz şartlara rağmen edebi eserler vermeye devam etmişlerdir  Bu edebi eserlerde ana tema her zaman "hürriyet" fikri olmuştur  Zaman zaman milli kaynaklara yönelen sanatçılar, halkın sıkıntılarını edebi eserler vasıtasıyla dile getirmişlerdir  Bu eserlerde en önemli özellik yazar ve şairlerin sembolik bir anlatımı tercih etmeleridir  Bu tavır, sanatçının içinde bulunduğu topluma yönelik bazısiyasi baskılardan kaynaklanmaktadır  20  yüzyılın sonlarına doğru "milli uyanışa" sahne olan Türk dünyasında edebi gelişmeler de bu paralelde gerçekleşmiştir  Şair ve yazarlar öz kültürüne yönelmiş ve yarım yüzyıl yasaklanmış pek çok milli düşünceyi eserlerinde işlemeye başlamışlardır  Türk Cumhuriyetleri Türk edebiyatı Azerbaycan Türk edebiyatı Azerbaycan Türk edebiyatı, Azerbaycan, İran, Irak sahalarında yaygın olarak kullanılan Azeri şivesiyle meydana getirilen eserlerden oluşmaktadır  Halk edebiyatı ve İran edebiyatı etkisinde gelişen Azeri edebiyatı ile Anadolu'da gelişen Türk edebiyatı arasında pek çok ortak nokta bulunmaktadır  Kerem ile Aslı, Köroğlu, Nasreddin Hoca, Aşık Garip gibi edebi ürünler her iki sahada da yaygındır  Anadolu sahasında da tanınan Kadı Burhanettin, Nesimi, Fuzuli gibi şairler, Azeri edebiyatının önde gelen isimlerindendir  Kazakistan Türk edebiyatı Kazakistan Cumhuriyeti bünyesinde yaşayan Türkler ile Doğu Kazakistan'daki Kazak Türklerinin oluşturduğu bu edebiyata "Kazak Türkleri Edebiyatı" denir  Anadolu sahasında bilinen Tahir ile Zühre, Yusuf ile Zeliha, Leyla ile Mecnun gibi halk hikayeleri Kazak Türkleri arasında da yaygındır  Kuzey Kıbrıs Türk edebiyatı Kıbrıs, 1571 yılında Türkler tarafından fethedilmiştir  Yaklaşık beşyüz yıl; dil, tarih, folklor ve edebi alanda çeşitli eserler veren Kıbrıs Türkleri, XX  yüzyıla kadar klasik edebiyatımızın etkisinde kalmıştır  Aşık Remzi, Mehmet Derviş Efendi, Sükuti gibi klasik edebiyatı şairleri aynı zamanda klasik edebiyat şairleri aynı zamanda klasik edebiyatın ilk temsilcileri sayılır  Bir müddet adada ikamet eden Ziya Paşa ve Namık Kemal de bazı eserlerini burada vermiştir  Kırgızistan Türk edebiyatı Ala dağlar(Tanrı dağları) vadisi ve Ala dağlar bölgesinde yerleşmiş olan Kırgız Türkleri, zengin bir sözlü edebiyata sahiptirler  Kırgızların en önemli destanları Manas Destanı'dır  Manas Destanı'nın bilinen kısmı 1 milyon beyit kadardır  Geleneksel Kırgız Manas Destanı'nın Karakol şehrinde canlandırılması Ceti tördün başında, Cetkilen tuuğan Böyön Kan, Böyön kandın balası, Kayrattuu tuuğan Kara Kan Kara kandın balası, Kayrattuu tuuğan Cakıp Kan, Çu?kar uya üstündö Almatının oosında Cerdep catkan Cakıp Kan Keçe Aydar kandın kısı Çıyrıçını Alğan eken Cakıp kan    Çağdaş Kırgız Türk edebiyatının en önemli romancısı Cengiz Aytmatov'dur  Özellikle lirik aşk hikayeleri ve halk kültürlerinden ilham alarak yazdığı milli eserleriyle tanınan Cengiz Aytmatov'un eserleri pek çok dile de çevrilmiştir  Özbekistan Türk Edebiyatı Özbekistan Türk edebiyatı, Türk şivelerinden biri olan Çağatay şivesiyle meydana getirilmiş edebiyatın devamıdır  Bütün Türk dünyasında tanınan; Ali Şir Nevai, Babür Şah, Şeybani gibi şair ve yazarlar, Çağatay Türkçesiyle eserler yazmışlardır  Türkmenistan Türk Edebiyatı Bugünkü Türkmenistan Cumhuriyeti sınırlarında yaşayan Türklerin meydana getirdiği Türkmenistan Türk edebiyatı, zengin sözlü bir edebiyata sahiptir  Türk dünyasında da yaygın olarak bilinen "Dede Korkut kitabı, Köroğlu, Aşık Garip Hikayesi, Tahir ile Zühre" gibi halk hikayeleri bu sözlü edebiyatın temelini oluşturur  Türk Toplulukları Türk edebiyatı * İdil-Ural çevresi edebiyatı: Tatar edebiyatı, Başkurt edebiyatı, Çuvaş edebiyatı, * Karadeniz, Kafkas ve Hazar ötesi edebiyatı: Gagavuz Türkleri edebiyatı, Kazan Türkleri edebiyatı, Kırım Türkleri edebiyatı, Karaim Türkleri edebiyatı, Karaçay-Balkar Türleri edebiyatı, Kumuk Türkleri edebiyatı, Nagay Türkleri edebiyatı, Karakalpak Türkleri edebiyatı, * Sibirya Türkleri edebiyatı: Yakut Türkleri edebiyatı, Hakas Türkleri edebiyatı, Tuva Türkleri edebiyatı, Altay Türkleri edebiyatı, * Balkan Türkleri edebiyatı: Batı Trakya Türkleri edebiyatı, Romanya Türkleri edebiyatı, Yugoslavya ve Makedonya Türkleri edebiyatı, Bulgaristan Türkleri edebiyatı, * Irak Türkleri edebiyatı, * Doğu Türkistan - Uygur Türkleri edebiyatı gibi toplulukların edebiyatlarından oluşmaktadır Türk edebiyatı ile Türk toplulukları arasındaki yarım yüzyıllık siyasi bir kopmanın dışında hiçbir ayrılık gözlenmemektedir  Duygu, düşünce ve zevk bakımından ortak bir özellik taşıyan Türk edebiyatlarındaki konu farklılıkları her bölgede yaşayan "tarihi, siyasi ve sosyal olayların" ayrı ayrı biçimlerde gelişmesinden kaynaklanmaktadır  Türk topluluklarındaki eserlerde ekseriyetle "esaret teması" ve "hürriyet fikri" ana temayı oluşturmaktadır  Bütün Türk toplumlarında; "milli kaynaklara yönelme ve öze dönüş"le ilgili konularda da ortak noktalar bulunduğu gayet açık bir şekilde görülmektedir  | 
|   | 
|  | 
|  |