Parapsikoloji Ve Z Dalgaları | 
     
| 
	
			
			 | 
		#1 | 
| 
			
 
suskun
 
		
	
		
	
	 | 
	
	
	
	
		
		
			
			Parapsikoloji Ve Z DalgalarıKonumuz “Parapsikoloji Bilimi ve Temel İlkeleri”   Ben parapsikoloji bilimi hakkında şöyle parantez içerisinde bir girizgâh yaptıktan sonra, esas parapsikolojinin bugün dünyada topyekûn insanlığa duyurmak durumunda olduğu “Z” dalgaları diye bahsettiğimiz kozmik bir hâdiseden, insanları psişik açıdan direkt ilgilendiren bir konudan bahsedeceğim![]() Z dalgaları dediğimiz olay çok az şekilde dünyada bu isim altında bilinmektedir, ne yazık ki, bilimsel adı altında bilinmektedir   Bunun dışında, bu dalgaların meydana getirdiği olaylar insanlar tarafından farklı farklı metotlarla hayata geçirilmek üzere, parapsikolojinin dışında başka etkinliklerle gündeme getirilmektedir  İlk önce parapsikoloji biliminin ne olduğunu anlatmaya çalışayım   Parapsikoloji, pediatrik tıbbî psikolojiden veya sosyolojik psikolojiden tamamen farklıdır   Parapsikoloji bilimi, ruhu kendine özgü bir şekilde tanımlar, bugün medikal psikolojinin tanımladığı şekilde ruha yaklaşmaz  Bugün Freud ve Jung gibi modern psikolojinin babası sayılan kişilerin ruhsal tanımlaması genel kalıp içerisinde “Ruh, beynin bilinen veya bilinmeyen tüm fonksiyonlarıdır” olarak ifade eder  Beynimizin %15’ini kullandığımıza göre, geri kalan %85’lik kısmı  Bu fonksiyonların hepsini topyekûn ruhsallık olarak ifade ederler  Kısaca Freud’lar ve Jung’lar tarafından ruh, beynin topyekûn tümel fonksiyonu olarak gösterilir  Parapsikoloji açısından ise kesinlikle bu böyle değildir   Parapsikoloji bilimi 1923’lü yıllardan sonra bilim camiası içerisine girmeye başlamış ve ruhu aynı beden gibi, bedeni kontrol altında tutan, bedeni üreten ve bedenin hayatiyetini devamlı kılan ayrı bir enerjik faktör olaraktan kabul etmektedir  Kısaca şöyle bir benzetme yaparsak; parapsikoloji açısından ruh, televizyon ile elektriğin ilişkisi gibidir   Hiç hayatında elektrik bilgisi olmayan, elektriğin ne olduğunu bilmeyen, hatta televizyonu da bilmeyen bir insanın önüne televizyon cihazını koyduğunuz zaman, kişi bütün kerameti televizyon cihazında zanneder ve ona hayran kalır  Ama elektriği kestiğinizde, televizyon cihazı ayakkabı dolabı olmaktan başka hiçbir şeye yaramaz  Nasıl elektrik televizyon cihazının işlevini meydana getiriyor ise, ruhla beden ilişkisi de aynı budur  Onun için parapsikoloji ruha enerjik bir beden olarak bakar ve ruhu, fizik bedeni topyekûn kontrol altında tutan mekanizma olarak görür  Ruhun bedenle olan ilişkisini ve bedenle olan aktivitasyonunu ise beyin denilen organımız sağlamaktadır, bunu kabul ediyoruz   Fakat ruhun bedene olan inputları (girişleri) ise, beynin sol lobu değil, sağ lobu tarafından yapılmaktadır  İşte günümüzün biliminde, insanlık beynin sol lob karakterli yaşama biçimine kendini adapte ettiği için (genetik olarak böyle bir kodlama içerisinde var edildiği için) %97 oranında beynin sol lobunu kullanırken, %3-%5, bilemediniz %10 oranlarında da beynin sağ lobunu kullanmak gibi becerileri ortaya koyduğumuz zamanlarda ise sevgiden, aşktan, yücelikten, ilâhîlikten bahsederiz  Ruhla beden ilişkisinde, beynin sağ lobunu kullanma becerisi, âdeta televizyonun elektriğe bağlantı yaptığı, prize girdiği noktadaki gibi bir input meselesidir   O takdirde insanın kendi ruh sağlığını bedenle birlikte aynı yetkinlikte kullanabilmesi için, beynin sol lobunu kullanma becerisi kadar, beynin sağ lobunu da kullanma becerisini geliştirmesi gerekiyor  Bu beceri şu aşamada, psikiyatride EQ ve IQ şeklinde ifade edilmekte ise de, doğrudan doğruya EQ diye ifade edilen beynin sağ lobunu kullanma becerisi hâlihazırda modern tıp ve modern psikoloji tarafından motive edilmiş değildir   Bu motivasyon şu aşamada parapsikolojinin yapmış olduğu çalışmalarla aktive edilmeye çalışmaktadır ve aşağı yukarı 50-60 seneden beri dünya yüzünde bu bilim ülkemiz dışında daha ciddiyetle bilim dalları arasında yer almış, ruhu, anlatılan bir organsal faaliyetin dışında bir beden gibi, bir ruhsal anatomiyi düşünen ve “ruh ve beden ilişkisini nasıl güçlendiririz, madem ruhumuz var” şeklinde bir anlayışla ve hareketle ruhumuzdan, bedenden nasıl istifade edebiliriz gerçeğini arama içerisine girmiştir  Parapsikolojinin kısaca, çok kabaca, anlatım biçimi budur   Ama, esas şu aşamada bugün dünyadaki beşeriyeti ilgilendiren bir konu var ki, parapsikolojinin birinci derecede öncelik verdiği konulardan bir tanesi olmuştur![]() Ruhla beden ilişkisinde evrenin, kozmozun yeri nedir? Yapılan çalışmalarda şu görülmüştür ki, ruh ve beden ilişkisinde, evrensel bütünlük dediğimiz kozmotik yapının olağanüstü bir yakın ilişkisi vardır   Varlık, beden, ruh ve bizim “öz” diye ifade ettiğimiz bir evrensel bütünlük içerisinde özden ruha, ruhtan bedene akış içerisinde varlığı bedensel yapı içerisinde sürekli geliştirir ve değiştirir  Bu gelişim ve değişime “metamorfoz” veya “evrimleşme”, evrim süreci diyoruz  Gerçi bunlar kelime olarak birbirinden farklıdır ama, anlamları, halk arasında böyle biliniyor  Şimdi, bu açıklamadan sonra asıl bahsetmek istediğim şeylerden bir tanesi şu: Uzun zamandan beri dünya yüzünde insanlık, sevgi ve sevgiye bağlı olarak barışçı bir hayatın yaşanması için teoriler, doktrinler geliştirmiş, hayaller kurmuş, devletler kurulmuş, ideolojiler geliştirlmiştir   Fakat bunların sonucunda, dünya yüzünde, hep kutsal kitaplarda kalan mükemmel sevgi ve mükemmel sevginin tezahürü olan bir yaşam şartı, dünya yüzünde bir türlü sağlanamamıştır  Bunun sebebinin ne olduğuna ilişkin araştırmalar parapsikoloji tarafından yapılmaya başlanınca ortaya şöyle bir gerçeklik çıkmıştır: Biz genetik yapı olarak, parapsikolojinin “savaşçı genetik yapı” dediği bir genetik yapıyla oluşturulmuş bir bünyeye, bedene sahibiz  Parapsikoloji açısından beden, ruhun meydana getirdiği, ruhun programlamış olduğu bir bilgisayar ekranı gibidir  Ruhtan bedene aktarılan bilgiler hangi genetik kombinasyonlar içerisinde dizayn edilirse ve genetik o şekilde gelişirse, varlık o genetik yapısına uygun bir hayat sürmektedir  Biz genetik yapımıza baktığımız zaman enteresan bir durum görüyoruz   Bedenimizin içerisinde, özellikle bizi diğer dış varlıklarla irtibata geçiren “immun/ bağışıklık” sistemi dediğimiz bağışıklık sistemimizin genetik kodlaması, ne yazık ki savaşçı bir genetik kodlamaya tâbidir  Örnek olarak akyuvarlar ve immun sistemi dediğimiz sistemimizi ele alıyoruz   Buraya baktığımız zaman bir şey görüyoruz  Bedenimize bir grip virüsü, herhangi bir dışsal virüs, yani dışarıdan bizim bedenimizle şu veya bu şekilde ilişki kurmak isteyen evrenin başka bir varlığı devreye girdiği zaman, bizimle bu konuda ilişkiye girdiği zaman bizim ümmin sistemimiz dışarıdan yapılacak bu müdahaleye karşı antikorlar vasıtasıyla savaş ortaya koyuyor  Aynı uluslararası ilişkilerimizde olduğumuz gibi, huduttan içeri giren yabancılara karşı nasıl hudutlarımızda müdahale organları var ise, antikor sistemimiz de gelen varlığa yoğun bir şekilde bedenimizde savaş ilân ediyor  Parapsikoloji açısından ise, evrendeki var olan her şeyin mutlak surette bir sebebi ve bir gerekliliği vardır   İşlevsiz hiçbir yaratım, hiçbir oluş evrende söz konusu değildir  Biz bedensel olarak ilişki içerisinde bulunduğumuz makro veya mikro düzeydeki bu varlıkları savaşçı bir genetik yapıyla öldüreceğimize, yepyeni bir ümmin sistemiyle, bağışıklık sistemiyle bunlar, bir grip virüsüyle akyuvarların evlenmesini düşünüp bunların asimile edilmesi söz konusu olan bir genetik yapı olsaydı, acaba bedenimizde bu kadar büyük reaksyoner, savaşmak diye ifade ettiğimiz hastalıklar ortaya çıkar mıydı? Teorik olaraktan hayır  O takdirde, içinde bulunduğumuz 2 sarmal 46 kromozomlu genetik yapıya parapsikoloji bilimi, bu varlıktaki temel karakterinden dolayı, “savaşçı genetik yapı” ismini vermiştir  Bu genetik yapının oluşması, genetik mühendislerimizin veya biyoloji bilimimizin meydana getireceği bir çalışmanın sonucunda değil, doğrudan doğruya ruhla beden ilişkisinde, ruhun beden üzerinde meydana getirmiş olduğu, sağlamış olduğu ruhsal enerjinin beden tarafından genetik programa dönüştürülmesiyle meydana gelen bir programla ortaya çıkıyor   Parapsikoloji bilimine göre kısaca, insan kendi genetik yapısını kendi iradesiyle, kendi ruhsal iradesiyle oluşturuyor  Eğer bu oluşturma doğru ise, bunun değiştirilmesi de bizim açımızdan mümkün olmalıdır tezi  Bu işlenmeye başlandığı sırada ![]() ![]()   Bazı şeyleri çok hızlı anlatmak zorunda kalacağım   Şu aşamada sizin tarafınızdan birçok konuların, kafanızda boşluklar, birbiriyle akılsal ve bilimsel açıdan bağdaşmayan anlatımlar biçimi olduğunu göreceksiniz  Vaktim yeterse, 15 dakika size bir soru-cevap süresi bırakacağım, orada ayrıntıya girmeye çalışacağım  Ama, bu 45 dakika süre içerisinde parapsikoloji biliminin 100 yıllık deneyimini size özetlemek mecburiyetinde olduğum için hızlı anlatımımdan dolayı sizleri biraz zorlayacağım, bunun için şimdiden özür diliyorum  Ruhla beden ilişkisinde genetik yapının değişimi konusunda kozmozla, evrenle bizim şöyle bir bir ilişkimiz olduğu görüldü   Bundan 300 sene önce dünyada bilimimiz bir keşif yaptı  Bu keşif, dünyanın güneş etrafında döndüğü keşfiydi  Dünyanın güneş etrafında dönmesi geçmişe dayanmayan yeni bir keşif olmasına rağmen, bu dönüş, bu hareketin, bu eylemin insan tabiatı, insan karakteri ve dünya yüzündeki tüm varlıkların oluşumunda olağanüstü bir etkisi olduğu görüldü  Dünyanın güneş etrafında dönme hareketi olmasa idi, çok yoğun bir şekilde doğanın değişimi ve buna bağlı olaraktan varlıkların gelişimi ve değişimi söz konusu olmazdı  Son yüzyılda astrofizikçiler tarafından parapsikolojiye olağanüstü bir kaynak teşkil eden bir keşif daha yapıldı   Bu keşif şuydu: Dünyamız nasıl Güneşin etrafında 365 günde dönüyor ve buna 1 yıl diyorsak, aynı zamanda Güneş sistemimiz topyekûn olarak da Samanyolu galaksisinin ortasında K1 ve K2 dediğimiz iki kara deliği merkez alarak dönüyor  Topyekûn Güneş sisteminin de bu galaksi etrafında sabit bir yörüngede olmayan döngüler içerisinde olduğu görüldü  Soru şöyle soruldu: Dünya, Güneşin etrafında 365 günde dönmesiyle bütün doğa, bütün tabiatın altı üstüne geliyor, her şey kendini yeniliyor ve bunun sonucunda dünya bambaşka renkten renge bürünüyor ise, Güneş sisteminin topyekûn Samanyolu galaksisi etrafında dönmesinden ortaya bu gezegen üzerinde ne gibi sonuçlar doğuyor? Sadece burnumuzun dibinde olan küçücük bir dönme hareketini fark edince doğayı çözümlemeye başladık   Galaktik kümelemede meydana gelen bir dönüş insanları, bu küme üzerinde olan varlıkları nasıl etkiliyor? Yapılan çalışmalar şunu gösterdi ki, Güneş sistemimizin dokuz gezegeni, Güneşin etrafında dönerken, bunun merkez noktasından ( iki kara deliğin merkez noktasından) çıkan, aslında şöyle bir üçgen vasıtasıyla, ( Siruyus gezegeni dediğimiz gezegen vasıtasıyla) Güneş sistemi topyekûn dönerken, Samanyolu galaksisi içerisinde, bizim tesir kuşağı dediğimiz 12 kozmik tesir kuşağından geçiyor   Yani, şu çember 12 parçaya bölünebiliyor  12 parçanın bu Güneş sistemi üzerinde meydana getirmiş olduğu ayrı bir evrim skalası var  Güneş sistemimizin Samanyolu galaksisi etrafında dönmesi süresine bir sikrus diyoruz  Bir sikrusun süresi, yörünge sabit olmadığı için, 36,000 ile 40,000 ışık yılı arasında değişiyor  Fakat bunların her birisi esnasında, varlık birimi bir evrim skalası içerisinde olağanüstü bir döngü, olağanüstü bir değişiklik geçiriyor  Bu 12 tesir kuşağından ilkine Alfa, sonuncusuna O**** deniliyor  Biz bunu ülkemizdeki parapsikoloji bilimcileri olarak Türkçeleştirdik; ilk tesir kuşağına A dalgası, son tesir kuşağına ise Z dalgası ismini veriyoruz  Yapılan çalışmalar, yapılan incelemeler parapsikolojide, 19   asrın sonu ve 20  yüzyılın başlangıcında Dünyamızın ve Güneş sistemimizin, bu tesir dalgalarından en güçlüsü ve sonuncusu olan Z dalgalarının içerisine doğru girdiği tespit edildi  Z dalgaları nedir diye sorarsanız, ilk önce onu da kısaca özetleyeyim   Fizik bahsinde veya fizik bilginize dayanaraktan okuduğunuz dalgalara benzeyen bir dalga hareketi kesinlikle değil  Yani, fizikte okuduğunuz sinüzoidal ışık dalgalarına veya ses dalgalarına benzer bir dalga hareketi göstermiyor  Peki, Z dalgalarının temel karakteri nedir diye sorarsanız, Z dalgaları, tıpkı kozmik uzaktan kumanda aletine benziyor  Buradan çıkan bir tesir, o tesir altında kalan varlık kümesinde yepyeni bir ruh ve beden akışı arasında bir akış sağlayaraktan beden üzerinde yeni bir genetik değişimi harekete geçirmek üzere varlığı âdeta bir seri enerji bombardımanına tutuyor  Dinsel ifadeyi kullanırsak, bu Z dalgalarına dinsel motivasyon içerisinde Tanrı’nın “ol dedi, oldu”, yani “ol” emri şeklinde söylememizde hiçbir sakınca yok  Varlığı, içinde bulunmuş olduğu genetik kompozisyondan yepyeni bir genetik kompozisyona sıçratmak üzere aktive ediyor  Z dalgalarının, 19   yüzyıldan beri, 19  yüzyılın sonundan 20  yüzyılın başından beri topyekûn bütün Dünyayı ve Güneş sistemini tesiri altına aldığı farkına varılınca, “bu Z dalgaları ne şekilde fark edilebilir” araştırılması yapıldı  Bu Z dalgalarının bugün astrofizikte şöyle veya böyle elektronik cihazlarla yakalanması mümkün olmasına rağmen bu konuda bir isim birliği konulmuş değildir  Ohm bantlarında, uzaydan gelen, kalp atışına benzeyen, birisinin nefes alışına benzeyen, kaynağı belirli olmayan ses dalgaları olarak söyleniyor  Kimi teorisyenlere göre pulsarların çıkarttığı sesler, kimi teorisyenlere göre kara deliklerden çıkan sesler gibi yorumlanıyorsa da, biz bunların hiçbirine katılmıyoruz  Bizim açımızdan başka izah tarzları var  Fakat önemli olan taraf şu: Varlığın genetik kombinasyonu üzerinde etkin olacak şekilde varlığı âdeta bir duygusal tesir altında bırakıyor  Z dalgaları ilk önce varlığı ruhsal plânda etkiliyor, arkasından kademeli bir şekilde biyolojik plâna yansıyan etkiler ortaya çıkıyor  Z dalgalarının beden tarafından çekilmesi, toplanması ve bedende hormonlar şeklinde dağıtılması beynin sağ lobu faaliyeti içerisinde oluyor ve tamamen kişinin beyinin sağ lobu denilen organını, o kısmını etkileyen bir sürece sokuyor   Beynin sağ lobunun gelişmesiyle birlikte, kişide o güne kadar duymadığı, algılamadığı, bugün “medyumik” diye ifade edilen, beş duyunun dışında kalan bazı yeteneklerin harekete geçmesine neden oluyor  Biz parapsikologlar, yapılan çalışmalarda, Dünyanın 1960’lı 70’li yıllardan sonra, 20   yüzyılın sonundan ortasına kadar geldik; şimdi Z dalgalarının yarısından fazlasının geçildiğini, tahminen 2015, 2050 yıllarına doğru bu Z dalgalarının tüm dünya yüzündeki genetik kodlamalara tesir edecek sürecinin oluşacağına ilişkin tahmin yürütüyoruz  Buna “tahmin yürütüyoruz” diyorum, niye? İzlediğimiz bilimimiz içerisinde, bu döngü 36,000 ışık yılı içerisinde olduğu için, geçmişte Z dalgalarının dünyayı etkilediği birtakım dönemlerde dünyada ne olduğuna ilişkin elimizde bir bilimsel bulgu söz konusu halihazırda yok   Ama, insanın genetik kodlaması içerisinde buna ilişkin hatıratlar kesinlikle saklı  İnsan, bu Z dalgalarının geçmiş dönemlerdeki vurgunlarını yerken yaşamış olduğu değişimlerin hatıratlarını kendinde saklıyor  Ne demek istiyorum? Bu ışık dalgası 36,000 yıl önce de Dünya yüzünü, Güneş sistemini taradı   Onu tararken, Dünya yüzünde bugün çok övündüğümüz bizler, yani beş duyuya sahip olan varlıklar mevcut olmasına rağmen beş duyu sahibi değildik  Şu yoktu, dil yoktu; 4 ayak üzerinde ses çıkartıyorduk  Bu dalgaların taramasıyla birlikte Güneş sistemi üzerindeki Dünya gezegeninde varlıkların bir tanesi belirli bir yoğunlukta Z dalgasını çekince, kendi genetik yapısını dörtten beşe geçecek şekilde, duyumlarını dörtten beşe sıçratacak şekilde değiştirme potansiyeline erişti  Yani Neandantal adamı, maymun adamı insan yapan genetik mühendisleri olmadı, bizatihi kozmozun kendisi oldu  Peki, 4 duyudan 5 duyuya -falanca veya filanca tarihte önemli değil- geçtikse, beşten altıya, altıdan yediye, yediden sekize geçemez miyiz? Evet, geçeriz   Neyle geçeriz? Yine bizle geçeriz  Çünkü geçmişte bunu nasıl yaptıysak, genetik şifrenin bize sağlayacağı hatıratlar vasıtasıyla bu değişimi sağlayabiliriz  İşte şu aşamada parapsikoloji, insanlığın bu değişimi yapabilecek bir sürece girdiğine, dünya varlıkları açısından bu kritik değişikliğin noktasına geldiğine ilişkin tümel bulguları yakalamaya başladı   Fakat biz bu olaya, halk tarafından, toplum tarafından kolay anlaşılabilmesi için, kelimenin tam manasıyla biz buna “ruhsal regli” diyoruz; ama öyle bir regli ki, dişi veya erkek diye ayırt etmiyor  36 bin yılda oluyor  Nasıl biyolojik regli kadında “kız çocukluğu” denilen çocukluk dönemini bitirip kadınlık dönemi denilen bir döneme başlatıyor ise, bu Z dalgaları da insanlarda psişik bir regliyi, bir genetik yapının meydana getirmiş olduğu bir beden kombinasyonunu bitirip başka bir beden kombinasyonuna, bir kadının kendi kendine regl olması gibi, olayları meydana getiriyor  Ancak biyolojik bilimde, biyolojik regliyi kız çocuğuna öğreten annesi, babası, kardeşi var, ama psikolojik regliyi dünya yüzündeki varlıklara öğreten deneyim sahibi önceki kadrolar maalesef olmadığı için, bu tip regl olayı ortaya çıkınca, bu tip ruhsal reglinin meydana getirdiği psikolojik ve fizyolojik semptomlar, bu öncü bilimimiz bakış açısından depresyon, dengesizlik şeklinde yorumlanmaya çalışılıyor  Çünkü, Z dalgalarını belli bir miktar üzerinde absorbe etmeye başladıktan sonra, beynin sağ lobu, ayak uydurabilmek için, sol lobuyla birlikte paralel çalışabilmek için, yavaş yavaş harekete geçince, beynin sağ lobu üzerindeki tesirler kişi üzerinde psişik semptomlar olmaktan çıkıp, yalnız kişinin fark ettiği bazı fiziki olaylara da neden oluyor  Kritik bir noktaya değineceğim; beynin sağ lobu gelişmeye başlayınca, biz parapsikoloji içerisindeki etütleri, biopsileri, konsültasyonları rüyalar üzerinde yaparak kişinin Z dalgalarından ne kadar etkilendiğini anlamaya çalışıyoruz   Çünkü, kişi Z dalgalarından etkilendikçe, beynin sağ lobu vasıtasıyla meydana getirilen, rüya denilen beynin sağ lob faaliyetleri kişinin günlük yaşamı üzerinde olağanüstü etkinlik kazanmaya başlıyor  Rüyalarla günlük yaşam arasında, ne kadar inkâr ederseniz edin, “akşam mantıyı çok yedim, rakıyı çok içtim de bu rüyayı gördüm” mantalitesi değil, rüya denilen tahayyül âlemiyle beden kombinasyonunun hareketlilik mobilizasyonu tarafının bir ilişkisi olduğu yavaş yavaş ortaya çıkıyor  Z dalgaları, biraz daha yoğunlaştıkça, giderek kişi üzerinde beş duyunun dışındaki yeteneklerinin, kendisinde var olan, ama dominant karakterde, baskın karakterde olmayıp resesif karakterde olan duyum alanlarının ortaya çıkmasına neden oluyor  Bu ortaya çıkışlar ilk önce, başkalarının görmediği şeyleri görmek, başkalarının duymadığı sesleri duyma şeklinde ortaya çıkıyor   Netice itibarıyla, bunlar ortaya çıktığı zaman kişi, davranışları mevcut bilgi birikimi ve çevresi tarafından onaylanmadığı için, iki şekilde yorumlamak zorunda kalıyor  Ya kendisini çok yücelmiş, Allah’tan, peygamberlerden sanıyor  Yani yüce insan olmak gibi, sağ lob faaliyetlerini ilâhî bir yetenekmiş gibi ortaya koyan ekstrem bir karakter ortaya çıkıyor ki, dünya yüzünde şimdi yoğun bir şekilde medyumik dediğimiz tüm çalışmaların kökeninde ve bu kadar artmasında bu sebep yatıyor  Kişi istese de istemese de, başkası onaylasa da onaylamasa da, kendisinde eski günlerine nazaran olağanüstü bir hâlin, olağanüstü bir değişimin ortaya çıktığını fark ediyor  Bunda, toplumla ilişki kurarken iyi şekilde anlatırsa kişi açısından fazla sorun ortaya çıkmıyor, ama bir de bu çok şiddetli, bizim şokvari dediğimiz bir yaşama biçimi şeklinde ortaya çıkarsa o takdirde kişi açısından akıl hastahanelerinde, depresyon ilâçlarıyla tedavi olmak gibi çok daha acılı ve ıstıraplı bir dönemin başlamasına neden oluyor   Ana sorun şu: Bu ruhsal regl olacaksa ve topyekûn kadın ve erkek ayırt etmeden bütün insanlık geçirecekse, bunun eldeki sınırlı verilerle değerlendirilerek heba edilmesi mi lâzım, yoksa gerçek isminin, gerçek oluşumun tanımlaması yapılıp, insanlığın böylesine bir değişime kendi iradesiyle katkıda bulunması mı lâzım? Parapsikoloji diyor ki, evren insanlara böylesine bir piyangoyu belirli turlarla belirli periyotlarda veriyor   365 günde bir, üç ay bahar veriyor size  O baharı değerlendirip ekimi yaparsınız mahsulü kaldırıyorsunuz  Kendi genetik ekiminizi de böylesine kozmik bir süreç içerisinde, Z dalgalarının tesiri altında yaptığınız takdirde genetik değişimi sağlamak üzere bedeni manipüle etmeye başlıyorsunuz  Konu çok geniş; ama sizin bu konuya biraz merakını çektiğimi zannediyorum   Çünkü, ne kadar sessiz durursanız durun, nasıl dışarıdaki güneş bu salonda tavan olmasına, duvarlar olmasına rağmen, dolaylı da olsa bütün tabiatı ve bizi etkiliyorsa, Z dalgaları da, bu konuda bilginiz olsun veya olmasın, tüm beşeriyeti topyekûn etkilemiştir  Hepinizde bu konuda bir etkileşim olduğunu % 99 değil, % 1500 biliyoruz  Bunu bilmemize rağmen, bunun sizin tarafınızdan nasıl yaşandığı konusunda ise hiçbir bilgiye sahip değiliz
				__________________ 
		
		
		
		
		
	
	
	  '' Milli Benligini Yitirmis UluslarBaşka Milletlerin Avıdır   !!!! ''Mustafa Kemal ATATÜRK ![]()  | 
	
		
		
		
		
			 
		
		
		
		
		
		
		
			
		
		
		
	 | 
| 
		 |