Tolstoy [Hz. Muhammed] |
|
|
#1 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Tolstoy [Hz. Muhammed]'Muhammed her zaman Evangelizm'in (Hıristiyanların) üstüne çıkıyor O, insanı Allah saymıyor ve kendini de Allah ile birtutmuyor Müslümanların Allah'tan başka ilâhı yoktur veMuhammed onun peygamberidir Burada hiçbirmuamma ve sır yoktur 'Lev Nikolayeviç TOLSTOY 1 BÖLÜMHZ MUHAMMED(L N Tolstoy, 1908 yılında, "Abdullah El-Sühreverdi"ninHindistan'da basılmış "Hz Muhammed'in Hadisleri" kitabınıokumuştur Okuduğu hadislerden bir kitapçık derlemiş, bunu Rusya'nın"Posrednik" adlı yayınevinde bastırmıştır Kitap, 1908 yılınınekim ayında "Muhammed'in Kur'an'a Girmemiş Hadisleri" isminde okuyucuya sunulmuştur 1 Bölüm Tolstoy'un derlediğibu hadis kitapçığından oluşmaktadır Kitapçığın ismi metodolojikolarak yanlış olduğu için daha sonra Hz Muhammed olarak değiştirilmiştir"Kalbimizde Allah'ın nuru vardır, onun adı da vicdandır "Tolstoy Evrensel Tavsiye Tolstoy'un İslâm Peygamberi Hz Muhammed'e açık hayranlığınıönceki bölümlerde dile getirmiştik Ona bu hayranlığı Hz![]() Muhammed'in hadislerini okuması kazandırmış ve bunun üzerine Hindistanlı İslâm düşünürü Sühreverdi'nin hazırladığı hadis kitabını incelemiştir Okurken not alıp, Hz Muhammed'den mahrumolan Rus halkına ve kendisini hemen her konuda örnek alan diğer okuyucu kitlesi ile dost ve arkadaşlarına da Hz Muhammed'itanıtmak ve sevdirmek istemiş olmalı ki, "evrensel tavsiye ve uyarılarla" dolu bu hadis kitapçığını veya risalesini hazırlamıştır ![]() Hz Muhammed'in sevgiye ait sözleri ve davranışları,hoşgörü, ahlâk, adalet, doğruluk ve daha birçok evrensel değerin yine Tolstoy'un ifadesiyle "aklı başında" bir insanı celp ve cezp etmemesi zaten düşünülemezdi O da bu inceliği yakalamış,cihanın görüp göreceği en zeki ve duru vicdanlı insanlardan biri olarak, bu teşhis ve tespiti yapmış ve insanlarla paylaşacağını umut etmişti şüphesiz İşte, dâhi yazarın budileği de bugün elinizde onun seçtiği bir demet hadisle ve bu kitapçıkla gerçekleşmiş oldu ![]() "Allah'ım Sana Olan Sevgimi Bana Bağışla" "Hurma ağacının altında uyumuş olan Hz Muhammeduyanınca, elinde bir kılıçla habersizce başucunda dikildi ve; "Ey Muhammed, seni benden kim kurtaracak?" dedi ![]() Hz Muhammed:"Allah!" diye cevap verdi Dü'sûr'un kılıcı yere düştü![]() Onu Rasülullah aldı ve; "Asıl şimdi seni benden kim kurtaracak?" dedi ![]() Dü'sûr, "Hiç kimse!" dedi Rasülullah onu serbest bıraktıve "Kalk işine git" dedi ![]() Dü'sûr giderken, "Sen benden daha hayırlısın" dedi Resul-i Ekrem: "Ben buna senden daha hak sahibiyim" dedi Dü'sûr:"Ben de Allah'tan başka ilâh olmadığına ve senin Allah'ın Resulü olduğuna şahadet ediyorum" diyerek Müslüman oldu Hz Muhammed'in de en sadık arkadaşlarındanbiri oldu "(l)![]() * * * "Allah'ım! Sana olan sevgimi, bana bağışla Sevdiklerininsevgisini de kalbime koy Öyle yap ki, ben senin layık bildiğin, sevdiğin işlerin uygulayıcısı olayım Öyle yap ki,senin sevgini benim için, bana, aileme ve servetime olan sevgimden üstün eyle ""Allah'ım! Senden sevgini ve seni sevenlerin sevgisini ve senin sevgine beni ulaştıracak ameli istiyorum Allah'ım!Senin sevgini nefsimden, ailemden, malımdan, soğuk sudan daha sevgili kıl "(2)![]() * * * "Hakikat insanlar için ne kadar acı olsa da, hakikati söyleyin!"( 3) ![]() * * * "Din kardeşin zalim de mazlum da olsa ona yardım et "Bir adam: "Ya Rasülallah! Kardeşim mazlumsa ona yardım edeyim ![]() Ama zalimse nasıl yardım edeyim, söyler misiniz?" dedi ![]() Resul-i Ekrem: "Onu zulümden alıkoyar, zulmüne engel olursun Şüphesizki bu ona yardım etmektir" buyurdu (4)![]() * * * "Kim bir hayır işlerse, ona onun on misli vardır veya daha da artırırım Kim bir kötülük işlerse, ona da onun mislivardır Ya da tamamen affederim Kim bana bir karış yaklaşırsa,ben ona bir arşın yaklaşırım; kim bana bir arşın yaklaşırsa, ben ona bir kulaç yaklaşırım Kim bana yürüyerek gelirse,ben ona koşarak varırım Kim bana hiçbir şeyi ortakkoşmamak şartıyla dünya dolusu günahla gelirse, ben kendisini o kadar mağfiretle karşılarım " (5)![]() * * * "Allah'ım, beni miskin (fakir) olarak yaşat, miskin olarak ruhumu kabzet, kıyamet günü de miskinler zümresiyle birlikte haşret "Hz Ayşe ileri atılarak sordu:"Niçin ey Allah'ın Resulü?" "Çünkü dedi, onlar cennete, zenginlerden kırk bahar önce girecekler ![]() Ey Ayşe! Fakirleri sev ve onları (rivayet meclisine) yaklaştır, ta ki kıyamet günü Allah da sana yaklaşsın ""Allah'ım! Beni fakirlerle yaşat, fakirlerle öldür ve fakirlerle birlikte haşreyle "(6)![]() * * * "Allah Teâlâ'nın en hoşuna giden şey, insanın, kendi çalışmasıyla elde ettiği azıcık kazancından, gücü yetmeyenlere yardım etmesidir "(7)![]() * * * "Hiçbir kimse öfkesini yutmaktan daha güzel bir içki içmemiştir "(8) ![]() * * * "Sizden biriniz, kendisi için arzu edip istediği şeyi, din kardeşi için de arzu edip istemedikçe, gerçek anlamda iman etmiş olmaz "(9)![]() * * * "Cehennem, nefse hoş gelen şeylerle kuşatılmış; cennet ise, nefsin istemediği şeylerle çepeçevre sarılmışhr "(10)![]() * * * Allah Teâlâ buyurmuştur ki: "Ey insan! Yalnız benim kanunlarıma uysan, bana uyar ve benzersin Diyorsun ki, "Buböyle olmuş, şöyle olacak ![]() ![]() "(11)![]() Yani insan, hayatın ve tabiatın kanunlarına uygun hareket etse, Allah Teâlâ'nın iradesine de uygun hareket etmiş olur ve istediklerini elde eder " (Abdullah El-Suhreverdi)* * * "Çok fazla yiyip içerek kendi kalbinize yüklenmeyin "(12) ![]() * * * "Allah arzı yarattığı zaman, arz sallanmaya (tıpkı bir hurma ağacı gibi sağa sola) yalpalar yapmaya başladı, bunun üzerine dağlarla onu sabitleştirdi ve böylece arz istikrarını bvıldu Melekler dağların şiddetine hayrette kaldılar![]() "Ey Rabbimiz, dediler, dağlardan daha şiddetli bir mahlûk yarattın mı?" "Evet, buyurdu Demiri yarattım ""Demirden daha şiddetli bir şey yarattın mı?" dediler ![]() Hak Teâlâ: "Evet! Dedi Ateşi yarattım ""Ateşten daha ağır bir şey yarattın mı?" diye yine sordular ![]() Hak Teâlâ: "Evet, dedi, suyu yarattım!" "Sudan daha şiddetli bir şey yarattın mı?" dediler ![]() Hak Teâlâ tekrar cevap verdi: "Evet, rüzgârı yarattım ""Rüzgârdan daha şiddetli bir şey yarattın mı?" diye yine sordular ![]() Hak Teâlâ: "Evet insanoğlunu yarattım" dedi ve devam etti: "Eğer o, sağ eliyle sadaka verir, sol eli görmeyecek kadar gizlerse (daha şiddetlidir) "(13)![]() * * * Allah Teâlâ buyurur: "Ben, gizli bir hazine idim Bilinmekistedim ve insanı yarattım "(14)![]() * * * "Kimseyi kırma Biri seni kırar ve ayıplarını, kötülükleriniaçığa vurursa, sen de onun kötülüklerini açıklayıp yayma "(15) * * * "Allah Teâlâ bazı şeyleri farz kıldı, onları ihmal etmeyin ![]() Bazı günahlara yaklaşılmaması için sınırlar koydu, o sınırları aşmayın Bazı şeyleri haram kıldı, o haramları çiğnemeyin![]() Bazı şeyleri de unuttuğu için değil size olan merhameti sebebiyle dile getirmedi, onları da araştırıp kurcalamayın "(16)![]() * * * "Kim Allah'ın yarattıklarına karşı merhametli olursa, Allah da ona merhametli olur İnsanların iyilik ve kötülüklerinebakmayarak onlara iyilik et Başkalarına iyilik yap ki kötülüklerineengel olasın" (17) ![]() * * * "Hz Muhammed'den sordular ki:"Dinin esası ne üzerine kurulmuştur?" O da şöyle cevap verdi: "Kendiniz için istediğinizi başkaları için de isteyin; kendiniz için istemediklerinizi başkaları için de istemeyin " (18)![]() * * * "Bir Müslüman'ın samimiyetinin ölçüsü, onun gücünün yetmediği şeylerde çaresiz kalmasıdır " (19)* * * "Allah Teâlâ, her iki tarafına duvarlar yapılmış birtakım yollar yapmış, duvarların üzerlerinde perdeler asılmış, açık kapılar kurulmuş, bir yol yapmıştır Bu yolun başlangıcındadurmuş bir bekçi, kapılara doğru gidenlere şöyle diyor: "Doğruca gidin ve hiçbir tarafa sapmayın " Sonra yukarıdaduran bekçi: "Şu kapıdan içeri girmeyin, yoksa içine düşersiniz "Bu yol, hayat yoludur Açık kapılar Allah Teâlâ tarafınıntehlikeli görülmüş amellerdir Kapıları kapatan perdeler Allah'ınkoyduğu sınırlardır Birinci bekçi Allah'ın kelâmıdır![]() İkinci bekçi ise, her insanın kalbindeki Allah korkusudur "(Ç n : Tolstoy'un derlemesine koyduğu bu hadiste tercümeve nakil hatası ile ilaveler var Hadisin kaynağından yaptığımıztercümesi şöyledir )Bir adam; "Sırat-ı müstakim (doğru yol) nedir?" diye sordu Hz Peygamber ona şu cevabı verdi:"Hz Muhammed, bizi sırat-ı müstakimin bir başında bıraktı![]() Bunun öbür ucu ise cennete ulaşmaktır Bu ana yolunsağında ve solunda başka tali yollar da var Bunlardan herbirinin başında bir kısım insanlar durmuş oradan geçenleri kendilerine çağırıyorlar Kim bu dış yollardan birine saparsa,yol onu ateşe götürecektir Kim de sırat-ı müstakime (dosdoğruyola) giderse, o da cennete ulaşacaktır " İbnu Mes'udbu açıklamayı yaptıktan sonra şu âyeti okudu: "İşte bu benim sırat-ı müstakimimdir, buna uyun Başkayollara sapmayın, sonra onlar sizi Allah'ın yolundan ayırırlar ![]() ![]() "(20) ![]() * * * "Her Müslüman'ın sadaka vermesi gerekir" buyurdu ![]() Kendisine: "Ya bulamayan olursa?" diye soruldu ![]() "Eliyle çalışır, hem şahsı için harcar, hem de sadaka verir" cevabını verdi ![]() "Ya çalışacak gücü yoksa?" diye soruldu ![]() "Bu durumda, sıkışmış bir ihtiyaç sahibine yardım eder" dedi ![]() "Buna da gücü yetmezse?" dendi ![]() "İyiliği veya hayrı emreder" dedi ![]() "Bunu da yapmazsa?" diye tekrar sorulunca: "Kendini başkasına kötülük yapmaktan alıkoyar Zirabu da bir sadakadır" buyurdu (21) ![]() * * * "Şehvetle bakmak zinadır Erkek olan meclise bir kadınınkendini göstermek için süslenip gitmesi ve ihtirasla bakması da zinadır "(22)![]() * * * --- Sonraki mesaj --- Vâbisa İbni Ma'bed diyor ki, Resul-i Erkem'in huzuruna varmıştım Bana:"İyiliğin ne olduğunu sormaya mı geldin?" dedi ![]() "Evet" dedim O zaman şunları söyledi:"Kalbine danış ""İyilik, kalbin uygun gördüğü ve yapılmasını onayladığı şeydir Günah ise içini tırmalayan ve başkaları sana yap diyenice nice fetvalar verse bile içinde şüphe ve tereddüt uyandıran şeydir "(23)![]() * * * "Siz, kendi dininize sahip çıkmadıkça Allah'ın saltanatına varis olamayacaksınız ve birbirinizi sevmedikçe isteğinize kavuşamayacaksınız " (24)![]() * * * "Mülayimlik ve itaat, imanın alâmetleri; boşboğazlık ve cerbezeli konuşmalar ikiyüzlülüğün alâmetleridir " (25)* * * "Zalimlerle birlikte olmaktansa, kendi başına, yalnız kalmak daha iyidir Kendi kendine olmaktansa hayırlı insanlarlabirlikte olmak daha iyidir İlim öğrenmek isteyene ilim öğretmeksusmaktan iyidir Boş konuşmaktansa susmak iyidir " (26)![]() * * * "Öfkesini açığa vurmaktan çekinip, onu boğanları Allah daima mükâfatlandırır " (27)![]() * * * "Herkesin ameli, onun davranışlarındaki niyetine göre değerlendirilir (Ameller niyetlere göredir)" (28)![]() * * * "Allah Teâlâ, kendi kazancıyla yaşayanları, kendisine dost yapar "(29)![]() * * * "Gerçek üzere olan o kimsedir ki, kötülüğe karşı sabırlıdır ve kırılmayı unutur " (30)![]() * * * "Gerçek tevazu, bütün iyiliklerin başıdır " (31)![]() * * * "Tevazu ve anlayış olmadan iman olmaz " (32)![]() * * * "İyilikleri paylaşma konusunda ısrarlı olun " (33)![]() * * * "Ben ışığa doğru koştum, ışıkta da yaşıyorum " (34)![]() * * * "En hayırlınız odur ki, iyilik bulunca Allah'a şükreder, kötülüğe maruz kalınca sabreder O daima Allah tarafındanmükâfatlandırılır " (35)![]() * * * "Doğru yolu bulmuş insanlar, tartışmaya girmeselerdi bu yoldan sapmazlardı " (36)![]() * * * "Allah'ın en büyük düşmanları, mü'min oldukları halde haksız yere zulmedip cana kıyanlardır " (37)![]() * * * "Kabir, ahiret menzillerinin ilkidir "(38)* * * "En mukaddes savaş, insanın (nefsine) kendine galip gelmesidir " (39)![]() * * * "Bir saat çalışmak, bir yıl keyif çekmekten iyidir " (40)![]() * * * "İbadet, dua eden mü'minin ruhunun yükselmesi ile Allah'a kavuşmasıdır " (41)![]() * * * "Ölüm bir köprüdür, dostu dosta kavuşturur " (42)![]() * * * "Fakirliğim, benim övünç kaynağımdır " (43)![]() * * * "Mü'min, Allah'a sadık olarak, onun hükmüne ve rahmetine razı, ümitle yaşar " (44)![]() * * * "Gözlerin zinası bakmaktır, dilin zinası konuşmaktır ![]() Nefis de temenni eder ve iştah duyar Uzuvlar da bunu doğrularveya yalanlar "(45)![]() * * * "Allah Teâlâ'nın en sevmediği şey, erkek veya kadınların ibadetlerinde gösteriş yapmasıdır " (46)![]() * * * "Allah Teâlâ, kendi kazancıyla geçinenlere merhamet eder, dilenerek geçinenlere değil " (47)![]() * * * "Kim daha çok sıkıntı içindeyse, onun mükâfata da bir o kadar büyük olur Kim daha fazla belâlara maruz kalmışsaonun mükâfatı daha fazladır Gerçekten Allah Teâlâ, kimidaha çok severse onu daha fazla belâlara uğratır " (48)![]() * * * Hz Muhammed namazını kılınca arkasından âdeti olarakşöyle dua ederdi: "Allah'ım! Sana imanımın sağlamlığı için dua ediyorum ![]() Doğru yolla gideceğime hazır olduğum için dua ediyorum ![]() Senin merhametine ve yardımına güvenerek sana secde ediyorum ![]() Sana dua ediyorum ki, beni hatalarımdan temizleyip, temiz bir kalp, doğruyu konuşan bir dil verdin Sanadua ediyorum ki, bana iyilik yapmayı tavsiye edip kötülükten ve hatalardan koruyorsun Senden gizli ve açık yaptığımgünahlarımı bağışlamanı istiyorum " (49)![]() * * * Biliyor musunuz ki, bizim dinimizin aslını bozup onu düşüren nedir? "Tefsirci ve tahlilcilerin yanlışları; riyakâr nakilcilerin yozlaştırıp tartışmaları ve yoldan sapmış hükümdarların buyruklarıdır "(50)![]() * * * "Kadın erkeğin ikinci parçasıdır "(51)![]() * * * "İlim, unutulursa kaybolur, liyakatsizlerin elinde yok olur Gerçek âlim odur ki, bilgisini hayata tatbik eder " (52)![]() "Allah Teâlâ ilmi insanların hafızalarından silip unutturmak suretiyle değil, fakat âlimleri öldürüp ortadan kaldırmak suretiyle alır Neticede ortada hiçbir âlim bırakmaz İnsanlarbir kısım cahilleri kendilerine lider edinirler Onlarabirtakım meseleler sorulur; onlar da bilmedikleri halde fetva verirler Neticede hem kendileri sapıklığa düşer, hem de insanlarısaptırırlar " (53)![]() "Fazla geçmez bir zaman gelir ki, kendi dininizin adından başka bir şey kalmayacak Kur'an'dan, onun görüntüsündenbaşka bir şey kalmayacak O zaman camilerde artıkilim ve din öğrenilmeyecek, Allah'a kulluk yapılmayacaktır ![]() Din adamları, ilim adamları, insanların en kötüsüne dönecek, münakaşa ve münazaralar onlardan çıkacak ve insanlar dinden çıkıp geri dönecekler " (54)![]() * * * "İlim öğrenmek her Müslüman'a farzdır İlmi, ehil olmayanaöğretmek, domuzların boyunlarına cevher, inci ve altın takmaya benzer " (55)![]() * * * "İlim üç şekilde olur: Bunlardan biri, şüphesiz gerçektir, onun ardınca git Diğeri yoldan çıkarır, ondan sakın Üçüncüsüise, bilinmeyen konulardadır, bunun da cevabını Allah'ın indinde ara " (56)![]() * * * "Mü'minler ölmezler Onlar yalnız fani dünyadan ebediâleme göçerler " (57)![]() * * * "Gerçek mü'min, iyi günleri için Allah'a şükreder, başına bir belâ geldiği zaman da Allah'a sığınır " (58)![]() * * * "Allah'a tevekkül et (güven), ancak deveni sağlam kazığa bağlamayı da ihmal etme " (59)![]() * * * "Dünya ve dünyanın bütün nimetleri değerlidir Ancak onunnimetleri içinde en değerlisi, Saliha (iyi) kadınlardır " (60)![]() * * * "Biliyorum ki, 'Allah'tan başka her şey fanidir ' Sözünü'Lebid'den başka kimse söylememiştir " (61)![]() * * * "Doğruluğa sığının, yalandan kaçının!" (62) ![]() * * * "Gerçek mü'mine, kimseyi rezil etmek, yaramaz işler yapmak, bir kazanç sağlamayan sözler söylemek yakışmaz " (63)![]() * * * "İnsanların kusurlarını, özellikle böyle kusurlar kendinde varsa, onların yüzüne vurmaktan sakın!" (64) ![]() * * * "Daha fazla susup, ruhun hayra (iyiliğe) yönelmesine kavuşmaktan daha güzel bir şey yoktur " (65)![]() * * * "Konuşunca doğru söyleyin; söz verince yerine getirin; borçlarınızı ödeyin; kendi fikir ve işlerinizde sapıklığa düşmeyin; ellerinizi israftan ve kötü şeylerden koruyun " (66)![]() * * * "Allah Teâlâ, halim selim, saygılı ve mütevazı olmayı emrediyor ki, kimse başkasına zulmetmesin " (67)![]() * * * "O kimse ki, bizi zulmetmeye çağırır, o bizden değildir ![]() Kendi halkını cehalette, yalan içinde bırakanlar da bizden değildir Kendi halkını zorluğa ve sıkıntıya maruz bırakanlarda bizden değildir " (68)![]() * * * "Muhabbet, insanı sevdiğine karşı sağır ve dilsiz yapar " (69)![]() * * * "Kendisi için istediğini, mü'min kardeşi için de istemeyen gerçek mü'min değildir "(70)![]() * * * "Müslüman, diğer Müslümanların elinden ve dilinden zarar görmediği kimsedir Mü'min de, halkın, can ve mallarınıkendisine karşı emniyette bildikleri kimsedir "(71)![]() * * * "Diliyle insanları kıranları, ibadetleri temizlemez "(72)![]() * * * "Namaz kılıp oruç tutmaktan ve iyilik etmekten daha güzeli nedir bilir misiniz? Dargınları barıştırmak Çünkü kin, nefret ve düşmanlıkinsanı Allah'ın vereceği her mükâfattan mahrum eder "(73)![]() * * * "Allah Teâlâ, akıl ve zekâdan daha güzel, daha iyi bir şey yaratmamıştır İnsanlara verdiği serveti de onların hatırınaveriyor Allah'ı anlamak da zekâdan doğar "(74)![]() * * * "Allah Teâlâ, kendisi mülayimdir ve mülayim davranır ![]() O, mülayimlere verdiğinden, sert ve haşin kimselere vermez "(75) ![]() * * * "Güçlü, azametli (kuvvetli) insanlardır ki, insan liyakatini azaltmaz Aksine kendi gazabından çekinir "(76)![]() * * * "Gerçek zenginlik, mal çokluğu değil, gönül tokluğudur "(77) ![]() * * * Abdullah İbnu Mes'ûd şöyle dedi: "Rasülullah bir hasır üzerinde yatıp uyumuştu Uykudanuyandığında, hasır vücudunun yan tarafında iz bırakmıştı ![]() Biz: "Ya Rasülallah! Sizin için bir döşek edinsek, dedik Bununüzerine Resul-i Ekrem: "Benim dünya ile ilgim ne kadar ki? Ben bu dünyada bir ağacın altında gölgelenen, sonra da oradan kalkıp giden binitli bir yolcu gibiyim" buyurdular "(78)* * * "Kendinizden fazla zengin ve güzel insanları seyrederken, kendinizden aşağıda olanları da unutmayın " (79)![]() * * * "Sizden biri, mal ve yaratılışça kendisinden üstün olana bakınca, nazarını bir de kendisinden aşağıda olana çevirsin ![]() Böyle yapmak, Allah'ın üzerinizdeki nimetini küçük görmemeniz için gereklidir " (80)![]() * * * "Bir adam gelerek; "Ey Allah'ın Resulü! Ben seni seviyorum" dedi Rasülullah:"Ne söylediğine dikkat et!" diye cevap verdi Adam:"Vallahi ben seni seviyorum!" deyip, bunu üç kere tekrar etti ![]() Rasülullah, bunun üzerine adama: "Eğer beni seviyorsan, fakirlik için bir zırh hazırla Çünkü benisevene fakirlik, hedefine koşan selden daha süratli gelir " (81)* * * "İnsanın her bir eklemi için her Allah'ın günü bir sadaka vermesi gerekir: --- Sonraki mesaj --- İki kişinin arasını bulman, (haklarında adaletle hükmetmen) bir sadakadır ![]() Bir kimseye bineğine binerken yardımcı olman veya yükünü hayvanına yüklemesine yardım etmen bir sadakadır ![]() Güzel bir söz söylemek sadakadır ![]() Namaza giderken attığın her adıma bir sadaka sevabı vardır ![]() Gelip geçenleri rahatsız eden bir şeyi yoldan alıp atman bir sadakadır "(82)![]() * * * Allah Teâlâ şöyle buyurdu: "Her kim (ihlâs ile bana kulluk eden) bir dostuma düşmanlık ederse, ben de ona karşı savaş ilân ederim Kulum kendisine farz kıldığım şeylerden,bence daha sevimli herhangi bir şeyle bana yakınlık kazanamaz ![]() Kulum bana (farzlara ilâveten işlediği) nafile ibadetlerle durmadan yaklaşır, nihayet ben onu severim ![]() Kulumu sevince de (adeta) ben onun işiten kulağı, gören gözü, tutan eli ve yürüyen ayağı olurum Benden her ne isterse,onu mutlaka veririm; bana sığınırsa, onu korurum " (83)![]() * * * "Yerin sürtünme kuvvetiyle demiri temizlediği gibi, Allah Teâlâ'yı bilip iman etmek de insanın kalbini temizler " (84)* * * "Her bir maruf (iyilik) sadakadır " Başka bir rivayette:"Kardeşini güler yüzle karşılaman, kendi kovandan kardeşinin kabına su vermen de birer maruftur (iyiliktir) " Şeklindedir![]() (85) ![]() "(Bir keresinde) Rasülullah'a (ayrı düştüğü) çocuğuna duyduğu özlemden dolayı rastladığı her çocuğu kucaklayan, göğsüne bastırıp emziren bir kadının da aralarında bulunduğu bir esir grubunu getirdiler Resul-i Ekrem çevresindekilere(o kadını işaretle): "Bu kadının çocuğunu ateşe atacağına ihtimal verir misiniz?" diye sordu ![]() "Asla, atmaz!" dedik ![]() Bunun üzerine Hz Peygamber:"İşte Allah Teâlâ kullarına, bu kadının yavrusuna olan şefkatinden daha merhametlidir" buyurdu (86)![]() * * * "Herkes için yaratılan bir şeyi yalnız kendi hesabına kullanan kimse, suçlu ve kanun karşısında sorumludur " (87)![]() * * * "İşçinin hakkını alnının teri kurumadan (yorgunluğu geçmeden) veriniz "(88)![]() * * * "İnsanlara nezaketli ol, kabalık etme Onlarla iyi geçin,onlardan nefret etme Sana Yahudiler ve Hıristiyanlar rast gelipcennetin anahtarını sorsalar, onlara anlat ki, cennetin anahtarı, 'Allah'ın varlığına ve birliğine, şahadet etmektir' de " (89)![]() * * * "Kardeşine karşı göstereceğin tebessümün bir sadakadır ![]() İyiliği emredip kötülükten sakındırman sadakadır Yolunukaybeden kimseye yolu gösterivermen sadakadır; gözü sakat kimse için görüvermen sadakadır; yoldan taş, diken, kemik (gibi şeyleri) kaldırıp atman sadakadır; kovandan kardeşinin kovasına su boşaltman sadakadır "(90)![]() * * * "İnsanlara merhamet edin ki, Allah da size merhamet etsin!" (91) ![]() * * * "Bir insanı güzel bir sözle teselli etmek, başkasına hak ve adaleti sevdirmek, yazılı talimatlara, istemeyerek ve isteksizce riayet etmekten iyidir " (92)![]() * * * "Hükmünüzde olan alaycıyı/tahkirciyi affetmeniz, Allah karşısında fazla derecede değerlendirilir " (93)![]() * * * --- Sonraki mesaj --- 2 BÖLÜMMEKTUPLAR Hz Muhammed'in Öğretileri Rus yazarı L N Tolstoy, 1908 yılında, 'Abdullah El-Sühreverdi'ninHindistan'da yayımlanmış 'Hz Muhammed'inHadisleri' kitabını okumuştur Tolstoy, okuduğu hadislerdenbir kitapçık tertip etmiş, bunu Rusya'nın 'Posrednik' adlı yayınevinde (1908 Ekim) "Muhammed'in Kur'an'a Girmemiş Hadisleri" ismini koyarak bastırmıştır Tolstoy'un kendisibir dindar olarak çeşitli dinî konulan iyi biliyordu Onun İslâm'abakışı, özellikle 15 Mart 1909 yılında, Azeri kökenli General İbrahim Ağa ile evli olan Rus asıllı bayan Yelena Vekilova'ya yazdığı mektuptan da anlaşılıyordu ![]() Dönemin Rusya'sında, çocukların, kendi halkının (Azeri- Türk toplumu) huzuru için İslâm'ı kabul etmek istemeleri halinde; anne ve baba farklı dine mensup dahi olsa çocuklarının din değiştirmeleri konusunda baskı yapmazmış YelenaVekilova, bu yaklaşımdan hareketle durumu düşüncelerine değer verdiği çağdaşı Tolstoy'a bildirip çocuklarının kimliklerine hangi dinî yazdırmasının daha iyi olacağını, "bu konuda ne tavsiye edersiniz, acaba ben ne yapayım?" diyerek danışmıştır Tolstoy da bu çağrıya cevap vermekte gecikmemiştir![]() 'En son ve en büyük din olan İslâm ![]() ![]() 'Tolstoy Tolstoy'un Cevap Mektubu " ![]() ![]() Muhammediliğe, Provoslav (Rusya'da Hıristiyanlığın bir kolu) dininden daha fazla önem vermelerine gelince, ben bütün kalbimle buna katılıyorum Bunu söylemek ne kadartuhaf olsa da benim için Muhammedilik, Haça tapmaktan (Hıristiyanlıktan) mukayese edilemeyecek kadar yüksekte duruyor ![]() Eğer insan, seçme hakkına sahip olsaydı, aklı başında olan her Provoslav (Hıristiyan) ve her bir insan, şüphe ve tereddüt etmeden Muhammediliği; tek Allah'ı ve onun Peygamberini kabul ederdi ![]() Neden? Çünkü zor ve anlaşılmaz bir ilâhiyatçılık olan Toritsa(*) (Baba-Oğul ve Kutsal Ruh), sırlarla dolu Meryem Ana, Mukaddesler ve onların resimleri, tasvirleri ve zor ayinlerle dolu ![]() ![]() ![]() Başka türlü de olamazdı Yani Muhammediliğin, dinî öğretilerinaslının yerine geçen birçok batıl inançların, kilise inançlarına çevrildiği bir dönemde, kilise inancından yüksekte durmaması mümkün değildi Şuna dikkat edelim ki:Muhammedilik, Hıristiyanlıktan 600 yıl sonra ortaya çıkmıştır Dünyada her şey gelişiyor, mükemmelleşiyor Herbir insanın geliştiği gibi bütün insanlık da gelişip mükemmelleşiyor ![]() İnsan hayatının anlamı, esası, onların dinî anlayışları- (*) - Rusça bir kelime olan Troitsa, teslis yani üçleme demektir Hıristiyanlıktakiteslis inancı, Baba (Allah), Oğul (Hz İsa) ve KutsalRuh'tan (Meryem) oluşur ![]() dır Dinin mükemmelleşmesi ise, onun anlaşılmasını kolaylaştırmaktanve her türlü gizli kalan düşünceleri açıklamaktan ibarettir ![]() Dini değerlerin ve gerçeklerin perde arkası, karanlık yerlerinin açıklanıp aydınlatılması, en eski devirlerden beri insanlığın büyük düşünürleri tarafından yapılmış, hayata geçirilmiştir ![]() Onların, bütün büyük dinlerin esaslarını koydukları hesap edilmiştir Her şeyden önce bizce bilinen dinlerin, böyleyani dinin en yüksek değerleri, "Veda"nın (Hinduizm) kitaplarında, daha sonraları Hz Musa'nın, Buda'nın, Konfüçyüs'ün,Lao-Tse'nin, Hz İsa'nın ve Hz Muhammed'in öğretilerindeverilmiştir Yani dinlerin bütün kurucuları, dinî eskianlamından çıkarmış onları daha derin, daha kolay ve akla uygun hale getirenler de insanlar idiler Ancak yine de "insan"idiler ve bu yüzden de gerçeği, onu bütün aydınlığı, derinliği ve eskiden kalan herhangi bir yanlışlıktan temizlenmiş halde ifade edememişlerdir ![]() Düşünsek ki, bu insanlar yanlış yapmıyorlardı ve onun için onların kendilerinin çok aşağısındaki öğrencileri, gerçeği derinliğiyle kavrayarak, tabii ki süslemek amacıyla, herkese göre geçerli hale getirmek için birçok lüzumsuz ve özellikle de tuhaf şeyler ilave ederek çevirmişlerdir Bunun sonucunda dainsanların birçok gerçeği görmesi zorlaşmıştır Dinler ne kadarincelenirse, bir o kadar fazla ilâhiyatçının açıkladığı gerçeklerin böyle aslından uzaklaştırılıp değiştirilmesi ise gerçeklerin yüzünü örter, karartır ![]() Bu konularda en eski dinlerde her şeyden fazla tuhaflıklar ve her çeşit batıl inançlar, uydurmalar (hurafeler) vardır ki, bunlar da doğruyu saklıyor, perdeliyor Bu da, ağırlıklı olarak eski dinlerdenolan Budizm, Brahmanizm, Konfüçyüs dininde Taoizm gibi beşeri dinlerle Hıristiyanlık ve Musevilikte ve çok az da olsa en son ve en büyük din olan İslâm'da da vardır ![]() ![]() "(*)(*) - Tolstoy'un, 15 Mart 1909'da Yelana Vekilova'ya yazdığı mektup; "Literaturniy Azerbaydjan" Dergisi, No: 12,1978, sayfa 114 ![]() 'Kalbimizde Allah'ın nuru vardır, onun adı da vicdandır 'Tolstoy Lev Tolstoy'a Mektup Aradan altı yıl geçer Ancak ne İbrahim Ağa'nın babayüreği sakinleşir ne de Yelena Vekilova'nın ana kalbinin rahatsız çarpıntıları kesilir Onların intizarının esas sebebi,oğullarının hangi dine hizmet edeceğidir Allah, onlaraüçüncü evlâdı da vermiştir Kızları Reyhan da artık on üç yaşındadır![]() "Nereye gidip kimden akıllı bir maslahat almalı?" diye düşünmektedirler Resmî devlet daireleri ve din adamları,içinden çıkılmaz bir duruma düşen aile meselesine bu yönde bir yardım edememektedir ![]() General İbrahim Ağa'nın Petersburg Teknoloji Enstitüsü'nde tahsil yapan büyük oğlu Boris (Faris)'i ve Moskova'daki Alekseyev Askeri Okulu'nda subay olan kardeşi Qlebi (Galip)'i de düşündüren ciddi bir durum söz konusudur: "Biz kimiz, hangi millete mensubuz? " şeklindeki inanç sorgulaması ![]() ![]() ![]() Bu açıklanamaz sorgulamalar karşısında iki kardeş sık sık anne ve babaya müracaat edip sorunlarına çare arıyorlardır ![]() Evlâtlardan Fâris (Boris) Vekilov bakın bu durumu nasıl anlatıyor; "Benim yaşım 19 olmuştu Ders meşguliyetleri ile beraberMuhammed'in dinine geçme fikri de beni bırakmıyordu ![]() 1904 - 1905 yıllarındaki şartlar bu niyetimin hayata geçmesine yardım etmeliydi Kötü niyetli Rus - Japon savaşı, halkkitleleri arasındaki inkılâbı ruh haliyle Çar hükümetini bazı liberal kararlar almaya mecbur etmişti ![]() 1904 yılında "Din özgürlüğü hakkında manifesto (karar)" yayınlandı Herhangi bir sebepten dolayı ana baba dinindendönmüş olanlara tekrar o dine dönmeye izin verilmişti, insana öyle geliyordu ki, uygun dilekçe vermek yeterliydi ki konu hallolsun Tecrübeli insanlar, olan ebeveynimPetersburg'a gelişimin ilk yılında Pravoslav (Hıristiyan) dininin savunucularının aracısız yakınlığında bu meseleyi kaldırmaya maslahat görmediler Annemin Lev Tolstoy'a yazdığımektupta da dikkatli davranması düşüncesi hakimdi Hoşolmayan olaylardan yakayı kurtarmak için niyetimin hayata geçirilmesini bir o kadar geciktirdik Babam (İbrahim AğaVekilov) ve annem Yelena Vekilova şu karara varmışlar ki, anlayışlı yazar Lev Tolstoy'dan başka hiç kimse bu ciddi aile meselesine akıllı bir cevap veremezdi "2 Mart 1909 yılında, anne Yelena Vekilova, Tiflis'ten Tolstoy'a bir mektup yazar ve aile bireylerinin inanç arayışlarını anlatır ![]() "Bizim çok sevdiğimiz hocamız Lev Nikolayeviç! Mektubumla sizi rahatsız ettiğim için, size karşı özür dileyecek söz bulamıyorum Biliyorum ki, benim gibi sizden akılalmak isteyenler çoktur Bütün bunlara bakmayarak ben de sizemüracaat ediyorum Çünkü hayat benim karşıma gücümünyetmediği bir konu çıkarmıştır ![]() Ben kısaca isteğimi size anlatmaya çalışacağım Ben elliyaşındayım Üç çocuk annesiyim Kocam da Müslüman'dır![]() Ancak nikâhımız kanunidir (yani dinî nikâh yapmadık) Ço-Hz Muhammedcuklarımız Hıristiyan dinine inanıyorlar Kızım on üç yaşında,oğlumun biri yirmi üç yaşında ve Petersburg Teknoloji Enstitüsü'nde okumaktadır Diğeri yirmi iki yaşında, o daMoskova'daki Alekseyev Askeri Okulu'nda subaydır Oğullarım,babalarının dinine geçmek için benden izin istiyorlar ![]() Ben ne yapmalıyım? Ben biliyorum ki şimdi bu mümkündür ve aynı zamanda bizde yaşayan yabancı vatandaşlarla kötü ilişkileri de biliyorum Onlarda bu fikrin uyanmasına sebepküçük ailevi meseleler değil Ne maddi çıkar beklentisi, ne demakam mevki tutkusu da onları bu konuya sevk etmiyor Ancakkaranlıkta kalan Tatar (Azeri-Türk) halkına yardım etmek maksadını taşıyorlar Onların halkla birleşip kaynaşmasına veyardımlaşmasına dinleri engel oluyor Ama ben korkarım ki,kendi düşüncemle onları kötü bir yola sevk edeyim Ben kendiderdimle baş başayım ![]() ![]() Ah![]() ![]() Eğer ben kendi dertlerimi veçektiklerimi, savaşlarımı size yazabilseydim ![]() ![]() Ben kendi evlâtlarınıdelicesine seven bir annenin gözyaşları ile yazıyorum ![]() Artık azaptan aklımı yitirmiş halde sizden akıl isteme durumuna geldim Siz, yalnız siz, kendi aklınızla hayatımızınbugünkü şartlarından bunun nasıl neticeleneceğini duyabilirsiniz ![]() Benim derdim size küçük ve basit görünebilir Ancak banadehşetli azaplar vermektedir ![]() Lev Nikolayeviç, siz bize, bizim gibi küçük insanlara hiçbir zaman yürekten gelen değerli tavsiyelerinizi esirgemediniz ![]() Bunu bildiğim için cesaret edip sizi kendi isteğimle rahatsız ettim Beni teselli ateşine atın Çok çok özür dilerim ki sizinkıymetli vaktinizi aldım Bu adımı atmaya beni mecbur edenşey delicesine analık sevgisidir "Bütün kalbiyle size bağlı olan Yelena YEFİMOVNA VEKİLOVA Tiflis, Uçebnıy Pereulok I, Ev 8 ![]() 'Müslümanlık Hıristiyanlık karşısında üstündür 'Tolstoy Lev Tolstoy'un Cevabı Tolstoy, 15 Mart 1909 yılında "Yasnaya Polyan"dan gönderdiği cevap niteliğindeki mektubunda şöyle diyordu: "Yelena Yefimovna (Vekilova)'ya Sizin oğullarınızın Tatar halkının bilgilenmesine yardım etme arzusunu takdir etmemek olmaz Böyle olduğu haldeMuhammed'in dinini kabul etmenin de ne derece lâzım olduğunu da anlatamam Genellikle size demeliyim ki, hükümeteitiraf etmeden, insanın hangi dine mensup olması hakkında kime olursa olsun artık kendinin bilgi vermesini gerekli sayıyorum ![]() Buna göre de sizin oğullarınızın Muhammed'in dinini Hıristiyanlıktan üstün tutarak kabul etmeleri yani bir dinden başka bir dine geçmeleri hakkında kimseye bilgi vermeleri gerekmez ![]() Belki bu zaruridir Fakat ben bu konuda bir şey diyemem![]() Ona göre de sizin evlâtlarınız bu konuda hükümet organlarına haber verip vermemeleri hakkında kendileri karar vermelidirler ![]() Müslümanlığın Hıristiyanlık karşısındaki üstünlüğüne ve özellikle sizin evlatlarınızın hizmet ettikleri maksadın âlice- naplığına gelince, bu konuya bütün kalbimle katılıyorum Hıristiyanideali ve öğretisini, onun hakiki manasında, her şeyden üstün tutan bir insan için bunu söylemek ne kadar garip olsa da demeliyim ki, Müslümanlığın kendine has dış görünüşüne göre Kilise Hıristiyanlığından kıyas kabul etmez derecede üstün durması, bende hiçbir şüphe doğurmuyor Eğer ki,bir kimsenin karşısına kilise Hıristiyanlığı veya İslâm dinine girme hakkında bir tercih koyulsa, o zaman her bir akıllı adam, mürekkep ve anlaşılmaz ilâhiyatın üç sıfatlı Allah'ın, günah çıkarma merasiminin, dinî ayinlerin, İsa'nın anasına yalvarışın, mukaddeslerin ve onların resimlerine sayısız hesapsız ibadetlerin yerine, hükümleri bir Allah'ı ve peygamberi olan İslâm dinini, şüphesiz ki üstün tutar Bu başka türlü de olamaz![]() Ayrı ayrı fertlerin, bütün insanlığın ve bütün insanların hayatının esasını teşkil eden dinî şuurun mükemmelleştiği (olgunlaştığı) gibi, hayatta her şey gelişir ve mükemmelleşin Dinin gelişip mükemmelleşmesi ise, onun sadeleşmesinden, anlaşılmasından ve onu anlaşılmaz yapan her şeyden kurtulmasından ibarettir Dini hakikatlerin, onu anlaşılmaz yapanher şeyden kurtarılması en eski zamanlardan beri dinlerin esasını koyan düşünürler tarafından hayata geçirilmiştir Böyleliklebize malum olan bütün dinlerin hepsinden önce böyle yüce ve yüksek din anlayışı, Veda'nın (Veda-Hinduizm) kitaplarında, daha sonra Musa'nın, Buda'nın, Konfüçyüs'ün, Lao Tzu'nun, Hıristiyanlık ve Muhammed'in Öğretilerinde verilmiştir ![]() Dini, onun eski kaba manasından kurtarıp, daha derin, sade ve akla uygun hakikatlerle değiştiren bütün yeni din hadimleri (hizmetçileri/tebliğcileri) büyük adamlar olmuşlardır ![]() Fakat sırf büyük adam olduklarındandır ki, hakikati olduğu gibi, bütün aydınlığı, derinliği ve sadeliği, saflığı ile eski yanlış fikirlerinden kurtarılmış şekilde ifade edememişler Bu kimselerinhata yapmayacakları, onların bütün söylediklerinin tekzip edilmez asıl gerçekler olduğu farz edilse bile, onların kendisinden çok çok aşağıda bulunan şakirtleri/'öğrencileri, ha- kikati bütün derinliği ile anlamadan, onu daha gösterişli ve herkes için uygun hale getirme arzusu ile ona pek çok gereksiz eklemeler, özellikle acayip şeyler karıştırdıklarından, herkesin gerçeği görmesi oldukça zor olur ![]() Gerçeğin din tarafından böyle tahrifi ne kadar çok itiraf edilmişse, bu tahrifler o kadar çok artmış, neticede dine hizmet edenler tarafından keşfedilmiş asıl hakikat karanlıkta kalmıştır ![]() Buna göre de en eski dinlerde gerçeği gizleyen mucize ve uydurmalar her şeyden çoktur Bu, en çok en eski dinde, Brahmandininde, ondan az Yahudi dininde, ondan az Buda, Konfüçyüs, Taoizm dinlerinde, onlardan daha az Hıristiyan dininde ve nihayet en az, en son din olan İslâm dininde vardır Bubakımdan Müslümanlık en elverişli durumdadır ![]() İslâm dini, onda harici, tabii olmayan ne varsa, hepsini atsa ve öz temeline Muhammed'in dinî -manevi öğretilerinin esaslarını koysa- tabiidir ki, bütün büyük dinlerin esasları ve özellikle, gerçeği itiraf eden Hıristiyan öğretilerinin esasları ile birleşir (*)Siz böyle uzun uzadıya yazıyorum ki, siz benim fikirlerimi oğullarınıza ulaştıracaksınız ve bu fikirler de onların güzel düşüncelerini hayata geçirmeye yarayabilirler Dinin mahiyetiniteşkil eden büyük hakikatlerin, onu karanlıklaştıran her şeyden temizlenmesine yardım etmek, insanın yapabileceği en güzel işlerden biridir Eğer sizin evlâtlarınız bu işleri ailevi birgörev hesap etseler, o zaman hayatları dolu ve tam olacak ![]() Bilmiyorum, Müslümanlıkta benim bildiğim, yüksek esaslı hakikatleri gizleyen yanlış fikirlerden ve mevhumlardan kurtarılmasına hizmet ettiklerini iddia eden iki öğreti sizce ve sizin evlatlarınızca biliniyor mu bilinmiyor mu? (*) Çünkü dinlerin temel kaynağı Allah'tır Öğretileri ise Allah'a veAllah'ın iman edilmesini istediği şeylere inanıp iman etmektir ![]() Bu durumda Tolstoy'un dediği gibi, dinler bozulmamış olsaydı hepsi İslâm'ın esasları ile birleşecekti
|
|
Tolstoy [Hz. Muhammed] |
|
|
#2 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Tolstoy [Hz. Muhammed]Hz MuhammedBuna göre söz konusu her iki grup, araştırılmış ve hâlâ da araştırılmaktadır Bunlardan biri İran'da çıkmış sonra Türkiye'yegeçmiş olan ve orada yerleşmeye çalışan Bahaîlik'tir ![]() Bahâilik, Akka'da yaşayan Bahaullah'ın oğlunun adından yola çıkılarak kurulmuştur Ancak bütün insanlık için bir olansevgi dinini kabul eden bu dinî mezhep, ibadetin hiçbir şeklini kabul etmiyor!*) İkincisi, Kazan'da ortaya çıkmış, taraftarları, kendilerini kurucularının adıyla adlandırıp kendilerine "Allah'ın ordusu" veya "Vaisovçular" diyorlar Bunlar da inancın aslınısevgide görürler ve sevgiye zıt olan her şeyden uzak dururlar ![]() Bu mezhep veya tarikat da takip edilmekte, rehberleri yakalanıp hapse atılmaktadır ![]() (*) Lev Tolstoy'un da yanlış ve batıl bir inanç olarak nitelendirip dikkat edilmesini istediği Bahaî Dini; inananları tarafından Bahaullah olarak adlandırılan Mirza Hüseyin Ali Nuri ( 1817-1892 ) liderliğinde İran'da kurulan batıl bir dindir Mirza Hüseyin Ali, 1863 yılındaBağdat'ta daha önce Tebriz'de öldürülen ve müridi olduğu Şeyhi Bab Mirza Ali Muhammed'in ve diğer dinler tarafından geleceği vaat edilen Peygamber - Tanrı Elçisi - olduğunu açıklayarak Baha dinini kurmuş oldu Mirza Hüseyin kendini peygamber olarakaçıkladıktan sonra Osmanlı Devleti içerisinde değişik bölgelere sürgüne gönderilmiş ve Bahaî inancını yaymıştır Mirza HüseyinAli'nin (Bahaullah) ölümünden sonra büyük oğlu Abdülbaha (1844-1957) öğretinin liderliğini yapmış, Abdülbaha'nın vefatından sonra ise büyük torunu Şevki Efendi, Bahaîliğin liderliğine getirilmiştir ![]() Başlangıçta İslâm dininin bir mezhebini andıran Bahailik zamanla bağımsız bir din halini almıştır Bahailik'te Yahudilikve Hıristiyanlıktan alınan esaslarda vardır Günde üç vakit özelnamaz kılarlar Namaz kılarken, İslâm'dan ayrılan önceleri mezhepsonra ayrı bir din hüviyetine dönüşen inanç sistemi olmalarına karşın Kâbe'yi kıble olarak kabul etmezler Bahaullah'ın oturduğuevin bulunduğu yeri kıble sayarlar Bahaîlerin inançlarınıdüzenleyen iki Kutsal kitapları vardır Bunlar: El-ikan ve Kitabu'l-Akdes'tir Ülkemizde Yargıtay'ın 13 10 1962 tarih ve 1252 esas, 2345sayılı kararıyla ayrı bir din olarak kabul edilmediği için ayrı ibadethane yapımına izin verilmemiştir ![]() Eğer benim düşüncelerim hiç olmasa bir şeye yarasalar, siz veya oğullarınız kendi faaliyetleri hakkındaki kararlarını bana bildirseler çok memnun olurum "Lev TOLSTOY Görülüyor ki, Tolstoy'u annenin yazdığı mektup çok heyecanlandırmıştır ![]() Bunu dört sayfalık ve acele yazılan mektubundan anlamak mümkündür Lev Tolstoy'un, "Müslümanlığınkendine has dış görünüşüne göre kilise Hıristiyanlığından kıyas kabul etmez derecede üstün durması bende hiçbir şüphe doğurmuyor" cümlesi, onların aile ıstırabına son veren bir cevap olur Mektup, ailede hüküm (emir) gibiokunup kanun gibi kabul edilir ![]() Tolstoy'un mektubundan sonra Tiflis'teki Zagafgaziya Ruhani İdaresi general İbrahim Ağa Vekilov'un evlâtlarını Müslümanlığa kabul etmiş ve bu arada Müftü Mirza Hüseyin Efendi Kayıpzade'nin imzası ile resmî senet vermiştir ![]() Çocukların adını da değiştirip; Boris, Faris olmuş, Qleb ise Galip olarak resmileşmişlerdir ![]() Lev Tolstoy'un, Yelena Vekilova'ya yazdığı mektubun aslını Yelena'mn oğlu Faris'de, 1978 yılında Moskova'da Lev Tolstoy adına açılan müzeye vermiştir Mektuplar müzedehâlâ sergilenmektedir ![]() 'Müslümanların Allah'tan başka ilâhı yoktur ve Muhammed onun peygamberidir 'Tolstoy Yasnopolyana Kayıtları Dâhi yazar Lev Tolstoy, İslâm dinine olan inancını sadece Vekilov'lara yazdığı mektuplarla açıklamamıştır Onunçok yakınında bulunan binlerce kalem ve kalp dostları Tolstoy ile İslâm dinine, Hz Muhammed'in şahsiyetine ulvî muhabbetihakkında yazılar yazıp, sohbetler ederlermiş Tolstoy'un,müslümanlığı kabul etmesi konusundaki ilk net ifadesi ise, aşağıdaki sözlerinden anlaşılabilir ![]() Slovak asıllı D P Makovitski, altı yıl Tolstoy'un özeldoktorluğunu yapmış ve çok sayıda dostunun Tolstoy'u ziyaret etmesi sırasında aralarında geçen diyalogları not ederek, "1904-1910 Yıllarında Tolstoy'un Yanında" adlı büyük bir eser yazmıştır ![]() Bu kitap 1979 yılında dört cilt olarak "Yasnopolyana Kayıtları" adıyla, ilk defa Moskova'da yayımlanmıştır KitabınIII cildinin, 356 sayfasında ise Tolstoy'un ailevi sohbetleriveriliyordur Okuyucu orada Tolstoy'un, General İbrahimAğa Vekilov'un hayat arkadaşının kaygısına ortak oluşuna ve İslâm dinini kalben sevmesine bir kez daha şahit olur ![]() Tolstoy'un doktoru Duşan Petroviç Makovitski bu durumu bakın nasıl anlatıyor: 1909 yılı Mart ayının 13'ünde Lev Nikolayeviç Tolstoy bir sohbet sırasında dedi ki: 'Bir anneden mektup aldım Yazıyorki: Çocuklarımın babası Müslüman'dır ben ise Hıristiyan'ım ![]() İki oğlum var, biri talebedir, öbürü zabit (subay) ![]() Her ikisi de İslâm dinine geçmek istiyor 'Tolstoy'un bu sözü üzerine Sofya Andreyevna (Tolstoy'un arkadaşı): 'Belki de oğullan, çok eşli olmak için Müslüman olmak istiyorlardır ' der![]() Tolstoy: 'Ne olur ki ![]() ![]() Sanki bizde çok eşliler az mı? Bumektup hakkında düşünürken benim için çok şey aydınlandı ![]() Muhammed her zaman Evangelizm'in (Hıristiyanların) üstüne çıkıyor O, insanı Allah saymıyor ve kendini de Allahile bir tutmuyor Müslümanların Allah'tan başka ilâhı yokturve Muhammed onun peygamberidir Burada hiçbir muammave sır yoktur 'Sofya Andreyevna (Tolstoy'un arkadaşı) : 'Hangisi daha iyidir? Hıristiyanlık mı, Müslümanlık mı?' Tolstoy: 'Benim için açıktır ki, Müslümanlık daha iyidir, daha üstündür 'Kısa bir süre sustuktan sonra Lev Nikolayeviç Tolstoy tekrar eder: 'Müslümanlık mukayese edildiğinde Hıristiyanlıktan üstünlüğü görülür Müslümanlık bana çok yardım etmiştir 'Mikail Vasileyeviç (Tolstoy'un arkadaşı): 'Zaporojyeli Nekrasovçular(*) İslâm Dinine geçmişler ![]() ![]() 'Lev Nikolayeviç Tolstoy 'İnsan inkişaf edince (gelişince)dinin esasları da; Taoizm, Budizm, Hıristiyanlık da inkişaf ediyor Bunların da hepsinin dinî esasları birdir Zaman geçtikçebu da birliğe ve sadeliğe getirip ulaştırıyor ![]() ![]() "(*) 1878 yılında Bulavin isyanı yatıştırıldıktan sonra ataman İknat Nekrasov'un rehberliği ile Türkiye'ye göçen Don Kazakları ![]() Bir dertli anne Yelena Vekilova Ünlü yazar Tolstoy ve dertli anne Yelena arasındaki mektuplaşmaların üzerinden yaklaşık 80 yıl geçtikten sonra "Literetarnuya Gazeta"nın 7 sayısında (1991), General İbrahimAğa Vekilov'un aile mektubu hakkında bir haber dosyası yayımlandı Dosya, İslâm dininin bütün dogmalarını(nass-kaynak) kendinde toplayan eşsiz kitap Kur'an-ı Kerim'e ayrılmıştı Bu teşebbüs, İslâm dininin esasları hakkındabinlerce Rus okuyucusuna açık, abartısız bilgi vermek için güzel bir başlangıç idi ![]() Yazar Lev Tolstoy'un Yelena Vekilova'ya yazdığı mektuptan bölümlere yer veren gazete, "Çok teessüf ediyoruz ki, Yelena Vekilova'nın şahsiyeti hakkında hiçbir bilgimiz yoktur" itirafında da bulunmadan edememişti ![]() Azerbaycan'da bu soruya cevap verecek bir tek kimse vardı: General İbrahim Ağa'nın tek torunu olan, Profesör Leyla Galip kızı Vekilova Asker bir ailenin kızı olan torunVekilova ailesini şöyle anlatıyor: "Babaannem Yelena, Tiflis'te subay toplantılarından birinde, dedem genç subay Ağaoğlu İbrahim Vekilov ile tanışmış ![]() Bizim Vekilovlar nesli, Azerbaycan'ın kenar şehri Kazak'tandırlar ![]() Zadegan (Beyzade) soyuna mensup neslimiz resmî olarak 350 yıldan fazladır devam etmektedir Bizim so-yumuz, kendi halkına, vatanına birçok savaşçı, âlim, yazar ve şair yetiştirmiştir ![]() İki genç, birbirini sever Ancak onların saadetlerine yalnızcadin farkı engel oluyordur Azerbaycanlı İbrahim VekilovMüslüman, Yelena Yermolayeva ise Provoslav (Hıristiyan) dinine mensuptur O zamanki Rusya İmparatorluğu kanunlarınagöre nikâh kıymak için eşlerden biri kendi dininden feragat etmek zorundadır Ancak dedem de, babaannemde ailelerinden aldıkları dinî terbiyeye karşı çıkamamaktadır ![]() Durum böyleyken İbrahim Ağa Vekilov, 'Rus Çarı'na müracaat eder Uzun çekişmelerden sonra evlilik izni verilir![]() Fakat böyle evliliklerde yine dünyaya gelen çocuklar, Rus İmparatorluğu kanunlarına göre Provoslav (Hıristiyan) dinî terbiyesi almalıdırlar ![]() Böylece Yelena üç çocuğunu -kızı Reyhan, oğulları Boris ve Qleb'i vaftiz ettirir Fakat babalarının ve akrabalarının etkisiile çocuklar İslâm dinine meyleder ve Tolstoy'un telkini ile Müslüman olurlar ![]() ![]() " (*)Tolstoy ve Nakşibendiler Tolstoy'un 80 yaş gününde Kazan-Tatar Türkçesindeyayın yapan gazete ve dergilerde L N Tolstoy hakkında pekçok anma yazısına yer verilir Tatarların ünlü yazarları AbdullahTukay, Fatih Emirhan, Fatih Kerimi gibi isimler, Tolstoy'u tanıtan makaleler yayımlar 'Fikir', 'İdeal', 'Vakit', 'El-Islah' ve 'Şura' gibi basın yayın organlarında Tolstoy'un felsefesi anlayışı ve dünya edebiyatında ki yeri hakkında yazılar kaleme alınır Bu arada bazı Tatar yazarların Tolstoy'lamektuplaşmaları da bahsi geçen yayın organlarında yer bulur ![]() (*) Kaynak: Şemistan Nazirli, Topoğraf General İbrahim Vekilov, Azerbaycan Devlet Kütüphanesi; Bakü "Zaman" 2002 Kayıt no:71277 ve 70823 ![]() Bu mektupların en dikkat çekeni ise 1909 yılında 'İktisat' dergisinin yazarı Fatih Murtazın'ın, Tolstoy'a cevaplaması için gönderdiği 5 soruluk yazındır Tolstoy'un cevabı 9 Ocak1910'da gelir Tolstoy'un mektubunun Tatarca'ya tercümesi'İktisat' dergisinin (1910) 11 sayısında yayımlanır![]() Tolstoy cevabında; 'Aslında her din güzel, hayatın manasını ise dine inanan her insan aramalı ve insanlığı sevmeli' diyerek hümanist bir yaklaşım sergiler Ancak işin ilginç tarafıünlü Rus yazarın cevap mektuplarıyla beraber, derginin yazarı Murtazın'a, 'Hergün İçin Bir Hadis' adında bir kitapçıkta göndermesiydi Bu kitapçıkta Tolstoy, Hz Muhammed'insözlerine yer verir ve ekler; "Bu ilahi (ezgi) kelimeler her türlü din ehli için gereklidir"(*) ![]() ![]() Dergide çıkan cevapmektubunda Tolstoy, Arapça bilmediği için İslam'ı Rus misyonerlerinden öğrendiğini de itiraf etmektedir ![]() Prof Dr Elfine Sibgatullina'ya göre Tolstoy'un bahsettiğimisyonerler Tatarlar arasında varolan (1860) ilginç bir sofi teşkilatıdır Kurucusu Bahauddin Vaisov, Nakşibendî Tarikatı'namensup olsa da dönemin sosyal ve yaşamsal gerekliliklerine ek olarak tarikat felsefesine yenilikler yükleyecek kadar da açık fikirlidir ![]() ![]() Ancak Rus Çarı'na göndermiş olduğumektuplarda hükümetin siyasetini tenkit ermesinden dolayı Bahauddin Vaisov sürgüne gönderilir ![]() Prof Dr Elfine Sibgatullina'ya göre Bahauddin Vaisov,Tolstoy ile görüşmüş ve bazı konularda ortak noktalarda buluşmuşlardır ![]() Hatta Tolstoy Vaisov gibi devletten ve toplumdan ayrılma fikrine katılmıştır(**) (*) Ravil Amirhanov Tatarskaya Dorevolutsyonnaya Pressa (V Kontekste"Vostok-Zapad"), Kazan, Tatarskoye Knijnoye İzdatelstvo, 2002; s ![]() 141-142 ![]() (**) Tatar Edebiyatı Tarihi, II Cilt, Kazan, Tataristan kitap neşriyatı, 1985![]() --- Sonraki mesaj --- 3 BÖLÜMTOLSTOY'UN İTİRAFLARI Allah'a İnanmak Hıristiyanlığın Ortodoks mezhebine göre vaftiz edildim ve çocukluk yıllarımda bu mezhebin görüşleri doğrultusunda eğitildim Çocukluk ve gençlik yıllarımdaki öğrenim yaşantımdada yine bu inanç çizgisinde öğrenim gördüm Ancakon sekiz yaşımdayken, ikinci yıldan sonra üniversite öğrenimimi yarıda bıraktığımda artık bana öğretilmiş görüşlerin hiçbirine inancım kalmamıştı Geçmişte yaşadığım olaylarave anılara dayanarak hüküm vermem gerekirse, aslında çok da inançlı biri sayılmazdım Fakat buna rağmen çevremdekiinsanların inançlarına saygı gösteriyor ve bana öğretilen bilgilere inanıyor, itimat ediyordum Aslında işin gerçeği,bu itimat çok da kalpten inanarak değildi ![]() Benim dinî inançlarımdan kopuşum, kültürlü ve aristokrat tabakaya mensup insanlarda geçmiş dönemlerde nasıl olmuşsa ve şimdi de nasıl olmaya devam ediyorsa öyle olmuştu ![]() Sanırım bu durum bir çok insan için aynı seyri takip etmektedir ![]() Yani çevresindeki çoğunluk nasıl yaşıyorsa insan da öyle yaşıyor ![]() İnsanların büyük bir kısmı, inanç esaslarıyla hiçbir ortak noktası olmayan, hatta çoğunlukla ona ters düşen ilkelere bağlı olarak yaşıyorlar İnanç öğretisinin yaşantımızda pekyeri yok; ne başka insanlarla olan ilişkilerimizde rastlıyoruz ona, ne de bizzat kendi yaşantımızda onunla ilişkimiz oluyor ![]() İnanç esaslarını herhangi bir yerde, yaşamdan uzakta ve yaşamdan bağımsız olarak kabulleniyoruz O, herhangi birzamanda karşımıza çıkınca da yaşamı içten hiç ilgilendirmeyen ve sanki sadece dıştan bir olaymış gibi karşılıyoruz ![]() Bir insanın dindar olup olmadığını, eski zamanlarda olduğu gibi şimdi de o insanın hayatından ve davranışlarından anlayabilmek oldukça güçtür ![]() İnanç, bugün ya da eski devirlerde olsun hep dış baskılarla ayakta tutulmaya çalışılmıştır ve insanlar ona sonsuz bir güven duyarak, yaşamlarında inanca bütünüyle yer verememişlerdir ![]() İnanç, bugün artık bilimlerin ve inanç esaslarıyla ters düşen hayat deneyimlerinin etkisi altında erimektedir ve erimiştir ![]() İnsanların büyük bir bölümü, kendisine daha çocuklukta öğretilen inanç öğretisinin kendisinde sanki hiç bozulmadan varlığını devam ettirdiğini zanneder; oysa ki aslında bu öğretiyi, o inancı çoktan kaybetmiştir ![]() Bu durum insanların çok büyük bir çoğunluğunda sanırım aynıdır Elbette bizim gibi eğitim görmüş insanlardan,yani kendi kendine karşı samimî davranan insanlardan bahsediyorum; yoksa inandıkları dinlerini, dünyevî amaçlarına alet eden insanlardan değil Aslında bu tip insanlar gerçekinançsızlardır; çünkü, inanç onlar için herhangi bir dünyevî amaca ulaşmak için araç durumundadır Bu ise şüphesiz kiasla inanç değildir Bazı insanlar, bilginin ve hayatın ışığınınyıktığı o çürük binanın kalıntılarını çoktan silip süpürmüş, bazıları ise bunu henüz fark edememişlerdir ![]() Evet, Allah'a inanıyordum; daha doğru söylemek gerekirse Allah'ı inkâr etmiyordum ama nasıl bir Allah'a inanıyordum, işte bunu anlatamazdım ![]() Yalnızca, kendi adıma tek gerçek olduğuna inandığım şeyi, ulaştığım bu gerçek bilgiyi yazılarımda diğer insanlara öğretiyordum Yani benim şimdi sürdürdüğüm gibi yaşamakgerektiğini ve insanın en rahat yaşadığı yerin ailesinin yanı olduğunu anlatıyordum insanlara Yaşantım böyle sürüp gidiyordu![]() Fakat yaşantımın bu akışa girmesinden beş yıl sonra tuhaf bir şeyle karşılaştım Bazı anlarda zihnimi birdenbirekuşkular sarıyordu Sanki yaşam böyle anlarda duruyor,zaman akmıyordu Nasıl yaşamam, ne yapmam gerektiğinibilmiyor gibi oluyordum Dengemi yitirdim ve melankoliyedüştüm Fakat bu durum kısa bir süre sonra geçti Yaşantımıkaldığı yerden, yine eskiden olduğu gibi sürmeye başlamıştım ki, bu kuşku anları daha sık, hem de öncekine göre çok daha yoğun bir hâlde tekrar etmeye başladı Hayatımın durduğubu anlarda hep aynı sorular ortaya çıkıyordu: Niçin? Peki, ya sonra ne olacak? Başlangıçta bunların anlamsız, saçma sorular olduğunu düşündüm Sanıyordum ki, bunların cevapları belli, ortadaolan cevapları var ve ben bu cevaplara kolayca ulaşacağım ![]() Her şeyden önce bu soruların çözümü ile uğraştığımda meselenin ortadan kalkacağını düşünüyordum Fakat bununlauğraşacak zamanım yoktu Eğer günün birinde canım istersecevaplan bulabilirim diye düşünüyordum Ancak sorulargittikçe daha sık ortaya çıkmaya ve çoğalmaya başladılar; üstelik bu sorular, cevaplarını bulmanın çok güç olduğu sorulardı ![]() Durmadan aynı yere düşen noktalar gibi, bu cevapsız sorular da kara bir leke halinde toplanıp büyüyordu Biriç hastalık nedeniyle acı çeken bir insanın hâli nasılsa, benim hâlim de öyleydi Önce hastanın önem vermediği küçük işaretlerbelirir, sonra bu işaretler gittikçe daha sık tekrarlanır ve zamanla kurtulmanın imkânsız olduğu bir ıstırap haline gelir Acı giderek büyür ve hasta düşünmeye vakit bulamazolur O zaman şunu fark eder ki, kendisinin sağlık içinde yaşarkenpek fazla önemsemediği şey, aslında dünyada onun için en önemli olan şeydir: Yani, ölümdür ![]() Yaşantım sanki durmuştu; sadece nefes alıyor, yiyor, içiyor ve uyuyordum Ancak bunları yapıyorum diye yaşadığımdanbahsetmem mümkün değildi; çünkü ruhumu rahatlatacak ve aklımı tatmin edecek bir arzum yoktu Aslındaşunu da çok iyi biliyordum ki, bir arzum olduğunda, onu gerçekleştirsem de gerçekleştirmesem de sonunda bir şey değişmeyecekti ![]() Yaşamayı sürdürüyordum ama bu sadece yaşam fonksiyonlarımı sürdürmekten ibaretti Bir uçurumun başına gelmiştimve önümde yok oluştan başka bir şey olmadığını çok iyi görüyordum Ulaştığım sonuca kayıtsız kalmam imkânsızolduğu gibi, önümde yalnızca acı ve gerçeğin durduğunu görmemek için gözlerimi kapatmam da imkânsızdı Yaşadığımtam bir perişanlıktı ![]() Bir seyyahla, onun çölde karşılaştığı yırtıcı hayvanları anlatan o şark masalını kim bilmez ki! Seyyah, yırtıcı bir hayvandan kurtulmak için kendini kurumuş bir kuyuya atar Tam o anda, kuyunun dibinde onu yutmak için ağzınıaçmış bekleyen bir ejderha görür Yırtıcı hayvan tarafındanparçalanmamak için yukarı çıkmaya cesaret edemeyen ama ejderha tarafından yutulmamak için aşağıya da atlayamayan bu zavallı seyyah, kuyunun duvar taşları arasında boy vermiş bir dalı yakalar ve ona sımsıkı tutunur Az sonra elleriuyuşmaya başlar ve kendisini her iki tarafta bekleyen felâketin kucağına düşeceğini anlar; ancak dala hâlâ sımsıkı tutunmaktadır ![]() O sırada birkaç farenin, onun tutunduğu delğn çevresinde dolaşmakta ve dalı kemirmekte olduğunu görür ![]() Dal kopacak ve o da canavarın ağzının ortasına düşecektir ![]() Seyyah bunu görünce kurtulma ümidinin artık hiç kalmadığını anlar Çaresizlik içinde çevresine bakarken, dalın yapraklarındabal damlaları görür; dilini uzatır ve bunları yalamaya başlar İşte, ben de aynen bu seyyahın benzeriydim;ölüm ejderhasının kaçınılmaz bir şekilde beni beklediğini, beni parçalamaya hazır olduğunu bildiğim hâlde, son bir ümitle hayatın dallarına tutunuyordum ve bu azaba niye düştüğümü de aklım bir türlü almıyordu Bana o güne kadarteselli vermiş olan balı yalamayı deniyordum; ancak bal artık tat vermez olmuştu Ölüm ejderhası ağzını açmış beniyutmak için beklerken, yaşamın kemirgen fareleri de tutunduğum dalı kopartmaya çalışıyorlardı Bense artık sadecekendilerinden kaçamayacağım o ejderha ile fareleri görüyor, gözümü onların üzerinden ayıramıyordum Üstelik bu birmasal değildi; gerçeğin ta kendisiydi Bu, aksinin ispatlanamayacağıve herkesin algılayabileceği bir gerçektir ![]() Soru: "Ne için yaşıyorum?" Cevap: "Sonsuz büyük mekânda, sonsuz zaman irinde, sonsuz küçük parçacıklar, sonsuz küçük bileşimler içinde değişirler ve sen eğer bu değişimlerin yasalarını kavrayamamışsan, yeryüzünde niçin yaşadığını da kavrayamamışındır "Aynı şekilde düşünce anında kendi kendime şöyle diyordum: "Bütün insanlık, onu yöneten manevî ilkelere ve ideallere dayanarak gelişiyor Bu idealler dinlerde, bilimlerde,sanatlarda, devlet şekillerinde ifadesini buluyor Bu ideallergittikçe yükselmekte ve insanlık da gittikçe daha yüksek mutluluğa tırmanmaktadır Ben de insanlığın bir parçasıyım![]() Bu nedenle benim görevim, insanlığın ideallerini öğrenmek ve bunların gerçekleştirilmesine katkıda bulunmaktır "Zihin gücümün zayıf olduğu sıralarda bu cevapla yetindim ![]() Ancak yaşamın sorusu içimde bütün netliğiyle uyanır uyanmaz, bu teori de birdenbire yıkılıverdi Bilimlerin, insanlığınküçük bir bölümünün araştırılmasından çıkardığı ve genel geçer sonuçlar olarak sunmaya çalıştığı vicdansız vurdumduymazlığı ile insanlığın ideallerinin yer aldığı bu felsefenin birçok yönünün karşıtlıklar yığını olması bir yana, bu felsefenin aptalca demeyeyim ama şaşılacak noktası şuydu: Her insanın karşısına çıkan "Ben neyim?" ve "Ben niçin yaşıyorum?" ya da "Benim görevim ne?" sorularını cevaplandır- mak istiyorsak, önce şu soruyu çözmemiz gerekiyor; "Bizim yalnızca çok küçük bir zaman diliminde, çok küçük bir parçasını bildiğimiz o bütünün ve insanlığın varlığının anlamı nedir?" İnsan, bunu yanıtlayabilmek için öncelikle bu bahsi geçen sırlarla dolu insanlığı, yani daha kendini bile kavrayamamış insanlardan kurulu insanlığın ne olduğunu kavramak zorundadır ![]() Kendine "Nasıl yaşamalıyım?" sorusunu samimiyetle soran insan, deneysel bilimlerin bu soruya verdiği "Sonsuz evrendeki zaman ve birleşme imkânları bakımından sonsuz parçacıkları araştır; sonra kendi hayatını anlayacaksın?" şeklindeki cevapla nasıl tatmin olmuyorsa, aynı insan şu cevapla da yetinemeyecektir: "Başlangıcını ve sonunu hiç bilmediğimiz ve belki de en küçük parçacığını bile tanımadığımız insanlığa ait bütün yaşam anlayışlarını araştır; işte o zaman kendi yaşamının anlamını kavrayacaksın!" Hiç Olabilmek İçin Hastalık, yaşlılık ve ölümü hiç görmemiş ve onların ne olduğunu bilmeyen genç, mutlu prens Sakya-Muni, bir gezinti sırasında görünüşü perişan, dişleri dökülmüş, salyaları akan bir ihtiyara rastlar O zamana kadar ihtiyarlığın ne olduğunubilmeyen prens, şaşkınlık içinde arabacısına bunun ne olduğunu, adamın nasıl olup da bu acınası ve itici hale düştüğünü sorar Bunun bütün insanların ortak kaderi olduğunu,kendisi kral oğlu olsa bile aynı şeyin kendi başına gelmesinin de mukadder olduğunu öğrenince gezisine devam edemez ve bu konuda düşünmek için geri dönmek ister Tekbaşına bir köşeye çekilerek günler boyunca düşünür ve anlaşılan sonunda bir teselli bulur Çünkü yine keyifli ve mutluolarak geziye çıkar Bu defa karşısına vücudu şişler içinde,güçsüz ve gözlerinin feri sönmüş hasta bir adam çıkar O günekadar hastalığı hiç bilmeyen prens arabayı durdurur ve arabacıya bunun ne olduğunu sorar Bunun hastalık olduğunu,herkesin başına gelebileceğini, sağlıklı ve mutlu bir kral oğlu olan kendisinin bile aynı hastalığa yakalanabileceğini öğrenince yine neşesini ve cesaretini kaybeder, geri dönmeyi emreder Daha önce olduğu gibi yine düşüncelere dalarak teselliarar Aradığı teselliyi yine bulur ki, üçüncü kez gezintiyeçıkar Bu üçüncü gezisinde yine bir manzara ile karşılaşır![]() Bir şeyin insanlar tarafından taşınmakta olduğunu görür ![]() Arabacıya sorar: -Bu nedir? -Bir cenaze efendim ![]() -Cenaze ne demek? -Bu herkesin sonudur ![]() Prens ölüye yaklaşır, örtüyü açar ve yüzüne bakar ![]() -Şimdi ne yapacaklar onu? diye sorar ![]() -Onu gömecekler ![]() -Niye? -Çünkü artık kesinlikle canlanmayacak ve gelecekte ondan sadece pis bir koku ve kurtçuklardan başka hiçbir şey kalmayacak ![]() -Ve bu insanların kaderi öyle mi? Benim de mi? Beni de gömecekler, benden geriye de pis bir kokudan başka bir şey kalmayacak, öyle mi? Beni de kurtçuklar mı yiyecek? -Evet ![]() -Geri dönelim Artık gezmek istemiyorum ve bir dahada bunu istemeyeceğim ![]() Sakya-Muni bu defa bir teselli bulamadı ve yaşamın en büyük dert olduğu sonucuna vardı Bütün gücünü, kendinive başkalarını bundan kurtarmaya harcadı Yaşamdan öylekurtulsunlar ki, ölümden sonra da hiçbir biçimde tekrarlanmasın ve yaşam kökünden kazınmış olsun ![]() Yaşamın sorusuna cevap verdiği zaman, insan bilgeliğinin kesin cevaplan bu doğrultudadır ![]() Sokrates: "Maddî hayat bir derttir ve yalandır Bu yüzdenmaddî hayatın yok edilmesi bir mutluluktur ve biz bunu dilemeliyiz " der![]() Schopenhauer: "Hayat, olması gereken bir şeydir ama bir derttir; hiçliğe geçiş ise hayattaki tek mutluluktur " der![]() Hz Süleyman: "Dünyadaki her şey: delilik ve bilgelik,zenginlik ve yoksulluk, sevinç ve acı; bunların hepsi boştur, hiçtir İnsan ölüp gider ve ardında hiçbir şey kalmaz Ve busaçmadır " der![]() Buda: "Istırabın, acının, güçten düşmenin, ihtiyarlığın ve ölümün kaçınılmazlığının bilinciyle yaşanmaz İnsan kendinihayattan, hayatın her imkânından kurtarmak zorundadır "der ![]() Bilimlerin içinde dolaşmam beni çaresizlikten kurtaramadığı gibi, bu çaresizliğimi daha da arttırdı Bu bilimlerdenbiri yaşamın sorusuna hiç cevap vermedi Bir başka bilim isediğerinin tersine soruma doğrudan cevap vererek benim çaresizliğimi onayladı ve bana gösterdi ki, ulaştığım sonuç benim yanılmışlığımın, benim hastalıklı ruh hâlimin meyvesi değil Yani, benim doğru düşündüğümü ve insanlığındâhileriyle aynı sonuçlara vardığımı onayladı ![]() Bunda yanılma yok; her şey boş ve ölüm yaşamdan çok daha iyi İnsanın yaşamdan kendini mutlaka kurtarması gerek![]() Hiç doğmamış olana ise ne mutlu ![]() Bilinmeyeni Bulmak Çözümü bilimde bulamamıştım ve bu çözümü yaşamda aramaya başlamıştım; umudum onu çevremdeki insanlarda bulabilmekti Böylece insanları gözlemlemeye başladım![]() Beni çaresizliğe sürükleyen bu sorulara karşı diğer insanların nasıl bir tavır takındıklarını merak ediyordum ![]() |
|
Tolstoy [Hz. Muhammed] |
|
|
#3 |
|
Prof. Dr. Sinsi
|
Tolstoy [Hz. Muhammed]Peki, öğrenim seviyeleri ve yaşam tarzlarıyla bana benzeyen bu insanlar nasıl bir cevap bulmuşlardı? Gördüm ki, benim çevremdeki bu insanlar, içinde bulunduğumuz bu korkunç durumdan kurtulmak için dört farklı çıkış yolu bulmuşlardı ![]() Birinci çıkış yolu bilgisizlik yoluydu ve bu yol şundan ibaretti: Hayatın bir belâ ve saçmalık olduğunu bilmemek ve kavramamak ![]() İkinci çıkış yolu ise Epikürcü çıkış yoluydu Bu düşünceninesası şuydu: İnsan hayatın umutsuzluğunu bilse de, onun sunduğu nimetleri tatmaktır ![]() Benim çevremdeki insanları çoğunluğu yaşama imkânını ancak böyle buluyordu İçinde bulundukları şartlar onlarındertten çok nimet kazanmasını sağlıyor ve ahlâkî duyarsızlıkları sayesinde unutma imkânı buluyorlardı Bu ahlâksızlıkve duyarsızlıklarına rağmen iyi durumda olmaları ise sadece bir rastlantıdır ![]() Çağımız insanlarının büyük çoğunluğu böyle düşünmekte, böyle hissetmektedir Bu insanlardan bazılarının düşünceve hayal güçlerinin felcini bir felsefe diye ilân etmeleriyse bu insanları yaşamın sorusunu görmemek için balı yalamayı sürdürenler grubundan ayırmaz Benim bu insanlarauymam da mümkün değildi Onların hayal gücününduyarsızlığı bende olmadığı için, yapay olarak da bunu sağlayamazdım Gözlerimi, onları bir kere görmüş olanherhangi bir insan gibi, farelerden ve ejderhadan çeviremezdim ![]() Üçüncü çıkış yolu, güç ve enerjinin yoluydu Esası şuydu:İnsan, hayatın dert ve saçmalık olduğunu anlayınca onu yok etmelidir ![]() Dördüncü çıkış yoluysa zayıflık yoluydu ve bunun esası şuydu: İnsan, yaşamın dert ve saçmalık olduğunu kavradığı ve bu yaşamdan bir şey çıkmayacağını bildiği hâlde onu sürdürmeye son vermez ![]() Bu grubun insanları ölümün hayattan iyi olduğunu bilirler ![]() Fakat onlar yanılgılarına bir an önce son vererek kendilerini öldürecek akıllıca davranma gücüne sahip olmadıkları için, sanki bir şeyler bekliyor gibi davranırlar Bu zayıflığınyoludur; çünkü eğer ben daha iyi olanı biliyorsam ve buna gücüm de yetiyorsa, kendimi daha iyi olana vermekten neden geri kalacaktım? İşte, ben bu gruptaydım ![]() Benim grubumun insanları kendilerini o korkunç çelişkiden çeşitli şekillerde kurtarıyorlardı Aklımı ne kadar zorlasamda, bu dördüncü çıkış yolunun yanına bir beşinci yol koyamıyordum Sadece bazı çareler vardı Bu çarelerden biri,yaşamın saçmalık ve dertlerden oluştuğunu, boş olduğunu ve bu yaşamı sürdürmemenin daha iyi olduğunu kavramamaktı ![]() Fakat bunu bilmemek benim için mümkün değildi ![]() Bunu bir kere görmüştüm ve bilmezlikten gelemez, gözlerimi bundan çeviremezdim ![]() İkinci çare, hayatı olduğu gibi kabullenmek ve geleceği düşünmemektir Ancak ben bunu da yapamazdım İhtiyarlık,acı ve ölümün var olduğunu bildiğim hâlde Sakya-Muni gibi ava gidemezdim Yaşam gücümün çok güçlü olmasınarağmen, kısa bir süre için bana zevk veren anlık tesadüflerden hoşlanmıyordum ![]() Üçüncü çare, yaşamın bir belâ ve bir delilik olduğunu anladıktan sonra ona son vermek, intihar etmekti Bunu kavramıştımama sebebini ben de bilmem, kendimi öldürmeyi hiç denemedim ![]() Dördüncü çare ise, Hz Süleyman'ın ve Schopenhauer'indurumunda yaşamak, yaşam denilen şeyin bana yapılan aptalca bir şaka olduğunu bilmek ama yine de yaşamaktır; yıkanmak, giyinmek, yemek yemek, konuşmak, hatta kitap yazmaktır Bu benim için iğrenç bir şeydi; acı ve ıstırap doluyduama yine de bu şekilde yaşamımı sürdürdüm ![]() Aklım, yaşamın akılsızca bir şey olduğunu kabul etmişti ![]() Eğer daha yüksek bir akıl yoksa -ki yoktur ve varlığı hiçbir şeyle ispatlanamaz- o hâlde bence akıl, yaşamın oluşumunu meydana getirir Akıl olmasa, benim için yaşam da olmaz![]() Fakat bu akıl eğer yaşamın sebebi ise, yaşamı nasıl inkâr edebilir ki? Ya da tam tersine yaşam olmasa, benim aklım da olmaz; yani akıl yaşamın yaratığıdır Yaşam her şeydir![]() Akıl yaşamın meyvesidir ve bu akıl bu yaşamı inkâr etmektedir ![]() Bu noktada doğru olmayan bir şeyin var olduğunu hissediyorum ![]() Yaşamın boş olduğunu gözlemlemek, öyle büyük bir akıllılık değil Bu düşünce en eski çağlardan beri dile getirilir;hem de en basit insanlar tarafından bile Fakat bu insanlaryine de yaşamışlardır ve yaşıyorlar Herkes nasıl oluyorda yaşamayı sürdürüyor ve yaşamın akla uygunluğundan bir an olsun şüphe etmiyor, bunu anlayamıyorum ![]() Bilgelerin bilgelikleriyle onaylanmış olan bilgim bana şunu göstermişti ki, dünyada var olan canlı cansız her şey son derece bilgeceydi; yalnızca benim durumum çok aptalcaydı ![]() Bu ahmaklar, yani insanların büyük bir çoğunluğu, dünyadaki canlı cansız tüm varlıkların yapısı hakkında en ufak bir şeyi bile bilmeden yaşıyorlardı Fakat sonuçta bu insanlaryaşıyorlardı ve yaşamlarının da son derece akla uygun şekilde düzenlenmiş olduğuna inanıyorlardı ![]() Bütün bu düşünceler aklıma şu soruyu getirdi: "Ya henüz bilmediğim bir şey varsa?" Cehalette işte aynen böyle çalışır Cehalet hep aynı şeyi söyler ve eğer bilmediği bir şeykarşısına çıkarsa onun saçma olduğunu söyler Aslında insanlıkbir bütündür; yani yaşamış olan ve yaşayan tüm insanlar sanki hayatın anlamını kavramış gibi davranırlar ![]() Çünkü onu kavramamış olsalardı, yaşayabilmiş olamazlardı ![]() Bilgeliğimiz ne kadar kesin olsa da, yine de yaşamın anlamını öğrenmeyi bahşetmedi bize Yaşayan bütün insanlar,milyonlarca insan, yaşamın anlamından hiç şüphe etmiyor ![]() En karanlık çağlardan bugüne gelinceye kadar, yaşamın boş ve anlamsız olduğunu bana da ispat eden o görüşleri tanıyan tüm insanlar, buna rağmen yine de yaşamış ve yaşama yine de bir anlam vermişlerdir ![]() Benim içimdeki ve çevremdeki her şey, maddî ve maddî olmayan ne varsa, hepsi onların yaşam hakkındaki bilgilerinin meyvesidir Zekâmın bu yaşamı yargılama ve lanetlememeyarayan araçları benim tarafımdan değil, onlar tarafından meydana getirilmiştir Ben doğdum, eğitildim, büyüdüm![]() Onlar demiri yeryüzüne çıkardı ve işledi, onlar ormanı açmayı öğretti, onlar inekleri ve atları ehlileştirdi, onlar ekin ekmeyi öğretti, onlar birlikte yaşamayı öğretti, onlar yaşantımızı sağlam biçime soktu, onlar bana düşünmeyi, konuşmayı ve yazmayı öğretti Yiyip içmem, giyinmem ve ders görüpeğitilmem onlar sayesinde oldu Onların eseri olan ben, yineonların düşünce ve sözleriyle düşünerek onlara diyorum ki, bunların hepsi boş ve anlamsızdır "Bunda bir yanlışlık var!"diyordum kendi kendime Fakat bu yanlışlık neydi, işte onubulamıyordum ![]() Yakınımdaki insanların oluşturduğu dar çevreye baktığımda, o soruyu anlamayan bir çok insan görmüştüm Soruyuanlamış ya da anlamaya çalışan bir çok insan ise yaşamın sarhoşluğu içinde onu susturmuştu Diğer yandan onu anlayanve yaşamlarına son verenler ile ne kadar kaçmaya çalışsalar da, en sonunda onu anlayan ve yaşamlarını çaresizlik içinde sürdürme zayıflığını gösterenler de vardı Bu tahsilli,zengin ve avare insanlardan oluşan benim de dahil olduğum dar çevrenin bütün bir insanlık demek olduğu yanılgısı içinde yaşamıştım Bir zamanlar yaşamış ve şimdi yaşamaktaolan milyonlarca insan, birer insan değil, sanki bir tür hayvandı ![]() Allah'la Birleşme Tahsillilerin ve bilgelerin temsil ettiği şekliyle, yani akıl yoluyla elde edilen bilgi, yaşamın anlamını inkâr etmektedir ![]() İnsanlığın büyük bir bölümü ise, bu anlamı akla dayandırılmamış bilgide görmektedirler Akla dayandırılmamış bu bilgiise inançtır; yani benim reddetmem gerektiğine inandığım inanç; bir ya da üçlü bir Tanrı'ya, dünyanın altı günde yaratılmış olduğuna, şeytana, meleğe ve benim aklımı kaybetmediğim sürece kabul edemeyeceğim her şeye duyulan inanç ![]() İçinde bulunduğum durum dehşet vericiydi Biliyordumki, akla dayalı bilgi yolunu izlediğimde yaşamı inkârdan başka bir şey bulamayacaktım Akla dayalı bilgiden çıkansonuç da şuydu: Hayat bir belâdır ve insanlar bunu bilirler ![]() Yaşamamak, insanların kendi elindedir Fakat onlar yinede yaşadılar ve yaşıyorlar Ben de hayatın anlamsız birşey, bir belâ olduğunu çok iyi bildiğim hâlde yaşadım ve yaşıyorum ![]() Yaşamın anlamını kavramak için kendimi akıldan kurtarmalıyım; yani bu anlam olmadan var olamayan akıldan ![]() İnançtan çıkabilecek en iyi sonuç işte buydu ![]() İçine düştüğüm çelişkilerle beraber iki yol açılıyordu önümde: Ya benim akla yatkın dediğim şey benim düşündüğüm kadar akla yatkın değildi ya da bana saçma görünen şey düşündüğüm kadar saçma değildi Böylece, akla dayalıbilginin ilerleyişini gözlemlemeye başladım ![]() Akla dayalı bilginin ilerleyişini gözlemlediğimde ve sonuçlarını kontrol ettiğimde, ortaya çıkan sonuçları tamamıyla doğru buldum Hayatın bir hiç olduğu sonucu kaçınılmazolarak karşıma çıkıyordu Ben niçin yaşayayım? Benim birgölgeyi andıran yok oluşlu yaşamımdan gerçeğe ve ölümsüzlüğe dair ne çıkar? Bu ölümsüz dünyada benim ölümlü varlığımın anlamı nedir? Bu gibi soruları cevaplandırmak için hayatı araştırmaya kalkışıyordum ![]() Yaşadığım bütün sorularımın çözümü, anlaşılacağı üzere beni tatmin etmiyordu Çünkü benim sorum ilk bakıştaher ne kadar yalın görünse de, ölümlüyü ölümsüzlük yoluyla açıklamaya ya da tersine daveti kapsıyordu Kendime soruyordum:"Benim yaşamımın zaman, sebep ve mekân dışı anlamı nedir? Yaşamımın zamana, sebebe ve mekâna bağlı anlamı nedir?" Derin ve zahmetli bir düşünme eyleminden sonra cevabım her defasında şu oluyordu: "Hiç!" Gözlemlerimde hep ölümlüyü ölümlüyle, ölümsüzü ölümsüzle karşılaştırmıştım ![]() Bunu başka türlü de yapamazdım; çünkü bundan başka yapılabilecek bir şey yoktu Bundan dolayı vardığımsonuç olması gerektiği gibiydi: "Kuvvet kuvvettir, sonsuzluk sonsuzluktur, hiçlik hiçliktir " Bundan başka bir sonucaulaşmam mümkün değildi "Nasıl yapmalıyım?" sorusununasıl sorarsam sorayım, onun cevabı "Allah'ın yasasına göre!" olacaktır "Benim şimdiki hayatımdan ne çıkar?""Sonsuz azap ya da sonsuz mutluluk " "Ölümün mahvetmediğianlam nedir?" "Sonsuz olan Allah ile birleşmedir; cennettir "Böylece şunu zorla kabul etme durumuna geldim: O döneme kadar bana göre biricik ve kesin sayılan akla dayalı bilginin yanında, bütün insanlığın akıl dışı bir başka bilgisi vardı Bu bilgi, insana yaşamak ve yaşamını sürdürmek imkânıveren yaratıcının kurgusuna olan inançtı ![]() İnancın bütün akıl dişiliği benim için o güne kadar ne ise, öyle kaldı; fakat onu kabul etmek zorunda kaldım Çünküyalnızca o, insanlığın yaşamın anlamına dair sorduğu sorulara cevaplar buluyor ve bunun sonucunda da yaşama imkânı sağlıyordu ![]() Akla dayalı bilgi beni hayatın saçma bir şey olduğunu kabullenmeye sürüklemişti; yaşamım durmuş, donuklaşmış ve ben de onu yok etmek arzusuna kapılmıştım İnsanlara,bütün insanlığa bakıyordum ve görüyordum ki, insanlar yaşıyorlardı Üstelik yaşamın anlamını bildiklerini iddiaediyorlardı Sonra kendime baktığımda görüyordum ki, benyaşamın anlamına dair sorulara cevaplar bulduğum sürece yaşıyordum Diğer insanlara olduğu gibi bana da yaşamınanlamını ve yaşama imkânını inanç vermişti ![]() Başka ülkelerin insanlarına, çağdaşlarıma ve ölmüşlere baktığımda, yine aynı şeyi görüyordum İnsanlığın başlangıcındanitibaren, yaşamın olduğu her yerde, yaşama imkânını ve iradesini inanç veriyordu İnancın ana çizgileriyse heryerde hep aynıydı ![]() 'Allah'ı bulmak gerek' İnanç hangi cevapları verirse versin ve bu cevapları kime verirse versin, inancın verdiği her cevap insanın ölümlü varlığına sonsuzluk anlamı katıyordu; yani acılarla, fedakârlıklarla ve ölümle yok olmayan bir anlam Bu demektir ki,yaşamanın anlamı ve imkânı yalnızca inançta bulunabilir ![]() Peki inanç nedir? Şunu kavradım ki, inanç yalnızca görülmeyen varlıkların açığa çıkması, yalnızca vahiy değildir (Bu,inancın özelliklerinden yalnızca birinin tanımıdır ) İnsanınAllah ile ilişkisi değildir (Önce inancı sonra Allah'ı tanımlamakgerekir Yani, Allah aracılığıyla inancı değil ) Dinî kabul,inancın çoğunlukla insanın Allah ile ilişkisi ve insana söylenmiş olan şeylerin kabul edilmesi olarak anlaşılır Oysa inanç,insan yaşamının ya da anlamının öğrenilmesidir O sayedeinsanın kendi varlığını yok etmeyerek yaşamını sürdürdüğü şeydir İnanç, yaşamın gücüdür İnsan yaşıyorsa, bir şeylerede inanıyordun Eğer ona bir şeylerin yaşamayı emrettiğine inanmasa, o zaman yaşayamaz İnsan, ölümlünün bir gölgedenibaret olduğunu kavrıyorsa, o zaman sonsuz olana inanmak zorundadır Çünkü inançsız yaşanamaz Bugün bütün oiç çatışmalarımın başlangıcını ve gidişatını hatırladığımızda ürperiyorum İnsanın yaşayabilmesi için ya sonsuz olanıgörmemesi ya da bir cevaba ulaşmış olması gerekir Benimböyle bir cevabım vardı ama ölümlüye inandığım sürece ona ihtiyaç duymuyordum Akılla onu sınamaya başladığımda,aklın ışığı karşısında o zamana kadar geçerli olan bütün açıklamalar silinip gitti ve ölümlüye inanmaya son verdiğim zaman geldi artık Bildiğim şeylerin akla yatkın temellerinedayanarak, kendime yaşamın anlamını verebilecek bir açıklama çıkarmaya başladım Fakat bir açıklama bulmak mümkünolmuyordu; insanlığın en seçkin bilgeleri ve dehâlarıyla aynı sonuca ulaşıyordum: Cevabı deneysel bilimlerde aradığımda ne yapmıştım? Ne için yaşamakta olduğunu bilmek istemiş ve bu amaç için benim dışımda olan her şeyi araştırmıştım Farklı konulardapek çok şey öğrenmiştim ama asıl ihtiyaç duyduklarıma dair hiçbir şey bulamamıştım ![]() Cevabı felsefî bilimlerde aradığımda ise, benimle aynı durumda olan ve niçin yaşıyorum sorusuna cevap bulamayan yaratıkların düşünce yapısını araştırmıştım Tabiî ki kendiminde bildiği şeyden başkasını öğrenememiştim; yani, insanın hiçbir şey bilemeyeceğini ![]() "Ben neyim?" Cevap: "Ölümlü olanın bir parçası " İşte,bütün mesele bu kelimelerde saklı ![]() İnsanlık, her zekî çocuğun kendiliğinden ağzından dökülebilecek bu basit soruyu, sanki benden önce kimse sormamış gibi kendine soruyordu ![]() Hayır, bu soru insanlar var edildiği ilk andan beri sorulmuş ve cevap aranmıştır İnsanlar var edildiği andan, dahaen baştan belliydi ki, bu sorunun çözümü için ölümlüyü ölümlüyle, sonsuzu da sonsuzla ölçmek hep yetersizdir İnsanlık,yaratıldığı andan bugüne kadar ölümlünün sonsuzla ilişkisini aramış ve bunu kelimelere dökmüştür ![]() Ölümlünün sonsuzla karşılaştırıldığı yaşamın anlamını içeren bütün o kavramları -Allah, özgürlük, iyilik vs -hepsini mantıkî bir incelemeden geçirelim Bu kavramlar aklıneleştirisini kaldıramazlar Çok korkunç değilse bile, bizimkibir ve avuntuyla kendimizi kandırmamız çok gülünç ve çocukça bir şey değil midir? Hani saati parçalayıp zembereğini bozan, onu bir oyuncak gibi kullanan ve sonra da "Saat artık niye çalışmıyor?" diye şaşıran çocuklar gibi ![]() Sonlu ile sonsuz arasındaki çelişkinin çözümü kaçınılmaz ve çok önemlidir Aynı şekilde yaşamı mümkün kılan,yaşama dair soruların cevabı da öyle Her yerde, her zamandave bütün milletlerde bulduğumuz bu yegâne çözümü -bu çözüm, içinde insanların yaşamlarının kaybolduğu bir zamanın sonucudur; benzerini bir daha bulamayacağımız kadar güç bir çözüm- sırf herkese özgü olan ve cevap bulamadığımız o soruyu tekrar sormak için sorumsuzca yıkıyoruz ![]() Sonsuz bir Allah kavramı; ruhun kutsallığı kavramı; insanî şeylerin kutsallığı kavramı; insanî şeylerin Allah'la birlikteliği; ruhun niteliği ve iyi ile kötü konusundaki insan tasarımları, işte bütün bunlar, insan düşüncesinin uçuk sonsuzluğunda ortaya getirilmiş kavramlardır Onlar olmazsayaşamın kendisi de olmaz ![]() İnsanlığın bütün bu düşünce emeğini bir yana atarak, her şeyi yeni baştan ve kendi düşüncelerime göre kurmak istiyordum ![]() O zamanlar böyle düşünüyordum Bu düşüncelerintemelleri içimde zaten mevcuttu Şunu artık iyice kavramıştımki: İnancın verdiği cevaplarda insanların en derin bilgeliği saklıydı ve akla dayanarak onları yadsımaya hakkım yoktu Bu cevaplar sadece ve sadece yaşamın sorusuna cevapveriyordu ![]() Hıristiyanlığı Kabul Edemiyorum Artık her türlü inancı kabullenmeye hazırdım Ancak bukabulleniş bana pek huzur vermiyordu Bir inancı kabullenirkenondan istediğim şey benden aklın inkârını istememesi ve bir yalan olmamasıydı Budizm'i ve İslâmiyet'i kutsalkitaplarına müracaat ederek incelemeye başladım; her şey- den önce kutsal metinlerden ve çevremde yaşayan dindar insanlardan başlayarak Hıristiyanlığı incelemeye koyuldum ![]() Doğal olarak her şeyden önce kendi çevremdeki inançlı insanlara yöneldim Ardından bilginlere, Ortodoks ilâhiyatçılara,papazlara, yaşlılara, yeni akıma mensup Ortodoks ilâhiyatçılara ve hatta yeni Hıristiyanlar diye nitelenenlere yöneldim; hani şu "Mutluluk, ruhun kurtuluşu inancına bağlıdır "diye vaaz edenlere Bu dindar insanlara bağlandım veonları yaşamın anlamını içinde gördükleri inançlarının nelerden ibaret olduğu konusunda sorguya çektim ![]() Akla gelebilecek her türlü itirafta bulunduğum ve her türlü zihniyet kavgasından uzak durduğum hâlde, bu insanların inancını kabul edemiyordum Onların inanç diye nitelendirdiklerive kabullendikleri şeyin bir açıklama değil, daha ziyade yaşamın anlamının bir çeşit yok edilişi olduğunu gördüm Onlar, beni inanca götüren yaşam sorusunu cevaplamakadına inançlarına sımsıkı bağlanmış değillerdi; tam tersine bana yabancı olan başka inanış ve amaçlar için bağlanmışlardı ![]() Bu insanlarla bir araya her gelişimde içimi dolduran umuttan sonraki o duyguyu, yani dehşetin, eski çaresizliğimin içine geri dönüşün o azap verici duygusunu unutamıyorum ![]() İnanç öğretilerini bana ne kadar sık ve ayrıntılı anlatıyorlarsa, ben de onların karmakarışık kafalarını o kadar iyi tanıyor ve onların inancında yaşamın anlamına dair cevapları bulma ümidimi tamamen kaybediyordum Bana itici gelen,inanç öğretilerinin açıklanmasında bana hep yakın gelen gerçeklere bir çok yararsız ve mantıksız şeyler karıştırmaları meselesi değildi; bu insanların yaşamlarının da aynı benimki gibi olması beni itiyordu Onlarla benim aramdaki tek fark,inanç öğretilerinin gösterdiği ilkelere yaşamlarının hiç de uymuyor olmasıydı Çok net olarak görüyordum ki, onlar dayanılıyorlardı ve onlar da tıpkı benim gibi tek bir yaşam anlamına sahiptiler: Ömür elverdiği sürece yaşamak ve elin ulaştığı her şeyi almak Bunu çok iyi kavramıştım Çünkü,eğer sahip olmakla feragat, acı ve ölüm korkusunu yok edecek bir zihniyetleri olsaydı, bunlardan korkmazlardı Sonuçtabenim çevremin insanları ve dindarları da aynı benim gibi refah ve bolluk içinde yaşıyorlardı işte İşlerini büyütmeyeya da ellerinde tutmaya çalışıyorlar, feragatten, acıdan, ölümden korkuyorlar ve aynı benim gibi, öteki inançsızlar gibi yaşıyorlardı İsteklerini doyurarak, inançsızlardan dahakötü değilse bile en az onlar kadar kötü yaşıyorlardı Hiçbirgörüş beni onların inançlarının doğruluğuna inandırmazdı ![]() Bana yokluğun, hastalığın ve ölümün verdiği korkuyu yok edecek bir yaşam duygusuna sahip olduklarını açıklayacak davranışlar gerekliydi; ancak o davranışlar beni onların samimiyetine inandırabilirdi Fakat bu türlü davranışları benimçevremdeki inançlı kişilerde görmüyordum İlginçtir ki,bu davranışları çevremdeki en inançsız denilebilecek insanlarda görüyordum ![]() Böylece benim için bazı şeyler açıklığa kavuştu Bu insanlarıninancı benim aradığım inanç değildi Onların inancıinanç değil, sadece hayatın Epikürcü zevklerinden biriydi ![]() Anlamıştım ki, bu inanç insana teselli veremezdi; belki ancak ölüm döşeğinde pişmanlık duyan birine yararlı olabilirdi ![]() Ancak insanların o büyük çoğunluğuna bir fayda getiremezdi; yani başkalarının emeğini sömürerek zevk almak üzere yaratılmamış, bütün insanlık yaşayabilsin, yaşamını sürdürebilsin diye yaşamı var etmek üzere yaratılmış insanlara bir fayda getirmesi mümkün değildi ![]() Yaşama bir anlam vermek için uğraşan milyarlarca insan, bunların dışında gerçek bir inancın ve imanın bilgisine sahip olmak zorundalar ![]() "Yaşamın anlamı nedir?" şeklindeki sorum ve "Bir dert!" şeklindeki cevap tamamen doğruydu Yanlış olan şuy-du: Sadece bana yönelen cevabı, ben genel olarak yaşama aktarıyordum Kendi kendime "Yaşantımın anlamı nedir?"diye sormuş ve cevabı almıştım: "Bir dert ve bir anlamsızlık!" Şüphesiz benim yaşam biçimim, yani şımarıklık, zevk ve sefa dolu bir yaşam, anlamsız ve kötüydü gerçekten Buyüzden "Yaşam kötü ve anlamsızdır " cevabı genel olarak insanyaşamına değil, benim yaşamıma aitti Daha sonralarıHıristiyanlıkta bulduğum gerçeği, yani insanların ışıktan çok karanlığı sevdiğini, karanlık işlerle uğraşanların ışıktan nefret ettiklerini ve yaptıkları işlerin aydınlığa çıkmasından korktukları için de ışığa doğru ilerlemediklerini kavradım ![]() Açık ve net olan bir gerçek vardı: "Yaşamın anlamını kavramak için her şeyden önce yaşamın anlamsız ve kötü olmaması gerekiyordu " Ben ne diye uzun bir süre böyle apaçıkbir gerçeği görmeden dolaşmıştım, bilemiyorum İnsaneğer insanlığın yaşamı hakkında düşünmek ve konuşmak isterse, birkaç asalağın yaşamı üzerinde değil, insanlığın yaşamı üzerinde düşünmek ve konuşmak zorundadır Bu gerçek2x2=4 gibi bir gerçektir Bunu ben görememiştim Çünkü2x2=4 olduğunu kabul etseydim, kendimin iyi olmadığını kabul etmek zorunda kalacaktım Oysa kendimi iyi hissetmekbenim için 2x2=4'ten daha önemli ve daha gerekliydi ![]() Ancak şimdi, iyi insanları sevmeye başladıktan ve kendimi nefrete lâyık bulduktan sonra, gerçeği kabul ediyordum Benimiçin her şey artık açıklığa kavuşmuştu ![]() Bir kuş uçtuğu, yem topladığı ve yuva kurduğu sürece yaşamını sürdürür Kuşların bu yaşam çabalarını görünceonların duyduğu sevinçten sevinç duyuyorum Keçi, tavşan,aslan; hepsi de beslenmek, çoğalmak ve yavrularını beslemek zorunda oluşlarına imkân veren yaşam şartlarının içinde bulunmaktalar Biliyorum ki, eğer onlar bunu yapıyorlarsamutludurlar ve yaşamları kendi yaşam kurgulan içinde tutarlı ve mantıklıdır Peki, insan ne yapmak zorunda? O dayaşamın içinde tıpkı hayvanlar gibi mücadele etmek zorun- da Aralarında yalnızca bir fark var; eğer insan yaşamı tekbaşına alt etmek isterse mahvolur İnsan, yaşamı sadece kendisiiçin değil, herkes için alt etmek zorunda Eğer bunu yapıyorsamutludur, yaşamı da mantıklıdır ![]() Peki, ya ben bugüne kadarki otuz yıllık bilinçli yaşamım süresince ne yaptım? Bırakın başkaları için mücadele etmeyi, kendim için bile mücadele etmedim Bir asalak olarak yaşadımve kendime "Yaşamanın amacı nedir?" diye her sorduğumda şu cevabı aldım: "Amaçsız!" Dünya yaşamı, herhangi bir iradeye göre gerçekleşmektedir ![]() Biri, dünyanın varlığıyla ve bizim yaşamlarımızla kendine özgü bir eser gerçekleştirmektedir Bu iradenin anlamınıkavramak ümidine sahip olmak istiyorsak, her şeyden önce onun isteklerini yerine getirmek, bizden isteneni yapmak zorundayız Eğer benden isteneni yapmazsam, bu durumdabenden istenen şeyi asla kavrayamam Bunun sonucunda dahepimizden, bütün bir insanlıktan isteneniyse hiç kavrayamam ![]() Allah'ı Arayış Akıl yoluyla edinilen bilginin insanı yanılgıya götürdüğü görüşü, verimsiz düşüncelere kapılmak hatasına düşmemem noktasında bana yardımcı oldu Gerçeğin bilgisinin ancakyaşam yoluyla bulunabileceğine emin olmam, beni yaşamın doğruluğundan şüpheye çağırdı Beni kurtuluşa götürenyol, ben merkezciliği kavramam ve yalnızca bunun gerçek yaşam olduğunu anlamam olmuştu Anladım ki, ben eğer hayatıve anlamını kavramak istiyorsam, bir asalak hayatı sürmek istemiyor ve gerçek yaşamı istiyorsam, gerçeklerin ayrımına varmış insanlığın ona verdiği anlamı kavradıktan sonra bu hayatla birleşmek ve onu incelemek zorundaydım ![]() Tam o sıralarda başıma ilginç bir olay geldi "Yaşamımabir kurşunla mı yoksa bir ilmekle mi son vereyim?" diye dü- şündüğüm yıl, kalbim bahsettiğim bu düşünceler nedeniyle hüzünlü bir duyguyla dağlanıyordu Eğer bu duyguya birisim vermek gerekiyorsa "Allah arayışı" diyebilirim Bunuen içten inancımla tekrarlıyorum: Bu Allah arayışı, düşünceyle değil duyguyla ilişkili bir arayıştı Bu bir korku, bir terkedilmişlik,bir yalnızlık duygusuydu; evrenin orta yerinde, belli belirsiz bir yardım beklentisinin ve umudunun duygusuydu ![]() Allah'ın varlığını ispatlamanın olanaksız olduğuna iyice inanmışbm Çünkü, Kant bunu ispatlamanın mümkünolmadığını ispatlamış ve ben de bunu anlamıştım Yine deher şeye rağmen Allah'ı arıyor, onu bulacağımı umuyordum ![]() Aradığım ve bulamadığım Allah'a, âdet olmuş bir dua ile yönelmekten de geri kalmıyordum Bazen Kant'ın veSchopenhauer'in seslendirdiği Allah'ın varlığının ispatlanamazlığı hakkındaki gerçeklerini tartıp ölçüyor, bazen de bu gerçekleri çürütmeye çalışıyordum Bunun sebebinin, mekânve zaman gibi bir düşünce kategorisinin olmadığını düşünüyordum ![]() Eğer ben varsam, bunun bir sebebi Allah denen şeydi Bu düşüncenin üstünde duruyor ve varlığımın bütünyetenekleriyle bu sebebin bilincine ermeye çalışıyordum ![]() Ancak iradesine tâbi olduğumuz bir gücün var olduğunun bilincine ulaşır ulaşmaz, yaşamın imkânını hissettim Fakatkendime sorular sormaya devam ettim: "Bu sebep, bu kuvvet nedir? Onun hakkında ne düşünmeliyim ve Allah dediğim şeye karşı nasıl davranmalıyım?" Sorduğum tüm bu soruların karşılığında, bilinen cevaplardan başka şey gelmedi aklıma: "O yaratandır, yaşatandır "Bu cevaplar beni hiç tatmin etmedi Yaşamak için ihtiyacımolan şeyi kaybettiğimi hissettim Ruhumu bir korku sardıve aradığım şeye dua etmeye başladım, ondan bana yardım etmesini diledim Dua ettikçe bir şeyi çok açıkça anladımki, o beni duymuyordu Kalbim, Allah'ın olmayabileceğişüphesiyle dolmuştu O anda yine dua ettim: "Efendim,bana acı, beni kurtar! Efendim, Allah'ım, bana yol göster!" Fakat hiç kimse bana acımadı ve ben yaşamımın tamamen durduğunu hissettim ![]() Çok farklı taraflardan bakarak hep şu sonuca varıyordum: Ben sebepsiz ve anlamsız olarak dünyaya gelmiş olamazdım ![]() Kendimi benzer durumda hissettiğim gibi, yuvadan düşmüş sırt üstü yatan bir yavru kuş da olamazdım ![]() Hem öyle olsa bile, yuvadan düşmüş, sırt üstü yatan bir kuşcağız yüksek çimenlerin arasında ötüyordu Ötüyordum;çünkü annemin beni yüreğinin altında taşıdığını, ısıtıp beslediğini, sevdiğini biliyorum Nerede o anne? Ben eğer doğurulmuşsam,kim doğurmuştu beni? Birinin beni severek dünyaya getirdiğini kendimden saklayamam ki! Peki, bu birisi kim? Yine Allah ![]() 'Sebepsiz bu dünyaya gelemezdim' O, benim arayışımı biliyor, çaresizliğimi ve savaşımı da görüyordu "O var!" dedim kendi kendime ve bunu kabuletmem yetti O anda yaşam içimde kıpırdandı ve ben varlığınimkânını, sevincini hissettim Ancak kısa bir an sonra,Allah'ın varlığını kabullenmek düşüncesinden ona olan ilgiyi aramaya geçtim Karşımda yine üç değişik kılıkta kurtarıcıoğlunu bize gönderen yaratıcımız, Allah vardı Bu dünyadanve benden kopmuş olan Allah, bir buz parçası gibi gözlerimin önünde eriyip gitti ve sonunda yine bir hiçlik kaldı Yaşampınarının yine kuruduğunu hissettim Beni yine kuşkuve o kötü duygu sardı: Kendimi öldürmekten başka çıkar yol olmadığı duygusu Fakat en kötüsü, bunu becerecek durumdaolmadığımı hissediyor olmamdı ![]() Çok iyi hatırlıyorum, bahardı ve ormanda yalnızdım ![]() Ormanın sesine kulak vermiştim Dinliyor ve tek bir şeyi düşünüyordum![]() Zaten son üç yılda hep o tek ve aynı şeyi düşünmüştüm ![]() Yine Allah'ı arıyordum ![]() "Pekâlâ, Allah yok!" dedim kendi kendime Benim hayalgücümün ürünü olmayıp da gerçek olan, yani hayatım gibi gerçek biri yok Yok böyle biri ve hiçbir şey, hiçbir mucizeböyle bir şeyi ispatlayamaz Çünkü, mucizeler benim hayalgücümün ürünleri ve üstelik de mantığa aykırı "Ya benimaradığım yaratıcı kavramı? Peki bu kavram nereden geliyor?" diye sordum kendi kendime Bu düşünceyle birlikteiçimde yaşama sevinci dalgalanmaya başladı Çevremdekiher şey yaşam gücü ve anlam kazandı Fakat sevincim yineuzun sürmedi Akıl işlemeye devam ediyordu: Bir yandan"Allah tasavvuru Allah değildir!" diyordum kendi kendime ![]() Sonra da "Tasavvur, benim içimde cereyan eden bir şeydir ![]() Yaratıcı tasavvuru benim içimde uyandırıp uyandıramadığım bir şey Ben onsuz hayatın olmayacağı bir şeyi arıyorum "diyordum Şimdi içimdeki ve çevremdeki her şey yineölüyordu ve ben yine kendimi öldürmek istiyordum ![]() Sonunda kendimi inceledim ve içimde neler oluyor diye kendime baktım Ölmeye ve dirilmeye dair yüzlerce olay hatırladım![]() Gördüm ki, ben yalnızca Allah'a inandığımda yaşıyordum ![]() Allah'ı düşünmem yetiyordu, o zaman hemen diriliyordum ![]() O'nu unuttuğum, O'na inanmadığım zamanlarda ise, yaşam da yok oluyordu Yaşamın bu diriliş ve ölümlerineydi? Allah'ın varlığına inancı kaybettiğimde, sanki yaşamla ilgili bağlarım da kopuyordu Allah'ı bulmak konusundaaz da olsa umudum olmasa, yaşamıma çoktan son verirdim ![]() Fakat yaşıyordum O'nu hissettiğim ve O'nu aradığım zamanyaşıyordum Öyleyse, O vardır O, O'nsuz yaşanmayan şeydir Allah'ı bilmek ve yaşamak, bir ve aynı şeydir Allahyaşamdır Allah'ı arayarak yaşadığın takdirde, yaşam Allah'sızolmaz "Eskisinden çok daha güçlü bir şekilde içimdeki ve çevremdeki her şey ışıldadı ve bu ışık yaşantımda beni bir daha hiç terk etmedi Böylece intihardan kurtuldum, içimdeki budeğişimin ne zaman ve nasıl gerçekleştiğini dile getiremez- dim Nasıl içimdeki yaşama gücü farkına varmadan yavaşyavaş yok olmuş ve yaşamanın imkânsızlığının, durgunluğunun ve intiharın gerekliliğin farkına varmışsam, aynı şekilde yaşama gücü yavaş yavaş içime geri dönmüştü Banageri dönen bu yaşam gücü yeni değil, yaşamımın ilk günlerinde bana eşlik eden en eski güçtü Her bakımdan en eskiye,çocukluk ve gençlik yıllarımın görüşüne, yani beni meydana getiren ve benden bir şeyler isteyen iradeye inanmaya geri dönmüştüm Yaşamımın tek ve başlıca amacının dahaiyi bir insan ve bir iradeyle büyük bir uyum içinde olmak olduğu düşüncesine dönmüştüm Bu iradenin ifadesini, bendensaklı duran ve uzak bir geçmişte bütün insanlığı kendi düsturu hâline getiren şeyde bulacağım düşüncesine dönmüştüm ![]() Yani kısacası, Allah'a inanmaya, ahlâkî bir mükemmelleşmeye ve yaşamın anlamını bahşeden geleneğe dönmüştüm ![]() Yalnız bir şey farklıydı: O zaman bütün bunları bilinçsizce kabulleniyordum; şimdi ise artık bu olmadan yaşayamayacağımın farkındaydım ![]() Başımdan geçenleri şöyle ifade edebilirim: Ne zamandı bilmiyorum; neresi olduğunu bilmediğim bir sahilde beni bir kayığa oturttular ve sonra kayığı karşı kıyıya yönelttiler Küreklerielime verip beni yalnız bıraktılar Küreklerle elimdengeldiği kadar uğraştım ve ilerledim Ancak ben açıldıkça benio bilmediğim yere götüren akıntı da şiddetleniyordu ![]() Ulaşmam gereken hedeften farkında olmadan uzaklaşıyordum ![]() Etrafımda benim gibi akıntıya kapılan bir çok kürekçinin olduğunu gördüm Bazıları durmadan kürek çekmeyedevam ederken, bazıları küreklerini çoktan fırlatıp atmıştı ![]() Koca kayıklar, dev gibi gemiler insanlarla doluydu Bir kısmıakıntıya karşı çabalamaya devam ederken, bir kısmı kendini akıntıya bırakmıştı Ben de bir yandan ilerleyip bir yandanda akıntının aşağılarında kalan yolcuların ardından bakarken, bana gösterilen yönü unuttum Tam da akıntının ortasında,aşağı doğru giden kayık ve gemilerin kalabalığında --- Sonraki mesaj --- yönümü iyice kaybettim Her yanımdan tayfalarının neşelizafer çığlıkları attığı yelkenliler, gemiler ve kürekli kayıklar geçiyor, akıntının aşağılarına doğru giderlerken bana "Başka bir yön yok!" diye sesleniyorlardı Ben de onlara inanıyordumve onlarla birlikte ilerliyordum Böylece çok uzaklarayol aldım Öyle uzaklara gittim ki, ortasında yolumu şaşırdığımhızlı akıntıların gürültüsünden başka ses duyamaz oldum ve kayıkların orada nasıl parçalandığını gördüm Vebütün bu gördüğüm, yaşadığım şeylerin dehşetinden olsa gerek, kendime geldim Uzun süre, bana ne olduğunu anlayamadım![]() Önümde yalnızca koşar adım yaklaştığım ve korktuğum yok oluşu görüyor, hiçbir yerde kurtuluş göremiyordum ![]() Ne yapmam gerektiğini bilmiyordum O zaman geriyedoğru baktım ve sayısız kayık gördüm İnatla, büyük birsavaş vererek akıntıyı geçiyorlardı O anda kıyıyı, küreklerive yönümü hatırladım Geriye döndüm ve akıntıya ters yönde,kıyıya doğru kürek çekmeğe başladım ![]() Kıyı Allah'tı; yön gelenek, kürekler ise bana verilen özgürlüktü ![]() Ve bunlar bana kıyıya ulaşmaya çabalayayım, Allah'la birleşeyim diye verilmişti ![]() --- Sonraki mesaj --- Önsöz Tolstoy'un inancı Dünyaca ünlü Rus yazar Tolstoy'un Hz Muhammed ismindekirisalesinin (kitapçık) bir sürü özelliği var Önceliklebu eser, baskı döneminde Hıristiyan Rusya'sında yazılıp 1909 yılında yayımlanmıştır Bu risaleyi, Rusya'nın ve dünyanınönemli yazarlarından biri, yaşadığı sürede dahi klasik kabul edilen Rus yazarı Lev Nikolayeviç Tolstoy derlemiştir ![]() Büyük mülk ve servet sahibi olan Lev Tolstoy, dinî inançlarının sağlam olması ve doğru olana hizmet etmesi ile tanınmaktadır ![]() Benzerlerinden farklı olarak o, şovenistçe dinde ayrım yapanlardan olmamıştır Bu doğru olana tutkunluğuve dünyevi değerlere kıymet vermemesi onu dinî gerçeklere yaklaştırmıştır ![]() L Tolstoy, Hz Muhammed'e ve İslâm dinine duyduğuhayranlık sonucu derlediği bu eseriyle hiç kimseyi, özellikle yüksek kültürlü ve dinî bilgilere sahip, çağdaş dünyada öncül olan Türk okurlarını hayrete düşürmeyecektir diye düşünüyoruz ![]() L Tolstoy, bu kitapçığı Çarlık döneminde derleyerek,kendisinin diğer eserleriyle birlikte 1909'da yayımlatmıştır ![]() Tolstoy, bu eseriyle Rus okurlarını, Hz Muhammed'in hadisleriyletanıştırmıştır Cesaretle söyleyebiliriz ki, böylelikleonların dinî düşünce ve terbiyesine tesir etmiştir Buradahem Hz Muhammed'in benliği, ilâhî kudrete dayanan fikirleri,aynı zamanda Rusya'da dinî mü'min sayılan Tolstoy'un takdimleri kitapçığın etkisini arttırmıştır ![]() Sovyet Sosyalist Cumhuriyetler Birliği döneminde L N![]() Tolstoy'un eserleri tekrar tekrar basılırken "Muhammed'in Kur'an-ı Kerim'e Girmeyen Hadisleri" derlemesi nedense hiç yayımlanmamıştır SSCB'nin ilk yıllarında insanlara, "Ateistlik"kimliği zorla kabul ettirilmiştir Bu kimliği kabul etmediğiiçin 1938 yılında Repressiya kurbanları olarak anılan bir çok insan da idam edilmiştir Böyle bir dönemde, doğal olarakL Tolstoy'a da istisna gösterilmesi düşünülemez![]() Bu sansürcü yaklaşıma bir örnek vermek gerekirse; 1978 yılında (kitapcığın yayınından 70 yıl sonra) Azerbaycan Cumhuriyeti'nin en büyük dergisi olan Azerbaycan'da bu risalenin giriş bölümüne ek olarak Türk asıllı bir Generalin eşi olan Y Vekilova'nın L N Tolstoy'a yazdığı mektubu, AzeriTürkçe'sine çevrilerek yayınlatılmak istenir Bakû sansür kuruluyayına izin vermez Sebep ise Tolstoy gibi bir dâhi Rusyazarın İslâm dinî ve Hz Muhammed için yüksek ve olumlufikirler dile getirmesidir Redaktör bu yazı yüzünden dergininyayınını uzun süre geciktirir ve izin için bu kez Moskova'ya başvurulur Oradan "Evet, yayınlanabilir" cevabınıngelmesiyle risale ve mektuplar okurla buluşur Böylelikle bukitaptaki mektuplar 1978 yılında ilk defa olarak Azerbaycan basınında Azeri Türkçe'sinde ve Rus dilinde yayınlanır ![]() Tolstoy'un derlediği risale ve mektuplar oldukça ses getirir ![]() Ancak Tolstoy gibi dâhi bir kalem sahibi, İslâm'a büyük rağbeti ve saygısı olan bir şahıs, eserine isim seçerken metodolojik bir yanlışa düşer Bize göre İslâm, Rus İmparatorluğudöneminde açıkça yasaklanmasa da Rusya'da öğrenilmesi mümkün olmayan bir dindi Bu yüzden Tolstoy da risalesineisim seçerken metod olarak bir yanlış yapmıştı ![]() 70 yıllık Sovyetler Birliği yıkıldıktan sonra dinî değerlere yeniden önem verilirken, L Tolstoy'un risalesi, 1990 yılında,kendi dili olan Rusça'da basılmıştır Maalesef, Tolstoy'unhatasını risalenin Azerbaycan baskısının editörlüğünü yapan yayıncı Kayıbov da tekrarlamıştır Biz ise bu kitabı çevirirkenyapılan isim yanlışlığını İslâmi terminolojiyi baz alarak, teknik bir hata kabul edip düzeltmek zorunda kaldık Tolstoy'unyayımladığı sırada risalenin adı: "Hz Muhammed'inKur'an'a Girmemiş Hadisleri" idi Bizce bu isim yanlıştı![]() Çünkü Kur'an, Allah kelâmıdır Hadis ise Hz Muhammed'insözleridir Doğrudur, Hz Muhammed, seçilmiş birkuldur ama yine de kuldur Bu konuda biz de, Tolstoy'un risalesininisminin "Hz Muhammed" olarak sunulmasınındaha doğru olduğunu düşündük ![]() Bir konuya daha temas etmek istiyoruz ki, Rusya'da, Rus milletinden, İslâm'ı kabul etmiş Valeriya Porohova adında bir kadın vardı Bu kadın bir Arap'la evlenmiş, 11 yıl eşiylebirlikte Suudi Arabistan'da yaşamıştı Bu arada İslâm dininiiyice öğrenmiş ve Müslüman olmuştu Porohova,»Kur'an'ı Kerim'i Rusça'ya tercüme etmiş; İlahiyatçılar da bu tercümeyi beğenmişlerdi Porohova Hanım, cesaretle Tolstoyve İslâm konusunu medyada çok ciddi bir şekilde aydınlatmıştır ![]() Bayan Porohova, L N Tolstoy'un, ömrünün son zamanlarındaİslâm'ı kabul ettiğini ve bir Müslüman gibi toprağa verilmeyi vasiyet ettiğini Sovyet medyasında dile getirmiştir ![]() Sovyet hükümeti, uzun yıllar bu gerçeği gizlemeye çalışmıştır ![]() Bayan Porohova, bu önemli belgeyi büyük cesaretle açıklayıp yayınlanmasını sağlamıştır Bayan Porohova'nın açıklamalarınagöre, Tolstoy, İslâm kuralları ile defnedilmişti ![]() Onun mezarının üstünde Hıristiyan sembolü olan 'Haç'ın olmaması da bunun açık delili olarak gösterilmiştir ![]() Rus halkı, özellikle Rus aydınları ve bilginleri, L N![]() Tolstoy'u ilâhî kuvvete sahip birisi gibi seviyorlardı ve onun İslâm'ı kabul etmesi Rus toplumu içinde İslâm'a güçlü bir akım başlatabilirdi Bu yüzden de Tolstoy'un İslâm'ı kabuletme ihtimalini dahi gizli tutmaya çalışıyorlardı Rus Devleti,Tolstoy gibi bir dâhinin İslâm'a saygısını ve Müslüman olduğunun topluma duyurulmasına izin veremezdi Bu yüzdenTolstoy'un Hz Muhammed'in hadislerini derlediği risalesi(kitapçığı) uzun süre insanlardan gizlendi ![]() Bu kitapçıkta yer verilen hadisleri ve diğer İslâmi konuları, dikkatle inceleyip Türkçe'ye çevirerek, Türkiye'de yayımlanmasında yardımcı olan Dr Arif Arslan'a teşekkürlerimizisunuyoruz ![]() --- Sonraki mesaj --- belki okumak istemezsiniz diye önsöz ü sona aldım iiyi okumalar --- Sonraki mesaj --- Lev Nikolayeviç Tolstoy Dâhi bir yazarın hikâyesi 28 Ağustos 1828 tarihinde Moskova'nın güneyinde yer alan Tula şehrinin Yasnaya Polyana bölgesindeki çiftlik evinde, varlıklı ve asil bir ailenin dördüncü çocuğu olarak doğdu ![]() Henüz çocukluk çağını sürdürürken annesini yitirdi ![]() Eğitim ve öğrenimiyle babası Kont Nikolay Tolstoy ilgilendi ![]() Çocuk yaşlarda Fransızca ve Almanca'yı öğrendi Babaannesive halaları, asil bir ailenin üyesi olarak yetişmesinde büyük rol oynadılar Dokuz yaşını sürerken babası zehirlenereköldürüldü Hemen ardından babaannesini de yitirince, kardeşleriylebirlikte halaları tarafından sahiplenildi ![]() 1844 yılında Kazan Üniversitesi'nde Doğu dilleri üzerine öğrenim görmeye başladı Bu tarihlerde kendini bohemyaşama kaptırdı İçki, kadın ve kumar ile geçen bu dönemdeöğrenimini yarıda bırakmak zorunda kaldı 1845 yılında bukez hukuk öğrenimi görmeye başladı ama bunu da tamamlayamadı ve iki yıl sonra okuldan kovuldu ![]() On dokuz yaşına geldiğinde ailesinden kalan mirasın varislerinden biri olarak genç yaşında büyük bir servetin sahibi oldu Yasnaya Polyana'daki çiftlik evi de mirasta onakalmıştı ve yaşamını çok sevdiği bu evde sürdürmeye başladı ![]() 1851 yılında, üzerinde derin etkiler bırakacak olan Kafkasya'ya gitti Kafkasya'da bir askerî okula devam ederken1853'te Osmanlılara karşı savaşmak üzere görev aldı 1854'teKırım ordusuna atandı ve Kırım Savaşı'na katıldı 1856 yılındaordudaki görevinden ayrıldı ![]() Çocukluk anılarını anlattığı ve ilk eseri olan "Çocukluk" u 1851 yılında henüz yirmi üç yaşındayken yazmaya başladı ![]() Üzerinde büyük etkiler bırakan Kafkasya'daki halkların yaşamlarını, 1852 yılında kaleme aldığı "Hacı Murat" ve "Kazaklar" adlı romanlarında, Kırım Savaşı'nda yaşadıklarını ise 1855 yılında yayınladığı "Sivastopol Hikâyeleri"nde anlattı ![]() 1857 yılında ilk önce Almanya'ya, ardından da 1860'da İngiltere, İsviçre ve Belçika'ya seyahat etti Bu ülkelerin öndegelen düşünce insanları ve yazarlarıyla tanıştı ![]() 1861 yılında Rusya'ya geri döndü ve Moskova'nın tanınmış doktorlarından Bers'in kızı Sofya ile 22 Eylül 1862 tarihinde evlendi Bu tarihten itibaren çiftliğine çekilerek sade bir yaşamsürmeye, sadece edebiyatla ve ailesiyle ilgilenmeye başladı ![]() 1863 yılında en büyük eseri sayılan Savaş ve Barış'ı yazmaya başladı Bu kitabın yazımını 1869'da tamamladı![]() 1873 yılında Savaş ve Barış'tan sonraki en güçlü eseri sayılan Anna Karenina'yı kaleme almaya başladı Üç çocuğunuve halalarını yitirdiği talihsizliklerle dolu üç yıla yakın bir dönem içinde bu eserini bitirdi ![]() Hasta olan erkek kardeşinin ölümünün kendisinde uyandırdığı etkiyle, yaşamının sonuna kadar hiç eksilmeyecek ve sonu gelmeyecek olan karmaşalarını anlattığı "İtiraflarım" ı kaleme almaya başladı ![]() "Savaş ve Barış" ile "Anna Karenina" dan sonra bir diğer güçlü eseri olan Diriliş'i, Anna Karenina'yı yazmayı ta- marnladığı 1876 yılından yirmi yıl sonra yazmaya başladı ![]() Bu zaman süresince yaşamında büyük sarsıntılar geçirdi ve dünyaya, insana, yaşama bakışında köklü değişimler yaşadı ![]() Bu değişimlerle birlikte teolojinin ağırlığının hissedildiği, Allah, insan, yaşam ve ölümün sorgulandığı eserler kaleme aldı ![]() "Din Nedir", "İvan İlyiç'in Ölümü", "İnsan Ne İle Yaşar", "Üç Ölüm" ve "Ölüm Manifestosu" gibi roman ile hikâyelerinde bu temalar yoğun biçimde yer aldı ![]() 1891-92 yıllarında Rusya'da yaşanan kıtlık ve salgın hastalık döneminde şahit olduklarının, bunun hemen ardından da en sevdiği çocuğu olan kızı Vanişka'nın yedi yaşında ölmesinin getirdiği ruh haliyle manevî yaşamı alt üst oldu ![]() 1896 yılında ilk cümlesini kurduğu Diriliş, 1899 yılında tamamladı Aynı tarihte, giderek artan huzursuz ruh hâlininyansımalarının yer aldığı "Kreutzer Sonatı"nı yazmaya başladı ![]() Evliliğinin ilk yıllarında başlayan aile kavgalarının artık dayanılmaz hâl aldığı bir anda, ardında karısına yazılmış bir mektup bırakarak Yasnaya Polyana'daki evini terk ettiğinde tarih 9 Kasım 1910'u gösteriyordu ve Tolstoy seksen iki yaşındaydı ![]() Kendisini, yaşamın anlamını ve Allah'ı arayışı bütün ömrü boyunca süren Tolstoy, evini terk ettikten birkaç gün sonra Odesa-İstanbul üzerinden Bulgaristan'a gitme hazırlığı yaparken yolda zatürreye yakalandı Astapovo'daki metruktren istasyonunun bir odasında 20 Kasım 1910 sabahı saat 06:05'te gözlerini yaşama kapadı ![]() ![]() Vasiyeti üzere, yaşamının en güzel dönemi olarak nitelendirdiği çocukluğunun geçtiği kardeşleriyle birlikte oyunlar oynadığı, Yasnaya Polyana'daki çiftliğinin gölgeli ve sessiz bir köşesine gömüldü ![]() |
|
Tolstoy [Hz.Bahaullah] |
|
|
#4 |
|
Ömer Cinalioğlu
|
Tolstoy [Hz.Bahaullah]Azarbaycan Nahcivan Özerk Cumhuriyeti Profesörlerinden Sn İsa Habibbeyli ve Sn Tarih Profesörü Eynulla Yadullayev in Sn Tolstoy hakkında kaleme aldıkları çeşitli çalışmalarını size haber vermek isterim![]() Sn Tolstoy ve seçkin Azarbaycandaki arkadaşlarının Recal i Horasan Hareketi içerisinde mümtaz bir yerlerinin bulunduğu sabit olmuştur Öyleki bu mesajın temelinde Horasandan siyah sançaklar açan 313 atlı ile ilgili haberler vardır İsra 95 ![]() YERYÜZÜNDE YERLEŞİP DOLAŞANLAR MELEK OLSALARDI,BİZ ONLARA GÖKTEN PEYGAMBER OLARAK YİNE BİR MELEK İNDİRİRDİK![]() ![]() ![]() Nisa 158,159,,Secde 4,5,6 Araf 34 ve nihayet Kaf 41 ayetler daha niceleri insanlığın gelişmesinde Tanrı nın insanlığı yalnız bırakmayacağı incilerdir![]() Saygılarımla Ömer Cinalioğlu |
|
|
|