Prof. Dr. Sinsi
|
İşrakiye Nedir?
İşrâkîlik, Şihabeddin Sühreverdî tarafından kurulmuş olan bir İslâm Felsefesi ekolüdür Bu öğreti, akıl yerine keşf ve ilhama dayanır Bu özelliğinden dolayı da Meşşaîlik ve Tasavvuf arasında orta bir yol tutar İşrâkîlik’in birtakım kaynakları vardır Bu kaynaklar, İslâm dini, İslâm Tasavvufu, Meşşailik, Eski Yunan Düşüncesi, Eski İran inançları ve Sabiîlik olarak gösterilebilir
Bu araştırmada, İslâm Felsefesi içerisinde önemli bir konuma sahip olmakla birlikte, Meşşaîlik kadar yaygınlaşmamış olan İşrâkî Felsefe’nin, diğer İslâm akımları içerisindeki yeri ve kaynakları üzerinde durulup, görüşleri hakkında fazla bilgi verilmeyecektir
İşrâkî Felsefenin İslâm Felsefesi açısından önemi, batılıların İbn Rüşd (ö 1198)’ün ölümü ile sona erdi dedikleri bir dönmede başlayıp, özellikle Doğu İslâm Dünyası (İran)’nda ortaya çıkması ve takipçilerinin de bu düşünceyi geliştirmeleri açısından değerlendirilmelidir Zira İslâm Dünyası’nda İbn Rüşd’ün ölümü ile sona erdiği söylenemese bile, durakladığını kabul ettiğimiz felsefî düşünce, aslında Meşşaî felsefedir Ancak, Meşşaî Felsefe’nin gerilemesiyle, İslâm dünyasında felsefî düşünce sona ermemiş, bilakis Sühreverdî (ö 1191), Şemseddin Şehrezûrî (ö 1288), İbn Kemmûne (ö 1284), Kutbeddin Şirazî (ö 1311), Nasîreddin Tûsî (ö 1274), Celaleddin Devvanî (ö 1502) ve Molla Sadrâ (ö 1640) gibi filozoflar tarafından devam ettirilmiştir İşte onların devam ettirdikleri bu felsefî akımın adı İşrâkîlik (İşrâkyye)’tir
İşrâkiye, Arapça, "ışığın açılması, parlama, güneşin doğması, aydınlanma ve doğu” anlamına gelen “şark” kelimesinden türetilmiştir Felsefî bir terim olarak ise, İslâm dünyasında, Meşşaîlik’in itibarını kaybetmeye başladığı bir dönemde ortaya çıktığı iddia edilen ve Şehabeddin es-Sühreverdî el-Maktûl tarafından kurulmuş olan eklektik bir felsefedir Bu felsefeye kendine has bir deyimle "Nur felsefesi" veya “İşrâkî Felsefe” (Hikmetü’l-İşrâk) de denilmektedir İşrâk felsefesini benimseyene İşrâkî denir Bu kelimenin çoğulu ise İşrâkiyyûn’dur İşrâkî filozoflara Hükemâ-i İşrâkiyyûn denildiği gibi Müellihûn veya Hükemâ-i İlâhîyyûn da denilmektedir
İşrâkîlik, hakikatin akılla değil, riyazet, yani nefsi arındırma suretiyle, doğrudan doğruya sezgi veya bir iç aydınlanmayla elde edileceğini savunan, genelde Aristotelescilik’e, özelde ise Meşşaîlik’e ikinci bir aksülamel olarak doğmuş felsefî bir akımdır İkinci aksülamel denilmesi, Meşşaîlik’e daha önce Gazalî (ö 1111)’nin hiçbir özel ad vermeksizin yapmış olduğu tepkiden dolayıdır 
İşrâkîye teriminin sadece Sühreverdî ve onu takip eden filozoflar için kullanıldığını biliyoruz Ancak bu terimin, İslâm öncesi filozoflar için de kullanıldığını iddia eden görüşler bulunmaktadır Mesela, İbn Vahşiyye (Ebu Bekr Ahmed b Ali b Kays el-Kesedânî, ö 914)’ye göre İşrâkîlik’in menşei Hermes’e dayanmakla birlikte, ortaya çıkışı onun halefleri tarafından sağlanmıştır Onun iddiasına göre, Hermes’in halefleri dört grupta değerlendirilmektedir İlk iki grup, Hermes’in çocukları ile erkek kardeşlerinden oluşmakta olup, bu gruptakiler, aralarına hiçbir yabancı almayarak, Hermes’in sırrını korumuşlardır Ancak üçüncü grup olan Hermes’in kız kardeşinin çocukları, yabancılarla temas kurmak suretiyle, öğretinin bazı sırlarının açığa çıkmasına ve başkaları tarafından öğrenilmesine sebebiyet vermişlerdir İşte bu üçüncü grup, aynı zamanda Mısırlı din adamları sınıfını da oluşturan bir grup olup, İşrâkîler (İşrâkîyyun) olarak da adlandırılmıştır Hermes’in haleflerinden dördüncü grup ise, Meşşaîler’dir
İşrâkîlik, Şihabeddin Sühreverdî tarafından kurulmuş olan bir İslâm Felsefesi ekolüdür Bu öğreti, akıl yerine keşf ve ilhama dayanır Bu özelliğinden dolayı da Meşşaîlik ve Tasavvuf arasında orta bir yol tutar İşrâkîlik’in birtakım kaynakları vardır Bu kaynaklar, İslâm dini, İslâm Tasavvufu, Meşşailik, Eski Yunan Düşüncesi, Eski İran inançları ve Sabiîlik olarak gösterilebilir
Bu araştırmada, İslâm Felsefesi içerisinde önemli bir konuma sahip olmakla birlikte, Meşşaîlik kadar yaygınlaşmamış olan İşrâkî Felsefe’nin, diğer İslâm akımları içerisindeki yeri ve kaynakları üzerinde durulup, görüşleri hakkında fazla bilgi verilmeyecektir
İşrâkî Felsefenin İslâm Felsefesi açısından önemi, batılıların İbn Rüşd (ö 1198)’ün ölümü ile sona erdi dedikleri bir dönmede başlayıp, özellikle Doğu İslâm Dünyası (İran)’nda ortaya çıkması ve takipçilerinin de bu düşünceyi geliştirmeleri açısından değerlendirilmelidir Zira İslâm Dünyası’nda İbn Rüşd’ün ölümü ile sona erdiği söylenemese bile, durakladığını kabul ettiğimiz felsefî düşünce, aslında Meşşaî felsefedir Ancak, Meşşaî Felsefe’nin gerilemesiyle, İslâm dünyasında felsefî düşünce sona ermemiş, bilakis Sühreverdî (ö 1191), Şemseddin Şehrezûrî (ö 1288), İbn Kemmûne (ö 1284), Kutbeddin Şirazî (ö 1311), Nasîreddin Tûsî (ö 1274), Celaleddin Devvanî (ö 1502) ve Molla Sadrâ (ö 1640) gibi filozoflar tarafından devam ettirilmiştir İşte onların devam ettirdikleri bu felsefî akımın adı İşrâkîlik (İşrâkyye)’tir
İşrâkiye, Arapça, "ışığın açılması, parlama, güneşin doğması, aydınlanma ve doğu” anlamına gelen “şark” kelimesinden türetilmiştir Felsefî bir terim olarak ise, İslâm dünyasında, Meşşaîlik’in itibarını kaybetmeye başladığı bir dönemde ortaya çıktığı iddia edilen ve Şehabeddin es-Sühreverdî el-Maktûl tarafından kurulmuş olan eklektik bir felsefedir Bu felsefeye kendine has bir deyimle "Nur felsefesi" veya “İşrâkî Felsefe” (Hikmetü’l-İşrâk) de denilmektedir İşrâk felsefesini benimseyene İşrâkî denir Bu kelimenin çoğulu ise İşrâkiyyûn’dur İşrâkî filozoflara Hükemâ-i İşrâkiyyûn denildiği gibi Müellihûn veya Hükemâ-i İlâhîyyûn da denilmektedir
İşrâkîlik, hakikatin akılla değil, riyazet, yani nefsi arındırma suretiyle, doğrudan doğruya sezgi veya bir iç aydınlanmayla elde edileceğini savunan, genelde Aristotelescilik’e, özelde ise Meşşaîlik’e ikinci bir aksülamel olarak doğmuş felsefî bir akımdır İkinci aksülamel denilmesi, Meşşaîlik’e daha önce Gazalî (ö 1111)’nin hiçbir özel ad vermeksizin yapmış olduğu tepkiden dolayıdır 
İşrâkîye teriminin sadece Sühreverdî ve onu takip eden filozoflar için kullanıldığını biliyoruz Ancak bu terimin, İslâm öncesi filozoflar için de kullanıldığını iddia eden görüşler bulunmaktadır Mesela, İbn Vahşiyye (Ebu Bekr Ahmed b Ali b Kays el-Kesedânî, ö 914)’ye göre İşrâkîlik’in menşei Hermes’e dayanmakla birlikte, ortaya çıkışı onun halefleri tarafından sağlanmıştır Onun iddiasına göre, Hermes’in halefleri dört grupta değerlendirilmektedir İlk iki grup, Hermes’in çocukları ile erkek kardeşlerinden oluşmakta olup, bu gruptakiler, aralarına hiçbir yabancı almayarak, Hermes’in sırrını korumuşlardır Ancak üçüncü grup olan Hermes’in kız kardeşinin çocukları, yabancılarla temas kurmak suretiyle, öğretinin bazı sırlarının açığa çıkmasına ve başkaları tarafından öğrenilmesine sebebiyet vermişlerdir İşte bu üçüncü grup, aynı zamanda Mısırlı din adamları sınıfını da oluşturan bir grup olup, İşrâkîler (İşrâkîyyun) olarak da adlandırılmıştır Hermes’in haleflerinden dördüncü grup ise, Meşşaîler’dir
|