08-20-2008
|
#1
|
sudenaz
|
Mucizeleştirmeler
Hurafe, İstidrac, Keramet ve Mucize (Mucizeleştirmeler I)
Hurafeler, gerçek olmadığı bilindiği hâlde, harikuladelik üzerine oturtularak dinileştirilen, bazen de dinin yerine ikame edilen aşırı inanç ve anlatımlardır Çoğu zaman çağdaşlıkla hurafenin bir arada barınamayacağı zannedilir Oysa çağdaşlık hurafeyle doğru orantılıdır İlkinin gelişme zamanı olan iletişim, ikincisinin çoğalma mevsimidir Çünkü hurafeler, ancak "reklam"la büyütülebilecek yakıştırmalardır
Toplumların hurafe menfezlerinden birisi cehalet ise de kuşkusuz bundan daha önemlisi, insanın sevmediğini inkâr etme, sevdiğini ise mucizeleştirme tabiatıdır Kur’ân-ı Kerîm, her türlü inanç ve eylemin “ayet” ve “beyyine” üzerine oturmasını ister ve bu nedenle hakla bağını koparan her türlü hurafeye savaş ilan eder Peki, o hâlde; peygamberliğin ispatı için “mucize” yi şart koşup da, ardından, mahiyet olarak ondan hiç de farkı bulunmayan “keramet” ve “istidrac”ın hak olduğunu kabul etmek, Kur’ânî çizginin neresinde kalır? Bir yandan enbiyanın diğerlerinden farkı ispat etmeye çalışılırken, öte yandan enbiya evliyayla, evliya da eşkıya ile eşitlenmiş olmaz mı? Bugün pek yaygın olan istidrac ve keramet kabulü yanında, Hz Peygamberin yüzlerce mucize göstermiş olduğunu anlatan dini eserler vardır Ancak, meseleye kronolojik olarak bakıldığında, bu hususta izahı zor bir husus açığa çıkar Çünkü geriye doğru inildikçe mucize sayılan olayların sayısı ciddi ölçüde azalmaktadır Bundan daha düşündürücü olanı ise, “mucize” kavramının Hicrî IV asırda “ayet” kelimesiyle değişmesidir Çünkü harikulade olay anlamındaki mucize kelimesinin İslamî edebiyatta ilk kullanılışı bu tarihlerde başlamıştır Mucize sözcüğünü ilk kullananlardan birisi, harikuladeyi, peygamberlerin doğruluğunu bilmenin ilk şartı gören Ebu’l-Hasen el-Eşarî’dir Dolayısıyla Hz Peygambere ve hatta sahabeye isnat edilen hadislerde “mucize” aramak boş bir çaba olacaktır Harikuladelik bildiren haberler ise, erken dönemde derlenen hadislerde sadece birkaç tanedir Siyer arka planına inilince bunların da harikuladelik içeriği dağılmaktadır Kur`ân-ı Kerim’in ise, “mucize” sözcüğünü hiç kullanmaması yanında, inkârcıların harikuladelik içeren talepleri karşısında olumsuz tavır aldığı, hatta bu istenen şeylere bile “ayet” tabir ettiği bilinmektedir Yani bu yüce kitap, ilahi yaratış ile ilahi kelamı birbirinden ayırmamıştır Eşyaya da, onun işleyişine de, eşyayı ve olayları yönlendiren vahye de aynı adı vermiştir Bütün bunları, kulları Allah’a kılavuzlaması yönüyle; “âyet”, “beyyine”, “burhân”, “sultân”, “furkân” ve “hakk” sözcükleriyle nitelemiştir
Bu sözcüklerin hiç birisinin, sebeplere dayanmadan meydana gelmiş bir olayı nitelediğine dair bir delil de mevcut değildir Hâl böyle iken Arapça olan bu altı kelimenin, yine Arapça olan “mucize” kelimesiyle eş anlamlı sayılması, isabetli bir tercüme değildir Ayrıca altı ayrı anlamı bir sözcükte eşitlemenin, müthiş bir algı daralmasına sebep olacağı da açıktır
|
|
|