Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Eğitim - Öğretim - Dersler - Genel Bilgiler > Biyografiler

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
kazım, koyuncu

Kazım Koyuncu (1972-2005)

Eski 07-22-2006   #1
[KAPLAN]
Icon47

Kazım Koyuncu (1972-2005)




1972 yılında Artvin’nin Hopa ilçesine bağlı Yeşilköy’de doğdu Babası Cavit KOYUNCU köyün aydın insanlarından biriydi, annesi ise ev hanımı idi Kazım KOYUNCU 6 kardeşten sondan ikincisi idi Çocukluğunu çok sevdiği babaannesinden dinlediği masallarla geçirdi Ortaokul 1 sınıfa geldiğinde babasının kendisine aldığı mandolinle ve babasının kendisinden habersiz onu mandolin kursuna yazdırmasıyla müziğe ilk adımını attı Daha sonra Almanya’da yaşayan Selahattin amcasının kendisine getirdiği gitarla müzikle daha da bir içli dışlı oldu Kazım KOYUNCU lise yıllarında 2 fransız şairden çok etkilenmişti O dönemler kitap okumayı çok seviyordu Şair olamadı ancak sevenlerinin ve kendisinin değimiyle Şair Ceketli Çocuk oldu… Kazım KOYUNCU 1989 yılında İstanbul Üniversitesi Siyasal Bilimler Fakültesi Kamu Yönetimi Bölümünde okumaya başladı İlk yıl düzenli olarak okuluna gitti ancak daha sonra müzik yavaş yavaş bedeni ve ruhuna işlemeye başlamıştı 1990 yılında okulu bıraktıktan sonra kendisinde Çağdaş Sanat Atölyesinde çalışmaya başladı Burada 1991 yılında Ali ENVER ile birlikte Grup DİNMEYEN adlı bir müzik grubu kurdu Bu grup Karadeniz ezgilerinin dışında Türkçe ve Politik müzik yapan bir gruptu Aynı zamanda Çağdaş Sanat Atölyesinin o yıl sahneye koyduğu “Faşizmin Korku ve Sefaleti” adlı oyununda müziklerini de yaptı Kazım KOYUNCU ve Ali ENVER’in kurduğu Grup Dinmeyen 1996 yılında ilk ve son albümleri olan “Sisler Bulvarı” adlı albümü çıkardılar Kazım KOYUNCU bir yandan Grup DİNMEYEN ile Türkçe politik müzik yaparken diğer taraftan da 1992 yılları sonunda Zeytinburnu’nda Çağdaş Sanat Atölyesinde tanıştığı bir başka müzisyen MehmedAli Barış BEŞLİ ile yeni bir grup kurmaya çalıştı 1993 yılında Kazım KOYUNCU ve MehmedAli Barış Beşli ile Kadıköy’de Kalkezon adlı bir müzik evinde Dünya’nın ilk ve tek Lazca Rock müzik grubu olan ZUĞAŞİ BEREPE (Denizin Çocukları) ‘yi kurdular Kazım KOYUNCU Zuğaşi Berepe’nin hem bas gitaristi hem de vokalisti idi Grubun yaptığı müzik Kazım KOYUNCU’nun hassasiyetini dile getiriyordu Lazcanın unutulmasına, doğayı kirletenlere, Karadeniz otoyoluna karşı açıkça tavır koydu Zuğaşi Berepe Karadenizlilerle ilk buluşmasını 1993 yılındaki Rize-Pazar şenliklerinde gerçekleştirdi Doğu Karadenizliler yıllarca dinledikleri müziklerden farklı olarak kemençe yerine gitar çalan bu uzun saçlı küpeli adamları ilk anda pek anlamdı Ancak Zuğaşi Berepe çok geçmeden İstanbul’da özelliklede üniversite gençliği arasında dinlenen ve dikkat çeken bir grup olmayı başarmıştı Grup zamanla Karadeniz’e özgü Tulum ve Kemençe gibi enstürmanları da müziklerine katmaya başladılar Zaten artık konserleri de gittikçe kalabalıklaşıyordu Çok geçmeden Karadenizlilerde bu grubu keşfettiler Kendi seslerini dinlettiren bu grupla da bir anlamda barıştılar Grup bir süre sonra 1995 yılında oldukça sert rock motiflerini içeren ve batılı enstürmanlarla icra edilmiş parçalardan oluşan ve müzik çevrelerinden de olumlu not olan “Va Mişkunan” yani Bilmiyoruz albümünü çıkardı Kazım KOYUNCU’nun tüm hırçınlığı ve isyanı bu albümde yani Va Mişkunan’da iyiden iyiye kendini hissettiriyordu O şimdi İstanbul’a ulaşan Karadeniz’in hırçın bir dalgasıydı… Zuğaşi BEREPE 1998 yılında bir konser albümü olan “Brüksel Live” ı çıkardı Ancak bu albümden çoğaltılmamak üzere yalnızca 130 adet basılmıştı Grup aynı yıl “İGZAS” yani “Yürüyorlar” albümünü çıkarttı İgzas’da Kazım KOYUNCU Lazca ve hemşince dillerinin unutulmaması gerektiğini vurguluyordu Ancak “İgzas” ilk albümleri “Va Mişkunan” kadar başarılı olamadı Böyle olunca da Kazım KOYUNCU kısa bir süre sonra gruptan ayrılmaya karar verdi Grubun bürokrasisi Kazım KOYUNCU’nun üzerinde yoğunlaşınca bu durumdan hiç de hoşnut olamayan Kazım KOYUNCU’nun canını sıkmaya başlamıştı, ve bir gün bırakıyorum dedi ve gruptan ayrıldı Karadeniz’in hırçın çocuğu Kazım KOYUNCU 2003 ‘de Türkiye’nin kültürel ve politik ortamından etkilenmiş gibiydi Artık dalgalar kıyıya daha yavaş, daha sakin vuruyordu Kazım KOYUNCU’nun deyimiyle “…zaman ilerledikçe teknik olarak içindeki rock müzik ateşi çokta olmasa da birazcık düşmüştü…” Sanatçı 2000 yılında kolektif bir albüm olan “SALKIM SÖĞÜT-2” albümünde 3 şarkısını seslendirdi Kazım KOYUNCU 2003 yılında solo bir albüm çıkarmaya karar verdi Daha önce “Salkım Söğüt-2” albümünde de seslendirdiği 3 lazca parçayı da albümüne katarak ilk solo albümü olan “VİYA !” yı çıkardı Kazım KOYUNCU albümünde geleneksel Karadeniz müziği enstürmanları olan kemençe ve tulumu rock müziğin vazgeçilmezleri arasında yer alan bas gitar, elektro gitar ve bateri gibi enstürmanlarla buluşturuyordu Koyuncu bu albümde laz halk ezgi ve bestelerinin en güzellerini bir araya getirdi Albüm Doğu Karadeniz’in müzikal bir mozaği gibiydi… Koyuncu her parçada yaşamdan, dağlardan, denizden, insandan ama en çokta aşktan bahsediyordu Hüzünlü bir aşk parçası olan “Didou Nana” yı megrelce, Lazca ve gürcüce söylüyordu Kazım’ın sevenleri tarafından ve özelliklede babası “Cavit KOYUNCU” tarafından en çok sevilen parçası da buydu… Kemal S GÜREL ile birlikte “Sultan Makamı” adlı dizinin müziklerini yapan Koyuncu uzaklaştığı Karadeniz ezgilerine televizyon dizisi “GÜLBEYAZ” ın film müzikleriyle geri döndü Bir anda ilgi odağı haline geldi Başta Karadenizliler olmak üzere Türkiye genelinde çok tanınan bir isim oldu Ancak Kazım KOYUNCU dizi ile gelen bu popileriteden bir parça rahatsızdı Bu yüzden dizilerde çalınan altı parçasını topladığı albümünü bilerek bir yıl erteledi Sonunda sevenlerine “HAYDE” adlı albümde bu dizide çalınan altı parçayla seslendi Koyuncu 2004 yılında 15 şarkıdan oluşan “HAYDE” yi çıkardı Koyuncu Gelevera Deresi türküsünde Şevval SAM’la da bir düet yaptı Kazım KOYUNCU hemen her albümde olduğu gibi bu albümde de yine hemşince bir halk şarkısı olan “Ella Ella” yı hareketli bir biçimde yorumladı 26 Nisan 1986 Karadeniz için kara yazılan bir gündü… Ukrayna yakınlarında ki Çernobil kasabasında bulunan Nükleer santralin 4 reaktörü infilak etmişti Radyasyon yüklü bulutlar fazla gecikmeden Avrupa ülkelerinin pek çoğunu olduğu gibi Karadenizide ziyaret ettiler Radyasyonun kötü etkilerine Karadenizlilerde maruz kaldı Çernobil faciasından sonra yetkililer bu olayı o dönem pek ciddiye almamışlardı Hatta bütün uyarılara rağmen dönemin sanayi bakanı Cahit ARAL medyanın önüne geçmiş, bişey olmaz demiş, çay içmiş, Karadenizliler için tehlike olmayacağını iddaa etmişti Oysa tehlike vardı, gün geçtikçe Karadenizde kanser öyküleri çoğalmaya başladı Kazım KOYUNCU’da bu çevresel felakete karşı harekete geçen Karadenizlilerden bitanesiydi Kanser forumlarına kampanyalara katıldı Bu forumlardan bir yıl sonra “Benim en büyük fobilerimden biri” dediği kanser pek çok hemşerisi gibi onunda kapısını çalmıştı Düne kadar kanserle mücadele ediyordu, bugün kendi trajedisini yaşamaya başlamıştı Kazım KOYUNCU’nun kanser olması sevenlerini yasa boğdu… Duruşuyla Karadeniz’in hırçın ve duygusal çocuğuydu… Karadeniz’in Sesi, İsyanı, Ruhuydu…27 Haziran 2005 günü Pazartesi akşamı Harbiye Cemil Topuz’lu Açık Hava Tiyatrosunda gerçekleştirilecek olan “Hey Gidi Karadeniz” gecesine programda olmasına karşın sağlık durumu nedeniyle katılmayacağı bildirildi Ardından hasta yattığı Amerikan Hastanesinden aynı gün ölüm haberi geldi Kazım KOYUNCU 33 yaşında 25 Haziran 2005 günü aramızdan ayrıldı… Kazım KOYUNCU Va Mişkunan yani Bilmiyoruz albümünün kapağında belki de bütün müzikal hikayesini, mücadelesini, kalbini şarkılarını kendi kaleminden yazmıştı Bakın o albümde bu hikayeyi nasıl anlatıyordu : “Bu arada; hiç başımızdan eksik olmayan gökyüzüne, günün karanlık saatlerine, ara sıra kopsa da fırtınalara, bir gün boğulacağımız denizlere, eski günlere, neler olacağını bilmesek de geleceğe, kötülüklerle dolu olsa bile tarihe, tarihin akışını düze çıkarmaya çalışan tüm güzel yüzlü çocuklara, Donkişotlar 'a, ateş hırsızlarına, Ernesto "Ç´e" Guevara'ya, yollara-yolculuklara, sevgililere, sevişmelere, sadece düşleyebildiğimiz olamamazlıklara, üşürken ısınmalara, her şeyden sıcak annelere, babalara ve tadını bütün bunlardan alan şarkılara kendi sıcaklığımızı gönderiyoruz Kötü şeyler gördük Savaşlar, katliamlar, ölen-öldürülen çocuklar gördük Kendi dilini, kendi kültürünü, kendisini kaybeden insanlar, topluluklar gördük Yanan köyler, kentler, ormanlar, hayvanlar gördük Yoksul insanlar, ağlayan anneler, babalar, her gün bile bile sokaklarda ölüme koşan tinerci çocuklar gördük Biz de öldük Ama her şeye rağmen bu yeryüzünde şarkılar söyledik Teşekkürler dünya

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Kazım Koyuncu (1972-2005)

Eski 06-30-2008   #2
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Kazım Koyuncu (1972-2005)



"Kazım Koyuncu hayatı boyunca ezilenlerin ve mağdurların yanında olmaya çalışmış, Karadeniz'in hırçın ve inatçı yapısını, kişiliğine ve müziğine yansıtmıştı Onun müziği bir yaşam biçimi, bir duruştu"
Kazım Koyuncu 26072004 tarihinde kendi sitesinde şu açıklamayı yapıyordu: "Şarkılar politikadan, kurumlardan, sistemden daha güçlüdür Hayatın sonuna kadar kalabilirler, temizdirler ve birçok güzel şeye sebep olabilirler İktidarlar, sistemler yıkılabilir, devirler değişebilir, şimdi dünyayı yönetenler kısa bir süre sonra, üstelik bütün kötülüklerine rağmen unutulabilirler"

"Kaymakam, vali olacağım da ne olacak"
Çocukluğu oldukça hareketli geçti O zamanlardan belliydi kişiliği Sürekli kitap okurdu Gittiği yerde hemen sorardı : "Burada yaşlı adam var mı?" Yaşlılarla sohbete meraklıydı Yabancı müzik gruplarını araştırırdı "Ağaçtan gitar yapalım, tenekelerden davullar yapalım" derdi Grup kurardık Hopa küçük bir yer Kazım'ın üniversiteyi kazanması o dönem itibarı ile büyük bir sevinç uyandırmıştı Arkadaşları gelir, "Bere mu ikips?" (Çocuk ne yapıyor?) derlerdi Babam da "kaval çalıyor, kaval çalmaya devam ediyor" derdi Üniversite yıllarında babam okumasını çok isterdi Kazım ise " Kaymakam, vali olacağım da ne olacak" diyordu Babam ilk başlarda bu duruma karşıydı Ama her zaman onun yaptıklarının arkasında oldu Ben Kazım'a "beşgöz" derdim Yüzünde göz hatları daha çok ön plana çıkıyor gibi gelirdi bana O da bütün kardeşlerine "öe" diye seslenirdi O, sanatçılığı , sanatçı duruşu ile bize güzel bir miras bıraktı Bu mirasın siyasi çekişmelerin, istismarların içine çekilmesine hiçbir zaman müsaade etmeyeceğiz Kazım şarkıları ve yaptıklarıyla sonsuza dek yaşayacak Onu anlayarak anlatmaya çalışan herkese ve özellikle hastalığı sürecinde hep yanında olan, Kazım' ın "tüm güzel şeylerin sebebi" dediği Gönül Bozoğlu'na kucak dolusu sevgilerimi iletiyorum

O yaşadığı döneme olduğu kadar gelecek kuşaklara da fazlasıyla örnek olmayı başarabilmiştir"
Bir sonbahar sabahı Mehmedali Barış Beşli ile Kadıköy sahilinde oturup Lazca şarkılar söyleyecek bir müzik grubu kurma fikri oluştuğunda gelecek hakkında en ufak bir fikrimiz yoktu Lazca şarkılar söyleyen bir gruba ihtiyacımız vardı ama bu nasıl olacaktı? Bir süre sonra Mehmedali bir haber getirdi; "Hopalı bir çocukla tanıştım, İstanbul Üniversitesi'nde okuyor Gitar çalıyor Uzun saçlı biri Bize katılacak" dediğinde o çocuğu gerçekten çok merak etmiştim Uzun saçlı çocuk aramıza katılacak ve Lazca şarkılar söyleyecekti Daha önceden Lazca şarkı söyleyen uzun saçlı bir Laz tanımıyor oluşumdan olsa gerek benim için ilginç ve şaşırtıcı bir haber olmuştu bu Çok sayıda genç bir zamanlar varlığı bile kabul edilmeyen Lazcayı öğrenme gayreti içinde Hiç şüphe yok ki bütün bunlar Kazım Koyuncu'nun eseridir O yaşadığı döneme olduğu kadar gelecek kuşaklara da fazlasıyla örnek olmayı başarabilmiş büyük bir yetenek olduğunu göstermiştir


İnsan Arkadaşını Yer mi?"
Kazımla tanıştığımız gün hiç susmadan sürekli konuşuyordum Bir ara "Hem Laz hem avukat, Allah korusun" demişti O gün ayrılırken tuhaf bir şekilde "Ne olursa olsun hep yanında olacağım" demiştim Belki de, bir doğumgünümde ziyaretçi defterine yazdığı gibi, "hiçbir şey tesadüf değil"di Bu sözün üzerinden yıllar geçtikçe, ne kadar doğru bir yerde durduğumu düşünerek hep mutlu oldum ve bunu onunla da paylaştım Hastalığını ilk öğrenen birkaç kişiden biriyim Ama o benim bildiğimi 2 gün sonra öğrenip beni sakinleştirmek için aramıştı O bize teselli veriyordu adeta Sonrasında direnerek ve savaşarak bir altı ayı birlikte geçirdik Umudumuzu ve direncimizi hiç kaybetmedik Evimizde hiç hüzün hakim olmadı Onun yanında hiç ağlamadık, üzüldüğümüzü ona hiç göstermedik Hep güldük, gideceğini hiç aklımıza getirmedik, iyi olacağına inandık Şimdi düşünüyorum da buna gerçekten inanmasak onun yanında bu kadar sağlam duramazdık Bir gün Gönül ile bana "gavur musunuz, neden hiç ağlamıyorsunuz?" diyerek bu duruma nasıl dayandığımızı sorgulamıştı adeta Sonra "iyi ki de öyle yapmıyorsunuz ikinizi de camdan atardım yoksa" demişti Tedavi sürecinde tavuk ya da hindi eti yemesi önerilmişti Ama Kazım vejeteryan olduğundan bunu reddediyor, "İnsan arkadaşını yer mi" diye karşı çıkıyordu Bizse vücut direncini yükseltmek için her türlü besini almasına çaba gösteriyorduk Sonunda en azından hindi eti yemeye ikna oldu Açıklaması da şuydu: "Onunla bir tanışıklığımız yok, hiç hindi görmedim"

"Sahnede savaşı her zaman Kazım kazandı"
Kazım'la her zaman müzik konuşmayı sevdim Doktorlar endişelenirken, uyarırken nasıl o hep cesur davranabiliyordu Hastalığına aldırmadan çok dinamik konserler veriyordu Sahnede o kadar korkusuz, cesur ve güzel kalmayı nasıl başardığını merak ediyorum Kazım'ın dünyaya ses taşıyacağına inandım Buna hala inanıyorum Bu kadar büyük ve içten bir sevgi, böylesi zor bulunur bir sempati, viyolonsel gibi bir ses, yüksek ahlak�, tabi saldırılardan korkmazsın Sahnede savaşı her zaman Kazım'ın kazandığına çok tanık olduk Bu savaşa tüm kalbimle katıldım Hayatı müziği gibi anlatıyordu, vicdan, cesaret, adalet, yüksek algı� Sahneye çıktığı anda büründüğü kişiliği, sanatını icra ederken yaşadığı duyguları biraz da olsa açığa vuran bir diyaloğumuz olmuştu
Sesi çıkmadığı halde bize fıkralar ve gördüğü rüyaları anlatıyordu"
Benim için Kazım'dan bahsederken di'li geçmiş zamanı kullanmak hala zor, belki hep böyle olacak, bilmiyorum� Piya Kültürevinde birlikte çalıştık Piya kolektifi adını verdiğimiz, sürecimizi konuşup yönlendirdiğimiz bir oluşumumuz vardı Orada Kazımla çok zamanımızı birlikte yaşadık, yoldaşlık ettik Onu kızdırmak çok zevkliydi Tipik Laz refleksleri olan , heyecanlı ve çabuk parlayabilen bir adamdı �Hassas olduğu konulardan biri de Laz fıkralarının özellikle "Temel" öğesi kullanılarak anlatılması ve her karadeniz'linin Laz olarak gösterilmesi idi Kazım'ın bu yönünü bildiğim için bir toplantıda onu fişeklemek amacıyla "durun dedim bir Laz fıkrası anlatayım" "Temel"le başlayan bir fıkra anlattım Herkes gülüyor ve bir yandan çaktırmadan Kazım'a bakıyor, benim ona çalıştığımı biliyorlardı Kazım'ın anında sigortası attı ve bir saat bize söylev çekti, Lazlara dair; ki oradaki herkesin halklara ve eşitliğe dair tutumunu bildiği halde�Kazım futbolla çok ilgiliydi Futbolu takip ederdi Halı sahada oynarken arkadaşlar ona takılırdıBen futbol oynamaktan ziyade onu izlemeye giderdim Genelde Cafer ona takılır, biraz pres yapıp onu zorlayınca kızıp bağırmaya başlar "Bu ne biçim iş düşmana karşı mı oynuyorsunuz?" derdi Hastalığının en başında bir gün Şair Mehmet Çetin'in evinde buluştuk Yüzde doksan iyileşme ümidi olduğunu, sadece ilaçla iyileşeceğini söyledi Bende sevinçle tuttum Kazım'ı havaya kaldırdım"Dur oğlum kanser adama böyle sarılınır mı?" dedi En kötü zamanında bile hep sağlam durdu, gözleri ışığını hiç kaybetmedi Fiziken değişti, sacları döküldü, zayıfladı Sesi çıkmadığı halde bize komik fıkraları, gördüğü rüyaları anlatıyordu O bizi teselli ediyordu Hiçbir zaman vitrin devrimcilerinden olmadı İyi ki doğdun Kazım'ım


"Hemen yazalım cuma, bekletmeyelim dostları"
"Evim" dediği internet sitesi KazimKoyuncucom'da katılımcıların, şarkı akorlarının yayınlanması isteği gelmeye başlamıştı Buluşmalarımızın birinde bu isteği hatırlatmıştım ve "Hemen yazalım cuma, bekletmeyelim dostları" diyerek 5 müzik şeçmiş ve akorları hemen yazmıştı Bu akorları görsel bir şeylerle beslemeyi teklif ettiğimde çok hoşuna gitmiş ve "tamam hemen bulalım bir şeyler" diyerek not aldığım deftere bakarak düşünmeye başlamıştı bile "İstersen şarkıları okurken sana yaşattıklarıyla alakalı bir şeyler hazırlayalım mutlak şarkıyla alakalı olması şart değil; sana yaşattıkları ya da gözünün önüne gelen, hayalindeki ilk kareler vs olabilir" dediğimde Didou Nana için not aldığım deftere bakarak hemen şunları söylemişti, sanki çoktandır yaşadığı bir kareyi aktarır gibi; "Bir uçurumun başında bedeninin çizgilerini gizleyemeyen ince geceliği ve rüzgârda uçuşan uzun saçlarıyla siyah-beyaz elle çizilmiş bir kız resmi, renkli olan tek şey kıpkırmızı pabuçları " Denizde Kararti Var: "Yoğun köpüklerle boğulan bir dalga ama o da elle çizilmiş ya da bir kâğıt gemi "Ben Seni Sevduğumi: "Sırt sırta oturan, birbirinden ayrılamayan ama küs bir çiftin gölgesi geldi gözümün önüne"
Narino: "Aklıma horon geliyor, oynamak geliyor Horon oynayanları görüyorum ama belirsiz yüzleriyle yani sadece gölgeler gibi" deyip peşin sıra eklemişti gülerek "üstatlar gibi öyle horon oynamak istiyorum ki"Tsira: "Kıpkırmızı bir


"O, Kazım Koyuncu'nun günüydü !!!"
Masallardaki zümrüdüankayı bilir misiniz? Yanar ve küllerinden yeniden doğar İşte KTÜ konserinde Kazım Koyuncu (DİNA) hastalığın ve tedavi sürecinin ondan götürdüğü birçok şeye rağmen yeniden doğuyordu Son konseri olduğunu tahmin etse de mutlu ve gururluydu Doktorların yasağına karşın her şeyi göze almıştı bir kez Öyle ya "konser ya da kanser tek harf ne fark eder" di Bir şey olacaksa sahnede olmalıydı ona göre Didou nana"yı söylerken gözlerini kapadığı an

Korkmuyordu, hatta oyun oynuyordu hastalıkla" Sahnede kendimi bir kral gibi hissediyorum" demişti ya işte o gün tam bir kraldı Ve gönül dostlarının da desteğiyle beraber, horonu, tulumu, arada karıştırılan-unutulan şarkı sözleri , Trabzonsporuyla tam bir Kazım Koyuncu konseri olmuştu İşte hayat Bir gün varsın bir gün yoksun Önemli olan yaşadığın günü doldurabilmendir KTÜ konseri de öyleydi işte Şimdi meçhulde ama geçmişiyle bütün günlere bedel bir gün
alıntı

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Kazım Koyuncu (1972-2005)

Eski 06-30-2008   #3
KRDNZ
Varsayılan

Cevap : Kazım Koyuncu (1972-2005)




Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Kazım Koyuncu (1972-2005)

Eski 07-01-2008   #4
Reelking
Varsayılan

Cevap : Kazım Koyuncu (1972-2005)



çok güzel bir paylaşım olmuş gerçekten keşke böyle sanatçıların değerini ölmeden öncede bilsek

emeğine sağlık

__________________


Rebell was here
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Kazım Koyuncu (1972-2005)

Eski 07-01-2008   #5
sudenaz
Varsayılan

Cevap : Kazım Koyuncu (1972-2005)



Alıntı:
Reelking tafarından gönderildi Mesajı Görüntüle
çok güzel bir paylaşım olmuş gerçekten keşke böyle sanatçıların değerini ölmeden öncede bilsek

emeğine sağlık
katılıyorum tşkler

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Kazım Koyuncu (1972-2005)

Eski 07-01-2008   #6
jasmine
Varsayılan

Cevap : Kazım Koyuncu (1972-2005)



reelking arkadaşımıza katılıyorum emeğine sağlık sevgili KAPLAN ve sevgili krdnz
__________________
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Kazım Koyuncu (1972-2005)

Eski 08-04-2008   #7
su perisi
Varsayılan

Cevap : Kazım Koyuncu (1972-2005)



Ellerinize sağlık arkadaşlar, ilgiyle okudum
__________________

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Kazım Koyuncu (1972-2005)

Eski 08-08-2008   #8
-ecem-
Varsayılan

Cevap : Kazım Koyuncu (1972-2005)



çok iyi bi sanatçı gerçektenpek çok iyi adam gibi erkenden gitti söyleyeceği bi'çok şeyi içinde tutarakdeğerini bilmeliyiz gerçektensanatçılığı sahnede bacak şovu yapmaktan ibaret sanan bi ülkede böyle gerçek sanatçılara ihtiyacımız varpaylaşım için çookk teşekkürler:sm_smile:
Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Kazım Koyuncu (1972-2005)

Eski 10-21-2008   #9
GöKKuŞaĞı
Varsayılan

Cevap : Kazım Koyuncu (1972-2005)





Her şey ne güzeldi
Karadeniz yeşille öpüşüyordu
Sonra olanlar oldu
Denizle aramıza taş duvarlar ördüler
Temiz havayı dahi bize çok gördüler


Denizde karartı var, her yanı duman sardı
Senin hayata dair ne hayallerin vardı
Şarkıların, sözlerin Karadeniz kokardı
Arhavi’de, Hopa’da, Yeşilköy’de hüzün var
Hangi tarafa baksak, senin gülen yüzün var

Bu acı, büyük acı yürekler yas tutuyor
Sustu coşmaz kemence ayaklar pas tutuyor
Adam gibi adama Karadeniz ağlıyor
Yusufeli, Boçka’da, Livane’de hüzün var
Hangi tarafa baksak, senin gülen yüzün var

Artık çılgınca akmaz Gelevera Deresi
Kesildi özgürlüğün haykıran o gür sesi
Bu ayrılık bizlere hayatın komplesi
Çayeli’nde, Pazar’da, Ardeşen’de hüzün var
Hangi tarafa baksak, senin gülen yüzün var

Gülbeyaz artık gülmez, Harbiye sensiz viran
Aldık kara haberi yıkıldık kaldık biran
Şarkıların, hedefin kaldı bize hatıran
Samsun, Giresun, Ordu, Trabzon’da hüzün var
Hangi tarafa baksak, senin gülen yüzün var

Susmuştu Karadeniz sen ayağa kaldırdın
Yıllar yılı uyuyan devi sen uyandırdın
Nerde yanlışlık varsa gittin orada oldun
Diyarbakır, Dersim’de, Musaybin’de hüzün var
Hangi tarafa baksak, senin gülen yüzün var

Çernobil zehirini, döktü fıdığa, çaya
Gizlenen gerçekleri hep getirdin ortaya
On binlerce hayranın akın etti Hopa’ya
İstiklal’de, Taksim’de, İntanbul’da hüzün var
Hangi tarafa baksak, senin gülen yüzün var






Kazım Koyuncuyu seven biri olarak bunları paylaşmak istedim:)Teşekkürler bu güzel konu için sevgili krdnz ve kaplan

__________________
Bıçak soksan gölgeme, Sıcacık kanım damlar
Girde bak bir ülkeme: Başsız başsız adamlar
NFK





GaLiBa Bu GeCe YaĞMuRDa GöKKuŞaĞı MiSali
GüLeRKeN aĞLaMaNıN ZaMaNı
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.