Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Kültür - San'at & Eğitim > Kültür-Sanat

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
alevilik, kültürü, türk

Türk Kültürü Ve Alevilik 1

Eski 12-03-2007   #1
bukettt
Varsayılan

Türk Kültürü Ve Alevilik 1



Saha araştırmaları özellikle folklorcu ve sosyologlar için çok önemlidir Çünkü milletlerin ve küçük sosyal grupların kültürel kalıplarının bakiyeleri ve temelleri önemli ölçüde bu tür çalışmalar sonucu ortaya konulur Dolayısıyla bu çalışmalarla elde edilen veriler milli birliğin perçinlenmesinde çok önemli fonksiyonlara sahiptir Ancak hemen ifade edelim ki art niyetli ve ilmi temellere dayanmayan çalışmalar da milli birliği yıkıcı fonksiyonlara sahiptir Bu nedenle her şeyden önce bir "milli kültür politikamız" olmalı ve insanlarımıza ilmi çalışmaların ışığında kültürel kodlarını tanıtmayı bir milli vazife telakki etmeliyiz
İnsanları, "sosyal grup", sosyal grupları da "kültürel grup" ve "millet" yapan bazı değerler vardır Işte bu değerlere genel tabiri ile kültür kodları veya kültür kalıplan denir Kültür kodları tarihi bir süreç içinde geçmişten kaynaklanan ve toplumun tümüne mal olarak sosyal kurumlar yoluyla günümüze damgasını vuran bir "kültür ve zihniyet birikimidir"(1) Başka deyişle eski bir kültürün unsurlarından kaynalanan, her zaman degişmeyle beraber tarihi temelden kopmadan, çeşitli kurumlar yoluyla belirgin bir şekilde var olan ve sosyal hayatımızı belirleyen sembolleşmiş kültür kalıplarına "kültür kodu" diyoruz (2)
Bugün sosyal hayatımızdaki bir takım kalıplar işte bu kültür kodlarının varyantlarıdır Bu değerlerin ortaya çıkarılması kültürümüzde ayrılığı değil farklılıklar içinde bir olduğumuzu ifadeye yarar Diğer taraftan eğer, milli kültürümüzde bizleri ayırıcı kültür kalıplan var ise (biz olduğuna inanmıyoruz) bunları saklamaya çalışmakla bir yere varamayız Hatta bu nedenle bazı tahrikci gruplara fırsat vermiş oluruz Dolayısıyla içinde yaşadığımız ve bizleri şekillerinden kültürel degerlerimizi başkalarından; yani batılı sosyal bilimcilerden degil, kendi bilim adamlanmızdan ögrenmeliyiz ve onların ilmi kriterlerle ortaya koydugu sonuçları, ister hoşumuza gitsin, isterse gitmesin, kabul etmek zorundayız Aksi halde "hakikatten kötülük çıkacağını düşünmek için ya sahtekâr ya da geri zakalı olmak gerekir" (3)
Gelişmiş ülkelerin toplum bilimcileri çagımızda millet tanımlarını genelde "ırk","din"ve "dil" gibi bir takıın "tekçi" kalıplara göre değil "kültür" kavramı çerçevesinde yani çeşitli faktörleri dikkate alarak yapmaya özen göstermektedirler Çünkü "sosyal hayatın ve tarihin çok karmaşık dinamik açıklanmasını, tek bir faktörden istemek, budalılıktan başka bir şey anlamına gelmez" (4) Bu nedenle sosyal bilimlerde "tekçi" yaklaşımlar ilmi açıdan kabul görmemektedir
Ülkemizde ise hâlâ bazı sosyal biliınciler "tekçi" yaklaşımlarla sosyal yapımıza baktıkları için ülkemizdeki bazı insanları dilleri, bazılarını da dini insanışları farklı oldukları için ayrı bir sosyal grup ya da millet gibi göstermeye çalışmaktadırlar Bu tür bir yaklaşım tamamen mesnetsiz temellere dayanmaktadır Meselâ, Kanada, halkı İngilizce konuşur, ancak kimse onları İngiliz milleti olarak kabul etmez Fransızlarda Katolik mezhebine sahip İspanyollarda yine kimse bunları aynı bir millet olarak kabul etmez Bu örnekleri okuyucularımız istedikleri kadar çoğaltabilirler
Ülkemizde bu tür "tekçi" yaklaşımların soncu milli birliğimiz önemli diyebilecebimiz bazı saldırılara maruz kalmaktadır Diğer yandan bu tür yaklaşımların sonucu, Batılı politikacılar tarafından dünyada siyasi bir silah olarak bizi karşı kullanılmaktadır Bunun yanında Avrupa Birliğine girmeye alışan ülkemizin kuvvetli kültürel değerlere sahip olması gerekir Çünkü, sınırların kaldırıldığı bir AB'den Türkiye'ye yönelik yıkıcı enstitüler gelip ülkemizde rahatlıkla araştırma yapacakları için ellerindeki istismar vasıtaları biraz daha çoğalacıktır Bu tehlikeye ragmen ne yazık ki hâlâ "batılı anlamında olduğu gibi ülkemizde henüz milli kültürün, sosyolojik anlamda, bir degerlendirilmesi yapılmış değildir"(5)
Sosyal hayat, bazı farklılıklar olsada, genelde bir bütünlük arz eder Dolayısıyla bazı sosyal olaylar birbirinden farklı birer gerçeklik gibi, görünmekte ise de bunları birbirinden soyutlayamayız Çünkü sosyal yapı içinde cereyan eden herşey az veya çok o yapıdan kaynaklanmaktadır Diğer yandan tamamen dışardan kaynaklansa da sosyal yapı içinde o yeni unsur eski yapısına nazaran önemli farklılıklar arz eder Meselâ, biz Latin alfabesini kullanıyoruz ama onlarda olmayan bazı harfler bizim alfabemizde var Dinimizde öyle, bilindiği gibi dinimiz Arabistan'dan kaynaklanmış ve adı İslamiyettir ve tek bir İslamiyet olmasına rağmen her İslam ülkesinin dini anlayışı ve yorumlayışı farklılık gösterir Bunun nedeni ise her ülkenin sosyal yapısının birbirinden farklı olduğundandır
Kısaca Türk sosyal yapısını hakkında araştırma ve inceleme yapan bir araştırıcı herşeyden önce Türk milletinin tarihi gelişmini ve sosyal değişme sürecini dikkate almak zorundadır (6) Bu nedenle biz, Alevilik konusunu yukarıdaki esasları dikkate alarak ve meşgul olduğumuz sosyoloji bilim dalı çerçevesinde incelemeye çalıştık Bu konuya şüphesiz dinî ve tarihî açılarda da yaklaşılabilir Ancak o konular bizim esas ilgi alanımız olmadığı için aşağıda mümkün olduju ölçüde Alevilik konusunu sosyolojik ve folklorik bir bakış açısıyla tahlil etmeye çalıştık



Niçin Alevilik

Sosyolojide bir kural vardır Bu kurala göre "olanı istendiği gibi değil, olduğu gibi göstermek" esastır Ancak ülkemizde Alevilik bir sosyal gerçeklik oldugu halde, genelde ne tarfsız bilim adamları ne de bizzat Alevi ve Alevi bilim adamları bu gerçekliği olduğu gibi ortaya koyamamışlardr Çünkü genelde herkes gerçekliği istedikleri gibi görmek istediklerinden Alevilerin sosyal hayatındaki bazı gerçeklikleri görmezlikten gelmişlerdir Özellikle dinî ve siyasî açıdan yaklaşımda bulunanlar, Alevileri ya dışlamışlar ya da bir siyasi potansiyel olarak görmüşlerdir Bu kısır döngü nedeniyle "Alevilikle ilgili bilimsel çalışmalar yapılamamış, bilimsel eserler yazılamamıştır Yıllardır çeşitli aralıklarla Alevilikle ilgili yazı diziler hazırlanmış, ancak bunlar sönük kalmış, toplumun gereksinmelerini karşılayacak düzeyde olmamışlardır" (7) Konuya dinî açıdan yaklaşımların bir kısmı neredeyse Alevileri gayri müslimlerden daha çok dışlama egilimi göstermişlerdir Meselâ, bir müslüman erkeğinin bir hiristiyanla evlenmesi kabul edilmekte hatta leşvik edilmektedir Ancak, bazı dinî gruplar Alevilerle evlenmeyi gündeme dahi getirmekten korkmaktadırlar Siyasi açıdan yaklaşanlar ise ifade ettigimiz gibi Alevileri bir oy potasiyeli olarak görmektedirler Çünkü onlara göre; Aleviler "devrimci" ve "ilerici"dir Daha açık tabirle "Aleviler solcu"dur Dîni ve sosyal bir hayat tarzıyla siyasi parti arasında böyle bir bağlantı kurmak hiçbir ilmi anlayışla bagdaşmaz Çünkü siyasi partiler birer menfaat birliğidir Dolayısıyla insalar o partilere "kalıtım"la ya da dinî anlayışla değil menfaatlerinin gereği icabı bağlanırlar
Alevi konusuna tarihi açıdan yaklaşanlardan bir kısmı da sünni-alevi tartışmasına Yavuz Sultan Selimle bir bağlantı kurarak yaklaşmaya çalışmaktadırlar Bunların yanılgısına da Şah İsmail, Yavuz Sultan çatışması neden olmaktadır Oysa bu çatışma görünürde dinî bir yapı arz etsede temelinde siyasi nedenler yatmaktadır Eğer bu çatışmanın temelinde dinî bir neden olsa idi Osmanlı devleti Dulkadiroğulları, Bayatlar, Beydili, Afşar Karakeçili gibi bir çok Türk boylarını kılıçtan geçirmesi gerekirdi Kaldıki Yuvuz Selim, Şah İsmail çatışmasında Elazığ, Malatya, Maraş, Diyarbakır bölgesi Alevi Dulkadiroğullarının yönetimi altında olup, bu beylik askerleri ile Yavuz'un yanında Şah İsmaile karşı savaşmış ve bu bölgeler Dulkadiroğulların yönetiminde 14-16 yy'ları arasında kalmıştır Bugün Adana'nın Kadirli ilçesi adını bu Türk boyundan aldıgı gibi, halkı da bu beyliğin torunlarından müteşekkil olup bugün hiç biri de Alevi değildir
Diğer taraftan meşhur hukukçularımızdan Velidedeoğlu'na göre "Osmanlı döneminde etnik sorun diye bir kurum yoktur" öyleyse ne olduda 20 yy başında yani Osmanlıların son dönemlerinde ve günümüzde bir Alevi meselesi meydana getirilmiştir? Bu sorunun cevabı hepimizi yakından ilgilendirmektedir; ve bu soruya 1926`da Tük Yurdu Dergisinde yazdığı bir yazıda Baha Said, şöyle cevap verir: "Türkiye'deki çeşitli mezheplere sahip sosyal grupların hayatlarını incelemek milli bir vazifedir Ülkemiz sınırları dahilinde öyle cemiyetler vardır ki Ortodoks Rumlar Türkleştirilmiş gruplar olarak telakki ediyor" O bu görüşünü Sultan Reşat devrinde Amerika Kolejinde tutulan bir vesikaya dayanarak isbat etmeye çalışır Ancak ne gariptir ki Baha Said devrin yetkilileri ve bir dergi tarafında "Yıkılan Türk Ocaklarının dinsiz çocukları şimdi de Kızılbaşlık propagandası yapıyor" diye suçlanmıştır Görüldüğü gibi Türk birliğine gönül verenlerlerin Alevilere sahip çıkması Türkiye Cumhuriyetinin "resmi ideolojisi"nden değil sosyal gerçeklikten ve milli birliğin zaruretinden kaynaklanmaktadır



Alevilik ve Bektaşilik

Aleviliğin kaynağı hakkında genelde tam bir birlik olmasada Bektaşilikten kaynaklandığını savunan görüşler ağırlıktadır Bilindiği gibi Bektaşi bir Türk tasavvufçusu olup Horasar'dan gelip Anadolunun Türkleşmesini sağlamıştır Osmanlı devletinin kurucusu olan Osman Bey'in hocası Şehy Edebali'de iyi bir Bektaşi tasavvufçusudur Temelde Bektaşilik islama uygun olarak Türk geleneğini yaşatmaya çalışan bir felsefe olmasına rağmen, zamanla bu anlayış yerini Türk geleneklerinin ağır bastığı bir yapıya bürünmüştür Böylece de Bektaşilikten, Alevilik, Kızılbaşlık gibi yeni anlayışların temsil edildiği felsefi gruplar ortaya çıkmıştır Burada ifade etmekte fayda var bazıları bu grupları tarikat veya mezhep kabul eder; bazıları da ne mezhep ne de tarikat olarak kabul etmek istemez Bu nedenle ve ihtisas sahamızın dışında olduğu için biz "felsefi grup" tabirini kullanmak zorunda kaldık
Bazı araştırıcılar Bektaşi-Alevi tabirini bir kullanırken bazıları da bunları ayrı olarak kullanırlar Bu iki tabiri bir kullananlar kelimerin aynı şeyi ifade ettiğini, ayrı kullananlar ise nüans boyutlarını ortaya koyma gayretinden hareket ederler Meselâ, Şapolya ve Eröz, köy Bektaşilerine Alevi derken şehirlilere sadece Bektaşi der Başka bir araştırmacı Gülşan'a göre ise Bektaşi Alevi ayrılığı Hacı Bektaşı'ın yerine geçecek pir yüzünden ortaya çıkmıştır "Mücerref-Babağan" kolundakiler soy'a değil yol'a Çelebi-Ulusoy kolundakiler ise soy'a önem verdiklerinden ilk ayrılık tohumlan atılmıştır ( Eski Türk dinî anlayışına göre de "herkes kam olamaz kamlık bazı ailelerde batından batına intikal eden, bir ırsî ruhanî kuvvettir" (9)
Bu günde Alevilikte "Dede"lik soydan gelir Ancak bu görüş pek çok alevi tarafından kabul edilmez Bu hususla ilgili özel bir görüşmemizde ünlü halk ozanımız Erzincanlı Yavuz Top bize alevilik haklanda şu bilgileri verdi: "Alevilik Türkler arasında yayılan gelişen ve artaya çıkan bir hayat felsefesidir Dolayısıyla babadan gelmez" Aynı konuda Avukat Hasan Gülşan'da dedeliğin babadan geldiğine inanmanın bir hata olduğunu ifade etti (10) Çünkü en kısa tabiriyle Alevilik dini esaslarda Hz Ali ye bağlılık demektir Dolayısıyla Hz Ali'nin şu sözleri ile dedelik geleneği bağdaşmaz: "Belimden düşen değil de, yolumu süren evla ve evladımdır" "Kötü gidişi ile kendisini düşüreni soydan gelen soyluluk yükseltmez" Hacı Bektaşi'de Hz Ali nin esaslarından hareketle "bel evladı olunması değil, manevi yani yol evaldı" olunması ister ve "kemalet, belden gelmez, elden ve yoldan gelir" der (11)
Özel bir görüşmemizde* de Gülşan, "Hacı Bektaşiye bağlı Alevililere, Bektaşî ; Erdebil'e bağlı Alevilere de Kızılbaş" denir demişti



Mustafa AKSOY
Marmara Üniversitesi
aksoymustafa@turkadanet

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.