Bir düş havzasıydı yaşamım

Ancak düşlerde yaşanılabilirdi

Oysa ben, düşlerimi ete, kemiğe bürüyordum adeta ve son nefesimde yaşıyordum

Son nefesteydi yaşamım, zira aldığım nefesin ardından bir yenisi mümkün mü kestiremiyordum

işte bundan dolayı idi ve ben son nefesimi yaşıyordum

Meranda… ilk terk edenimdi ve ilk terk edilişimi altından bir tepside zehir dolu şarap kadehinin yanında sunan, buna cesareti kendinde ilk bulan yaşayışımdı

İlk terk edilişimi onun gözlerinin ardında bıraktığı elveda ile yaşamıştım

tıpkı nefesim gibi son sanıyordum

Oysa anlamıştım, belki ağır bir faturaydı ödediğim ama gün gibi aşikardı asıl terk edilişimi göremediğim

Öyle ya… hala tek parçaydım ve hala ruhum bedenimin bürümesi ile tek parça oluşumu hissettiriyordu iliklerime

Şimdilerde karanlığa mahkum ettim kendimi

sıkıldım kalabalıktan, renklerin hepsinden sıkıldım ve ben siyahı seçtim

Neden olmasın dı ki üstelik, siyah tüm renkleri silmemiş mi idi, tüm ışık siyahta sona ermemiş miydi

O halde tek renk vardı erk sahibi, bende o renk ile kutsadım son nefesimi

aldığım belki d son şeydi kendi dünyamı kuruduğum ev

Ve duvarlarını siyaha boyayışım son renkle yıkayışımdı bir şeyi

her yeri siyaha boyamıştım

duvarları, tavanı ve hatta zemini

İlk zamanlarda ziyaretime gelen birkaç kişide bu siyahla ilişkimi anlamlandıramadığından kesmişti geliş, gitmelerini

Siyahın ürkütücü yüzü kesmişti eşiğime değmeye cesaret eden ayakların cesaretini

Şimdi siyah renk çarşafların kapladığı bir yatağım, siyah kitaplığım ve içindeki boş rafları işgal eden siyah ciltli kitaplarım ve birde siyah renkli müzik setim vardı sadece

Benimle birlikte siyahın hakimi olduğu fanusumda yaşadığım dünyaya şahitlik edebilecek kadar cesur olan yoldaşlarım

Kitaplarımın siyah ciltlerinin arasında ki siyah satırları okurken, siyahı yazıyordum kendimce, siyah müzik setimden dinlediğim siyahi şarkıcının isyan kokan notalarıyla

Bob Marley … sesi olduğu topraklara misafir olduğumda anlamıştım, siyah sesinden çınlayan, yüzünün siyahlığına yazılmış siyah sözlerin anlamını

Evet siyahı okuyor, siyahı dinliyor ve siyahı yaşanmışlığın el verdiğince siyahı yazıyordum

Belki bir kitap değildi bu yazmaya çalıştığım

Ama bu siyahlığa bulaşma cesaretini gösterecek kadar kara gözlü bir cengaver, çıkıp ta buna kalkışırsa, siyah kaplı siyaha dair dev bir ansiklopedi ile karşılaşacak belki

Ve hatta o zaman anlarsa siyahın gizini, saplanıp kalacak ansiklopedinin siyah satırlarına

Meranda… şimdi her okuyan bu satırlara sebep olanın o olduğunu sanır

Korkarım bundan ve üzüntü duyarım

Zira meranda bana öyle bir gerçeği hatırlatmış ve bunu yaparak öylesi bir iyilikle kutsamıştı ki dimağımı, en nihayetinde en gerçeği anlamaya nail olmuştum

Beklide biraz onun terk edişinin vesilesi ile… ve öyle ki bu gerçekle hayatım anlamsızlığını yitirmişti

büyük bir terk vardı, evet bu muhakkak ama bu kesinlikle Meranda ’nın bedenimi terk edişi olamazdı

Ası olan ruhumun, o bedenimi terk edişi idi

Hani hayatlar arası gizli geçitten geçerken, ruhların bir misafir kabul etmeyen yeni hayatın kurallarının gereği

Bir gerçek varsa yaşam fanusunun çevrelediği, bence bu çerçevenin büyüklüğüydü

Zira o anlamsal, yaşamın döngüsüne kapılmayan ve kendiliğine ermiş metafiziksel mananın çerçevesi o denli büyüktü ki, ne kadar genişletip, ne kadar büyütürsek büyütelim her seferinde muhakkak daha iyisi olacaktı

Ve bu genişlik başımızı döndürüp bizi anlamsızlığa ittiğinde tanrı karşımıza “ÖLÜM” uyaranını çıkaracaktır

Ve bununla, uyumaya sevdalı dimağlarımızı ve onun himayesindeki uzuvlarımızı, bir nebze daha yaşayabilmek adına uykuya düşman edip, uykusuzluğu damarlarımıza enjekte edecekti

İşte bundandı ki ben uykusuzluğumun bakiliğini nispeten de olsa siyahla bezediğim küçük fanusumda yaşıyorum ve yaşamaya çabalıyorum

Zira gözlerimi kapattığım anda siyahlaşan dimağımda gördüğüm rüyalardan ibaret varsıllığı ancak bu şekilde yaşama ithal edebileceğimi tahayyül ediyor ve buna inanıyorum
Dışarıdaki rüzgar en kızgın haliyle pencereleri döverken, içimdeki volkanlar durmaksızın coşmaya ve ardı ardına patlamalarla sinemi köze bürümeye devam ediyor

Her patlamada bir hissim ayrılıyor benliğimden, her seferi bir yanımı alıp sürüklüyor

Siyah artık beynimin son tamamlayanı nerdeyse

Aklım bir, bir köreliyor ve hafızam usul, usul siliniyor

Sokak kavgalarında zayıf olanı savunurken kendi tatminkarlığım uğrunda aldığım darbeler siliniyor önce, sonra vücudumdaki bıçak yaraları

İlk bara ayak basışımda silindi az evvel hatta ilk Iggy pop dinleyişimde

Tarih, mazi usul, usul kayıp gidiyor avuçlarımdan
Ne zamandır kendimi hapsettiğim bu evdeyim bilmiyorum

hatta kaç zamandır bu stüdyodan yaşamımın bestesini yaratmaya çalışıyorum onu bile hatırlamıyorum

Kaçıncıya patlıyor lavlar içimden, kaçıncı hartamdı silinen hafızamdan artık takip bile etmiyorum

Güneş gözlüğüm olacaktı burada bir yerlerde

Simsiyah camlarıyla, ışıksızlığa alışma talimlerimden yadigar

Asamı da bulmalıyım

Zira karanlığı bıraktığım kuytusunda ziyaret etmek istedi canım

Sessizliğine emanet ettiğim sokakları, kimsesizliğinde ziyaret edesi geldi

Hah, tamam işte ihtiyacım olanları da buldum

Kapıdan çıkıyorum ardımda Jımı HENDRIX ve -hey joe-…

Şimdi sokak zifiri karanlık, kendi fanusumdan bile hatta

Ohhhh… bu oksijen beynimi eritecek neredeyse

Kaç zamandır bu kadar yakından temas etmemişti ciğerlerim onu

v sokak, hala kimsesizliğin ellerinde

Sokak lambaları, kırmalıyım hepsini, söndürmeliyim

Zira son nefesinde bile “biraz daha ışık “ diyen alim değilim ben

Karanlığa mahkum ettiğim benliğim, ördüğüm kara camdan duvarın zorlanışına tahammül edemez

Kırmalıyım sokağın karanlığın kuytusun ilişen sokak lambalarını
Hala bıraktığım gibi her şey

İhanete uğramamışım bu kez

Karanlık ve sokaklar hala sadık bana tıpkı ruhum gibi, tıpkı soluğum gibi

Az evvel kırdığım sokak lambasının ışığında şahsi güvenliklerini bulan birkaç yosma tuhaf, tuhaf bakıyorlar bana

Oysa bir haberler kim olduğumdan

Oysa bilmiyorlar bu karanlığın, bu sokağın en sadık dostlarım olduğunu

Ruhunu siyaha boyamış bir gölgeye baktıklarını anlayamayacak kadar yosmalaşmış ruhları

Pek fazla durmuyorum bakışları arasında

Adımlarımı atmaya devam ediyorum ta ki sırtıma değen “pislik”, “ seni gidi piç” iltifatlarını hissedene değin

Aslında öyle okşanırdı ki ruhum eğer bu anımı yaşıyor olmasaydı

Öyle ya piç doğan birine piç denmesi neden mutlu etmezi ki

Silmeye programladığım hafızam geçmişimden anekdotları getirip gözümün önüne dayadığında, gidip teşekkür edesim zuhur ediyordu ama…
Duymadı kulaklarım, inkarını yaşadım duyduklarımın

Sokakların içinde, karanlığın yoldaşlığında yürümeye devam ediyordum

Eki dostlarım özlemişlerdi beni

Bunan dı ki, tüm olan biten ne varsa ben yokken bir bir, sıralıyorlardı sanki

Bir çöp konteynırının ardında sıkıştırılmış bir adam, “imdat” diye bağırırken nerden bilecekti ki onu kurtarmaya muktedir tek kişinin de, siyahı seçtiğini

Usulca gittim sadece, altı kişilik yığının kendi halinde olduğu her halinden anlaşılan bir adamı tepeleyişini seyrediyordu gözlerim şimdi

Ve seyredişinin hızı siline yetişemiyordu adeta

Seyrettiğim her şey bir bir siliniyordu gecikmeksizin

Başımı çevirip yürümeye devam ettim

Az ötede sırtında çuval ile az evvel atladığı camdan ardına savrulan silah seslerine aldırmadan kaçan bir adam… ne tuhaf

Anlam bile aramıyorum bu duruma zira hatırlamıyorum ne gördüğümü

Daha fazla yürümek istemiyorum ileriye

Zira tahmin ediyorum gecenin hazırladığı sahnede karşılaşacaklarımı ve hepsini silecek kadar gücü kaldığını sanmıyorum hafızamın

Ardımdan bağıran Jımı HENDRIX’i daha fazla bekletmek istemiyorum

Beyaz dünyanın siyah efsanesi

Bekletmeye gelmez öyle ya

Evin kapısından içeri atıyorum adımımı

Ve gözlüklerimi çıkarıyorum asamı son kez izliyor ve parçalara ayırıyorum

kırıklarının üstüne bira siyah cam kırığı ekliyor ve çöple buluşturuyorum bu karışımı

Artık tamam

Her şey tamam

Gece karanlığa emanet, sessizliğin koynunda üstelik…
Şimdi hiçbir şey kalmadı geride

Her şey yerli yerinde

Son dostlarımı da teslim ettim sükunete

Artık son demlerime döndüm yüzümü

Şimdi hafızamın silinmeyi tamamlamasını bekliyorum, ardımda anıların kalmaması adına

Şimdi siyahı soluyorum, şimdi siyaha bakıyorum, siyahı dinliyorum siyah gitarından HENDRIX’in ve ben şimdi siyaha ölüyorum…