Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kültür-Sanat

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
ataerkillik

Ataerkillik

Eski 03-16-2008   #1
Equinox
Varsayılan

Ataerkillik






Ataerkillik

Ataerkillik, erkek otoritesine dayanan bir tür toplumsal örgütlenme düzenidir Bu düzenin temelini erkeğin üstünlüğü fikri oluşturur; soy erkekler tarafından belirlenir, hakimiyet erkeklerindir Bu toplumlarda erkeklere kadınlardan daha çok saygı gösterilir Bu erkek üstünlüğü ilkesi etrafında, toplumun kültürü, adetleri, inancı ve mitolojisi, anaerkil düzenli toplumunkinden farklı bir biçim oluşturur
Ataerkillik kelimesi Türkçe kökenlidir Türkçe'ye Fransızca'dan geçmiş olan ve batı dillerinde Ataerkillik manasında kullanılan patriarka kelimesi ise Latince patria
(baba) ve Yunanca achein (hükmetmek) kelimelerinden türemiştir Ataerkilliğe dayanan, ata erki temelli olan oluşumlara "ataerkil" veya "patriarkal" denir
Modern dünyada dahi ataerkilliğin hakimiyeti neredeyse tartışılmazdır Bununla birlikte, ataerkil olduğu söylenen toplumlar arasında büyük farklılıklar göze çarpmaktadır Ataerkillik, maço kültürün yaygınlaşmasına da zemin hazırlamıştır Bazı tarihçilere göre ataerkillik (partiyarka) dünya toplumlarına egemen olmadan önce bazı toplumlarda bazı toplumlar anaerkil bir düzene sahipti, bazılarında da cinsiyet egemenliği bulunmamaktaydı

İlgili Kelimeler


"Atasoyluluk", soyun baba/erkek çizgisi ile takip edilmesi anlamına gelir, anasoyluluk da bunun tersidir Günümüzde, çocukların babanın soyadını alması, atasoylulukdan kalan bir mirastır Anasoylu toplumlarda, çocuklar üzerinde anne tarafının, yani annenin akrabalarının hak ve sorumlulukları, atasoylu toplumlardakinden daha fazladır Ayrıca anne tarafından akrabalarla evlilik tabusu daha güçlüdür Çoğunlukla ataerkillikle atasoyluluk eş anlamlı kullanılıyorsa da, ataerkillik toplumun genel örgütlenmesi ile, atasoyluluk ise yalnızca soy anlayışı ile ilgilidir
İngilizce "patrilocal" kelimesi evilikten sonra çiftin erkek tarafının akrabaları yanında yerleşmesi anlamına gelir "Matrilocal" bunun tersidir Atasoylu toplumların aynı zamanda "patrilocal", anasoylu toplumların da "matrilocal" olması olasılığı yüksektir, ama bir kural değildir
"Anaerkil" kavramının tanımlandığı ilk günlerde, anasoylu toplumların "anaerkil" diye nitelenmesi sık yapılan bir yanlıştı Daha sonra yapılan araştırmalarda, anasoylu toplumdaki kadının konumunun herhangi bir atasoylu toplumdakinden daha düşük olabileceği görüldü, ve bu yanlış düzeltildi Ancak bu konudaki kelime karışıklığı halen devam etmektedir Gene de kadının toplumdaki konumu ile anasoyluluk arasında pozitif bir ilişki sözkonusudur


Ataerkillikle ilgili kuramlar, kavramın tarihsel gelişimi



Ailenin ve akrabalık bağlarının bir toplumsal olgu olarak ilk ciddi incelemesi 1861 yılında İsviçreli hukukçu, tarihçi ve arkeolog Johann Jakob Bachofen'in (1815-1887) "Ana Hukuku: Eski Dünya' da Anaerkilliğin Yasal ve Dini Karakteri Üzerine Bir Araştırma" adlı kitabıyla başlar


Bachofen bu incelemesinde, o güne kadar ancak din kitaplarından, mitoloji ve efsanelerden ve Antik Çağ edebiyat eserlerinden derlenen ve hemen hiçbir bilimsel nitelik taşımayan bilgi ve yorumların ilk kez sistemli ve oldukça tutarlı bir çözümlemesini yaptı Eski toplumlarda kadınların rolü üzerinde daha önce görülmemiş ölçüde farklı bakış açıları getirdi Likya, Mısır, Yunanistan, Girit, Kuzey Afrika, Orta Asya ve İspanya gibi eski uygarlıklar hakkında bilinenlerden biraraya getirdiği belgelerle, analığın insan toplumunun, din ve ahlak anlayışının temeli olduğunu göstermeye çalıştı

Bachofen'ın çalışması, o güne kadar insanlığın doğal toplumsal yapısı olarak görülen ataerkilliğin özel bir yapı olarak ele alınması gerektiğini ortaya koydu Bachofen'ın çalışmasını Lewis Henry Morgan, Thomas Mann, Jane Ellen Harrison, Erich Fromm, Robert Graves, Rainer Maria Rilke, Joseph Campbell, Otto Gross, Julius Evola ve "Ailenin, Özel Mülkiyetin ve Devletin Kökeni" ile Friedrich Engels'in yapıtları takip etti Bachofen'dan ilham alan Friedrich Engels, ilk çağlarda insanların cinsel ilişki ve hamilelik arasındaki bağdan, dolayısıyla babalık kavramından habersiz olduklarını, bu yüzden de doğan çocukların bütün topluluğa ait olduğunu savundu Teoriye göre erkekler babalık olayının farkına vardıklarında ilişkiye girdikleri kadınlara ve doğan çocuklara sahip çıkmaya başladılar, bu da anaerkilliğin yerini ataerkilliğe terketmesi ile sonuçlandı
Bu şekilde ataerkillik ve anaerkillik, eski çağlardaki kadın hakimiyeti ve buna karşı günümüzdeki erkek hakimiyeti şeklinde birbirinin karşıtı hipotezler olarak algılanmaya başladı


Aslında ilkel toplumların babalık kavramından habersiz oldukları, yetersiz alan çalışmaları ve etnoğrafyanın emekleme dönemindeki eksikliklerinden kaynaklanan bir yanlış anlamadan ibaretti Ne var ki, bu ve bunun gibi pek çok yanlışın düzeltilmesi uzun zaman aldı ve Bachofen'ın hipotezleri, bu dönemdeki arkeoloji ve mukayeseli din çalışmalarının temel varsayımlarından biri oldu
Bu arada araştırmacılar 20 yüzyılda varlığını sürdürmeye devam eden ilkel topluluklar üzerinde yaptıkları çalışmaların hiçbirinde, bazı kuramcıların düşündüğü şekilde bir anaerkilliğe rastlayamadılar Ne var ki aynı antropolojik çalışmalar, sanılanın aksine, Avrupalıların sahip olduğu türde bir ataerkilliğin toplumsal evrimin en üst basamağı olmadığını da gösterdi Malinowski'nin Trobriand adalarındaki çalışması, Freud'un Oedipus kompleksi'nin evrensel olduğu varsayımını çürüttü Freud varsayımını o günkü ataerkil Avrupa toplumunu temel alarak oluşturmuştu ve toplumsal düzeydeki ataerkilliğin, birey düzeyinde bebeğin doğal psikolojik gelişiminden dayanak aldığı iddiasını içeriyordu

1950'li yıllardan itibaren ise arkeolog Marija Gimbutas'ın, neolitik dönemde Avrupa'da anaerkil özelliklerin ağır bastığı, Eski Avrupa Kültürü teorisi duyulmaya başlandı Bu teoriye göre Bronz Çağı'ndan itibaren Avrupa'yı işgal etmeye başlayan "Proto Hint Avrupalılar" anaerkilliği kendi ataerkil yapıları ile değiştirmiş ve bunu bugün kullanılan Hint Avrupa dilleri ile birlikte miras olarak bırakmışlardı

Gimbutas, 1970'lerden itibaren kendi çalışmalarını ortaya koyan Margaret Murray, Robert Graves, Elizabeth Gould Davis ve Riane Eisler gibi ikinci dalga feminizm akımının destekçilerine ilham verdi Bunlardan Riane Eisler, "ortaklık kültürü" teorisi ile kendine farklı bir yol çizdi Eisler'e göre bugün ve tarihin büyük bölümünde yaşanan ataerkillik, insanların birbirleri üzerinde hakimiyet kurmaları esasına dayanan yıkıcı bir toplumsal örgütlenme modeliydi ve bunun alternatifi kadınların hakimiyet kurmasına dayanan bir anaerkillik değil, insanların tarihöncesi dönemlerde olduğu gibi, birbirleriyle paylaşımda bulunmalarına dayanan "ortaklık modeli" idi


İkinci feminist dalgaya Steven Goldberg (Ataerkilliğin Önlenemezliği: Neden Erkek ve Kadın Arasındaki Biyolojik Farklılıklar Her Zaman Erkek Egemenliğine Yolaçar - 1973, Neden Erkekler Yönetir - 1993), Philip G Davis (Tanrıçanın Maskesi Düşürüldü, 1998) ve Cynthia Eller ("Anaerkil Tarihöncesi" Efsanesi, 2000) gibi yazarlar cevap verdiler Cynthia Eller, tarihöncesi dönemde Tanrıça figürürünün çok baskın olmasının anaerkillik için bir kanıt olamayacağını, çünkü bununla kadının toplumdaki konumu arasında doğrudan bir ilişki olmadığını gösterdi Steven Goldberg ise ataerkillik gibi toplumsal yapıların kaçınılmaz olduğunu, çünkü buna erkek ve kadın biyolojisindeki farklılıkların yol açtığını kanıtlamaya çalıştı

Ataerkilliğin en son sistematik çalışmasını 1998 yılında Saharasya ile James DeMeo yaptı James DeMeo, Murdock'un Etnoğrafik Atlası'ndaki 1170 toplumu, ataerkillik derecelerine göre belli bir puan vererek, dünya haritası üzerinde yerleştirdi Çıkan sonuca göre Dünya'nın büyük çöl kuşakları ve yakınlarındaki bölgelerde ataerkilliğin çok yoğun olduğu, bu kuşaktan uzaklaştıkça ise zayıfladığı görüldü James DeMeo bu sonuçlar üzerine ataerkilliğin MÖ 5000 yıllarında, çöl kuşaklarının daha önce görülmedik biçimde büyümesi ve bunun insanlara yaşattığı travma ile ortaya çıktığı teorisini geliştirdi Ataerkillik bir defa ortaya çıktıktan sonra göçler ve istilalar ile tüm dünyaya yayılmıştı
Aile yapısı üzerine yaklaşık 150 yıldır devam eden bu tartışmaların sonucunda birbirinden farklı pek çok ataerkillik ve dolayısıyla anaerkillik tanımı ortaya çıkmıştır ve henüz üzerinde anlaşmaya varılabilecek ortak kavramlar oluşmamıştır Ne var ki aynı süre içinde bu tartışmaları yapan Batı toplum yapısının kendi içinde çok büyük değişimler geçirdiği gözden kaçmayan bir gerçektir

__________________
CHP’siz Atatürkçü,MHP’siz milliyetçi,AKP’siz Müslümanım,Allah istismarcılardan korusun
Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.