Geri Git   ForumSinsi - 2006 Yılından Beri > Sinsi Eğlence > Bir Tutam Hikaye > Yarının Büyükleri > Miniklere Masallar

Yeni Konu Gönder Yanıtla
 
Konu Araçları
eğitici, hikayeler

Eğitici Hikayeler

Eski 04-28-2011   #1
Mountain
icon111

Eğitici Hikayeler



EGITICI HIKAYELER



IKI PAMUK NINE

Üç katli ahsap ev sokagin tam kösesindeydi Gelip geçerken pencerenin birinde hep bir beyaz bas görürdüm Bu beyaz bas dedigim, saçlari kirlasmis kadin basiydi Bazen beyaz baslar ikilesirdi Onlar herhalde seksenlik vardir diye düsünürdüm

Yil 1945 Hakki Pasa, pasa olup da Bursa’ya tayini çikinca, üç katli bir konak yaptirmis Kizlari Neveser ve Kevser o zamanlar birer genç kiz, birer huri Kizlarin güzelligi Bursa’yi aydinlatsin diye, Hakki Pasa yalinin 40 odasinda 40’ar lamba yaktirirmis geceleri Ne genç subaylar, ne genç hakimler istemisler Hakki Pasa’dan kizlarini da kizlar, onun kasi kalin, sunun gözü büyük, bunun boyu kisa diye evlenme tekliflerini kabul etmemisler

Kizlarin yasi 30’u geçmis, Hakki Pasa öbür dünyaya göç etmis, kalmislar kizlar analariyla birlikte pasa babalarinin emekli maasina 40 odada yanan 40’ar lamba eder 1600 lambanin çogu sönmüs 40 odada 40 lamba yani her odada yanan bir lamba kalmis

Kizlarin yasi 40’i geçince, analari vefat edince, kizlar simdi oturduklari o tek odada tek lamba yakar olmuslar Geçen yillar kizlari yaslandirmis, saçlarini kirlastirmis, birbirleriyle hep eski günleri anar hale getirmis Simdiye kadar hep iyilik düsünen, kimsenin kalbini kirmayan iki pamuk nine Sizlerin hikâyesi dilden dile, gönülden gönüle dolasacak Bunu istemiyor muydunuz?

Yazan: Serdar Yildirim




AYLA ILE CADI MEMORY

Ülkenin birinde Ayla adinda güzel bir genç kiz yasiyordu Ayla okul siralarinda fizik dersine büyük ilgi duyuyor ve bilim adamlarinin teorilerini dikkatle okuyordu Acaba bilim adamlarinin aklina bu teoriler nasil geliyordu? Hiçbir somut kanita, elle tutulur, gözle görülür hiçbir dayanaga bagli kalinmadan üretilen teoriler, bazen ayni bilim adami tarafindan, bazen baska bir bilim adami tarafindan fikir ve düsünce sistemleri en üst düzeylere çikarilarak somutlastirilip insanliga yararli hale getiriliyordu Örnegin, Jules Verne “ Aya Yolculuk “ adinda bir roman yazacak ve insanlar bu romandaki teorilerin izinden giderek, Ay’a ilk yolculugu gerçeklestirecekti

Ayla’nin kafasina Albert Einstein’in “ Izafiyet Teorisi “ takiliyordu Bir cisim Dünya’nin dönüs istikametinin ters yönünde Dünya’nin dönüs hizindan daha hizli giderse geçmise dönmek mümkün olur Ayni cisim ayni yönde daha hizli giderse gelecege gidilir

Ayla geçmise dönmek ve bir prenses olmak istiyordu Bunun için bir zaman makinesi yapmasi lazimdi Çesitli kitaplar okudu, türlü aletler, araçlar aldi Planlar yapti, sekiller çizdi Aylarca ugrasti ve pek çok denemeden sonra zaman makinesini çalisir hale getirdi Ayla daha sonra zaman makinesinin bilgisayarini 400 yil öncesinin Avrupa’sina programladi Bilgisayara tarihle ilgili bilgilerin girisi yapildigi için, amaca uygun bir ülkeye isinlandi

Ayla bilgisayarin seçtigi ülkede ilgiyle karsilandi Kisa sürede adi herkes tarafindan duyuldu Gelecekten geldigini söylemis, basindan geçenleri anlatmisti Olamaz gibiydi ama olmus olmustu Hem genç kiz arabalardan, uçaklardan, gemilerden bahsediyordu Medeniyetin hayali bile güzeldi Güzel olan bir seye güzel degil diyemezdin Güzellikle çirkinlik on kere yarissalar dokuzunu güzellik kazanirdi Kalan bir yaris berabere biterdi

Ayla penslerle arkadas olmustu Genç adamlar onun etrafinda birer pervaneydi Prenslerin ilerici fikirleri destek görüyordu Ayla 1997 yilindan gelmis, yasadigi zamani anlatiyordu ama prensler sonraki yillara da fikir çubuklarini uzatiyorlar ve 2000’li, 3000’li yillari tahmin etmeye çalisiyorlardi

Prensleri sihirli aynasinda devamli olarak takip eden ve bes prense de asik Cadi Memory, Ayla’dan hiç hoslanmamisti Prensler, Cadi Memory’nin kendilerine asik oldugunu biliyorlardi O zaman, bu nasil küstahlikti Cadi Memory, prensleri birer alabalik haline getirip, Ayla ile birlikte, geldigi zamana gönderdi Ayla evine geri döndü Bes alabalik ise, bahçeli bir çayhanenin kapali kismindaki havuzda yüzüp duruyordu

Yazan: Serdar Yildirim




CICI KUS

Ormanda yasamakta olan binlerce bülbül ve kanarya aralarinda çikan tartismalara bir türlü engel olamayarak yollarini ayirmislar, ormanin bir tarafinda bülbüller, diger tarafinda kanaryalar yasamaya baslamisti Sadece bir bülbül yuvasini terk etmemis, kanaryalar arasinda kalmisti Iste, bu bülbül cici kustu

Yavru bir kanarya bülbüller tarafina geçince yakalandi ve kafese kapatildi Olayi ögrenen kanaryalar elçi göndererek, özür dileyip, yavru kanaryayi geri isteyeceklerdi Fakat hiçbir kanarya bu ise gönüllü degildi Sonunda, kanaryalar cici kusa gittiler ve yavru kanaryayi kurtarmasini rica ettiler Cici kus teklifi kabul edip yola çikti

Cici kus bülbüller tarafindan sevinçle karsilandi Bas köseye oturtuldu O da bir bülbüldü ve kanaryalar arasinda daha fazla kalamayarak hemcinslerinin yanina dönmüstü Bu kanaryalarla bir arada yasanmazdi zaten Ertesi gün cici kus gelis nedenini açiklayinca ortalik karisti Yoksa cici kus bir hain miydi? Bülbüller, buna fazla kafa yormadilar ve cici kusu da bir kafese kapattilar

Cici kus kendini ve yavru kanaryayi kurtarabilmek için akla karayi seçti Kötü bir niyetinin olmadigini, yalnizca yavru kanaryayi kurtarmak için geldigini tekrar tekrar anlatti Günler sonra yavru kanaryayla birlikte kanaryalar tarafina geçerken, ilk aklina gelen fikre dogrudur deyip baska hiçbir fikri önemsemeyen basmakalipçilara laf anlatmanin deveye hendek atlatmaktan daha zor oldugunu düsünüyordu cici kus

Yazan: Serdar Yildirim ( 15-1-1993 ) - Bursa




FAKIR BALIK

Denizde bir balik varmis Çok fakirmis Is arar bulamaz, avare gezermis Günlerden bir gün bu balik sahile ugramis Demisler ki: “ Bak fakir balik, karsiki tepecikte varlik havuzu var Oraya ulasirsan zengin olursun Fakir balik sahile çikmis Kumun üstünde takla atmis, debelenmis, sonunda varlik havuzuna ulasip, suya atlamis Havuza gelinceye kadar gösterdigi gayreti izleyen zengin baliklar fakir baligi coskuyla karsilayip çesitli hediyeler vermisler Bu hediyeler öyle çokmus ki, artik fakir balik, zengin balik olmus Zengin balik ertesi günden itibaren gözlerini denize dikip bir fakir baligin havuza gelmesini beklemeye baslamis

Zengin baliklar isteseler ve yardim etseler dünyada bir tane fakir balik kalmaz Bunun için tepecikteki havuzdan çikip denize ulasmalari gerekir Ama bunu hiç istemezler, çünkü fakir baliklardan gereksiz yere korkarlar Bu korkuyu yendikleri takdirde mutlulukla kucaklasacaklardir Vakit henüz geç degildir Zengin baliklarin tepecikten ayrilip denize dogru geldiklerini ve denizdeki fakir baliklarin onlari alkisladiklarini görür gibi oluyorum

Yazan : Serdar Yildirim




DÖRT TAVSANINI PAZARDA SATAN ÇOCUK

Hasan geçen yil dokuz yasindaydi Bir gün evlerinin arkasindaki bahçede bir tavsan gördü Tavsan kaçmadi Hasan’dan Hasan tavsani sevdi, tutup kaldirmak istedi Tavsan çok agirdi, hem karni sisti Belli ki yakinda yavrulayacakti Babasi yoktu Hasan’in Bes yil olmustu, aralarindan ayrilip bu dünyada onlari yalniz birakisi Anasi evlere temizlige gidiyor, öyle geçiniyorlardi

Aradan on bes gün geçti ki tavsan dört tane yavruladi Bir ay sonra anne tavsan ortadan kayboldu Hasan bir süre sonra anne tavsani unuttu ve bütün sevgisini yavru tavsanlara verdi Günler günleri, aylar aylari kovaladi Artik yavru tavsanlar büyümüs, kocaman birer tavsan olmuslardi

Günlerden bir gün Hasan’in annesi Hacer hanim siddetli bir gribe yakalandi Evde yorgan-dösek yatiyor, devamli olarak doktor, ilaç diye sayikliyordu Doktor paraya gelirdi, ilaç parayla alinirdi Kiyida-kösede biraz paralari olsaydi, ama hiç paralari yoktu Hasan saga-sola bakindi Sandalye, masa,vazo, tabak, hali gibi esyalari satsaydi, satsaydi ama esyalarin çogu eskiydi, hem kim para verip alirdi Nitekim yoldan geçen bir eskiciye masayla sandalyeyi satmaya kalkmis ama eskici para etmez onlar demisti

Annesinin hastaliginin besinci gününün gecesi, Hasan rüyasinda kendisini evin bahçesinde otururken görüyordu Tavsanlar da kafesteydi Birden kafesin kapisi açildi ve tavsanlar kosarak Hasan’in yanina gelip, Hasan bizi sat, annen kurtulsun, dediler ve kosarak uzaklasip geri dönerek Hasan’in yanina gelip, Hasan bizi sat annen kurtulsun, dediler Bu böyle birkaç dakika devam etti Daha sonra uyanan Hasan sabaha kadar agladi Erkenden kalkan Hasan yüzünü yikadi, elbiselerini giydi Bakti öbür odada annesi hasta yataginda uyuyordu Baygin gibiydi Hasan omuzlarini arkaya dogru gerdi, gögsünü kabartti, basi dimdikti Odasindaki büyükçe karton kutuyu aldi Bahçeye çikti Kafesteki tavsanlari kutuya koydu Yolda yürürken hiç aglamiyordu, Hasan aglayamiyordu O gece saatlerce agladigi için göz pinarlari kurumustu

Hasan pazar yerinde bir köseye içinde dört tavsanin bulundugu karton kutuyu birakti Vakit erken diye ortalik tenhaydi Geçen saatlerle birlikte tavsanlara müsteri çikardi Aksamüstü olmustu, artik hava karariyordu Hasan mecbur kaldigi için çok ucuza tavsanlari bir adama satti Annesi evde ölümcül hastaydi, ilaç içmesi lazimdi Hasan en yakin eczaneden, eczaciya durumu anlatip, birkaç tane grip ilaci aldi Parasi kalmamisti, doktor çagiramiyordu Hasan hizli adimlarla eve dogru yöneldi Eve vardiginda annesinin sogumus cesediyle karsilasti

Yazan Serdar Yildirim





ODUN YARICI

Bugün günlerden ne acaba? Dün agustos ayina girdik Bugün ayin ikisi, hafta ortasi falan olsa gerek Her neyseçarsamba veya persembe ne fark eder? Hava da çok sicak Bogucu bir sicaklik var Ter içinde kalmisim Biraz daha gezeyim sonra dinlenirim Zaten vakit de ögleni geçeli bir saat oluyor Bugün de is çikmayacak galiba Üç dört gün önce yarim araba odun kesmistim O zamandan bu yana bosa dolasiyorum ya neyse Gezmeden, dolasmadan da olmuyor ki Kim bilecek benim evi de gelecek, “ Hasan Usta, gel bizim su odunlari kesiver “ diyecek Sonbahar geleydi isler açilirdi, ama oraya daha iki ay var Tek tük yazdan odun alanlar olmasa bilmem ne olurdu?

Geçen yazin bu sokakta, galiba su evin bahçesinde odun kesmistim Iyi de para vermislerdi Bakalim belki yine odun aldilarsa çagiriverirler belki Sesleneyim biraz durup da: “ Haydi, odun yarici geldi, odun yarici…Haydi, odun yarici geldi, odun yarici…” Ses seda yok Is çikmayacak galiba Bos ver Içim de bayilmaya basladi Acikmisim Sabah evde içtigim çorba hepsi o kadar Ilerde bir bakkal olmaliydi Bir ekmek alip, yarisini yiyip, yarisini torbaya koyup, aksama saklamali

Oh be, dünya varmis! Neredeyse ekmegin tümünü yiyiverecektim Az kaldi ya, pasta gibiymis Üstüne çesmeden kana kana bir de su içtim, kendime geldim azicik Iyi ki, bu çinarin dibine oturmusum Gölgelik, serin burasi Dinleneyim on bes yirmi dakika burada Karsidan gelen su genci birisine benzetecegim, ama kime? Dur bakalim, yaklassin biraz O’na benziyor ama O degil O olsaydi, durup söyle bir bakar, mutlaka beni tanir, hiç çekinmez gelir yanima oturur, hal hatir sorar konusurdu Bu kafasini kaldirip bakmadi bile Olsun canim, ben bu genci de pek sevdim Beni iki üç ay öncesine döndürdü

O’nu daha önceden de görmüslügüm vardi Ben bu ihtiyar halimle, baltam omzumda, kesilecek odun ararken yollarda birkaç defa denk geldiydi Yanimdan geçerken yavaslar yüzüme bakardi Dikkat ederdim, gözleri yasarir gibi olurdu Bir iki derken rast geldigi, acaba dedim beni dedesine falan mi benzetiyor da ondan aglamakli oluyor Sonra hiç unutmam tenha bir sokakta oturmus, ögle vakti ekmegimi yiyordum Yoldan geçerken gördü beni, yanima geldi, oturdu Hal-hatir sordu Oldukça mütevaziydi Laf lafi açti Beni sordu: Yasim 65 dedim Tek odali bir evim var dedim Gençligimden beri hep oduncuyum dedim, anlattim durdum Kendisi hikayeler yazarmis “ Senin için de bir hikaye yazacagim dede, dedi Herkes seni bu hikaye ile tanisin, bilsin, yasasin istiyorum “ dedi Acaba yazdi mi ki?

Yazan: Serdar Yildirim ( 6-8-1989 ) - Bursa




KRAL PORTAKAL ÇARLI

Portakal bahçesinin krali Çarli hava kararmaya basladiginda sessizce agaçtan asagi süzüldü Bir agacin altina gidip topragi çapalamaya basladi Aradan yarim saat geçmeden portakallarin hepsi asagi inmis ve ise koyulmus olacakti Bir gece devriye komutani, Çarli’nin yanina geldi Çarli dogrulurken çapasini yere atti ve gülümseyerek sordu: “ Evet komutan, haberler nasil? “

Komutan:
“ Efendim, dedi, istilaci isirgan otlari sinira çok yaklastilar Isirganlarin basi, portakal bahçesinde portakal kalmasin, ileri, diye bagirip duruyor Araya doldurdugumuz taslar onlari durduramazsa diye endise ediyorum “

“ Endiselenmene gerek yok, komutan Merak etme, taslar onlari durdurur Birak bagirip çagirsinlar Sesleri kisilinca çekip giderler Elma bahçesini, armut bahçesini ve ötekileri defalarca uyarmistik, ama bizi dinlemediler Sinirlariniza tas döseyin, isirganlarla savasmayin, sonu belli olmayan bir maceraya atilmayin dedigimizde bizimle nasil alay ettiklerini bilirsin Neymis efendim, onlar korkak degillermis Isirganlari duman ederlermis Sonuç ortada Bu duruma çok üzüldük, ama baska ne yapabilirdik ki? Her neyse önemli olan, bundan sonrasi Isirganlar bizden bin kat kalabalik Atesin sönmesini bekleyecegiz “

Kral Portakal Çarli, savasmamakta bu derece kararliyken ve savas olmamasi için gerekli önlemleri almisken, savas olmasini beklemek yanilgi olur Isirganlar çok degil, üç gün sonra portakal bahçesinin etrafindaki kusatmayi kaldirip çekip gittiler Gerçi portakallarla isirganlar savasmamislardi, ama savas olmadan da zafer kazanilabilirdi Zafer portakallarindi, çünkü portakallar olasi bir savasa isirganlari baslarindan defetmek için gireceklerdi Iste, isirganlar defolmustu

Kral Portakal Çarli, portakal bahçesini kurdugu belli bir düzene göre yönetmeye devam etti Bahçede zengin portakal yoktu Zenginin olmadigi yerde fakir zaten olmazdi Özenme olmazdi, moraller bozulmazdi, kavga - kargasa çikmazdi Gül gibi geçinip giderlerdi Nitekim gül gibi geçinip gidiyorlardi iste

Yazan: Serdar Yildirim ( 5-10-1993 ) - Bursa




KOSUCU PENGUEN

Güney Kutbu’nda kosuya çok merakli bir penguen yasardi Bu penguen devamli olarak antrenman yapar, yarismalara hazirlanirdi ve hep ön sirada yarismayi bitirmeyi hayal ederdi, fakat ya sonuncu ya da sondan bir önceki olarak yarisi tamamlardi En büyük basarisi ise, bes penguenin katildigi bir yarista üçüncü olmakti Bu duruma cani sikilan kosucu penguen bir gün dogup büyüdügü yerleri terk etti ve yüzerek Arjantin’e gitti Kosucu penguen burada bir maymunla arkadas oldu Bir gün maymuna:

“ Su yüz metre ilerdeki agaca kadar yarissak, beni geçebilir misin? “ diye sordu Maymun gülümsedi: “ Belli olmaz Yarisalim da görelim bakalim kim önce agacin yanina varacak “ Biraz sonra yaris basladi Son metrelere kadar kosucu penguen yarisi bir adim önde götürdü, fakat aniden hizini azaltip, maymunun yarisi kazanmasini sagladi Bunda kosucu penguenin, yarisi kazandim gibi ama ya maymunun geçildi diye cani sikilir da bir daha benimle yarismazsa, diye düsünmesi etkili oldu Sonraki günlerde kosucu penguen ile maymun arkadasliklarini sürdürdüler Ara sira yaptiklari yarislarda bazen kosucu penguen, bazen de maymun birinci oldu Günlerden bir gün iki kafadar tam yarisa baslarken, otlarin arasinda bir hisirti duydular Hemen dogrulup sesin geldigi tarafa döndüler ve bir kaplumbaganin kendilerine dogru geldigini gördüler

Kosucu penguen: “ Merhaba arkadas, biz karsidaki agaca kadar yarisacagiz Bu yarisa sen de katilmak ister misin? “ diye sordu

Kaplumbaga: “ Ben ikinizi de geçerim “ dedikten sonra, kosucu penguenin ilk, maymunun ikinci sirada tamamladigi yarista onlardan çok çok sonra yarisi tamamladi Üçü daha sonraki günlerde defalarca yaristi, kaplumbaga her yaristan önce iddiali konustu fakat hep sonuncu oldu Bir gün kaplumbaga kaplumbagalar arasi kosu yarismasina katilacagini ve birinci olacagini söyledikten sonra: “ Kesin birinci benim Bak görürsünüz, ben yarisi en ön sirada tamamlarim Onlar benle boy ölçüsemez Zafer benimdir “ dedi Kaplumbaga yarisi bastan sona önde götürüp birinci oldu

Maymun da maymunlar arasi kosu yarismasina katildi ve dördüncü oldu Maymun yarisma öncesi hep birinci olamayacagini söyledi Kosucu penguen çok ugrasti birinci olacagina inandirmak için Aralarindaki tartismalar neredeyse kavgaya dönüsecekti ki, kosucu penguen fazla ileri gitmedi: “ Sen birinci olacagim demedikten sonra, kendini buna inandirmadiktan sonra zaten birinci olamazsin Kazanmak için, kazanacagim demek gerekir Bu kibirlilik demek degildir, büyük düsünmek demektir Büyük düsünmeden büyük isler basarilamaz Kazanacagim, birinci olacagim de, birinci ol “ diyerek çok israr etti fakat dinletemedi

Burada maymunu fazla suçlamamak gerekir Maymun yakin çevresinden büyük düsünmenin ve büyük konusmanin yanlis oldugunu pek çok defa dinlemisti Bu ortaçag kaligi zihniyeti onun kafasindan söküp atmak zordu Kosucu penguen bu durumun farkina vardigi için, yarismadan sonraki günlerde ayni konuyu maymunla tekrar tekrar konusmak ihtiyacini hissetti Maymunun sampiyon olacagina inanci sonsuzdu Aradan zaman geçti ve öyle bir an geldi ki, maymun birinciliklere abone oldu

Bir süre sonra kosucu penguen, Güney Kutbu’na geri dönmeye karar verdi Tanidiklariyla vedalastiginin ertesi günü sahile indiginde on binlerce orman hayvaninin göz alabildigince okyanusun önünde siralandigini gördü Az sonra giderek genisleyen birçok dairenin ortasinda kalan kosucu penguen, on binlerin “ Arjantin senin vatanin, gitme burada kal “ sarkisini söylemeye baslamasiyla duygulandi ve gözleri doldu Bu kadar çok sevildigi Arjantin’de kalmayi düsündü Sarki bitince kosucu penguen gür sesiyle: “ Arjantin benim vatanim, gitmiyorum, burada kaliyorum “ diye bagirdi

Yazan: Serdar Yildirim ( 6-1-1994 ) - Bursa



ATATÜRK’ÜN ÇOCUKLUGU – 3

Bir aksam yemegi sonrasinda çiftlikteki odada oturulmus ve gündelik olaylar konusuluyordu

Hüseyin Aga: “ Yarin erkenden elma bahçesini çapalayip, yabani otlari ayiklamaya gidecektim ama çapayi bulamadim Hanim, çapayi bir yere koymus olmayasin? “

Hüseyin Aga’nin karisi: “ Efendi, çapanin alet dolabinda olmasi lazim Iki gün önce temizlik yaparken oradaydi “

Hüseyin Aga: “ Öyle de bugün aksamüstü baktim dolapta yoktu Belki dedim saga sola birakmislardir Aradim, bulamadim “

Hüseyin Aga’nin çocuklari, Zübeyde Hanim, Mustafa ve Makbule çapayi almadiklarini söylediler

Bunun üzerine Hüseyin Aga: “ Hanim, son günlerde çiftlige yabanci biri geldi mi? “ diye sordu

Karisi: “ Hayir Efendi, kimse gelmedi Hep biz bizeyiz “

Hüseyin Aga: “ Desene çapa sir olup uçtu “

Mustafa fikrini söylemek ihtiyacini hissetmisti: “ Dayicigim, çiftlige hirsiz girmis olamaz mi? “ Mustafa’nin sorusu odada bulunanlarin üzerinde soguk dus etkisi yapti Gözler Mustafa’dan yana döndü

Hüseyin Aga: “ Ne hirsizi? “ diyebildi

Mustafa: “ Bir hirsiz gelmistir, çiftlige girip çapayi çalmistir “

Hüseyin Aga: “ Iki gündür ben, yengen, annen ve çocuklar çiftligin avlusundaydik Ayrica köpekler var Onlar geceleri burada kus uçurtmazlar Hani dedigin olmaz diyemem ama biraz zor Hem hirsiz neden sadece çapayi alsin, öteki aletleri de alip götürebilirdi Birak çapayi, aletleri, çiftlikte daha degerli pek çok esya var Bunlar dururken neden yalnizca çapayi aldi? “

“ Dayicigim, hirsizin ya çapa çok isine yariyor ya da çapayi satmak kolayina geliyor Sadece çapayi almasinin nedeni verecegi zararin büyük olmasini istemediginden, yani hirsiz insafli biri Gündüz gelse gören olurdu Kimse onu görmedigine göre gece geldi Köpekler hirsizi tanidiklari için ses çikarmadilar Bu da hirsizin köyden biri oldugunu gösteriyor “

“ Pes be Mustafa, senin zekâna diyecek yok dogrusu Aslinda ben de zeki sayilirim ama sen benden çok ilerdesin Ortada fol yok, yumurta yok , alt tarafi bir çapa kayboldu Bana kalsa yarin çapayi arar dururum Sana inaniyorum Mustafa ve yarin çapayi aramayacagim Artik geceleri nöbet tutacagiz Ilk nöbet benim Eee, sen ne diyorsun Zübeyde, su hirsiz isine? “

“ Mustafa’nin dediklerine katiliyorum O, bosuna konusmaz Söyledikleri hep dogru çikar Daha on yasinda ama çok akilli Bambaska bir çocuk Darisi bütün çocuklarin basina “

Hüseyin Aga gece yarisina kadar çiftligin avlusunda nöbet tuttu Daha sonra nöbeti Mustafa devraldi Mustafa avluyu en iyi görebilecegi yer olan çiftlik evinin birinci kat merdiveninin orta sirasina oturdu Alet dolabinin bulundugu kulübe yan taraftaydi Eger hirsiz gelirse önünden geçecek ve onu rahatça görecekti

Aradan bir saat geçmisti ki, Mustafa karsidaki agaçliktan hizli adimlarla yürüyerek gelen bir gölgenin alet dolabinin bulundugu kulübeye girdigini gördü Gölge, o kadar rahat hareket ediyordu ki, hayret edersin Sanki babanin çiftligi, gel gir hiç korkmadan, dimdik yürü, kazma, kürek, çapa eline ne gelirse al git Mustafa köyden olan bu adami ay isigi altinda tanimisti Onun mert, dürüst biri oldugunu biliyordu Konusmusluklari, tanismisliklari vardi Birak Hüseyin Aga’yi, birak çifti-çubugu, benim küçük dostum, sen büyümüssün küçülmüssün ama yine büyüyorsun ve sonsuza dek büyüyeceksin diyen birinin yani bu adamin, kendisini hiçe saymasini, kendisinin de bulundugu çiftlikten bir seyler çalmasini onuruna yediremedi

Mustafa kizgin bir sekilde yerinden kalkti, gitti kulübenin kapisinin dört-bes metre gerisinde durdu, ellerini beline dayadi, bekledi Biraz sonra kulübeden çikan adam kapiyi kapadi Iki adim atti, Mustafa’yi gördü, elindeki kürek yere düstü Adamin gözleri yasardi, belli agliyordu Adam elinin tersiyle gözyaslarini sildikten sonra basini saga-sola birkaç kere salladi ve küregi yerden alarak Mustafa’nin yanindan yürüdü, gitti

Mustafa o gece sabaha kadar nöbet tuttu Aslinda Mustafa’dan sonra nöbet sirasi amcasinin ogluna geliyordu ama Mustafa amcasinin oglunun yerine de nöbet tutmustu Çünkü O, yarin yapacagi girisimleri bir plan dahilinde belirlemek istiyordu Adam çapayi, küregi çalmisti ama bunun bir nedeni olmaliydi Kimse durup dururken baskasinin malini izinsiz almazdi Bu bir suçtu fakat suçluyu suç islemeye iten nedenler vardi Nedenlerin sebepleri vardi

Mustafa ertesi gün ögle vakitleri adamin evine gitti Kapiyi dokuz yasindaki Ahmet açti

Mustafa: “ Vay Ahmet, canim kardesim Nasilsin, iyi misin? Ben geldim “

Ahmet: “ Hos geldin, Mustafa abi Sag ol, iyiyim “

Mustafa: “ Ayse nerede? Neden buraya gelmiyor? “

Ahmet: “ Mustafa abi, Ayse annemin yaninda Annem bir haftadir hasta Babam annem ölmesin diye dün kasabaya yürüyerek gitti Birisi çapa vermis ödünç diye, onu rehin birakip ilaç almis Ilaci anneme içirdik Bu sabah babam yine kasabaya gitti Elindeki küregi rehin birakip ilaç alacakmis Daha sonra babam çapayla küregi parasini ödeyip geri alacak ve sahibine teslim edecekmis Babamin getirecegi ilaç annemi iyilestirecekmis Sence annem iyilesir mi Mustafa abi? “

Insanin tas yürekli olmasi lazimdi bu durum karsisinda aglamamasi için Mustafa gözyaslarini tutamadi Birkaç dakika sonra Mustafa ile Ahmet içeri girdiler Ayse yatakta yatan annesinin basucundaki sandalyede oturuyordu Mustafa’yi görünce ayaga kalkti Hasta kadin kollarini iki yana açarak Mustafa’nin sarilmasini bekledi Mustafa sandalyeye oturdu ama bu davranisinin sebebini açiklamasi gerekti

“ Yengecigim iyilesince birbirimize sariliriz Yine eskisi gibi güzel günlerimiz olacak Bundan sonra daha fazla evinize gelecegim Yanlis bir hareketiniz hastaliginizin artmasina yol açabilir Bunun için size sarilmadim “

Hasta kadin zorlukla konustu: “ Olur Mustafa Dedigin gibi olsun Ben de en kisa zamanda iyilesmeye bakarim “

Daha sonra çiftlige dönen Mustafa olanlardan kimseye söz etmedi Yeni gelen ilaçlari içen kadin on bes gün içinde iyilesti Adam baskasinin tarlasinda çalisarak kazandigi parayla çapayi ve küregi rehinden kurtardi Bir gece yarisi son defa çiftlige girerek çapayla küregi yerine birakti

Son sözü Mustafa söyledi: “ Akil ve mantik çizgisinden ayrilmayan insan olmanin bilincine varir Insan iradesini kullanarak gerçekleri görür Yanlista bile olsan dogru gözünün önündedir Gözünün önündekini görmek için göz kapaklarini aralarsin yani okuyup ögrenirsin

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Eğitici Hikayeler

Eski 05-19-2011   #2
Hüzün
Icontr

Cevap : Eğitici Hikayeler



Alıntı:
alıntı:Mountain
ATATÜRK’ÜN ÇOCUKLUGU – 3

Bir aksam yemegi sonrasinda çiftlikteki odada oturulmus ve gündelik olaylar konusuluyordu

Hüseyin Aga: “ Yarin erkenden elma bahçesini çapalayip, yabani otlari ayiklamaya gidecektim ama çapayi bulamadim Hanim, çapayi bir yere koymus olmayasin? “

Hüseyin Aga’nin karisi: “ Efendi, çapanin alet dolabinda olmasi lazim Iki gün önce temizlik yaparken oradaydi “

Hüseyin Aga: “ Öyle de bugün aksamüstü baktim dolapta yoktu Belki dedim saga sola birakmislardir Aradim, bulamadim “

Hüseyin Aga’nin çocuklari, Zübeyde Hanim, Mustafa ve Makbule çapayi almadiklarini söylediler

Bunun üzerine Hüseyin Aga: “ Hanim, son günlerde çiftlige yabanci biri geldi mi? “ diye sordu

Karisi: “ Hayir Efendi, kimse gelmedi Hep biz bizeyiz “

Hüseyin Aga: “ Desene çapa sir olup uçtu “

Mustafa fikrini söylemek ihtiyacini hissetmisti: “ Dayicigim, çiftlige hirsiz girmis olamaz mi? “ Mustafa’nin sorusu odada bulunanlarin üzerinde soguk dus etkisi yapti Gözler Mustafa’dan yana döndü

Hüseyin Aga: “ Ne hirsizi? “ diyebildi

Mustafa: “ Bir hirsiz gelmistir, çiftlige girip çapayi çalmistir “

Hüseyin Aga: “ Iki gündür ben, yengen, annen ve çocuklar çiftligin avlusundaydik Ayrica köpekler var Onlar geceleri burada kus uçurtmazlar Hani dedigin olmaz diyemem ama biraz zor Hem hirsiz neden sadece çapayi alsin, öteki aletleri de alip götürebilirdi Birak çapayi, aletleri, çiftlikte daha degerli pek çok esya var Bunlar dururken neden yalnizca çapayi aldi? “

“ Dayicigim, hirsizin ya çapa çok isine yariyor ya da çapayi satmak kolayina geliyor Sadece çapayi almasinin nedeni verecegi zararin büyük olmasini istemediginden, yani hirsiz insafli biri Gündüz gelse gören olurdu Kimse onu görmedigine göre gece geldi Köpekler hirsizi tanidiklari için ses çikarmadilar Bu da hirsizin köyden biri oldugunu gösteriyor “

“ Pes be Mustafa, senin zekâna diyecek yok dogrusu Aslinda ben de zeki sayilirim ama sen benden çok ilerdesin Ortada fol yok, yumurta yok , alt tarafi bir çapa kayboldu Bana kalsa yarin çapayi arar dururum Sana inaniyorum Mustafa ve yarin çapayi aramayacagim Artik geceleri nöbet tutacagiz Ilk nöbet benim Eee, sen ne diyorsun Zübeyde, su hirsiz isine? “

“ Mustafa’nin dediklerine katiliyorum O, bosuna konusmaz Söyledikleri hep dogru çikar Daha on yasinda ama çok akilli Bambaska bir çocuk Darisi bütün çocuklarin basina “

Hüseyin Aga gece yarisina kadar çiftligin avlusunda nöbet tuttu Daha sonra nöbeti Mustafa devraldi Mustafa avluyu en iyi görebilecegi yer olan çiftlik evinin birinci kat merdiveninin orta sirasina oturdu Alet dolabinin bulundugu kulübe yan taraftaydi Eger hirsiz gelirse önünden geçecek ve onu rahatça görecekti

Aradan bir saat geçmisti ki, Mustafa karsidaki agaçliktan hizli adimlarla yürüyerek gelen bir gölgenin alet dolabinin bulundugu kulübeye girdigini gördü Gölge, o kadar rahat hareket ediyordu ki, hayret edersin Sanki babanin çiftligi, gel gir hiç korkmadan, dimdik yürü, kazma, kürek, çapa eline ne gelirse al git Mustafa köyden olan bu adami ay isigi altinda tanimisti Onun mert, dürüst biri oldugunu biliyordu Konusmusluklari, tanismisliklari vardi Birak Hüseyin Aga’yi, birak çifti-çubugu, benim küçük dostum, sen büyümüssün küçülmüssün ama yine büyüyorsun ve sonsuza dek büyüyeceksin diyen birinin yani bu adamin, kendisini hiçe saymasini, kendisinin de bulundugu çiftlikten bir seyler çalmasini onuruna yediremedi

Mustafa kizgin bir sekilde yerinden kalkti, gitti kulübenin kapisinin dört-bes metre gerisinde durdu, ellerini beline dayadi, bekledi Biraz sonra kulübeden çikan adam kapiyi kapadi Iki adim atti, Mustafa’yi gördü, elindeki kürek yere düstü Adamin gözleri yasardi, belli agliyordu Adam elinin tersiyle gözyaslarini sildikten sonra basini saga-sola birkaç kere salladi ve küregi yerden alarak Mustafa’nin yanindan yürüdü, gitti

Mustafa o gece sabaha kadar nöbet tuttu Aslinda Mustafa’dan sonra nöbet sirasi amcasinin ogluna geliyordu ama Mustafa amcasinin oglunun yerine de nöbet tutmustu Çünkü O, yarin yapacagi girisimleri bir plan dahilinde belirlemek istiyordu Adam çapayi, küregi çalmisti ama bunun bir nedeni olmaliydi Kimse durup dururken baskasinin malini izinsiz almazdi Bu bir suçtu fakat suçluyu suç islemeye iten nedenler vardi Nedenlerin sebepleri vardi

Mustafa ertesi gün ögle vakitleri adamin evine gitti Kapiyi dokuz yasindaki Ahmet açti

Mustafa: “ Vay Ahmet, canim kardesim Nasilsin, iyi misin? Ben geldim “

Ahmet: “ Hos geldin, Mustafa abi Sag ol, iyiyim “

Mustafa: “ Ayse nerede? Neden buraya gelmiyor? “

Ahmet: “ Mustafa abi, Ayse annemin yaninda Annem bir haftadir hasta Babam annem ölmesin diye dün kasabaya yürüyerek gitti Birisi çapa vermis ödünç diye, onu rehin birakip ilaç almis Ilaci anneme içirdik Bu sabah babam yine kasabaya gitti Elindeki küregi rehin birakip ilaç alacakmis Daha sonra babam çapayla küregi parasini ödeyip geri alacak ve sahibine teslim edecekmis Babamin getirecegi ilaç annemi iyilestirecekmis Sence annem iyilesir mi Mustafa abi? “

Insanin tas yürekli olmasi lazimdi bu durum karsisinda aglamamasi için Mustafa gözyaslarini tutamadi Birkaç dakika sonra Mustafa ile Ahmet içeri girdiler Ayse yatakta yatan annesinin basucundaki sandalyede oturuyordu Mustafa’yi görünce ayaga kalkti Hasta kadin kollarini iki yana açarak Mustafa’nin sarilmasini bekledi Mustafa sandalyeye oturdu ama bu davranisinin sebebini açiklamasi gerekti

“ Yengecigim iyilesince birbirimize sariliriz Yine eskisi gibi güzel günlerimiz olacak Bundan sonra daha fazla evinize gelecegim Yanlis bir hareketiniz hastaliginizin artmasina yol açabilir Bunun için size sarilmadim “

Hasta kadin zorlukla konustu: “ Olur Mustafa Dedigin gibi olsun Ben de en kisa zamanda iyilesmeye bakarim “

Daha sonra çiftlige dönen Mustafa olanlardan kimseye söz etmedi Yeni gelen ilaçlari içen kadin on bes gün içinde iyilesti Adam baskasinin tarlasinda çalisarak kazandigi parayla çapayi ve küregi rehinden kurtardi Bir gece yarisi son defa çiftlige girerek çapayla küregi yerine birakti

Son sözü Mustafa söyledi: “ Akil ve mantik çizgisinden ayrilmayan insan olmanin bilincine varir Insan iradesini kullanarak gerçekleri görür Yanlista bile olsan dogru gözünün önündedir Gözünün önündekini görmek için göz kapaklarini aralarsin yani okuyup ögrenirsin
snMountain

Atatürk ile ilgili bu yazının kaynağını yazarmısınız? Çok beğendim
Teşekkürler

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Eğitici Hikayeler

Eski 07-23-2011   #3
Mountain
Varsayılan

Cevap : Eğitici Hikayeler



ATATÜRK'ÜN LİDERLİK SIRLARI

Tutku Yayınevi
7 Basım Haziran 2011
Sayfa 40 - 53

Alıntı Yaparak Cevapla

Cevap : Eğitici Hikayeler

Eski 3 Gün Önce   #4
Mountain
Varsayılan

Cevap : Eğitici Hikayeler



ŞANSSIZ KÖYLÜNÜN ŞANSI
Köylünün birinin hiç şansı yokmuş Doğuştan şanssızmış İşleri ters gidermiş Günlerce uğraşmış, tarlasını kazmış, tohum atmış Sonbahar yağmurları başlamış ama çevredeki tarlalara yağmur yağmasına karşın, şanssız köylünün tarlasına bir damla yağmur düşmemiş Köylü çaresiz dereden taşıma suyla tarlasını sulamış
Mart ayında hava ısınmış, güneş çıkmış, tarlalarda ekinler boy atmaya, sebzeler olgunlaşmaya, ağaçlar çiçek açmaya başlamış Bu yalancı bahar uzun sürmemiş, aniden yağan dolu tarlaları alt üst etmiş Tahmin ettiğiniz gibi, şanssız köylünün tarlasına dolu yağmamış, o da bol ürünü, şu yokluk zamanında iyi bir fiyata satarak zengin olmuş
Şansım yok diye dövünme, şanslıyım diye sevinme Devran döner ve öyle bir gün gelir ki, şansım yok diyen sevinir, şanslı dövünür

-----------------------------------------------------------

DOMUZUN AŞKI
Genç bir erkek domuz, genç bir dişi domuza âşık olmuş Ona aşkını anlatmış ve aşkına karşılık bulmuş Bir gün genç domuz, bir kutu çamur hediye götürerek dişi domuzu babasından istemeye gitmiş Dişi domuzun babası bir kutu çamuru az bulmuş ve içinde çamur banyosu yapabileceği kadar geniş bir çamur havuzu istemiş
Genç domuz, babanın bu isteğini karşılayıp, dişi domuzla evlenmiş Dört ay sonra on tane yavrusu olan genç evliler, dededen izin alarak, yavrularıyla birlikte çamur havuzunda yuvarlanmışlar Bu çamur, onların derilerindeki parazitlerden kurtulmalarını sağlarmış Böylece sağlıklı ve zinde olmuşlar
Sanma ki anneler ve babalar gençlerin kötülüklerini isterler Onlar, şunu bunu istedi diye kızılmaz Böylece bazı şeylerin geri dönüşümü kolaylaşır

-----------------------------------------------------------

KURDUN TİLKİYE OYUNU HAZIRLADI SONUNU
Kurdun biri tilkinin mağarasını elinden almak için, yalancıktan kavga çıkarmış Bunun üzerine tilki kurdu dövünce, kurt ağlayarak aslanın huzuruna çıkıp olanları anlatmış ve tilkinin kendisini döverek, mağarasını sahiplendiğini söylemiş Kurda inanan aslan mağarayı tilkiden alarak kurda vermiş ve tilkiyi ormandan kovmuş
Tilki bunun altında kalır mı, ona boşuna kurnaz dememişler Ormanı terk edip giderken, kurdun aslanın tahtında gözü olduğunu etrafa yaymış Bunu duyan aslan kurdu yakalayıp öldürmüş, mağarayı tilkiye geri vermiş ve tilkiyi yardımcısı yapmış
Birine tuzak kurmak istiyorsan vazgeç, alelacele kazdığın derin olmayan çukura o basar, çıkar ama sen onun kazdığı derin çukura bastığında bir daha çıkamazsın

-----------------------------------------------------------

ODUNCUNUN İKİ KIZI
Oduncunun iki kızı varmış Kızlardan biri zengin ama gönlü fakirle, diğeri fakir ama gönlü zenginle evlenmek istermiş Sonunda bu kızlar muratlarına ermişler ve istedikleri gibi birer koca bulmuşlar
Zengin olan katı yürekli ve cimri, fakir olan yufka yürekli ve eli açıkmış Zenginle evlenen kızın kocası paraya acımış, karısına yıllarca elbise almamış, cebine beş kuruş koymamış Fakirle evlenen kızın kocası paraya acımamış, her sene bir elbise almış, cebine kuruşları koymuş
Zenginle evlendim diye sevinme, fakirle evlendim diye yerinme Bu iş kısmet işi, zengin olsun, fakir olsun, evleneceğin olmalı er kişi

-----------------------------------------------------------

KEDİLER VE FARELER
İki katlı villanın iyi kalpli ama uykucu bir kedisi varmış Villanın sahibi olan adam ve karısı sabah erkenden bürolarına gidince bütün gün yan gelip yatarmış
Bir gün buraya anne fare ile dört yavrusu gelmiş Salonun köşesine yuvalarını hazırlayıp, mutfaktan yiyecek aşırmaya başlamışlar
Günler geçip gittikçe fareler burasını çok sevmişler ama kediye bir türlü ısınamamışlar Kendilerine nazik davranan, yiyeceklerin yerini gösteren kediyi sonunda kovmuşlar Villa sahibi, bakmış kedi gitmiş, yerine Canavar adında bir kedi satın almış Canavar, bırak farelerin mutfağa gitmesine, burunlarını yuvadan çıkarmasına izin vermemiş
Yavrularıyla birlikte aç kalan anne fare bir fırsatını bulup villadan kaçmış ve iyi kalpli ama uykucu kediyi ormandaki bir kulübede bulmuş Ona durumu anlatmış, af dilemiş ama kedi kesinlikle geri dönmemiş Daha sonra yavrularını yanına alan anne fare, gözyaşları içinde, villadan ayrılmış İyi kalpli ama uykucu kediyi ne kadar sevdiğini hep yavrularına anlatmış

-----------------------------------------------------------

BAL ARISI VIZ VIZ
Bal arısı vız vız uçarken, bir evin duvarına çarpıp, yere düşmüş Bir süre baygın kaldıktan sonra kendine gelmiş Sağ tarafında büyük bir acı hissetmiş Kanadı yerinde yokmuş Anlamış ki kopmuş Kanadını arayıp bulmuş ama yerine takamamış Bu duruma çok üzülmüş Kopan sağ kanadını sol kanadının altına kıstırmış Ormana doğru yürümüş Onu bu halde gören birkaç arı yanına gelmiş Vız vız, kanadım, demiş; arılar, kanatçı baba, demişler Kanatçı baba, karşı dağda yaşar Dağa git, onu bul, kanadını yerine takar
Vız vız dağa çıkmış, kanatçı babayı bulmuş Bal arısı kanatçı baba, vız vızın kanadını yerine takmış Vız vız çok sevinmiş, kanatçı babayı öpmüş Sevincinden yerinde duramamış, havalara uçmuş

SON

--------------------------------------------------------------------
--------------------------------------------------------------------

KRAL VE İKİ EJDERHA
Vaktiyle çok yüksek surları olan ve bir kral tarafından yönetilen bir şehir devleti varmış Halk huzur içinde yaşıyormuş Günlerden bir gün ormandan gelen iki ejderha şehrin giriş kapısının sağ ve sol yanına oturmuşlar Kendilerine her gün birer insanın kurban olarak verilmesini yoksa şehri yıkacaklarını söylemişler Kral, baş vezirin itirazına karşın, ejderhaların isteğini kabul etmiş ve her gün iki insanı ejderhalara vermiş Sonradan ejderhalar isteklerini giderek arttırarak beşer insana kadar çıkarmışlar Şehir halkı giderek azalmaya başlamış
Gece baskınıyla ejderhaları yok edelim, diyerek ilk günden beri kralın başını ağrıtan baş vezir şehirden kaçarak kurtulmuş Şehirde son kalan insan olan kral ise, ejderhalara yem olmuş
Sen kral bile olsan önerilere kulak as Önerilere kulak asmazsan, öneriyi yapan kaçar gider, sen ise, kaçamaz yakalanırsın

-----------------------------------------------------------

SİMİTÇİ MAYMUN VE YABAN DOMUZU AİLESİ
Bir maymun varmış Ormanda simit satarmış İyi kalpliymiş ama fakirmiş Bir gün bu maymuna kaldırımda yürürken, yolda aşırı hızla giden ve virajı alamayan genç yaban domuzunun kullandığı motosiklet çarpmış
Çarpmanın şiddetiyle maymunun kafası bir binanın duvarına çarpmış Çok kan kaybeden maymunu hastaneye kaldırmışlar ve ameliyata almışlar İki ay komada kalan maymun nihayet kendine gelmiş Bir ay kadar daha hastanede yatan ve hastane koridorlarında gezmeye başlayan maymun mahkemeye çağrılıp sanık sandalyesine oturtulunca ne yapacağını bilememiş Motorda hasar bıraktı diye, genç yaban domuzu ve ailesi tarafından mahkemeye verilmiş
Mahkemede, yaban domuzu ailesinin avukatı, maymunu suçlamış Maymun, yarası iyileşmediği ve beyninde hasar olması sebebiyle konuşma zorluğu çektiği için, kendini savunamamış
Hâkim, maymunu suçlu bulmuş Bunun üzerine maymun, yaban domuzu ailesine, avukata ve hâkime yalvarmış, ağlamış, gözyaşı dökmüş Sonunda maymunun haline acıyan yaban domuzu ailesi, şikâyetini geri almış ve hâkim de, maymunu serbest bırakmış

-----------------------------------------------------------

CESUR TAVŞAN
Kral aslan sarayda yapılacak toplantıya bazı hayvanların liderlerini çağırmış Bunlar kaplanların, tavşanların, kurtların, geyiklerin, ayıların ve domuzların liderleriymiş Kral aslan toplantının yapılacağı gün nezle olduğu için toplantıya katılamamış ama bir genelge yayınlamış Bu genelgede katılımcıların aralarından oy birliğiyle bir başkan seçmelerini ve bu başkanın kendisine vekalet etmesini istemiş Vekilin alacağı kararlar benim kararım sayılır, demiş
Seçimde tavşanların lideri cesur tavşan oyların büyük çoğunluğunu alarak başkan seçilmiş Bu tavşan geceyarısı ormanın derinliklerinde yalnız gezecek kadar korkusuzmuş Onun cesaretine saygı duyan panterler, leoparlar karanlıkta cesur tavşanı görünce saklanıp geçip gitmesini beklerlermiş Cesur tavşanın ilk işi toplantıya katılanlarla birlikte giderek tahtı ele geçirmek olmuş Kral aslan bağlanarak zindana atılmış Cesur tavşan kral olmuş ve uzun yıllar boyunca ordusuyla birlikte diğer ormanlara saldırmış, pek çok can almış
Kral olmadan önce savaşa karşı olan cesur tavşanın bu derece başkalaşması, değişime uğraması, can alması, cesurken zalim olması yaşanmamış değildir Prens kral olur, şehzade padişah olur, değişir Hele hele çobanın hükümdar olup da diğer ülkelere saldırması, taş üstünde taş, gövde üstünde baş bırakmaması açıklanamaz bir faciadır

-----------------------------------------------------------

KUKLACI
Köy, kasaba, şehir demeden gezip dolaşan ve kukla oynatarak insanları eğlendiren bir kuklacı varmış Kuklacı oyun bittiğinde şapkasını uzatır, seyircilerden para toplarmış ama para veren az olurmuş Kukla oynatırken devleşen kuklacının neşeli hali, oyun bitince üzgün bir hal alır, başı önde seyir meydanından ayrılırmış Az önce onu alkışlayanlar, acıyarak bakarmış
Bir gün bu kuklacı bir kasabada kukla oynatırken, açlıktan başı dönmüş, gözleri kararmış, düşüp kafasını taşa çarpmış ve oracıkta ölmüş Olanları oyunun bir parçası sanan seyirciler, kuklacıyı çılgınca alkışlamışlar Seyretmeye beş yüz kişinin geldiği kuklacının cenazesinde beş kişi varmış
Yol kenarlarında kukla oynatan, gitar çalan, şarkı söyleyen sokak sanatçıları görürseniz boş geçmeyin, onlara para verin Sanat parayla satın alınmaz ama aç karnına da sanat yapılmaz, bunu unutmayın

-----------------------------------------------------------

KURBAĞALAR
Eski zamanlarda bir dere kenarında yüzlerce kurbağa yaşıyormuş Bu kurbağalar neşeliymiş, güler yüzlüymüş Savaş nedir bilmez, barış içinde yaşarlarmış Bir gün bu dere kenarına hayalperest bir kurbağa gelmiş Nana adındaki bu kurbağa devamlı olarak hayal görürmüş ve gördüğü hayalleri gerçekmiş gibi anlatırmış Nana kısa zamanda kendine pek çok yandaş bulmuş Yandaşlarıyla birlikte ayaklanmış ve kendine inanmayanlara karşı savaşıp, onları yenmiş Böylelikle onlarca kurbağanın canı pahasına hükümdarlığını ilan etmiş Nana tahta oturur oturmaz kurbağalara neşelenmeyi, güler yüzlü olmayı yasaklamış Onların üstünde baskı kurmuş, yediklerine, içtiklerine karışır olmuş
Maşumu adındaki genç bir kurbağa Nana'nın fikirlerini anlamsız bulmuş Kurbağaların en üstün canlı varlıklar olduğu düşüncesi üstüne yaşam felsefesini kurmuş Kısa zamanda kendine pek çok yoldaş bulmuş
Günlerden bir gün Maşumu'nun yoldaşları Nana'nın yandaşlarıyla savaşmışlar ve onları yenmişler Sonraki yıllarda kurbağalar, özgür düşünce sistemini kurmuşlar, her çeşit konuda fikir ileri sürüp, yorum yapmışlar Yokmuş öyle, böyle düşün, şöyle düşünme Kim kimin özgür düşünme yeteneğine pranga vurabilir? Kim kimin yaşantısına karışabilir? Böylelikle kurbağalar mutlu bir şekilde yaşantılarını sürdürmüşler

SON

Yazan: Serdar Yıldırım

Alıntı Yaparak Cevapla
 
Üye olmanıza kesinlikle gerek yok !

Konuya yorum yazmak için sadece buraya tıklayınız.

Bu sitede 1 günde 10.000 kişiye sesinizi duyurma fırsatınız var.

IP adresleri kayıt altında tutulmaktadır. Aşağılama, hakaret, küfür vb. kötü içerikli mesaj yazan şahıslar IP adreslerinden tespit edilerek haklarında suç duyurusunda bulunulabilir.

« Önceki Konu   |   Sonraki Konu »


forumsinsi.com
Powered by vBulletin®
Copyright ©2000 - 2025, Jelsoft Enterprises Ltd.
ForumSinsi.com hakkında yapılacak tüm şikayetlerde ilgili adresimizle iletişime geçilmesi halinde kanunlar ve yönetmelikler çerçevesinde en geç 1 (Bir) Hafta içerisinde gereken işlemler yapılacaktır. İletişime geçmek için buraya tıklayınız.